Arama

Ezoterizm

Güncelleme: 9 Kasım 2008 Gösterim: 7.861 Cevap: 6
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
24 Şubat 2007       Mesaj #1
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Ezoterizm
Vikipedi, özgür ansiklopedi
Sponsorlu Bağlantılar

Ezoterizm, gerek medyumnik yollarla, gerekse aktarılagelen 'tradisyon'larla alınmış derin ve hakiki bilgilerin ehil olmayanlardan gizlenerek, yalnızca ehillere öğretilmesi ve bu yolla edinilen bilgiler bütünü olarak tanımlanır. Tanımından da anlaşılabileceği gibi, ezoterizm bir inanç sistemi veya bir yol değildir; birtakım yüksek bilgiler bütününe ve bu bilgilerin herkese açıklanmadan öğretilmesine verilen genel bir isimdir.

Etimolojik Kökeni
Sözcük, Grekçe "iç, içsel" anlamındaki "esoterikos" sözcüğünden ya da "görüyorum, içsel olan, gizli olan" anlamlarına gelen "eisotheo" sözcüğünden türetilmiştir. Karşıtanlamlısı "egzoterizm"dir.

Gizlilik ve Tedriç İlkelerinin Nedeni
Ezoterizme göre, ezoterik bilgiler, yani hakiki bilgiler içeren sırlar, herkese açıklanmamalı, ancak belli eğitimlerden geçip o bilgileri almaya hak kazanmış, layık olmuş kişilere derece derece açıklanmalıdır. Kimseye, değerini ve anlamını anlayamayacağı böyle bilgilerin verilmemesi gerektiği gibi, kimseye kaldıramayacağı, taşıyamayacağı bilgi de verilmemelidir. Çünkü taşıyamayacağı bilgi, kişiye bir yarar vermeyeceği gibi, zararlı da olabilir. Hakiki bilgiler bir tür enerjidir; dozunda alınmalıdır: Nasıl hak etmeyene yararı yoksa, hatta zararı olabiliyorsa, ehil olanın da bu enerjiyi derece derece alması gerekir, yani aniden gereken dozdan fazla alması kendisi için çok tehlikeli olur. Böyle bir durumda karşılaşabileceği tehlikelerden bazıları, yoldan çıkmak, sapıtmak, inandıklarını inkar etmek, bunalıma düşmek, hatta bilerek veya bilmeyerek satanik sayılabilecek faaliyetlerde bulunmaktır. Bu ve birtakım başka nedenlerden ötürü yeryüzünde "sembolizm" vardır. Yüksek bilgiler insanlara anlayış düzeylerine göre ve anlayış düzeylerinin ilerlemesine göre derece derece açılan bir sembolizme bürünmüş şekilde verilir. Bu durum kutsal metinlerde de geçerlidir.

Ezoterizmin Üç Özelliği
MTİAD eski başkanı Ergün Arıkdal ezoterizmin üç özelliğini şöyle açıklamaktadır:
  • "Sır, sükûnet içinde, sessizlik halinde alınır. Sonra, ondan kimseye söz edilmez. Hatta ondan söz etmek güçtür de. Zaten gerçek 'gizli'nin tabiatı böyledir. Bir şeyin gizli olması, onun ifade edilmesindeki güçlüğe bağlıdır. İfade edilmesi ne kadar güçse, o şey o kadar gizli demektir. Belki de o derece hakikate yakın bir bilgidir. Müride o şekilde bir hakikat gösterilir ki, onu başkalarına açıklayacak bir gücü kendisinde bulamaz. Çünkü, o önce, kendi kendine bunu kavrayıp, hazmedecek durumda değildir. Bir tarife göre, bir insanın gelişmişliği, alışı ve verişi oranındadır. Bir şeyi ne kadar alabiliyor ve başkalarına ne kadar verebiliyorsunuz? Bu alma ve verme arasındaki dengeyi kurduğu zaman mürit, ezoterik olarak, gelişmiş bir varlık sayılır.
  • Ezoterik bir öğretinin dışında kalmış (profan) bir insan için, böyle bir sır ne anlaşılabilir, ne de kavranabilir bir durumdadır. Bunu temin eden husus sembolizmdir. İnisiyatik organizasyonun dışında kalan kişilerin bu sırlara erememesi için, bu sırlar organizasyon mensupları arasında semboller vasıtasıyla aktarılır. Dışarıda bulunan birisi sembolü görür, fakat ihtiva ettiği anlamı anlayamaz. Bir tür şifre... Hariçte bulunan kişi kendine göre bir şey anlayacaktır. Asıl anlam hakkında bir malumata sahip olamayacaktır. Çünkü bir inisiyasyondan geçmemiştir.
  • Üstattan müride nakledilen sırrın kendisi değil, sembolüdür. Onu anlaşılır hale getiren ruhsal tesirdir. Bir üstadın bir müride öğretmek istediği şeyde sembolle birlikte özel bir ruhî tesir de vardır. Mürit burada üstadından bir nevi tesir almaktadır. O tesirle beraber o sembol, onun zihninde gelişecektir. Bilgi, inisiye olmuş bir müride de apaçık olarak verilmemektedir. Sembolle birlikte ona, bilginin anlaşılmasına yardımcı olacak bir ruhsal içerik verilir. Aslında ezoterik çalışma bu yüzden zordur. Yani mürit (sembolü çözmek için) büyük bir çaba sarf edecektir."
Ezoterizm ile Mistisizm farklı yollardır..
Ezoterizm, sık sık, yanlışlıkla mistisizm ile karıştırılarak dinsel alana sokulmaktadır. Fakat ezoterizm, René Guénon'un belirttiği gibi, ne bir dindir, ne de bir dinin iç kısmıdır. Kaynağını herhangi bir dinden de almaz. Guenon'a göre, buna karşı gösterilebilecek tek istisna, yalnızca, temel dayanak noktalarını İslamiyet'ten almış olmakla birlikte, mistisizmle karıştırılmaması gereken İslami ezoterizmdir. İslami ezoterizmde "ezoterik" ve "ezoterist" terimleri yerine "bâtınî" terimi kullanılır.

Ezoterik bilgiye modern bir bakış açısı
Tarihsel planda genel olarak, 'ezoterik bilgi' belirli grupların, farmasonlar gibi, dışarıdakilerden (halktan) sakladığı bilgiyi tanımlamakta kullanılmıştır. Son zamanlarda, okült ve mistik öğretilerin halka daha fazla yansıması ile beraber, daha farklı bir ezoterik anlayış önem kazanmıştır; ancak ferasetli ve farkında bir azınlık tarafından anlaşılabilen kompleks ve güç bir tür bilgi. Bu anlayışta, ezoterik bilgi çoğunlukla dışarıya dair bilgilerden farklı ve uzak olan derin, kişinin içinde sakladığı bir tür hikmettir.

Ezoterizm Terimleri
Ad:  ezoterik.jpg
Gösterim: 678
Boyut:  16.5 KB

asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
9 Ağustos 2007       Mesaj #2
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın
vitriol
Ezoterizm Nedir?
Sponsorlu Bağlantılar
Ezoterizm, bir konudaki derin bilgilerin ve sırların ehil olmayanlardan gizlenerek, bir üstad tarafından sadece ehil olanlara inisiyasyon yoluyla öğretilmesidir. Ezoterizm bir din veya bir inanç sistemi değildir. Çoğunlukla ezoterik yani ezoterizm ile ilgili veya ezoterizme dair şeklinde kullanılır.

Hepimiz eski bir metni okuduğumuzda ya da bir efsaneden söz edildiğini duyduğumuzda sembolik anlamının ötesinde bir şeylerin daha varlığını düşünürüz. Bize öyle gelir ki bu metinlerin ya da mitlerin anlatmak istedikleri daha derin gerçeklikler vardır ve bunu ancak bu sırları çözmesini bilenler anlayabilir. Aslında bu düşünce hiç de yanlış değildir.
Özellikle Avrupa’da ve Amerika’da son zamanlarda çok sıkça kullanılmaya başlanan Türkçe’de “içrek” sözcüğü ile karşılanan ezoterik sözcüğü içinde saklı olan anlamı sadece seçilmiş kişilere açıklanan öğretileri tanımlamak için kullanılır.
Ezoterizm sözcük olarak Yunanca eswterikoV(içe ait, içrek, sadece müritlerin bildiği anlamında, Arıkdal Gizli Öğreticilik olarak kullanıyor) sözcüğünden gelir. Bu sözcüğün kökü ise esw- ( iç, içerisi) dir .
Sözcük anlamı olarak ise ezoterizm “sadece belli sayıda müritlere açıklanan halkın düzeyine inmeyen ya da inmemesi gereken doktrine“ denir. Ezoterik doktrin “müritlere sözlü olarak aktarılan tüm bilgi ve öğretilere“ denir (Petit Robert)
Meydan Larousse Ansiklopedisi ise Türkçe eşanlamlısı İÇREK başlığı altında daha geniş bilgi vermektedir :
Yalnız vakıf olanlara öğretilen || Vakıf olmayanlarca anlaşılmayan bilgi ve ya eserler için kullanılır. ...
ANSİKL. Fels. İçrek kelimesi dışrakın karşıtıdır. Pythagoras’ın çömezlerini dışrak ve içrek diye ikiye ayırdığı söylenir ; birinciler sadece adaylardı; ikinciler ise üstadın öğretisini bütün incelikleri ve sırları ile bilenlerdi.....Dışrak eserlerde yalnız en açık kanıtlar ileri sürülür , daha karanlık ve kesin olan kanıtlar ise içrek eserlerde yer alır. Sırra ve gizli bilgiye ermiş olanlardan başkasının kavrayamayacağı esrarlı bir öğreti fikri bir çok kimseye hoş görünmüş ve her devirde az ve ya çok içrek topluluklar ( msl. Mason Dernekleri ) kurulmuştur.
- Giz. ilm. Herhangi bir dinin , sadece sırra ve gizli bilgiye ermiş olanlara açıklanan yönüne içrek bilim adı verilir. Kabala’cıların içrek elyazmaları ,” açkı “ ve ya “anahtar “ adıyla anılır. İçrek öğreti , oyun kağıdı falı , simyacıların sırları, sihir , büyü , kabala gelenekleri gizli dini törenleri vb. kapsıyordu. Apokalipsis’in açıklanması , Hezeikel’in gördüğü hayallerin yorumlanması da içrek konular arasında yer alır.”
Bu tanımda dikkat edilmesi gereken nokta eski Yunan’da içrek ve dışrak kavramlarının kullanıldığıdır , - dışrak ( exwterikoV ) ifadesini ilk kullanan Aritoteles’tir - yalnız bunların genelde felsefe okullarına atıf yaptığı görülür . Eski Yunan’daki ezoterik okulları ileride yayınlanacak yazılarımızda göreceğiz. Ayrıca ezoterik topluluklar yıllar boyu “ esrarlı bir öğreti “ fikri hoş geldiği için değil , belli bir amaç için kurulmuşlardır.
Daha geniş kapsamlı bir tanım yapacak olursak , ezoterizm , sadece seçilmiş belli bir topluluğa verilen ( bunlara inisye < fr. initié denir ) , semboller ve şifreler aracılığı ile aktarılan , erginlemeye ( fr. initiation ) dayanan, metafizik öğretilere denir. Bu öğretilerin içeriği ve erginlenmenin aşamaları çeşitli kültürlerde yeri geldikçe ayrıntılı biçimde incelenecektir.
Bu arada ezoterizmi küçümsemek isteyenler ezoterizmin bir çok alan için geçerli olduğunu söylerler. Örneğin kimya , matematik fizik bile sadece bunu öğrenmek isteyenlere semboller vasıtası ile aktarılır. Bu her şey için geçerlidir, bir koçun takımına verdiği taktikler bile semboller vasıtası iledir , maçtan önce bir ritüel uygulanır gibi . Bu örnekler ancak ezoterizmi anlatmak için örnek olarak verilebilir. Ancak ezoterizm günümüzde kullanılan anlamı ile ezoterik öğretileri belirtir.
Ezoterik öğretiler , çağlar boyunca ,sadece bu öğretileri almaya hazır kimselere gerektiği gibi verildiğinden ve çağın getirdiği değişikliklere gerek semboloji gerekse de açıklama yönünden uyum sağlayabildiği için günümüze kadar gelmiştir. Bu öğretiler geniş kitlelerde yayılmamış , yayıldığı yerde de bozulmaya uğrayıp yok olmuştur . Bu sayede saflığını koruyan öğretiler bu yüzyılın son yarısındaki “ bilgilenme “ ye paralel olarak kısmen gün ışığına çıkmıştır. Bunun doğal sonucu olarak da yanlış anlamalar ya da yanlı yayınlar da ortaya çıkmaktadır.
Ezoterizm hakkında dikkat edilmesi gereken bir husus da dinlerin ezoterik ve egzoterik yanları olmakla birlikte , ezoterizm sadece dinlerin ezoterik yanı demek değildir . Bunu yanında ezoterizm sadece belli topluluklara ait bir din de değildir. Kutsal olan sadece dinin tekelinde bulunmaz , daha farklı bir deyişle kutsal ile ilgilenen her öğreti bir din olmak zorunda değildir . Ezoterizm kutsal olana daha derin bir bakıştır.
Ezoterizmi genel olarak bir inanç olarak değil de , insanlığın tarihinin başlangıcından günümüze kadar gelen bir gelenek , öğreti olarak algılamak daha doğru olur. Bu bilgi sayesinde tarih içindeki bir çok sanatçı ve düşünürün eserlerini anlamak da daha kolay olur.
Ülkemizde de ezoterizm hakkında birkaç kitap çıkmıştır .
Buna en iyi örnek ülkemizde Haziran 1994’de Gece Yayınlarından çıkan Cihangir Gener’in Ezoterik-Batıni Doktrinler Tarihi isimli kitabıdır. Kendi alanında ilk olduğu için saygıyı hak eden bu çalışma bir takım yanlışlıklar ve yanlı ifadelerle doludur. Bunlardan en önemlisi ezoterizmin ulaştığı son noktanın masonluk olarak gösterilmesi çabasıdır. Ezoterizm masonluk içinde de var olmakla birlikte , masonluğun dışında da varolan bir öğretidir.
Ezoterizm hakkında ülkemizde çıkan bir önemli kitap ise , yakın zamanda kaybettiğimiz Ergun Arıkdal tarafından yazılan Gizli Öğreticilik adlı eserdir. Bu konuda araştırma yapmak isteyen okuyucular Ruh ve Madde Yayınları tarafından 1997’de yayınlanan bu kitapta, dikkatli okumaları kaydı ile, çok ilginç bilgiler bulacaklardır.
Ezoterizm hakkında bir önemli kitap da Ergun Candan’ın yazdığı Gizli Sırlar Öğretisi adlı eserdir. İçinde çok spekülatif fikirler de bulunsa bu konuda araştıranlar için önemli bir başvuru kitabıdır.

Ezoterik Öğretilerin Genel Özellikleri

Ezoterik öğretiler metafizik öğretilerdir. Metafizik kelimesi Eski Yunanca meta
( sonrası, ötesi ) ve jusikoV ( doğal, fiziki, fizik ) kelimelerinden türemiştir. Latince’ye metaphysica olarak geçmiş ve buradan da bugünkü batı dillerindeki yerini bulmuştur. Metafizik , Doğa’nın , fiziksel görüntünün ötesini , yani sezgilerle anlaşılabilen bilgiyi kapsar . ( Daha sonra kazandığı anlamlar üzerinde durmayacağız )

Ezoterist her şeyden önce Tanrı’nın varlığına inanır . Evren’in ondan oluştuğu ve her varlıkta kendinden bir töz olan bir Tanrı’ya . Bu bağlamda ezoterizmin yaradancı dinlerle yolu ayrılır. Aynı şekilde Cihangir Gener’in söylediği gibi ezoterizm panteizm de demek değildir . ( a.g.e )
Amaç Tanrı’dan varolan fakat onun kadar mükemmel olmayan insanın dünya üzerinde yaşadığı hayatlarının sonucunda tekamül ederek yeniden Tanrı’ya dönmesidir. Bu düşünde en güzel ifadelerini Hint düşüncesinde bulmuştur.
Aynı şekilde bu tekamül süreci için de dünya üzerinde çeşitli ırkların yaşadığı ve sonra da yok oldukları kabul edilmektedir.
Ezoteristin kişisel ödevi kendi tekamülünü sağlamak , kolektif ödev ise başkalarınınkini sağlamaktır. Bu iki ayrı ödev birbirlerinden soyutlanamaz.
Ezoterist Dünya üzerinde yaşayarak öğreneceği çok şey olduğuna inanır ve dejenere öğretilerde olduğu gibi kendini dış dünyaya kapamaz.
Ezoterik öğreti sadece geleneksel bilgi ile sınırlı kalmaz , ezoterist çağının bilimsel gelişmelerini de uyarlamayı bilir.
İlk çağlardan bu yana bu öğretilerin geniş halk kitleleri tarafından yanlış algılanıp bozulma ile yok olabileceği düşüncesi bu öğretinin üstadlarını öğretilerini semboller ve gizli ifadeler ile aktarma zorunluluğuna itmiştir. Kullanılan semboller ise hiç bir zaman insana uzak olmayan ve anlamına ulaşabileceği sembollerdir.
Ezoterizmi iyi anlayabilmek için ezoterizmin ve ezoterik düşüncenin tarihini ve buna paralel olarak sembollerin dilini öğrenmek gerekmektedir. Ezoterik düşünce tarihi insanlık tarihinden soyutlanamaz , bu yüzden de ileride yayınlanacak yazılarımızda ezoterik düşünce tarihini insanlık tarihine koşut olarak inceleyeceğiz.
Ezoterik düşünce tarih boyunca Dünya’nın çeşitli yerlerinde ortaya çıkmıştır. Bugünkü Batı düşüncesinin kaynakları ise hem Doğu’dan hem de Batı’dan gelir.
Bu konularda araştırma yapmak isteyen Türk araştırmacısı da çok şanslıdır.
Türkiye’nin gerek coğrafi konumu gerekse de tarih içindeki yeri bu bağlamda büyük önem taşır. İlk olarak Yunan Uygarlığı’na kaynaklık eden Anadolu Uygarlıkları bu topraklar üzerinde var olmuştur. Ayrıca o dönemde Mezopotamya ile olan etkileşim de belirleyici olmuştur. Daha sonraları ise Yunan Uygarlığı gibi Roma Uygarlığı da Anadolu topraklarından yararlanmış , özellikle İmparatorluk kültürünün şekillenmesinde Anadolu büyük rol oynamıştır.
Orta Çağlar boyunca ise Tasavvuf düşüncesi bu topraklarda yeşermiştir.
Batı ezoterizminin kilometre taşlarından Templier Tarikatı ise Haçlı seferleri sırasında Müslümanlarla etkileşimleri sonucunda öğretilerini geliştirmişler , tasavvufdan etkilenmişlerdir.
Yeni bir çağa girdiğimiz bu zamanlarda ise artık ezoterik bilginin açığa çıkması bütün insanlara mal olması gerekmektedir. Cumhuriyetin kuruluşundan beri , bütün engellemelere rağmen bir aydınlanma dönemine giren ülkemizin de bu çağda büyük bir rol oynayacağı kuşkusuzdur . Bu yüzden bu konularda bilgili olmak , hazırlıklı olmak hepimize düşen bir ödevdir.


Erginleme / İnisiyason

Türkçe’deki erginlemenin batı dillerindeki karşılığı olan İnisiyasyon/Initiation sözcüğü Latince initiare = başlamak sözcüğünden gelmektedir. Bu sözcük ise yürümek, gitmek anlamına gelen ire fiili ve içerisine anlamını katan in takısı ile alakalıdır. Türkçe’de yeni kullanılmaya başlayan erginleme sözcüğü aynı anlamı vermese de iyi bir karşılık olmaktadır. Daha önceleri karşılık olarak kullanılan tekris sözcüğü geniş bir kullanıma sahip değildir.
İnisiyasyon en eski gizem dinlerinden beri varlığını sürdürmektedir. İnisiyasyon, müridin bu yaşamda ölüp sonsuz yaşama dirilmesi ile sembolize edilir. Onun için ritüellerde müridin ölüm deneyimi canlandırılır. İnisiyasyon sembolizminde Nur’a ya da ışığa kavuşmak da önemli bir rol oynar.
İnisiyasyon adayın geçmiş yaşamını terk edip ezoterik toplulukta yeniden yaşama başlamasıdır. Bu süreç müridin kendi içindeki tanrısal özü bulma yolunda alınması gerekenleri aldığı bir süreçtir. Bu yönüyle inisiyasyon müridin çeşitli eğitimlerden ve sınavlardan da geçtiği bir süreçtir.
İnisiyasyon boyunca alınan eğitim mürit tarafından gizli tutulur ve dışarıdan olan hiçbir kimseye açıklanmaz. Eğitim süreci boyunca mürit çeşitli dereceler ve unvanlar alır, bu eğitimde ne kadar ileriye gittiğini gösterir.
Ezoterik inisiyasyonun bir özelliği de öğretinin yazılı aktarılmasından çok sözlü, sembolik ve ritüeller yolu ile anlatımıdır. Tarih boyunca varolan bir çok ezoterik örgütten günümüze yazılı belge kalmamasının ya da sadece sembollerin ve alegorik ifadelerin kalmasının nedeni de bundandır.
İnisiyasyon sadece bir eğitim değildir. Aynı zamanda bireyin kendi içinde yaptığı bir yolculuktur. Semboller ve ritüeller yardımı ile birey süreç boyunca kendi içinde de bir süreç yaşar ve içindeki tanrısal özü keşfe koyulur. Bu nedenle mürit kuralları harfi harfine uygulamak zorundadır.
Öte yandan Arıkdal’ın inisiyasyon konusunda yazdıkları ilginçtir :
Bir tanım yapmamız gerekirse Ruhsal bir tesirin nakledilişin hazır olmak diyebiliriz. Burada spiritüel (ruhsal) bir tesir söz konusudur. Bu tesirin nakledilmesi lazım. Kişiden kişiye, toplumdan topluma bu tesir nakledilecek. Zaten bütün inisiyatik çalışmaların esası, bu tesirin bir taraftan alınıp, bir tarafa naklinden ibarettir ve bu nakli kolaylaştıracak bütün çalışmalar inisiyatik çalışmalardır. “
Burada inisiyasyonun tehlikeli bir yönü ortaya çıkmaktadır. Müridin içine girdiği örgüt, örgütün ritüelleri sayesinde, müridi kendi amaçları doğrultusunda kullanabilir, onun enerjisini örgütün kolektif enerjisine dahil edebilir. Sahte üstadlar önderliğinde kurulan örgütler genelde bu şekilde ritüel uygulamaktadır.
Ezoterik inisiyasyon, özü gereği, belli bir şekilde üstadlar tarafından verilmesi gereken bir öğretidir. Tarih boyunca ezoterik öğretiler çeşitli şekillerde ortaya çıkmışlardır. Bunların çoğu içinde bulunulan topluma ve çağa özgü karakter göstermiş ve zaman içinde işlevlerini tamamlamışlardır. Günümüzde bunların taraftarı olsa da bunlar tarih içindeki işlevlerini çoktan tamamlamış öğretilerdir. Bir de tarih boyunca varolan ezoterik düşüncelerin sentezini yapmış topluluklar vardır ki onlar günümüzde de geleneksel işlevini sürdüren topluluklardır.
Bu tür bir topluluğa girmek isteyen kişi kendini sahte üstadlardan ve negatif amaçlı topluluklardan korumak zorundadır. Haluk Egemen Sarıkaya yıllar önce Kötülük ve Kaynakları isimli eserinde bu tehlikeye dikkat çekmiştir :
« Sanki son derece evrimleşmiş bir varlıkmış ya da bir öğretmenmiş gibi hareket edip de aynı zamanda beşeri alışkanlıkları ve zaafları olan bir kimse, sözde başarısı pek az bir disiplin ve kesinkeslik sonucunda elde edilmiş gibi görüleceğinden, beşerlere son derece çekici gelecektir. Bu nedenlerden ötürü, kendisi izleyenler onun kişiliğine hayrandırlar ve o da Yasa’ya aykırı olarak böyle bir hayranlığa izin verir. Bu surette, kendi gururunu şişirir ve izleyicilerinin de fizik forma olan bağlılığını pekiştirir. İzleyicilerine, kendilerine öğretilenlerdeki iyi ve kötüyü tefrik etmelerini değil de, bunlara körükörüne inanmalarını telkin eder. Sahte “öğretmen” bir kez bu körükörüne inanç tesis edildi mi, artık doğru yolda eğitim yapmasını sağlayacak olan hiçbir eleştiriye ya da yargıya maruz kalmayacaktır. Böylece , başında olduğu küçük topluluk, sahte bir spiritüel grup haline gelir ve orada , akıl , işlevini yitirir.
Bu halin kaçınılmaz sonucu olarak , obsesyonel bir durum ortaya çıkar. Bu obsesyonun iki dayanak noktası vardır :
Birincisi, sahte öğretmenin, izleyicilerinin dikkatini sadece kendi üzerinde tutarak, dışarıda daha iyi şeyler keşfetmelerini ve dolayısıyla da kendisini ayakta tutmak için katkıda bulunmalarını önlemek amacıyla gösterdiği çaba .
İkincisi, sahte öğretmenin izleyicilerinin, zekalarını kullanmaksızın keramete inanarak ve büyük bir Öğretmen’e sahip olmanın gururu ile koltuklarını kabartarak kendilerini fizik bir kişiliğe hayran olmanın uyuşuk, duygusal haline kaptırmak için duydukları arzudur.
Bu duruma sık sık rastlanabilir. Bu gerçek bir spiritüel grubun heves edilerek kurulan bir taklidinden ibarettir. Her iki tarafın da samimiyetten yoksun olmasından ötürü, hızla çözülmeye mahkumdur. Kişiliğine hayranlık duyma, sansasyonel olma ve obsesyon halleri, kısa sürede, bu kişileri her türden duygusal, şehvani ve seksüel düşkünlüklerin karanlık faaliyetlerine sürükler. Bu toprakta hilekarlık da, yıkıcılık da, sapıklık da, entelektüel çarpıklık da gelişir ve Yüksek Benlik’le olan irtibat kopar. Korkunç Kara Ayin ve kara maji törenleri de işte böyle topraklarda kök salma imkanı bulabilmiştir. »

Ezoterizm ile Karıştırılmaması Gereken Kavramlar

Ezoterizmin ilk bakışta anlaşılmasının kolay olmaması ve bir çok farlı kavramı kapsaması , çok daha farklı öğretilerle karıştırılmasına neden olmuştur. Kuşkusuz bu öğretilerin de ezoterizm ile ortak yönleri vardır , fakat bütünüyle aynı tutmak olanaksızdır. Ezoterizm ile bir tutulan fakat çok daha farklı olan kavramların başlıcaları şunlardır.
Okültizm
Mistisizm
Panteizm
Metafizik
Spritualizm
Teozofi
Antropozofi
Parapsikoloji
Ufoloji

Ezoterizm ve Okültizm

Ezoterizm ve okkültizm çoğu zaman , çoğu yerde eşanlamlı olarak kullanılmaktadır. Ancak gerçekte eşanlamlı oldukları söylenemez.
Okkültizm, köken olarak “occultus = gizli “ sözcüğünden gelmektedir. Türkçe’de “Gizli İlimler” terimi ile karşılanabilir.
Okkültizm sözcük olarak çok eski zamanlardan beri kullanılmaktadır.
Okkültizm , gizli bilimlerle ilgilidir. Gizli bilimler terimi ile anlaşılması gereken bugünkü pozitif ve deneysel bilimlerin dışında kalan , yüzyıllardır varolan ve insanı metafizik yönüyle algılayıp , doğadaki ve insandaki fizik ötesi yönleri kullanan uygulamalardır. Bunların içine Astroloji, Simya,Büyü,Fal ... girer .
Okkültizmle uğraşan kişi baştan bazı prensipleri kabul etmek zorundadır. Bunlar ruhun varlığı ,Tanrı’nın varlığı gibi temel prensiplerdir.
Okült uygulamalar bilmeyen bir için bir anlam ifade etmeyeceği gibi , az bilen için de büyük tehlike göstermektedir. Bu yüzden okült uygulamalar bir üstat önderliğinde olmak zorundadır ve bu uygulamalar konuyu az bilen ya da bu bilgiyi iyi yönde kullanması gerektiği yönünde eğitim almamış bir kişi içinse büyük bir silah olabilirdi. Bu nedenle okültizm ezoteriktir , yani ancak belli bir eğitimden geçerek o bilgileri almaya hak kazanmış olan kişilere verilebilir ve bu bilginini aktarımı da özel bir dille ve sembollerle olur.
Buradaki nüans açıktır . Okült öğreti ezoterik bir öğretidir ; ancak her ezoterik öğreti okült değildir.

Ezoterizm ve Mistisizm

Ezoterizm ve mistisizm de sık sık karıştırılan kavramlardır.
Dilimize Fransızca’dan geçmiş olan Mistisizm köken olarak , Latince Mysterium sözcüğünden , o sözcük de Yunanca MÚst»rion sözcüğünden gelmedir. Bu sözcükler köken olarak Yunanca – (susmak,sır olarak saklamak) kökünden gelmektedir. Dilimize mister/gizem olarak geçen sözcükle aynı kökendedir. Mistik sözünün kökeninde de yine bu kökten gelen MÚstikÒj sözcüğü vardır. Bu sözcükler aslında inisiyasyondan geçip sırlara vakıf olan anlamındadır.

Kaynak:Hermetics.org

Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....
Mert Ünal - avatarı
Mert Ünal
Ziyaretçi
10 Ağustos 2007       Mesaj #3
Mert Ünal - avatarı
Ziyaretçi
Ezoterizm Nasıl Doğdu?
Ezoterizm'in Gelişim ve Evrimi Üzerine Bir Kuram:
Tüm topluluk üyelerine açık olan, ekzoterik "Erginlenme" yani "Geçiş Ritleri"nin üç temel aşamada gerçekleştirildiği belirlenmiştir: (1) Eski durum ya da statüden kopma, (2) iki durum arasındaki eşik ya da statüsüzlük durumu ve (3) yeni durum ya da statü ile bütünleşme. Antropologların özel önem verdikleri durum, "liminarite" (eşiksellik) diye adlandırdıkları, geçiş ritine tabi olan kişinin statüsüzlük durumudur. Bu eşiksellik evresinin türdeşlik, eşitlik, anonimlik, mülksüzlük, dış görünüşe önem vermeme, servete bağlı ayrımların olmaması, cömertlik, boyun eğme, yalınlık, acı ve ıstırabın kabulü... gibi özelliklerle belirlenen bir "communitas" (yoldaşlık) durumu olduğu belirlenmektedir. Bir tür toplumsal statü yitimi olan bu communitas durumunun ezoterik yapının gelişmesinin temel taşı olduğu savunulmaktadır. Diğer bir söyleyiş ile Ezoterizm bilinçli olarak sürekli olarak "eşiksellik" durumunu sürdürme çabasıdır. Bu aşamada sormamız gereken soru şudur: Evrensel düzeyde, her ilkel kültürde rastlanan herkese açık, ekzoterik "Erginlenme" olgusu, nasıl olmuş da, ezoterik bir yapıya evrimlenmiştir? Bu soruya yanıt arayabilmek için çok eskilere doğru bir zaman yolculuğu yapmak gerekiyor. Vardığımız dönemde yapacağımız “tarihsel özdekçi” gözlemlerin temelini ekonomi, sosyoloji ve antropoloji oluşturmalı.
Proto-Neolitik (İÖ. 7500 -5500) ve Neolitik Çağ (İÖ. 5500 - 4500):
İlk gezimiz "Geçiş Ritleri"nin herkese açık olarak uygulandığı bir döneme. Bu çağda insanlar, ya avcı-toplayıcı gruplar biçiminde, ya da en ilkel tarzda tarım yapan çok küçük çiftçi-çoban toplulukları olarak yaşamaktalar. Topluluk üyeleri arasında en basit düzeyde bir işbölümü var, ancak üyeler arasında toplumsal bir farklılaşma belirmemiş. Özel mülkiyetin bulunmaması, siyasal iktidar kurumunun yokluğunu tayin ediyor. Dolayısıyla devlet de yok...Eşitlikçi ideolojinin egemen olduğu devlet-öncesi sınıfsız bir toplum yapısı bu. Bu dönemde geçerli olan inanç dizgesi tümüyle "ritus" temelli. Yani inanç olgusu, bağımsız irade sahibi olarak tasarlanan doğa güçlerini, topluluğun varlığını sürdürebilmesi için gerekli koşulları sağlamaya ikna etme çabalarından ibaret. Bu aşamada "ritus"u tanımlamak gerekiyor: uzlaşımsal simgesel anlamlar taşıyan ve kutsal ile bağıntılı geleneksel davranış ve uygulamalar. Diğer bir anlatımla, sözel törelerin simgesel davranışlarda kurumlaşması... Ritus, evreni açıklamaya çalışan ilkel bir kozmoloji/kozmogoni yaklaşımıdır; insanı, evrenin karmaşası karşısında tutarlı bir çerçeveye oturtma çabası olarak görebiliriz ritusu. Bunlar simgesel, standartlaşmış, yinelenen, değişmeyen, kendiliğindenliğe yer vermeyen davranışlar. Örneğin geçiş ritleri... Ritusun işlevi belli: öncelikle evreni anlamak için bir araç. Bilinmeyenden kaçınmayı, toplum yaşamını standartlaştırmayı ve böylece kaygı gidermeyi sağlayan psikolojik işlevleri de var. Toplumsal statüyü belirleyerek ve bireyi toplumla bütünleştirerek eğitsel bir işlevde üstleniyor. Kültürel işlevi ise topluluğun kültürünü gelecek kuşaklara aktarmasıyla ortaya çıkıyor. Ritus uygulamalarına topluluğun tüm üyeleri katılıyorlar; katılımcılar yoğun bir duygudaşlık içindeler; uygulamada hiyerarşik bir yapı yok, ritusu yöneten şaman dışında tüm üyeler eşit ve anonim. Amaç, doğayı yansılamak ve onunla özdeşleşmek. İnançsal yapı toprağa ve meteorolojiye yönelik. Temel gereksinimler çerçevesine oturtulmuş kaba bir bereket kültü geçerli. Ana Tanrıça (Toprak Ana) ve oğul/sevgili teması. Mevsimler örnek alınarak düzenlenmiş bir "doğum-ölüm" eksenli inanç yürürlükte ve bu inanç dizgesinde, egemen bir kollektivitenin genel ve soyut ifadesi biçimlenmiş. Esas olan kollektivite olunca, ekzoterik yapı topluluğun tümünü kapsıyor.
Geç Neolitik (İÖ. 4500 - 3500):
İkinci zaman gezimiz aynı topluluğa ancak bu kez Geç Neolitik çağa gidiyoruz. Çok şeyler değişmiş aradan geçen yıllarda. Bizim küçük köy, neredeyse bir kent düzeyine yükselmiş. Sulamaya dayalı tarım ve saban kullanımının yaygınlaşması nüfusu arttırmış. Avcı-toplayıcılık tümüyle terkedilmiş. Hayvancılık da gelişmiş. Yazı bulunmuş, gerçi çok sınırlı kullanılıyor ama. İşbölümü uzmanlaşmaya dayalı duruma gelmiş, toplum üyeleri arasında farklar belirmiş. En önemlisi özel mülkiyet ortaya çıkmış. Yöneten-yönetilen olgusu belirmiş, henüz kurumsallaşmamış olsa da bir siyasal iktidardan söz etmek olası. Bunu bir tür erken-devlet olarak nitelendirebiliriz. Bu erken-devlet, işbölümü ve teknolojik gelişmenin sağladığı üretim artışını, üretime katılmaksızın denetleyen bir kesimin elinde yoğunlaşması sonucu, doğan gerilimi yok etmek, özel mülkiyeti güvence altına almak ve sınıfsal çatışmaları frenlemek için çabalıyor.İnanç dizgesi, yine rituslara dayanıyor ama kozmogoni/kozmoloji kurumsallaşarak mitoloji biçimine dönüşmüş. Ritus uygulamaları örgütlenmiş, bu uygulamaların yapılması için belirli kutsal mekanlar oluşturulmuş. Bu mekanlarda, örgütlenmiş ritus uygulamalarını yöneten bir ruhban sınıfı ortaya çıkmış; toplulukta herkese açık ritus uygulamaları sürüyor ancak, yönetenler ve ruhban sınıfı, kapalı katılımlı başka rituslar uygulamaya başlamışlar, bir tür ezoterik uygulama başlamış. Erginlenme hakkı sınırlanmış. Toplulukta ekonomik ve siyasal güce dayalı bir seçkincilik belirmiş; seçkinler kendi aralarında farklı bir inanç dizgesi uygularken, topluma sundukları inanç tümüyle yöneticilik ideolojisini meşru kılmak amacını taşımakta. Kutsal yönetici kavramı gelişiyor. Bereket kültü ayrıntılı anlatımlarla zenginleşmiş. Yönetici, yiten/ölen ve yeniden doğan tanrı ile özdeşleşmiş ve giderek bereketin sağlayıcısı durumuna yükselmiş. Bunun cezası da var... Bereketi sağlayamayan ya da sağlayamayacak kadar yaşlanan yönetici (kral) öldürülüyor (Regicide). Siyasal güç sahiplerinin iradesi, rahipler tarafından mitolojiye taşınmış. İnanç giderek bir devlet kültü halinde örgütleniyor ve siyasal iktidarı meşrulaştırma işlevini üstleniyor. Bizim için esas değişim, ezoterik bir uygulamanın bilinçli olarak yürürlüğe seçkinler (yönetici ve ruhban sınıfı) tarafından konulmuş olması.






Kent Devletleri (İÖ. 2500’den sonra):

Üçüncü zaman gezimiz, kent devletinin köklü bir biçimde ekonomik ve sosyal yaşamı düzenleyip denetlediği bir çağa... Kent nüfusu iyice artmış, işgücü örgütlenmiş ve mesleki uzmanlaşma gelişmiş. Tarım ile ilgili teknolojik gelişme ve yazının iletişimde kullanımı belirgin nitelikler. Önemli bir gelişim ticaretin giderek artan bir hızla yoğunlaşması. Kentler arası ticaret gelişiyor; hatta ticaret yollarının denetimi için diğer kent devletleri ile savaşlar yapılıyor. Ticari kazanç, toplum içi ayrımların daha keskinleşmesine yol açmakta. Kent devleti, kurumlaşmış siyasal iktidarı kullanıyor. Yasalar konulmuş, özel mülkiyet ve yöneticinin hakları yalnızca inançla değil, artık yazılı yasalarla da korunuyor. İnanç dizgesi: ritus+mitos temelli hala, ancak zaman zaman belirli bir akılsallığı öngören "logos" ilkesini de gözlemlemek olası. Zaman içinde mitosla ilgili unsurlar silinecek, logosun ağırlığı artacaktır. İlerdeki çağlarda, logos da giderek dogmaya dönüşecek ve klasik dinsel yapı ritus+dogma biçime oturacaktır. Ancak bu gelişmeler için henüz çok zaman var. Tam anlamıyla örgütlenmiş ve kurumsallaşmış bir ruhban sınıfı, siyasal iktidarı meşrulaştıracak olan dinsel inancı bir ideoloji olarak tüm topluma yaygınlaştırmayı başarmış. Ancak kendi kapalı örgütlenmelerini ve bu çerçeve içinde farklı inanç ve hatta siyaset yorumlarını oluşturmaktalar. Toplumda tam anlamıyla iki katlı bir felsefe egemen: bir yanda kendi ezoterik yapısı içinde yönetici-ruhban sınıfı yani seçkinler, diğer yanda geniş topluluklara yayılan sıradan inandırma teknikleri...Seçkinlerin ezoterik örgütlenmesi, kendi aralarında siyasal iktidarı meşrulaştırma endişesini tanımadığı için, inanç bakımından devrimci yaklaşımlar sergileyebiliyor. Kamutanrıcı, tektapımcı ve giderek tek tanrıcı yaklaşımlar da var. Tanrı-Kral kavramı pekişmiş. Kral siyasal gücünün doruğunda. Bu nedenle artık kral kurban edilmesi uygulaması terk edilmiş, bunun yerine 7 ya da 11 yıllık dönemlerde yapılan dinsel bayramlarda kralın yerine bir sahte kral (mock king) kurban ediliyor. Ne var ki, bu iki katlı yapı da zaman içinde bir farklılık gösterecek; seçkinler dışında kalan hoşnut olmayanlar da inançsal, siyasal ya da ekonomik amaçlarla, kendi ezoterik örgütlenmelerini kuracaklar ve yapı böylece üç katlı bir örgütlenmeye dönüşecektir. Ekonomik amaçlı olanlar toplumsal yapı içinde gerekli ve verimli bulunacak; oysa siyasal ya da inançsal nitelikli olanlar sapkın damgası yiyerek baskı altına alınacaktır. Toplumun tümüne yayılan, ekzoterik nitelikli büyük tektanrılı dinler de işte bu başkaldıran ezoterik yaklaşımlardan kaynaklanacaktır.

Son Söz:

Ezoterik yaklaşım çerçevesinde, inisiyasyon olgusu bir süreçtir. İster en ilkel uygarlık düzeyinde, isterse en gelişmiş teknoloji toplumlarında olsun, yapılan törenler, bu sürecin simgesel olarak başlangıcını temsil ederler. Hangi uygarlık düzeyinde olursa olsun, inisiyasyon süreci, mevcut kültür ve üretim biçimlerinde, belirli bir rasyonalizm (akılsallık) gereğini öngörür. Burada söz konusu olan rasyonalizm, temel olarak, insanın doğa ve toplum içinde kendi özgünlüğünün ayrımına varması demektir. Bu farkındalık kavramı, ezoterik anlayışa göre "bilinçlenme" anlamına gelir.Özetle, ezoterik örgütlerde inisiyasyon; insanın kendi özgünlüğünün bilincine varması sürecidir. Bu da, temel kültür kavramlarının yorum ve kıyas yoluyla, enine boyuna irdelenmesini gerektirir. Bu nedenle, kültür kavramlarının özümsenmesi doğrudan bilinçlenme, inisiyasyon sürecinin kendisini oluşturur. Simgeler ise, kavramların billurlaşmış hali, somutlanmasıdır. Somut olarak yaşananların soyutlanması kavramları, soyut kavramların yeniden somutlanması da simgeleri oluşturur. Fakat, inisiyasyon çabası içindeki her birey için, somut simgeler o bireyin kendi soyut yorumunu yaratacak, soyut yorum da, bireyin yaşamında somutlaşacaktır. İşte, toplumun kültür yapısından bireyin yaşamına uzanan inisiyasyon süreci budur. Her simge ve temsil ettikleri her kavram, uzun bir tarihsel sürecin ürünüdür. Ne simgeler, ne kavramlar, ne de bilinçlenme-inisiyasyon, insanlığın kültür tarihinden bağımsız olamaz. Tarih, aslında, aralarında bir tinsel bağ bulunan olgu ve kavramlardan meydana gelir. Olgu ve kavramları birbirine bağlayan tinsel bağ “tarihsel yorum” dur. Bu nedenle, tarihsel yorum değiştikçe, tarihin anlamı da değişir ve farklı “izm”ler ortaya çıkar. Tarihsel yorumlama, aslında bilinçlenme için gerekli olan akılsal, kavramsal yapıdır. Bu yapı; “zemin, yöntem ve erek” olmak üzere üçlü bir dizge tarafından belirlenir. Zemin, bu üçlü dizgede, yorumlamanın temelini ve yapının özünü oluşturan “gizil özne” durumundadır. Yöntem ise, tarihsel yorumun çevresini oluşturan ilişkiler ve koşullar sistemi; “structure” anlamındadır. Temelde kavranması gereken bu üçlü dizgedeki iç bağıntılardır. Zemin, yöntem ve ereği belirlerken; aynı zamanda yöntem de ereği şekillendirmekte, diğer yandan böylece oluşturulan erek zemini etkileyerek, çevrimi tamamlamaktadır. Üstelik bu karşılıklı etkileşimler bir sarmal gelişim göstermektedirler. Örnek olarak; ilkel toplumlar; zemine doğa’yı, yönteme de doğa insan ilişkilerini koyup, erek olarak insanı tanımayı almışlar ve böylece ilkel bir metafizik aydınlanmaya ulaşmışlardır. Bu dizge en basit düzeyde bir varlıkbilim (ontoloji) açılımıdır. Bir başka örnek de; zemine Tanrı’yı, yönteme dinsel kuralları (vahiy) oturtup, erek olarak da ahlaksal ve sosyal düzen (etik) alınırsa ortaya çıkan “din” kurumudur.

Son düzenleyen Mert Ünal; 10 Ağustos 2007 13:28 Sebep: Mesajlar Otomatik Olarak Birleştirildi
sudeniz - avatarı
sudeniz
Ziyaretçi
10 Ekim 2007       Mesaj #4
sudeniz - avatarı
Ziyaretçi

Ezoterizmin Osmanlıca karşılığı "Batınîlik"tir. Batın; iç yüz, içteki anlamındadır. Bunun Türkçe karşılığı "içreklik" sözcüğüdür. "Ezoterik", "içrek" demektir. Bu sözcük "içte kalan, saklı" anlamına gelir.

"Ezoterik bilgiler" denildiği zaman, herkese açıklanmayan, ancak belli eğitimlerden geçip o bilgileri almaya hak kazanmış kişilere verilen bilgiler kastedilmektedir.

Ezoterizm ile İnisiyasyon arasındaki ilişkiye gelecek olursak şunları söyleyebiliriz: İnisiyasyon, ezoterik bilgilerin bir mürşit (yol gösterici) tarafından müritlere (öğrencilere) belirli bir program dahilinde aktarılıp uygulatılmasıdır. Bu inisiyasyonu hakkıyla tamamlayabilen müritler de daha sonra mürşit olacaklardır.

Şimdi bir de ezoterizmin tersi olan "egzoterizm" kavramını ve konumuzla bağlantısını ele alalım. Egzoterizmin Türkçe karşılığı "dışrak", Osmanlıca karşılığı ise "haricî"dir. Egzoterik bilgiler, inisiyasyonların herkesçe bilinebilen, sıradan başlangıç bilgileri olmaktadır. Zaten tüm inisiyasyonlarda öğrenci, eğitime önce "egzoterik" bilgilerle başlayıp, zaman içerisinde göstermiş olduğu samimî çabalarına göre yükselerek daha derin, ezoterik bilgileri almaya hak kazanırdı.

Bu yüzden pek çok tarikatlarda kişiler, haricî ve batınî olarak ikiye ayrılmaktadırlar. Yani dışrak ve içrek. Batınî olanlar, hakikati daha yakından sezip kavramış olanlardır. Haricî olanlar ise, henüz o hakikate temas etmemiş, ama onu elde etme yolunda çalışanlardan oluşur. Bu öğrenim şekli yaşamın hemen hemen tüm alanlarında karşımıza çıkar. Bu ayrım, anlayış farklılıklarından doğmaktadır. Herkesin zihin seviyesi ve anlayış yeteneği farklı olduğundan, ezoterik bilgiler ancak onları anlayıp insanlığın hayrına kullanabilecek kişilere verilmekteydi.

İçinde yaşadığımız çağda artık elbette böyle bir durum söz konusu değildir. Eski zamanlarda mabetlerde büyük bir gizlilikle öğretilen ezoterik ve okült bilgiler, artık herkesin ulaşabileceği kitapların sayfalarında yer almaktadır. Çünkü insanlığın ortalama seviyesi o devirlere göre çok yükselmiştir.
sudeniz - avatarı
sudeniz
Ziyaretçi
10 Ekim 2007       Mesaj #5
sudeniz - avatarı
Ziyaretçi
EZOTERİZM



Ezoterizmin Osmanlıca karşılığı Batinilik olup, Batın; içyüz-içteki anlamındadır.
Bunun Türkçe karşılığı ise İçrek sözcüğüdür.

Ezoterik bilgiler denildiği zaman, herkese açıklanmayan ancak belli eğitimlerden geçip o bilgileri almaya hak kazanmış kişilere verilen bilgiler kastedilmektedir.
Ezoterik bilgilerin en önemli yönü yazılı olmaktan çok, bir yol gösterici(Mürşit) tarafından öğrenciye(Mürit) belli bir sistem dahilinde aktarılmasıdır.
Bu yönteme inisiyasyon veya tekris denilmekte olup Türk-Şaman
geleneklerinde de "El Vermek" deyimiyle yer almaktadır.

Ezoterizmin tersi olan sisteme ise Egzoterizm denilmek olup bunun Osmanlıca karşılığı "harici", Türkçe karşılığı "dışrak" dır. Egzoterik bilgiler herkesçe bilinebilen, sıradan başlangıç bilgileri olmaktadır. Ezoterik bilgilere ulaşabilmek için öğrenci eğitimine egzoterik bilgiler ile başlar.

Zaman içersinde gösterdiği çabalar ile yükselerek daha derin olan ezoterik bilgileri almaya hak kazanır. Ezoterik öğretinin verildiği hiçbir okul veya sistemde harici bilgileri eksik olan adaylara ezoterik bilgiler aktarılmaz. Bunun nedeni, insanın mükemmele ulaşabilmesi için iç ve dış aleminin
tam bir bütünlük içindeolması gerekliliğidir.

Şimdi niçin ezoterizm sorusuna yanıt aramaya çalışalım. "Niçin" ve "nasıl" lar meraklı insan doğasının bir gereğidir. İnsanlar normal öğreti sistemi içinde aktarılan bilgiler ile bazı soruların yanıtlarını bulamadıkları zaman arayışa girmektedir. Bunun sonucu materyalist düşünce sisteminden sıyrılmakta, yanıtları kimi zaman "din" kimi zaman ise "panteist" düşünce sisteminde
aramaktadır. Felsefi anlamda "Panteizm", islami kültür içinde "tasavvuf" adını alan ezoterik sistemin amacı; varoluşun, ancak sevgi ile algılanabilecek ve akılcılıkla ortaya konulacak sebeplerini savunmak ve tek hedefi insanın tekamül ederek "kamil insan"haline dönüşmesini sağlamaktır.

Ezoterik sistem, varoluşu ve tanrıyı tanımlamaya çalışan din ile aslında çelişmemekle birlikte, yıllarca dinibir sömürü ve hükmetme sistemi olarak kullanmaya çalışan tutucu, radikal kesimin hedefi olmuştur. Dini
sistemlerde koşulsuz bir inanma duygusu vardır. İnsanın yaşamının sadece dünyadaki bedensel yaşayışıyla sınırlı olmayıp bir ruhun varlığı kabul edilir.
Bu ruhun, bedensel yaşayış sona erdiğinde ya başka bir bedende hayat bulacağı ya da ahiret denilen bir başka mekana giderek bir başka boyutta sonsuza dek yaşayacağı kabul edilir. Bu nedenle ikinci yaşamın
saadet ve mutluluk içinde geçmesi için dünyadaki yaşamın acı ve ızdırapla geçirilecek bir imtihan dönemi olması gerektiği kabul edilmiştir.

Meselenin bu şekilde ele alınması insanın hayatı boyunca ölümü
düşünmesine, ahireti kazanmak ve hak etmek için dünya nimetlerini tepmesine sebebiyet verdiği gibi,insanlar arasında ayrılık tohumlarını da serpmiştir. Gerçekte tek Allaha inanan çeşitli dinlere mensup olanlar, mabedlerini, kitaplarını, bayramlarını, tatillerini, kıyafetlerini farklılaştırdıkları gibi mezarlarını hatta ahireti bile ayırmış, "senin cennetin ' benim cennetim" demek suretiyle tek Allahın o tek cennetini (veya cehennemini) bile parsellemeye çalışmıştır.
Ezoterik düşünce sistemi ise, bunların üzerine çıkmayı, kutsal kitapları sözleriyle değil, özleriyle yorumlamayı, "iman" ın "akıl" a aykırı olamayacağını ve insanların akıllarıyla doğruluğunu kabul edemeyecekleri bir takım olay ve buyruklara inanmak zorunda bırakılamayacağını ifade eden bir akımı
temsil eder. İşte bu nedenle dinin özünü değil, şeklini anlayabilenler tarafından sürekli red edilmiş, bu akıma taraftar olanlar dinden çıkmakla her zaman ve her yerde suçlanmıştır.

Eğer cennet varsa, oraya gitmek için camiye, kiliseye, sinagoga devam edip dua etmek yeterli değildir. Bütün dinlerin tek Allahın kulları, yani kardeş olduklarını kabul eden ve bütün kutsal kitaplarda geçen evrensel doğrularla yaşayan yani dürüst, müşfik, merhametli ve cömert olan bir kimse bunları yapmasa
bile oraya gidecektir. İşte bu düşünceleri içinde barındıran ezoterik düşünce, bugün dahi sürüp giden din kavgalarına yol açan düşüncelerin karşısındadır.

Ezoterik düşünce sisteminin nasıl ortaya çıktığını ve din ile aslında çelişmeyen fakat onu kötü amaçlarla kullanmak isteyenlerin neden karşı çıktığını açıkladıktan sonra bu sistemin içinde başka hangi özelliklerin
bulunduğuna değinmek istiyorum.

Ezoterik düşüncenin temelinde tek tanrı düşüncesi vardır. Varolan herşey tanrıdan doğmuştur ve onunla özdeştir. Evren ve tanrı birdir.
Tanrı sadece yaradan değil, varolandır ve evrendir. Önsüz ve sonsuz olan tanrı makrokozmos'da da, mikrokozmos'da da bulunur.

Tanrısal ışığın bir parçası olan ruh, hiçbir zaman ölmez ve yegane amacı ayrıldığı ana kaynağa, yani tanrıya dönmektir. Bunun da tek yolu, evrensel bir yasa olan evrim, yani tekamüldür.

Aslolan ruh ve ruhun tekamülüdür. Madde onun kullanıp attığı, bir üst düzeye geçme aracı ve zaman içersindeki varoluşun ifadesidir. Ruhun tekamülünü, yani çıktığı ana kaynağa dönmesini sağlayan evrensel yasa, yeniden doğuş yasasıdır.
En alt düzeydeki varoluşun ifasesi olan cansız varlıklardan, en üst düzeydeki Kamil İnsana kadar ruhun ulaşmasını sağlayan yeniden doğuş zinciri ancak ruhun mükemmele ulaşması ve tanrıya dönmesi ile kırılabilir.

Tanrısal fışkırmanın bilinen en üst düzey ifadesi olan insan, iyi ve kötünün savaştığı alandır. Aslolan iyilik olduğu, evrenin tümü sevgi üzerine kurulu bulunduğu için, ancak iyi bir insanın ruhu, kamil insana dönüşebilir ve tanrı ile bütünleşebilir.

Tanrı, kendi bünyesindeki sonsuz varlıkların varoluş ve yaşayış deneyimleri ile kendi niteliklerinin bilincine daha çok varmakta ve daha yüksek bir bilince ulaşmaktadır. Tanrının bir yansıması olan insan, dolayısıyla
tanrının bir ifadesidir. Bu nedenle, insan tanrıdır veya "ben tanrıyım" demek ne denli doğru ise, tanrı insandır demek de o denli yanlıştır.

Ezoterik öğretinin kullandığı dil "semboller dili" olagelmiş ve bu sembollerin, simgesel anlatımlarının imkanlarından yararlanılarak hemen her kavimde, her millette, binlerce sene korunarak, uygarlıktan uygarlığa aktarılması mümkün olmuştur.

İnsanlık tarihi günümüzden 6000 yıl öncesinde yazılmaya başlandı. M.Ö. 4000 yılına uzanan yazılı tarihimiz öncesinde ise insanlık tarihine ışık tutacak veriler arkeolojik çalışmalardan elde ettiğimiz sonuçlara dayandırılmakta. İş böyle olunca toprak altından çıkan en küçük bir parçanın bile insanlık tarihini
etkileyebilecek öneme sahip olduğunu görüyoruz. Gelişen teknolojinin sunduğu imkanlar ile arkeolojiye destek verilmekte ve bilimsel gerçeklerin ışığında karanlık tarihimiz aydınlatılmaktadır. Özellikle son yıllarda yaşanan bu gelişmelerle çok uzun zamandan beri söylenen bazı sözlerin ve hikayelerin doğruluğu
ispatlanmaya başlanmıştır. İşin bir diğer tarafı ise belki de insanlığın gelişimi hakkında birbirimize sormamız gereken sorulardır.

Mısır, Maya, Paskalya, Uygur, Tibet, Akdeniz, uygarlıkları arasındaki benzerlikler ve eserler bu kültürün tek bir kaynaktan çıkıp yayılmış olduğunu düşündürmektedir. Milyonlarca yıllık dünya tarihinde insanlığın dışında
yaşayan ve yok olan türlerlerin varlıklarını biliyoruz. Bunların gelişimi yok oluşları hakkında pekçok teoriler üretilmekte ve senaryolar yazılmaktadır fakat insanlık için baktığımızda durum çok daha ilginçtir. İnsan adını verdiğimiz ilk varlık bundan 200.000 ile 500.000 yıl önce ortaya çıkan "Homo Erectus" yani iki ayağı
üzerinde duran canlıdır. Daha sonra gelişen "Homo Sapiens" yani düşünen insan olarak adlandıralan canlının bundan 200.000 yıl öncesinde yaşadığı belirlenmiştir. Bundan 200.000 yıl önce yaşayan bu canlının da beyin büyüklüğü şu anda yaşayan insan türüyle aynıydı. Peki ne oldu da insanlık bütün buluşlarını son 6000 yıla sığdırdı? Tekerleği ve yazıyı keşfetmek için niçin 194.000 yıl bekledi? Özellikle son yüzyıla bakacak olursak neredeyse bütün önemli adımların bu süreçte yapıldığını ve gelişimin çok daha hızlı artarak ilerlediğini görüyoruz. O zaman insanoğlunun günümüzün uygarlığını yaratmak için beklediğini düşünmek bencillik olmuyor mu? Bu soruların yanıtlarını belki de günümüz uygarlığının temel taşlarının çok daha eskilerde atıldığı varsayımıyla açıklamak mümkün olacaktır. İnsanlığın karanlık ve yok olan bir tarihinde yaşayan uygarlıkların izlerini artık bulabiliyoruz.

Yok olan uygarlıkların izlerini bilimsel ve metafizik yöntemleri kullanarak açıklamak benim de kişisel görüşüm olmuştur. Kendi araştırmalarımı ve edindiğim bilgileri birleştirerek insanlık tarihini yorumlamak için çalışmaktayım. Bu nedenle burada açıklayacağım görüşler şimdiye kadar edindiğim bilgilerin bir sentezi
niteliğinde olup, kabul görüp görmemesi de sizlerin akıl-mantık süzgeçinden geçirip onaylamanıza bağlıdır.

"Kayıp Uygarlıklar" ın peşinden giderken gerçek ile miti ayırmak zordur. "Ateş olmayan yerden duman çıkmaz" özdeyişinde de belirtildiği gibi bazı mitlerde de gerçek payının olduğunu düşünebiliriz. Gerçeği araştırmak için bilimsel yol ile metafizik yolu birlikte kullanmak ise belki pekçok kimsenin itiraz edeceği bir
durum olsada, bazı gerçeklere ulaşmada doğru sonuçlar vereceğini düşünüyorum.

Mu Uygarlığı'ndan başlayacağımız uygarlık tarihini belki size yabancı gelsede bu düşüncelerin ışığında yorumlamak istiyorum.

Naacal Kardeşlik örgütü Mu Uygarlığı'nın en önemli noktasıydı ve belki de bugünkü pekçok bilginin kaynağını teşkil etmektedir. Peki Naacaller hakkında ilk bilgiler nerede ve ne şekilde ortaya çıktı? 1880'li yıllarda James Churchward adında bir İngiliz, Tibet'te bazı taş tabletlerin izlerine rastlar. Tibet'te uzun yıllar
kalarak bu tabletler üzerinde yazan eski dili öğrenir ve ilk kez burada Naacaller hakkında bilgilere rastlar. Churchward bundan sonra hayatının 50 yılını harcayacağı bir araştırma serüvenin içinde bulur kendini.
Batık kıta Mu hakkında yapılan tüm araştırmaları inceler, Gobi çölü, Avusturalya ve Mısır'da incelemeler yapar. 1921-23 yıllarında Meksika'da çalışan William Niven da benzer taş tabletler bulmuş fakat üzerindeki
dili çözemediği için ilerleyememişti. Yaklaşık 12.000 yıllık olan bu tabletleri Meksika'ya gelen Churchward çözmeyi başarır ve eksik olan bilgilerini bütünleyerek Mu hakkında büyük yankılar uyandıran eserlerini
yazmaya başlar. Churchward'ın yazmış olduğu 5 kitap daha sonra pekçok esere kaynaklık yapacak çok değerli bilgiler içermekteydi. Burada küçük bir parantez açarak, Churchward'ın eserleri hakkında yaptığım
bir araştırmayı da daha sonra sizlerle paylaşacağımı belirtmek istiyorum. Çünkü bu araştırmamda Mustafa Kemal Atatürk'ün de konuyla olan ilgisini ve çalışmalarını sizlere anlatacağım. Churchward'ın yaptığı araştırmalar bundan 70.000 yıl belki de daha eskiye dayanan ve bugünkü dünyasal
konumu itibariyle Pasifik Okyanusu'nu kaplayan bir kıtadan bahsedilir. Bu ana kıtaya Mu adı verilmişti. Mu bir rahip kral tarafından yönetilmekte kendisine "Ra Mu" denilmekteydi. Mu'nun sembolü tek tanrıyı temsil eden Ra yani Güneş'ti. Ra adı Maya, İnka, Mısır ve Eski Hindistan'da kullanılmıştır. Bu bilgi bile uygarlıkların
kökenindeki ortak alanı göstermektedir. Mu hakkında çok şey söylenebilir. Tabletlerden aldığımız bilgilere göre Mu Uygarlığı en az 3 kez tufan felaketi ile sarsılmış. Ana kıtanın batacağını anlayan bazı insanlar Orta
Asya(Gobi Çölü civarı) ve Atlantik Okyanusu'nun bulunduğu yerlere göç etmiş ve buralarda Uygur ve Atlantis Uygarlıklarını oluşturmuştur. Bugün okyanuslarla kaplı bir alanda bulunan Mu ve Atlantis Uygarlıklarının çok ileri düzeyde teknolojiye sahip olduğu bilinmektedir. Modern bir Indiana Jones olan
arkeolog David Hatcher'ın yapmış olduğu araştırmalar neticesinde kaleme aldığı 6 kitaplık "Kayıp Kentler" dizisinde bu uygarlıkların yaşadığına dair çok gerçekçi bilgileri bize aktarmaktadır.

Okyanus altında yapılan yeni araştırmalar ve özellikle Bimini'deki bulgular söylenenleri doğrular niteliktedir.
Merak edenler için aşağıdaki adreslere bakmalarını öneririm :

Mu ve Atlantis uygarlıkları hakkında bize bilgi ileten bir diğer kaynak da Edgar Cayce adındaki kahindir. Cayce 'okuma' dediğimiz yöntemle pekçok kişinin geçmiş yaşamlarını araştırmıştır (Not : Hipnoz veya başka
bir trans haliyle bir kişinin geçmiş yaşamlarını öğrenebilme yöntemi). Yapmış olduğu binlerce okuma sonucunda kitaplar yazılmış Official site of Edgar Cayce's A.R.E. - Association for Research and Enlightenment
Cayce kitaplarında o dönemde yaşamış olan kişiler hakkında detaylı sorular sormuş ve yaşanan hayatı en ince ayrıntılarına kadar ortaya koymuştur. Bugün Cayce'nin yapmış olduğu okumaların gerçek olduğu ispatlayan deliller hızla artmaktadır. Metafizik açıklamalar bilimsel yöntemlerle desteklendiğinde, daha doğrusu bilimin gelişimiyle algılamış olduğumuz yeni dünyalar ve enerji alanları arttığında yanıtlar da kendiliğinden gelmektedir.

Ezoterizm, asıl gerçeklerin yalnızca anlayabilecek yetenek ve bilgide olanlara bildirilebileceği görüşü üzerine temellenen bir öğreti sistemidir. Genel olarak, Arapça ve Eski Türkçe'de "Batıniyye", Fransızca'da "Esotérisme" ve İngilizce'de "Esoterism" ya da "Esotericism" karşılığıdır. Bu sözcüğün Türkçe'de yeni kullanılan karşılığı "İçrekçilik"tir. Ezoterizm özünde, bilgi ve görgülerin kapalı bir topluluk içinde ve aşamalı olarak verildiği bir çalışma ve
öğreti sistemi olarak tanımlanabilir. Bu tanımda dikkat edilmesi gereken en önemli unsur, ezoterizmde aktarılan bilgiler ve görgülerin ister bilimsel, isterse töresel-dinsel nitelikte olabilmesidir. Ezoterizm bir öğreti sistemidir ve bu sistemle aktarılan öğreti bilimsel ve çağdaş olabileceği gibi, töresel ya da dinsel de olabilir. Ne var ki, Ezoterizmin bu özelliği çoğunlukla göz ardı edilir ve hemen her zaman Ezoterizmi, Gizemcilik (Mistisizm) ya da Gizlicilik (Okültizm) ile karıştırma yanlışına düşülür.

Ezoterizm sözcüğü, köken olarak Yunanca'daki esoterikos sıfatından türemittir. Ezoterik biçiminde yaygın olarak kullanılan bu sıfat, "içrek yani dışa kapalı ve kendi içine dönük ya da apaçık olmayan" anlamlarına gelir ve bir topluluk ya da bir örgütü, bir yöntem ya da sistemi, bir yazı ya da konuşmayı nitelendirmek için
kullanılabilir. Ezoterik sıfatı, "genel ve herkesin olabilen" anlamına gelen "eksoterik" (dışrak, İngilizcede Exoteric, Fransızcada Exotérique) teriminin karşıtıdır. Örneğin dinler eksoterik, Gizemcilik ezoteriktir.

Antikçağın gizemci düşünürü Pisagor, öğrencilerini esoterikos ve exoterikos diye ikiye ayırır, gizli öğretisini yalnızca birincilere aktarırmış. Ezoterik sıfatının tanımı gereği, bir öğreti sistemi olarak Ezoterizmin üç temel özelliği vardır:

Öğretiyi alacak kişilerin özenle seçilmelerinden sonra, "inisiyasyon" yöntemiyle topluluğa kabul edilip yine aynı yöntemle ilerletilmeleri;

Öğretilerin, inisiyasyon yöntemi uyarınca bir dereceler silsilesi içinde verilmesi;
Öğretilerin kapsamında öncelikle simgelerin, allegorilerin ve özdeyişlerin kullanılmasıyla, bireye kendi gerçeklerini bulma yolunun açılması.

Görüldüğü gibi, Ezoterizm bir sistem olarak aktarılan öğretinin özünden bağımsızdır ve temelde biçimsel biritleyiti nitelendirmektedir.

Ezoterik öğreti sisteminin doğuşu, İnsanoğlunun doğa yasaları üzerinde düşünmeye koyulması ve doğanın ve evrenin gerçeklerini arayıp bulmaya başlaması kadar eskidir. Ulaşılan gerçekleri, insanların büyük
çoğunluğu ya anlayamamış, ya tepkiyle karşılamış, ya da bunları kendi çıkarları için kötüye kullanmaya kalkışmışlardır. Bu durum, gerçeklerin araştırılıp doğruların aktarılmasında, kapalılığın insanlar ve İnsanlık
için daha yararlı sonuçlar sağlayacağı düşüncesini yaratmış ve böylece Ezoterizm ortaya çıkmıştır. Ezoterizmde, herkese duyurulması sakıncalı görülen bilgilerin, yalnızca belirli bir kültür düzeyine erişen kişilerce anlaşılabileceği gerekçesi kapalılığı zorunlu kılmıştır. Bu anlamda Aristoteles öğretisi de ezoterik
sayılmalıdır; Aristoteles sabahları seçkin öğrencilerine ders verirken, akşamları halka ders verirmiş ve öğrettikleri de ayrı ayrı bilgilermiş.

Ezoterizm uygulayan toplulukların büyük çoğunluğu, ulaştıkları gerçeklere ilişkin bilgi ve bulgulardan yalnızca kendi üyelerinin yararlanmalarını öngörmez; kendi dışlarındaki toplumu ve tüm İnsanlığı da gözetirler. Ne var ki, yeterince uyumlu bir ortam sağlanmadıkça, gerçeklerin gelişigüzel bir biçimde ortaya
dökülmemesini ve saklı tutulmasını yararlı ve hatta gerekli bulurlar. Bu yaklaşımın doğal sonucu olarak, gerçeklerin topluluk dışına yayılması, İnsanlığa maledilmesi gecikebilir.

Ezoterizmin kapalılık gerekçesi Hermesçiliğin şu sözleri ile daha iyi anlaşılabilir:
"Her us büyük gerçekleri kavrayamaz. Çoğunluk ya aptal, ya kötüdür. Aptalsalar, gerçek karşısında akıllarını büsbütün yitirirler. Kötüyseler, bu gerçeği kötüye kullanarak, büsbütün kötülük ederler. Gerçeği
gizlemekten başka yol yoktur. Bulmak, bilmek, susmak gerek..."

Benzer bir yaklaşımı Şeyh Bedreddin'de de bulmak olanaklıdır:
"Her bilgi kendi mertebesinde haktır. Gerçekler halka daha işin başında söylenirse, ya yollarını saptırırlar, ya da gerçeği söyleyeni suçlarlar. Halk ve hak, orta bir yolla ve ayrı ayrı gözetilerek birbirine alıştırılabilir.
Ama herhalde halk, hak ve hakikate alıştırılmalıdır..."

Ezoterizmin işlevi, bazılarınca bilinen bir takım gerçeklerin, bilemeyenlere aktarılmasından ibaret değildir. Ezoterizmin işlevleri arasında, topluluk üyeleri arasında uyumlu bir iletişim sağlamak olgusu da vardır. Bu iletişim sayesinde, bilgileri geliştirmek, derinleştirmek, yenilemek, genişletmek ve olgunlaştırmak için olumlu bir yapı sağlanır.

Ezoterizmin temel kuralı gereği, bilgiler yalnızca yeterli düzeyde anlayış yeteneği olan ve bu yolda ilerleme özelliği gösterebilen kişilere aktarılmalıdır. Ezoterik sistemde çalışan bir topluluğa katılan kişiye bilgilerin tümü bir anda yüklenmez, kişi belli düzeylerde sınanarak daha ileriye gitme yeteneğinin olup olmadığı
anlaşılmalıdır. Özellikle dinsel ve töresel nitelikte olan bilgiler açık ve belirgin bir kesinlikle verilmemeli, böylece öğretiyi alacak kişilerin kendilerine öğretilenleri putlaştırmaları önlenmelidir. Ezoterik sistem içinde bilgileri öğrenmeye başlayan kişi, yalnızca kendisi için öğrenmekle yetinmemeli, bilgilerini birleştirip
olgunlaştırarak başkalarına da yararlı olmaya çalışmalıdır. Ezoterizmi benimseyip uygulayan kuruluşlar ve topluluklar, kendi öğretileri kapsamında çoğunlukla din,
töre, bilim ve sanat gibi konuları bir bütün biçiminde işleyip, öğretilerine göre yorumlamışlardır.

Bununla birlikte, salt "bilimsel", salt "dinsel-töresel" ya da salt "sanatsal" Ezoterizmden de söz edilebilir.Salt bilimsel Ezoterizm, yalnızca doğal ve evrensel gerçeklerin, bunların yasalarının ardına düşmüştür. Salt sanatsal Ezoterizm, bireyler arasındaki iletişimin gelişmesinde öznelliği öne alarak, duyumsal algılamayı geliştirmeyi öngörür. Salt dinsel-töresel Ezoterizm ise, dinlerin akıl ve mantığa uymayan öğelerini ayıkladıktan sonra, Tanrı buyruklarından içsel anlamlar çıkarmak yoluyla Gizemciliğe yaklaşır; eğer akıl ve
deney yoluyla ulaşılan bilgilerin ötesinde, "sezgi" yöntemi ile sağlanabilen bilgilere öncelik verilirse Gizlicilik ile bağdaşır. Genel olarak dinsel Ezoterizmde, usa aykırı dinsel dogmaların, usauygun bir yoruma kavuşturulma çabası da bulunmaktadır. Ne var ki, kimi ezoterik yorumcular, bu yorumlarda büsbütün
usaaykırılığa düşmekten kaçınamamışlardır.

Ezoterizmi benimseyen topluluklar, kendilerine özgü bir çalışma yöntemi ve öğretisi olan, üyesi olmayan kişileri çalışmalarına almadığı gibi, öğretilerini kendi üyelerinden başkasına açmayan örgütlenmelerdir. Bir ezoterik topluluğun bu özelliği, onun bir "gizli örgüt" olmasını gerektirmez. Zira ezoterik bir topluluğun ya da kurumun varlığı, amaçları, ilkeleri, üyelerinin kimler olduğu, çalışmalarının nerede yapıldığı, nasıl çalıştığı herkesçe bilinebilir. Bir ezoterik topluluğun gizli olarak nitelendirilebilecek tek yönü, üyelerinin kendi aralarında yaptıkları toplantı ve çalışmaların içeriğidir.

Ezoterik İnisiyasyon Nedir?
Ezoterik İnisiyasyon (Erginlenme, Tekris);"dışarıdaki", "yabancı", "harici", "bigâne" kişinin "içeri" alınması, "mahrem" kılınması, ezoterik topluluğun "üyesi" durumuna getirilmesi, ezoterik bilginin ışığına kavuşmasıdır. Ezoterik İnisiyasyon; bireyde, varlığın bir alt aşamasından bir üst aşamasına geçişi ruhsal olarak gerçekleştirmeye yönelik süreçtir. Burada amaç, bir takım simgesel eylemler ve fiziksel edimler aracılığıyla, bireye yeni bir yaşama "doğmak" üzere "öldüğü" duygusunu aşılamaktır. Bu nedenle, kimi ezoterik örgütlerde inisiyasyona, İkinci Doğuş da denilmektedir. İnisiyasyon yoluyla, kişi daha "yetkin" bir tinsel duruma girmekte, "üstün" bir evrene ulaşmaktadır. Bu
açıdan bakıldığında, inisiyasyon, en derin anlamıyla, bir çeşit "tanrılaştırma' dır. Temel işlevi, kişinin, dış yaşamındaki her türlü koşullu durumunun ötesine geçmesidir. Böylesi bir "tanrılaştırma" eylemi, evrenin özündeki "büyük varlığın" bireyde belirmesi olgusunu varsayar. Bu varsayım temelini Panteist düşüncede
bulmaktadır.

Evren ile Tanrı'yı bir ve aynı şey sayan öğretilerin ve inanç sistemlerinin genel adı Panteizm'dir. Kamutanrıcılık da denilen Panteizm'in temel ilkesine göre, evrende bulunan her şey tek bir Varlık'tan oluşmuştur. Gerçekte varolan bu tek Varlık'tır ve tüm nesne ve canlılar onun çeşitli görünümleridir. Eski
gizemci ve ezoterik toplulukların çoğunda Panteist ilkeler benimsenmiştir. Felsefe olarak Stoacılık ve Neoplatonizm'de panteist anlayışlar vardır. Kabalacılık tümüyle panteisttir. Vahdet-i vücut anlayışı ile Tasavvuf 'ta da panteist olgu benimsenmittir.

Birey, inisiyasyon yoluyla, kendinde zaten varolan bir özü canlandırmaktadır. Bu bir "iç" gerçekleşmedir. Bu nedenle, ezoterik inisiyasyon uygulanan kişinin, belirli bir takım özellik ve eğilimlere baştan sahip olması gereklidir.

İnisiyasyon'nın Batı dillerindeki karşılığı olan "initiation" sözcüğü, Latincedeki "initium" sözcüğünden türemiştir. "Initié" ise aslında "yola koyulmuş, başlamış" demektir. Ezoterizm'de en önemli kavram "İnisiyasyon"dır.

Ezoterizm (Batıniyye, İçreklik), bilgilerin ve görgülerin kapalı bir topluluk içinde ve aşamalı olarak verildiği çalışma ve öğreti sistemidir. Asıl gerçeklerin anlayabilecek yetenek ve bilgide olan kişilere aktarılabileceği görüşü ezoterik sistemin özüdür.

Sistemin üç önemli özelliği vardır:
1)Öğretiyi alacak olanların özenle seçilmelerinden sonra, inisiyasyon yöntemi ile topluluğa kabul edilerek, yine aynı yöntemle ilerlemeleri.

2)Öğretilerin bir dereceler silsilesi içinde verilmesinin yanısıra hiyerarşik yapı gözeten bir örgütlenmenin bulunması.

3)Öğretilerin kapsamında simge, allegori ve özdeyişlerin kullanılması.

Ezoterik yaklaşımın özü; bireyin kendi kendini aydınlatamaması olgusuna bağlıdır. Genelde, ezoterik öğreti uygulamasına karşın; bazen, Mistisizm (Tasavvuf, Gizemcilik) kavramı ile ezoterizm kavramı bu noktada ayrılırlar. Mistik kişi (mutasavvıf, gizemci) çoğu zaman elini eteğini dünyadan çekmiş bir "münzevi"dir, düzen ve denetim dışıdır, hatta disiplinsizdir. Gerçeğe bir anda "sezgi" yoluyla varabilir. Oysa, ezoterizm'de, kişi ancak "inisiyasyon"ya dayalı (initiatique) bir örgüt tarafından ışığa kavuşturulabilir. Ezoterik örgüt kişiye,
öncelikle ruhsal bir etki aşılar, sonra bu etkinin üzerine bir "öğreti" kurmaya çalışır; bunu yaparken de belirli bir hiyerarşik yapıyı ve disiplini izler.

Mistisizm'in bazen salt bireysel düzeyde kalabilmesine karşın, ezoterizm daima örgütsel bir yapıdadır.

Mistisizm (Tasavvuf, Gizemcilik), duygu ve sezgiye dayalı bir inanç yolu olarak, us ile deney alanı dışında, duygu ve sezgilerle gerçeğe ulaşma anlayışıdır. Tanrıbilimsel açıdan, kişinin kendi içine kapanarak, Tanrı'yı kendinde araması biçiminde de tanımlanır. Mistisizmin son aşaması, Tanrı'nın varlığında eriyerek,
kişiliğin yokedilmesidir. İnisiye olan kişi üzerinde oluşturulan ruhsal etki, esas olarak, İnisiyasyon töreninin "haricilere aktarılamaz" olan temel niteliğidir.

Aristoteles, Eleusis Gizemleri'nden sözederken, "öğrenmek yerine hissetmek"
diyordu. İnisiyasyon sırasında da, aktarılan bir öğreti yoktur, yaşanan yoğun duygular vardır. Ama, bu duygular, ilerde öğretinin serpileceği uygun toprağı yaratmaktadır. Öyleyse "inisiyasyon"nın gizemi, "dile getirilemez, sözcüklerle anlatılamaz" bir gizemdir; ancak ritüeller aracılığı ile yaşanır, çilesi çekilir, hissedilir. Gerçekten, tüm ritüelleri en ufak ayrıntısına kadar hariciler
tarafından bilinse bile, ezoterik örgütlerin gizemleri tam olarak çözülemez ve çözülemeyecektir. Zira bu gizemler ancak kişisel olarak yaşandığı zaman duyumsanabilir. Tüm ezoterik örgütlerde bulunan ve üstünkörü incelendiğinde anlamsız görünen ritüellerin, aslında, ister korkutucu, ister yadırgatıcı olsun,
inisiye olan kişiler üzerinde bir tür psikanalitik tedavi etkisini andıran tinsel yankılanmaları vardır.

Bu durumda, inisiyasyon yoluyla, birey kendi kendini "gerçekleştirmekte", yetkinleşme sürecine ilk adımı atmakta, kendi özünde saklı olanları kuramsaldan eylemsele yöneltmektedir. Üstelik bu durum bir kez kazanılınca, bir daha yitirilmeyen bir niteliktir. İnisiyasyon olgusu artık sürekli bir "durum"dur. İnisiye olmak bir daha geri alınamaz bir özelliktir.

Sonuç olarak; ezoterik inisiyasyon:
A) Kişinin önceden belirlenen eğilimleri ve özellikleri üzerine yapılandırılan,
B) Belirli bir ruhsal etki yaratarak, kişinin bilinçaltına yönelen,
C) Bireyin kendisinin tamamlaması gereken bir "saklı özün gerçekleştirilmesi" çabasından oluşan üçlü bir süreçtir.

İnisiyasyon Törenlerinin Nitelik ve Amaçları
Ezoterik örgütlerde, İnisiyasyon Törenleri, bireyin benliğini etkilemeyi amaçlayan, ve hem fizik, hem de tinsel birer "sınav" niteliği taşıyan deneyimlerdir. Aslında, inisiyasyon, ezoterik örgüt üyelerinin, haricilere açmamak konusunda yemin ettikleri bir "gizem" dir. Törenin, katılanların kişiliğine bağlı olmayan, kendiliğinden bir etkenliği vardır. Bu etkenlik törenin kendi
özünden kaynaklanmakta olup, töreni yöneten ve düzenleyenlerin, ayrıca diğer katılıcıların kişiliğinden bağımsızdır. Töreni yöneten önemli değildir, önemli olan törenin işlevidir. Buradaki yaklaşım, dinsel yaklaşımla paraleldir; örneğin, namazın değerinin, imamın kişiliğinden bağımsız olması gibi. Diğer taraftan, etkin sonuçlara ulaşabilmek için, törenin ritüeline, en ufak ayrıntısına kadar uyulması
gerekmektedir. Ancak, yine de, eğilimleri açısından yatkın olmayan kişilere uygulanan inisiyasyon'nun etkisiz kalması olasıdır. Bu noktada, dinsel yaklaşımdan ayrılınır; örneğin, hristiyanlarda, vaftiz töreni, eğilimine bakılmaksızın herkese uygulanır.

Gizemci aradığı ışığa, bilgiye bir anda sezgiyle ulaşabilir. Buna karşılık, inisiye olmuş kişi, bilgiyi ancak, zamanla ve bir takım aşamalardan sırasıyla geçerek elde eder. Bu nedenle, inisiyasyon yolu, uzun, çileli, aktif katılım gerektiren bir yoldur. Bunun sonucu olarak, inisiyasyonu temel alan tüm ezoterik örgütlerde,
hiyerarşik bir yapı oluşmuştur. İnisiyasyonun çeşitli aşamaları, üyelerin ulaştığı varsayılan çeşitli yetkinlik düzeyleri, bir takım "derece" lerle, "rütbe" lerle belirlenmiştir. Hiyerarşinin gereği olarak, her ezoterik örgütlenmede, üyelerin seçilmesine, törelerin gözetilmesine, geleneklerin sürdürülmesine egemen olan, çoğunlukla oldukça karmaşık ve ayrıntılı bir organizasyon
bulunur. Aynı şekilde, ritüellerin izlenmesinde de, yine hiyerarşik yapının gereği olarak, disipline sıkı sıkıya uyulur.

Ezoterik Dütüncenin Özü:
İnisiyasyon Ezoterizm (esotérisme) sözcüğü, eski Yunancada "içeri almak" anlamına gelen "eisotheo" sözcüğünden türetilmiştir. Bu terimin anlamı çok açıktır: içeri almak demek, bir kapı açmak, dışardaki insanlara içeri girme
fırsatını vermek demektir. Simgesel olarak bu, saklı bir gerçeği, gizli bir anlamı açıklamaktır. Bütün bunlar, ezoterizm sözcüğünün, bir "kapalı" öğreti ifade ettiğini ortaya koyar. Dışarıdan ve kalabalıktan soyutlanmış bir topluluğa, belirli bilgilerin aktarılması söz konusudur. Bu durumda, ezoterik düşünce temelinde, bu kapsama giren tüm örgütlerin ortak noktalarını yakalamak olasıdır.

A) İnisiyasyon kendi kendine bilgiye ulaşmak değildir. İnisiyasyonu oluşturan çeşitli "gizler" belirli bir öğretinin dogmatik açıklamaları olmaktan çok, inisiye olan kişide bir diriliş, bir yeniden doğuşla taçlanan bir ölüm duygusu yaratmaya yönelik törenler, ritüeller ve teknikler dizisinden olutmuttur. Tüm uygulanan tören, ritüel, ayin, allegorik öykü ve efsanelerin simgesel özü, birbirine oldukça benzeyen bir ana tema etrafında şekillenir: tüm ezoterik örgütlerde, inisiyasyon süreci, "karanlıklar" (ölüm) içine yapılan bir girişle başlar. Bu aşama boyunca, inisiyasyonya aday kişi, kendisinde öldüğü duygusunu yaratmayı hedefleyen, bir takım korkutucu olaylar ve mekânlar içine sokulur, çeşitli "sınav" lara tutulur. Bu
aşama, bir tür "cehenneme iniş" tir (Orpheus, Isis, Persephone, Tammuz gibi).
İniş ya da ölüm aşamasını izleyen aşama, genellikle tüm ezoterik inisiyasyon törenlerinde, belirli duygulanımlarla yüklü olmasına özen gösterilen, yine de bir takım simgesel sınavların uygulandığı, bir çıkış, yükseliş aşamasıdır. Bu noktada, genellikle, dar bir geçitten geçişle simgelenen, tipik bir doğum olgusu da
yer alır. İnisiye olan kişinin gözleri daima bağlıdır, ve bu da, henüz karanlıktan kurtulamadığını vurgulamaktadır.

Son aşamayı, göz bağlarının çözümü ve ani bir ışıklandırmayla (Aydınlanma, Nurlanma) ile başlayan, çeşitli güzellikte sahnelerle süslü, neredeyse kendinden geçişi andıran, bir doruklanma oluşturur. Alabildiğince çeşitlendirilmiş, ama hemen tüm ezoterik örgütlerde birbirini andıran, simgelerle canlandırılan
ve inisiyasyon töreninin iskeletini oluşturan, bu "iniş-yükseliş" ya da "ölüm-doğum" temasının aktarmak istediği öz nedir?

İnisiyasyon süreci, bir yandan, "evrendoğum" (kozmogoni) sürecinin aşamalarını, Kaos' un Işık tarafından düzenlenmesini simgesel olarak canlandırmakta, temsil etmektedir; diğer yandan, kişinin, Adem'in İlk
Günahıyla yitirilen ayrıcalıklara fiktif bir şekilde yeniden kavuşması, Eksiksiz Bilgi'ye ermek için gerekli mistik koşulların içine yeniden doğmasıdır.
Evrendoğum (Kozmogoni), evrenin oluşumu, yaradılışı ile ilgili ilksel ve inançsal tasarımlardır. Genel olarak evrenin yoktan, hiçlikten, kaostan varedildiği inancı, yani Yaradılış kavramı evrendoğumu ifade eder. Adem'in İlk Günahı, Tevrat'ın Tekvin bölümündeki Cennet'ten elma çalma öyküsüdür. İnsan soyunun bu
nedenle her zaman günahkar olarak yaşayacağı dogmasının temellendiği ve Aziz Paul ve Aziz Augustinus tarafından oluşturulan bu dogma, İsa'nın bu yüzden cisimleşerek, günahkar insan soyunu bağışlatmak için kendini feda ettiğini ileri sürer. Bu ilk günah insan soyunun mutsuzluğunun nedeni sayılır.

Özetle, inisiyasyon;
a)Bir arınma' dır. İnsan böylece, eksiksiz, yetkin bir varlık olabilmek için, dış yaşamdan getirdiği tutku ve yanlışlarından sıyrılır.
b)Bir nurlanma' dır. İnsan böylece, yitirilmiş bilgi'ye erme, "Yitik Kelâm"ı yeniden bulma umuduna kavuşur.
c)Bir bütünlenme' dir. İnsan böylece, Günah'tan önceki ayrıcalıklı durumuna yeniden doğar ve evrenin özündeki "Büyük Varlık" la birleşir.

Yitik Kelâm, Yitirilmit Bilgelik, insanodlu'nun yaradylış sırasında sahip bulunduğu, ama sonradan yitirdiği, sonsuz özgürlük ve mutluluk veren eksiksiz bilgiyi simgeler. Tanrı bu bilgiyi insanlara vermiş, ancak haketmediklerini görünce geri almıştır. Bu "bilgi"ye yeniden ulaşabilmek için, haketmek yani çileli bir çaba
göstermek şarttır. Bu nedenle, gelişigüzel her insan bu bilgiye ulaşamaz, sadece seçkin kişiler, belirli sınav ve aşamalardan geçerek bilgiyi elde edebilirler.

B) Ta başlangıçtan beri, insanoğlu, nereden gelip nereye gittiğini, varoluşunun amacını, ölümden sonraki yazgısını öğrenmek arzusuyla yanmış; buna koşut olarak da, bütün çağlar boyunca, bir takım ezoterik örgütler, evreni yöneten yasaları kavramış olduklarını, temel soruları çözen "Dile Getirilmez Giz" e
ulaştıklarını ileri sürmüşlerdir.

"Nereden Geliyoruz? Kimiz? Nereye Gidiyoruz?". İnsanoğlu, sınırsız kudrete ve Tanrıya ulaşmaya duyduğu susuzlukla, hep bu üç soruyu soragelmiştir kendine. Bu kesin ve eksiksiz bilgiye açlıktır. İster dini, ister felsefi, ister mistik ya da isterse Gizlici (Occult) olsun, tüm ezoterik örgütleri besleyen ana kaynak bu
açlıktır.

Gizlicilik (Occultisme), evrenin gizli gerçeğine ancak doğaüstü ve büyüsel işlem ve yöntemlerle varılabileceği inancıdır. Teosofik inançlar ve Hermetik Bilimler (Astroloji, Simya, Teürji, Fal, Kehanet, Büyü
ve Sihir gibi işlemler) bu kapsamdadır.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
15 Ekim 2007       Mesaj #6
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
EZOTERİZM VE GİZEMCİLİK
Ezoterizm, evrensel gerçeklerin ve insanoğlunun binlerce yıldır sorduğu ‘ben kimim, nereden geldim,nereye gidiyorum’tarzındaki sorularının, kozmik gerçeklere en yakın haliyle; bu yüksek gerçekliği anlayabilecek yetenek ve bilgide olanlara, aşama aşama bildirilebileceği görüşü üzerine temellenen bir öğreti sistemidir.
Genel olarak, Arapça ve Eski Türkçe'de "Batıniyye", Fransızca'da "Esotérisme" ve İngilizce'de "Esoterism" sözcüğünün karşılığıdır. Bu sözcüğün Türkçe'de yeni kullanılan karşılığı ise "İçrekçilik"tir. Ezoterizme Osmanlı kültüründe "Batınilik"denirdi. Batın; iç, iç yüz, gizli, içteki anlamına gelir.Yani"gizlideolan" anlamı vardır. Ezoterizmin içerdiği anlam bir hayli geniştir. Yeni Türkçe'de, "İçrek" sözcüğü, ezoterizmin karşılığıdır. İçrek kelimesiyle "Gizli Öğreticilik"kastedilir.
Herkese öğretilmeyen, herkese açıklanmayan, gizli yerde, gizli bir şekilde, kapalı bir şekilde öğrenilen, aktarılan bilgiler bütünü anlamına gelir.
e69 Günümüzde ise tüm ezoterik öğretiler,bu çağın bir gerekliliği olarak büyük kitlelere sunulmakta, kapalı kapılar ardındaki binlerce yılın gizli bilgileri, her arayanın ya da her yolcunun hizmetine açılmaktadır. Ama bu yayılış ve açılım, bütün bunların dışında hala açıklanmamış ezoterik bilgiler yoktur anlamına da gelmemelidir. Şu anda açıklananlar tüm eski inisiyatik ve ezoterik okulların sembollere bürünmüş bilgileri… Muhakkak ki, bu dönemin de kendine has daha ileride açıklanacak ya da açılımı devam eden yalnız inisiyelere aktarılan bilgileri vardır…
Ezoterizmin kökü, yeryüzünde ortaya çıkan, akıllı insanın yani ‘Homosapien’in oluşumuyla başlar. Ezoterik yani Gizli Öğreticilik, insanlar arasındaki tekamül/evrim farkından ileri gelir.Anlayışı, kavrayışı, sezişi birbirinden farklı olan insanların elbette ki evren bilim hakkında elde ettikleri bilgiler de birbirinden farklı olur.
e67 Ezoterik bilgiler denildiği zaman, herkese açıklanmayan ancak belli eğitimlerden geçip o bilgileri almaya hak kazanmış kişilere verilen bilgiler kastedilir.
Ezoterik bilgilerin en önemli yönü yazılı olmaktan çok, bir yol gösterici olan Mürşit tarafından öğrenciye yani Mürit olana belli bir sistem dahilinde aktarılmasıdır. Bu yönteme inisiyasyon veya tekris denilmekte olup Türk-Şaman geleneklerinde tasavvufta, sufizm de "El Vermek" deyimiyle de yer almaktadır.
Bu bilgiler sayesinde modern deyimiyle öğrenci ya da yolcu, klasik deyimiyle de mürit kendisi ve evren hakkında çeşitli bilgiler elde eder. Daha doğrusu, bütün bunlara ait evrensel gerçekliğe nüfuz etmeye çalışır. Bir de bunun zıttı olan bir öğreti şekli vardır; Haricilik yada "egzoterizm". Buna da, türkçe bir karşılık olarak "dışrak" denilmektedir. Dışrak ve içrek öğreti. (ezo: iç, egzo: dış)
Aslında, ezoterizme girmek için önce egzoterizmden geçmek lazım. Yani önce bir şeyin
"dış anlamından"başlanır, ondan sonra yavaş yavaş "iç anlamına"doğru gidilir. Doğrudan doğruya yüksek bir gerçeğin kendisiyle karşılaşmanın imkanı yoktur.
Gizemli bilgilerin kaynağındaki ezoterik karakter, zihinlerin eşitsizliği, dinleyenlerin anlayışlarındaki farklılıktan çıkar. Bu da tekamülün/evrimin bir yasasıdır. Çünkü evrim yasalarına göre herkesin kendi çabasına göre bir yükseklik kazanması söz konusudur. Zihinsel eşitsizlikler bir evrim gereği olarak zaten insanlar arasında doğuştan vardır.
e68 Herkesin zihni aynı yönde ve aynı şekilde çalışmaz. Söylenen bir söz, yapılan bir işaret, işitilen bir ses, görünen bir manzara anlayış ve zihinsel yetenek bakımından farklılıklar gösteren insanlar arasında, çok değişik yansımalara, çok değişik çağrışımlara, çok değişik ezoterik ve sembolik açılımlara neden olur.
Bu nedenle binlerce yıldan beri, ezoterik bilgiler sembolleştirildi. Genellikle ruhsal öğretilerde her zaman sembolik ifadeler kullanıldı. İfadesi pek güç, zihinsel imajları olmayan bazı öyle kavramlar vardır ki, onların içerdiği hakikati ifade etmek için ancak yukarıdaki gibi sembolik bir şekil kullanmak gerekir. Astrolojide Zodyak çemberini, yaşamın sonsuzluğunu, karma döngüsü başka nasıl anlatırsınız ki…

Derin semboller, farklı anlayışlara ve farklı zihin seviyelerinde bulunan insanlara ortak ve belirli bir anlam birliğini ancak bu tip şekillerle ifade edebilir. Çağlar boyunca da bu nedenle sembolizm, ezoterik bilgilerin temel yardımcısı olmuştur.
KAYNAK: astroset.com
Gabriella - avatarı
Gabriella
Ziyaretçi
9 Kasım 2008       Mesaj #7
Gabriella - avatarı
Ziyaretçi
ZOTERİZM NEDİR
Ezoterik öğretiler , çağlar boyunca ,sadece bu öğretileri almaya hazır kimselere gerektiği gibi verildiğinden ve çağın getirdiği değişikliklere gerek semboloji gerekse de açıklama yönünden uyum sağlayabildiği için günümüze kadar gelmiştir.

Ezoterizm kutsal olana daha derin bir bakıştır.

Hepimiz eski bir metni okuduğumuzda ya da bir efsaneden söz edildiğini duyduğumuzda sembolik anlamının ötesinde bir şeylerin daha varlığını düşünürüz. Bize öyle gelir ki bu metinlerin ya da mitlerin anlatmak istedikleri daha derin gerçeklikler vardır ve bunu ancak bu sırları çözmesini bilenler anlayabilir. Aslında bu düşünce hiç de yanlış değildir.

Ezoterik öğretiler , çağlar boyunca ,sadece bu öğretileri almaya hazır kimselere gerektiği gibi verildiğinden ve çağın getirdiği değişikliklere gerek semboloji gerekse de açıklama yönünden uyum sağlayabildiği için günümüze kadar gelmiştir. Bu öğretiler geniş kitlelerde yayılmamış , yayıldığı yerde de bozulmaya uğrayıp yok olmuştur . Bu sayede saflığını
koruyan öğretiler bu yüzyılın son yarısındaki bilgilenme ye paralel olarak kısmen gün ışığına çıkmıştır. Bunun doğal sonucu olarak da yanlış anlamalar ya da yanlı yayınlar da ortaya çıkmaktadır.


Ezoterizm hakkında dikkat edilmesi gereken bir husus da dinlerin ezoterik ve egzoterik yanları olmakla birlikte , ezoterizm sadece dinlerin ezoterik yanı demek değildir . Bunu yanında ezoterizm sadece belli topluluklara ait bir din de değildir. Kutsal olan sadece dinin tekelinde bulunmaz , daha farklı bir deyişle kutsal ile ilgilenen her öğreti bir din olmak zorunda değildir .
Ezoterizm kutsal olana daha derin bir bakıştır.


Ezoterizmi genel olarak bir inanç olarak değil de , insanlığın tarihinin başlangıcından günümüze kadar gelen bir gelenek , öğreti olarak algılamak daha doğru olur. Bu bilgi sayesinde tarih içindeki bir çok sanatçı ve düşünürün eserlerini anlamak da daha kolay olur.

Amaç Tanrı'dan varolan fakat onun kadar mükemmel olmayan insanın dünya üzerinde yaşadığı hayatlarının sonucunda tekamül ederek yeniden Tanrı'ya dönmesidir. Bu düşünde en güzel ifadelerini Hint düşüncesinde bulmuştur.

Yeni bir çağa girdiğimiz bu zamanlarda ise artık ezoterik bilginin açığa çıkması bütün insanlara mal olması gerekmektedir. Cumhuriyetin kuruluşundan beri , bütün engellemelere rağmen bir aydınlanma dönemine giren ülkemizin de bu çağda büyük bir rol oynayacağı kuşkusuzdur . Bu yüzden bu konularda bilgili olmak , hazırlıklı olmak hepimize düşen bir ödevdir.

Kaynak:Medyumca.com
Son düzenleyen Pasakli_Prenses; 25 Aralık 2008 21:28

Benzer Konular

20 Aralık 2008 / Ziyaretçi Soru-Cevap