Arama

Stigma (Damgalama)

Güncelleme: 17 Eylül 2008 Gösterim: 7.858 Cevap: 0
_PaPiLLoN_ - avatarı
_PaPiLLoN_
Ziyaretçi
17 Eylül 2008       Mesaj #1
_PaPiLLoN_ - avatarı
Ziyaretçi
Stigma (Damgalama)

Sponsorlu Bağlantılar
Bizlere hiç de uzak olmayan,zaman zaman bizlerin de farkında olmadan yaptığımız bir durum stigma, kelime karşılığı ile damgalamak anlamına gelmektedir. Sadece bir millete veya özel bir topluma ait değil tüm milletin sorunudur. Stigma toplumun psikiyatrik bozukluğu olan insanlara karşı gösterdiği tutumlardır. Aslında bu tutumları diğer bütün hastalık grupları içinde de görüyoruz ama bu ruh hastalığı olan insanlara karşı gösterilenler kadar yoğun ve açık değil.
Peki ruh hastalığını damgalama konusu yapan şey ne?

Yapılan çalışmalar korkunun en büyük faktör olduğunu göstermiştir

Ruh hastaları tehlikeli olarak algılanıyor,dengelerinin tamamen bozulduğu,ne zaman ne yapacaklarının belli olmadığı,çevresindekilere zarar verebileceği gibi yaygın düşünceler var.

Tedavini yararsız olacağına olan inanışlar.

Ayrıca bu tür hastalarla iletişim kurulamayacağının varsayılması da insanları ayrım yapmaya,damgalamaya meyillendiriyor.


Diğer bir etken ve en önemlisi olarak gösterilen bunların hastalık olarak algılanmamasıdır.

Yukarıda saydığım ve eklenebilecek birçok yaygın düşünceler nedeniyle ruh hastaları yüzyıllarca şeytanın etkisinde kalmış olarak nitelendirildi,kafalarının içindeki kötü ruhu veya şeytanı oradan çıkarmak için kafatasının delinmesinden,çeşitli işkencelere ve yakılmalara kadar değişik uygulamalara tabi tutuldular.Günümüzde bu tür akıl almaz,insanlığa sığdırılamaz uygulamaların tabi ki yeri olamaz.Ama günümüz toplumları-ki toplumun bireyleri olarak bizler de ruh hastalığı olan insanlara karşı onların durumlarını kötüleştirecek tutumlar sergiliyoruz.

Çalışmak. Yaşamımızı devam ettirebilmek için gerekli maddi gücü bize verir. Ama bundan daha önemlisi, kişiye üretken ve toplumun önem verilen bir üyesi olduğunu göstererek, kişinin kendine güvenine de büyük ölçüde katkıda bulunur. Ruh hastalığından yeni iyileşen insanlar için ise, toplumla bağ kurması ve olağan yaşamında ki düzeni sağlaması açısından da önemlidir. Ama ne yazık ki ruh hastalığı teşhisiyle beraber gelen damgalanma sonucunda çalışmanın bu avantajlarından yarar sağlanamamaktadır. Çünkü çoğumuzun ruh hastalığı olan insanlarla aynı işyerini, aynı ortamı paylaşmaya bile tahammülü yoktur. Sosyal bilim araştırmaları göstermiş ki, kişiye psikiyatrik bir teşhis konulması ve hatta kişinin herhangi bir ruh sağlığı tedavisi görmüş olduğu gerçeği onun yetenekleri, karakteri ve potansiyeli hakkında olumsuz varsayımlara yol açıyor.

Karşılaşılan sorunlar sadece iş hayatıyla sınırlı değil. Birçok ülkede, USA'da dahil, ruhsal hastalıkları ve sosyal sigorta sistemleri benzer ağırlıkta ki hastalara göre daha az kapsamlı. Evlilikte, ev bulurken, komşu ve toplumun desteğini alırken birçok olumsuz etkilerle karşılaşıyorlar. Çoğu işini, evini, arkadaşlarını kaybetmemek için hastalığı konusunda konuşmaktan çekiniyor. Konuşanlar ise yine birçok sorunla karşı karşıya bırakılıyor. The Lancet dergisinin Eylül 1998 tarihli sayısında yayınlanan bir makale de Kay Redfield Jamison adlı bir psikiyatrist on altı yaşından beri manik-depresif olduğunu ve kendi tecrübelerini anlatan bir kitap yazmış olduğunu belirtiyor. Manik-depresif hastası olarak çeşitli dürtmelerin farkında olduğunu ve ruhsal hastalığı olan insanların ruhlara, cinlere benzediği gibi klişelerden çok yara aldığını söylüyor. Ama ne zaman ki hastalığı hakkında bir kitap yazmış o zaman büyük ayırımın, farklı davranışların ve insanların yüzünde ki hoşnutsuzluğun farkına vardığını belirtiyor. Ruhsal hastalığı olan insanlardan nefret eden veya bildikleri manik-depresifli hastaların hakkında kötü konuşan birçok sayıda hayrete düşürecek derecede psikopat ve korkutucu mektup almış. Hatta samimi dindar olmadığı için hastalığını hak ettiğini söyleyenlerin de olduğunu,bazılarının ise hastalığının kontrol altına alınması gerçeğine rağmen hiçbir işle uğraşmaması, ders vermemesi ve hasta bakmaması gerektiğini savunan mektuplar almış olduğunu belirtiyor.

Bir çok üniversitenin psikiyatri klinikleri hastalığını saklamasının daha iyi olacağını belirtmişler. Bir çoğu ise durumunu açığa çıkarmasından dolayı çok rahatsız olmuşlar ve durumu hakkında ne söyleyecekleri ve ne yapacakları konusunda bir fikirleri yok gibi davranmışlar. Bunun yanında gelen binlerce mektup arasında ona göre okunması en zor olanların diğer doktor ve profesyonellerden gelen mektuplar olduğunu söylüyor. Depresyon ve manik-depresyonla ilgili tecrübelerini anlatan, bunun yanında kendi okullarından ve kolejlerinden yeterli desteği alamamalarını ve kendi tıp okullarındaki mevcut programlardan çıkartıldıklarını anlatan daha birçok mektup almış. Akademik kariyerlerinin , medikal lisanslarının ve hastanedeki ayrıcalıklarının tehlikede olması onların hastalıkları konusunda dürüst olmalarını engelliyor.

PEKİ BİZ BU KONUDA NE YAPABİLİRİZ?

Dünya Psikiyatri Birliği (World Pysychiatry Association WPA ) stigma ile mücadele için özellikle şizofreni hastalarını kapsayan uluslararası bir program başlattı. Bu programla halk eğitimi kampanyaları ve etkili tedavi yöntemlerinin ilanı ile halkın anlayışı ve davranışlarında gerçek etkiler yapması hedefleniyor.
Şizofreni birçok nedenden dolayı bu program için odak seçildi. Çünkü şizofreni çok ağır semptomları olan bir hastalık. Kişiyi alışılagelmiş algılama ve yorumlama biçiminden uzaklaştıran, düşünce, duygu ve davranış değişiklikleri ile içinde yaşadığı toplumun ortak diline yabancılaştıran, kendi iç dünyasına kapatan, kronik özelliği ile de üretimden, yaşam kalitesinden düşüren bir hastalıktır. Şizofreninin toplum içinde yaygınlığı %1dir. Her yıl ortaya çıkma oranı 20/100000dir.

Bilinmeyen ya da bilinemeyen her zaman korku doğurur ve yanlış değerlendirmelere açıktır. Şizofreninin de halk arasında delilik olarak algılanması gerçek bir hastalık olarak bilinmemesine, anlaşılamamasına bağlıdır. Bu hastalığı toplum bazındaki bilinmezlikten kurtarmanın, hastaların daha iyi anlaşılmalarını ve önyargıların giderilmesi sağlanacaktır.
Şizofreni toplumun bir kesimini doğrudan etkileyen, önemli bir kesimini de dolaylı yönden etkileyen, ama insan duyarlılığına sahip herkesi ilgilendiren toplum bazında ele alınması gereken ciddi bir ruhsal hastalıktır.
Geliştirilen programların hedefi olan ruhsal hastalıkların bakımı ve onlara kaliteli yaşam sunmadaki en büyük düşmanlar stigma ve farklı muamelelerdir. Ruhsal hastalığı olan insanlara ve ailelerine yardım için gerekli olan maddi destek toplumun çoğunluğunun ruhsal hastalığı olan insanlara karşı tutumlarından dolayı sağlanamamaktadır. Çünkü biz insanların şizofreniye bakış açılarını değiştirmezsek, ruhsal hastalara ve ailelerine hastalıklarından dolayı ayrı davranılmasını ve haksızlıkları engellemezsek ruhsal hastalıkları tedavi girişimleri ve onları rehabilite etmek çok az yararlı olacaktır.
Ve gerçek şudur ki bakım sağlama konusunda ilerlemede ve şizofrenilerin daha iyi, kaliteli bir yaşam sürmeleri için yardım etmede birçok ülkede stigma ve farklı davranım eğilimi başlıca düşmanlardır.

KAYNAKLAR:
1)The Lancet Dergisi (Eylül 1998 )
2)Şizofreni Yazıları (2000 Güz )

Benzer Konular

13 Ocak 2011 / Ziyaretçi Soru-Cevap