Arama

Telepati ve Şuuraltı İletişim

Güncelleme: 8 Ekim 2012 Gösterim: 56.572 Cevap: 10
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
27 Ağustos 2006       Mesaj #1
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Telepati

Sponsorlu Bağlantılar
Yunanca "tele" (uzak), "pathos" (birine ya da bir şeye karşı meydana gelen normal üstü duygusal bağ) kelimelerinin birleşiminden meydana gelmiş bir sözcüktür. Duyular dışı algılamaların belki de en yaygın ve çoğu zaman da farkında olmadan kullanılan bir çeşidine verilen addır. Düşünceler arasında doğrudan doğruya bağlantı kurulması, iki zihin veya ruh arasında imaj, fikir, sembol tarzında ortaya çıkan etki alış ve verişi diye tanımlanabilir.
Telepatik iletişimin gerçekleşmesi için en az iki kişinin olması gerekmektedir. Bu iki insandan birisi verici diğeri alıcı durumundadır. Bu iletişimde şekil, fikir, sembol olarak gönderme-alma yapılmaktadır. Deneysel olabileceği gibi kendiliğinden de ortaya çıkar. Özellikle ikinci durumda, insanlar arası sempati bağının kuvveti önemli bir unsurdur. Bu duruma en güzel örnek, anne ile çocuğu arasındaki sessiz iletişimdir. Sevgililer, yakın arkadaşlar, kardeşler, eşler arasındaki telepatik iletişim gerçekleşme yoğunluğu bakımından üst sıralarda yer almaktadır.
Telepatik iletişimin kontrollü ve deneysel olarak da birbirini tanımayan fakat telepatik yetenekleri gelişmiş süjeler tarafından uygulanması, özellikle Sovyet Rusya ve ABD'de yapılan denemelerde, insan telepati yeteneğinin ne derece verilmi yönde kullanılabileceğini göstermiştir.
Beyindeki her aktivite atom seviyesinde kimyasal bir değişime neden olur. Bunun sonucunda esiri ortama bir tür enerji dalgaları yayılır. Her enerji formunun da bir yayını vardır. Deneylerle sabit olmuştur ki telepatik iletişimde zaman ve mekan sınırı yoktur. Dolayısıyla hassas süjeler esiri ortamda yayılan enerji dalgalarını nereden olurlarsa olsunlar, hiçbir kayba uğratmadan algılayabilmektedirler.
Telepatide tespit edilen bir başka durumda zihnin bu iletişim sırasında alfa dalga boylarında yayın yapmasıdır. Özellikle vericinin derin bir konsantrasyon ve vizüalizasyon (içsel canlandırma) içinde olması gerekmektedir. Alıcı durumundaki süje için, zihnini alfa dalga boyunda yayın yapar halde getirmesi yeterlidir.
Telepati sadece insanlar için geçerli değildir. Hayvanlar ve bitkiler de bu iletişimi kullanmaktadırlar. Bunlara ait yapılmış birçok laboratuar çalışmaları bunun gerçekliğini kanıtlarken, çevremizde bulunan hayvan ve bitkilerle kurduğumuz özel yakınlıklar en doğal olaylar olarak yaşanan örneklerdir.
Telepati olayının bize getirdiği en büyük kazanç, bütün canlılar arasında beyin düzeyinde bir alışverişin olduğunu bilmemizdir. Hepimiz birbirimize bağlıyız. Hiç kimse müstakil bir varlık değildir. Hiçbir düşünce tamamen bize ait değildir. Muhakkak o düşüncenin kökeninde bize başka bir yerden intikal etmiş bazı ipuçları vardır. Biz onu üretir, büyütür ve kendi düşüncemiz sanırız. Yaşayan her varlık görünmeyen bir bilgi ağı içerisindedir, şuurlu ya da şuursuz sonsuz bir alışveriş aktivitesi içerisindedir. Bu nedenle de bir bilgi ağına aktaracağımız her bilginin kalitesinin yüksek olmasına dikkat etmeliyiz.

BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Ready - avatarı
Ready
Ziyaretçi
26 Ekim 2007       Mesaj #2
Ready - avatarı
Ziyaretçi
Bu bölümde nasıl telepati yapabileceğinizi öğreneceksiniz. Başarılar.
Telepati Nedir? Nasıl Yapılır?
Sponsorlu Bağlantılar

Telepati: İki beyin arasındaki paranormal bilgi alış verişine verilen addır.Telepatiyle zihin okumayı birbirine karıştırmamak lazımdır.Telepatide bilgiyi alan kişi, veren kişi bilgiyi verdiği sürece alır.Bunun haricinde bilgi alamaz.Fakat zihin okumada alıcı kişi karşısındaki insanın haberi olmadan aklından geçenleri algılayabilir.Telepati yasal olan diğeri ise yasal olmayan diyebileceğimiz bir hadisedir aslında.

İkinci olana bi nevi MindHacking ve ya BrainHacking diyebiliriz.Telepati ayrıca duygu yönüyle birbirlerine bağlı insanlarda çok görülen bir hadisedir.Hepimiz istemeden bir çok kez bunu başarmışızdır ama farkında değilizdir.Örneğin, severek beraber olduğunuz bir arkadaşınızı düşündüğünüzde onun sizi o an telefonla araması buna bir örnektir.Siz ona en düşük seviyede sinyaller göndermişsinizdir ve o sinyaller bu kişiyi uyarmış,O da sizi aramıştır.Siz bunun bir tesadüf olduğunu sanarsınız.

Telepati her insanın çalışarak geliştireceği bir yetenektir ve çeşitli çalışma platformları vardır.Bu platformlardan en basiti de Zener kartları dediğimiz, birbirine benzemeyen 5 şekilden oluşan kartlardır.Bu şekiller Kare,Daire,Artı,Dalga ve Yıldızdan oluşumaktadır.Yıllarca süren telepati araştırmaları ve gelişim için bu kartlar kullanılmıştır.

Alıştırmalara Geçiş

Öncelikle size lazım olan şey alıcı mı yoksa verici mi olmak istediğinizdir.Bu kararı verdikten sonra sessiz bir mekanda telepati çalışması yapacağınız eşinizle bir süre zihninizi boşaltmanızdır.Hiç birşey düşünmeyin.Hiç bişey düşünmeyeceğinizide düşünmeyin! Sadece rahatlayın ve kendinizi salıverin.vücudunuz ve beyniniz çok rahat olmak zorundadır.Stres ve sıkıntı gibi negatif duygu dolu bir gün geçirmişseniz o gün bu çalışmayı yapmayın.Şimdi zener kartlarını hazırlayalım.PC den çizip yazıcıdan çıkarırsanız daha düzenli bir kart detesi elde edersiniz.Her şekilden 5 tane ve toplamda 25 tane kartınız olmalıdır.

Bu olayı yaparken her iki tarafta da bir kağıt ve bir kalem olmalıdır.Alıcı odanın bir ucunda ve verici de diğer ucunda bir masada ve ya uygun bi yerde oturmalılar.Verici kalmle masay vurarak ilk kağıdına konsantre olmalıdır.Kalemin sesini duyan alıcı şekli algıladıktan sonra tahminini kağıda yazıp yadığını belirtmek için o da kalemle işaret vermelidir.Buradaki amaç ortamda sessizliğin ve sukunetin bozulmadan 25 tahmini gerçekleştirmektir.Daha sonra verici ve alıcının kağıtları karşılaştırılıp sonuçlara bakılır.Konsantrasyon sırasında verici o şeklin alıcının zihninde olamsını istemeli ve düşünmelidir.Hızlı tahminler yapmayın ve gerçekten bi şeklin aklınızda canlanmasını ve ya içinize doğmasını bekleyin.

Sonuçlar

1) 5 doğru tahmin matematiksel olarak mümkündür ve rastlantısal sonuç sınıfına girer.
2) 5-10 doğru tahmin telepatik yeteneğin su yüzüne çıkmaya başladığını gösterir.
3) 10-15 adet doğru tahmin telepati yeteneğinizin olduğunu gösterir.
4) 15-20 adet doğru tahmin alıcınında vericininde iyi uyum sağladığı ve güçlü telepati yapabildiklerini gösterir.
5) 20-25 adet doğru tahmin profesyonellik aşamasıdır ve pek sık rastlanmaz.


Üstteki oranlarla bir defaya mahsuh karşılaştıysanız sonuçta bu şans olabilir.Bu oranların bir kaç defaya mahsus birbirlerine çok yakın değerlere sahip olması durumunda geçerlilik kazanacağını unutmayın.aşağıda gördüğünüz tabloyu print edip, keserek kendi kart destenizi oluşturabilirsiniz. Çalışmalarınızda başarılar.


(King_Ermac'a Teşekkürler) Beyingucu.NET


(Alıntı Kaynaktır..)
Son düzenleyen Pasakli_Prenses; 25 Aralık 2008 21:51
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
16 Kasım 2007       Mesaj #3
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
ELEPATİ VE ŞUURALTI İLETİŞİM







Telepati'de mesajı gönderenin şuuraltı ile alıcının şuuraltı arasında da bir irtibatın olduğunu biliyoruz. Gönderilecek olan herhangi bir düşünce yoğun "TELEPATİ"bir hale getirilip, verici tarafından gönderildiğinde, alıcının şuuraltında öyle canlı izlenimler yaratılır ki, bu izlenim şuurlu zihne intiklal eder. Söz konusu düşünce enerjisini algılayan alıcı; küçük bir hissediş tarzında ya da son derece kuvvetli bir duygu tarzında, hatta bazen birtakım imajlar gördüğünü söyleyerek bunu dile getirir.
Beş duyumuzun haricindeki Duyular Dışı Algılamalarımız'dan biri olan Telepati aynı zamanda bir zihinsel yetenek olarak da izah edilebilir. Çünkü zihinsel aktivitelerimizle çok büyük bir ilgisi vardır. Bu yüzden bu yeteneğimizi daha etkin kullanabilmek için yapılacak telepati egzersizleri esnasında zihnin boşaltılması ve sadece yapılacak telepati çalışmasına konsantre olmanın çok büyük bir önemi vardır.
Telepati çalışmalarında; iç dünyanızı berrak ve küçük bir dalga meydana getirebilecek en ufak çakıl taşını bile algılayabilecek derecede sakin bir havuz suyu gibi tutunuz. Telepatik mesajı gönderen sadece göndermekte olduğu mesaja yoğunlaş-malı, alıcı ise zihnini tamamen boşaltarak nötr bir halde beklemelidir.

TELEPATİK ALGILAMA YETENEĞİNİZİN GELİŞTİRİLMESİ

İyi bir algılayıcı olmak için birinci adım, şuurlu zihnimizi sakinleştirmeyi öğrenmektir. Bu çalışmalar oyun gibidir. Onlardan zevk almasını bilmelisiniz. Her hangi bir alıştırma üzerinde çok zaman harcamayın. Aynı alıştırmayı tekrar takrar yapmak yerine, çabucak birinden diğerine geçmek daha iyidir.
Kaygısız bir tutum büyük başarılara götürür...
Bu bakımdan alıştırmaları kesinlikle kendinizi zorlamadan, rahat ve huzurlu bir zihinle yapmalısınız. Sizi başarıya yaklaştıracak en önemli etkenlerden biri budur. Telepati çalışmalarına "ya yaparım, ya ölürüm" tutumundan çok; hevesle ve "nasıl yapacağımızı görelim bakalım" tarzında bir tutumla yaklaşın.
Yorgun ya da keyifsiz olduğunuz zamanlar kesinlikle alıştırma yapmayın. Sıkıntı, stres ve her türlü heyecansal halleriniz; Duyular Dışı Algılamalarınız'ın su üstüne çıkmasına engel oluşturur. Bu nedenle mümkün olduğunca sakin bir şuur hali içinde çalışmalarınızı sürdürün...
Parapsikoloji Laboratuvarlan'nda yapılan çalışmalarda, Duyular Dışı Algılama alıştırmalarını sakin bir zihinle yapmayan araştırmacıların psişik güçlerini, yanlış cevaplar verecek şekilde kullandıkları tespit edilmiştir. Bu durumlarda insanlar, psişik yeteneklerini çalışmaya katmadan, rast gele yaptıkları tahminlerin ötesine geçememişlerdir.
Telepatik alış herhangi bir kimsenin zihninden geçen duygu ve düşünceleri hissedebilmektir. Telepatik alış, özellikle duygusal olarak birbirlerine yakın olan kişilerin arasında çok daha kolay ortaya çıkabilmektedir. İnsanlar arasındaki sempati, telepatik alış verişi kolaylaştıran en önemli etkenlerin başında gelmektedir.
Yaşam içinde karşınızdaki bir kişinin ne düşündüğünü ya da ne hissettiğini telepatik bir algılayışla ve hiç bir çaba göstermeden, bir anda hissettiğiniz birçok anlarınız olmuştur. Kendiliğinden ortaya çıkan bu telepati yeteneğinizi dilerseniz geliştirebilmeniz mümkündür...
PRATİK TELEPATİ ÇALIŞMALAR 1-KARŞILIKLI TELEPATİK ALIŞ - VERİŞ

Sakin, sessiz bir odada seçmiş olduğunuz bir arkadaşınızla birlikte karşılıklı gelecek şekilde oturun. Çalışma öncesinde ılık bir banyo yapmanız faydalı olacaktır. Eğer buna o anda imkan bulamadıysanız hiç değilse ellerinizi yüzünüzü mutlaka yıkayınız.
Arkadaşınız hoşlandığı bir meyveyi zihninden seçsin. Sadece onu düşünsün ve seçmiş olduğu meyveye konsantre olsun. Arkadaşınız meyvenin ismini zihninde bir kaç kez tekrarlamalı ve aynı zamanda o meyveyi zihninde canlandırmalıdır.
Örneğin, "erik" kelimesini zihninde bir kaç kez tekrarladıktan sonra, eriğin yuvarlaklığını, açık yeşil rengini ve görüntüsünü gözünde canlandırarak size zihinsel olarak bu imajları göndermelidir. Aynı zamanda onun ekşiliğini de hissetmelidir...
Arkadaşınızın düşünce yoluyla gönderdiklerini alacak şekilde zihninizi temizleyin. Zihninizi mümkün olduğu kadar sakin ve boş tutmaya özen gösterin. Genellikle zihninizde ilk beliren sezgileriniz size doğru cevabı verecektir. Bu telepatinin çok önemli bir prensibidir. Zihninizde beliren cevaplar üzerinde mantık yürütmeyin. Sadece sakin, kendinize güvenli bir zihin hali içinde, içinize doğacak cevabı bekleyin.
Arkadaşınız 1 dakika boyunca seçmiş olduğu meyveyi düşünürken, sizde bu süre içinde algıladığınız meyveyi bir kenara not edin.
Sonra arkadaşınız başka bir meyve seçsin ve siz tekrar bunu algılamaya çalışın. Toplam beş adet meyveyi telepatik olarak algılamaya çalıştıktan sonra cevaplarınızı kontrol edin. Sonuçlar pek iyi değilse, hem alanın hem de gönderenin aynı derece kusurlu olduğunu unutmayın. Bunun sebebi çok az uygulama yapmış olmanız olabilir. Bu alıştırmayı zaman buldukça tekrarlayın.
İlk denemelerinizde mümkün olduğu kadar basit imajlar üzerinde çalışmalarınızı sürdürün. Örneğin: Bitkiler, çiçekler, renkler ve sayılar ilk uygulamalarınız için en ideal çalışma imajlarınız olabilir. İlerki çalışmalarınızda birbirinize çeşitli objeler, kelimeler hatta cümleleri bile zihnen kolaylıkla yollayabilirsiniz. Ancak unutmayın. Telepati yeteneğinizin gelebilmesi; yapacağınız düzenli çalışmalara ve uygun çalışma arkadaşlarınıza bağlıdır. İlk denemelerde başarılı olamazsanız, hemen pes etmeyin. Çalışmalarınız başarıyı da beraberinde getirecektir. Pratiklere devam edin...
Eğer belli bir süre çalışıp da başarı elde edemezseniz, çalıştığınız arkadaşınızı değiştirin. İlk başta aranızda sevgi ve sempati bağı bulunan kişileri seçmeniz daha uygun olacaktır.
2- TELEPATİK ALGILAYIŞ
Telefon çaldığı zaman ahizeyi elinize almadan önce 5-10 sn durun ve kimin aradığını önceden tahmin edin. Eğer belli bir kimseden telefon bekliyorsanız bu telefonu çalışmanıza dahil etmeyin. Gün içinde çalan bütün telefonları önceden tahmin etmeye çalışın ve bir gün boyunca kaç telefon geldiğini, buna karşılık önceden kaç tanesini önceden algılayabildiğinizi not edin. Bu notlarınızı atmayın bir kenarda biriktirin. Her güne bir tarih verin ve çalışmalarınızın nasıl gittiğini kendi kendinize kontrol edin. İlerleyen günlerde hissedilir bir oranda tahminlerinizin sayısında bir artışın meydana geleceğini göreceksiniz.
Bazı günlerde telepatik algılayışlarınızın bir diğer güne nazaran daha fazla ya da daha az olduğunu tespit ederseniz, bu o günkü psikolojik halinize bağlı olabileceği gibi aynı zaman da Biyoritmleriniz'e de bağlı olarak değişim göstermiş olabileceğini unutmayın. Fiziksel, zihinsel, duygusal ve sezgisel ola¬rak bir günümüzün bir diğer günümüze uymamasının nedenlerinden biri de söz konusu ettiğimiz Biyoritmleriniz'den dolayıdır.
Telefonla yapabileceğiniz bir diğer alıştırma da, aklınıza birisi geldiğinde onu arayıp o sırada sizi düşünüp düşünmediğini sormaruzdır. Zihninizdeki düşüncelerin ne kadar sık ola¬rak sizden kaynaklanmadığını, onları telepatik olarak aldığınızı farketmek sizi bir hayli şaşırtacaktır.
Ancak gelecek telefon faturası sizi daha fazla şaşırtabilir... Dikkatli olun... Bu nedenle telefon yerine çalan kapılarınızı da bu alıştırmanın içine dahil edebilir ve kapınızın zili çaldığında kimin gelmiş olabileceğini önceden algılamaya çalışabilirsiniz...
Halk arasında "aklıma gelen başıma geldi" diye bir söz vardır... İşte siz bunu tespit etmeye çalışacaksınız... Bakalım ne kadar aklınıza gelen, başınıza geliyor?... Bunu yaşamınızın her anında gözlemleyebilirsiniz...
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
16 Kasım 2007       Mesaj #4
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Parapsikoloji Bilimi'nin araştırma sahasına giren ve Duyular Dışı Algılama yeteneklerimizden biri olan "Telepati" günlük yaşantımızda çoğunlukla kendiliğinden ortaya çıkmaktadır.

Duyular Dışı Algılamalarımız'ı içinde en fazla bilineni ve en yaygın olanıdır. Halk arasında "Altıncı Duyu" adı verilen bu telepati yeteneğimizden biz fark etsek de fark etmesek de yararlanırız. Az ya da çok hepimizde olan bir yetenektir. Ancak bazılarımızda bu yeteneğin, diğer insanlara nazaran çok daha gelişmiş bir durumda olduğu görülmektedir. Pratik çalışmalarla en kolay geliştirilebilecek olan yeteneklerimizin de başında yer alır.
Yunanca "tele" (uzak), "pathos" (birine ya da bir şeye karşı meydana gelen normal üstü duygusal bağ) kelimelerinin birleşiminden meydana gelmiş bir sözcüktür. Duyular dışı algılamaların belki de en yaygın ve çoğu zaman da farkında olmadan kullanılan bir çeşidine verilen addır. Düşünceler arasında doğrudan doğruya bağlantı kurulması, iki zihin veya ruh arasında imaj, fikir, sembol tarzında ortaya çıkan etki alış ve verişi diye tanımlanabilir.
Telepatik iletişimin gerçekleşmesi için en az iki kişinin olması gerekmektedir. Bu iki insandan birisi verici diğeri alıcı durumundadır. Bu iletişimde şekil, fikir, sembol olarak gönderme-alma yapılmaktadır. Deneysel olabileceği gibi kendiliğinden de ortaya çıkar. Özellikle ikinci durumda, insanlar arası sempati bağının kuvveti önemli bir unsurdur. Bu duruma en güzel örnek, anne ile çocuğu arasındaki sessiz iletişimdir. Sevgililer, yakın arkadaşlar, kardeşler, eşler arasındaki telepatik iletişim gerçekleşme yoğunluğu bakımından üst sıralarda yer almaktadır.

Telepatik iletişimin kontrollü ve deneysel olarak da birbirini tanımayan fakat telepatik yetenekleri gelişmiş süjeler tarafından uygulanması, özellikle Sovyet Rusya ve ABD'de yapılan denemelerde, insan telepati yeteneğinin ne derece verilmi yönde kullanılabileceğini göstermiştir.

Beyindeki her aktivite atom seviyesinde kimyasal bir değişime neden olur. Bunun sonucunda esiri ortama bir tür enerji dalgaları yayılır. Her enerji formunun da bir yayını vardır. Deneylerle sabit olmuştur ki telepatik iletişimde zaman ve mekan sınırı yoktur. Dolayısıyla hassas süjeler esiri ortamda yayılan enerji dalgalarını nereden olurlarsa olsunlar, hiçbir kayba uğratmadan algılayabilmektedirler.

Telepatide tespit edilen bir başka durumda zihnin bu iletişim sırasında alfa dalga boylarında yayın yapmasıdır. Özellikle vericinin derin bir konsantrasyon ve vizüalizasyon (içsel canlandırma) içinde olması gerekmektedir. Alıcı durumundaki süje için, zihnini alfa dalga boyunda yayın yapar halde getirmesi yeterlidir.

Telepati sadece insanlar için geçerli değildir. Hayvanlar ve bitkiler de bu iletişimi kullanmaktadırlar. Bunlara ait yapılmış birçok laboratuar çalışmaları bunun gerçekliğini kanıtlarken, çevremizde bulunan hayvan ve bitkilerle kurduğumuz özel yakınlıklar en doğal olaylar olarak yaşanan örneklerdir.

Telepati olayının bize getirdiği en büyük kazanç, bütün canlılar arasında beyin düzeyinde bir alışverişin olduğunu bilmemizdir. Hepimiz birbirimize bağlıyız. Hiç kimse müstakil bir varlık değildir. Hiçbir düşünce tamamen bize ait değildir. Muhakkak o düşüncenin kökeninde bize başka bir yerden intikal etmiş bazı ipuçları vardır. Biz onu üretir, büyütür ve kendi düşüncemiz sanırız. Yaşayan her varlık görünmeyen bir bilgi ağı içerisindedir, şuurlu ya da şuursuz sonsuz bir alışveriş aktivitesi içerisindedir. Bu nedenle de bir bilgi ağına aktaracağımız her bilginin kalitesinin yüksek olmasına dikkat etmeliyiz. Unutmayın: İnsan düşüncesinden de sorumludur.
NihLe - avatarı
NihLe
Ziyaretçi
12 Aralık 2007       Mesaj #5
NihLe - avatarı
Ziyaretçi
Telepati
Teknolojinin baş döndürücü bir hızla ilerlediği asrımızda parapsikoloji mevzuunda da önemli ilerlemeler kaydedilmiştir. Bu kabilden olarak dünyadaki bütün üniversitelerde parapsikoloji kürsüleri kurulmuş, S.S.C.B.’de para normal hadiseleri inceleyen yirmiden fazla merkez teşkil edilmiştir. Sovyetler Birliği’nde yapılan istatistiklere göre bu çalışmalara 1967 yılında sarf edilen para 12 milyon rubleydi.

Parapsikolojinin önemli bir dalı da ‘‘telepati’dir. Telepatinin kısa bir tarifi çok uzak yerlerde bulunan şahısların birbirleriyle maddi bir bağlantı olmaksızın anlaşmaları şeklinde yapılabilir. Telepati hadisesi tamamen ruhidir. 20 sene evvel Amerikalılar ‘‘Nautilis’ denen denizaltı ile denize daldıklarında, bir subayın 3000 mil ötedeki bir yere gemideki haberleri telepati yoluyla sızdırması üzerine dünyaya sansasyonel bir haber yayıldı. Çünkü nükleer denizaltı gibi son derece mahremiyeti gerektiren bir vasıtadan haberlerin 3000 mil öteye iletilmesi çok mühim bir hadisedir. Sovyetler Birliğinde parapsikolojik çalışmalar bu hadise sebebiyle olmuştur. Bu hadise üzerine Sovyetler Birliği telepati mevzuuna önem vermiş ve Vlodivostok’ta ilk ruh araştırma merkezini kurmuşlardır.

Telepati tamamen ruhi bir hadisedir. Elektromanyetik dalga olamaz. Prof. Vassilyev telepat İvanova’yı elektromanyetik dalgaların gelişme engel olmak maksadıyle Faraday kafesine koymasına rağmen telepatik haberleşme her zamanki gibi yine hâsıl olmuştur. Bunun üzerine araştırıcılar endişelenmeye başladılar. Şayet telepati saf bir fizik hadise olarak ortaya çıkmazsa, telepati Sovyet ilim mahfillerinden kesin olarak sürüp çıkarılacak demekti. Vassilyef radyasyonları durdurabilen kurşun bir hücre yaptırdı. Telepatik verici olarak çalışan Tomasevski, bir merdiven yardımıyla eski bir buzdolabına benzeyen bir şeyin içine tırmandı. Civa dolu bir oluk içine girmiş olan kubbe şeklindeki kapağı kapattı. Buraya ne bir dalga giriyor ve ne de oradan dışarı çıkabiliyordu. Bu defa telepatik hadisenin kesin şekilde meydana gelemeyeceği sanılıyordu. Faraday kafesinin içinde bulunan Tomaşevski her şeye rağmen telepatiyle Fedorava’yı uyuyor olarak tahayyül etmeye başladı. Kadın derhal şuurunu kaybetti. Hatta telepatik tesir bu kurşun levhalar sebebiyle kolaylaşmıştı. Bu tecriibe açık gösterir ki, telepati ruhi bir hadise olup, elektromanyetik dalgayla hiçbir alakası yoktur.

Atmosferik şartlar, fırtınaların da telpatiyi değiştirmemesi meseleye ışık tutmaktadır. Bundan da telepatinin ruhi bir hadise olduğu anlaşılır.

Telepatinin anneler üzerinde misallerini görmek mümkündür. Anneler uzaktaki bebeklerinin ağladığını hisseder. Savaşta çocuğu öldüğü an, çocuğunun ölümünü anlayabilir. ABD’deki araştırmalara göre bu hususiyet kadınların takriben % 60nda görülmektedir.

Materyalistler telepatiyi beyinden çıkan dalgalarla izah etmeye çalışmaktadırlar. İnsan beyninden 7 - 30 hertz arasında elektromanyetik dalgalar çıkar. Uzun araştırmalar neticesinde, bu dalgaların düşünce, zekâ, korku, endişe gibi ruhi hadiselerle değişmediği anlaşılmıştır. Telepatinin böyle maddi bir elektrik akımı ile alakası yoktur.

Yalnız telepati açısından değil umumi manada da birçok ruhi kabiliyetlerimizin beyinde elektriki bir manyetik alanda oluştuğu ileri sürülmüştür. Son araştırmalar bu görüşün yanlış olduğunu ortaya koymuş; ışınlarla ve güçlü manyetik sahalarda yapılan tecrübeler, beyne yapılan elektromanyetik baskılara rağmen ruhi kabiliyetlerimizin değişmediğini göstermiştir.

Sovyetlerde olan parapsikoloji çalışmaları Batı üniversitelerinde de yaygındır. Telepati sahasında gözde isimlerden biri Uri Gellerdir. Uri Geller telepati tecrübeleri için Faraday Kafesine (yalıtılmış kafes) konuyor. Bu bütün radyo dalgalarını perdeleyen, çift kat bakırdan yapılma bir

Kafes, ayrıca, sımsıkı kapalı bir odada yer alıyordu. Bu kafeste yine telepati meydana geliyordu. Buda bize telepatinin maddi bir hadise cinsinden olmadığını göstermektedir.

İnsan rüyasına, telepati yoluyla tesir edilebilmekte ve rüya değiştirilebilmektedir. Belki de ölmüş olan yakınlarımızın ruhları rüyalarımıza bu şekilde tesir etmektedir.

Dr. M. Ulman, Dr. Stanley Krıpner rüya laboratuvarında tecrübe edilecek şahsın başına elektrot bağlıyor ve şahıs uyutuluyor. Uyumaya başlayınca telepat, uyuyan kişiye istenilen resimleri rüyasında telepati yoluyla gösteriyor. Netice olarak dünyada uyuyana telepati yoluyla istenen rüya gösterildiğine göre, ruhlar niçin rüyamıza girip bizle temas edemesin?

İlim adamlarının büyük çoğunluğu telepatinin elektromanyetik dalga olmadığını söyler. Profesör Arkadyevin hesaplarına göre beyinden çıkan enerji o kadar zayıftır ki birkaç metrenin dışına çıkamaz. Açıkçası telepati çok uzak yerlere gidebileceğine göre bunun beyin dalgalarıyla alakası yoktur. Sinir ve adalelerin çekilip toplanmaları sırasında elektromanyetik sinyaller gönderilmektedir. Fakat sinyaller son derece zayıftır. Bunlar; ancak birkaç santimetre uzaktan hassas cihazlarla alınabilmiştir. Şu halde 2 beyin arasında bir metreden biraz fazla bir mesafede elektromanyetik nakil çok zor şekilde gerçekleşebilir. Bu durumda dünya -ay arası gibi bir mesafede meydana gelen telepatiyi ancak ruh ile izah etmek mümkündür. Yani ortada ruhi bir hadise vardır. Eğer insan organizması elektromanyetik dalgalara karşı hassas ise, bu halde mühendis ve teknikerlerde, (ki bunlar yüksek frekanslı güçlü yayın kaynaklarının yakınında çalışırlar) bazı psikolojik durumların ortaya çıkması gerekirdi.

Elektromanyetik dalgaların şiddetlerinin mesafeye göre azaldığı bilinir. Bu yüzden Profesör Vasilyev, Tomasevskiyi 1500 km. ötede bulanan Sivastopol’e gönderdi ama yine telepati hadisesi meydana geldi. Kısaca telepatinin elektromanyetik dalgayla alakası yoktur. Rüya - telepati bağlantısına ait çeşitli üniversitelerden de yayınlar gelmiştir. 1960ta Newyork Maimonides araştırma merkezinde tecrübe edilen şahsa telepati ile istenen rüya gösteriliyor. Telepatiyle insanların ruhiyatlarına tesir edip, vücutlarında bir takım değişiklikler de yapılabiliyor.

Bütün bu ilmi araştırmalar bize gösteriyor ki, maddenin katı cidarları parçalanmıştır. İnsanın kâinata dağılmış ve yayılmış emel ve arzularının kaynağı olan ince ve derin duygularını, boğazı sıkılıp zindana tıkılan insanlar gibi dar madde ve zaman kalıplarının içine hapseden on dokuzunca asır modası materyalist düşünce kökten yıkılmıştır. Artık madde, ilmin gözünde renkli ve engin fizik - ötesi âlemin üstüne serilmiş tenteneli bir perde gibi durmaktadır. İnsana semadan gelen mesajların gerçekliği bütün parlaklığı ile zuhur etme demine ulaşmıştır.
Sızıntı Dergisi
Dr. Polat HAS
KisukE UraharA - avatarı
KisukE UraharA
VIP !..............!
10 Şubat 2008       Mesaj #6
KisukE UraharA - avatarı
VIP !..............!
Telepati
Telepati, düşünceler arasında doğrudan doğruya bağlantı kurulması, iki zihin veya ruh arasında imaj, fikir, sembol tarzında ortaya çıkan etki alış verişidir. Bilinen duyular, ya da herhangi bir araç kullanmaksızın, her türden düşünce ve duygunun zihinden zihine gönderilip, alınması tarzında yapılan bir haberleşmedir.
Telepatiyi, ünlü metapsişikçi ve spirit araştırmacısı J. L’homme’nun ağzından şöyle tarif edebiliriz: Kendisinde bir içgüdü, bir imaj, bir koku ve bazen de sesler halinde olan, bir fikri alma kabiliyeti. Telepati mantal seviyedeki birçok psişik ve spirit olayların, fenomenlerin esası olmasından dolayı önemlidir. Ruhsal irtibatlar, -medyomsal celse çalışmalarında olduğu gibi- derin telapatik bir birleşmedir. Telepati, evrensel bir bilgi iletişim aracıdır.
Telepatide, alıcı ve verici olmak üzere en az iki kişi vardır. Telepati esnasında düşüncesini yayan, gönderen kimseye Ajan (Agent) yani verici denir. Alıcı (Percipiant) ise telepati deneylerinde süje olarak geçer. Parapsikolojide DDA kapsamında araştırma konusu olan telepati, insan zihninin ve psişik varlığının zamanla körelmiş bir yeteneğidir. Devamlı çalışmak suretiyle bu yetenek gelişebilir.
Telepati yeteneği hemen hemen hepimizde bulunmasına rağmen, daha başarılı sonuçların alınmasında kişiler arasındaki heyecansal uyumun olumlu etkisi olduğu saptanmıştır. Birbirlerine aşık olan insanların, anne ve çocukların, çok samimi dostların, kardeşlerin veya buna benzer birbiriyle sempati bağları bulunan insanların birbirlerini, konuşmaksızın daha kolaylıkla anlaşabilmelerinin bir sebebi de budur.
Dr. I. Kogan’a göre: “Telepatik alış veriş sırasında telepatik verici, bir fikri kendi zihninden alıcının zihnine yansıtırken daha çok bu fikri içeren bir enformasyonu aktarmaktadır. Bu enformasyonlar, alıcının zihnine bir psi alanı vasıtasıyla aktarılır.” Psi alanı vasıtasıyla aktarılan enformasyon özel dalgalar halinde yayılmaktadır; telepati olayını bilimin henüz bilemediği bir güç sağlamaktadır.
Telepati zamanla ve mekanla sınırlnamaz. Telepatik tesirler zihinsel ve ruhsal güçlerin kapasiteleri oranında, uzay ve zamansızlık içinde her yere ve her yöne yönlendirilebilir. Örneğin, radyo dalgaları, televizyon dalgaları, eski çağlarda da mevcuttu. Fakat, her ikisi de keşfedilip ortaya çıkarılıncaya kadar yok gibiydiler. Kulaklarımızın algılayamadıklarının bir kısmını, örneğin telsiz ve radyo gibi araçlarla; gözlerimizin algılayamadıklarının bir kısmını da, yine örneğin televizyon gibi araçlarla algılayabiliyoruz.
Nitekim hayvanlarda algılama sınırları insanlardan farklı olduğundan, bir araca, bir gerece gerek duymadan, örneğin bir köpek, bizlerin kulaklarımızın duymadığı tiz bir düdük sesini duyup, ona uyabilir. Yine çoğu evcil hayvalarımızla, bazı diğer hayvanlar, depremlerden önce, deprem tesirlerini algılayıp, bir takım huzursuzluk belirtileri gösterebilirler. İşte bunlar gibi, beş duyumuzla algılayamadığımız ruhsal tesirlerden biri de, 'telepati'dir.
Psişik yetenekler insanla ilgili olduğuna göre, hepsinin tarihini insanlığın başlangıcına kadar indirmek mümkündür. Fakat yazılı kayıtların hepsinde, değişik değişik zamanlamalar rastlanmaktadır. Örneğin 19. yüzyıla kadar telepati için “düşünce nakli (transmisyonu), zihin okuma, zihinsel haberleşme” gibi adlar kullanılagelmiştir.
Belki de parapsikoloji terimleri içerisinde en çok tanınan, en çok bilinen fenomen telepati fenomenidir. Birçok kişi telepati hakkında şöyle veya böyle birtakım bilgilere sahiptir. Farklı alanlarda bu fenomen değişik şekillerde kavramlaşmıştır. Örneğin bu yetenek için “zihin okuma, zihinden zihne haberleşme, düşünce transmisyonu” gibi ifadelerde kullanılmaktadır. Rusya ve eski Doğu Bloğu ülkeleri de Bio Enformasyon terimini kullanmayı tercih etmişlerdir.
Telepati, düşünceler arasında doğrudan doğruya bağlantı kurulmasıdır. İki zihin veya ruh arasında imaj, fikir, sembol tarzında ortaya çıkan etki alışverişidir. Bilinen duyular, ya da herhangi bir araç kullanmaksızın, her türden düşünce ve duygunun zihinden zihne gönderilip, alınması tarzında yapılan bir haberleşmedir.
İngiliz Ruhsal Araştırmalar Derneğinin kurucularından olan F. Myers Yunanca tele (uzaktan) ve pathos (duygu, düşünce) kelimelerinden telepatiyi türetmiştir.
Ezoterik bilgilere göre telepatinin kökeni insanoğlunun başlangıcına kadar dayanır ve o zamanlar telepati bir fenomen olarak kabul edilmezdi. Bugün modern dünyanın sakinleri olan bizler, nedense aklımızın ermediği ve alışamadığımız her şeye ‘acayip’ veya ‘doğaüstü’ damgasını vuruveriyoruz. Bu fenomen bir kez etüt edildiğinde, prensiplerinin tamamen mantıksal olduğu görülür. Araştırmacılar Avusturalya’daki bazı orman kabilelerinin bir tür zihinsel iletişim metodunu kullandıklarını bildirmektedir. Bu araştırmacılardan biri olan Alexander Markey, Yeni Zelandalı Maoris’lerin günümüzde hala telepati kullanarak iletişim sağlayabildiklerini yazmış olduğu bir kitabında ifade etmektedir. Ormanda bir kabileden diğerine seyahat ederken, sözlerinin daha önce iletildiğini farketmişti. Gideceği yere varınca tüm kabilenin, kendisini beklediğini görmekteydi. Oysa bu haberin kabileye fiziksel bir vasıtayla ulaşması imkânsızdı. Mistik tecrübeleriyle tanıdığımız Hindistan halkı, telepati ve benzer psişik yeteneklere çok yabancı değildir. Buradaki fakir, yogi ve keşişlerin kendilerini tanıma yolunda keşfettikleri yeteneklerini kimi zaman insanlara da sergilediklerini biliyoruz. Bu kimseler, konsantre olma üzerine hayatları boyunca çalışmaktadırlar. Dolayısıyla birtakım fenomenleri uygulamada oldukça başarılı olmuşlardır.
Afrika'da bazı kabilelerin, DDA yeteneklerini kullanarak haberleşmelerini sürdürdükleri bilinmektedir. Büyük Sahra Çölü’ndeki vahalarda yaşayan bu kabileler, bulundukları vahaya yaklaşmakta olan kervan konvoylarını 1000 mil (yaklaşık 1600 km.) ötelerden, içindeki canlılar ve öteki ağırlıklarıyla birlikte algılayabilmektedirler. Araştırmak isteyenler için bu kabilelere örnek olarak Tabu yerlilerini örnek verebiliriz.
Yine, gizli bilimlerle uğraşanlarda (okültistlerde), teozofi ve tasavvufta ustalaşmak isteyenlerde, telepati yeteneğini geliştirip kullanmak, öteden beri yaygındır. Bu değişik ekollerin telapatları kendi bölgelerinde, “olgun ve keramet ehli” olarak değerlendirilirler.
  • Telepati deneylerinin yapılabilmesi için laboratuvar koşulları şart değildir; halk arasında veya aile içinde yapılan telepati deneyleri arasında en bilinen yöntem şöyle açıklanır: Dış uyaranların az olduğu (sessiz, pek ışık almayan, soğuk olmayan vs.) bir odada birkaç kişi gevşeme ve zihinsel konsantrasyona girer. Bu kişilerden biri “verici”, diğerleri “alıcı”dır. Deneyde herhangi bir aldatmaca olmaması için verici kişi deneyden önce diğerlerine aktarmak istediği şey (imaj, örneğin bir elma) neyse onu bir kağıda diğerlerinden gizli olarak yazmış olmalıdır. Beş veya on dakika süren konsantrasyon süresince verici kişi başka hiçbir şey düşünmeden aktaracağı imaja konsantre olmalı, yani hep onu düşünmeli ve onu zihninde net ve berrak bir şekilde canlandırmalıdır. Alıcılar ise, vericiden gelen tesir yayınının zihinlerinde yer edebilmesi için hiçbir şey düşünmemeye, zihinlerini tümüyle boş tutmaya azami derecede dikkat etmelidirler. Başarı, vericinin konsantrasyon derecesine bağlı olduğu kadar, alıcıların her türlü kaygı ve kişisel düşüncelerden uzak bir biçimde zihinlerini boş tutabilmelerine bağlıdır. Konsantrasyon bitiminde tüm alıcılar kendi önlerinde bulunan kağıda zihinlerinde hangi imajın belirdiğini yazarlar ve sonuçlar karşılaştırılır. Gözlemler her beş kişiden birinin iyi bir alıcı olduğunu ortaya koymuştur.
466px Zenerdestesi28telepati konusu iC3A7in29
Zener Destesi
Gerçekçi ol imkansızı iste...
volture - avatarı
volture
VIP "Ipıslak Balık"
10 Şubat 2008       Mesaj #7
volture - avatarı
VIP "Ipıslak Balık"
Zihinsel İletişim Telepati

Duyular Dışı Algılamaların (DDA) belki de en yaygın ve çoğu zaman da farkında olmadan kullanılan çeşididir telepati. Özellikle, uyuyan kahin olarak da adlandırılan ünlü durugörü medyomu Edgar Cayce’nin verdiği bilgilerde de açıkça görülmektedir ki, telepati vasıtasıyla iletişim Mu ve Atlantis uygarlıklarında çok yoğun olarak kullanılmaktaydı. Bu uygarlıkların dejenerasyonlarına paralel olarak bu duyular dışı algılamanın da köreldiği ifade edilmektedir. İnsanların birbirlerini anlamak için seçtikleri kelimelerin ne kadar yeterli olduğu tartışılır. Bedenin algılama araçları olan beş duyunun yeterliliği de tartışılabilir. Halbuki telepatinin, diğer tüm DDA’da olduğu gibi bedenin algılama araçlarıyla bir ilgisi yoktur. Telepati, bilinen duyumlar ya da herhangi bir araç kullanılmaksızın, her türden düşünce ve duygunun zihinden zihine gönderilip alınması şeklinde yapılan bir iletişimdir.

19. yüzyılın sonlarında başlayan telepati çalışmaları 20. yüzyılın başlarında başta Duke Üniversitesinden Dr. Joseph B. Rhine olmak üzere bazı bilim adamı ve araştırmacılar tarafından deneysel olarak, uygun düzeneklerin ve şartların oluşturulduğu parapsikoloji laboratuvarlarında yapılmıştır. Bu çalışmaların günümüze kadar gelen çok değerli örnekleri mevcuttur (1). Dr. Rhine özellikle “Zener Kartları”nı kullanarak yaptığı çalışmalarla, DDA’nın ihtimal hesapları ötesinde değere sahip olduklarını ortaya çıkarmıştır. Günümüze kadar Sovyet Rusya ve Amerika Birleşik Devletleri’nde yapılan Telepati çalışmalarının casusluk amacıyla da kullanıldığı anlaşılmıştır (2).

Telepatik iletişimin gerçekleşmesi için en az iki insanın olması gerekmektedir. Bu iki insandan birisi VERİCİ, diğeri ALICI durumundadır. Bu iletişimde şekil, fikir, sembol olarak gönderme-alma yapılmaktadır. Böyle bir iletişimde insanlar arasındaki sempati bağının kuvveti önemli bir unsurdur. Bu duruma en güzel örnek, anne ile çocuğu arasındaki bu sessiz iletişimdir. Sevgililer, yakın arkadaşlar, kardeşler, eşler arasında meydana gelen telepatik iletişim, gerçekleşme yoğunluğu bakımından üst sıralarda yer almaktadır. Bazen telefon çaldığında, açmadan, sizi kimin aradığını söylersiniz. Yolda yürürken uzun zaman görüşmediğiniz bir arkadaşınıza rastlamadan önce düşüncelerinize o gelir. Veya aynı anda aynı şeyleri düşündüğünüzü, biriniz o düşünceleri ağzından kelimelere döktüğü zaman anlarsınız. Çünki bu iletişim bağı tüm varlıklar arasında mevcuttur. Bunlar tesadüf değildir. Çünki TESADÜF diye bir şey yoktur.

Telepatik iletişim, bunun dışında, kontrollü ve deneysel olarak da birbirini tanımayan fakat telepatik yetenekleri gelişmiş süjeler tarafından oluşturulmuştur. Özellikle Sovyet Rusya ve ABD’de yapılan denemelerde, birbirlerinden birkaç bin km uzaklıkta bulunan alıcı ve verici telepatların çok doğru ve sağlıklı bir şekilde gönderme-alma yaptıkları araştırmacılar ve gözlemci bilim adamları tarafından tespit edilmiştir.

Beyindeki her aktivite, atom seviyesinde kimyasal bir değişime neden olur. Bunun sonunda esiri ortama bir tür enerji dalgaları yayılır. Her enerji formunun da bir yayını vardır. Radyasyonsuz hiçbir şey var olmaz. Her şey hayat denizi içinde titreşir durur. Bu sadece canlılar için değil, cansızlar için de geçerlidir. Bilime göre fizik radyasyonların tümü uzaklığın karesiyle azalır. Yani bir verici telsizden çıkan radyasyon uzaklık arttıkça gücünü yitirir. Denemelerle sabit olmuştur ki telepatide uzaklık arttıkça böyle bir durum söz konusu değildir. Hatta uzaklık arttıkça telepatik iletişim daha sağlıklı olmuştur.

Telepatik iletişim zaman ve mekanla sınırlı değildir. Hızı hiçbir iletişim vasıtasıyla mukayese edilemez şekildedir. Bu iletişim, ANINDA gerçekleşmektedir.

Telepati aslında sadece insanlar için geçerli değildir. Hayvanlar ve bitkiler de bu iletişimi kullanmaktadırlar. Kendi aralarında olabildiği gibi, insanla hayvan, insanla bitkiler arasında da telepatik iletişim gerçekleşmektedir. Bunlara ait yapılmış birçok laboratuvar çalışmaları bunun geçerliliğini kanıtlarken, çevremizde bulunan hayvan ve bitkilerle kurduğumuz özel yakınlıklar en doğal olaylar olarak yaşanan örneklerdir.

Telepatide tespit edilen önemli bir gerçek de, zihnin, bu iletişim sırasında alfa dalga boylarında yayın yapmasıdır.

Telepatide, özellikle vericinin derin bir konsantrasyon ve vizüalizasyon (içsel canlandırma) içinde olması gerekmektedir. Alıcı durumundaki süje için, zihnini alfa dalga boyunda yayın yapar hale getirmesi yeterli olmaktadır. Amerikan Deniz Kuvvetlerinin ilk atom denizaltısı olan Nautilius’un kullanıldığı telepati denemeleri, bilimsel şartlar altında bilim adamlarının gözetiminde yapılan önemli bir örnektir. Bu denemede hem insanlar hem de hayvanlar kullanılmıştır. Denizaltı hiçbir radyo dalgasının ulaşamayacağı derinliğe kadar inmiş ve denizaltı içinde tecrit edilmiş özel bölmeler ve düzenekler kullanılmıştır. Bu denemede hayvan denek olarak tavşanlar kullanılmıştır. Anne tavşan, denizaltının içinde çeşitli kayıt cihazlarına bağlı olarak bulunurken birkaç gün önce doğmuş olan dört yavrusu karada bulunmaktaydı. Deneme gereği yavru tavşanlar sırasıyla boğularak öldürülmüş ve öldürme sırasında denizaltında bulunan anne tavşanın ıstıraplı durumu hem görsel olarak hem de cihazlar tarafından tesbit edilmiştir. Bu denemenin yapıldığı sıralarda insanlar arasında da denemeler yapılmıştır. Mesela denizaltında özel tecrit edilmiş odada bulunan süje (telepat) ile karada bulunan süje arasında mükemmel tarzda gönderme-alma gerçekleştirilmiştir.

Bütün bu gerçeklere rağmen bugün insanlar diğer duygular dışı algılamalarda da olduğu gibi telepatiyi sürekli ve istedikleri zaman kullanamamaktadırlar (özel çalışmalardaki denemeler hariç).
Sadece bir balığın nadiren suyun dışına bir anlık sıçraması ve tekrar suya dalması gibi gerçekleştirilmektedir. Neden? Acaba insanlar böyle bir yeteneği kullanabiliyor olsalardı, bunu günün dejenere, egoist tarzda yapılanmış insanı hangi amaçla kullanırdı? Düşünmesi bile ürkütücü!...
Telepati olayının bize getirdiği en büyük özellik, bütün canlılar arasında bir alışverişin mevcut olduğunu göstermesidir. İşin felsefi tarafı budur. Sadece iki zihin arasındaki pire yarışı gibi düşünce sıçraması değildir bu (3).

Hepimiz birbirimize bağlıyız. Hiç kimse müstakil bir varlık değildir. Kesinlikle sizin kendinize ait bir düşünceniz yoktur. Muhakkak o düşüncenin kökeninde size başka yerden intikal etmiş bazı ipuçları vardır. Siz onu üretirsiniz, büyütürsünüz, kendi düşünceniz zannedersiniz. Telepatinin geliştirdiği etik sonuçlar bunlardır. Yani sadece bir şey var demekle iş bitmiyor. Bunu askeri meselelerde, casusluk işlerinde vs. kullanacak değiliz. Bize lüzumlu olan tarafı bu. Hepimiz birbirimizle bir ağ içerisinde bir şebeke sistemi yaratılmış, bilgi alışverişi içindeyiz. Bunu da biz şuurlu veya şuurdışı tarzda meydana getiririz.
Bu telepatik alışveriş hepimizin içinde vardır.
asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
17 Kasım 2009       Mesaj #8
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın
Telepati ya da uzaduyum bireyler arasında bilinen beş duyunun yardımı olmaksızın gerçekleştiği ileri sürülen enformasyon aktarımıdır. Bir başka deyişle, telepati parapsikolojide incelenen paranormal bir yetenek olup, bireyler arasında duyular-dışı algılama yoluyla düşünce, fikir, duyum veya imajların aktarılmasını sağladığı ileri sürülen tesir irtibatıdır. Terim eski Yunanca’daki “uzak” anlamına gelen tele (τηλε)sözcüğü ile “etkilenme, tesir almış olma,hissetme” anlamlarına gelen patheia (πάθεια) sözcüğünün birleştirilmesiyle elde edilmiş olup önceden kullanılan “düşünce aktarımı” teriminin yerini almak üzere SPR’ninkurucularından Fredric W. H. Myers tarafından 1882’de ortaya atılmıştır. Birçok Doğu Bloğu ülkesinde telepati yerine bio enformasyon" terimi kullanılmıştır.

zenerdestesitelepatikon
Zener destesinin bir çeşidi

Telepatide, alıcı ve verici olmak üzere en az iki kişi vardır. Tesiri gönderen ya da düşüncesini yayan, gönderen kimseye verici (agent), gönderileni almaya çalışan kişiye alıcı denir. Telepati yeteneğine sahip bazı” alıcı” telepatların diğer insanların zihinlerini okuma yeteneği oldukları söylenir. Telepati psikokinezi ile birlikte parapsikolojik araştırmanın iki temel araştırma alanını oluşturur. Bu alanda telepatiyi tam anlamıyla keşfetmek ve anlamak üzere sürdürülen birçok araştırma vardır. Telepatinin nasıl, ne yolla gerçekleştiği hakkında çeşitli varsayımlar ortaya atılmışsa da, henüz kesin bir sonuca ulaşılamamıştır.


Parapsikoloji'deki telepati deney yöntemleri

Parapsikoloji alanında telepati kısa adı ESP (extra-sensory perception) olan duyular dışı algılamanın bir türü olarak kabul edilir. Duyular dışı algılamanın diğer tanınmış türlerinden bazıları prekognisyon ve durugörü olarak bilinir. Telepati yeteneğini test etmek üzere başvurulan çeşitli deney yöntemleri bulunmaktadır. Bunlardan en tanınmış ikisi Zener kartları ve Ganzfeld uyarımıdır.

Zener kartları



200pxzenerkartenc878298

Zener Kartları

Zener kartları parapsikoloji alanında, ESP testlerinde kullanılmak üzere 1920’de Karl Zener tarafından icat edilmiş kartlardır. Parapsikoloji alanında ilk niceliksel araştırmalarda kullanılan bu kartlara, Joseph B. Rhine çalışma arkadaşı Karl Zener’e ithafen bu adı vermiştir.

Zener kartları daire, artı, dalga, kare ve beş uçlu yıldız sembollerini içeren 25 karttan oluşan bir destedir. 1930’larda Duke Üniversitesi’nin Parapsikoloji Laboratuvarı'nda Zener kartlarıyla yapılan deneylerde, kartlar desteden tek tek çekiliyor ve deneklerden, görmedikleri bu kartlarda hangi sembollerin yer aldıklarını bilmeleri isteniyordu. Deneklerin bu testlerde başarı oranı, beş sembol olduğundan normalde % 20 olması gerekirken, başarı oranının % 20’nin üzerinde olduğu gözlemlenmiştir.

Ganzfeld uyarımı



180pxganzfeld8723198

Ganzfeld uyarımı

Ganzfeld uyarımı (İng. ganzfeld stimulation) Parapsikoloji laboratuvarlarındaki deneylerde denekte duyular-dışı algılamayı harekete geçirmek üzere “duyumsal yoksunluk” sağlanması (duyumsal uyaranların minimum düzeye indirildiği bir ortam sağlanması) olayına verilen addır.

Önceleri vizüel süreç testlerinde kullanılan terim, 1973 yılından itibaren psi testlerindeki uygulamalar için kullanılmaya başlanmıştır. Bu uyarım sayesinde, beş duyusunu kullanamayan deneğe paranormal algılamalar için bir çeşit fırsat ortamı yaratılmakta, denek, zorunlu olarak duyular-dışı algılama alanına itilmektedir. Fakat beklenen paranormal algılamalardan hangisinin oluşacağı bilinmez; yani denekte bir telepati fenomeni de oluşabilir, durugörü de, prekognisyon da. Parapsikloglar ganzfeld uyarımını sağlamak üzere, “yüzme kabini” veya “izolasyon kabini” denilen,ısısı beden ısısına ayarlı, tuzlu suyla dolu, gürültü ve diğer uyaranlardan yalıtılmış çeşitli kabinler hazırlamışlardır.

Popüler bir yöntem

Telepati deneylerinin yapılabilmesi için laboratuvar koşulları zorunlu değildir; halk arasında ya da aile içinde yapılan telepati deneyleri arasında en bilinen yöntem şöyle açıklanır: Dış uyaranların az olduğu (sessiz, pek ışık almayan, soğuk olmayan vs.) bir odada birkaç kişi gevşer ve zihinsel olarak konsantre olur (odaklanır). Bu kişilerden biri “verici”, diğerleri “alıcı”dır. Deneyde herhangi bir aldatmaca olmaması için verici kişi deneyden önce diğerlerine aktarmak istediği şey (görüntü, örneğin bir elma) neyse onu bir kağıda diğerlerinden gizli olarak yazmış olmalıdır. Beş veya on dakika süren odaklanma süresince verici kişi başka hiçbir şey düşünmeden aktaracağı görüntüye odaklanmalı, yani sürekli onu düşünmeli ve onu bilincinde net ve duru bir biçimde canlandırmalıdır. Alıcılar ise, vericiden gelen etkili yayının bilinçlerinde yer edebilmesi için hiçbir şey düşünmemeye, bilinçlerini bütünüyle boş tutmaya en üst düzeyde özen göstermelidirler. Başarı, vericinin odaklanma (konsantrasyon) derecesine bağlı olduğu kadar, alıcıların her türlü kaygı ve kişisel düşüncelerden uzak bir biçimde bilinçlerini boş tutabilmelerine de bağlıdır. Odaklanma bitiminde tüm alıcılar kendi önlerinde bulunan kağıda bilinçlerin hangi görüntünün belirdiğini yazarlar ve sonuçlar karşılaştırılır. Gözlemler her beş kişiden birinin iyi bir alıcı olduğunu ortaya koymuştur.

Telepati türleri

Parapsikologlar araştırmalarında telepati fenomenini çeşitli türler altında ele alırlar:

* Gizli ya da gecikmelitelepati: Tesirin gönderilmesi ile alınması arasında belirli bir sürenin geçtiği, yani alıcının gecikmeli olarak aldığı enformasyon aktarımı.
* Prekognitiv telepati: Bir kimsenin zihinsel durumun geleceği hakkında edinilen enformasyon aktarımı.
* Hareki ya da heyecansal telepati: Uzaktan etkileme olarak da bilinen, bir kimsenin hareketlerine ilişkin duyum aktarımı
* Yüksek şuur (üst şuur) telepatisi: Yüksek bilgiler ve ortak bilgelik için yüksek şuur haline geçiş sözkonusudur.

Sonuçlar

Parapsikologlar telepati deneyleri sonuçlarında şu saptamalarda bulunmuşlardır:

* Telepati yer ve zamanla sınırlanamaz.
* Vericinin aktifliği (konsantrasyonu) ve alıcının pasifliği başarıyı etkiler.
* Hayvanlar ve bitkilerde de ESP yetenekleri mevcuttur.
* Birbirine hissi bağları bulunan (anne ve çocuk, iki sevgili vs.) kimselerde sonuçlar daha başarılıdır.

Kavramın kökenleri

İnsanlarda, zamanla körelmiş olduğu belirtilen bu yeteneğin aslında herkeste değişik derecelerde mevcut bulunduğu ve çeşitli deneme egzersizleriyle geliştirilebileceği ileri sürülür. Araştırmacılar Avusturalya’daki bazı orman kabilelerinin beş duyu dışında bir iletişim yöntemi kullandıklarını bildirmektedir. Bu araştırmacılardan biri olan Alexander Markey, Yeni Zelanda’lı Maori’lerin günümüzde hala telepati kullanarak iletişim sağlayabildiklerini yazmış olduğu bir kitabında dile getirmektedir. Benzer yöntemler Afrika kabilelerinde de, örneğin Tabu yerlilerinde kullanılmaktadır. Gizlibilimlerle uğraşanlarda (okültizmde), teozofide ve tasavvufta ustalaşmak isteyenlerin, telepati yeteneğini geliştirip kullandıkları ve bu değişik öğretilerin telapatları kendi bölgelerinde, “olgun ve keramet ehli” olarak değerlendirilmiş oldukları ileri sürülür.

Roger Luckhurst’a göre,Batı kültüründe telepati kavramı esas olarak 19. yy. sonlarında ortaya çıkmıştır. Bu dönemden önce bilim fiziksel olgulara yoğunlaşmıştı ve “zihin”le pek ilgilenmiyordu. Paranormal fenomeni anlama çalışmaları esas olarak canlısal manyetizma çalışmaları ile başlamıştır. Telepati daha sora metapsişik araştırmacılarca ele alınmış ve SPR gibi derneklerin kurulmasından bir süre sonra laboratuvar koşullarında yöntemli ve sistemli bir şekilde incelenmeye başlandı. Bu alanda ilk başarılı sonuçlar, parapsikolojinin babası sayılan, Duke Üniversitesi'nden profesör J.B. Rhine tarfından elde edildi.

Örneğin Duke Üniversitesi’nde yapılan bir dizi ESP deneyinde, 1850 deneyden 558’inde başarılı sonuç alınmıştı. Bu sonuçların rastlantıya dayalı olasılık hesaplarına göre gerçekleşme olasılığı ancak 22 milyarda birdi.Rhine’ın ESP ve telepati deneyleri üzerine yazdığı “Altmış Yıldan Sonra Duyular-dışı Algılama” (Extra-Sensory Perception After Sixty Years) adlı kitabı Harvard Üniversitesi Psikoloji Bölümü’nce öğrenciler için akademik bir test kitabı olarak kabul edildi. Rhine gibi psişik araştırmacıların başarılı sonuçlar almasından sonra telepati laboratuvar koşulları içine çekildi ve parapsikolojik araştırma kapsamında ele alınmaya başlandı.

Telepati ile empatinin farkı

Düşünceler arasında doğrudan doğruya bağlantı kurulması, iki zihin veya ruh arasında imaj, fikir, sembol tarzında ortaya çıkan tesir alış verişi olarak da tanımlanan telepati ile yine parapsikolojide kullanılan empati teriminin sık sık birbiriyle karıştırıldığı görülür. Empati (İng: empathy), birbirlerine manevi bakımdan sıkıca bağlı iki canlı arasında, duygu ve ruhsal hallerin aktarılması fenomenine ve bu psişik irtibata Parapsikoloji’de verilen addır. Kimilerince telepatik bir irtibat biçimi sayılmaktaysa da,telepatiden farkı, tanımından da anlaşılacağı gibi, empatide düşünce ve imaj aktarımının olmamasıdır.

Örneğin aralarında empati bulunan iki kişiden biri bir bedensel rahatsızlıktan acı çektiğinde diğer empatın da bedeninin aynı bölgesinde acı duyduğu görülmüştür. Gözlem ve deneyler empati halinin anne ile çocuklar arasında ve ikizler arasında daha sık gerçekleştiğini göstermiştir. Hayvanlar üzerinde yapılan deneyler, empati halinin özellikle ebeveyn ile yavrular arasında gerçekleştiğini göstermektedir. Örneğin, bir deneyde, yavrularından kilometrelerce uzağa götürülen bir anne tavşanın, yavruları öldürüldüğünde acı acı bağırdığı görülmüştür. Terim, Latince'deki "iç,içine, içinde" anlamına gelen "em" öneki ile Grekçe'deki "duygu, acı, ıstırap, algılama" anlamına gelen "patheia" sözcüğünden türetilmiştir. Terimin psikolojide kullanılan anlamı ile parapsikolojide kullanılan anlamı aynı değildir.
Vikipedi
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
13 Mayıs 2011       Mesaj #9
Avatarı yok
Yasaklı
Telepatiden Uzaktan Şifaya

Bilinen beş duyunun dışında gerçekleştirilen insandan insana iletişim, günümüzde bilim adamları tarafından genelde telepati olarak kabul görmektedir. Fakat insanlar arasındaki saf ruhsal etkiler, tahmin edilenden çok daha yaygın ve güçlü bir fenomen olarak kendini göstermektedir. Düşünce aktarımı dediğimiz şey, bilim adamları tarafından araştırılmaya başlanmadan çok ama çok önce ilkel toplumlarda haberleşme aracı olarak kullanılmaktaydı.

Antropologlar, Afrikalı kabilelerin bu gizemli haber trafiğini, davullar aracılığıyla gerçekleştirilen bir tür mors sistemiyle açıklamaya kalkışmışlardı. Profesör Ernesto Bozzano (Genua), 2. Dünya Savaşı’ndan önce, Avrupalı tanıklar tarafından anlatılan iyi belgelenmiş telepati vakaları ile bu görüşü çürütmüştü. Rodezya'da çalışan Dr. G. B. Kirkland tarafından aktarılan bir belgeyi aşağıda sunuyoruz, bu vaka oraların güncel yaşamında henüz teknolojik bir haberleşme olanağı yokken gerçekleşmiştir.
Sarhoş olan bir yerli tarafından bıçakla akciğeri delinen bir yerli, yaralı olarak hastaneye getirildi. Ağır yaralı, Dr. Kirkland'a bir sonraki sabahı yaşayıp yaşayamayacağını sordu. Doktor da açık ve dürüst bir şekilde, bunun zor bir olasılık olduğunu belirtti.

Bunun üzerine yaralı, en azından yakınlarını son bir kez daha görünceye kadar dayanmaya çalışacağını söyledi. Fakat yaralının akrabaları, elli kilometre uzaktaki bir köyde yaşıyorlardı. Bu, vahşi ormanların içinde yapılması gereken 9 saatlik zorlu bir yolculuk demekti. Olup bitenleri, yaralının akrabalarına bir haberci aracılığıyla bildirmenin dışında bir başka yol da yoktu. Buna karşın yaralı, akşam tam güneş batmak üzereyken yakınlarını kendisinin “çağıracağını” söyledi. Doktor tek bir davul bile kullanılmadığına dair garanti veriyordu... Güneşin doğmasına az bir zaman kala, tüm aile zorlu bir gece yürüyüşünün ardından ölüm döşeğindeki akrabasına ulaştı.

Bu olayı aktaran doktorun orada olanları hayretle karşılaması için bir sebep yoktu, çünkü o zamana kadar telapati üzerine birçok bilimsel denemeler gerçekleştirilmişti ve de “mantal telkin üzerine yapılmış deneysel araştırmalar” vardı.

Fakat ne yazık ki, “ciddi” bilim adamları bunlara gerekli dikkati vermemişlerdi. Titizlik içinde yürütülen ilk deneysel çalışma 1886 yılında düzenlenmişti ve sonucu bugün bile bir sansasyona neden olabilirdi: Saygın Fransız psikolog Prof. Pierre Janet ve Dr. M. Gibert, Bröton köyünden 50 yaşındaki bayan Léonie'yi çeyrek milden, bir mile kadar varan uzaklıklardan kadının bilgisi olmaksızın mantal telkin yoluyla hipnoz etmeyi yani uyutmayı denediler. Bu sırada köylü, bir şeyden haberi olmaksızın evinde bulunuyordu. Yirmi beş denemeden on dokuzu tam istenildiği gibi sonuçlandı, diğerleri ise kısmen ya da, tamamen sonuçsuz kaldı. Deneyler daha sonra Paris’te saygın otoritelerden oluşan bilimsel bir komisyon önünde, ileride tıp Nobel Ödülü kazanacak olan Charles Richet yönetiminde aynı denekle tekrarlandı ve onaylandı.

Yirminci yüzyılın yirmili yıllarında bu deneyler Rus bilim adamları tarafından tekrar ele alındı ve geliştirildi. Daha sonra tespit edildiği üzere sorun, denek bulmaktaydı; çünkü nasıl ki herkes, her hipnotizör tarafından hipnoz edilemiyorsa, bu tür deneyler de herkes tarafından başarıyla sonuçlandırılamamaktaydı. Böylece denenmiş 300 kişiden oluşan bir ankette, sadece 10 ila 12 kişi, bu telepatik uyutma için uygun bulunuyordu. Bunlar genellikle aşırı duyarlı ve hassas insanlardı. Bunların en ünlüleri iki Rus kadın; İvanova ve Fedorova'ydı, otuzlu yıllarda onlarla geniş çaplı birçok deney yapıldı. Bu deneylerin çoğunun yöneticisi, 1927 yılında ölen tanınmış fizyolog Prof. Vladimir Brechterev’in bir öğrencisi olan Leningradlı fizyolog Prof. Leonid Vasiliev’di.

Uyutulması gereken kişi, hipnotizörün görüş alanının dışında, genelde başka bir odada hatta uzak bir yerde bulunmaktaydı. Hipnotizör, deneğin bilmediği bir anda zihinsel yolla, normal beş duyunun dışında bir iletişim vasıtasıyla uykuya dalmasını telkin etmeye başlıyordu. Hipnotizör bunu yaparken kişide uykuda hissedilene benzer hisler uyandırmaya çalışıyor ve bu hisleri İvanova veya Fedorova'nın zihinsel resmiyle birleştirmeye uğraşırken aynı zamanda uyku emrini de veriyordu.

Bu tarz bir zihinsel odaklanma bazı uzaktan şifacıların, uzakta bulunan hastaya konsantre oluşuyla benzerlik taşımaktadır.Vasiliev’in denemelerinde, uzaktan hipnoz edilen kişinin durumunu gözlemleyen ve kayıt tutan üçünçü bir kişi bulunuyordu. Uzaktan hipnoz başarıldığında, hipnotizör bu kez, denek ve kontrolör için bilinmeyen bir anda uyandırma telkinleri göndermekte ve bunu yaparken uyuturken uyguladıklarının aynısını yapmaktaydı.

1933–34 yıllarında telepatik hipnoz ve telepatik uyandırma denemesi gerçekleştirildi. Bu mantal uyutma vakalarının sadece 6 tanesinde başarısız olundu, telapatik uyandırmada ise 21 vaka sonuçsuz kaldı. Fedorova ilk denemelerde iki dakika içerisinde uyudu ve uyandırma ise bundan çok daha kısa sürelerde gerçekleşti. İvanova'da bu süreler biraz daha uzundu. Daha sonraları Fedorova'nın süreleri daha da uzamaya başladı.

Deney sonuçlarıyla ilgili açıklamalar o zamanlarda, hipnotizörün beyninden, deneklerin beynine radyo dalgaları tarzında aktarılıyor olabileceği düşüncesinden öteye geçmiyordu; çünkü teknisyenler ve fizikçiler radyoyu henüz yeni keşfetmişlerdi. Bu, haberlerin uzaktan aktarımını elektromanyetik dalgalar aracılığıyla olanaklı kılıyordu. Yirmili yıllarda, köpek beyinlerinde çeşitli elektrik potansiyelleri tespit edildi ve Hans Berger 1929 yılında, insan beyninin elektrik akımlarının, kapalı kafatası içinden ve cilt üzerinden dışarıya iletilebildiğini keşfetti. Bu yöntem, daha sonra elektroensofologram (EEG) vasıtasıyla geliştirildi.

Eğer beyinden dalga karakterli elektrik akımları çıkmaktaysa ve kafatasının yüzeyine ulaşabiliyorsa, o zaman bu akımların insan kafasının çevresinde elektromanyetik dalgalar ve alanlar üretiyor olması da akla yatkın gelmekteydi ve bu büyük bir olasılıkla başka kişilerin beyinlerine de ulaşabiliyordu.
Bu bakış açısı altında insan beynini, elektromanyetik beyin ışınları alıcısına ve vericisine benzetmek, pek uzak bir ihtimal gibi gelmiyordu.

Dolayısıyla İtalyan psikiyatrist Cazzamalli, gerçekleştirdiği telapati deneylerinde beyin radyo dalgalarının mevcudiyetini kanıtladığına inandığında hiç kimse buna şüpheyle bakmadı, bu dalgalar desimetre-metre alanı içinde düşünülmekteydi. Onun 1923 ve 1933 yılları arasında yaptığı çalışmalar, telapati fenomenlerinin elektromanyetik tezinin seçkin bilimsel kanıtları olarak görülmekteydi. Vasiliev ve çalışma arkadaşları da bu görüşten emindiler. Fakat onlar, “Cazzamalli deneyleri”ni tekrar oluşturmaya çalıştıklarında ve telepati fenomeninde taşıyıcılar olarak, kendilerini göstermesi gereken elektromanyetik görünümlerle ilgili araçlarından hiçbir belirti alamadıklarında hayal kırıklığına uğradılar. Telepatik aktarımların fiziki önlemlerce kesilemediğini tespit ettiklerinde şaşkınlıkları daha da çok arttı.

Çünkü bunlar normalde elektromanyetik ışınları absorbe etmeliydiler. Vasiliev burada ilk önce çelik, daha sonra kurşun odalar kullandı.

Odaların ek yerleri, sızmaya karşı cıva ile tıkanmıştı ve de söz konusu elektromanyetik ışınlara karşı geçirmezliği, elektromanyetik jeneratörler ve dedektörler vasıtasıyla test edilmişti. İki denekten biri yani uyutulan kişi ya da hipnotizör bu odada oturtuldu, bunun yanında hem uyutulan kişinin hem de hipnotizörün iki ayrı yalıtımlı odada olduğu deneyler de gerçekleştirdiler. Eğer elektromanyetik beyin ışınlarına dayandırılan mantal radyolar tezi doğruysa, bu durumda telepatik hipnoz olanaksız olmalıydı. Fakat İvanova ve Fedorova bu elektromanyetik önlemlerin şartlarının yerine getirilmesine rağmen, hipnotizörün mantal telkinlerine karşı duyarlılık gösterdiler.

Anlaşıldığı üzere telepatik hipnozun sonucu, fiziki önlemlerin alınması ya da alınmamasına bağlı değildi ki bu da elektromanyetiğe dayandırılan mantal ya da beyin radyo dalgaları tezini olasılık dışı bırakıyordu.

Telepati fenomenindeki bir başka etkileyici durum, işlevselliğinin çok uzak mesafeler, hatta akla gelebilecek tüm mesafeler üzerinde gerçekleşebileceğini göstermesidir. Daha henüz bu yüzyılın başlarında bile, biri Berlin'de diğeri New York'ta bulunan iki kişi arasında, bir araç vasıtasıyla doğrudan bağlantı kurabilmek bir ütopyaydı; günümüzde artık bunun için bir fanteziye ihtiyaç yoktur, çünkü çoktan günlük yaşamımızın bir parçası olmuştur.

Fiziki, teknik yardımcı araçlar olmaksızın insandan insana daha dolaysız bir uzaktan bağlantı kurma iddiası ise, günümüz Batı medeniyeti bireylerinin çoğu tarafından inançsızlıkla karşılanmaktadır fakat daha nereye kadar? Bizlerin en iyi detektörleri ve araç gereçlerimizin en karmaşık yapıda olanları, tüm hayrete düşürücü kullanım olanaklarına rağmen, bunlardan daha karmaşık olan biyolojik sistemlerle karşılaştırıldığında, tamamen ilkel birer yapıdırlar, özellikle insan bedeniyle karşılaştırıldığında Bu bakış açısından yola çıkıldığında, büyük mesafeleri aşan mantal telkin fenomeni ve dolayısıyla da uzaktan şifa artık insana o kadar da saçma gelmese gerek.

Bizler, olanağımız dahilinde olanın en üst noktasına ulaşmak için kat etmek durumunda olduğumuz, önümüzde sonsuz sayıda yol varken ve insan denen varlığı daha henüz yeterli derecede araştıramamış ve tanıyamamışken böyle düşüncelere yönelmemiz hiç de doğru görünmemektedir. Yeteneklerimizin sadece küçücük bir kısmından haberdar olduğumuzu kavradığımızda elbette bu tür fenomenlere artık başka bir gözle bakıyor olacağız.


Kaynak: Psişik Şifacılık-Ege Meta Yayınları(Alfred Stelter)
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
10 Aralık 2011       Mesaj #10
Avatarı yok
Yasaklı
Son Bilimsel Bulgular Işığında Şuuraltı

Modern araştırmalar şuuraltı hakkında birçok yeni bilgi ortaya çıkarmıştır. Bazı modern beyin fizyologları ve psikiyatristleri şuuraltının, Freud'un ileri sürdüğü gibi bastırılmış arzuların saklandığı bir depo olup olmadığını sorgulamaktadır.

Şuuraltı, bizim dış aleme şuurlu olarak yansıttığımız imajdan soyunmuş otantik kişiliğimizdir. O, içimize doğru, kendimize yansıttığımız imajdır ve bizler şuuraltı zihni şuurlu olarak yönlendirmek suretiyle başarıyı ya da başarısızlığı seçerek hayatımızı programlama gücüne sahibiz. Örneğin sadece hastalığımıza iyi geleceğini düşünerek almış olduğumuz ilacın (plasebo etkisi) baş ağrılarını hafiflettiği, beyaz kan hücrelerinin sayısını artırdığı, kan basıncını düşürdüğü ve hatta tüm endokrin sistemini faaliyete geçirdiği kanıtlanmıştır.

Günümüzde psikolojinin de, beyin fizyolojisiyle ilgili araştırmaların sahasına dahil olması ve ikisinin bütünleşmeye başlaması sayesinde beynin biyolojisi ve nörolojisi anlaşılmaya başlamıştır. Beyin araştırmaları kimyacıları, nörologları, biyologları, psikiyatristleri, psikologları, bağışıklık uzmanlarını ve hatta kuantum fizikçilerini bir araya getirmektedir. "Beyin nasıl çalışıyor?" sorusu, ancak çeşitli disiplinlerdeki bu araştırmacıların kendi bilgi ipliklerini bir arada dokudukları ölçüde cevaplandırılmaktadır.

Bütün bu işlerin nasıl olduğunu tam olarak söyleyemiyoruz, fakat modern araştırmalar zihne yeni bir görünüm kazandırmaya başlıyor.

Bu çalışmalar bir gün bu şuuraltı mantal güç fenomenini açıklayabilir. Rölativite teorisi ve kuantum mekaniği, bilimin, evrenin yapısına bakışını tamamen değiştirdi. Bu atılımlar beyni anlayış şeklimizi de farklı hale getirdi. Einstein'ın meslektaşlarından biri olan David Bohm evrenin parçalara ayrılamayan, "bölünmez, parçalanmaz" bir bütün olduğuna işaret ediyor. Evreni gezegenler, organizmalar, hücreler, moleküller ve atomlar şeklinde algıladığımız zaman realitenin tam bir resmini görmüyoruz. Fizikçilerin "sınırlı vaka" dedikleri şeyi, bir yakın olma, yaklaşma olarak görüyoruz. Bu yaklaşma beynimiz tarafından bir araya getirilen bir resimdir.

David Bohm beynin kendisinin bütünün ayrılmaz bir parçası olmasından dolayı, insan zihninin bölünmez olduğuna ve bütüncül evreni bilmeye muktedir olduğuna inanmaktadır. Bohm'a göre, evrene, gördüğümüz maddesel dünyanın tezahürüne sebep olan bir düzen sinmiştir. Evren bu iç içe düzeni emmiş, doygunlaşmış haldedir. Boş mekan olarak düşündüğünüz şey, enerjiyle satüre haldedir. Canlı ve cansız alem arasındaki sınır zihnin bir yaklaşımıdır; bu mutlak bir bölünme değildir. Ve zihin maddeden ayrı değildir.

Evrene bu açıdan bakılırsa, zihnin ve maddenin ayrı olmadığı anlaşılırsa; hipnoz, psikokinezi, diğer psişik olaylar yani zihnin madde üzerindeki hakimiyeti sorun olmaktan çıkar. Evren ve evreni bilen zihin bir ve aynıdır, bir bütündür. Benliğimizin, derimizin içindeki bu şey olduğunu, benliğin bedenin cidarlarında sona erdiğini düşünürüz oysa modern bilim durumun böyle olmadığını ortaya koyuyor. Biz "deriyle kaplanmış ego" değiliz. Gerçi göbek bağımız doğumda kesilir, ama biz gene de kopmaz bir bağla evrene bağlıyız. Zihin, beden ve evren bir sürekliliktir. "Düşünce asla başlamaz ve son bulmaz," diyor Bohm, çünkü o bilgi alma, işleme tabi tutma, geri besleme ve gönderme sürekliliğidir. Beynimiz bedene bir mesaj gönderdiği zaman, evrenden öğrenmiş olduğu alışkanlıklara ve programlara göre evrenle ilişkiye geçmektedir.

Hem beyin nörolojisindeki hem de evrimsel biyolojideki modern keşifler, zihnin ve maddenin ayrılmaz bir bütün olduğu şeklindeki bu görüşü destekliyor. Ünlü nörolog Karl Pribram, yeni fizik bulguları doğrulayan ve hipnoz ve psişik olaylar gibi fenomenler hakkındaki soruları cevaplamaya başlayan yeni bir zihin teorisi ortaya çıkarmıştır. 1940'larda Pribram, beyin bilimcisi Karl Lashley'in Primate Biyoloji Laboratuvarında bir sinir cerrahı olarak çalıştı. Kendisi orada beynin frontal (ön) loblarının limbik (çevresel) sistemlerle bağlantısı dahil çok sayıda keşif yaptı. 1960'da yayınladığı buluşlarına göre beyin hücreleri basit refleks mekanizması şeklinde değil, karmaşık bir geri besleme devresinin bir parçası olarak çalışmaktadır.

Pribram'ın araştırması psikolojide hakim olan basit davranışçılığın sonunun geldiğini haber verdi. Pribram'ın yeni zihin teorisine yol gösteren en önemli keşiflerinden biri, olaylara ilişkin hafızanın beyinde belli bir yerde depolanmadığı, beynin her tarafına dağıtıldığı hususuydu. O, bunu beyinlerinin bazı parçaları alındıktan sonra bile hafızalarında hiçbir eksilme olmayan beyin hasarlı hastalarla çalışırken keşfetti. Pribram beynin, basit dijital veri işleminden çok daha fazlasını yaptığını buldu. Hatırlamak, imajine etmek, problem çözmek ya da müziği değerlendirmek için beyin, bilginin içeriğini beynin her tarafında dağıtır ve girişim halinde geniş ölçekli bilgi izleri oluşturur. Bu bilgiyi depolama ve geri alma sistemi bilimin hologram dediği şeye benzemektedir. Bu nedenle de Pribram yeni beyin modeline "holografi" demiştir.

Beyinde bir nöron (sinir hücresi) başka bir nörona elektriksel bir mesaj gönderdiğinde, bu sadece tek bir dijital mesaj değildir. Her sinir kollara ayrılır ve elektrik itkileri tüm bu yollarda ilerlerken havuzdaki dalgacıklar gibi bir dalgacık oluşur. Bu dalgacık ya da dalganın diğer dalgalarla kesişmesi sonucunda bir girişim meydana gelir ve beyin algılamalarını buradan çıkarıp alır. David Bohm'un evreni makrokozmik bir hologram, Pribram'ın beyin modeli ise mikrokozmik bir hologramdır. Bu iki bilim adamı beynin holografik bir evreni yorumlayan bir hologram olduğunu ifade eden şuur görüşünün öncülüğünü yapmışlardır.

Bu yeni beyin teorisi ilhamlar, psişik güçler, psikokinezi, mistik teklik, evrenle birlik duygusu gibi önceki birçok gizemli fenomene mümkün açıklamalar sağlamaktadır. Bohm, pek çok şekilde yorumlanabilen ama asla bölünemeyen tek bir ünite olarak işleyen tüm sistemi (evren, organizmalar, beyinler, moleküller) tanımlamak için holohareket kavramını kullanmaktadır. Mistik bir tecrübe yaşamamızın ve kendimizi tüm evrenle bir hissetmemizin sebebi, zaten tüm evrenle bir oluşumuzdur. Holohareket içindeki her şey kendi içine katlanmıştır. Bir insan beyni evreni gözlemlemek için dışarıda kalmaz, beyin bütünün parçası olarak onun içindedir. Tüm eşyalar, tüm madde, tüm olaylar, tüm zaman, her ana, her olaya katlanır. Evrenin her parçası bütünün bilgisini taşır.

Pribram/Bohm görüşünde beyin, evrensel düzenin fiziksel bir tezahürüdür. Günlük düşünceler ya da akılcı muhakeme aslında zekanın düşük bir şeklidir. İçgörü (anlayış) zekanın çok daha yüksek bir şeklidir. İçgörü ağır hareket eden muhakemeyi atlamak ve çok daha derin bir seviyede bilmektir.
Eğer Pribram, Bohm, Sheldrake ve diğer önde gelen bilim adamlarının holografik ve alan teorileri doğruysa, beyin, beden ve evren gerçek anlamda birbirleriyle bağlantılıdır. Bu ise daha önce "duyular dışı" ya da "paranormal" diye nitelendirdiğimiz fenomenleri açıklamaya başlamaktadır. Beyin hakkında öğrenmekte olduklarımız, şuurluluk kapasitemizin, psişik güçlerimizin ya da şuuraltını kendi kendimize kontrol yeteneğimizin, normal yeterlilik sınırlarımızın çok ötelerine uzandığını ortaya koymaktadır.


Kaynak:Hipnoz ve Ötesi / Lee Pulos, Ruh ve Madde 1999


Benzer Konular

17 Eylül 2016 / Misafir İletişim Bilimleri
19 Eylül 2013 / Misafir İletişim Bilimleri
12 Aralık 2008 / Ziyaretçi Cevaplanmış
30 Mart 2008 / Gabriella X-Sözlük
17 Nisan 2009 / ThinkerBeLL Felsefe