Küçük Kaynarca Antlaşması ve Türk-Rus İlişkileri
Kafkasya’da ince hesaplar peşinde olan Rusya, Kırım’ı Osmanlı Devleti’nden kopararak hukuki bakımdan rakibini bölgeden tamamen uzaklaştırmak istemiştir. Bu anlamda Rusya’nın Kırım’da izlediği politika, Kırım yerli ümerasını Osmanlı’dan tamamıyla koparmaya çalışmak olmuştur . Temelinde Rus yayılmacılığının yer aldığı görülen ve 1768 yılı itibarıyla Balkanlar, Kafkaslar ve Kırım önlerinde, Küçük Kaynarca Antlaşması ile Rusya’yı daha avantajlı bir konuma getirerek Türk-Rus ilişkilerinde yeni bir safha oluşturmuş bulunan 1768-1774 savaşı başlamıştır.
Rusya askeri üstünlüğü elde ettiği bu savaş sırasında 1770’te Bucak’ı ve nihayet 1771’de de Kırım Yarımadası’nı işgal etmiştir . Bahçesaray’a giren Rus kuvvetleri Kırım hanının İstanbul’a kaçmasını sağlamıştır. Savaşın seyrinin daha baştan itibaren Osmanlı kuvvetlerinin aleyhine cereyan etmesi Osmanlı hükümetini Rusya lehine barış yapmaya mecbur bırakmıştır.
Bu tarihlerde Avrupa’daki güçler dengesinin, Avusturya’nın Osmanlı Devleti’ne karşı Rusya ile yaklaşık aynı politikayı izlediği; İngiltere’nin Amerika’daki sömürgelerini korumakla uğraştığı; Fransa’nın ise İngilizleri kendi kolonisinde çıkan isyanlarla vurmaya çalıştığı; Polonya’nın 1772’deki ilk taksimiyle Doğu Avrupa’daki dengelerin Rusların lehine değişmeye başladığı bir devletlerarası ortamda Osmanlı Devleti için barış yapmaktan başka bir çıkış yolu da kalmamıştır.
Osmanlı müelliflerine göre "bir müddet istirahat olunmaklık”, "vakte münâsib sükût eylemek” düşünceleriyle, çok daha açık bir ifadeyle "gayri çare yoğidi" denilerek
21 Temmuz 1774’te imzalanan Küçük Kaynarca Antlaşması , toprak kayıpları bakımından çok büyük olmamakla birlikte, hukuk, ticaret ve diplomasi alanında Osmanlı tarihinin en ağır belgesi, devletin 1699 Karlofça Antlaşması’ndan sonra imzalamak zorunda kaldığı en feci antlaşması olmuştur.
Antlaşmanın üçüncü maddesi ile Bucak, Kuban, Yedisan (Noğay) ve Yediçikül Tatarları Kırım Hanlığı siyasî ve mülkî bakımlardan Osmanlı himayesinden çıkmış, bağımsız kılınmış , dinî konularda ise "halife" olarak Osmanlı padişahına tâbi tutulmuştur. Esasen böyle bir antlaşma ile Kırım’a kazandırılan statü ile hanlığın Rusya’ya katılması için ilk adım atılmış olmaktaydı. Zira antlaşmanın diğer maddeleri ile Rusya, kendince önem arz eden askerî noktaları, Azak Denizi’nin ağzının her iki tarafında yer alan Yeni- Kale ve Kerç, Dnepr ağzında Kılburun kalesi ve etrafındaki boş araziyi, büyük ve küçük Kabartayları topraklarına ilhak etmiştir. Bu şartlar altında hanlığın bağımsızlığını koruması imkânsız duruma gelmiştir. Diğer bir ifade ile hanlık için belirlenen siyasî ve coğrafî mevcut durum ileride Rusya lehine yapılacak olan ilhakı kolaylaştırmak üzere siyasî hileden başka bir şey olmamıştır.
Kırım’ın bağımsız hale getirilişinin ardından Osmanlı Devleti Kafkasya ile daha yakından ilgilenme gereği duymuş, 1780 yılından itibaren Çerkez kabilelerinin Osmanlı Devleti’ne kazandırılması için çalışmalarda bulunmaya başlamıştır. Dinî değerlerin ön plana çıkarıldığı bu çalışmalar ve Ferhat Ali Paşa’nın gayretleriyle 1787-1792 Türk-Rus savaşında Çerkez kabilelerinin Osmanlı Devleti safında yer almaları sağlanmıştır .
Küçük Kaynarca Antlaşması sonrasında Özü kalesini elinde bulunduran ve hilâfet maddesi sayesinde hanlığın kendisine, en azından manen, bağlılığını devam ettirebileceğini ümit eden Osmanlı Devleti, istiklâlini teyit ettiği devleti himayesi altına almak için, tabir caiz ise, kapılarını açık bırakmıştır. Bu noktada Rusya da Osmanlı Devleti’nden çok farklı bir politika izlememiştir . Ancak, her iki tarafın da adeta Küçük Kaynarca Antlaşması’nı geçici bir mütareke gibi değerlendirerek takip etmiş oldukları bu yöndeki siyasetleri Kırım’da korkunç bir iç savaşın doğmasının temel nedenlerinden birisini oluşturmuştur. Küçük Kaynarca Antlaşması, Karadeniz’in kuzeyinde kara parçaları ile kuşatılmış bir halde olan Rusya’nın denizlere ulaşma arayışında bir dönüm noktası olmuştur. Rusya, antlaşmanın kendisine sağlamış olduğu avantajlarla, Karadeniz’e hükmeden Osmanlı Devleti karşısına bu tarihten itibaren rakip olarak çıkmış, Kırım gibi stratejik bir coğrafyayı ve Müslüman nüfusa sahip önemli bir toprak parçasını Osmanlı Devleti’nden koparmayı başarabilmiştir. Rusya, yine bu tarihten itibaren, siyasî, sosyal ve askerî açılardan Osmanlı Devleti karşısında üstün bir konuma yükselmiştir. Yüzyılın sonuna gelindiğinde Rusya, Osmanlı Devleti karşısında mutlak bir güce erişmiş olacaktır. Nitekim Osmanlı Devleti’nin ancak mevcudiyetini muhafaza edebilmek için mücadele ettiği bu dönemde, Rusya, XVIII. yüzyılda olduğu gibi bir sonraki asırda da, Osmanlı Devleti’ne en büyük darbeleri vuran devlet durumuna gelecektir.
Genel olarak Türk-Rus ilişkileri açısından değerlendirildiği zaman Küçük Kaynarca Antlaşması’nın iki devlet arasındaki mevcut ve müstakbel ilişkilerinde, Avrupa ile olan münasebetlerinde ve bu devletlerin dış politikalarında gayet önemli ve belirleyici bir rol oynadığı görülür.
Osmanlı Devleti’nin, Rusya’nın Lehistan politikası dolayısıyla girdiği bu savaş, topraklarının, Rusya, Prusya ve Avusturya devletlerinin taksimine uğramasına, Kırım Hanlığı’nın müstakil hale gelmesi ile Osmanlı Devleti nüfusu Türk ve Müslüman olan bir toprak parçasını ilk defa kaybetmesine neden olmuştur. Böyle bir gelişme ise Karadeniz’in bir Türk gölü olma özelliğine son vermiş , bu denizin kuzeyindeki Osmanlı varlığına ilk ciddi darbeyi indirmiştir. Bu durum ise Kafkaslar için son derece olumsuz bir yapının ortaya çıkmasına neden olmuştur .
Öteden beri Kırım’ı Osmanlı tâbiliğinden çıkararak Kafkasya’nın Osmanlı Devleti ile hukukî bağlantısını koparmayı hedefleyen Rusya, imzalanan bu antlaşmayla, önce Kırım’ın bağımsız hale gelmesini ve nihayet arkasından da 1783’te Rusya’ya ilhak edilmesine zemin hazırlamış, ön gördüğü genişleme politikasını bir dereceye kadar gerçekleştirmeyi başarmıştır.
Küçük Kaynarca Antlaşması Osmanlı Devleti’nin ilk defa yabancı bir devlete savaş tazminatı ödemesini gerektirmesi bakımından da ayrı bir öneme haiz olmuştur. Diğer taraftan yine antlaşmanın Rusya’ya tanımış olduğu Hıristiyan teba üzerindeki himaye hakkı, Rusya adına, fakat Osmanlı aleyhine bitmez tükenmez siyasî bir kullanım aracı olmaktan kurtulamamıştır.
Ruslar bu maddeyi bahane ederek sonraki yıllarda sık sık Osmanlı iç işlerine ve dolayısıyla da Osmanlı topraklarına saldırıda bulunmayı kendileri için gayet meşru bir hak olarak görmüşlerdir.
1768-1774 Türk-Rus Savaşı, Avrupa’daki Osmanlı egemenliği için de büyük bir darbe niteliğinde olmuştur.
Osmanlı Devleti’nin kuzey Avrupa politikasının merkezi sayılabilecek olan ve çok öncelerden beri devam eden Kırım’ın Osmanlı kuvvetlerine askerî noktadaki desteği de bu gelişmeler neticesinde son bulmuştur. Bu ise, Karadeniz’in kuzeyinden güneylere doğru uzanacak olan Rusların askerî etkinliklerine karşı çıkacak güçlü bir direnişin kalmamasına neden olmuştur. Yine imzalanan bu son derece ağır antlaşma, Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu çaresizliği ve tükenmişliği göstermesi bakımından ayrı bir öneme sahip olmuştur.
Antlaşma gereği Rus ticaret gemilerinin boğazlardan serbestçe geçebilmeleri, imzalanan 1783 ticaret antlaşması ile Rusya’nın Karadeniz ticaretinden serbestçe istifade edebilmesi Karadeniz’in kapalılığını da ortadan kaldırmış, bu denizi uluslararası bir su haline getirmiştir.
Nihayet Küçük Kaynarca Antlaşması, Rusya ile Osmanlı Devleti arasında iki yüz yıllık süre içinde yapılan birçok antlaşmanın uzun vadeli sonuçları açısından en önemlisi ve sonraki tarihlerde aralarında imzalanacak olan öteki antlaşmaların da temelini oluşturmuştur.
Aynalıkavak Tenkihnamesi
1774’te imzalanan Küçük Kaynarca Antlaşması’nın her iki devlet tarafından da bir anlamda geçici bir mütareke gibi değerlendirerek Kırım Hanlığı’na yönelik olarak takip etmiş oldukları siyaset Kırım üzerinde Türk-Rus mücadelesinin giderek artmasına ve muhtemel bir savaşın gündeme gelmesine neden olmuştur.
Meselenin içinden tek başına çıkamayacağının farkında olan Osmanlı Devleti, Fransa’nın aracılığıyla gelişmeleri müzakere etmek üzere Ocak 1779’da İstanbul’da Aynalıkavak Sarayı’nda Rusya ile görüşmelere başlamıştır. Nihayet iki taraf arasında 10 Mart 1779’da ‘Aynalıkavak Tenkihnamesi’ adıyla bir antlaşma imzalanmıştır. Antlaşma dokuz madden meydana gelmiş olup Küçük Kaynarca Antlaşması’nın bazı sorun yaratan maddelerinin gözden geçirilerek tadil edilmesi esasına dayanmıştır. Tenkihnâme gereğince Kırım’ın müstakil kalması, Rus askerlerinin geri çekilmesi, Babıâli’nin Şahin Girayı hayat boyunca han olarak tanıması ve padişahın halifelik sıfatının geçerlilik kazanması kararlaştırılmıştır . Böyle bir tenkihnâme ile Ruslar bir anlamda Şahin Girayın han olarak atanmasını Osmanlı Devleti’ne onaylattırmış ve Kırım’ın ilhakı önündeki resmi formalitelere son vermiştir. Bu durum ise kısa bir süre sonra Kırım’ın Rus işgaline uğramasına zemin hazırlamıştır.
Aynalıkavak Tenkihnâmesi savaş ihtimalini bir müddet için bertaraf etmiş, fakat Osmanlı Devleti’nin hanlık üzerinde hâkimiyetini de tamamıyla lâfzî bir hale getirmiştir . Tenkihname’nin imzalanmasından sonra uluslararası siyasî atmosfer Rusya’nın Kırım meselesi konusunda daha rahat hareket edebilmesine imkân tanımıştır. Fransa, Kuzey Amerika’daki savaşlarda İngilizlere karşı Amerikalıların yanında yer aldığından İngiltere’ye karşı hasım hale gelmiştir. Fransa, bu konuda, ayrıca Rusya’nın da tarafsızlığını kazanmıştır. Avusturya ise, Lehistan’ı Prusya ve Rusya arasında yeniden paylaşmıştır .
Uluslararası siyasî havayı emellerini gerçekleştirmede uygun bulan Rusya, Kırım’ın ilhakı için harekete geçmiştir. 1777’de, kendi sempatizanları olan ancak halk tarafından “kâfir” diye nitelendirilen Şahın Giray’ı hanlığın başına getirmiştir .
Kırım’ın Rus hâkimiyetine geçmesinde Şahin Giray’ın önemli bir yeri olmuştur. Şahin Giray Rus nüfuzunun Kırım’a yerleşmesine aracılık etmiş, Rusya tarafından adeta bir piyon olarak kullanılmış, icra etmiş olduğu fonksiyon ile Türk-Rus ilişkileri ve Kırım Hanlığı’nın geleceği bakımından belirleyici bir rol oynamıştır.
Ruslar tarafından Kırım Hanlığı’na getirilen Şahin Giray Kırım’da kendi otoritesini sağlamak üzere Rus örneği bir merkezî hükümet kurup kendi yandaşlarını kilit noktalara tayin etmiş, Kırım uleması ve ileri gelen aileleri ile etkinliklerini ortadan kaldırmak için birçok tedbire başvurmuştur. Şahin Giray’ın uygulamalarını Kırımı Ruslaştırma siyasetinin bir parçası olarak değerlendiren Kırım halkı yönetime karşı büyük tepkiler göstermiştir. Kırım halkının Şahin Giray’a isyan etmesi üzerine Şahin Giray hanlığı terk etmek zorunda kalmıştır. Osmanlı Devleti’nin olaya müdahil olması üzerine Ruslar da harekete geçerek Şubat 1778’de bir Rus ordusunu Kırım’a göndermişlerdir.
İşgalin hemen arkasından Polonya valisi Potemkin yerli ahaliden kadın ve çocuklarıyla 30.000’den fazla Türk’ü öldürmüştür . Kırım ile birlikte Taman Yarımadası’nın ve Kuban Nehri kuzeyinin de Rusya’ya dâhil edildiğini içeren bir beyanname ilan edilerek, Kırım, 1784’te ve bir oldubitti halinde resmen Rusya’nın bir vilayeti haline getirilmiştir.