Arama

Biyoenerji

Güncelleme: 21 Nisan 2015 Gösterim: 10.510 Cevap: 3
ThinkerBeLL - avatarı
ThinkerBeLL
VIP VIP Üye
13 Nisan 2009       Mesaj #1
ThinkerBeLL - avatarı
VIP VIP Üye
Biyoenerji
Vikipedi, özgür ansiklopedi
Sponsorlu Bağlantılar

Biyoenerji evrensel yaşam gücü kavramına vaktiyle Doğu Avrupa ülkelerinde, özellikle Çekoslovakya ve Sovyetler Birliği’nde parapsikolojik araştırmalarda bulunmuş bilim adamlarınca verilmiş addır. Terimi günümüzde yaygın olarak kullanıldığı gibi “biyolojik kaynaklardan türetilmiş materyellerden edinilen yenilebilir enerji” anlamında kullanmamış bu araştırmacılara göre, biyoenerji, canlıların bedenlerinden, özellikle insan bedeninden çıkan, her şeye bağlanan, denetlenebilen ve yönlendirilebilen bir enerji türüdür; psikokinezide ve benzeri psişik fenomenlerde esas rolü bu enerji oynar. Terim ilk kez Avusturyalı hekim ve psikanalist Wilhelm Reich (1897-1957) tarafından kullanılmıştır. Fakat Reich terimi sadece “vücuttaki yaşam enerjisi” anlamında ortaya atmıştı.
Biyoenerji incelemelerinin yapıldığı Doğu Avrupa ülkelerinde biyoenerjiye dayalı birçok uygulama ve tedavi teknikleri geliştirilmiştir. Dr. Zdenek Rejdak, biyoenerjiye dayalı tedavi tekniklerinin esasını enerji dengesi bozulmuş hastaya, kendi yaşam (vital) enerjisini aktarabilen bir kişiden bu enerjinin aktarımı sağlanarak dengenin yeniden kurulması şeklinde açıklar. Aktarımın biyoenerji akımlarıyla sağlandığı ve uzak mesafeden de gerçekleştirilebileceği kabul edilir.

BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Tanrı varsa eğer, ruhumu kutsasın... Ruhum varsa eğer!
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
22 Aralık 2009       Mesaj #2
Avatarı yok
Yasaklı
Bioenerji Hakkında Bilinmeyenler

Sponsorlu Bağlantılar

Enerji ile Tedavi;
Bulunduğunuz ortama dikkat edin;
Bio-Enerji´nin Kapısı Aralanıyor.


İnsandaki enerji alanlarını anlamanın sınırına gelmiş bulunuyoruz. Bunun işareti, penisilinle DNA kodlarının deşifre edilen sonuçlarının karşılaştırılmasıdır, belki de ortak yaşamın ve sağlığın ebedi değişimi ya da evrimi ile karşı karşıyayız. 80´li yılların ortalarında "Beden Elektriği" adlı kitabın yazarı olan Dr. Robert Becker enerji alanlarını araştırıyordu. Becker, öncelikle "yaşam bilgisi" gerekli diyor ve geleneksel acı tedavisinin eskidiğini, acının bilinçli bir doğal yaşam anlayışı ile engellenebilecek elektriksel bir olay olduğunu belirtiyordu. Şimdi yüzyılın sonuna gelirken, dünyanın her yerinde önde gelen birçok bilim adamı, hastalıkları iyi edebilecek enerji alanlarını keşfediyorlar ve gerçek başarılar elde ediyorlar.

Günümüzün modern bilimi birleşik enerji alanlarını yeniden keşfediyor. Antik Çin´de görünmeyen bir Meridyen sistemin dokulara nüfuz ettiği öğretilirdi, bu akıcı ve besleyici enerji kanallarına "Ch-i" denirdi. Chi-i enerjisi bedene akapunktur noktalarından girer ve organik yapılara nüfuz ederek, yaşam gücü getirir. Çinliler bu enerjinin akışı durduğunda veya dengesi bozulduğunda, organik sistemlerin bozulduğunu biliyorlardı. Benzer bir diğer kaynak Hindu Yogi literatürüdür, özel olarak enerji merkezlerine "Şakra" adı verilmiştir, sözcüğün kelime anlamı "Çarklar" dır. Fizik bedende en az yedi ana şakranın bulunduğu kabul edilir, anatomik olarak her ana şakra, ana sinir merkezleri ve ana endokrin guddeleriyle bütünleşir. Daha birçok küçük şakra vardır, bunlar ise bedendeki yapısal merkezlerle ilgilidirler; dizler, bilekler ve dirsekler gibi... Genel olarak insan vücudundaki majör ve minör tüm şakraların sayısının 360´ın üzerinde olduğu kabul edilir. Şakralar ayrıca, fiziksel özle yani hücrelerle de ilişkilidirler, "Nadis" adı verilen özel enerji kanalları aracılığı ile hücrelere ulaşırlar. Nadis, çok ince "süptil" ya da çok yüksek bir titreşimde varolan bir enerji türüdür. Çeşitli Hindu veya Tibet kaynağında, insan anatomisinde 72.000 Nadis enerji kanalı tanımlanmaktadır. Bu karmaşık ama kompleks sistem, fiziksel sinir sistemini bütünüyle kontrol eder.


Enerji alanlarına bilimsel bakış

Batı kültürü, tarih boyunca teknoloji aracılığı ile bilimsel testler yaparak, ölçerek, biçerek, deneyerek anlasa da, anlamasa da çeşitli sıradışı ya da sıradışı zannettiği olayı değerlendirmiştir. Zaman içersinde, bio-enerji alanları çok tartışılmış, yeterli ve sürekli yaşanan veriler olmasına rağmen bir ölçüm veya tanımlama yapılamamıştır. Çünkü Şakralar ve Meridyenler, batı bilimcileri ve bilimi tarafından ilkel Doğu kültürünün mistik yapısı olarak görülmüş ve reddedilmişlerdir. Ama son yıllarda, Şakralar, Akapunktur Meridyenleri ile beraber yeniden gündemdedirler; süptil enerji teknolojisi oluşmakta, ölçümler yapılmakta, varlıkları ve özellikleriyle önceki evren anlayışımıza yeni bir vizyon getirmektedirler. Aynı zamanda da, doğanın tanımlanması için yeni bir matematiğe ihtiyaç olduğu gerçeği ortaya çıkmaktadır; fraktallar ve algoritmik formüller farklı ve yeni bir dinamiği gösterirlerken, bio-enerji alanlarından gelen düzensiz ama sürekli titreşimler kaydedilmektedir. Kuantum Fiziği bize, maddenin özünün yani "cevher" in kendi halinde olmadığını ve gözlemlenemediğini söyler fakat daha ince yani süptil enerji parçacıkları organize edilmekte, sınırlandırılmakta ve tanımlanabilmektedirler. Fiziksel özün içine doğru yapılan daha derin bir araştırmada, bir veya birden fazla elektrik enerjisi ile veya enerji alanıyla karşılaşırız. Tüm madde örneklerinde, ağaç, kaya veya hayvan, hangisi olursa olsun bu alanlar vardır çünkü tümü parçacık, atom ve hücrelerden oluşurlar. Alanların her birisi sabit ve dinamik bir denge içindedirler; cevherin yoğunluğunun azlığı yani daha az katı maddelerdeki enerji alanı daha enerjik ve özel bir güç oluşturmaya daha yöneliktir. Uyumlu titreşimler (rezonanslar) doğanın ilkel fizik bağlarıdırlar, her frekans veya frekans bandı, doğal ya da yaratılmış uyumlu bir titreştiricidir. Öte yandan, bir enerjinin titreşim türüne göre yankı yapısı yani titreşimleri özümleme veya etkileme yapısı veya karakteri anlaşılır. Kuramsal olarak, evrende varolan tüm frekans titreşimleri bedende mevcuttur ama bunların içinde saniyede milyar veya trilyon sayıda titreşen dönemsel titreşimler vardır ve ölçümlenmeleri şu an için mümkün değildir. Yaşayan veya durağan, atıl olan her madde özü, ister mineral, ister kimyasal yapıda olsun kendi enerji alanında özgün bir titreşime sahiptir, bu onun imzası gibidir yani etkin veya sabit her titreşim, kendi alanında özgün bir karaktere sahiptir, böylece alanların ve titreşimlerin güçleri anlaşılır ve örneklenebilir. Alanın ana kaynağı çevresiyle beraber bir insandır, size ne olursa olsun, bunu önce enerjiniz algılar yani etki geldiğinde önce enerji alanınız delinir veya etkilenir ancak ondan sonra sinir sisteminiz bilgilenerek, beyne haber yollar. Enerji alanımızda yer alan bilgilerin ya da bilgi yüklü titreşimlerin miktarı, nörölojik bilgilerimizden binlerce, onbinlerce kez daha fazladır ve bu bilginin kullanım hızı saniye ile dahi ölçülemez. Aynı enerji alanımız, bedenimizin sağlığı ile ilgili sayısız bilgiyi de içerir, bedenimizdeki sorunlarla ilgili dokusal ya da kimyasal bilgi veya nörölojik ya da patalojik bilgi bu alanda bulunur

Enerji alanlarının Aura ile ilgisi

Konunun en önemli ismi İnsan Enerji Alanları Bilimi araştırmacısı ve "The Science of Human Vibrations/İnsani Vibrasyonlar Bilimi/Malibu Publishing/1995" kitabının yazarı Dr. Valerie Hunt´dur. Hunt geçen 20 yıl içinde UCLA Elektromiografik Laboratuarları´nın Psikolojik Bilimler Bölümü´nü yönetirken, sinir-kas sistemiyle "neuromuscular" ilgili düşük düzeydeki enerji örneklerini belirledi ve kaydetti. Bu düşük güçteki aktivite bir içgüdü gibiydi, bilinmeyen bir kaynaktan geliyordu. Özel Elektromiografi aygıtlarıyla çalışan "Bu aygıtlarla uzayda bulunan astronotların beyin, kalp ve kas sinyalleri ölçülmektedir." Dr. Hunt, söz konusu enerjinin kasların çok çalıştığı zamanlarla, dinlenme zamanları arasında yoğunlaştığını belirledi, yeni örnekler kaydetti. Beden ile ruh arasındaki enerji ilişkilerini de araştıran Dr. Hunt, deriye yerleştirdiği özel gümüş/gümüş klorid elektrotlar aracılığı ile miliwolt düzeyindeki enerjileri saptadı, bu enerji birikimi de yine ara dönemler sırasında oluşuyordu yani normal anlarda artıyor, çalışma veya dinlenme anlarında azalıyordu. Benzer bir deneyi Glendale, California´daki Şifa Işığı Merkezi´nden Rosalyn Bruyere tarafından yapıldı ve auraların tam o anlarda oluştuğu onaylandı. Elde edilen veriler, bilgisayarlara yüklendiğinde ortaya çıkan raporlarda, enerji renk ve miktar olarak görünüyor, şakralara doğru hareketleniyor ve kişinin çevresinde değişen auralar "renkli enerji bulutları" oluşuyordu. Sonogram frekans analizleri ve Fourier Testleri yapılarak, veriler derinlemesine incelendi, sonuçlar inanılmazdı. Enerji dalgalarının formları ve frekansları değiştikçe renkler de değişiyor veya etkileniyorlardı. Bruyere, auradaki mavi rengin özelliğinden söz ediyor ve elektronik ölçümlerde bu rengin daima aynı kaldığını ve aynı bölgelerde bulunduğunu raporunda yazıyordu. Aynı deneyi yapan Dr. Hunt, yedi aura görücüsünü yani algı düzeyi yüksek yedi "pşisik" kişiyi deneylerinde kullandı. Denekler aura renklerini doğru olarak gördüler ve benzer sonuçlara ulaştılar. Bunun üzerine Dr. Hunt, yüzyıllardır anlatılan aura görücülüğünün bir gerçek olduğunun, ilk kez tarafsız bir bilimsel ortamda kanıtlandığını açıkladı.


Odanın elektriği azalınca, aura bozuluyor;

Bilindiği gibi, elleriyle şifa veren şifacılarle, şifa verilenler arasında bir tür bütünleşme veya birleşme olduğu varsayılır. Örneğin, şifacı acıya veya ağrıya yönelmişse. tansiyonu düşmekte ve ortaya güçlü mavi-beyaz-mor enerji alanları çıkmaktadırve bu alanların verici ile alıcı arasında bütünleştirici bir rol oynadığı görülmektedir. Deneyimli şifacılar, şifa seansını bitirdiklerinde, şifa verilenle aynı enerji alanlarını artık paylaşmaktadırlar; bunun gözlemlenebilmesi ve kontrolu şifanın başarılı veya başarısız olduğunun göstergesidir. Kullanılacak araç ise basit bir Aurametre veya sayfalarımızda gördüğünüz araçtır. NASA Uzay Programı sırasında elektromanyetik alanların etkileri araştırılırken, "Mu" adı verilen özel bir odada deneyler ve ölçümler yapılmaktadır. Korunmalı olan bu özel oda UCLA Fizik Bölümü´ndedir, odada havadaki doğal elektromanyetik enerji ölçülmekte ve çekim alanları veya oksijen miktarı değiştiğinde ortaya çıkan farklılıklar gözlemlenmekte ve özel aygıtlarla, elektromanyetik enerjilerin frekansları belirlenmektedir. Buraya kadar herşey bilimsel ve normaldir ama işin içine bir aura-görücüsü girinceye kadar... Deneylerde bulundurulan bu aura görücüsünün aldığı sonuçlar ise inanılmazdır. Atmosferdeki elektrik yükü azaldığında, aura alanları düzensizleşmekte, dağılmakta ve anlamlarını yitirmektedirler yani duyusal feedback azalmaktadır. Bu durumda, insanın bedenini algılama oranı düşeceğinden özellikle uzaydayken bedenindeki değişiklikleri de fark edemeyecektir. Aura-Görücü, enerjinin akıcı olmadığını, şakralar ve insanlar arasında sıçradığını ve enerjinin görüntüsünün balık ağına benzediğini söylemektedir ve bu görüntü Meridyan yollarıyla ilgili değildir. Odadaki elektromanyetik enerji tamamen tükendiğinde, geriye sadece içerde bulunanların enerji alanları kalmaktadır. Bu durumda, birisinin enerji alanı, diğerininkini zayıflatmaktadır. Atmosferik elektromanyetik enerjinin yokluğu, bireysel alışverişi arttırırken, aralarında bir karmaşa oluşmaktadır yani genelde bir bozukluk ortaya çıkmaktadır. Bu sonuca çok benzer bir olay, yoğun üzüntü, acı ve ağlama anlarında ortaya çıkmaktadır; aşırı üzülen bir insanın çevresindeki elektromanyetik enerji hızla azalmakta ve besleyici özelliğini yitirmektedir. Oda deneyinde elektromanyetik enerji düzeyi arttırıldığında, aura alanları düzelmekte ve normale dönmektedirler. Denekler kendilerini temizlenmiş hissetmekte ve bilinçlerinin açıldığını söylemektedirler. Auralar parlak renklere dönüşmekte ve beyaz vibrasyonlar çoğalmaktadır. Kısacası, bulunduğumuz çevrenin yani atmosferin elektrik yükü veya oranı bizi etkilemekte ve değiştirmektedir.


Bio-enerji alanı gerçekten şifa veriyor mu?


Dr. Hunt, biyolojik tıbbın ve psikoloji yöntemlerinin gelecekte tedavi ve kontrol için bioelektriğe öncelik vereceklerine inanıyor. Şu anda rahatsızlığın ve sağlığın bu alanda başladığını biliyoruz; Dr. Hunt´a göre bu alan teşhis ve tanı alanıdır, öyleyse neden bu alandan yararlanmayalım? Araştırmalar dünyadaki temel ve ilkel tüm reaksiyonların elektromanyetik enerji alanları arasında olduğunu gösteriyorlar; bu reaksiyon ilişkisi çok dinamik ve hızlıdır. Deneylerde bu bağlamda patlamalar görülmüştür ve yaşadığımız olayların çoğu bu patlamaların ardından oluşmaktadır. Dr. Valerie Hunt, 1992 yılında Bioenerji Alan Vakfı´nı kurarak, yirmi yıllık birikimini aktardı. Bugün bu vakıf, koruyucu sağlık konusunda, tümüyle yeni bir bilimsel bakış açısı ve tıbbi yöntemler kullanarak, teşhislar ve tanılar yapıyor ve Yeni Çağ´ın müjdesini veriyor ama herşey bilimsel olması kaydıyla...


Şakra´ların kimliği


Taç Şakra

Yeri: Başın üstü.
Minerali: Elmas, kuartz kristali.
Rengi: Mor
Simgesellik: Bilgelik, kozmik bilinç, ruhsallık, birlikte bütünlük, İlham.
Dengesizlik halinde: Depresyon, ait olma eksikliği, ilham yetersizliği.
Uyandırma Yöntemi: Meditasyon, rehber yönlendirmesiyle imajinasyon ve enerji eksersizi.

Üçüncü Göz Şakrası


Yeri: Gözlerin arası.
Minerali: Ametist.
Rengi: İndigo Mavi.
Simgesellik: İmajinasyon, konsantrasyon, sezgi.
Dengesizlik halinde: Baş ağrıları, iyi görememek, konsantrasyon yetersizliği.
Uyandırma Yöntemi: Meditasyon, rehber yönlendirmesiyle imajinasyon eksersizi.

Boğaz Şakrası


Yeri: Boğaz.
Minerali: Lapiz lazuli, mavi kuartz, sodalit.
Rengi: Gök Mavisi.
Simgesellik: İlişki, ifade etme yetisi, etkili konuşma.
Dengesizlik halinde: İlişki kuramamak, gırtlakta aşırı duyarlılık.
Uyandırma Yöntemi: Şarkı söylemek ve nefes alma eksersizleri.

Kalp Şakrası


Yeri: Kalp bölgesi.
Minerali: Zümrüt, malakit, yeşim taşı.
Rengi: Yeşil.
Simgesellik: Koşulsuz sevgi, bağışlayıcılık, grup bilinci, barış, tolerans.
Dengesizlik halinde: Öfke, kalp sorunları, katılık, sevgi yoksunluğu.
Uyandırma Yöntemi: Başkalarına yardım, sevmek, bilinçli solunum, duygusal sanat.

Solar Pleksus Şakrası


Yeri: Göğüs ile göbek arası.
Minerali: Altın, kaplan gözü.
Rengi: Güneş sarısı.
Simgesellik: Olacaklar, determinizm, ideoloji, kişisel ekti, içten gülmek.
Dengesizlik halinde: İlişki kuramamak, gırtlakta aşırı duyarlılık.
Uyandırma Yöntemi: Bele masaj yapmak, diaframdan nefes almak.

Sakral Şakra


Yeri: Belin altı.
Minerali: Amber, sitrin
Rengi: Portakal.
Simgesellik: Yaratıcılık, kadınlar için seksüel enerji, arzu, zevk.
Dengesizlik halinde: Seksüel sorunlar, kıskançlık, etkisizlik, mesane sorunları ve bel ağrıları.
Uyandırma Yöntemi: Seksüel sağlık, kendini yenileme yöntemleri, dans etmek, yoga.

Kök Şakra


Yeri: Omurganın kökü.
Minerali: Yakut, kızıl jasper ve lal.
Rengi: Kırmızı.
Simgesellik: Aidiyet, iyi sağlık, canlı güdüler, erkekler için seksüel enerji.
Dengesizlik halinde: Şiddet, öfke, kabızlık, sabit korkular.
Uyandırma Yöntemi: Toprakla yakın ilişki ve dans etmek.



Akapunktur nasıl çalışıyor.?

Akapunktur çalışmalarında veya tedavisinde, enerjinin akışının basit bir açıklaması: Ana kaynak vücuttaki özgün metabolizmadır. Her diagramın sağ tarafında, vücütta şarj edilecek olan özel akapunktur noktası belirtilmiştir. Eğer oradaki doku veya dokular sağlıklı ise, anormallik yoktur ama o alan bir şekilde sorunlu veya hasarlıysa ,enerjinin akışı hasarlı alan tarafından engellenmektedir. Ana kaynak olan metabolizmik enerji geri dönmekte ve akapunktur noktasında elektriksel bir aktivite oluşturmaktadır. Akapunktur noktasının özel bir sinyal ile ilişkisi vardır veya özel bir sinyal ya da uyarı oluşturur "Biphasik sinyal" , sinyal negatif veya pozitif kutupsallığa yöneliktir ama kendisi negatif veya pozitif değildir. Bu sinyal, metabolizmanın özgün yapısına uymayan durumda bir blokaj oluşturur ve gönderdiği sinyalle, sorunlu bölgeyi veya yaralı alanı sağlıklı bir hale dönüştürür.




Kaynak:Bilinmeyenler Forumu

Efulim - avatarı
Efulim
VIP VIP Üye
16 Mayıs 2012       Mesaj #3
Efulim - avatarı
VIP VIP Üye
Biyoenerji Nedir?
Biyoenerji, doğal enerji anlamına gelir. Bilim insanın organizmasının yanlızca moleküllerden oluşan, bir yapıda olmadığını bir enerjiye sahip olduğunu açıklamıştır. Vücudumuzda sürekli bir titreşim ve elektromanyetik akım bulunur. Bu akım bizim sağ tarafımızda bulunmaktadır. Bu elektromanyetik akım fiziksel bedenimizle sınırlı değildir. Yani, bir bedenden başka bir bedene akış yapabilmektedir. Fakat bu akış insanla sınırlı değildir. Tüm maddeye enerji akışı olmaktadır.

Tüm insanlarda olan bir doğal enerji vardır. Yalnız bazı kişilerde az bazı kişilerde ise çoktur. Enerjileri yüksek olan kişilerde genellikle medyumlardır. O yüzden biyoenerjinin karşılığı doğal enerjidir. Eski türklerden, yani şaman türklerinden gelen bir uygulamadır

Sağlıklı olan kişilerin vücutlarında negatif enerji bulunmaz. Eğer vücudun herhangi bir yerinde problem oluşmuş ise artık o bölgede negatif enerji üremeye başlamıştır. Negatif enerji oluşan bir bedende beyin ile sorunlu bölge arasında artık bir iletişim yok olmuş demektir. Bu sebeple; vücudumuzun tümünü ayakta tutan beynimiz ile aradaki bağı kopartmamak gerekir.

Bu enerjiye, sankrit dilinde prana denilmektedir. Prana yaşam gücü yüksek ve sağlıklı anlamındadır. Çinliler ise bu enerjiye chi enerjisi demişlerdir. Japonlar ise ki adını vermişler. Polonyalılar mana, yunanlılar prevma, ibranilerde ruah adını vermişler.
Sen sadece aynasin...
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
21 Nisan 2015       Mesaj #4
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Bioenerji evi istanbul
Bioenerji terapisi, EFT Duygusal Özgürlük Teknikleri anlamına gelen Emotıonal Freedom Technique, Bilinçaltı telkini, Refleksoloji, Uzaktan Seans,

Çeşitli metal cisimlere dokunduğumda elektrik çarpıyor. Bunun biyoenerji ile bir ilgisi varmı ?
Biyoenerjiyle hiçbir ilgisi yoktur.Negatif enerjidir.Bu tamamen vücudun statik elektrik üretmesidir ve her insanda olur.Vücudumuzdaki bu statik elektriği boşaltmamız gerekmektedir.Bu elektrik enerjisi boşaltılmadığı takdirde,vücut son derece elektrik yüklü olacak ve insanın stresini daha fazla arttıracaktır.Bunun için böyle durumlarda, çıplak ayakla toprağa basarak vücuttaki statik elektriği boşaltmak gerekir. Hayvan severek de bu enerjiden kurtulmak mümkündür. Bir nevi topraklama vasıtası olacaktır, hemde hayvandaki pozitif enerjiyi insan yüklenecektir. Kediler negatifimizi, köpekler ise bizim ihtiyacımız olan pozitif enerjimizialır. Bu sebeble köpekleri bahçe gibi bir alanda beslemek daha doğru olacaktır. Sebeblerini anlayamadığımız herşeyi doğa üstü olarak algılamak yerine,onu bilimsel olarak açıklamaya ve anlamaya çalışmalıyız.

Benzer Konular

29 Eylül 2011 / Misafir Arşive Kaldırılan Konular