Arama

Osmanlı Kurumları - Defterdar

Güncelleme: 10 Haziran 2011 Gösterim: 7.902 Cevap: 3
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
2 Nisan 2010       Mesaj #1
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Defterdar

Sponsorlu Bağlantılar
“Defter Tutan” manâsında Osmanlılar'da devletin bütün malî işlerine nezaret eden ve günümüzde Maliye Bakanına karşılık olan memur. Osmanlılarda malî teşkilat ilk defa, Sultan Birinci Murad Han zamanında kurulmuş ve zaman içinde tekâmül etmiştir. Fatih Kanunnâmesi, Abdurrahman Paşa ve Eyyûbî Efendi Kanunnâmelerinde defterdar, devlet hazinesini padişaha vekâleten idare eden memur olarak görülmektedir. Bu kanunnâmelere göre dış hazine ve maliye kayıtlarının açılıp kapanması defterdarın eliyle yapılırdı.

Defterdarın şahsî gelir kaynakları şöyleydi: Dirlik olarak has verilirse, bu 600.000 akçelik timar olur veya hazineden maaş alacaksa 150.000 ilâ 200.000 akçe arasında ödeme yapılırdı. Ayrıca iltizam ve emanet usulüyle idare ettiği haslardan imza hakkı ismiyle 100.000 akçede 1000 akçe alırdı. Bundan başka hazineye giren paradan binde yirmi ve padişaha gelen hediye ve haraç ile ağnam vergisinden de hisse alırdı.

Başdefterdârın derecesi 15. asırda beylerbeyi ile aynı idi ve vezirlerden bir rütbe aşağı idi. Bu dönemde dört vezir olduğu bilindiğine göre defterdarın teşkilât içindeki önemi daha iyi anlaşılmaktadır. Sultan İkinci Bayezid’e kadar bir baş defterdar ve maiyetinde hazine ve mal defterdarı vardı. Fakat Osmanlı ülkesinin genişlemesi ile, bu memuriyet Anadolu ve Rumeli Defterdarlığı olmak üzere ikiye ayrıldı.

Yavuz Sultan Selim’in, devleti doğuya ve güneye genişletmesi, buradaki malî işleri idare edecek ve merkezi Halep’te olan “Arap-Acem Defterdarlığının tesisini zarurî kıldı. Böylelikle defterdar sayısı üçe çıktı. Bunlar rütbelerine göre, senede hazineden Rumeli Defterdarı (Şıkk-ı Evvel Defterdarı) 160.000 akçe, Anadolu Defterdarı (Şıkk-ı Sâni Defterdarı) 140.000 akçe, Arap-Acem Defterdarı ise 130.000 akçe maaş alırlardı. Eyaletlerde yarı müstakil kenar defterdarlarından gelen ve sorulan meseleler başdefterdar vasıtasıyla padişaha arz edilirdi.

Sultan Üçüncü Mehmed zamanında Tuna havzası haslarına bakmak üzere Şıkk-ı Sâlis Defterdarlığı kurulmuş, fakat kısa süre sonra lâğvedilmiştir. On altıncı asrın ikinci yarısında da Arap-Acem Defterdarlığı kaldırılmış ve bunun yerine geçmek üzere Diyarbakır, Şam, Erzurum, Trablus ve Halep eyaletleri için birer defterdarlık ihdas edilmiştir. 1584’te ise Anadolu Defterdarlığı; Anadolu, Karaman ve Sivas kenar defterdarlığı olarak üç kaleme ayrıldı.
Nizâm-ı Cedîd’in kurulmasıyla Sultan Üçüncü Selim Han devrinde Şıkk-ı Sâni Defterdarı, yeni kurulun Nizâm-ı Cedîd Hazinesine memur olmuş ve idare ettiği İrâd-ı Cedîd Hazinesinden dolayı İrâd-ı Cedîd Defterdarı ismi verilmiştir.
Malî muameleler ve şikâyetler, “Defterdar Kapısı” denilen Defterdar Dîvânında halledilirdi. Bütün malî hükümler, burada yazılır ve her defterdar, kendi dairesinden çıkan hükmün arkasına imzasını atardı. Fakat 17. asrın ortasında maliyeden çıkan bütün hükümlere yalnız Başdefterdarın kuyruklu imzasının konulması ve Defterdar Kapısında sadece onun mukataapadişaha arzı ile yapılırdı. On yedinci asırdan itibaren, diğer iki defterdar sadece şekilde kalmıştır.

Fatih Kanunnâmesi’ne göre, Başdefterdarlığa sadece mal veya hazine defterdarı, şehreminikadılardan tayin yapılırken, sonraki devirlerde ikinci defterdar, başmuhasip kalemi reisi, hattâ maliye ile ilgisi olmayan devlet adamlarından tayinler yapıldığı görülmüştür.

Her üç defterdar da Dîvân-ı Hümâyûn âzâsıydı ve bütün toplantılara katılırlardı. Dîvânhâne’de kazaskerlerin altında ve sadrazamın solunda otururlardı. Arz günlerinde vezirlerle beraber, tek olarak padişahın yanına girer ve malî konularla ilgili maruzatta bulunurdu. Malî konularda Başdefterdar padişahla görüşmeden önce, sadrazamın görüşünü almak zorundaydı. Başdefterdar, her akşam aldığı hazine muamelelerine dair icmallere dayanarak, haftada 2-3 gün sadrazama malumat verirdi.
Padişah veya sadrazam sefere gittiğinde, maliye ve hazine defterdarı ile birlikte Başdefterdar da gider, yerine merkezdeki işleri yürütmek üzere ikinci defterdar veya münâsip bir başkası vekil olarak kalır ve bu vekile Rikâb-ı Hümâyun Defterdârı adı verilirdi.
Defterdarlık, 1838’de kaldırılmış ve bu memuriyetin vazifesini görmek üzere Maliye Nezâreti tesis edilmiş, ilk Maliye Nazırı olarak da Nâfiz Paşa tayin edilmiştir.


Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
2 Nisan 2010       Mesaj #2
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Defterdar
Vikipedi, özgür ansiklopedi
Sponsorlu Bağlantılar

Defterdar Osmanlı Devleti'nde maliye nazırına verilen addır. Defterdar aynı zamanda Divan-ı Hümayun üyesi idi. Ayrıca eyalet defterdarları vardı ve bunları maliye nazırından ayırma için mutlaka eyalet defterdarı ya da nazır-ı emval denilirdi. Cumhuriyet döneminde eyaletler kaldırılıp sancaklara önce vilayet sonra il ismi verilince, bunların başındaki en yüksek maliye görevlisine defterdar dendi. Bugün de defterdar kelimesi bu manada kullanılmaktadır.ne zaman kurulduğu bilinmemektedir defterdarlar mukataha adı verilen vergi birimleri ile maden ve tuzla türü işletmelerin elde ettiği gelirleri merkeze tarnsfer etmek ve bunun muhasebesini yapmakla görevliydiler 14.yy a kadar defterdarlar kadılar ve müderrisler arasından seçiliyordu.daha sonları defterdarlık kendi iç eğitim sistemini de geliştirerek buradan defterdar yetiştirmeye başladı.bu eğitim sisteminin binası topkapı sarayındadır.
asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
9 Nisan 2010       Mesaj #3
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın
Defter ile dâr kelimelerinden meydana gelen bir terkib olan "defterdâr" "defter tutan" demektir. Dogudaki Müslüman devletlerin "müstevfi" dedikleri görevliye Osmanlilar, defterdâr diyorlardi. Bir bakima günümüzdeki Maliye bakanligi mânâsini ifade eder. Osmanlilar, XIV. asrin son yarisinda ve Sultan I. Murad zamaninda maliye teskilâtinin temelini atip onu tedricen gelistirmislerdir. Buna bakarak Osmanlilarin daha kurulus yillarindan itibaren maliye isleri üzerinde önemle durduklari söylenebilir. Hatta Abdurrahman Vefik, Osman Gazi'nin ölümü esnasinda oglu Orhan'a yaptigi vasiyetinden bahs ederken onun "beytü'l-mal-i müslimîn"i korumasi gerektigini söyleyerek devletin
servetini muhafaza etmesi ve gereksiz yere para harcamamasi gerektigine isaretle bunun önemini belirttigine temas eder.
Fâtih Sultan Mehmed tarafindan tedvin ettirilmis olan kanunnâme- i Âl-i Osman ile diger kanunnâmelere göre defterdâr, padisah malinin (Devlet hazinesi) vekili olarak gösterilmektedir. Dis hazine ile maliye kayitlarini ihtiva eden devlet hazinesinin açilip kapanmasi defterdârin huzurunda olurdu. Baska bir ifade ile hazinenin açilmasinda hazir bulunmak, defterdârin vazifeleri arasinda bulunuyordu. Divân'in aslî üyelerinden olan defterdâr, sadece sali günkü divan sonunda arza girer ve kendi dairesi ile ilgili bilgiler verirdi. Bununla beraber, padisahin huzurunda okuyacagi telhîs hakkinda daha önce vezir-i a'zamla görüsür ve onun muvafakatini alirdi. Bayram tebriklerinde padisah vezirlere oldugu gibi defterdarlara da ayaga kalkardi.
Genel olarak devlet gelirlerini çogaltmak, gerekli yerlere sarf etmek ve fazla olani da muhafaza altinda bulundurmak vazifesi ile yükümlü bulunan defterdâr, Osmanli Devleti'nin kurulus yillarinda bu görevleri yerine getiriyordu. Devletin kurulus yillarinda bir defterdâr varken, daha sonra, yeni yeni yerlerin feth edilmesi ve ihtiyaçlarin çogalmasi yüzünden sayilan artirildi. Bunlar, II. Bâyezid dönemine kadar Rumeli'de hazineye ait islere bakan Rumeli defterdâri veya bas defterdâr ile Anadolu'nun malî islerine bakan Anadolu defterdâri olmak üzere iki kisi idi. Tevkiî Abdurrahman Pasa kanunnâmesine göre daha sonraki dönemlerde bas defterdârdan baska Anadolu defterdâri ile "sIkk-i sânî" denilen defterdârlar vardir. Bunlar da bas defterdâr ile divana devam ederler. Sefer esnasinda bas defterdâr ordu ile gittigi zaman, Anadolu defterdâri onun yerine vekâleten bakardi.
Defterdârlar, kendilerini ilgilendiren malî islerdeki sIkâyetleri, Defterdâr Kapisi'nda akd edilen divanda dinler ve gerek görülürse "tugrali ahkâm" verirlerdi. Zaten kanunnâmeye göre kendilerine bu selahiyet verilmistir. Her defterdâr, kendi dairesinden çikan evrakin arkasini imzalardi. On yedinci asrin ortalarindan itibaren bütün maliye hükümlerinin (tugrali ahkâm) arkalarina kuyruklu imza koyma hakki, bas defterdâra verildi. Bundan baska bas defterdâr, divan karari ile malî tayinlere ait kuyruklu imzasi ile "buyruldu" yazmakla birlikte bunun üst kenari sadr-i a'zamin buyruldusuyla tasdik olunurdu. Defterdâr, sadr-i a'zama re'sen yazdigi veya havale edilmis bir muameleli kagit üzerine cevap verdigi zaman, kuyruklu imza koymaz, topluca bir imza koyardi.
Kanunnâmede bas defterdâr ve vazifeleri hakkinda su bilgiler verilmektedir:
"Bas defterdâr pâye ve itibarda "nisanci" gibidir. Bas defterdâr olan mal vekilidir. Ve kendi evinde divân eder. Ve maliyeye müteallik davalari dinler. Maliye tarafindan ahkâm verir. Ve ahkâmin zahrina (tugrali ahkâmin arkasina) kuyruklu imza çeker. Ve tahsil-i mal-i mirî için mültezimleri haps eder. Ve mahallinde mukataati tevcih edüp buyurur. Ama "pençe" çekmez. Ve bi'l- cümle mal-i beytü'l-mali tahsil ve hazineyi tekmil ile memur olup beytü'l-mala müteallik olan umur-i cumhuru onlar görür. Ve mültezimleri zulüm ve taaddiden tahzir ve reaya fukarasini himaye babinda sa'y-i kesir etmek ve söz tutmayip fukaraya zulm eden mültezimleri vekil-i devlete arz ve ta'zir ettirmek, defterdârlarin lazime-i zimmetleri ve zahri ahiretleridir (ahiret aziklari). Hususan emval-i yetamadan (yetim mallarindan) hazine-i âmireyi siyânet (korumak) ve beytü'l-mal-i müslîmîni mal-i haramdan himayet etmek. Kanunnâme metninden anlasilacagi üzere devlet gelir ve giderleri ile ilgilenen defterdârlarin vazifeleri, sadece devlet hazinesini zenginlestirmek degildir. Onlar, devlet hazinesine haram malin girmesine engel olmak zorunda olduklari gibi yetim mali dahi sokmayacaklardir.
Onsekizinci asir baslarindan itibaren Rumeli defterdârlarina veya bas defterdâra "sIkk-i evvel", Anadolu defterdârina "sIkk-i sânî", üçüncü defterdâra da "sIkk-i sâlis" adi verildi.
Icraat ve tahsilatta defterdârin icra memuru olarak maiyetinde farkli vazifeleri bulunan bes görevli bulunurdu. Bunlardan ilki, bas bakikulu denilen devlet gelirlerinin birinci tahsil memurudur. Defterdârlikta bunun bir dairesi olup emri altinda bakikulu ismiyle altmis kadar mübasir vardir.
Bunlar, hazineye borcu olup vermiyenleri hapis ve sIkIstirma ile tahsilat yaparlardi. Bu yüzden maliyeye borcu olanlar bas bakikulu hapishanesinde tutuklanirlardi.
îkinci icra memuru, cizye bas bakikuludur. Bu da cizye sebebiyle hazineye borcu olanlari takip eder. Iltizama verilen cizyelerin, mültezimlerinden henüz borcunu ödememis veya yatirmamis olanlari takib ederdi.
Adi geçen dairenin üçüncü icra memuru, tahsilat ve ödemelere nezâret eden veznedar basidir. Bunun da maiyetinde dört veznedar vardi. Bas defterdârin icra memurlarindan dördüncüsü sergi nâziri, besincisi de sergi halifesi olup her ikisi de hazine muamelatinin defterini tutuyorlardi.
Defterdâr tabiri, 1253 (1838) senesinin Zilhicce ayinda sadir olan Hatt-i hümâyun mucibince terk edilerek yerine "Maliye Nezâreti" tabiri kullanilmistir.

MsXLabs.org & OT
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....
Daisy-BT - avatarı
Daisy-BT
Ziyaretçi
10 Haziran 2011       Mesaj #4
Daisy-BT - avatarı
Ziyaretçi

Defterdar

Osmanlı Devleti'nde malî işlerin en büyük amiri.

Fatih Kanunnamesi'ne göre defterdar, padişah, malının vekili ve divanıhümayunun tabiî üyesiydi. 1837 yılında, II.Mahmut zamanında maliye nazırı deyimi kullanılmaya başlanarak, merkezî hükümetteki defterdar deyimi kaldırıldı.

MsXLabs.org & Morpa Genel Kültür Ansiklopedisi

Benzer Konular

26 Mayıs 2011 / virtuecat Osmanlı İmparatorluğu
20 Temmuz 2012 / Misafir Taslak Konular
16 Temmuz 2013 / Efulim Taslak Konular
23 Nisan 2010 / asla_asla_deme Taslak Konular
11 Mart 2010 / Misafir Taslak Konular