Arama

Osmanlı'da Hamam Kültürü

Güncelleme: 10 Ekim 2008 Gösterim: 5.153 Cevap: 1
Bia - avatarı
Bia
Ziyaretçi
8 Ağustos 2008       Mesaj #1
Bia - avatarı
Ziyaretçi
Osmanlı'da Hamam Kültürü

Sponsorlu Bağlantılar
600 yıl gibi uzun bir zaman hüküm süren Osmanlı İmparatorluğu geride pek çok yapı, eser, ve tartışma konusu bırakarak, Türkiye Cumhuriyeti'nin 20. Yüzyıl başlarında kurulması ile tarihe karıştı. Ancak bugün de, tıpkı gücünün ve görkeminin doruklarında olduğu dönemlerdeki gibi, siyasi sisteminden sosyal hayatına kadar pek çok konuda ilgimizi çekmeye devam ediyor.

image002qc4


Ülkemizi ziyaret eden veya Türklerle ilgili az çok bilgi sahibi olan yabancılara "Türkiye" veya "Osmanlı" deyince akıllarına ilk olarak neyin geldiği sorulsa, verilecek cevapların büyük çoğunluğunun "Türk Hamamı" olması gayet muhtemeldir. Bugün artık sayıları parmakla sayılacak kadar azalmış hamamlar ve genelde turistleri eğlendirmek amacıyla tur programlarına ilave edilen hamam ziyaretleri, yüzyıllarca Osmanlı ve dolayısıyla Türk Kültürünün en önemli ve renkli ögelerinden biri olarak varolmuştur.

Türk Hamamının tarihine bakıldığında, öncelikle belirtilmesi gereken şey, Türkiye'deki pek çok şey gibi, hamamların da saf "Türk" olmayıp, sadece erken dönem Yunan ve Roma örneklerinden kopyalanmış ya da yeniden inşa edilmiş eski Bizans hamamları olduklarıdır. Ancak denebilirki, hamamların sadece temizlik amacının dışında, sosyal hayatın "olmazsa olmaz" bir parçası haline gelmesi Osmanlılar sayesindedir. Sosyal hayatta, görünürde islami kuralların hüküm sürdüğü, son derece kapalı bir toplumun, zevk ve eğlencenin zaman içinde her çeşidini yaşadığı, günümüzdeki kafeterya ve barların belkide evrim öncesi halidir hamamlar.

Hamam konusu gerçekten ilginç bir konudur; çünkü Türk Hamamının tarihi, Doğu ve Batı karışımının tarihçesidir. Milyonlarca insanın günlük yaşamının bir parçasını oluşturan bu kurumda sadece Sanat ve mimarinin, sıradan insanların davranışları, gelenekleri, zevkleri ve nefretlerinin gelişimini değil, ulusların da yükseliş ve yıkılışları, imparatorlukların doğuşu ve çürüyüşünü de görmek mümkündür.

Osmanlılar, İstanbul'u maddi anlamda fethetmişler, ama Roma'dan devraldığı zengin mirasın etkilerini yansıtan Bizans da, diğer pek çok şeyi gibi, hamamlarıyla Osmanlıları fethetmiştir. İstanbul Fatihi 2. Mehmet de şehirdeki bu güzelliklerden o denli derin etkilenmiştir ki, fetih sonrası, İslam hukukuna göre kendisi teslim olmayan ve sonunda ele geçirilen şehirler için öngörülen "yağma" cezasını istemeyerek ve artık günlerce savaşmaktan sinirleri bozulmuş askerlerinin tehditleri neticesinde vermek zorunda kalmıştır. Yine de şehrin bir kısmını kendisi için ayırarak, bu yağmadan kurtarmayı başarabilmiştir. Daha sonra, eski temellerin bazıları yeniden kullanılmış ve yıkıntılardan çıkarılan malzemelerin bir çoğu yeni yapılarda kullanılmıştır. Ancak Bizans'tan geriye kalanlar arasında en fazla benimsenen yapının hamamlar olduğu kesindir.

İmparatorluğun en görkemli döneminde, şehrin her mahallesinde sıcak ve soğuk banyoları, çeşmeleri, kubbeli mermer odalarıyla, haftanın belirtli günlerinde de sadece kadınlara açık olan bir hamam mutlaka bulunurdu. Mübalağayı seven Evliya Çelebi'nin aktardığına göre, 17. Yüzyılda İstanbul'da 4 bin 536 özel hamam ve 300 adet halka açık hamam bulunuyordu. Hamam'ın Osmanlı kültüründeki yeri ve önemi göz önüne alındığında, belki özellikle bu konuda Evliya Çelebi'nin verdiği rakamlara inanmak yerinde olacaktır. Ancak özel banyo kültürünün gelişmesiyle, halka açık hamamların sayısı sonraları giderek azalmış olup, 19. Yüzyılın sonlarına gelindiğinde sadece 130 kadarı kalmıştır.


Hamamların Osmanlı Kültüründe bu denli önemli bir yer tutmasının en temel nedeni din'di. Kur'an'a göre temizlik dindarlığın önemli değil, "asli" bir parçasıydı. Bu mermer tapınaklar banyo, masaj ve sohbetten oluşan bir toplumsal yaşamın ortaya çıkmasını sağlıyordu. Arkadaşlık ve kısmet bulma arzusu da hamama gidilmesinde sağlık ve din kadar önemli yer tutardı. Zira, özellikle kapalı kapılar ardında yaşamını sürdürmek zorunda olan Osmanlı kadınının sosyalleşebildiği tek yer burasıydı. Varlıklı kadınlar bile evlerinde özel hamamları bulunmasına rağmen, haftada en az bir kez mahalle hamamına giderlerdi.

Hamama, havlu, fırça, kına, sürme, bir kalıp Girit sabunu ve sedef kakmalı nalınlarıyla beraber ve hizmetkarlar eşliğinde gidilirdi. Bu törensel hazırlık, hamamda bir kaç saatin değil, neredeyse bir günün geçirilmesinden kaynaklanıyordu.

Hamam ziyaretleri zamanla temizlik amacının yanında,yiyecek malzemelerinin ve evcil hayvanların da getirildiği, dostların, müzisyenlerin, dansözlerin davet edildiği alemler halini aldı. Kadınlar banyo ve masajın ardından, üzerlerinde keten çamaşırlarından başka birşey olmaksızın, kaşlarını alır, saçlarına -bazen el ve ayaklarına- kına yakarlar ve ağda yaparlardı.

Kaynaklardan, Avrupalıların Osmanlılar ve Hamamla ilgili en çok ilgilerini çeken konulardan birinin "tüylerin alınması" olduğu anlaşılıyor. Öyleki o dönemlerde batılı yazarların Osmanlılarla ilgili kaleme aldıkları eserlerin çoğunda bu konudan "detaylı" olarak bahsedilmiştir.

Sünni Türklerin de mensubu olduğu Hanefi mezhebi, bedenin bütün bölümlerinin (artık aklınıza neresi geliyorsa!!!) tüyden arındırılmasını öngördüğü için, kadınların her hamam ziyaretlerinde şekerden yaptıkları ağdalar ve bilimum tüy dökücü bitkiler eşliğinde bu operasyonu yapmaları kaçınılmazdı. Erkekler ise jilet ve tüyleri döken merhemler kullanmayı kullanmayı tercih ediyorlardı (bu merhem kitaplarda "Rusma" olarak geçiyor. Merhemin hazırlama ve uygulama reçetelerinde anlatılanlar ile kullanımına ilişkin "özel" uyarılar, karışımın içinde "Arsenik" bulunmasından kaynaklanmaktadır). Gerçekten de o günlerde tüylerden kurtulma işlemi müslüman kadın ve erkekler için, modern dünyada olduğundan çok daha fazla önemliydi. Bu işlemler ve masaj, özellikle kadınlar arasında, başka bir kadın cariye tarafından yapılırdı. Doğal olarak bu şekildeki yakınlaşma bir çok defa hemcinsler arasında ilişkiler doğduğuna dair söylentilere yol açmıştır. Bu nedenle hiçbir erkek, eğer karısının "temiz ve iffetli" kalmasını istiyorsa, onun çeşitli skandallarla çalkalanan halka açık hamamlara gitmesine gönüllü değildi. Ancak kendi evinde bir tane yaptırmadığı sürece, hem dini anlamda hem de temizlik nedeniyle, kadının hamama gitmesine engel olması mümkün değildi. Bu durumda herkesin hamama gitmesi için en az iki sebebi bulunuyordu: ilk olarak, temizlenmeden camiye gidemezler ve namaz kılamazlar. İkinci sebep ise kadınların hayatını biraz olsun çekilir hale getirmektedir: hamam ziyaretleri evden dışarı çıkmak için iyi bir mazerettir! "Ben hamama gidiyorum" deyip, başka yerlere giden kadınların ve bunun sonucunda yaşanan aile kavgalarının sayısı epey fazla olmuştur.

Hamamın aynı zamanda bir kısmet bulma mekanı olduğunu belirtmiştik. Anneler hamamda gevşedikten sonra, oğulları için eş-dost arasında münasip bir kız olup olmadığını sormaya ya da etrafta çıplak olarak yıkanan, aslında bunu biraz da kendi kısmetlerini yaratmak için yapan, genç kızları süzmeye başlarlardı. Evlilik merasiminden önce gidilen "düğün hamamları" nda yaşınılanlar ise gerçekten de günümüzün çılgın bekarlığa veda partileri ile yarışabilirdi.

Yabancı bir yazarın hamamda geçirdiği saatlarin sonunda yaptığı yorum, bu yazı için en güzel sonu oluşturuyor: "…ve şimdi sırada hamam sefasının ödül kısmı var. Vücudun tatmin hissi, temizlik ve ölümlünün vücudundan fışkıran tazelik duygusu ruhumu sonsuzluğa yükseltiyor. Sofamda bir kral gibi uzanıyorum ve gerçek şark usulü ile ellerimi çırpıp, sigara ve kahve istiyorum. Acılar ve denemeler unutulmuş, sigara dumanım yukarıya doğru kıvrılırken, bu modern kurbanın dumanlarının, görkemli evinin eteklerinde yattığım Olimposlu Zeus'a ulaşacağını tahmin ediyorum."



Kaynaklar:
Konstantinopolis - Philip Mansel
Harem - N.M. Penzer


peaceful - avatarı
peaceful
Ziyaretçi
10 Ekim 2008       Mesaj #2
peaceful - avatarı
Ziyaretçi
Osmanlı'da HaMam Kültürü
Türkler, tarihi asaletleri ile temiz bir millettir. Islâmiyet'i kabul etmeleri ve islâmiyetin temizlige ait hükümlerini büyük bir titizlikle uygulamalari neticesinde bilhassa, Istanbul'un fethinden sonra bu sehirde ve Devletin dört bir yaninda binlerce hamam yaptilar.Türkler'de îslâmiyyet'in emirlerinin geregi olarak her evde özel olarak hamam bulundugu gibi, meselâ onyedinci, yüzyilda, yalniz Istanbul'da 168 adet büyük çarsi hamami vardi.

Sponsorlu Bağlantılar
Tarihçiler ve arkeologların kaydettiği bilgilere göre Mezopotamya, Babil, Hindistan ve eski Mısır’da yıkanmak için bağımsız binalar yapılmış. Ancak büyük hacimli binalar inşa edilmesi, kendinden ısıtmalı bir sistemin bulunması ve sıcak suyunun akıyor olması Romalılar dönemine rastlıyor. Evleri ısıtmak için kullandıkları alttan ısıtmalı bir tür kalorifer yapısını yıkanma binalarına uyguluyorlar ve “Roma Hamamı” ortaya çıkıyor. Daha sonra Osmanlı kültürü ve mimarisinin etkisiyle geliştiği için “Türk Hamamı” olarak biliniyor ama yine de hamamın temeli konusunda Roma’nın büyük bir payı var.

Hamam dilden edebiyata ve gündelik hayata kadar Osmanlı kültüründe ağırlıklı bir yer tutar. Kadınlar ve erkekler yıkanmak için hamama gider. Kadınların sosyalliği açısından önemlidir. Perşembe akşamları hamama gitmek, bayramlardan önce arife gecesi hamamların sabaha kadar açık olması –ki bu günümüzde de devam ediyor- gibi gelenekler var.Gelin hamamı, damat hamamı, kırk hamamı gibi adetler var.



Türk hamamlari ve özellikleri:

Türk hamamlari baslica üç kisma ayrilir. 1-Soyunma yerleri. 2- Yikanma yerleri. Yikanma yerleri de a) Sogukluk b) Hamam 3- Isitma yeri: Külhan.

Soyunma Yerleri: Genis bir sofa ve bunun çevresinde bölmeli sekiler bulunur. Yikanan kimseler, bu sekilerde uzanip dinlenirler.

Yikanma yerleri: Sogukluktan geçirilerek girilen hamam kismina denir. Burasi da bazi; bölümlere ayrilir. "Kurna basi denilen herkesin teker teker yikandigi yer, "halvet" adi verilen kapali ve yalniz basina yikanma hücreleri. Bir de üzerine uzanip ter dökülen "göbek tasi". Burasi, hamamin mermer kapli zemininden daha yüksek yapilmis ve çesitli geometrik sekillerde olabilen yerdir.

Isitma yeriKülhan: Burasi hamamin altindadir. Orada ates yanar. Atesten çikan alev ve duman, mermer zeminin altindaki özel yollardan, duvar içlerinden geçer, "tüteklik" adi verilen bacadan çikar.

- Tellak: Osmanlıca söylenişi “dellak”. “Del” yani “ovuşturmak, ovalamak” kökünden geliyor. Hamamda çalışan, kese ve masaj yapan kişilere “tellak” adı veriliyor.



Külhandaki ocagin üzerinde sicak su kazani, onun da üzerinde soguk su deposu bulunur. Ocagin dip kismindaki birkaç kanal, hamamin yikanma yerinin ortasindaki göbek tasinin altina kadar uzanir. Ocakta yanan odunlarin tesirli alev ve dumanlari, bu kanallardan göbek tasinin altina gider. Bu tasin altindaki karanlik yer çok isindigindan buraya "cehennem" denir.

Çarsi hamamlari, haftanin belli günlerinde kadinlara, baska günlerde erkeklere açiktir. "Çifte hamam" olanlar ise birbirine bitisik iki hamam olup, biri kadinlara, digeri erkeklere ayrilmistir. Bu hamamlar hergün açiktir.

Türk hamamlarinin bir degisik tarafi da, buhar banyosu esasina dayanan "Fin hamami" oluslaridir. Finler, aslen Türk asillidirlar. Bugün dünya spor aleminde, çabuk terleyerek, çok kilo vermek için bu hamamlar biçilmis kaftandir. Bu bakimdan Türk hamamlarindan bütün sporcular faydalanmaktadirlar.

Hamamlarin saglik bakimindan faydalari: Hamamlar, çok uzun müddet kalmamak sartiyla, sicak su ve sabunla yapilacak vücut temizligi için en iyi yikanma ve temizlenme yerleridir. Hamamda terleyen vücudun, yumusak bir bez, veya süngerle ovularak yikanmasi, vücutta kan dolasimini kolaylastirarak insana rahatlik verir. Vücudu sert keselerle ovmak, deride yara açabilir. Bundan sakinmak gerekir. Bir de hamamlarda yikananlarin adabi muaseret kaidelerine uymasi lâzimdir. Ayrica hamamlarda fazla kalmak, sicaktan soguga, soguktan sicaga zaman zaman çikmak ta vücuda zararli olabilir. Kalp ve dolasim sistemi bozuk olan tansiyonu yükselen kimselerin, bir de akciger veremine tutulmus olanlarin çok sicak suda yikanmalari tehlikelidir. Zira çok sicak suda uzun süre kalmak, beyne kan hücum etmesine, veremlilerde de akciger kanamasina sebep olur. Ayrica hamamdan sonra kendisini kollayamayip üsütenler de zatürre hastaligina yakalanirlar. Dikkat edene hamamlarin bir zarari olmadigi gibi faydasi çoktur.


-Fatih Sultan Mehmet 19 adet “çarşı hamamı” yaptırmıştır

- Evliya Çelebi 17. yy’da İstanbul’da 168 adet çarşı hamamı olduğunu kaydediyor.

- İstanbul’da değişik tarihlerde 237 adet hamamın olduğunu belirtiliyor.

-16. yy’da yaşamış Sadrazamlardan Rüstem Paşa 32 adet hamam yaptırmıştır.
-Mimar Sinan 20 adet civarında çarşı ve konak hamamı yapmıştır


Son düzenleyen asla_asla_deme; 22 Mart 2010 13:10

Benzer Konular

25 Temmuz 2012 / FlooFuN Türkiye Cumhuriyeti
22 Mart 2010 / we come one Türkiye Cumhuriyeti
21 Ağustos 2008 / Misafir Taslak Konular
9 Aralık 2016 / Ziyaretçi Cevaplanmış
27 Ağustos 2008 / nünü Taslak Konular