Arama

Psikolojide Teoriler - Sayfa 2

Güncelleme: 27 Haziran 2008 Gösterim: 18.064 Cevap: 14
_PaPiLLoN_ - avatarı
_PaPiLLoN_
Ziyaretçi
24 Haziran 2008       Mesaj #11
_PaPiLLoN_ - avatarı
Ziyaretçi
Örtük Kişilik Teorileri

Sponsorlu Bağlantılar
Örtük veya zımni (implicit theory of personality) kişilik teorileri, insanların kendilerinin ve özellikle diğerlerinin kişilikleri hakkındaki görüşlerini ifade etmektedir. Burada teorinin örtük olması demek, açıkça ve biçimsel olarak ifade edilmemiş, ancak doğal olarak böyle anlaşılır olmak demektir (Beauvois, 1984).

Örtük kişilik teorileri, Shweder'in (1977) ifadesiyle, sıradan insanların günlük yaşamlarında kişilik çizgileri planında 'ne neyle birlikte gider' ya da 'hangi kişilik özellikleri birlikte bulunur' konusundaki fikirlerdir. Örneğin erkeksilik çizgisinin, zekayla değil, fiziksel güç, kararlılık, cesaret veya karakter gücüyle ilişkilendirilmesi gibi. Burada bir kişiyi betimleyen ve birlikte bulunduğu düşünülen çizgiler, bu kişi hakkındaki beklentilerimizden ve tasvirlerimizden kaynaklanmaktadır ve bu teori, hiçbir geçerlik kriterine dayanmamaktadır.

Kısacası bu teorilerde, kişilik, çeşitli kişilik çizgilerinden oluşan bilişsel bir yapı gibi düşünülür ve bu çizgiler arasında bir takım ilişkiler beklenir; yani kişiler hakkında bir yandan birtakım çizgiler repertuvarı geliştirilir, öte yandan bu çizgiler arasında bir takım ilişkiler olduğu varsayılır (Leyens, 1983; Schneider, 1973). Örtük kişilik teorileri, çoğu kez diğer insanlarla paylaşılan ortak görüşlerdir. Bunların paylaşılmış olmaları, onlara bir tür sağlamlık kazandırır ve onların 'doğrulukları' hakkındaki inancımızı pekiştirir.

Örtük Mutluluk Teorileri

Örtük veya zımni mutluluk teorileri, sosyal düşünceyle ilgilenen sosyal psikologların dikkatini çeken ve insanların günlük yaşamlarında ürettikleri teorilerdendir.

Bu teoriler, insanların kendilerinin veya diğerlerinin yaşamlarındaki mutluluk konusunda ortaya attıkları açıklamaları kapsamaktadır. Örneğin bu teoriler, insanların mutluluğun kaynağında diğerleriyle ilişki, aşk, iyi bir evlilik, dostluklar, çocuk sahibi olmak gibi hususları gördüklerini ortaya koymaktadır.

Üniversite öğrencileriyle yapılan bir araştırmada (Klinger, 1977), "Yaşamınıza anlam veren şey ne?" sorusuna örneklemin %89'u, 'diğerleriyle ilişki' (aşk, dostluk aile ilişkileri) cevabını vermiştir. Campbell'in (1981) anket sonuçlarına göre mutluluk kaynakları arasında, mutlu bir evlilik, hoş bir aile yaşamı ve güvenilecek dostlara sahip olma öne çıkmıştır.

Freedman'ın (1978) araştırmasında ise mutluluk faktörleri arasında aşık olmak, ahenkli bir evlilik, doyumlu cinsel ilişkiler, dostları olmak ve hoş bir sosyal yaşam etkili görülmüştür; bu alanlarda mutlu olduklarını söyleyenlerin %90'ınm genel olarak yaşamlarından da memnun oldukları; mutsuz olduklarını söyleyenlerin, mutlu olmak için yaşamlarında aşkın eksik olduğunu belirttikleri saptanmıştır (Kaynak; Vallerand ve ark.,' 1994).

Örtük Teoriler

Örtük veya zımni teoriler (implicit theory), günlük yaşamda bireylerin kendilerinin veya diğerlerinin davranış ve yaşantıları konusunda üretip kullandıkları, ancak bilimsel olarak temellendirilmemiş görüşlerdir.

Bunlara naif teoriler de denebilir. Zira özel bir uzmanlık gerektirmeyen bu teoriler, bilinçli bir şekilde oluşturulmamış ve apaçıkça ifade edilmemiş görüşlerdir.
_PaPiLLoN_ - avatarı
_PaPiLLoN_
Ziyaretçi
24 Haziran 2008       Mesaj #12
_PaPiLLoN_ - avatarı
Ziyaretçi
Pekiştirme Teorisi

Sponsorlu Bağlantılar
Pekiştirme teorileri (reinforcemenî theories), esas olarak öğrenme konusunu (tepkilerin kazanılması, öğrenilmesi) ele alan, kısacası öğrenme teorisi kavramlarını, kişiler arası ilişkiler bağlamına aktaran ve bunları uyaran-tepki paradigmasına göre açıklayan görüşlerdir.

İnsanın sosyal davranışlarının hemen hiçbirinin, organizmanın genetik bagajı tarafından belirlenmemiş olması, öğrenme olgularının son derece geniş bir yelpazeye yayıldığının açık bir göstergesidir. Söz konusu olguların incelenmesi üç büyük teorik yaklaşımın etkisindedir: Behevyorizm (ya da behevyorist metodoloji), çağrışımcılık (ya da temel yapısal ilkeleri) ve hedonizm (ya da motivasyon ilkesi).

Pekiştirme teorileri özellikle üçüncü yaklaşımla ilgilidir. Bu teoriler uyaran-tepki zincirinin oluşmasında 'ödül' veya muadillerinin (gerilimin azaltılması, zevk, doyum faktörleri, vb.) rolünü vurgulamaktadır. Hedonist yaklaşım Bentham'dan Thorndike'a, Thibaut ve Kelley'den Homans'a, Miller ve Dollard'dan Hovland'a, Skinner'den Bandura ve Walters'a, klasik şartlanmadan edimsel şartlanmaya kadar uzanan uzun bir tarihe sahiptir.

Bu tarih içersinde öğrenme teorileri, başlangıçta uzun yıllar boyunca sosyal davranışlarla ilgilenmediğinden, sosyal psikolojideki etkileri de sınırlı kalmıştır. Sosyal psikolojide, özellikle kişiler arası ilişkiler ve çekim konusunda söz konusu edilmektedirler.

Pekiştirme, bir tepkiyi izleyen ve tepkinin tekrarını daha olası hale getiren her tür olayı ifade etmektedir. Pratikte pekiştirmenin sağlanma tarzına göre, literatürde 'ikincil pekiştirme', 'sürekli pekiştirme', 'aralıklı veya programlı pekiştirme', 'negatif veya pozitif pekiştirme' gibi farklı pekiştirmelerden söz edilmektedir.

Psikanalitik Teori

Freud tarafından ortaya atılan psikanaliz, her şeyden önce XIX. yüzyılın determinist anlayışını insani olgulara genişletmesi, psişik yapıyı ve süreçleri içgüdüler temelinde açıklaması, früstrasyon ve çatışmaların neden ve sonuçlarını sistematik bir tarzda incelemesi, insan davranışlarını bilinçdışı mekanizmalarla ilişkilendirmesi, psikoseksüel bir gelişim modeli geliştirmesi, insanın zihinsel yaşamında cinsel güdülerin ve saldırganlık güdülerinin rolünü vurgulaması gibi hususlarla karakterize edilebilir.

Freud'ün sosyal psikoloji yazıları, Totem ve Tabu (1913), Kolektif Psikoloji ve Ben'in Analizi (1921), Uygarlıkta Bunalım (1930), Musa ve Monoteıim gibi eserlerinde toplanmıştır. Totem ve Tabu'da, ilkel toplumlardaki tabuları ve totemizmi, baba ve oğulların anneye yönelik rekabet ve çatışmasına dayandırır. İnsanlık tarihinin ilk zamanlarında bu çatışma, oğulların kendi aralarında koalisyona gitmesi ve babayı katliyle sonuçlanmaktadır. Bu 'ilk günah', pişmanlık ve suçluluk duygularına yol açmakta ve yasak arzulara karşı önlem olarak tabular tesis edilmektedir. Totemizm ise oğulların babayla özdeşleşmesini pekiştirmeyi sağlamaktadır.

İkinci eserde Freud, sosyal bağ ve dayanışmayı, babaya veya şefe karşı düşmanca duyguların dönüştürülmesiyle açıklamaktadır. Bireyleri birbirine bağlayan şey, cinsellikten arındırılmış veya yüceltilmiş dostluktur; ayrıca bireyler kendi gruplarında Ben'in ideali olarak seçtikleri şefle özdeşleşerek birbiriyle de Özdeşleşmiş olmaktadırlar.

Freud uygarlığın krizini, birey ve toplumun amaçlarının örtüşmemesine bağlamaktadır. Bu durumda, insanın doğuştan getirdiği saldırganlık veya yıkma arzusu, toplumun dağılmasına yol açan en temel güç olarak ortaya çıkmaktadır. Toplum bu yıkıcılığı Üst-Ben vasıtasıyla kontrol etmeye çalışmaktadır, vb.

Psikanalitik yaklaşım sosyal psikoloji alanında Freud sonrasında, bir yandan Adorno'nun Otoriter Kişilik kavramı etrafındaki çalışmalarda, öte yandan Kardiner'in Temel Kişilik kavramı etrafındaki çalışmalarda devam etmiştir.
_PaPiLLoN_ - avatarı
_PaPiLLoN_
Ziyaretçi
26 Haziran 2008       Mesaj #13
_PaPiLLoN_ - avatarı
Ziyaretçi
Shweder Moral Teorisi

Kohlberg sonrası moral teorilerdendir. Kohlberg'in topluluğundan soyutlanmış bireye odaklı ahlak anlayışı yerine, kişileri topluluğu İçine yerleştiren holist bir anlayışa dayanır. Buradaki hareket noktası geleneksel toplumlarda kişilerarası ilişkilerin bireyin Özerk yargılarına değil, dinsel inançlara, mitoslara, değerlere tabi olduğu, kısacası toplumun birincil, bireyinse ikincil planda bulunduğudur.

Bu bağlamda sosyal uzlaşmalar, moral bir boyuta sahiptirler, zira toplumun norm ve kuralları, ilahi bir gücün veya düzenin ifadeleri olarak algılandığından buyurucu bir nitelik taşırlar.

Shweder ve arkadaşları (1987) kültürler arası (Hindistan ve ABD) çalışmalarından hareketle, geleneksel toplumlarda ahlak ile uzlaşmaların birbirinden ayırdedilmediğini, ayrıca sosyal düzene uymanın (uzlaşma morali), bireysel haklardan daha önce geldiğini öne sürmüşlerdir.

Araştırmacılar çeşitli davranışları a) herkesin yapması/uyması gerekenler, yani evrensel ve çiğnenemez olanlar, b) sadece bir toplumun üyelerinin yapması gerekenler, yani kültüre/topluma göreceli olanlar şeklinde iki kategoride tasnif etmişlerdir. Bunlardan ilki (hırsızlık yapmama, yalan söylememe gibi) moral davranışlardır, ikinciler (inek eti yememe gibi) ise uzlaşımsal (ülkelere göre serbest veya yasak olan) davranışlardır. Hintliler cevaplarında ikinci kategorideki davranışları da birincilerin yanına koymuşlar, yani moral ile uzlaşma arasında ayrım yapmamışlardır.

Shweder'e göre üç büyük moral kod ya da etik alan vardır ve her kültür bunlara farklı bir önem atfeder. Birincisi, özerklik eliğidir: Bu kod, kişisel kimliği yüceltir ve bireysel hakları, adalet ve özgürlüğü vurgular. İkincisi topluluk (komünote) etiğidir: Bu kod, kişilerin birbirine karşı görev ve yükümlülüklerini vurgular.

Üçüncüsü kutsallık etiğidir. Bu kod, insanın spiritüel özünü gerçekleştirmeyi, saflığı, arınmışlığı yüceltir. Birinci kod (Kohlberg'in evrensel saydığı kod) esas olarak Batı dünyası, diğerleri ise geleneksel toplumlar için önem taşır (Shweder'in teorisinin, modern etik ile geleneksel etiği kutuplaştırması, günümüz dünyasında oldukça abartılı görünmektedir) (Kaynak; Vandenplas-Holper, 1999).
_PaPiLLoN_ - avatarı
_PaPiLLoN_
Ziyaretçi
26 Haziran 2008       Mesaj #14
_PaPiLLoN_ - avatarı
Ziyaretçi
Skript Teorisi

Kutupsallık teorisi (polarity theory) olarak da adlandırılan ve ideoloji-kişilik ilişkilerini irdeleyen bu teori, Batı düşüncesinde ideolojinin yeni bir kavramlaştırmasını sunan Tomkins (1963, 1982) tarafından öne sürülmüştür.

Tomkins'e göre, hümanist ve normatif yönelimler arasında bir kutuplaşma vardır: Sağ ve sol dünya görüşlerini de ayırdeden bu kutuplaşma, teoloji, metafizik, matematik anlayışları, estetik teorileri, siyaset kuramları, epistemoloji, çocuk yetiştirme tutumları, psikoterapi yaklaşımları gibi hayatın her alanında farklı yaklaşımlara yol açmaktadır. Birey, grup ve kültüre ilişkin ideolojiler, hümanizm ve normativizm boyutlarına göre anlaşılıp sınıflandırılabilir.

Tomkins'in tanımladığı şekliyle, insanı, etkin, yaratıcı, düşünen ve arzulayan bir varlık olarak gören hümanist yönelim, onu kendinden hareketle anlayan bir yaklaşımın ifadesidir. Buna karşılık normatif yönelim, gerçekliği, insandan bağımsız olarak tanımlama eğilimindedir; Bu anlayışta insan, kendi dışında belirlenmiş kurallar, normlar sistemine ve gerçekliğin dünyasına uyma potansiyeliyle anlaşılabilir.

Farklı kişilik ve ideolojiler, normatif-hümanist ya da sağ-sol kutupları arasında uzanan bir süreklilik çizgisi (continuum) boyunca yerleştirilebilir. Bu çerçevede sağ-sol kişilik farklılıkları, ideo-affektif yapılar ya da kısaca "kalıplar" olarak tanımlanır.

Bu kalıplar, pek çok alanda etkisini göstermektedir. Örneğin farklı çocuk yetiştirme yaklaşımları, bir ucunda çocuğun çevreye uyumuna ve itaatine ağırlık veren bir eğitim anlayışı, öbür ucunda ise çocuğun kendi gerçekliğinin ortaya çıkarılmasına, kendini ifade etmesine ağırlık veren eğitim anlayışlarının bulunduğu bir çizgi üzerinde konumlandırılabilir.

Normatif-hümanist tutumlar, bilinen diğer bazı psiko-sosyal değişkenlerle de ilişkili görünmektedir. Nitekim ülkemizde yapılan bir araştırmada Göregenli (2000), normatif-hümanist eğilimler ile otoriterlik arasında olumlu bir ilişki olduğunu saptamıştır.
_PaPiLLoN_ - avatarı
_PaPiLLoN_
Ziyaretçi
27 Haziran 2008       Mesaj #15
_PaPiLLoN_ - avatarı
Ziyaretçi
Sosyal Karşılaştırma Teorisi

Festinger tarafından ortaya atılan bu teoriye göre bireyler kendileri hakkında bir kanaate varmak için görüşlerini, değerlerini, yeteneklerini veya duygularını değerlendirme ihtiyacı hissederler. Bu ihtiyaç objektif yollardan giderilemediğinde, kendilerini diğerleriyle karşılaştırarak bir fikre varmaya çalışırlar. Genel olarak birey ile diğerleri arasındaki fark (bireyin aleyhine) çok büyükse karşılaştırmadan kaçınılır.

Festinger, sosyal karşılaştırma teorisi çerçevesinde şu tür sorulara cevap aramıştır: Niçin diğeriyle karşılaştırmaya gidilir? Kimlerle karşılaştırma yapılır? Sosyal karşılaştırmanın kişiler açısından sonuçları nelerdir?

Festinger'in modeli, rasyonel bir birey varsayar. Sosyal karşılaştırma teorisyenleri, daha sonraki yıllarda yeni karşılaştırma stratejileri üzerinde durmuşlardır: Yatay, aşağıya doğru ve yukarıya doğru karşılaştırmalar gibi.


Vroom'un Beklenti Teorisi

Vroom'un (1964) beklenti teorisi (expectancy theory), motivasyon konusunda ortaya atılan süreç teorilerinden biridir.

Burada, bireysel davranış, davranışın sonuçlarının algılanan değerine (valence) göre açıklanır. Öte yandan bireyler, hedeflerine ulaşmalarını sağlayacak imkânlar arasında, kazanç-paha hesabı yaparak ve bilinçli bir şekilde tercihte bulunur. Bu açıdan bakıldığında diğer motivasyon teorilerine kıyasla Vroom'un teorisinde bireylerin hedefleri doğrultusunda rasyonel tercihler yapmalarına ağırlıklı bir yer verilmektedir.

Vroom'un (1964) teorisi, daha sonra başka araştırmacılar (Porter ve Lawler, 1968; Nadler ve Lawler, 1991, Steers, Porter ve Bigley, 1996) tarafından geliştirilmiştir

Benzer Konular

21 Kasım 2008 / _PaPiLLoN_ Psikoloji ve Psikiyatri
29 Ekim 2017 / virtuecat Ekonomi
19 Aralık 2007 / asla_asla_deme Psikoloji ve Psikiyatri
10 Mayıs 2010 / Misafir Psikoloji ve Psikiyatri
3 Temmuz 2008 / Misafir Siyasal Bilimler