Arama

Vatan ve Hürriyet Cemiyeti

Güncelleme: 14 Haziran 2011 Gösterim: 7.326 Cevap: 2
_Yağmur_ - avatarı
_Yağmur_
VIP VIP Üye
14 Haziran 2011       Mesaj #1
_Yağmur_ - avatarı
VIP VIP Üye
Vatan ve Hürriyet Cemiyeti
Vikipedi, özgür ansiklopedi
Sponsorlu Bağlantılar

220pxmustafakemalatatrk
Mustafa Kemal Atatürk Şam-1906

Mustafa Kemal Atatürk henüz harbiyedeyken bir çok subay arkadaşı gibi vatanın tehlikede olduğunu görmekte ve subay arkadaşları ile beraber kurdukları Vatan ve Hürriyet adlı örgüt ile beraber bir dizi yazı çalışmaları yapmıştır. O günlerde Vatan grubu aynı adlı tek sayfalık siyasi içerikli bir gazete de basmakta ve dağıtmaktadır. Bu çalışmalar esnasında yakalanmış ancak vatan sever öğretmenler sayesinde kurtulmuştur.

Harbiye'den mezun olduktan sonra Vatan grubunun çalışmaları dışarda devam etmek durumunda kalmıştır. Kiralanan bir dairede toplantılar yapılmakta, kararlar alınmakta va gazeteler basılmaktadır. Bir akşam yurttaki tüm Vatan grubu evlerine eş zamanlı baskın düzenlenir ve sorgudan sonra Taşkışla'ya götürülür. Arkadaşlarından ayrılarak tekbaşına haftalarca kalır. O günlerde kendi kendine çok düşünür. Siyaset'in hafife alınır bir şey olmadığına o günlerde karar verir.

Taşkışla günlerinden sonra padişah'ın af etmesi ile Mustafa Kemal Paşa 5 şubat 1905 tarihinde Şam' da bulunan 5. Ordu'da göreve gönderili. Burada kendisine görev verilmez. Boş kalan zamanlarını çağdaş yazarların kitaplarını okuyarak geçirir. O dönemde tanıştığı istanbul'dan tıp fakültesindeki siyasi faaliyetleri nedeni ile sürgüne gönderilmiş olan ve Şam'da çarşı içersinde ticaret ile uğraşan Tüccar Mustafa (daha sonra Kozan ve Çorum Milletvekili Dr. Mustafa Elvan Cantekin) ile uzun sohbet geceleri yaşanır. Bu sohbetler esnasında oluşan fikirler neticesinde ikiliye Lütfi MÜfit (Özdeş'in) katılımı ile "Vatan ve Hürriyet" adında bir cemiyet kuralarak faaliyete başladı (Ekim-1906).

Arkadaşlarıyla beraber ilk olarak cemiyetin Beyrut, Yafa ve Kudüs şubelerini açtılar. Daha sonra gizlice Mısır ve Yunanistan üzerinden hem annesini görmeye hem de cemiyetin Selanik şubesini açmak için Selanik' e gitti. Şam' dan ayrılması saray tarafından duyuldu. Ancak üstlerin kendisi gibi olması nedeniyle bir ceza almadı. Burada yeni şubeyi açtıktan sonra tekrar Şam' a döndü. Bu sıralarda 20 Haziran 1907 tarihinde Kolağası (kıdemli yüzbaşı) oldu ve Şam'daki Ordunun Kurmay Başkanlığında bir göreve getirildi. Mustafa Kemal 13 Ekim 1907 tarihinde merkezi Manastır' da bulunan 3. Ordu Karargâh' ına atandı.

Buradan Selanik' teki şubesinde çalışmak üzere Selanik' e geldi. Bu arada arkadaşları Selanik' te faaliyet gösteren İttihad ve Terakki Fırkası' na katılmışlardı. Daha sonra Mustafa Kemal de arkadaşı Ömer Naci' nin isteğiyle İttihad ve Terakki' ye katıldı.

BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 2 üye beğendi.
"İnşallah"derse Yakaran..."İnşa" eder YARADAN.
_Yağmur_ - avatarı
_Yağmur_
VIP VIP Üye
14 Haziran 2011       Mesaj #2
_Yağmur_ - avatarı
VIP VIP Üye
Vatan ve Hürriyet Cemiyeti

Sponsorlu Bağlantılar
Mustafa Kemal'in Şam'da kurduğu gizli dernek (1906).

Mustafa Kemal, Harp Akademisi'ni bitirdikten sonra yüzbaşı rütbesiyle Şam'a gönderildi. II. Abdülhamit'in baskıcı yönetimini devirmek amacıyla bazı arkadaşları ile Vatan ve Hürriyet Cemiyeti'ni kurdu. Yafa, Beyrut ve Kudüs'te cemiyetin birer şubesi açıldı. Cemiyet, İkinci Meşrutiyet'in ilânı sırasında İttihat ve Terakki Cemiyeti ile birleşti.


MsXLabs & Morpa Genel Kültür Ansiklopedisi

BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 2 üye beğendi.
"İnşallah"derse Yakaran..."İnşa" eder YARADAN.
DERUNİ - avatarı
DERUNİ
Ziyaretçi
14 Haziran 2011       Mesaj #3
DERUNİ - avatarı
Ziyaretçi
Vatan ve Hürriyet Cemiyeti
Vatan ve Hürriyet Cemiyeti Atatürk’ün 1906’da Şam’da kurmuş olduğu ilk cemiyetin adıdır. Bu cemiyetin adı Mustafa Kemal’in daha o yıllardan itibaren vatan sevgisi ve hürriyet aşkı için yaşadığının kanıtıdır.
Vatan ve Hürriyet Cemiyeti’nin kuruluşuna geçmeden önce kısaca Atatürk’ü Şam’a sürükleyen ve Şam’da yaşadığı bazı olaylara göz atmakta yarar var. Böyle önemli bir cemiyetin şu yılda, şurada kuruldu gibi kuru bilgiler verilerek geçiştirilmesinin uygun olmadığını düşünüyorum.
Mustafa Kemal Erkan-ı Harp mektebini bitirdikten sonra yeni mezun olmuş diğer genç kurmaylar gibi 2. ve 3. ordulara tayinini beklediği için İstanbul’da kalmak zorundaydı. Selanik’e, tayini belli olduktan sonra gidebilecekti. İstanbul’da çok güvendiği arkadaşlarıyla birlikte bir apartman dairesi kiraladılar. Artık arkadaşlarıyla bu apartman dairesinde buluşacaklardı. Vatanı kurtarmak için çalışmaya bu apartman dairesinde başlayacaklardı ancak işler hiç de umdukları gibi gitmedi. Fehmi adında askerden kovulmuş bir arkadaşlarıyla karşılaşırlar bir gün. Arkadaşları parasızlığından, açlığından şikâyet eder ve arkadaşlarından yardım ister. Mustafa Kemal ve arkadaşları bu duruma çok üzülürler ve eski okul arkadaşlarını evlerine alırlar. Hâlbuki Fehmi askeri mektepler müfettişi İsmail Paşa’nın ajanıdır. Onları takip etmektedir. Çarşıdaki karşılaşmaları, kendini acındırması tamamen planlanmış bir oyundur. Her şey bir baskınla sona erer. Mustafa Kemal ve arkadaşları daha ne olduğunu bile anlamadan sorgulamalar başlar. Önce Taş Kışla’da hücrelere kapatılırlar günlerce sorgulama devam eder, sorgulama heyetinin başında İsmail Paşa vardır. Hatta bir ara sorgular Abdülhamit’in sayarında yapılır. Gizli teşkilat, gazete, apartmandaki toplantılar bir bir ortaya dökülür. Arkadaşlarından bazıları itiraflarda bulunmuşlardır. Bir aralık hepsinin ordudan kovulması ve sürgüne gönderilmesi bahis konusu olur. Fakat bir süre tutukluluktan sonra serbest bırakılırlar. Akademi müdürü Rıza Paşa bunu kendisinin temin ettiğini söyler ve onlara dikkatli olmalarını anlatarak bazı tavsiyelerde bulunur. Yalnız ikinci ve üçüncü ordular yerine Suriye’ye gönderileceklerdir. Kararda memleketlerine kolayca dönemeyecekleri bir bölgeye gönderilmeleri bilhassa işaretlenmiştir. Mustafa Kemal’in Şam’a sürülmesinin nedeni “Vatan ve Hürriyet” sevdasıdır.
Şam’da Mustafa Kemal’i zor günler bekler ama bu zor günler onun düşüncelerinin netleşmesini sağlar. Mustafa Kemal 5. ordunun Yafa mıntıkasında arkadaşı Müfit’le (Özdeş) piyade stajı yapmaktadır ama kumandaya özellikle karıştırılmazlar ve onlara görev verilmez. Bir gün bağlı oldukları bölük onlara haber bile vermeden vazife alıp harekete geçer. Mustafa Kemal ve arkadaşı bu duruma çok sinirlenirler. 30. Alay kumandanına durumu anlatırlar. Alay kumandanı soğuk bir tavırla kendilerinin sadece birer stajyer olduğunu, böyle çetin işleri başaramayacaklarını söyleyerek Şam’da kalmalarını uygun gördüğünü söyler. Mustafa Kemal kararlıdır, bölüğüyle birlikte hareket edecektir. Kimseye haber vermeden arkadaşı Müfit’le yola çıkarlar ve gece olmadan onlara yetişirler. Bölük kumandanı önce onlarla ilgilenmez, alay çadırlara yerleştikten sonra iki arkadaşı yanına çağırır ve kendilerine hiçbir şekilde kumandanlık görevinin vermeyeceklerini boş yere umutlanmamalarını söyler. Kumandan “ Bana bazı hususi vazifeler verilmiştir. Bu işte bana yardım ederseniz ve katiyen kimseye söylememeye yemin ederseniz size faydalı olabilirim.” der. Mustafa Kemal ve arkadaşı Müfit’in aklına hemen bu görevin utanılacak bir görev olduğu gelir çünkü Şam’dan harekete geçen bu birliğin yürüyüşü Havran üzerineydi ve bir baskını bastırmak bahanesiyle Havran’ı soyup, talan edeceklerdi. Mustafa Kemal, Müfit’in yüzüne baktı ve kendi kendine, şöyle bir muhakeme yapar:"Bu adamın yapacağı şey, belli ki netice itibariyle söylenmemek icap eden hicaplı bir şeydir. Hiç bir şey yapmamaktan ise bu insana hicap veren meselenin mahiyetini anlamak kendisi ve arkadaşı için bir kazançtır.
O, bu tecrübeyi yapabilmek için en nihayet bir adamı kusurlarından dolayı affetmiş olacaktır. Bir adamı kusurlarından dolayı affetmek için bin adamın kusurunu ele geçirmek için yapılabilir bir fedakârlıktır.” Mustafa Kemal’in şüpheleri daha ilk baskınlarda doğrulandı ancak ellerinden bir şey gelmez. “İlk Havran köyünde Mustafa Kemal ve Müfit bölük kumandanının misafiri olmuşlardı. Köy odasında piliç kızartmaları ve diğer nefis yemekler yeniyor. Ertesi sabah Mustafa Kemal, yüzbaşıya şu teklifte bulunuyor: "Seyahatimiz esnasında müşterek masraftan hissemize düşeni hemen mi verelim? Yoksa en sonunda tediye etmek üzere bir defter mi tutarsınız?" O, defter tutmak usulünü tercih etti ve öyle yapıldı. Havralı köylüler, her gün ve her gece, birtakım insanlar ve bu insanların bindiği hayvanlar tarafından, yiyecek itibariyle mahvediliyor, bu kâfi değilmiş gibi o insanlardan on senelik vergi isteniliyor, herkes kudretine göre bir veya beş mecidiye, bir veya iki lira vererek kendini kurtarıyordu. Mustafa Kemal ve Müfit, Osmanlılık namı altında yapılan bu büyük haydutluğun ne olduğunu anlamışlardır. Bunu yapanlar hakikaten haydut insanlardı. Bu hakikati anladığı dakika, Mustafa Kemal, Müfit'e şu sözleri söyledi: - Hatırla mısın Müfit, Şam'dan bu kuvvete iltihaka karar verdiğimiz dakika karşıma bir süvari mülazımı çıkmıştı. Bana: "Beyim size büyük hürmetim vardır. Bu sefere gitmemenizi tavsiye ederim."demişti. Ben sormuştum: Niçin? Süvari mülazımı şu cevabı vermişti:"Hayatınız tehlikeye girebilir de, onun için." Ben bu adama tekrar: Niçin? dedim. O bana "Seni öldürürler. Bilemezsiniz ve düşünemezsiniz beyim, bugün bütün Suriye ordusuna şamil bir müşterek menfaat vardır. Siz bu menfaate mani olacak gibi görünüyorsunuz; bunu kimse kabul etmez, hayatınız mevzuubahistir." cevabını vermişti.”
İşte Mustafa Kemal'i bu seyahate sevk eden şey o adamın sözleri olmuştur. Mustafa Kemal yapılan tüm harcamaların ve ele geçirilen paraların not alınarak merkeze bildirilmesi gerektiğini söyler. Bunun üzerine Mustafa Kemal’in çadırını sarıp onu öldürmeye kalkışırlar ancak Mustafa Kemal bunu yapacaklarını tahmin ettiği için gerekli önlemleri alır ve arkadaşı Müfit’i olanları anlatması için Şam’a gönderir. Tüm bu olanlardan sonra Osmanlı İmparatorluğu’nun artık kendi ordusuna bile söz geçiremediğini kendi gözleriyle görmüştü Mustafa Kemal.
Vatan ve Hürriyet Cemiyeti zorlu geçen bu günlerden sonra kurulmuştur. Cemiyetin kuruluşu küçük bir tesadüfle başlar. Mustafa Kemal ve arkadaşı Müfit Şam’ın dar sokaklarında yürürlerken Havran’da emrinde oldukları kumandanla yani Lûtfi Bey’le karşılaşırlar. Oturmak için küçük bir dükkânın önündeki taburelere yönelirler ve dükkânın sahibi kendilerini oturmaları için davet eder. Dükkânın sahibi Mustafa Efendi çok sıcakkanlı birisidir ama onun konuşmaları Mustafa Kemal’in dikkatini çeker ve Mustafa Kemal küçük dükkânın içini merak ederek içeriye girer. İçeride tıpla, felsefeyle, inkılâpla, sosyalizmle ilgili birçok kitabın olduğunu görür. Mustafa Efendi (Cumhuriyet devrinde mebus Mustafa Cantekin) aslında bir tıbbiyelidir fakat hürriyetçi hareketlerinden dolayı yakalanmış ve okuldan atılıp Şam’a sürülmüştür. Mustafa Efendi Atatürk’ün çok dikkatini çekiyor ve o günkü buluşmadan sonra Mustafa Efendi’nin evinde buluşmaya karar veriyorlar. O gece evde Mustafa Kemal, Dr. Mustafa, Müfit ve Dr. Mahmut(Atatürk’ün inkılâpçı arkadaşlarından birisi) toplanıyorlar. Dr. Mustafa o gece düşüncelerini tek bir cümleyle özetliyor:

— İnkılâp yapmalı, ihtilâl yapmalı.
Mustafa Kemal bu düşüncelere çoktan hazırdır. Müfit de aynı heyecanla bağırmaya başlar “Behemehal yapmalıyız.” Aralarında sadece Lûtfi Bey sessiz kalır, o bakması gereken bir ailesi olduğunu söyleyerek bu işlere fiilen katılmak istemediğini söyler. Mustafa Kemal bunun üzerine şöyle der:

—O halde siz buradan derhal gidiniz, bizim bundan sonra konuşacağımız şeyleri sizin duymanız iyi olmaz.
Lûtfi Bey dostça ayrılır, onlara sadık kalır ve kimseye kurulan bu cemiyetten bahsetmez. İnkılâptan ve inkılâp yolunda ölmekten bahsederler. Bunun üstüne Mustafa Kemal şöyle der:

—Mesele ölmekte değil; ölmeden idealimizi yaratmak, yapmak ve yerleştirmektir.
O geceden sonra Mustafa Kemal kendini tamamen Vatan ve Hürriyet Cemiyeti’ne adadı. Kendisine niçin vatan, niçin hürriyet diye sorulduğunda o bu sorulara şu cevabı verirdi: “Ancak hür fikirli insanlar ki vatanlarına faydalı olabilirler. Onlardır ki vatanlarını kurtarıp muhafaza etmek kudretine malik olurlar…” Mustafa Kemal Şam’ın bunaltıcı gecelerinde bir türlü uyuyamaz kafasında vatanı kurtarmak ve hürriyeti getirmek vardır, kafasını sürekli bu düşünceler meşgul eder, cemiyeti Şam’ın dışına yaymalıdır, genişletmelidir. Kudüs’te, Beyrut’ta, Yafa’da, Hayfa’da cemiyetin şubelerini kurar. Daha 25 yaşındayken kısa sürede yayılacak olan bir cemiyetin kuruculuğunu yapar. Sürgünlük ve şüphelilik bir kara bulut gibi sürekli Mustafa Kemal’in üzerindedir, oradan bir şekilde kurtulmalıdır. Atatürk cemiyetin tam anlamıyla faaliyete geçebilmesi için Makedonya’da ve Selanik’te yapılanması gerektiğini düşünür. Selanik’e gitmesi çok zordur, bunun için Selanik’te ki arkadaşlarından yardım alması gerekir. Selanik’te Erkânıharp yüzbaşısı Ahmet Tevfik’ şu üç kelimelik telgrafı çeker: “Parti bateau grec.” Bu üç kelimeyle sadece bir Yunan gemisiyle geleceğini bildirir ama hangi gemiyle ve ne zaman geleceği konusunda hiçbir bilgi vermemiştir Atatürk. Ahmet Tevfik telgrafı aldıktan sonra her gün bir kayığa binerek Selanik limanına giren Yunan vapurlarını birer birer ziyaret ediyor ve her defasında aradığını bulamadan, dönüyordu. Nihayet Mustafa Kemal’in bindiği vapur Selanik önüne demirler. Ahmet Tevfik kimliğini gizlemek için arkasına bir muşamba giymiş olduğu halde bir sandalla vapura yanaşır. İki arkadaş sandala binerek gümrüğün rıhtıma gelirler. Mustafa Kemal burada üç sorgudan geçecektir. Kaçak olarak bu sorgulardan geçmesi imkânsızdır fakat bir arkadaşı -Yüzbaşı Cemil- o gelmeden gerekli yerlere emir vererek Mustafa Kemal diye birisi geldiğinde onu serbest bırakmalarını söylemiştir, bu tertipten Ahmet Tevfik’in bile haberi yoktur. Evine gittikten sonra ilk işi kendisine vatansever biri olarak tanıtılan bir paşanın yanına gitmek olur ama paşa başının derde gireceğinden korkarak Mustafa Kemal’e yardım etmez. Mustafa Kemal paşadan yardım alamayınca Askeri Rüştiye’den öğretmeni olan Hasan Bey’e gider ve onun sayesinde 4 aylık bir hava değişimi alır. Mustafa Kemal artık saklanmadan çalışmaya olanak kazanmıştır. Hemen işe koyulur ve arkadaşlarından Hatip Ömer, topçu zabitlerinden Hüsrev’i (Hüsrev Kızıldoğan) ve Hakkı Baha’yı bulur. Bu isimler Mustafa Kemal’in hazırladığı inkılâba Makedonya’da ilk girenlerdir. Vatan ve Hürriyet Cemiyeti’ni konuşmak için bir gece Hakkı Baha’nın evinde toplanırlar. Atatürk hemen söze girer ve şunları söyler: “Arkadaşlar, bu gece burada sizleri toplamakta maksadım şudur. Memleketin yaşadığı vahim anları size söylemeye lüzum görmüyorum. Bunu cümleniz müdriksiniz. Bu bedbaht memlekete karşı mühim vazifelerimiz vardır. Onu kurtarmak yegâne hedefimizdir. Bugün Makedonya’yı ve tekmil Rumeli kıta’sını vatan camiasından ayırmak istiyorlar. Memlekete ecnebi nüfuz ve hâkimiyeti kısmen ve fiilen girmiştir. Padişah zevk ve saltanatına düşkün, her zilleti irtikâp edecek menfur bir şahsiyettir. Millet zulüm ve istibdat altında mahvoluyor. Hürriyet olmayan bir memlekette ölüm ve izmihlâl vardır. Her terrakinin ve kurtuluşun anası hürriyettir. Tarih bugün biz evlatlarına bazı büyük vazifeler tahmil ediyor. Ben Suriye’de bir cemiyet kurdum. İstibdat ile mücadeleye başladık. Buraya da bu cemiyetin esasını kurmaya geldim. Şimdilik gizli çalışmak ve teşkilatı taazzuv ettirmek zaruridir. Sizden fedakârlıklar bekliyorum. Kahhar bir istibdada karşı ancak ihtilal ile cevap vermek ve köhneleşmiş olan çürük idareyi yıkmak, milleti hâkim kılmak hulasa vatanı kurtarmak için sizi vazifeye davet ediyorum.” Atatürk’ün bu sözlerinden sonra odada bir sürü büyük bir sessizliğin hüküm sürdüğünü anlatıyor Vatan ve Hürriyet Cemiyeti’yle ilgili yazısında Hüsrev Kızıldoğan. Sessizlikten sonra Ömer Naci ayağa kalkarak: “Mustafa Kemal, arkandayız, seni takip edeceğiz; ölümler, cellâtlar, işkenceler bile bizi bu azmimizden çeviremeyecektir. Hürriyet verilemez o ancak alınır. Zulüm ve istibdat altında inleyen bu masum ve biçare milleti kurtaracağız, yaşasın hürriyet ve ihtilâl.” Ömer Naci’nin sözleri hepsini derinden etkilemiştir. Mustafa Kemal bu sözlerden sonra yeniden konuşmaya başlar: “Arkadaşlar, gerçi bizden önce birçok teşebbüsler yapılmıştır. Fakat onlar muvaffak olamadılar çünkü teşkilâtsız işe başladılar. Biz kuracağımız teşkilât ile bir gün mutlaka ve behemehal muvaffak olacağız. Vatanı, milleti kurtaracağız.”³ Konuşmasından sonra teşkilatla ilgili konular görüşülür ve Atatürk Hüsrev Kızıldoğan’a bakarak: “Hüsrev tabancanı çıkar, bu masanın üzerine koy, kararımızı yemin ile teyit edelim.”der.³ Bunun üzerine Hüsrev Kızıldoğan taşıdığı brovnik tabancasını masanın üzerine koyar. Hepsi ellerini tabancanın üzerine koyarak ölünceye kadar bu mukaddes dava uğrunda çağlaşacaklarına and içerler. Atatürk’ün yüksek huzurunda o gece Türk’ün kurtuluş tarihi doğmuştu. “Bu suretle 1908 inkılâbını yapan Vatan ve Hürriyet Cemiyeti’nin o gece Selanik’te de temel taşları konulmuştu.”
Vatan ve Hürriyet Cemiyeti’nin Selanik şubesi kurucularından olan Hüsrev Kızıldoğan yukarıda da yazdığım gibi 1908 İnkılâbı’nın yapılmasında Vatan ve Hürriyet Cemiyeti’nin büyük bir payı olduğunu belirtiyor. 1908 İnkılâbı’yla ilgili yazdıklarını yorum yapmadan size iletmek istiyorum: “Yazının başında söylediğim gibi meçhul kalan bu tarihi hakikati milli tarihe artık vermelidir. Bu sırrı bilen hayatta ancak üç kişi kalmıştır: Atatürk, Hakkı Baha ve Ben. (Hüsrev Kızıldoğan) Mustafa Kemal’i zalim idare tekrar Şam’a iade etti. Selanik’te kalan arkadaşları Mustafa Kemal’in kendilerine tevdi ve emanet ettiği büyük eseri genişlettiler. Vatan ve Hürriyet Cemiyeti vatanın her köşesinde dal budak saldı. Memleketin en kıymetli, en fedakâr evlâtlarını sinesine aldı, bazı küçük gruplar da buna iltihak etti, nihayet bu teşekkül az zamanda taazzuv ederek kahramanlarıyla 1908 Temmuz’unda zalim sultanın karşısına dikildi.” Bu düşünceyi bize aktaran önemli bir isim daha var. Türk Tarih Kurumu’nun kurulduğu yıllarda başkanlığını yapmış olan Âfet İnan Vatan ve Hürriyet Cemiyeti’yle ilgili yazdığı yazıda aynen şu cümleyi kullanıyor: “Evrensel ve tarihi işin, 1908 İnkılâbı’nın esasını Şam’da, Doktor Mustafa’nın evinde aramak lâzım gelir.” Vatan ve Hürriyet Cemiyeti’nin kurucularından birisi ve ünlü tarihçi Âfet İnan’ın sözlerine bakacak olursak İttihat ve Terraki’yle birleşmeden önce Vatan ve Hürriyet Cemiyeti gerçekten önemli bir teşkilatlanmaya sahip olmuştu ve bünyesinde kendini vatana adamış kahramanları barındırıyordu. Hüsrev Kızıldoğan ve Afet İnan’ın yazılarına göre de İttihat ve Terraki’nin büyük çoğunluğunu ve önde gelen isimlerini Vatan ve Hürriyet Cemiyeti üyeleri oluşturuyordu. Peki, ne oldu da Vatan ve Hürriyet Cemiyeti İttihat ve Terrakiy’le birleşmek zorunda kaldı. Hüsrev Kızıldoğan bunu yazısında şöyle anlatıyor: Bir gün “cemiyet arkadaşlarından” Talat Paşa Naci ile beni hususi davet ederek şöyle bir teklifte bulundu: “Bugün umumi müfettişlikten bir arkadaş bana sizin tevkifiniz için müfettişlikle mabeyn arasında şifreli telgraflar teati olduğunu söyledi. Ben de bu şifreleri telgrafhanede gördüm. Cemiyetin henüz harekete geçecek kadar kuvvetli olmadığını takdir edersiniz. Tevkifinizi daha bazı tevkifler de takip edebilir. Biz cemiyetin selâmeti namına ikinizin de memleketten ayrılmasının muvafık olacağı fikrindeyiz. Hem de ayrılmanıza başka sebeplerde vardır. Geçende müzakere ettiğimiz veçhile cemiyetin hariçte bir neşriyat vasıtası da bulunmak lazımdır. Paris’te çalışan Prens Sabahaddin ve Ahmet Rıza partileriyle teması ancak siz yapabilirsiniz. Hangisi bizim programa uyarsa onunla birleşiriz. Şayet bunları muvafık bulmazsanız evvelce konuştuğumuz gibi cemiyet nam ve hesabına, Avrupa’nın başka bir yerinde biz de ayrıca gazete çıkaralım. Burada kalmakta ısrar ederseniz cemiyetin mevcudiyeti tehlikeye düşecektir. Arkadaşlar hep bu fikirde, siz ne düşünüyorsunuz?”

Biz bu teklife karşı evvela ret cevabı verdik. Bu gece düşünerek kat’i cevabımızı yarın verebileceğimizi söyleyerek ayrıldık. O gece Naci ile birlikte bu teklifi uzun uzadıya tetkik ve münakaşa ettik. Bizim tevkifimiz belki arkadaşlar arasında vakitsiz bir panik çıkarabilirdi. … Cemiyetin neşir vasıtası bir gazeteye de fevkalâde ihtiyacı vardı. Bunu ancak ateşin kalemiyle Naci idare edebilirdi. Bunu ertesi gün yalnız Talat’a söyledik, başka hiçbir arkadaş hareketimizi bilmiyordu.”
Görüşmenin ardından Hüsrev Kızıldoğan ve Ömer Nazi 1907 Martı sonunda Paris’e giderler. Ahmet Rıza’nın partisini kendilerine daha yakın bulurlar. Bir gazete çıkarmak için gerekli maddi güçleri olmadığı için Ahmet Rıza’yla birleşmek zorunda kalırlar. Hüsrev Kızıldoğan yazısına Vatan ve Hürriyet = Terraki ve İttihat başlığıyla devam ediyor ve şunları söylüyor: “Aramızda Selanik’le uzun muhabereler cereyan etti. Bunarlın mevzuunu iki cemiyetin birleşmesinde alacağı isim teşkil ediyordu. Ahmet Rıza terraki ve ittihat isminin alınmasında anudane ısrar ediyordu. Sebep olarak da bu ismin uzun zamandan beri birçok yerde tanındığı, yeni bir ismi tanıtmak zamana mütevakkıf olduğunu ileri sürüyordu. Biz de mazide bu isim altında birçok şantajlar yapıldığını bazı erkânın saraya satıldığını ve ileride muvaffakiyet halinde intisap davalarının başlayacağını söyleyerek vatan ve hürriyet isminin kabulünde aynı şiddetle ısrar ediyorduk. Müzakere bir aralık vahim bir şekil almıştı, iftirak derecesini bulmuştu.

Ekseriya vaki olduğu gibi, insanlar büyük ülküler karşısında bazen feragatler yapmaya mecbur kalırlar. İnkılâbın menfaatine uygun olan bu ittihadı bir isim yüzünden kırıp atmamak ciheti iltizam olundu. Vatan ve Hürriyet Cemiyeti Terraki ve İttihat adını aldı. Bu isim tebeddülü 10 Temmuz 1908 tarihine yakın bir zamanda vaki olmuştu. 1908 İnkılâbı’nda hakiki rolü yapan kuvvet, sonradan aldıkları Terraki ve İttihat namı altında çalışan Vatan ve Hürriyet Cemiyeti’nin öz evlatları idi.
İşte yakın milli tarihimizin bu meçhul kalan hakikatini kurumunuza (TTK) bildirmekle memleket tarihine karşı olan vazifelerimi yapmış oluyorum. Atatürk’ün eserlerinin köklerini yalnız Şam’da değil daha derinlerde aramak lazımdır çünkü Atatürk tarihin bir tesadüfü değildir. O başlı başına mazi, hal ve gelecektir. Milli tarihimizin hepsidir. O tarihin, tarihte onundur.”
Hüsrev Kızıldoğan’ın da yazdığı gibi Vatan ve Hürriyet Cemiyeti maddi imkânsızlıklardan dolayı başka bir cemiyetle birleşerek Terraki ve İttihat Cemiyeti’ni oluşturdu. Atatürk’ün bu sırada Şam’da sürgünde olması tüm bu olanlardan uzak kalmasına neden oldu. Arkadaşları günlerce Mustafa Kemal’le tartıştılar amaçları onu da arlarında görmekti. Mustafa Kemal önce karşı çıksa da tüm arkadaşlarının bunu istemesi sonucunda birleşmeyi kabullenmek zorunda kaldı. Terraki ve İttihat Cemiyetine girmesi için özel bir yemin töreni düzenlendi. Mustafa Kemal birleşmeyi kabul etmişti ama arkadaşlarına hem kırgındı hem de kızgın. Hayatını adadığı Vatan ve Hürriyet Cemiyeti dağılmıştı kırgındı bu yüzden. Terraki ve İttihatçıların ihtilal politikalarını çok gevşek buluyordu bu yüzden de kızgındı. Mustafa Kemal cemiyete girdiği günden itibaren bu gevşeklikten memnun olmadığını belirtti. Ayrıca Vatan ve Hürriyet gibi bir yapılanmayı kurduğu için İttihatçılar ona her zaman kuşkuyla baktılar. Mustafa Kemal’in arkadaşlarına olan güveni de sarsıldı bu olayla ama insanlara nasıl bakması gerektiğini ve davranması gerektiğini daha iyi kavramış oldu.

Kaynakça:
AFET, İNAN: Vatan ve Hürriyet; Belleten, T.T.K. Sayı: 2, s.289–298, Nisan 1937.
AFET, İNAN: Mukaddes Tabanca, Belleten T.T.K. Sayı: 3–4, s.605–610, Ekim 1937
AYDEMİR, ŞEVKET SÜREYYA; Tek Adam 1999 Remzi Kitap Evi 88 – 100 s. Cilt 1 Ankara
SAMİ KIZILDOĞAN, HÜSREV; “ Vatan ve Hürriyet - İttihat ve Terakki. Belleten, sayı 3 – 4, s. 619 – 625
ÖZKAN, TUNCAY; MİT'İn Gizli Tarihi, 2003, Alfa Yayınları, 44–47. s. Ankara

Benzer Konular

27 Eylül 2008 / karayel X-Sözlük
13 Aralık 2008 / Ziyaretçi Soru-Cevap
1 Nisan 2011 / asla_asla_deme Mimarlık
28 Haziran 2012 / Mavi Peri Taslak Konular