Arama

Osmanlı Devleti'nde Siyasi Partiler - Sayfa 2

Güncelleme: 11 Mart 2010 Gösterim: 10.874 Cevap: 11
_KleopatrA_ - avatarı
_KleopatrA_
Ziyaretçi
11 Mart 2010       Mesaj #11
_KleopatrA_ - avatarı
Ziyaretçi
Osmanlı Ahrar Fırkası
Vikipedi, özgür ansiklopedi
Sponsorlu Bağlantılar

  • Genel Başkanı
    • Prens Sabahattin
  • Kuruluş tarihi
    • Eylül 1907
  • Kapanış tarihi
    • Nisan 1908
Osmanlı Ahrar Fırkası (kısaca Ahrar Fırkası veya Fırka-i Ahrar), İkinci Meşrutiyet döneminde faaliyet gösteren siyasî parti. Eylül 1907 ile Nisan 1908 arasında altı ay faaliyet gösterdi.
14 Eylül 1908'de, Prens Sabahattin'in önderliğinde "Teşebbüsü Şahsi ve Adem-i Merkeziyet Cemiyeti" çatısında örgütlenen liberal Jön Türk kanadı tarafından kuruldu. Prens Sabahattin, kendisine önerilen parti başkanlığını kabul etmedi, ancak girişimi destekledi. Fırkaya resmi bir başkan seçilmedi.
Parti programı, kurucu üye Nurettin Ferruh Bey tarafından hazırlandı. Programın hazırlanmasında Kont Léon Ostrorog yabancı parti programlarını tercüme ederek yardımcı oldu. Ahrar Fırkası İngiliz siyasi parti geleneğini esas almıştır.
Parti 1908 seçimlerine katıldı, ancak İttihat ve Terakki Fırkası karşısında başarı gösteremedi, münhasıran bu partiden gösterilen adaylar meclise giremediler.
İttihad ve Terakki karşıtı İkdam, Sabah, Yeni Gazete, Sadayı Millet ve Servet-i Fünun gazeteleri, Ahrar Fırkası'nı desteklediler.
31 Mart Vakası, Ahrar Fırkasının sonu oldu. Prens Sabahattin ve kurucu üye Ahmet Fazlı Bey divanı harpte yargılandı ve suçsuz bulunarak serbest bırakıldı. Fırka üyelerinin bir kısmı yurt dışına kaçtılar. Nurettin Ferruh Bey 1910'da ülkeye döndü ve partinin feshedildiğini belirten bir bildiri yayımladı.
Partinin başlıca siyasi görüşleri liberalizm, girişim özgürlüğü, ademi merkeziyet (yerel yönetimlere güç verilmesi, merkezi otoritenin sınırlanması) ve bireycilik olmuştur. Ahrar, ademi merkeziyet görüşü nedeniyle bölücülükle suçlandı. Ahrar muhtemelen saltanatı bir tür ülkeyi birleştirici gelenek olarak korumayı savunuyordu, ancak programında padişahtan hiç söz edilmemiş olması, partinin baskıcı II. Abdülhamit rejiminden duyduğu rahatsızlığın bir sonucu olarak yorumlanmıştır.

_KleopatrA_ - avatarı
_KleopatrA_
Ziyaretçi
11 Mart 2010       Mesaj #12
_KleopatrA_ - avatarı
Ziyaretçi
İttihat ve Terakki Cemiyeti
Vikipedi Özgür Ansiklopedi

Sponsorlu Bağlantılar

İttihat ve Terakki Cemiyeti
(İTC, Osmanlı Türkçesi: إتحاد و ترقى, Güncel Türkçesi: Birlik ve İlerleme Derneği), Osmanlı Devleti'nde 1908 Devrimi'ne önayak olan ve 1908-1918 yılları arasında - kısa kesintilerle - devlet yönetimine hakim olan siyasî örgüt. Batı dillerinde daha çok Jön Türkler (Fransızca: Les Jeunes-Turcs, (Genç Türkler)) olarak adlandırılır.

Kuruluşu

Sonradan İttihat ve Terakki Cemiyeti adını alan hareket, II. Abdülhamit rejimine karşı mücadele etmek amacıyla yurt içinde ve yurt dışında örgütlenen iki veya daha fazla grubun birleşmesiyle oluşmuştur.
Yurtiçinde İTC'nin ilk nüvesini 1889'da Askeri Tıbbiye Mektebi'nde kurulan İttihad-ı Osmani Cemiyeti adlı gizli örgüt oluşturdu. Bu örgütü İshak Sükûti (1868-1902), İbrahim Temo (1865-1939), Abdullah Cevdet (1869-1932), Mehmed Reşid ve Hikmet Emin adlı beş öğrenci kurdu. Örgütün bazı üyeleri tutuklandı, bazıları ise Paris'e kaçtı ve anayasa taraftarı diğer Osmanlı muhacirleriyle bir araya geldiler. [1] Ahmet Rıza Bey'in önderliğindeki bu grup Osmanlı İttihat ve Terakki Cemiyeti adlı örgütü kurdu ve 1895'ten itibaren Osmanlıca ve Fransızca yayımlanan Meşveret adlı gazeteyi çıkarmaya başladı. 1896'da yapılan kongrede, daha liberal ve İngiliz yanlısı görüşleriyle tanınan liberal Mizan gazetesinin editörü Mizancı Murat Bey cemiyet başkanlığına getirildi. 1897 başlarında İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin merkezi Cenevre'ye taşındı. [1]
1902'de yapılan I. Jön Türk Kongresi'nde cemiyet, "Prens" Sabahaddin Bey öncülüğündeki kendilerine liberal demekle beraber aslında monarşist olan grupla Ahmet Rıza öncülüğündeki liberal-milliyetçiler arasında ikiye bölündü. 1905'ten sonra Türkiye'den gelen Doktor Nazım ve Bahaeddin Şakir Beyler'in önderliğinde propaganda ve örgütlenme çalışmalarına hız verildi. 1906 Eylül'ünde Selanik'te posta zabiti Mehmet Talat tarafından Osmanlı Hürriyet CemiyetiVatan adlı örgütü kurdu. 1907 Eylül'ünde Paris'te toplanan II. Jön Türk Kongresi'ne tüm muhalif gruplarla birlikte Taşnaksutyun adıyla bilinen Ermeni Devrimci Federasyonu da katıldı. Bu kongrede, Jön Türk hareketi İttihat ve Terakki Komitesi
1895'ten itibaren Osmanlı Devleti'nin her yanında askeri birlikler içinde devrimci örgütlerin kurulduğuna dair anlatımlar vardır. Ancak bu örgütlerin birbiriyle ilişkisi ve merkezi bir koordinasyona ne ölçüde sahip oldukları yeterince aydınlatılamamış konulardır. Örgütlerin birçoğu daha sonra İttihat ve Terakki Cemiyeti'ne katıldı.
Merkezi Selanik'te bulunan 3. Ordu, 20. yüzyılın ilk yıllarından itibaren devrimci örgütlenmelerin en önemli odağı oldu. 1903'te başlayan Makedonya İsyanı'nı bastırmakla görevlendirilen ordu bünyesinde, Makedon devrimci örgütlerinden esinlenen devrimci gruplaşmalar oluştu. Örgüte katılan subay ve siviller silah üzerine yemin ediyor ve örgüt sırlarını dışa vurdukları takdirde öldürülmeyi göze alıyorlardı. 1908 Devrimi'ni Selanik'te bulunan İttihat ve Terakki Merkez Komitesi organize etti. 1908'den sonra Osmanlı siyasetinde ön plana çıkan İttihat ve Terakki liderlerinin hemen hepsi; başta Talat, Enver, Cemal, Cavit, Rahmi ve Şükrü Beyler olmak üzere, 1908 öncesinde Selanik'teki İTC örgütlenmesinde yer alan isimlerdi.

II. Meşrutiyet Dönemi

24 Temmuz 1908'de Meşrutiyet'in ilanından sonra İTC doğrudan iktidara gelmedi; Hüseyin Hilmi Paşa, İbrahim Hakkı Paşa ve Sait Paşa gibi saygın kişiliklere kurdurulan hükümetleri dışarıdan kontrol etmeyi tercih etti. Aralık 1908'de seçilen Mebusan Meclisi'nde üyelerin büyük çoğunluğu İTC tarafından desteklenen kişilerdi. Şubat 1909'da Osmanlı tarihinde ilk kez bir hükümet, mecliste İTC grubunun verdiği güvensizlik oyuyla düşürüldü.
Cemiyetin 1908, 1909, 1910 ve 1911'de yapılan ilk dört kongresi Selanik'te gizli olarak yapılmış ve Merkez Komite üyeleri kamuya açıklanmamıştı. Gizli bir cemiyetin siyasi sorumluluk taşımadan sahip olduğu iktidar, 1909 başlarından itibaren sert eleştirilerle karşılaştı. "Rical-i gayb" (görünmez kişiler) deyimi siyasi hiciv diline girdi. Nisan 1909'da cemiyete muhalif bir gazetecinin Galata Köprüsü üzerinde kimliği belirsiz bir kişi tarafından öldürülmesi üzerine çıkan olaylar, İTC iktidarına karşı "31 Mart Vakası" olarak bilinen ayaklanmaya yol açtı. Bu ayaklanma Selanik'ten gelen ordu birlikleri tarafından bastırıldı. Cemiyet eskisinden daha güçlü bir şekilde iktidara yerleşti. II. Abdülhamit'in yerine getirilen V. Mehmet Reşat, iktidarın elinde bir kukla olmaktan ileri gidemedi. Ağustos 1909'da yapılan Kanun-ı Esasi değişikliğiyle siyasi güç, meclisin tekeline alındı.

İktidardan Düşmesi ve Bâb-ı Âli Baskını

Yönetimin izlediği milliyetçi politikaların Balkanlarda (özellikle Arnavutluk'ta) yol açtığı tepkiler ve orduya siyasetin girmesinin doğurduğu kaygılar, 1911'de cemiyetin meclis grubunun dağılmasına ve en az iki muhalif partinin ortaya çıkmasına yol açtı. Şubat 1912'de yapılan meclis seçimleri, İTC örgütünün yönlendirdiği şiddet olayları ve yolsuzluklara sahne oldu. "Sopalı Seçim" olarak anılan seçimi, hemen her yerde İTC adayları kazandı. Bunun üzerine muhalefet seçim sonuçlarını gayrimeşru ilan ederken; ordu içinde Halaskâr Zabitan adıyla, İTCİTC kabinesi istifa etmek zorunda kaldı.
Gazi Ahmet Muhtar Paşa'nın "partilerüstü" Büyük Kabine'si, İTC egemenliğine son vermeyi hedefliyordu. Bu amaçla öncelikle Şubat 1912 seçimi iptal edilerek meclis feshedildi. Buna karşılık özellikle İstanbul'da İTC örgütü kontrolündeki emniyet teşkilatı tarafından desteklenen "Kayıkçılar Cemiyeti" ve benzeri kitle örgütleri hükümeti zor durumda bırakmaya devam ettiler.
Ekim 1912'de çıkan Balkan Savaşı'nın kısa zamanda hezimete dönüşmesi, siyasi ibrenin bir kez daha İTC yönüne dönmesine yardım etti. Şiddetli bir milliyetçilik politikası benimseyen cemiyet, bir yandan yenilginin suçunu hükümete yüklerken bir yandan ordudaki kilit subayları ele geçirmeyi başardı. 23 Ocak 1913'teki Babıali Baskını'nda; o sırada binbaşı rütbesinde olan Enver öncülüğünde silahlı bir grubun Bab-ı Ali'de toplantı halindeki hükümeti basması, Harbiye Nazırı'nı öldürmesi ve sadrazamın kafasına silah dayayarak istifaya zorlaması ile İttihat ve Terakki, bir askeri darbe yapmak suretiyle iktidarı ele geçirdi.
İktidarı, bu askeri darbe ile ele geçirdikten sonra da cemiyet, kendi hükümetini kurmaktansa, saygın bir asker olan Mahmut Şevket Paşa'yı sadrazamlığa getirmeyi seçti. Ancak 11 Haziran 1913'te Mahmut Şevket Paşa'nın da bir suikaste kurban gitmesi üzerine, Sait Halim Paşa sadrazamlığında kapsamlı bir diktatörlük yönetimi kuruldu. Aralarında muhalif siyasi liderlerin bulunduğu 24 kişi Mahmut Şevket Paşa suikastiyle ilgili görülerek idama mahkûm edildi. Bu idamlar, Osmanlı Devleti'nde 1820'lerden beri gerçekleştirilen ilk siyasî infazlardır. İTC yönetiminin muhalifleri arasında bulunan; çoğu yazar, gazeteci ve milletvekili olan 250 dolayında kişi Sinop'a sürgün edildi ve tüm muhalif gazeteler kapatıldı.

I. Dünya Savaşı Yılları

Cemiyetin üst yönetimi ile Almanya arasında 2 Ağustos 1914'te hükümete ve padişaha haber vermeden imzalanan ittifak antlaşması sonucunda Osmanlı Devleti, Birinci Dünya Savaşı'na Almanya safında katıldı. Bu olay cemiyet içinde eleştirilere ve bölünmeye yol açtı. Cavit Bey, Ahmet İzzet Paşa, Çürüksulu Mahmut Paşa gibi önemli İttihatçılar hükümetten ve askeri görevlerinden ayrıldılar. Fethi Bey, Rauf Bey, Mustafa Kemal gibi bazıları da görevde kalmakla birlikte Enver Paşa başkanlığındaki cemiyet yönetimine karşı çeşitli derecelerde tavır aldılar.
Daha önce İstanbul Muhafızı (emniyet müdürü) ve Bahriye Nazırı olarak rejimin üç kilit isminden biri olan Cemal Paşa, savaşın ilk aylarında Suriye kumandanlığına gönderilerek fiilen merkez yönetiminden uzaklaştırıldı. Rejimin iki lideri olarak kalan Talat Paşa ve Enver Paşa arasındaki rekabet, zaman zaman su yüzüne çıkmakla birlikte bir kopmaya yol açmadı.
Savaşın ilk aylarında Sarıkamış'ta, daha sonra Süveyş'te ve Irak'ta uğranan ağır yenilgiler Başkumandan Enver Paşa'nın siyasi konumunu sarsamadıysa da, stratejik becerisine ilişkin kuşkular doğurdu. Enver'e yakınlığıyla tanınan İaşe Nazırı Topal İsmail Hakkı Paşa'ya atfedilen büyük mali yolsuzluklar da İTC rejimini yıprattı.

Mondros Mütarkesi ve İTC'nin Sonu

Birinci Dünya Savaşı'ndaki yenilginin kesinleşmesinden sonra Talat Paşa hükümeti 8 Ekim 1918'de istifa etti. 1 Kasım'da yapılan olağanüstü kongrede İTC kendini fesh ederek Teceddüd Fırkası (Yenilenme Partisi) adıyla yeni bir parti kurulmasına karar verdi. 2 Kasım'da İTC liderleri Enver, Talat, Cemal, Bahaeddin Şakir ve Dr. Nazım yurt dışına kaçtılar.
Bu dönemde gerek Türkiye'de gerek İtilaf Devletleri kamuoyunda yaygın olan inanca göre parti örgütü tasfiye edilmemiş, daha sonra yeniden ortaya çıkmak üzere yeraltına çekilmişti. Alman ittifakından ve savaş sırasında gerçekleşen yolsuzluk ve katliamlardan sorumlu tutulan liderler gizlenmiş, buna karşılık savaş suçlarına doğrudan karışmamış olan Cavit, Rauf, Fethi, Vasıf, Rahmi, İsmail Canbulat gibi kadrolar ön plana çıkarılmıştı.
Savaşın kaybedilmesi ve ülkenin işgali olasılığına karşı daha 1915'te Enver Paşa öncülüğünde bir direniş örgütünün kurulduğu bilinmekteydi. Nitekim 1918-1919 kışında, daha sonra Milli Mücadele'de kilit roller oynayacak olan kişiler İstanbul'a çağrılarak eğitilmiş, Anadolu'nun çeşitli kentlerinde gazeteler ve dernekler kurdurulmuş, Batı ve Kuzey Anadolu'da eski Teşkilat-ı Mahsusa üyelerinin önderliğinde Kuva-yı Milliye adlı direniş örgütleri teşkilatlanmıştı. Hareketin belli bir aşamasında Enver'in yurda dönerek yönetimi ele alacağı beklentisi, 1921 baharına dek kamuoyunda yaygındı. İstanbul basınının 1919-1920 yıllarında Milli Mücadele'ye yönelttiği sert eleştirilerin başlıca konusu ve gerekçesini de "İttihatçılık" suçlamasıydı.
Nitekim (Rıza Nur, Ahmet Ferit Tek gibi bir-iki istisna bir yana bırakılırsa), Milli Mücadele kadrolarının neredeyse tamamı eski İttihatçılardan oluşmaktaydı. [3] Başta Mustafa Kemal olmak üzere Rauf, Fethi, Kâzım Karabekir, İsmet (İnönü), Celal (Bayar), Adnan (Adıvar), Şükrü, Rahmi, Çerkez Raşit ve Ethem, Bekir Sami, Yusuf Kemal, Celaleddin Arif, Ağaoğlu Ahmet, Recep (Peker), Şemsettin (Günaltay), Hüseyin Avni, Ziya Hurşit gibi milliyetçi liderlerin tümü eski İTC kadroları ve hatta Teşkilat-ı Mahsusa görevlileri idiler. İttihatçı hareketin basın ve propaganda sözcülerinden Ziya Gökalp, Mehmet Emin (Yurdakul), Mehmet Akif (Ersoy), Celal Nuri (İleri), Yunus Nadi (Abalıoğlu), Falih Rıfkı (Atay), Velid Ebüzziya ve diğerleri Milli Mücadele'nin de savunuculuğunu üstlenmişlerdi. Buna karşılık Milli Mücadele kadrosunun eski İttihatçı örgütün doğrudan devamı mı, yoksa Mustafa Kemal önderliğinde yeni bir oluşum mu olduğu, tatmin edici bir şekilde yanıtlanabilmiş bir soru değildir.
Enver, Talat ve Cemal Paşalar; 1 Kasım 1918'i 2 Kasım'a bağlayan gece Alman torpidobotu 'R-1' ile İstanbul'u terk ederek 3 Kasım 1918'de Sivastopol'a ulaştılar. [4]
kuruldu ve örgüt sürgündeki Jön Türkler ile irtibata geçti. İki ay sonra Şam'da Mustafa Kemal Beşinci Ordu subayları arasında adını aldı ve II. Abdülhamit yönetimine karşı bir ihtilal örgütlenmesi kararı alındı. Teşkilat Vatan ile bazı başka muhalif grupları da bünyesine kattı. [2] iktidarına son vermeyi hedefleyen bir örgüt ortaya çıktı. 16 Temmuz 1912'de, Halaskâr Zabitan grubunun muhtırası üzerine Sait Paşa başkanlığındaki
  • Talat Paşa; 15 Mart 1921'de Berlin'de Charlottenburg semti, Hardenberg Sokağı (bugünkü Kurfürstendamm Sokağı) 4 numaradaki ikametgahından dışarı çıktığında Ermeni Sogomon Teyleryan tarafından öldürülmüştür. [5]
  • Cemal Paşa; 22 Temmuz 1922'de Tiflis'te uğradığı suikast sonucu öldürülmüştür. [6] Suikastın kim veya kimler tarafından gerçekleştirildiği bugün hâlâ bilinmemektedir.
  • Enver Paşa; 4 Ağustos 1922'de bugünkü Tacikistan'nın Balh-i Cevan kentinin 15 kilometre doğusunda bulunan Çegantepe'de Kızıl Ordu ile çatışmaya girmiş ve öldürülmüştür. [7]
İTC'nin sağ kalan eski liderleri cumhuriyet döneminde, 1925'te çıkarılan Takrir-i Sükûn Kanunu ile siyasi hayattan tasfiye edilmiş ve aralarından önde gelen 13'ü 1926'da İzmir Suikasti komplosuna karıştıkları iddiasıyla İstiklal Mahkemesi'ne sevk edilerek idam edilmiştir.

İttihat ve Terakki Yönetimi

Kendini bir "devrim (inkılap) rejimi" olarak gören İTC iktidarının, 1913'ü izleyen dönemdeki politikaları şöyle özetlenebilir:
  • Silahlı Kuvvetler'de büyük bir tensikat yapıldı. Enver Bey dört rütbe birden yükseltilerek paşa oldu ve ordu yönetimine getirildi.
  • Dış politika Alman yanlısı bir çizgiye yöneldi. Alman yanlısı bu tutum, 1914 Ağustosu'nda seferberlik ilan edilmesi ile yeni boyut kazandı ve ardından sırasıyla Rusya ve İngiltere'ye savaş açıldı.
  • İdeoloji olarak Türkçülük ve Turancılık görüşleri benimsendi. Cemiyetin "resmi sözcüsü" kimliğini kazanan Ziya Gökalp'in yanısıra; Ahmet Ağaoğlu, Mehmet Emin (Yurdakul), Ömer Seyfettin, Yunus Nadi ve Halide Edip gibi partili yazarlar da bu görüşleri savundular. Öte yandan, şair Mehmet Akif (Ersoy)'un savunduğu bir İslam milliyetçiliği akımı da Cemiyet içinde yandaş buldu.
  • Gayrimüslim azınlıkların gücünü ekonomik yaşamdan silmeyi hedefleyen "Milli İktisat Politikası" benimsendi. 1914'te kapitülasyonlar tek taraflı olarak feshedildi.
  • Dili sadeleştirme ve Türkçeleştirme çalışmaları başlatıldı.
  • Medrese eğitiminin modernleştirilmesini ve Maarif Nezareti denetimine alınmasını öngören reformlar yapıldı.
  • Hukuk-ı Aile Kararnamesi ile medeni hukukta kadın-erkek eşitliği getirildi, kadınlara boşanma hakkı tanındı.
  • 1917'de Osmanlı Hanedanı'na son vererek (belki Enver Paşa başkanlığında) bir Cumhuriyet kurma görüşü ortaya atıldı ise de cemiyetin Talat Paşa kanadının muhalefeti üzerine bundan vazgeçildi.
  • 1915'te yürürlüğe konulan "Tehcir Yasası" ile Anadolu'daki Ermeni tebaasının, o sırada Osmanlı Devleti sınırları içindeki Suriye'ye geçici iskan planı uygulandı. Plan, günümüzde de tartışılan Ermeni soykırımı iddialarına yol açtı.
İttihat ve Terakki ile Atatürk

Mustafa Kemal, içinde sivillerin de bulunduğu devrimci nitelikteki Vatan ve Hürriyet Cemiyeti'ni kurmuştu. Şam'da stajyerliğini bitirdikten sonra 13 Ekim 1907 tarihinde Batı Trakya'da konuşlanmış 3. Ordu'ya atandığında arkadaşlarının İttihat ve Terakki'ye katıldığını gördü. 29 Ekim 1907 Vatan ve Hürriyet Cemiyeti'ni kapatarak İttihat ve Terakki Cemiyeti'ne üye oldu. [8][9] 22 Eylül 1909 tarihinde Trablusgarp delegesi olarak cemiyetin 3. kuruluş yılındaki genel kongresine katıldı. Bu kongrede yaptığı konuşmasında partiyi tenkit etti. Cemiyet içinde zabitlerin (subayların) bulunmaması gerektiğini, siyasetle uğraşanların ise askerlik görevini bırakması gerektiğini söyledi. Aksi halde askerî emir komuta zinciri, cemiyetin hiyerarşisi ile karışacak ve askerî disiplin sekteye uğrayacaktı. Cemiyet, komita hüviyetinden çıkmalı ve partileşmeliydi. [10]
Birçok parti yöneticisi Mustafa Kemal'in görüşlerine katılmadı. Sadece daha önceki kongrede aynı fikri savunmuş olan Kâzım Karabekir destekledi. Bu tarihten sonra Mustafa Kemal siyaseti 1923'e dek bırakmış, sadece askerlikle ilgilenmeye başlamıştır.
Lord Kinross, Atatürk, Bir Millet Yeniden Doğuyor isimli kitabında kongrede konuşmasından ve çevresinde cemiyeti amansız bir biçimde eleştrimesinden dolayı cemiyetin kendisini öldürme kararı alındığını yazmıştır. Mustafa Kemal'e suikast yapma görevi verilen Yakup Cemil bu görevi kabul etmekle kalmamış, dikkatli olması için Mustafa Kemal'i uyarmıştır. Suikast için makamına gelen bir parti delegesi, Mustafa Kemal'in masa üzerinde çıkartıp koyduğu tabancası ve etkili ve inançlı konuşması nedeniyle suikastten vazgeçmiş ve aslında kendisini öldürmek için geldiğini itiraf etmiştir. [11]

İttihat ve Terakki Üyeleri ve Üye Numaraları

Bu ilk 10 üye numarası yaş sırasıyla verilmiştir.
  1. Binbaşı Tahir Bey (Selanik Askerî Rüştiyesi müdürü)
  2. Binbaşı Naki Bey (Selanik Askerî Rüştiyesi Fransızca öğretmeni)
  3. Talat Bey (Selanik'te seyyar posta memuru)
  4. Mithat Şükrü (Maarif memuru)
  5. Rahmi Bey (Selanik eşrafından hukuk mezunu)
  6. Yüzbaşı Kâzım Nami Bey (Üçüncü Ordu müşiri yaveri)
  7. Mülâzim-ı evvel (Üsteğmen) Ömer Naci Bey
  8. Mülâzim-ı evvel Hakkı Baha Bey
  9. Mülâzim-ı evvel İsmail Canbolat Bey
  10. Yüzbaşı Edip Servet Bey
İlk 10'dan sonra 11'den 100'e kadar boş bırakılarak 111'den itibaren numaralandırmaya devam edilmiştir.

Osmanlı Hürriyet Cemiyeti döneminde katılanlar:
111. Mustafa Necip
132. İsmail Hakkı (Beşiktaş)
135. Çolak Faik
136. Hüsrev Sami
137. Tevfik (Selanik)
138. Halil (Kut)
150. Ahmet Cemâl
152. Enver

İttihat ve Terakki döneminde katılanlar:
155. Necip Draga
156. Fethi
158. Rasim
165. Hafız Hakkı
171. Emanuel Karasu
185. Zinnun
186. Eyüp Sabri
187. Abdülkadir
190. Süleyman Fehmi
191. Ali Fuat (Cebesoy)
195. Mustafa Kâmil
196. Mühendis Salim
204. Hasan Rıza
238. Baytar Recep
280. (Kara) Vasıf
295. Cavit
322. Mustafa Kemal (Atatürk)
331. Refet (Bele)
362. Cemil
385. Ulah Yesarya Efendi
386. Ulah Çele Efendi
387. Reşit Paşa
6436. Nurettin (Sakallı)


Benzer Konular

24 Temmuz 2016 / Misafir Cevaplanmış
6 Nisan 2010 / ThinkerBeLL Osmanlı İmparatorluğu
8 Mayıs 2009 / The Unique Hukuk
4 Aralık 2012 / Misafir Soru-Cevap