Arama

Neşet Ertaş

Güncelleme: 25 Eylül 2012 Gösterim: 276.723 Cevap: 10
AreX - avatarı
AreX
Ziyaretçi
19 Eylül 2006       Mesaj #1
AreX - avatarı
Ziyaretçi
TÜRKÜ BABA NEŞET ERTAŞ

nesetda2
Sponsorlu Bağlantılar

1960’lı yıllardan itibaren ismi bağlama ile birlikte anılan, sadece geniş halk kesimlerinde değil, ciddi musiki çevrelerinde de taktir ve hayranlıkla dinlenen Neşet Ertaş’ı farklı bir bağlamda değerlendirmek gerekiyor. Çünkü o da aslında tam bir yöre sanatçısı, yani mahalli bir sanatçı olmasına rağmen yaygın şöhreti ve söylediği türkülerin popülaritesi ile ülke genelinde tanınan biri olarak diğerlerinden ayrılır.
İşte Neşet Ertaş Orta Anadolu bozkırlarının tam göbeğinde, “ay dost deyince yeri göğü inleten” gönül delisi bir babanın evladı olarak 1938’de Kırtıllar’da dünyaya gelir. Hiç çocuk sahibi olamadığı ilk karısı Hatice’yi genç yaşında kaybeden Muharrem Ertaş, ikinci evliliğini Kırtıllar köyünden Döne ile yapar ve bu evlilikten, Necati, Neşet, Ayşe, Nadiye ve muhterem adında beş çocuğu olur. Kırtıllar nüfusunun tamamı abdallardan ibaret olan bir aşiret köyüdür. Köyün çevrede “abdallar” adıyla anılması da bundan olsa gerek. Daha altı yedi yaşlarında iken, kendisini yöre düğünlerinin aranılan sanatçı babası Muharrem Ertaş’ın sazı önünde oynarken bulan Neşet Ertaş, hayatını, bir nevi hayat destanı diyebilceğimiz 1960’lı yıllarda yazdığı uzun bir şiirinde şöyle anlatır.

TÜRKÜ BABANIN HAYAT DESTANI ŞİİRİ

Bin dokuzyüz otuzsekiz cihana
Kırtıllar köyünde geldin dediler
Babama Muharrem, anama Döne
Dediysen Ata’yı bildin dediler

Dizinde sızıydı anamın derdi
Tokacı saz yaptı elime verdi
Yeni bitirmiştim üç ile dördü
Baban gibi sazcı oldun dediler

O zaman babamdan öğrendim sazı
Engin gönül ile Hakk’a niyazı
O yaşımda yaktı bir ahu gözü
Mecnun gibi çölde kaldın dediler

Zalım kader devranını dönderdi
Tuttu bizi İbikli’ye gönderdi
Babam saz çalarken bana zil verdi
Oynadım meydanda köçek dediler

Anam Döne İbikli’de ölünce
Tam beş tane öksüz yetim kalınca
Beşimiz de Perişan olunca
Babamgile burdan göçek dediler

Yürüdü göçümüz Tefleğe doğru
Bu hali görenin yanıyor bağrı
Üç aylık çoçuğun çekilmez kahrı
Bunlara bir ana bulun dediler

Yozgat’ın Kırıksoku Köyü’ne vardık
Bize ana yok mu diyerek sorduk
Adı Arzu dediler bir ana bulduk
İşte bu anadır buldun dediler

En küçük kardaşı kayıp eyledik
Onun için gizli gizli ağladık
Üstelik babamı asker eyledik
Yine öksüz yetim kaldın dediler

Zalım kader tebdilimi şaşırttı
Heybe verdi dalımıza devşirtti
Yardım etti Yerköy’üne göçürttü
Biraz da burada kalın dediler

Yerköy’den Kırıkkale’ye geldik
Babam saz çalarken biz çümbüş aldık
Kırşehir’e varınca kemanı çaldık
Aferin arkadaş çaldın dediler


Yarin aşkı ile arttı hep derdim
Babamı bir yere dünür gönderdim
Başlık çok istemişler haberin aldım
İstemiyor yarin seni dediler

Kırşehir’de yedi sene kalınca
Düğün düzgün hepsi bize gelince
Burada herkese yer daralınca
Ankara’ya gider yolun dediler

Ankara’da (sünnetçi) Veysel Usta’yı buldum
Epeyce eğleştim, evinde kaldım
Yüz lirayı verip bir yatak aldım
Etti isen böyle buldun dediler

Bir ev kiraladım münasip yerde
Kaldı kavim kardaş hep Kırşehir’de
Bu aşk hançerini vurdu derinde
Çaresini bulamazsan ölün dediler

Yarin aşkı ile döndüm şaşkına
Arada içerdim yarin aşkına
Canan acımaz mı garip dostunaBuna da içeriye alın dediler

Bu hasretlik duygusu Türkü babanın sanatına olumlu etki yaparak, memleketin taşına,
toprağına, insanına hasret ve özlemle dolu pek çok türkünün doğmasına sebep oldu.
Ana vatanımsın, baba yurdumsun
Ozanlar diyarı şirin Kırşehir
Uzak kaldım gurbet elde derdimsin
Hasretin bağrımda derin Kırşehir.

Feleğin yazdığı kara yazıynan
Çok yürüdüm bağrımdaki sızıynan
Kara kaşlarıynan, kara gözüynen
Aşık etti beni birin Kırşehir

Gerçekten de “gönül” kelimesinin Ertaş’ın şahsi lügatinde çok özel bir yeri var. O adeta, tıpkı Yunus gibi, Hacı Bektaş-i veli gibi kendisini”gönüller yapmaya” adamış biri... “gönül”ün geçmediği türküsü yok dense yeri...

Şu garip halimden bilen işveli nazlım
Gönlüm hep seni arıyor neredesin sen
Tatlı dillim, güler yüzlüm, ey ceylan gözlüm
Gönlüm hep seni arıyor neredesin sen

Bir başka türküsünde:

Küstürdüm gönlümü güldüremedim
Baharım güz oldu yazım kış oldu
Gönüle yarini bulduramadım
Baharım güz oldu, yazım kış oldu
Diye dert yanar.

Bir türküsünde babası Muharrem Ertaş’ı “gönül delisi” olarak niteler:


Sazını çalarken kendinden geçen
Gönülden gönüle kapılar açan
Aşkın dolusunu nefessiz içen
Gönül delisini neyledin dünya

Muharrem Babaya ağıt

Uzak yoldan geldim hasretim için
Hani nerde babam Muharrem nerde
Yaralı bülbülüm ses vermez niçin
Yüreği yanığım o kerem nerde

O garip gönüllüm, dertli bakışlım
Feleğin elinde sinesi taşlım
Yüreği yaralım, gözleri yaşlım
Gönül evi yıkık, viranım nerde

Fetholurdu feryadını dinleyen
Feryadı içinde derdin anlayan
Kuşlar gibi viranede ünleyen
Ecinnice deli boranım nerde

Okula gidemedim bu dert benimdi
Hemi benim derdim, hem babamındı
Hemi babam, hemi öğretmenimdi
Garibim dersimi verenim nerde
NEŞET ERTAŞ

NEYLEDİN DÜNYA

Ay dost deyince yeri göğü inleten
Muharrem ustaydı bunu dinleten
Gönül kırmazıdı bilerekten, bilmeden
İnsan velisini neyledin dünya

Sazını çalarken kendinden geçen
Gönülden gönüle kapılar açan
Aşkın dolusunu nefessiz içen
Gönül delisini neyledin dünya

Garibim babamdı Muharrem Usta
Bilirim aşıktı sevdiği dosta
“sazımın emaneti...” diyen en son nefeste
Sazın ulusunu neyledin dünya,
NEŞET ERTAŞ

Biyografi Konusu: Neşet Ertaş nereli hayatı kimdir.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
21 Eylül 2006       Mesaj #2
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Neşet Ertaş - Ağla Sazım
Bu ayrılık sana da mı kar etti
Ağla sazım ağlanacak zamandır
Sponsorlu Bağlantılar
Bu hasretlik her günümü zay etti
Ağla sazım ağlanacak zamandır

Zalım felek çilesini doyurdu
Terkettirdi bana sılayı yurdu
Çetindir çekilmez ayrılık derdi
Ağla sazım ağlanacak zamandır

Soldu gönlümdeki al yeşil bağlar
Hasret ateş olmuş yüreğim dağlar
Her nerde gördüysem garipler ağlar
Ağla sazım ağlanacak zamandır

Blue BooL - avatarı
Blue BooL
Ziyaretçi
26 Kasım 2006       Mesaj #3
Blue BooL - avatarı
Ziyaretçi
Kimdir Neşet Ertaş? Sarısözen'in tabiri ile bir zamanlar sadece ve sadece "Kırşehirli Mahalli Sanatçı" olarak bilinen Neşet Ertaş'ı binlerce, hatta milyonlarca saz çalıp türkü söyleyen diğerlerinden ayıran nedir? Onun sazımn ve sesinin insanı büyüleyen sırrı nereden gelmektedir? Neredeyse yarım asra varan bir süreden beri gerçek anlamda gönül telimizi titreten, ruhumuzu ürperten bu esrarlı sesin, sazın ve yorumun arka planında neler ve kimler vardır? Sazı gümbür gümbür ses veren, adeta davula eslik edercesine sazının göğsünde pençesiyle sesler çıkaran, hep samimi ve kendi halinde yüreğinin acılarını ve kendi iç gurbetlerini seslendiren; hiç bir medyatik tutumu olmayan, kalabalıklardan ve şöhretten adeta köşe bucak kaçarak pek ortalıklarda görünmeyen; mezhep, parti ve etnik kimlik çağnsımlanna pirim vermeyen, sazından, sözünden ve sesinden gayri hiç bir şeyden medet ummayan bu "Garip" insanı tanımak kadar tanımlamak da gerçekten zor. Ayaklarının altındaki toprağın renginden, kokusundan haberdar olan, bastıkları yeri az çok tanıyan, yürekleri hep türkülerle birlikte atanlar için Neşet Ertaş, belki de tam bir "yaşayan efsane"; meçhul, uzak, esatiri ve sırlarla dolu... Neşet Ertaş'ın bir iki cümlede özetlenebilecek resmi biyografisi bize belki sadece ipuçları verebilir. Onun "1938 yılında Kırtıllar Köyü'nde Döne'den doğma Muharrem Ertaş'ın oğlu" olduğunu; Kırşehir, Yozgat ve Keskin'in çeşitli köylerinde geçen çocukluk ve ilk gençlik yıllarının ardından, 15 yaşında çıktığı gurbet hayatinin hala devam etmekte olduğunu bilmenin fazla bir anlamı olmayabilir. Neşet Ertaş'ı tanımak, asıl onun ruh ve gönül macerasım bilmeyi gerektirir ki burada hemen karşımıza, Neşet Ertaş'la en rafine üslubuna kavuşan Orta Anadolu Abdal Müziği geleneğinin gelmiş geçmiş en büyük ustalanndan olan babası Muharrem Ertas karşımıza çıkar. İşte Neşet Ertaş, babası Muharrem Usta ile adeta Anadolu'daki en olgun seviyesine erişen bu Türkmen/Abdal müzik birikiminin yeni bir yorumcusudur. Yoğun yöresel özellikleri ve baskın mahallilik unsurları ile donanmış bu müziği yöresinin dışına çıkarmış, ülke genelinde ve hatta yurt dışında bilinmesini ve tanınmasım sağlamıştır. 1960'lardan itibaren binlerce yıllık sazımız bağlama ile birlikte anılan; sadece geniş halk kesimlerinde değil, ciddi musiki çevreleninin ve gerçek türkü dostlarının da gündeminden hiç düşmeyen Neşet Ertaş'ı farklı bir bağlamda değerlendirmek gerekiyor- Çünkü o aslında bir anlamda tam bir yöre sanatçısı olmasına rağmen yaygın şöhreti ve söylediği türkülerin popülaritesi ile ülke genelinde tanınan biri olarak, hem babası Muharrem Ertaş'tan, hem de bu geleneğin diğer usta isimleri olan Hacı Taşan ve Çekiç Ali'den de ayrılır. Bir başka söyleyişle onun sanatı için, başta Muharrem Usta olmak üzere. Hacı Taşan, Çekiç Ali ve Abdal/Türkmen Müziği geleneğinin çeşitli yörelerde farklı tavır ve üsluplarda karşımıza çıkan diğer ustaları da dahil olmak üzere hepsinin üst seviyede bir sentezi ve esrarlı bir bileşkesi denilebilir. Neşet Ertaş'ın sanatı hayatı ile hayatı sanatı i1e o kadar içice ki, çalıp çığırdığı türkü ve bozlaklarında bütün bir hayat hikayesini bulmak mümkün olduğu gibi, hayatına yakından baktığımızda da o içli türkülerin, acılı bozlakların nelerden nasıl doğduğunun ipuçlarını elde ederiz hemen. Onun yokluk, yoksulluk ve acılarla dolu hayatım "Garip" mahlasıyla yazdığı koşma tarzında usta işi şiirlerle anlattığı ozan yönünü yıllarca kimse farketmedi bile. Babasından tevarüs ettiği geleneksel ve anonim türkülerin, bozlakların dışında, sözleri kendisine ait türküler, bozlaklar söylediğini de farkeden olmadı yıllarca. Sözü ve müziği ile, anonim türkülerdeki erişilmez sadeliği ve estetik seviyeyi yakalayan sayısız türkünün, bozlağın altına attığı mütevazı imzasını kimselere söylemedi bile. Neşet Ertaş o büyük yaratıcı yeteneği ile okuduğu her eseri yeni baştan öyle bir yorumlar, ona öyle bir ruh ve hava verir ki, adeta yeni bir beste ile karşı karşıya olduğunuzu dahi sanabilirsiniz. Bu durumu, yeteneği, kültürü ve birikimi oldukça sınırlı sığ ve sıradan sanatçıların yorum adına yaptıkları "dejenerasyon" ile karıştırmamak gerekir. Çünkü Neşet Ertaş kendisine ait olmayan bir türküyü bi1e öyle bir okur ve yorumlar ki, o türkü o şekliyle yıllar öncesine ait bir Neşet Ertaş türküsü gibidir artık. Olağanüstü denilebilecek yeteneği, geleneğe hakimiyeti, gelenekten kopmadan yeniye bağlılığı, yeni zamanların modern zevk ve eğilimlerini gözeten diri ve uyanık tecessüsü ile Neşet Ertaş, hep gündemde kalmış bir sanatçıdır. O, ismi bağlama ile özdeşmiş ve adeta bu dünyaya türkü söylemek için gelmiş gerçek bir türkü ustası... Türküyü bağlamaya, bağlamayı türküye bu kadar yakınlaştıran ve yaklaştıran, adeta birbirlerinin içinde -kendisi ile birlikte- eritip yok eden ikinci bir sanatçı bulmak öyle sanıldığı kadar kolay olmasa gerek. Neşet Ertaş'ın sanatı; müziğin özünü, ruhunu kavrayan birinin, hiç bir yapmacıklığa tevessül etmeden, olduğu gibi kendini, kendi özünü ve hissettiklerini saza, söze dökmesidir. Kaynak: Bayram Bilge Tokel
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
13 Şubat 2007       Mesaj #4
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Ö Z G E Ç M İ Ş

Neşet Ertaş, 1938 yılında Kırtıllar Köyü'nde Döne'den doğma Muharrem Ertaş'ın oğludur. Kırşehir, Yozgat ve Keskin'in çeşitli köylerinde çocukluk ve ilk gençlik yılları geçmiştir. 15 yasında çıktığı gurbet hayatinin hala devam etmektedir.

Neşet Ertaş'i tanımak, asil onun ruh ve gönül macerasını bilmeyi gerektirir ki burada hemen karsımıza, Neşet Ertaş'la en rafine üslubuna kavuşan Orta Anadolu Abdal Müziği geleneğinin gelmiş geçmiş en büyük ustalarından olan babası Muharrem Ertaş karsımıza çıkar.

İste Neşet Ertaş, babası Muharrem Usta ile adeta Anadolu'daki en olgun seviyesine erisen bu Türkmen/Abdal müzik birikiminin yeni bir yorumcusudur. Yoğun yöresel özellikleri ve baskın mahallilik unsurları ile donanmış bu müziği yöresinin dışına çıkarmış, ülke genelinde ve hatta yurt dışında bilinmesini ve tanınmasını sağlamıştır.

1960'lardan itibaren binlerce yıllık sazımız bağlama ile birlikte anılan; sadece geniş halk kesimlerinde değil, ciddi musiki çevrelerinin ve gerçek türkü dostlarının da gündeminden hiç düşmeyen Neşet Ertaş'i farklı bir bağlamda değerlendirmek gerekiyor- Çünkü o aslında bir anlamda tam bir yöre sanatçısı olmasına rağmen yaygın şöhreti ve söylediği türkülerin popülaritesi ile ülke genelinde tanınan biri olarak, hem babası Muharrem Ertaş'tan, hem de bu geleneğin diğer usta isimleri olan Hacı Tasan ve Çekiç Ali'den de ayrılır. Bir başka söyleyişle onun sanatı için, basta Muharrem Usta olmak üzere. Hacı Tasan, Çekiç Ali ve Abdal/Türkmen Müziği geleneğinin çeşitli yörelerde farklı tavır ve üsluplarda karsımıza çıkan diğer ustaları da dahil olmak üzere hepsinin üst seviyede bir sentezi ve esrarlı bir bileşkesi denilebilir.

Sarısözen'in tabiri ile bir zamanlar sadece ve sadece "Kırşehirli Mahalli Sanatçı" olarak bilinen Neşet Ertaş'ı binlerce, hatta milyonlarca saz çalıp türkü söyleyen diğerlerinden ayıran nedir? Onun sazının ve sesinin insani büyüleyen sırrı nereden gelmektedir? Neredeyse yarim asra varan bir süreden beri gerçek anlamda gönül telimizi titreten, ruhumuzu ürperten bu esrarlı sesin, sazın ve yorumun arka planında neler ve kimler vardır? Sazı gümbür gümbür ses veren, adeta davula eslik edercesine sazının göğsünde pençesiyle sesler çıkaran, hep samimi ve kendi halinde yüreğinin acılarını ve kendi iç gurbetlerini seslendiren; hiç bir medya tik tutumu olmayan, kalabalıklardan ve şöhretten adeta köse bucak kaçarak pek ortalıklarda görünmeyen; mezhep, parti ve etnik kimlik çağrışımlarına pirim vermeyen, sazından, sözünden ve sesinden gayri hiç bir şeyden medet ummayan bu "Garip" insani tanımak kadar tanımlamak da gerçekten zor.

Ayaklarının altındaki toprağın renginden, kokusundan haberdar olan, bastıkları yeri az çok tanıyan, yürekleri hep türkülerle birlikte atanlar için Neşet Ertaş, belki de tam bir "yasayan efsane"; meçhul, uzak, esatiri ve sırlarla dolu...

Neşet Ertaş'in sanatı hayati ile hayati sanatı ile o kadar içice ki, çalıp çığırdığı türkü ve bozlaklarında bütün bir hayat hikayesini bulmak mümkün olduğu gibi, hayatına yakından baktığımızda da o içli türkülerin, acili bozlakların nelerden nasıl doğduğunun ipuçlarını elde ederiz hemen. Onun yokluk, yoksulluk ve acılarla dolu hayatim "Garip" mahlasıyla yazdığı koşma tarzında usta isi şiirlerle anlattığı ozan yönünü yıllarca kimse fark etmedi bile. Babasından tevarüs ettiği geleneksel ve anonim türkülerin, bozlakların dışında, sözleri kendisine ait türküler, bozlaklar söylediğini de fareden olmadı yıllarca. Sözü ve müziği ile, anonim türkülerdeki erişilmez sadeliği ve estetik seviyeyi yakalayan sayısız türkünün, bozlağın altına attığı mütevazı imzasını kimselere söylemedi bile.

Neşet Ertaş o büyük yaratıcı yeteneği ile okuduğu her eseri yeni bastan öyle bir yorumlar, ona öyle bir ruh ve hava verir ki, adeta yeni bir beste ile karsı karsıya olduğunuzu dahi sanabilirsiniz. Bu durumu, yeteneği, kültürü ve birikimi oldukça sinirli sığ ve sıradan sanatçıların yorum adına yaptıkları "dejenerasyon" ile karıştırmamak gerekir. Çünkü Neşet Ertaş kendisine ait olmayan bir türküyü bi1e öyle bir okur ve yorumlar ki, o türkü o sekliyle yıllar öncesine ait bir Neşet Ertaş türküsü gibidir artık.

Olağanüstü denilebilecek yeteneği, geleneğe hakimiyeti, gelenekten kopmadan yeniye bağlılığı, yeni zamanların modern zevk ve eğilimlerini gözeten diri ve uyanık tecessüsü ile Neşet Ertaş, hep gündemde kalmış bir sanatçıdır. O, ismi bağlama ile özdeşmiş ve adeta bu dünyaya türkü söylemek için gelmiş gerçek bir türkü ustası... Türküyü bağlamaya, bağlamayı türküye bu kadar yakınlaştıran ve yaklaştıran, adeta birbirlerinin içinde -kendisi ile birlikte- eritip yok eden ikinci bir sanatçı bulmak öyle sanıldığı kadar kolay değildir.

Neşet Ertaş'ın sanatı; müziğin özünü, ruhunu kavrayan birinin, hiç bir yapmacıklığa tevessül etmeden, olduğu gibi kendini, kendi özünü ve hissettiklerini saza, söze dökmesidir.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
15 Şubat 2010       Mesaj #5
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Neredesin Sen

Şu Garip Halimden Bilen İşveli Nazlı,
Gönlüm Hep Seni Arıyor Neredesin Sen.

Tatlı Dillim Güler Yüzlüm Ve Ceylan Gözlüm,
Gönlüm Hep Seni Arıyor Neredesin Sen.

Sinemde Gizli Yaramı Kimse Bilmiyor,
Hiç Bir Tabib Su Yarama Merhem Olmuyor.

Boynu Bükük Bir Garibim Yüzüm Gülmüyor,
Gönlüm Hep Seni Arıyor Neredesin Sen.


***************************

Gönül Dağı Yağmur Yağmur

Gönül Dağı Yağmur Yağmur Boran Olunca
Akar Can Özümden Sel Gizli Gizli
Bir Tenhada Can Cananı Bulunca
Sinemi Yaralar Yar Oy Yar Oy Dil Gizli Gizli

Dost Elinden Gel Olmazsa Varılmaz
Rızasız Bahçanın Gülü Derilmez
Kalpten Kalbe Bir Yol Vardır Görülmez
Gönülden Gönüle Yar Oy Yar Oy Yol Gizli Gizli

Seher Vakti Garip Bülbül Öterken
Kirpiklerin Oku Yar Yar Cana Batarken
Cümle Alem Uykusunda Yatarken
Kimseler Duymadan Yar Oy Yar Oy Gel Gizli Gizli

****************************

Hata Benim

Bilemedim Kıymatını Kadrini
Hata Benim Günah Benim Suç Benim
Eliminen İçtim Derdin Zehrini
Hata Benim Günah Benim Suç Benim

Bir günden Bir Güne Sormadım Seni
Körümüş Gözlerim Görmedim Seni
Boşa Mecnun Eylemişim Ben Beni
Hata Benim Günah Benim Suç Benim

Bilirim Suçluyum Gendi Özümde
Gel Desem Gelirdin Benim İzimden
Her Ne Çekti İsen Benim Yüzümden
Hata Benim Günah Benim Suç Benim

Sana Karşı Benim Bir Sözüm Yoktur
Haklısın Sevdiğim Kararın Haktır
Garibim Derdimin Dermanı Yoktur
Hata Benim Günah Benim Suç Benim

****************************

Evvelim Sensin

Cahildim Dünyanın Rengine Kandım
Hayale Aldandım Boşuna Yandım
Seni İlelebet Benimsin Sandım

Ölürüm Sevdiğim Zehirim Sensin
Evvelim Sen Oldun Ahirim Sensin

Sözüm Yok Şu Benden Kırıldığına
İdip Başka Dala Sarıldığıma
Gönülüm İnanmıyor Ayrıldığına

Gözyaşım Sen Oldun Kahirim Sensin
Evvelim Sen Oldun Ahirim Sensin

Garibim Can Yıkıp Gönül Kırmadım
Senden Ayrı Ben Bir Mekan Kurmadım
Daha Bir Gönüle İkrar Vermedim

Batınım Sen Oldun Zahirim Sensin
Evvelim Sen Oldun Ahirim Sensin
Zülüf dökülmüş Yüze

Zülüf dökülmüş yüze aman,
Kaşlar yakışmış göze aman aman.
Usandım bu canımdan aman aman,
Dert ile geze geze.

Bu ellerde gez gayrı aman,
Kâtip ol da yaz gayrı aman aman.
Bir kazma al bir kürek aman aman,
Mezarımı kaz gayrı.

Gün doğdu aştı böyle aman,
Gönüldür coştu böyle aman aman.
Sen orada ben burda aman aman,
Ömrümüz geçti böyle.

*****************************

Kendim Ettim Kendim Buldum

Karadır Şu Bahtım Kara
Sözüm Kar Etmiyor Yare
Yüreğimi Yaktı Nara (Eyvah Ey...)

Kendim Ettim Kendim Buldum
Gül Gibi Sararıp Soldum

Bilmez Yar Gönülden Bilmez
Akar Göz Yaşlarım Dinmez
Bir Kere Yüzüm Gülmez (Eyvah Ey...)

Kendim Ettim Kendim Buldum
Gül Gibi Sararıp Soldum

Söylerim Sözüm Almıyo
O Yar Yüzüme Gülmüyo
Garip Gönlümü Bilmiyo (Eyvah Ey...)

Kendim Ettim Kendim Buldum
Gül Gibi Sararıp Soldum

************************

Tatlı Dile Güler Yüze

Tatlı Dile Güler Yüze
Doyulur Mu Doyulur Mu
Aşkınan Bakışan Göze
Doyulur Mu Doyulur Mu

Doyulur Mu Doyulur Mu
Canana Kıyılır Mı
Cananına Kıyanlar
Hakkın Kulu Sayılır Mı

Zülüflerin Dökse Yüze
Yar Badeyi Sunsa Bize
Lebleri Meyime Meze
Doyulur Mu Doyulur Mu

Hem Bahara Hemi Yaza
Yarın Ettikleri Naza
Yar Aşkına Çalan Saza
Doyulur Mu Doyulur Mu

Garibim Geldik Gitmeye
Muhabbetimiz Bitmeye
Yar İle Sohbet Etmeye
Doyulur Mu Doyulur Mu
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
25 Şubat 2010       Mesaj #6
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Neşet Ertaş / Sanatçı

1943 Kırşehir
Sesi ve bağlamaya vuruş düzeni ile ozanlar içinde ayrı bir yeri bulunan Neşet Ertaş, 1943′de Kırşehir’in Çiçekdağ ilçesine baglı Kırtıllar köyünde doğdu. Babası saz ustası Muharrem Ertaş annesi Döne Koç’tur. Ertaş iki yıl ilkokula gitti. Bu arada önce keman, sonra da saz çalmayı öğrendi. Babası Muharrem Ertaş ustayla yörenin düğünlerinde çalıp söyledi. Zaten usta kendisinin etkilendigi tek kişinin babası Muharrem Ertaş oldugunu her zaman ifade eder bunu; “Babamla ben aynı ruhun insanlarıyız” diye açıklar.

1950 yılların sonunda İstanbul`a gelen usta burada ilk plağını Neden garip garip ötersin bülbül? adlı babası Muharrem Ertaş`a ait bir türküyle çıkarır. Halk tarafından çok begenilen bu plağı diger plak kaset ve halk konserleri takip eder. Bu arada Neşet Ertaş Ankara`ya yerleşir. Burda yaşadıgı sağlık sorunları nedeniyle Almanya`ya kardeşinin daveti üzere gider. Çoçuklarının egitimi ve sanatsal çalışmalarından dolayı uzun bir süre Almanya`da kalan ustat 2000 yılında İstanbul`da verdigi muhteşem konserle hayranlarına merhaba der.

Eserleri:

1988–Gönül Ne Gezersin Seyran Yerinde
1988–Kendim Ettim Kendim Buldum
1988–Kibar Kız
1989–Hapishanelere Güneş Doğmuyor
1989–Sazlı Sözlü Oyun Havaları
1990–Gel Gayri Gel
1992–Türküler Yolcu
1992–Gitme Leylam
1993–Kova Kova İndirdiler Yazıya
1995–Seçmeler 2
1995–Seçmeler 3
1995–Seher Vakti
1995–Altın Ezgiler 3
1996-Polis Lojmanları
1997–Benim Yurdum
1998–Gönül Yarası
1999–Zülüf Dökülmüş Yüze
1999–Gönül Dağı
1999–Mühür Gözlüm
1999–Zahidem
amiralcarden - avatarı
amiralcarden
Ziyaretçi
22 Şubat 2011       Mesaj #7
amiralcarden - avatarı
Ziyaretçi
Neşet Ertaş, 1938 yılında Kırtıllar Köyü'nde Döne'den doğma Muharrem Ertaş'ın oğludur. Kırşehir, Yozgat ve Keskin'in çeşitli köylerinde çocukluk ve ilk gençlik yılları geçmiştir. 15 yasında çıktığı gurbet hayatinin hala devam etmektedir.

Neşet Ertaş'i tanımak, asil onun ruh ve gönül macerasını bilmeyi gerektirir ki burada hemen karsımıza, Neşet Ertaş'la en rafine üslubuna kavuşan Orta Anadolu Abdal Müziği geleneğinin gelmiş geçmiş en büyük ustalarından olan babası Muharrem Ertaş karsımıza çıkar.

İste Neşet Ertaş, babası Muharrem Usta ile adeta Anadolu'daki en olgun seviyesine erisen bu Türkmen/Abdal müzik birikiminin yeni bir yorumcusudur. Yoğun yöresel özellikleri ve baskın mahallilik unsurları ile donanmış bu müziği yöresinin dışına çıkarmış, ülke genelinde ve hatta yurt dışında bilinmesini ve tanınmasını sağlamıştır.

1960'lardan itibaren binlerce yıllık sazımız bağlama ile birlikte anılan; sadece geniş halk kesimlerinde değil, ciddi musiki çevrelerinin ve gerçek türkü dostlarının da gündeminden hiç düşmeyen Neşet Ertaş'i farklı bir bağlamda değerlendirmek gerekiyor- Çünkü o aslında bir anlamda tam bir yöre sanatçısı olmasına rağmen yaygın şöhreti ve söylediği türkülerin popülaritesi ile ülke genelinde tanınan biri olarak, hem babası Muharrem Ertaş'tan, hem de bu geleneğin diğer usta isimleri olan Hacı Tasan ve Çekiç Ali'den de ayrılır. Bir başka söyleyişle onun sanatı için, basta Muharrem Usta olmak üzere. Hacı Tasan, Çekiç Ali ve Abdal/Türkmen Müziği geleneğinin çeşitli yörelerde farklı tavır ve üsluplarda karsımıza çıkan diğer ustaları da dahil olmak üzere hepsinin üst seviyede bir sentezi ve esrarlı bir bileşkesi denilebilir.

Sarısözen'in tabiri ile bir zamanlar sadece ve sadece "Kırşehirli Mahalli Sanatçı" olarak bilinen Neşet Ertaş'ı binlerce, hatta milyonlarca saz çalıp türkü söyleyen diğerlerinden ayıran nedir? Onun sazının ve sesinin insani büyüleyen sırrı nereden gelmektedir? Neredeyse yarim asra varan bir süreden beri gerçek anlamda gönül telimizi titreten, ruhumuzu ürperten bu esrarlı sesin, sazın ve yorumun arka planında neler ve kimler vardır? Sazı gümbür gümbür ses veren, adeta davula eslik edercesine sazının göğsünde pençesiyle sesler çıkaran, hep samimi ve kendi halinde yüreğinin acılarını ve kendi iç gurbetlerini seslendiren; hiç bir medya tik tutumu olmayan, kalabalıklardan ve şöhretten adeta köse bucak kaçarak pek ortalıklarda görünmeyen; mezhep, parti ve etnik kimlik çağrışımlarına pirim vermeyen, sazından, sözünden ve sesinden gayri hiç bir şeyden medet ummayan bu "Garip" insani tanımak kadar tanımlamak da gerçekten zor.

Ayaklarının altındaki toprağın renginden, kokusundan haberdar olan, bastıkları yeri az çok tanıyan, yürekleri hep türkülerle birlikte atanlar için Neşet Ertaş, belki de tam bir "yasayan efsane"; meçhul, uzak, esatiri ve sırlarla dolu...

Neşet Ertaş'in sanatı hayati ile hayati sanatı ile o kadar içice ki, çalıp çığırdığı türkü ve bozlaklarında bütün bir hayat hikayesini bulmak mümkün olduğu gibi, hayatına yakından baktığımızda da o içli türkülerin, acili bozlakların nelerden nasıl doğduğunun ipuçlarını elde ederiz hemen. Onun yokluk, yoksulluk ve acılarla dolu hayatim "Garip" mahlasıyla yazdığı koşma tarzında usta isi şiirlerle anlattığı ozan yönünü yıllarca kimse fark etmedi bile. Babasından tevarüs ettiği geleneksel ve anonim türkülerin, bozlakların dışında, sözleri kendisine ait türküler, bozlaklar söylediğini de fareden olmadı yıllarca. Sözü ve müziği ile, anonim türkülerdeki erişilmez sadeliği ve estetik seviyeyi yakalayan sayısız türkünün, bozlağın altına attığı mütevazı imzasını kimselere söylemedi bile.

Neşet Ertaş o büyük yaratıcı yeteneği ile okuduğu her eseri yeni bastan öyle bir yorumlar, ona öyle bir ruh ve hava verir ki, adeta yeni bir beste ile karsı karsıya olduğunuzu dahi sanabilirsiniz. Bu durumu, yeteneği, kültürü ve birikimi oldukça sinirli sığ ve sıradan sanatçıların yorum adına yaptıkları "dejenerasyon" ile karıştırmamak gerekir. Çünkü Neşet Ertaş kendisine ait olmayan bir türküyü bi1e öyle bir okur ve yorumlar ki, o türkü o sekliyle yıllar öncesine ait bir Neşet Ertaş türküsü gibidir artık.

Olağanüstü denilebilecek yeteneği, geleneğe hakimiyeti, gelenekten kopmadan yeniye bağlılığı, yeni zamanların modern zevk ve eğilimlerini gözeten diri ve uyanık tecessüsü ile Neşet Ertaş, hep gündemde kalmış bir sanatçıdır. O, ismi bağlama ile özdeşmiş ve adeta bu dünyaya türkü söylemek için gelmiş gerçek bir türkü ustası... Türküyü bağlamaya, bağlamayı türküye bu kadar yakınlaştıran ve yaklaştıran, adeta birbirlerinin içinde -kendisi ile birlikte- eritip yok eden ikinci bir sanatçı bulmak öyle sanıldığı kadar kolay değildir.

Neşet Ertaş'ın sanatı; müziğin özünü, ruhunu kavrayan birinin, hiç bir yapmacıklığa tevessül etmeden, olduğu gibi kendini, kendi özünü ve hissettiklerini saza, söze dökmesidir.
kompetankedi - avatarı
kompetankedi
VIP Bir Dünyalı
25 Eylül 2012       Mesaj #8
kompetankedi - avatarı
VIP Bir Dünyalı
Neşet Ertaş vefat etti...



İzmir'de önceki hafta hastaneye kaldırılan Türk halk müziği bestecisi, söz yazarı ve yorumcusu Neşet Ertaş vefat etti. Ertaş'ın tedavisini yapan hastanenin Onkoloji Bölümü Başkanı Prof. Dr. Ahmet Uğur Yılmaz da, ünlü halk ozanının iki senedir hastalığı nedeniyle takip edildiğini ifade etti. Yılmaz, “İleri bir kanseri vardı. 10 Eylül'de hastanemize yatmıştı. Gereken tedaviler yapıldı ama durumunda iyileşme olmayınca pazar günü yoğun bakıma alındı. Bu sabah 08.45'te kendisini kaybettik” şeklinde konuştu. Hastane Başhekim yardımcısı Orhan Satılmaz; "Ailesi ve kendisi rahatsızlığının bilinmesini istemediği için açıklama yapamıyorduk. Son dönemde ağrılarını dindirmek için hastanemize yatırıyorduk. Pazar günü ağırlaştı. Solunum desteğiyle yaşatabildik. Sabah 08.45’te de rahmetli oldu. Çok ciddi rahatsızlığı vardı. Yakınlarına da çektiğini göstermek istemiyordu" dedi.
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 2 üye beğendi.
bekirr - avatarı
bekirr
VIP VIP Üye
25 Eylül 2012       Mesaj #9
bekirr - avatarı
VIP VIP Üye
402643 464264143614470 37926278 n
taklım - avatarı
taklım
Ziyaretçi
25 Eylül 2012       Mesaj #10
taklım - avatarı
Ziyaretçi
25 Eylül Salı 2012
Ve
Bozkırın Tezenesi hayatını kaybetti.....

Benzer Konular

12 Kasım 2012 / MMEELLIIHH Soru-Cevap
26 Kasım 2006 / KisukE UraharA Müzik tr
28 Ocak 2012 / Misafir Cevaplanmış
8 Şubat 2012 / Misafir Cevaplanmış