Arama

Hasan Cihat Örter

Güncelleme: 22 Ekim 2017 Gösterim: 11.738 Cevap: 2
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
29 Temmuz 2006       Mesaj #1
Misafir - avatarı
Ziyaretçi

Hasan Cihat Örter

Ad:  5.jpg
Gösterim: 1127
Boyut:  125.9 KB

24 Ekim 1958 yılında İstanbul'da doğdu.
Sponsorlu Bağlantılar

Çok küçük yaşlarda harika çocuk olarak piyano ve keman ile tanişarak müziğe basladi. Daha sonra 5 yaşında klasik gitar ile tanışti ve ilk ciddi derslerini 7 yaşında Prof. Antonio Doumesitch'den aldı ve bu derslere 5 yıl devam etti. Bu arada Jazz gitar ile de ilgilenmeye başladı ve 12 yaşında küçük orkestralarda çalarak profesyonel oldu.

Üsküdar Musiki Cemiyeti'nde Emin Ongan'ın Türk Müziği Derslerine katıldı, makam ve nazariyat dersleri aldı (1970-1972). Bağlama üstadı Şemsi Yastıman ile Türk Halk Müziği araştırmasına yönelik çalismalar yaptı ve bağlama üzerine sentezler geliştirdi. Lise eğitiminden sonra Boston Üniversitesi Berklee Müzik Akademisi'nden burs kazanarak Amerika'ya gitti "New Talend Of Succes" (1976 - 1979) Buradaki Kompozisyon ve Armoni derslerini tamamladıktan sonra dört yıllık okulu iki yılda üstün derece ile bitirdi ve Okulun isteğiyle Prof. Gordon Delamont'un ögrencisi olarak Belçika Kraliyet akademisi Liege Konservatuarı'nda Yüksek kompozisyon dersleri aldı (1979-1980) burada Türk müziği üzerine master ve doktorasini yaptı. (Türk müziği çok sesli denemeler.) Tezleri kitap olarak sunuldu. Istanbul Teknik Üniversitesi Ve Mimar Sinan Üniversitesi Devlet Konservatuarları Rektörlüklerince; TÜRK MÜZIĞİNE HİZMET ETMIŞ ÖNCÜ BÜYÜKLERİMİZ ÖDÜLÜNE LAYIK GÖRÜLMÜŞTÜR.

Ülkesine vatani vazife dolayısıyla döndü ve daha sonra burada Büyük orkestra çalısmaları ve stüdyo çalısmalarında bulundu. (Festival, Eurovision Orkestralari). Bu arada reklam, belgesel film ve tiyatro müzikleri yapmaya başladi. 1989 yılında kurulan Kent Orkestrası'na kadrolu sanatçı olarak girdi ve 8 yıllık hizmetten sonra kendi isteği ile ayrıldı (1998).
1994 yılında Dr. Ahmet Kurtaran'ın ricası üzerine Modern Folk Üçlüsüne girdi, orada gitar çalıp vokal müziği yaptı ve bu grubun aranjörlüğünü üstlendi. 1995 yılında da Amerika da Uluslararası Houston Jazz Festivali'ne bu grup ile katıldı. Harbiye Açık Hava Konseri ve (MFÜ. 1996) Ayni Grup ile 7 Şehirde Konserlere katıldı. Aynı yıl Uluslararası Akbank Jazz Festivali'nde grubuyla çaldı (1995 Ak sanat Kültür Merkezi).

Kıbrıs 1. Girne Altın Zeytin yarışmasında Beste ve Şarkıcılık dalında 1. oldu. ve 1993 yılında ilk albümü olan ANADOLU EZGİLERİ KLASİK GİTARA ADAPTASYON'u çıkardı (Kent Plak -EMI). Bu albüm INSPIRATION serisinden bütün dünyada satılmaya başladı ve Sanatçı, dünyanın en büyük plak firmalarından E.M.I Klasik kataloguna girdi ve ALTIN PLAK aldı. Bu kompozisyonları daha sonra araştırmalar ve denemeler halinde kitap olarak çıkardı. (Hayatım Gitarım ve Müziğim 1995 Pan Yayıncılık). Bu kompozisyonların tamamı 2000'e yakındır. Daha sonra tüm dünya kadınlarına ve çalışan kadınlara adadığı KADIN'IN SENFONİLERİ albümünü yaptı. (Kent Plak 1995). 1996 yılında MODERN FOLK ÜÇLÜSÜ İSTANBUL ŞARKILARI albümünü yaptı. (Yapı Kredi Kültür Hizmetleri) . 1997 yılının sonunda RE-FORMATION (TÜRK MÜZIĞİ SAZ ESERLERİ NEW-AGE) albümünü yaptı. 1997'nin sonunda bu albümün Landon Southern Cross stüdyolarından remixi çıktı. 6.Albüm, (INSPIRATION RE-MIX). Sony Music European Catalogue'a girdi. USA Bill board dergisi Hasan Cihat Örter' i albümleri 30 ülkede satılan ilk Türk Sanatçısı ilan etti. Türk Jazzında birinci sıraya koydu (1998). 1999'da, MEKTUP FİLMİ SAUND TRACK (1998 RAKS), RE-FORMATION 2 (ANADOLU ESİNTİLERİ NEW-AGE/Sony Music) albümleri bütün dünyada satışa sunuldu.

AŞK VE HÜZÜN (Ezgi Medya-2002). GİTARIN SESSİZ ÇIĞLIĞI (Genç Müzik 2003), (öğrencisi Yavuz ÇETİN'in anısına), İKİ DERVİŞİN AŞK YARASI (Seyhan Müzik 2004), İSTANBUL'DA MODERN OYUN HAVALARI (Seyhan Müzik 2004) albümlerini yaptı. Bütün dünyada sevgi barış ve hoşgörünün hakim olması temennisiyle yaptığı, DÜNYANIN GÖZYAŞLARI 'EMI' den ÜSTAD mahla'sıyla (2004) çıktı. En çok sevilen eserlerinden oluşan KLASİKLER 1-2-3 ve Şimdiye kadar yaptığım 18 albüm ve 2000 e yakın bestemin içinde en muhteşem olanı diye nitelediği the humanity: Symphony Of Kabe And Hicret' albümü sanatçının kendi firmasından çıktı. 2005 yılı sonunda sözlerini Akın Ok'un yazdığı 13 eserden oluşan SENDEN YANAYIM (Artvizyon) albümünü ile dinleyicilerinin karşısına çıktı. 2006'da perdesiz gitar eserlerinin yer aldığı FRETLESS SONGS albümü ve HERKES GİTAR ÇALABİLİR adlı 2 vcd ve 1 kitapçıktan oluşan görsel eğitim seti sanatseverlerle buluştu.

"Bizim Sazımız - Bizim Cazımız, Ne Var ? Ne Yok ?" TRT programına orkestrasıyla canlı müzik yaparak katıldı. Sürgündeki Devlet, Menderes, Kızıl Güneş, Sultan Galiyev, DÜNDEN BUGÜNE (TGRT), KIBRIS BELGESELİ (SHOW TV), KIBRIS BELGESELİ SOUND-TRACK CLIP, CUMHURİYET BELGESELİ, OSMANLI'NIN DOĞUSU (TRT 2), FATİH VE FETİH (TRT 1), DOĞDUĞUM TOPRAKLAR (TRT), SON TANIKLAR (TRT), SUMMER UNIVERSITY 2003-ISTANBUL TANITIM MÜZIKLERİ (42 ÜLKE-72 ŞEHİR)... gibi 200'e yakın belgesele özgün ve jenerik müzikleri yaptı. Cemal Reşit Rey Gençlik Festivali, Uluslararası Gitar Festivali (C.R.R. Ocak 2001, 2002, 2003, 2004, 2005) İstanbul Müzik Şenliği, 1995 Akbank Jazz Festivali gibi birçok uluslararası festivalde çaldı.

TRT 2'de MÜZİK VE BİZ adlı programı hazırlayıp sundu. Program 4 yıl sürdü. Aynı zamanda STV' de 3 yıl canlı olarak benzeri daha önce yapılmamış "GECEYİ ÖRTEN MÜZİK" programını yaptı. Amcası Rembetiko uzmanı Erol ÖRTER (Buzuki Erol) ile BUZUKI EROL-EROL ÖRTER adı altında piyasaya sunulan kitabın hazırlanmasına katkıda bulundu ve rebet şarkılarını aranje etti, notasyonladı. Sanatçı yapmış olduğu sanatsal çalışmalarla 3000 e yakın ödül almıştır.

İKİ SATIRLIK ŞİİRLER (Birun Yayinevi-2000), SANATÇI (Bemol Müzik 2002), SAZ ESERLERİ (Bemol Müzik 2003), MÜZİKLE TEDAVİ VE ARAŞTIRMALAR (Bemol Müzik 2003), ANADOLU'DAN KLASİK GİTAR ÇEŞİTLEMELERİ (VCD'li) (bemol muzik 2004), doktara tezi olan MÜZİK ve TERAPİ (CD'li) (Mephisto, 2005) Hasan Cihat Örter ' in önemli kitaplarıdır.
Ayrıca sanatçının TCDD DEVLET DEMIR YOLLARI BESTESİ, TRAFİK CANAVARI İLE MÜCADELE DERNEĞİ BESTESİ, POLİS KOLEJİ MARŞI, ELAZIĞ 8. KOLORDU MARŞI, BEŞIKTAŞ SPOR KLUBÜ MARŞI, ÜSKÜDAR BESTESİ, ÜMRANİYE BESTESİ, TC 80. YIL MARSI, ÖZTÜKLER MARŞI, ORDU GİTAR FESTİVALİ BERTESİ, ORDU İLİ BESTESİ, ŞİLE BESTESİ gibi marş besteleri de vardır.
Bandırma Belediye başkanlığınca "FAHRİ HEMŞEHRİLİK BERATI" verilmiştir. Yine Türkiye'de ilk defa "FAHRİ AVUKATLIK BELGESİ" alan sanatçıdır. Belge Ordu baro başkanı Sn. Av. Kenan Çebi ve Ordu Barosunca kendisine sunulmuş, Ordu valisi Sn. Kemal Yazıcıoğlu tarafından avukatlık cüppesi giydirilmiştir (2005).

Sanatçımızın adı yaşarken sokağa verilmiştir. Oturduğu Üsküdar Salacaktaki "ISKELE ARKASI SOKAK" adı değiştirilerek, "BESTEKAR HASAN CİHAT ÖRTER SOKAĞI" olmuştur. (Üsküdar Belediye Meclisinin 4. Seçim Dönemi 5. Seçim Yılı 1. Olağan Toplantılarının 25.06.2003 günü 7. Birleşimince okunarak komisyondan geldiği şekli ile kabülüne oybirliği ile karar verilmiştir.)(İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisinin, 4. Seçim Dönemi, 5. Toplantı Yılı, Temmuz Olağan Toplantılarının 01 Ağustos 2003 tarihli 9. birleşiminde okunarak; Raporun aynen ve Oybirliği ile kabulü kararlastırılmıştır. Ali Müfit GÜRTUNA, Büyükşehir Belediye Başkanı.)
Sanatçı A.B.D., Rusya, Hollanda, Belçika, İngiltere, Fransa, Yugoslavya, İspanya, İtalya, Almanya, Hindistan, Azerbaycan, Afganistan, Japonya, Çin, Hindistan ve Kıbrıs gibi pek çok ülkede konserler vermiştir.

Bestelerinin aranjörlüğünü de kendisinin yaptığı sanatcımız aynı zamanda eserlerindeki bütün enstrumanların icracısıdır. Ülkemizde daha çok gitarist olarak bilinen Üstad Hasan Cihat Örter bütün enstrumanları virtiözite derecesinde çalabilmektedir.
Halen çalışmalarını Üsküdar salacakta müzeye çevrilen ve aynı zamanda home studio olan evinde yürütmektedir. Üstad Hasan Cihat ÖRTER Yurtdışı ve yurtiçi konserlerinden vakit buldukça; ülkemizdeki müzikal yozlaşmaya, magazinel medyaya, tele-voleye, kültürel dejenerasyona karşı "Müzik ve Aydınlanama" seminerleri vermektedir.


MsXLabs.org

BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 0 üye beğendi.
Son düzenleyen Safi; 22 Ekim 2017 18:05
Biyografi Konusu: Hasan Cihat Örter nereli hayatı kimdir.
NeutralizeR - avatarı
NeutralizeR
ADM Webmaster
30 Temmuz 2006       Mesaj #2
NeutralizeR - avatarı
ADM Webmaster

Hasan Cihat Örter'le Müzik

Ad:  4.jpg
Gösterim: 377
Boyut:  14.3 KB

Yazar: Neslihan Yavuzer Behmuaras
Sponsorlu Bağlantılar

“Hayatını insanlara yardım etmeye adayan adam ölür, cennetin kapısında özel olarak melekler karşılar kendisini. Bu güzel yaşantısının ödülü olarak cennete geçmeden evvel Tanrı’nın kendisini huzuruna beklediği söylenir. Melekler eşliğinde Tanrı’nın huzuruna gelirler.
Tanrı: Gel evladım, herkesi huzuruma kabul etmem ama herkes de senin gibi yardımsever, dürüst, çalışkan bir hayat yaşamaz. Şimdi cennete geçmeden evvel ödül olarak dile benden ne dilersen?.
Adam: Tanrım bildiğiniz üzere kendimi herşeyimi insanlara yardıma adadım hayatım boyunca çok mutlu, huzurlu öldüm ama içimde kalan tek bir şey oldu, onu dilemek isterim.
Tanrı: Söyle çekinme, oğlum.
Adam: Ben futbolu çok severdim ve hep iyi bir futbolcu ile tanışmak istedim ama olmadı maalesef. Sizden dileğim şu ana kadar gelmiş geçmiş en iyi futbolcu ile beni tanıştırmanız.
Tanrı: Çok şanslısın, dünyanın gelmiş, geçmiş en iyi futbolcusu da senden 2 gün önce öldü ve burada.
Tanrı, nerede bulacağını tarif eder adama ve adam koşa koşa buraya gider. Vardığı yerde bir adam taburede oturmakta ve ayakkabı boyamaktadır. Yanına yaklaşır ve çekinerek “şey, beni Tanrı buraya gönderdi. Burada dünyanın gelmiş, geçmiş en iyi futbolcusunu bulabileceğimi söyledi” der. Ayakkabı boyayan adam “valla burada bir tek ben varım ve sadece çocukken futbol oynadım, sonra imkanlar uymadı. Hayatıma lux kaçtı diye seyretmenin dışında hiç ilgilenmedim, ayakkabı boyacısı olarak yaşadım ve öldüm” diye yanıtlar.
Bizim yardımsever adam büyük bir hayal kırıklığı ile Tanrının yanına geri döner.
Adam: Tanrım dediğiniz yere gittim ama orada bir ayakkabı boyacısı vardı bir yanlışlık mı oldu acaba?
Tanrı biraz düşünür ve “Haaa, şimdi hatırladım. Aslında o dünyanın gelmiş, geçmiş en iyi futbolcusu olacak potansiyel ile gitti buaradan oraya. Ama aralarda hatırlatmak için önüne ne kadar top atsak da hayatım için lux dedi, topları geri çevirdi. Sonuçta içindeki cevheri keşfedemeden, yaşamadan ayakkabı boyacısı olarak buraya geri döndü” diye yanıtlar.
Ad:  5.jpg
Gösterim: 399
Boyut:  16.8 KB

Hasan Cihat Örter Bey’le tanışmadan önce sadece eserleri boyutunda olan bilgimi daha da derinleştirip sohbete öyle gitmek istedim. Hem derKi’deki tanıtımını, hem de kendi sitesini okuduğumda aklıma bu hikaye gelmişti. Kaç kişiye nasip olur bu bilemem ama Hasan Cihat Örter’in yaradılışının amacını keşfetmiş bu ender kişilerden biri olduğuna daha tanışmadan kanaat getirdim. Sohbetimizden sonra ise buna artık kesinlikle emin oldum.

Salacak’taki home-stüdyoya geldiğimde, kapıda içeriden gelen müziğin muhteşem havasına kapılmamak elde değildi. İçerden gelen müziğin ruhunu önce derin derin içime çektim ve aynı zamanda müze haline getirilmiş stüdyoya değerli müzisyen Hasan Cihat Örter’in yanına girdim. Dostça karşıladı beni. Kulağım müziğe takıldı “daha önce duymadığım bir bestesi olsa gerek, belki de yeni yapmıştır” derken önce kısa bir tanışma faslı ve ardından sordum kendisine çalan bu muhteşem müziği. 2 gün önce piyasaya çıkan yeni albümü “FRETLESS SONGS” adlı albümündenmiş çalan muhteşem eser. Albümü gösterdi, kısaca diğer parçaları da dinletti ve sohbetimize başladık;

N: Her insanın yaradılışında kendini en iyi ifade edebileceği bir yanı vardır. Ama bunu keşfetmek, yaratıcılığımızı bu yönde kullanmak maalesef herkese nasip olan bir şey değil. Siz kendinizde bunu bulmuş ve gerek yurtiçi ve gerekse yurtdışında yaptığınız çalışmalarla çok başarılı bir kariyere imza atmışsınız ve halen de bu başarılarınız artarak devam etmekte. Müzikle yoğrulmanız çok küçük yaşlara dayanıyor, müziğin sizdeki yaratıcılık kapısı olduğunu nasıl keşfettiniz?
H.C.Ö: İnsanlar kendi kaderlerini yaşıyor ama kaderini değiştirmekDe insanın kendi elinde. Hayat çizgisi, rotasında gidiyorsunuz ama birşeyleri aradığınızda, zorladığınızda kapısı açılıyor size. Aramak gerekiyor, aramazsanız kapılar açılmıyor. Benim hayatım hep aramakla geçmiştir. 2-3 yaşından itibaren başladı bu serüven. İlk notayı okuma yazmayı 3-4 yaşlarında öğrendim. Tabii yetenek de çok önemli ama değerlendirilmesi, üzerinde çalışılması lazım. Değerlendirilmemiş bir yetenek hiçbir işe yaramaz. Deha çok var, eğitilmiş insanda sürü ile ama işe yaramazsa ne değeri var. Önemli olan sebat ve kararlılık. “Dalgaların şiddeti değil kayaları delen, devamlılığı” derdi hocam. Gerçekten başarılı olmak istyorsanız biri işi ucundan tutup sonuna kadar yılmadan, kararlılıkla, sebat ederek yapmak gerekir. Hani şunu da yapayım, buna da elim değsinle bir yere varılmaz.

N: Siz aradınız, keşfettiniz, sebat ederek kararlılıkla çalıştınız ve muhteşem sonuç ortada.
H.C.Ö: Kayıtta olan 21. albümümü yaptım, 2000’e yakın bestem var, bunların yanında belgeseller, cingıllar, fragmanlar… Ayrıca 9 tane kitabım var. Bir insanın felsefi yanı da gelişiyor araştırarak, okuyarak, eğitimle oluyor tüm bunlar. Dışarıdan aldığı eğitimin yanında insanın kendi kendini de eğitmesi lazım. Ama siz bana şimdi sorun ne yaptınız diye size yanıtım hiç olacaktır. Yaratmak, araştırmak bitmiyor, yetmiyor insana. Bir albüm bittiği zaman yeniler devreye girer ama tabii imkanlar doğrultusunda. Bu sebeple yurtdışındaki müzisyenleri hep kıskanmışımdır, imkanları çok geniş. Belki bizden daha fazla yetenekli değiller ama imkanları çok fazla. Ben, Türkiye’deki pek çok sanatçıya göre, büyük firmalarla çalıştım. Sony International ‘ın ilk Türk sanatçısı oldum Re-formation serisi ile. Büyük şanstır bunlar, şansımı zorlayarak oluştu bunlar. Sorunuza tekrar dönersek tabii ki beni de keşfettiler, birşeyleri iyi yaparsanız sizi görüyorlar.

N: Bu son söylediğiniz keşifte yine de bir çaba var değil mi? “Benim sesim muhteşem, her dinleyen hayran kalıyor birileri gelsin beni keşfetsin” şeklinde bir keşif değil herhalde bu anlattığınız?
H.C.Ö: Tabii ki değil, büyük çaba istiyor beraberinde. Bu çaba ile birileri sizi görüyor. Bu bir süreç. Bu süreçte “ya acaba beni dinleyen var mı?” gibi sorulara kapılabiliyorsunuz, ben de zaman zaman sormuşumdur kendi kendime ama sonucunda birileri sizi muhakkak görüyor, dinliyor, anlıyor.

N: Ticari beklentilerin ötesinde yaptığınız işi severek, aşk ile yapıyorsunuz anladığım kadarı ile. Bunu eserlerinizde hissetmek mümkün.
H.C.Ö: Benim madde ile işim pek olmadı. Ticari beklentim olmadan yine de para kazandım. Bir de ticari baksaydım köşeyi dönerdim herhaldeJ Ticari beklentilerle, yalapşap, günümüzdeki gibi yozlamış müzik yapmadım. Dünyada olan yozlaşmaya uyup müzik yapmadım.

Yeni dünya trendinde mananın bitip, maddenin ön plana çıkması hali var. Halbuki unutulan en önemli unsur; insan evladı madde deĞil, mananın yaradılışıdır. Yaradılışındaki evrensel, en büyük öz manadır. Bu mistik temaları da işledim hep. Çünkü kendimi buldum orada. Zaman zaman bu konular nedeni ile de yanlış anlaşılmışımdır. “Ne iş yaparsanız yapın en iyisini yapın” der “eren”ler. Ben de yaptığım işi aşkla, en iyisi için yapıyorum.

N: Tek türde eserler veren bir sanatçı değilsiniz. Müziklerinizin kimisinde Jazz esintileri varken, kimisinde New Age, kimisinde ise Tasavvuf Müziği var. Bu çeşitlilik ve geniş yelpaze sizin aynı zamanda hayat felsefeniz mi acaba?
H.C.Ö: İnsana daima bir çeşit yemek yedirseniz sıkılır. Çeşitlilik olmalıdır. Bu bir de yetenekle alakalı birşey, Allah size ne kadar ödül vermişse siz de o kadar görebilir ve yaratabilirsiniz. Ben ne kadar görebiliyorsam, onunla yaratıyorum. Yeteneğimin farkındayım, kişinin kendini bilmesi kadar erdem olmaz.. Önemli olan 100 yıl sonra Hasan Cihat Örter’in yaptıkları Mozart, Bethoven gibi mi olacak yoksa suya mı yazılacak. Bunun yanında açıklarını, eksikliklerini de bileceksin. Ben kendiminkileri biliyorum. Çok konuşuyorum mesela konserlerde ama Amerika’daki hocalarımız bize böyle öğretti; anlatarak çalmak. Mesela Bob Dylan böyle bir sanatçı idi, anlatarak çaldı ve Vietnam Savaşını bitirmedi mi? Konunun dışına çıkacağım ama şunu da söylemek isterim insana yakıştıramadığım tek olgu savaştır. Bu dönem doğan çocuklara üzülüyorum. “Dünyada savaş varmış, sol varmış, sağ varmış” diyecekler, böyle öğrenecekler. Böyle mi olması gerekir? Halbuki dünyada çok küçük bir zaman diliminde dünya imtihanında varız o kadar ki bir de ışık yılına vurursak bunu. Büyük bir imtihan bu ve bunu sevgi ile, muhabbet ile, sohbet ile çalışarak tüm insanlığa güzel örnekler vererek yapmak yerine, şeytanın oyunu olan negatifle, cehaletle geçiriyoruz.

Hz. Ali kaçıyormuş nefes nefese. Sormuşlar niye kaçıyorsun diye? Döneminin en okumuş, bilgili insanlarından biri Hz. Ali “Ahmaktan kaçıyorum, ahmaktan” demiş. Cehaletin getirisi kalitesizlikdir. Bugün insanlara sanatçı kimdir, ne yapar diye sorduğumuzda verecekleri yanıt, benim gibi mütevazi bir apartmanın üst katında oturmaz, köşkte oturur, villada oturur, korumaları vardır, Jeep Cherokee’ye biner olur.
Ad:  6.jpg
Gösterim: 348
Boyut:  20.5 KB


N: Aaaaa tabii ya hatta barlarda gezer, mankenlerle takılır, hatta bazıları kendilerini ilah zannedip onu, bunu döver, bacağından vurur!. Kurallar onlar için değildir. 1 yıl içinde araba kullanırken 8 kere alkollü yakalanır, gazeteye çıkar, ama her nasıl oluyorsa ertesi gün ehliyeti cebinde arabada dolaşmaya devam eder… Offf, offff maalesef yanıtlar dediğiniz gibi böyle oluyor!!!
H.C.Ö: Bu da bir dünya imtihanıdır. İnsan evladı vicdan taşıyor cahil de olsa görür. Bugün yalapşap müzik yapan sanatçı adı altındaki insanlarla, Hasan Cihat Örter arasındaki farkı en cahil adam anlar.

N: “Sanatçı hayatı herkesten farklı görür” denir. Tabii bu dediğim, sanatçı kisvesi altında dolaşan ama maalesef gerek yarattıkları, gerekse hayatı ile sanatçılıktan uzak olanları kapsamıyor!! Siz bir müzisyen olarak hayatı nasıl görüyorsunuz? Bir ağaca, bir çiçeğe veya insana baktığınızda müzik mi görüyorsunuz? Nedir sanatçının farklı gördüğü?
H.C.Ö: Herşeyde aşk vardır. İnsanın yaradılış öyküsü aşktır, sevgidir, muhabettir gerisini insana yakıştırmam. Kini, saygısızlığı, kültürsüzlüğü… İnsanın yaradılışındaki en büyük özellik sevgidir. Bu sevgi ışığı, enerjisi çok önemlidir. İnsan sevgiyi paylaştığı an vardır. Bunun eksikliği mutsuzluktur, insanın canına kıymasına kadar gider. Biz sanatçılar sanırım sevgiyi daha çok hissediyoruz, yaşıyoruz. Ben de bu sevgiyi yakalamak için kadına senfoni yazdım, Anadolu ezgilerini, kendi kültürümü klasik gitara adapte ettim, Re-formation ile Türk eserlerinde benzer bir çalışma yaptım.

N: Sanatçı evrensel olmadır, değil mi?
H.C.Ö: Batılı beni neden bu kadar çabuk kabul ediyor çünkü benim çalışmalarımda evrensellik var. Türk müziklerini alıyorum evrensel, çağdaş formlarda sunuyorum. Atatürk’ün 1930’larda demek istediği de buydu; “Alın bu müziği çok sesli, çağdaş olarak anlatın”. Bizim müziğimiz tek sesli de güzeldir, bunlara takılmamak lazım. Benim müziğimi Japon da dinler, İspanyol da. Ama yakalarsam mucuk mucuk veya benzerlerini kime dinleteceksiniz?
Ad:  7.jpg
Gösterim: 353
Boyut:  16.1 KB

N: Hah işte benim yarama parmak bastınız, ben sormaz mıyım şimdi size J Anadolu hamuru taşıyan, bu kültürün, tarihin insanı olarak aslında elimizin altında büyük bir hazine var; Türk müzikleri, enstrumanları, gelenekler… New Age müziği tutkunu olduğumdan ve Türkiye’deki arşivin zayıflığından dolayı sürekli yurtdışı kaynaklarından araştırma yapmaktayım. Öyle örnekler var ki insanın içi cız ediyor ve neden biz bunu yapamıyoruz diyorum sürekli kendime. Mesela Tibet rahiplerinin OM sesini almışlar, arka plana 1-2 gong, kuş sesi ve enstrumental bir parça koymuşlar, bakıyorsunuz müzik sitesinde Meditasyon, Relaxation kategorisinde ilk 5 te veya Hintli almış kendi müziğini, enstrumanlarını evrenselleştirmiş bunu Vol 1-2-3-4… yapmış, yine listede. Eeee peki bu kadar geçmişi, çeşidi ve özelliği olan, bugün pek çok yerde terapi amaçlı bile kullanılan Türk müzikleri, ney, kanun, ceng… nerede? Niye listede bir Türk sanatçısının evrensel bir çalışması yok!

Bugün Türkiye turizmden, tekstilden nasıl gelir elde edebiliyor, işgücünü, malını, ürününü satabiliyorsa neden müziklerini de dışarıya sunmasın? Bu Türkiye için hem büyük bir tanıtım fırsatı, hem de gelir kaynağı olmaz mı? Fırsatları neden değerlendiremiyoruz? Mesela 1.5 ay önce güneş tutulması vardı. Tutulma sadece belli yerlerden net izlenebildi ve NASA buralardan yayın yaptı. Türkiye de bu yerlerden biri idi. Yüzbinlerce turist Türkiyeye geldi, tüm dünyadan milyonlarca insan TV’den canlı izledi. Türkiye geçişi esnasında Side’den tüm dünyaya canlı yayın yapıldı ve antik tiyatrodan klasik müzik konseri verildi. Böyle bir fırsat her sene olmadığına göre, 60 sene sonra tekrar gelecekse şayet sadece o güne özel Türk müziklerinden feyz alınarak evrensel besteler yapılsa bir albüm hazırlansa, o albümün konseri verilse ve bu album o gün, tüm dünyada satışa sürülse güzel bir imkan olmaz mıydı? Bu kaçmış bir fırsat ama daha önümüzde o kadar çok şey var ki. Mesela Unesco 2007’yi Mevlana yılı ilan etti. Eh şimdi kalkıp yabancının mı gelip Yüce Mevlana’nın filmini çekmesi, müziklerini yapmasnı bekleyeceğiz!!! “Güneşin Avrupa ve Asya’ya tek dünya şehri” sloganı ile 2010 İstanbul Kültür başşehri şeçildi… Fırsatlar çıksın diye beklemek yerine bizim yaratmamız da gerekir. Nedir eksik olan, niye yapamıyoruz biz, neden hamurumuzu başkalarının yoğurmasını bekliyoruz!!!

H.C.Ö: 1999 yılında Elazığ’da Harput’ta güneş tutulmasında konser verdim ben. Samanyolu televizyonu da canlı yayınlamıştı. Ha bu nereye gitti suya mı yazıldı? Bir sürü insan ben Samanyolu televizyonunda program yapıyorum diye “gerici” dediler bana. Benim gibi evrensel, yabancı kataloglara girmiş bir sanatçıya çamur attılar. Biz bu çamur atma işinden kurtulmadıktan sonra bu dedikleriniz belki 150 sene sonra anlaşılacaktır. Ama ben Samanyolu televizyonu degil ATV’de veya TRT’de yapsam ne olacaktı, makbul mu olacaktı? O zaman mı anlaşılacaktı müziğin değeri? Biz bu kompleksten kurtulamadığımız sürece hiçbir şey yapamayız Türkiye’de.

N: Benim yaram sizde de fena yaraymış meğerse, bir de rakı olsa açıp içsek şimdi dertleşsek. Evet haklısınız bu komplekleri yıkmamız lazım.
H.C.Ö: Bu kompleksler bize dışardan vuruldu hep ve eğitimimiz az olduğu için biz bu gaza geldik. Hele ki müzik eğitimi neredeyse hiç yok ülkemizde, hani bir adım ötesi müzik eğitimi olmasa da olur diyecek birileri! Dolayısıyla Hasan Cihat’ın 1999 da Harput’ta verdiği konserin değerini kim anlayacak. Konserimi Japonlar, Çinliler, dünyanın değişik yerlerinden bir sürü insan geldi, dinledi. Biz klasiği zaten biliyoruz dediler, buraya geldiler, beni dinlediler. Bizim insanımız ne yaptı? Tüm herşeyi pas geçip, sadece yayın yapılan kanalı öne sürerek çamur attılar, yapılanı görmediler. Ben yine de kimseden bir şey beklemeden, Türk evladı olarak müziğimi yapmaya devam ediyorum. Şurayı görüyorsunuz (plaketlerin bulunduğu odayı göstererek) plaketçi mezarı gibi oldu, 3000’e yakın plaket var orada, kime verdiler bu plaketleri, niye veriyorlar? Biz Hakka kavuştuktan sonra, emaneti teslim ettikten sonra merciye şimdi bunu görmemezlikten gelenlerin çocukları bize ne ödül vereceğini şaşıracak. Neden yaşarken olmasın bu? Ben şu anda 48 yaşındayım asıl şimdi müzik yapmaya başladım, belkide gerçek bestelerimi 60 yaşımda yapacağım. Ötekiler müzisyen kisvesi adı altında nasıl gözüküyorsa ekranlarda , halka nasıl ulaştırıyorsa küçük mesajlarını, ben bu büyük mesajımı, bu Türk yüreğini, Anadolu yüreğini insanlarla paylaşabilmeyi istiyorum, niye saklıyorlar bizleri?

N: Peki bu zincir, kısır döngü kıralamaz mı?
H.C.Ö: Bu zinciri beraber kıracağız, sizin gibi aydın, evrensel düşünceli insanlarla. Ben gençliğe çok güveniyorum, onlarla kıracağız. Aydın görüşlü hocalarımızla, belediyelerimizle kıracağız. Son derece ümitkarım. Çalışarak, aşk, sevgi ile kıracağız.
Ad:  8.jpg
Gösterim: 562
Boyut:  17.1 KB

N: Burada medyaya da büyük görev düşüyor.
H.C.Ö: Mevlana’nın da dediği gibi “Güneş balçıkla sıvanmaz”. Güneşin ışığını kimse, engelleyemez, kimse köstekleyemez. Siz ışıksanız hem yayarsınız ışığınızı, hem de ilerlersiniz. Bu konuda medya hem son derece önemli, hem de büyük bir görev üstleniyor tıpkı derKi’yle yaptığımız gibi. Daha ilk adımla derKi tüm kapılarını açtı bana. İnternet çok önemli artık. İnternetle tanışmamış, kullanmayan biri bana aydınım demesin. Bazen öğrencilerim “Ben televizyon seyretmiyorum, radyo dinlemiyorum” diyorlar. Olmaz öyle şey, böyle aydın, çağdaş olunmaz. Eleştirebilmen için çevrende olup bitenleri bilmen, takip etmen lazım. Sadece kendi iç dünyana dönük yaşarsanız ne gelişim ne paylaşmak ne de iletişim olmaz. Sanatçı için de aydın olabilmesi için araştırması, takip etmesi, eleştirmesi lazım. Kimdir sanatçı? Atatürk’ün sözü ile “toplumun dilidir sanatçı”.

N: Eh dönüp dolaşıp aynı yere geliyoruz, en büyük eksikliğimiz olan eğitim konusu
H.C.Ö: Rusya’ya ilk gittiğimde çok şaşırmıştım. Herkesin elinde kitap, sürekli okuyorlar. Yolda yürürken, metroda, heryerde kolunun altında bir kitap ve okuyan insanlar. Aynı şey Amerika’da da var, okuyor adamlar. Bizde bu çok eksik.

N: Aaaaa, niye öyle diyorsunuz ama. Bizim çocuklar da kollarının altında paparazzi dergileri heryerde sürekli onları okuyorlar!!! Okuyor bizim çocuklar da yani.
H.C.Ö: Evet, doğru. Üzülüyorum ben bu olaya. Üzüldüğüm için zaten ülkemizin bu handikapı benim acılarım oldu. Eskiden konserlerimde de hep konuşurdum bu konuyu ama dostlarım bana sen konuşma zaten müziğin konuşuyor, sen çal dediler. Ben de artık 2006 başından beri müziğimle konuşuyorum sadece. Ama seminerlerimde değiniyorum bu konulara.

N: Ne seminerleri veriyorsunuz?
H.C.Ö: “Türkiye’de müzik ve aydınlanma” seminerleri.

N: Kimlere veriyorsunuz bu seminerleri?
H.C.Ö: Üniversitelerde veriyorum bu seminerleri, Türkiye’yi dolaşıyorum. 27 üniversite oldu bugüne kadar. Genel Kurmay Başkanımız Sn.Hilmi Özkök’ten şeref madalyası aldım bu konuda yaptığım çalışmadan dolayı. Nato’ya Afganistan’a giden ilk Türk sanatçısı oldum. Bunların yanında benim pek çok yere hizmetlerim, bestelerim de oldu. T.C Devlet Demiryolları bestesi, Polis Koleji Marşı, 80. Yıl Marşı, Cumhuriyet Senfonisi, Kabe Senfonisi. Ama işte önyargılı cahiller benim Kabe Senfonimi duydular, “bu dinci, gerici” damgası attılar ya da başka bir kesim benim Cumhuriyet Senfonimi dinlediler “ bu kemalist” dediler. Sanat ve Sanatçı evrenseldir. Hazır konu açılmışken üzerine basarak söylemek istiyorum; “Sanat ve Sanatçı bütün politik düşüncelerin üstünde iş yapar ve tüm siyasi düşüncelerin önündedir. Çünkü onun işi evrenseldir”.

N: Bir de bildiğim kadarı ile “Müzikle Terapi” konusu ile de ilgileniyorsunuz.
H.C.Ö: Evet. Çocukluğumdan beri ben çaldığımda “oh ya ne güzel rahatladık, dinlendik” diyorlardı. Burada “rahatladık, dinlendik” demeleri ruhun rahatlamasıdır. Ruh rahatlarsa beden de rahatlar. Bu konuda dışarıda okurken araştırmalar yaptım, master, doktora tezleri hazırladım. Ve tüm bu çalışmalar zaman içinde değerlendi, kariyerim oldu. Kitap yazdım, seminerler veriyorum üniversitelerde.
Ad:  9.jpg
Gösterim: 443
Boyut:  17.3 KB


N: Sadece üniversitelerde mi seminer veriyorsunuz?
H.C.Ö: Hayır aslında ben tüm halkımıza vermek istiyorum ama bunun için medya ve diğer kurumların isteği lazım. Bu isteği bekliyorum. Halkımız çok akıllı ve almaya hazır ama maalesef vermek için organizasyon yok. Geçen sene Karadeniz’de turnem oldu. Valilik organize etmişti ve halkda geldi konserime. Konserin sonunda yaşlı bir nine çıktı sahneye bir heyecanla “Uyyy” dedi gitarımı göstererek “bu sesler bunun içinden mi çıkayyur?”. “Evet” dedim. “Bu poh yiyenler bunu bize niye göstermiyorlar, Öpeyceğim onu daaa” dedi aldı, gitarı öptü J

N: Türkiye’de halka sunulan müziğin kısıtlılığına daha güzel bir örnek olamazdı herhalde J Peki hazır paylaşımdan konu açılmışken MP3, korsan CD’ler hakkında neler diyorsunuz?
H.C.Ö: Korsan demek hırsızlık demek. Türkiye’de anormal bir emek hırsızlığı var. Benim de albümlerimin korsanları satılıyor, geçenlerde bir yerde rastladım. Birkaç albümümü toplamışlar, enstrumental demişler altına da küçücük Hasan Cihat Örter yazmışlar. Satan çocuğa “bu kimin albümü” dedim, “bu büyük bir sanatçı, dışarda yaşar” dedi. Çocuğa Hasan Cihat Örter olduğumu söyledim inanmadı, o sırada başka biri beni tanıdı, “Hocam imza verir misiniz” deyince çocuk şimşek hızıyla kaçtı. İşte bunlar hırsız, emek hırsızları. Bunlarla hiçbir yere gidilmez, sanatçı yetişmez yarın öbür gün.

N: Peki neden böyle bir sektör oluştu sizce? Sebeplerden biri olarak CD fiyatlarının yüksekliği deniyor?
H.C.Ö: Bu hırsızlıktır, sahtekarlıktır ve bunun nedeni sorulmaz. Ahlaksızlık, kolay yerden, başkasının hakkını yiyeyerek para kazanma hırsıdır bu. Adam edepsizse, ahlakı bozuksa bunun nedenini soramazsın. Söylediğin varsayıma gelince bugün dünyada en ucuz müzik CD’si Türkiye’de satılmakta. Bu sahtekarlık, ahlaksızlık, hırsızlık kökünden çözümlenecektir buna adım gibi eminim. Müyap, Mesam ve benzer diğer tüm kurumlar bunun üzerinde büyük bir kararlılıkla gitmekteler, büyük mücadeleler veriyorlar.

N: Bestelerinizi nasıl yapıyorsunuz? Birden bir ilham geliyor onu bir kenara yazıp üzerine mi inşa ediyorsunuz ya da mesela bir film veya reklam için size sipariş verdiler, bu muhteşem besteler nasıl doğuyor?
H.C.Ö: Direk cevabını vereyim mi? Eşşşek gibi çalışıyorum, eşek! Ne gecem, ne gündüzüm, ne yemem, ne içmem belli değil. Günde yaklaşık 20 saat çalışıyorum, geceleri az uyuyorum. Yoğunlaşarak, yeteneğimi çalışarak değerlendiriyorum. İlham geliyor tabii ki ama ilhamı yakalamak için de aramanız lazım. Öyle durup dururken vahiy gelmez, arıyorum, çalışıyorum, kurcalıyorum, okuyorum.

N: Müzisyen müziğinde kendini de anlatır derler. Kendinizi besteleseniz nasıl bir beste çıkar?
H.C.Ö: Onun albümünü yaptım “The Humanity – İnsanlık” dedim, Kabe Senfonisi. Bir gece rüyamda gördüm Kabeyi, erafında dönüyorum gitarımla, işte o melodiyi album yaptım. 1999 yılında da kutsal topraklara bedava götürdüler beni. Ve bu çalışmalarım şimdi değerlensin istiyorum, ben ölüp gittikten sonra değil. Bakın şimdi 7 Temmuz’da Ordu’ya gidiyorum. Ordu barosu 2.5 metre boyunda büstümü dikiyor Karadeniz’e doğru Müzik ve Aydınlanma çabalarımdan dolayı. Fahri avukatlık almış tek Türk sanatçısıyım ben. Okullarda okutulan kitaplarım, çalışmalarım var. Gerçek devlet sanatçısıyım ben, çünkü devletimi, bayrağımı, kültürümü deli gibi seven biriyim ben, aşığım.

N: Keşke ortada sanatçı kisvesi ile dolaşan o boş kalabalıklığın %1’i sizin gibi hissedebilse, bunu yaşasa. Kim bilir neler değişirdi neler!!
H.C.Ö: Onlar da olacaktır. Bir ustadım bana derdi Ki; “dağları gösteren ovalardır” Ovalar olacak ki dağlar gözüksün. Kardelen çiçeği gibiyiz biz, açacağız ve biri bizi bulacak, koklayacak. Bunlar hep dünya imtihanıdır. Kötülük olmazsa, iyilik olur mu? Dolayısıyla onlar iyi ki varlar, iyilerin kıymeti anlaşılıyor!

N: Keşke bu kadar çok olmasalar.
H.C.Ö: Tarihe baktığınızda kötülükler esefle kınanır, güzellikler övgü ile anılır. Zamanla kötüler elenecek, geriye güzeller kalacaktır.

N: Peki son sorum olacak, derKi’yi müziğe dökmenizi istesem nasıl bir melodi çıkar acaba?
H.C.Ö: derKi’nin melodisi hazır bende. Tüm evreni, kainatı çok güzel kucaklayan bir oluşum derKi dolayısıyla melodisi de kendi gibi evrensel bir melodi.

N: Sizin gibi değerli bir müzisyeni tanımaktan ve aynı düşünceleri paylaştığımızdan dolayı çok mutlu oldum. Umuyorum ülkemizde müzik konusunda yaptığınız çalışmaların en kısa zamanda daha da kıymeti anlaşılır ve yozlaşmış müzik kültürümüz asıl sahip olduğu değerli özünü yeniden keşfeder.

Son düzenleyen Safi; 22 Ekim 2017 18:15
Son derece gururlu insanlar, susmayı ve yalnızlığı sever.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
29 Aralık 2014       Mesaj #3
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
o kadar çok konuşur ki, o kadar çok kendini över ki dünyanın en ünlüsü olsa insan dinlemek istemez. magazindeki dünyalar güzelinin yaptığı saçmalıklarla gözden düşmesi olayı vardır ya, HCÖ tam odur. ünlü olmak ister, çok iyi olduğunun söylenmesini ister, en- olmak ister fakat o kadar magazinseldir ki yaklaşımı çaldığı gitara lanet olsun diyip kapatırsın televizyonu. tabii ki bi de ilginç durum var, Sayın HCÖ sürekli şikayet eder halktan, televolelerden, bu saçma tüketim toplumundan ama istediği esasında odur, her acizin üzerindeki ilah olmak ister, şikayet ettiği acizlerin özendiği onlara doğruyu gösterecek kişi olmak ister bu düzende. david beckham olmak ister bir nevi, insanların sadece dinlediği müziğine değil gitarı tutuşuna, bakışına hayran olmasını ister, 16 yaşındaki çocuğun HCÖ böyle yapıyor -tutuyor-basıyor demesini ister. ikon olmak ister o.. fakat acınası yaşamına dönüp baktığında.. işte o zaman öfke nöbetleri başlar o kadar ki kendini durduramaz, içindeki eziklik ortaya çıkar, küfreder, aşağılar, anmasında Yavuz çetin hakkında öldüğü için ünlü oldu, yoksa pek çalamaz diyecek kadar kendini kaybeder,.. ya bazı insanlara acımak gerekmez sadece görmezden geleceksin, unutulacak- tek yapılması gereken budur!
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.

Benzer Konular

16 Ağustos 2016 / KisukE UraharA Sanat tr
24 Kasım 2006 / KisukE UraharA Müzik tr
12 Temmuz 2015 / The Unique Siyaset tr
11 Mart 2009 / Harry Kewell Spor tr
1 Nisan 2011 / KisukE UraharA Siyaset tr