Arama

Hipokondriazis (Hastalık Hastalığı)

Güncelleme: 15 Mayıs 2011 Gösterim: 19.934 Cevap: 3
_PaPiLLoN_ - avatarı
_PaPiLLoN_
Ziyaretçi
19 Aralık 2007       Mesaj #1
_PaPiLLoN_ - avatarı
Ziyaretçi
Hipokondriazis (Hastalık Hastalığı)

Kişinin vücut semptomlarını yanlış yorumlamasına bağlı olarak ciddi bir hastalığı olacağı korkusunu ya da ciddi bir hastalığı olduğu düşüncesini taşıyıp durmasıdır. Yeterli tıbbi değerlendirme yapılmasına ve güvence verilmesine karşın bu düşünceler sürüp gitmektedir. Vücudun normal çalışmasına ait bir takım belirtilere, anormal gözü ile bakılmakta ve yanlış anlamlar yüklenip, hastalık belirtisi olarak düşünülmektedir. Örnek olarak kalp atışları, terleme, öksürme, esneme, kabızlık gibi durumlar ciddi bir hastalığın (kanser, kalp krizi, ağır bir nörolojik hastalık gibi ) işaretleri olarak kabul edilmektedir. Ayni anda bir çok organa ait kuşku olabilirken, sadece bir organ veya hastalığa ait kuşku da bulunabilir.
Sponsorlu Bağlantılar

Hipokondriyaziste kişinin düşünce içerikleri hastalık kuşkuları ve kaygıları ve hastalık tanıları ile doludur. Bedenlerinin çeşitli yerlerine bir bozukluk, bir ağrı olup olmadığını anlamak için dokunabilirler, bastırabilirler. Ellerini göğüse, kalp bölgesine tutabilirler. Nabız yoklayabilirler. Bedenin çeşitli bölgelerindeki bir ağrıya, duyuya aşırı dikkat vardır. Göğüste bir kas ağrısı hemen kalp hastalığı kuşkularını doğurabilir. Dışkısını, sidiğini yoklama görülebilir. Renk, koku değişiklerine anlam vermeye çalışabilirler. Bir gaz sancısı bağırsaklarda ciddi bir hastalığın işareti olabilir. Hipokondriyaziste sürekli hastalık düşünüldüğünden bu durum kişinin başka konularla ilgilenmesini engelleyebilir, dolayısıyla da ilişkilerini kısıtlayabilir, kişinin sürekli bir kaygı ve bunaltı yaşamasına neden olabilir.

Hipokondriyazta kişinin tıbbi yayınları ve ilaçları yakından takip etmesi çok rastlanılan bir durumdur. Çoğu zaman bu durum kişinin hastalıklar konusunda doktorla yarışmasına, psikiyatriste sevk edildiklerinde kendilerinde vücutsal bir hastalık olduğunda ısrar etmelerine neden olur. Bunu kanıtlamak için sayısız doktoru dolaşıp gereksiz masraflara girmeleri çok yaygındır. Gerçek bir kalp, kanser, mide hastası genel olarak hastalığını düşündüğü kadar başka konuları da düşünür. Ayrıca hekimin verdiği güvenceler kendisini rahatlatır ve bunlara inanır. Oysa ki hipokondriyak hasta çok kısa bir süre inanıyor gibi görünse bile az bir zaman sonra tekrar doktor doktor dolaşmaya başlayabilir.

Hipokondriyaziste depresyon çok görülen bir durumdur, bu da kişide çabuk yorulmaya, uyku bozukluğuna, istek azalmasına ve bunun gibi şeylere yol açabilir. Bu da kişide hasta olduğu inancını arttırıp daha fazla yatakta yatmasına, kendisini ağır işe sokmamaya çalışmasına, dolayısıyla da hastalıkla ilgili daha çok düşünmesine neden olur. Kişi sık sık sevk almaya, check-up, tomografi, MR incelemeleri yaptırmaya başlar.
Bütün bunlar da kişinin toplumsal ve mesleki alanlarda ya da önemli diğer işlevsellik alanlarında bozulmaya neden olur.

Hipokondriyak belirtiler, depresyon, şizofreni ve anksiyete bozukluklarında da sık görülür. Depresyonda özellikle yaş dönümü depresyonlarında kişilerin sıklıkla bedenlerini fazla dinledikleri görülmektedir. Fakat dikkatli muayene ile hastadaki uyku bozukluğu, karamsarlık, isteksizlik, iştahsızlık, zevk alamama gibi belirtilerle depresyon tanısı konur. Anksiyete bozuklarında zaman zaman somatik şikayetler olabilir, fakat klinik tabloya bunaltı ve panik durumları hakimdir. Kişide bedensel bir hastalıkla aşırı derecede uğraşma durumu yoktur.

İyi incelendiği takdirde bedensel uğraşlar başlamadan önce oldukça uzun süren sıkıntılı bir dönemin olduğu görülür. Örneğin ağır iş koşulları gibi, ekonomik sorunlar, geniş bir ailenin yükünü uzun bir süre yüklenmiş olma gibi. Aile içindeki sorunlar ya da diğer sorunlar nedeniyle hastanın uykusu bozulur, büyük sıkıntılar duyar, bir süre sonra da artık kendi bedenini düşünmeye başlar.

Hipokondriyazisin oluşmasında ve sürmesinde doktor yaklaşımlarının etkisi de büyüktür. Bazen muayene sonrasında hastasına yanlış bir şey söyleyen, kuşku aşılayan hekim yatkın kişilerde hipokondriyazisin gelişmesine neden olabilir.Hekimlerin sık sık değişik muayeneler yapması, çok değişik ilaçlar denemesi sorunu pekiştirir. Örneğin daha çok kalbinden yakınan bir hastaya kalbi destekliyor, düzenliyor gibi reklamları yapılan bir takım damlalar ya da haplar verilmesi kalp hastalığı endişesini artırır. Genel olarak bir ruh sağlığa uzmanına muayene için gelen kişi çoğu kez yıllardan beri hastalığı bir yaşam biçimi durumuna sokmuştur. Toplum ve aile içinde bu hastalar evham hastaları olarak da tanınır. Ve kendilerine hiçbir hastalıkları olmadıkları tekrar tekrar söylenir. Bu sözlerin etkisi olmayınca aile ve çevredekiler hastadan bıkabilirler. Bu da sorunun artmasında ve sürmesinde etkili olur.

Bu bozukluğun sıklığı ve yaygınlığı ile ilgili bilgiler net değildir. Erkeklerde ve kadınlarda eşit yaygınlıkta görülmekte, belirtiler en sık 20-30 yaşlarında başlamaktadır. (fakat herhangi bir yaş döneminde de görülebilir.) Toplumsal konum, eğitim düzeyi ve medeni durumdan etkilenmediği düşünülse de, gelişmekte olan ülkelerde daha yaygın olarak görüldüğü düşünülmektedir. ABD’de değişik sağlık kuruluşlarına başvuran hastalar arasında sıklığı % 4-14 arasında değişmektedir. Hastaneye başvuranların % 4-6 sında belirlenmiştir.

Hipokondriyaziste psikiyatrik tedaviye direnç vardır. Öncelikle kişinin psikiyatrist/psikoloğuyla çok iyi bir ittifak kurması gerekmektedir. Doktor doktor dolaşmaması, bir iş ya da bulması, dikkatini günlük yaşam sorunlarına yöneltmesi konusunda fikir birliğine varılması gerekmektedir. Kişinin sosyoekonomik durumunun iyi olması, tedaviye yanıt veren anksiyete ya da depresyonunun bulunması, semptomlarının birden başlaması, herhangi bir kişilik bozukluğunun bulunmaması ve hastanın semptomlarıyla ilişkili psikiyatrik olmayan tıbbi bir durumun bulunmaması düzelmenin daha çabuk olacağına dair olumlu işaretlerdir. Sonuç olarak uygun bir tedavi ile hastaların üçte biri ile yarısında önemli ölçüde düzelmenin gerçekleştirdiği tahmin edilmektedir.

Kaynak

Son düzenleyen _PaPiLLoN_; 25 Temmuz 2009 20:48
_PaPiLLoN_ - avatarı
_PaPiLLoN_
Ziyaretçi
19 Ağustos 2009       Mesaj #2
_PaPiLLoN_ - avatarı
Ziyaretçi
Hastalık Hastalığında Belirti ve Çözümler

Sponsorlu Bağlantılar

Hastalık hastalığı yaşayanlar hem kendileri çok yıpranır çile çekerler hem de yakınlarını çok bıktırırlar. Sürekli hastalık konularında konuşan, bu konuda yazılan her haberi okuyup keserek saklayan bu kişiler her toplulukta bu konuyu açarlar. Çok hastane ve hekim dolaşan bu kişiler hekimlerle de geçinemezler çoğunlukla. Beni anlamıyor kimse şeklinde düşünen bu kişiler bir türlü rahatlayamazlar. Uğur İlyas Canpolat; Beden dismorfik bozukluk, psikotik bozukluklar, depresyon ve anksiyete gibi hastalıkların eşlik edebildiği hastalık hastalığı konusunu ve bu hastaların neler hissedip yaşadıklarını Memory Center Nöropsikiyatri Merkezi’nden Psikiyatri Uzmanı Dr. Barış Önen Ünsalver ile konuştu.

-Hastalık hastalığı nedir? Bize bunu tarif eder misiniz?

Halk arasında evhamlı olarak bilinen kişilerin çoğunda sorduğunuz bu hastalık hastalığı vardır. Kişi, ağır ve ciddi, bir ya da birden fazla hastalığa yakalanmış olduğu korku ve düşüncesindedir.

-Bu kişilerin temel davranışları nelerdir?

Bu kişiler tüm dikkatini bedenine yöneltirler. Sürekli olarak bedeniyle uğraşır hale gelirler. Yoğun bir ölüm korkusu vardır.

-Aslında çoğu hastalık hastası olmayan kişilerde kendi bedenini dinler ona göre sağlık tedbirleri almazlar mı? Bu illa da bir hastalık işareti mi sayılmalıdır?

Çok önemli bir soru bu. Normalde sağlıklı kabul edilen herkeste olabilecek bedenin işlevleriyle ilgili duyumları bu kişiler hastalık lehine ve rahatsız edici olarak yanlış yorumlarlar.

-Örnekleyebilir misiniz?

Tabii. Mesela, ayağa kalktığı sırada yaşanacak hafif bir başdönmesi hissi kişinin kalp hastası olduğunu düşünmesine neden olur. Elleri sürekli nabızlarında ya da kalp üzerinde olabilir. Bazı kimseler yanlarında tansiyon ve şeker ölçüm cihazlarıyla dolaşıp sürekli kendi kendilerine ölçüm yapabilirler. İdrar ya da dışkılarını kontrol edip, rengine kokusuna bir anlam yüklemeye çalışabilirler. Hasta oldukları yönündeki inançları çok güçlü olduğundan sık sık hekimlere başvurarak muayene ve tetkik yaptırmak isterler.

-Hekimle güven ilişkisi yaşayabilirler mi? Yani hekime inanırlar mı?

Yapılan tetkiklerde hekim bir hastalık söz konusu olmadığını söylediğinde, rahatlamadıkları gibi hekimin altta yatan hastalığı anlayamadığı düşüncesiyle sık sık hekim değiştirirler. Bu hasta hekim ilişkisinde gerilime yol açabilir. O doktordan bu doktora koşturup hastalıklarına çare bulunması için uğraşırlar. Hayatı tehdit edici nitelikte ciddi bir hastalığın varlığı ve bunun bir türlü tanınıp tedavi edilmiyor olduğu düşüncesi hastalarda gerginliğe neden olur.


-Hekimin tanısına karşı direnme ve güvensizlik onlar için yıpratıcı olsa gerek.

Pek tabii. Sadece kendileri de değildir bu süreçte yıpranan. Hiçbir hastalıklarının olmadığı tekrar tekrar söylenir ama bu sözler etkisiz kalınca aile ve yakınlarda da bıkkınlık oluşur. Bu da sorunun artması ve sürmesinde etkili olabilir.

-Bu kişiler sanırım sağlık konularına herkesten daha çok meraklıdırlar. Hastalıklar konusunda az sayılmayacak bilgilere de sahiptirler değil mi?

Evet öyle. Hasta oldukları korkusunun verdiği endişeyi rahatlatabilmek için sık sık hastalık belirtilerinden konuşabilirler. İnternette ya da kitaplarda gazetelerde korkulan hastalıklarla ilgili yazıları okurlar. Okuduklarında kendilerinden bir şeyler bulurlar. Bu kişiler kendi bedenlerine o kadar fazla odaklanırlar ki, kendi bedenleri dışındaki meseleler ya da diğer insanlara olan ilgileri azalır.

-Herkesten daha fazla bir ilgi beklentisine girerler mi? Hastalık anlatma isteğinde bu tür bir amaç var mıdır?

Bu kişiler düşündükleri hastalık nedeniyle özel bir muamele, özel bir tedavi beklentisi içinde olabilirler. Bu doğru. Devamlı olarak sevk alarak, hastanede yatış, check-up, tomografi, MR incelemeleri talep ederler. Hatta bu nedenle yurt dışındaki tip merkezlerine ya da tıp dışı bir takım kişilere para akıtabilirler.

-Peki bu kişiler bir evhamın peşine takılıp sürüklenen kişiler midir yoksa gerçekten hastalıkları varsa ciddiye alıp gereğini yapan kişiler midir?

Maalesef tablo bu şekildedir. Bu kişilerin zihni hasta olduklarıyla bu kadar meşgul olmasına karşın, gerçek sağlık sorunlarıyla yeterince ilgilenmemeleri şaşırtıcıdır. Kalp hastalığı olduğuna inanan ancak sağlıklı olduğu söylenen bir hastaya kalp sağlığını koruması için egzersiz yapması, az yağlı beslenmesi önerildiğinde bu önerileri dikkate almaz. Yani tedavinin değil açıklamaların peşindedirler.

-Hastalık hastalığı kimlerde görülür? Cinsiyet durumu ile yaş faktörü nedir?

20-30 yaşlar arasında başlar. Erkekler ve kadınlarda hemen hemen aynı oranda görülür. Sosyoekonomik düzeyi düşük kişilerde daha sık görülür. Nörotik, takıntılı, narsistik kişilik özellikleri sergileyen kişilerde görülür.

-Toplumda görülme sıklığı konusunda elimizdeki veriler nedir?

Toplumun yüzde 1-4.5’u psikiyatrik hastalık tanısı alırken, yüzde onunda hipokondriyak uğraşlar ve inançlar vardır.

-Yıpratıcı ve bıktırıcı olan bu hastalık nasıl bir seyir izler? Alevlenme dönemleri görülür mü?

Hastalık süreklidir, ancak dalgalı bir biçimde zaman zaman alevlenir. Bu kişilerin hayatındaki sıkıntı veren durumlar, olumlu ya da olumsuz değişiklikler dengeyi bozarak atakları tetikler. Ağır iş koşulları, ekonomik güçlükler, aile içi sıkıntılar bedenle meşguliyeti tetikler. Yeni öğrenilen bir hastalık ya da yeni farkedilen bedensel bir değişiklik hastalıkla meşguliyeti tetikleyebilir.

-Hastalık hastalığının neden ortaya çıktığına ilişkin tıp neler söylüyor? Bu konudaki bilgiler nelerdir?

Bu konuda çeşitli görüşler vardır. Öncelikle, bu kişilerin uyarı eşiklerinin düşük olduğu düşünülür. Basit bir fiziksel belirtiyi korkunç bir olaymış gibi çarpıtılmış biçimde algılarlar. Belirti korkunç bir biçimde algılanınca kişi korkar ve mevcut belirti gerçekten de şiddetlenebilir. Ve böylece kişi gerçekten bir hastalığı olduğu konusunda ikna olur. Bedendeki bir duyum algılanır, bu duyum üstünde düşünülür, buna bir anlam yüklenir ve bunun üstüne eyleme geçilir.

-Öğrenilmişlik durumu hastalık hastalığı içinde geçerli midir?

Evet. Sosyal öğrenmeden de bahsedilmektedir. Çocuklar, sıklıkla aile bireylerinde görülen belirtileri taklit ederler. Erişkin kişilerin bedensel yakınmaları sıklıkla çocukluk çağında ebeveynlerinin dikkat ettiği belirtilere benzer. Bedenin belli bir bölgesine sürekli olarak dikkat edilirse kişi bedeninin o kısmındaki duyusal değişiklikleri daha iyi farkeder.

-Sizin Konsültasyon Liyezon Psikiyatrisi konusunda çalışmalarınız var. Bu açıdan bakarak bir değerlendirme yapar mısınız?

Psikodinamik kurama göre bir cevap vereyim bu sorunuza. Bu kişiler başkalarından duydukları kendileri farkına dahi varmadan bastırılmış olan öfke dolu ve düşmanca düşünce ve duygularını bilinçdışında farketmeden yer değiştirme mekanizmasıyla kendi bedenlerine yöneltirler. Agresif ve düşmanca duygu ve düşünceler bazı kişiler için kabul edilemezdir, ancak, bu duygu ve düşünceler çözümlenmedikleri sürece bir çeşit enerji olarak varlıklarını sürdürürler, ve işte bu enerji esas hedef yerine kişinin bedeninde kendini gösterir. Psikolojik çatışmayla ortaya çıkan enerji bastırılmış fiziksel enerji bedensel belirtilere yol açmaktadır.

Altta yatan nedenlerden bir diğeri erken çocukluk döneminde karşılaşılan olumsuzluklardır. Anneden ayrı kalan, ihmal edilen, ya da kötü muamele gören bebeklerin sinir sisteminin gelişimi ve çalışmasında değişiklikler olduğu gösterilmiştir. Öyle ki, bu kişiler büyüdüklerinde objektif ölçümlerle yapılan değerlendirmelere kendilerinin sağlıkları hakkındaki görüşü daha olumsuzdur.

-Bu kişiler hastalık numarası yapıyor olabilirler mi? Yakınları hekimlerin yaklaşımlardan çok kolay bu kanıya varabilirler.

Ne yazık ki, sık sık doktora gidip hiçbir sonuç alınamadığından bu kişilerin yakınları öfke duymaya başlayabilir ve hastalarının numara yaptığını düşünebilirler. Oysa bu kişilerin bedensel belirtilerini açıklayacak tıbbi bir neden olmamakla birlikte, yaşadıkları belirtiler gerçektir. Belirtiler kişinin bilinci dışında oluşmaktadır, yani kendisi bunları kontrol edememektedir. Bu bedensel belirtiler ortaya çıkmaktadır, çünkü bu kişilerin temelde yardıma ihtiyacı vardır. Aradıkları tek kazanç sıkıntılarının giderilmesidir. Oysa numara yapan kişiler para kazanmak, bazı sorumluluklardan kaçmak gibi kazançların peşindedirler. Ancak, sağlık sistemine binen gereksiz yük nedeniyle hekimlerin çoğu bu hastalara kızar ve numara yapmakla suçlarlar.

-Hastalık hastalığı olan kişilerde bu yakınmalarına eşlik eden başka fiziksel hastalıklar da var mıdır?

Özellikle kronik bir tıbbi hastalığı olan kişilerde hipokondriyazis görülme olasılığı yüksektir. Tıbbi hastalığı olan kişilerde, hastalığın fiziksel bulguları ve belirtileri kişinin hastalıkla meşguliyetini açıklayabilir düzeyde değildir. Ayrıca başka hastalıklarını çok da önemsemezler, çünkü onlar kendi kafalarındaki hastalıkla ilgili açıklama peşindedirler. Hatta tedavi edilebilir bir hastalık hoşlarına gitmez.

-Hastalık hastalığı ile karıştırabilecek durumlar ya da hastalıklar var mıdır? Varsa bunlar nelerdir?

Beden dismorfik bozukluk, psikotik bozukluklar, depresyon diyebiliriz. Bazen bir yakını hasta olan ya da bir yakınını ciddi bir hastalığa bağlı kaybetmiş kişilerde de ciddi bir hastalığı olduğu yönünde düşünceler olabilir, ancak bu geçici bir durumdur. Örneğin tıp fakültesi öğrencilerinin % 70’i yaptıkları her stajda gördükleri hastalıkların kendilerinde olduğu düşüncesine kapılmaktadırlar.

-Hastalık hastalığı ile beraber giden buna eşlik eden psikiyatrik hastalıklar nelerdir?
Tüm anksiyete bozuklukları ve depresyon hastalık hastalığına eşlik edebilir. Depresyondaki yorgunluk, kuvvetsizlik, kas ağrıları gibi bedensel belirtiler nedeniyle hasta olduklarına inançları daha artabilir.

-Hastalık hastalığının tedavisi konusunda klinik pratiğinizde neler yapıyorsunuz?

Öncelikle tıbbi kayıtlar ve hikaye iyice değerlendirilir. Hastanın ve şikayetlerinin kabul edilmesi önemlidir. Hastalığının olmadığı yönünde inatlaşma, dalga geçme ya da aşağılamalar kişinin onurunu kırar ve öfkelendirir. Buraya çok dikkat ederiz. İlaçlar ve psikoterapilerin faydası vardır, ancak hastaların psikiyatrik tedaviyi reddine sık tanık oluruz. Kişilerin dikkatinin bedenden gündelik olaylara doğru çekilmesi teşvik edici davranırız. Bu kişilere günlük tutarak belirtilerin ortaya çıkışını ve şiddetlenmesini ve psikolojik stres yapan olaylar arasındaki ilişkiyi gözlemelerini öneririz. Böylece kişi hangi konuların kendini endişelendirdiğini görmesini sağlarız.

-Son olarak hastalık hastalığı nasıl önlenir? Bu konuda önerileriniz nelerdir?

Günümüzde toplum sağlık konusunda sürekli bir bilgi bombardımanına tutulmuştur. Her yerde hastalıklara yönelik bilgiler ve uyarılar bulunmaktadır. Üstüne üstelik meşhur kişiler ve politikacıların hastalıkları tüm gündemi meşgul ederken hipokondriyazisten korunmak zor gözükmektedir.

Kaynak

YesilBoncuk - avatarı
YesilBoncuk
Ziyaretçi
4 Mayıs 2010       Mesaj #3
YesilBoncuk - avatarı
Ziyaretçi
Hipokondriazis nedir ?

Hipokondriazis hastaları vücut fonksiyonları ile yüksek oranda ilgilidir. Herhangi bir geçerli fiziksel hastalığı olmamasına rağmen kişi fiziksel semptomlar ile yüksek oranda ilgilidir. Sağlığı ile ilgili kaygıları yaşamını yönlendirir, aktivitelerini kısıtlar, çevre ilişkilerini bozar. Hipokondriazis hastaları somatik işlevler ile ilgilerinin psikolojik olduğunu göremezler. ‘Hastalık hastalığı’ diye bilinen bu hastalık kişinin vücut belirtilerini yanlış yorumlayıp ciddi bir hastalığa yakanlandığı korkusu ile yapılan yeterli tıbbi değerlendirmelerin sonuçlarına güvenmeyip hastalık düşüncelerini devam ettirmesidir. Hipokondriaklar sıklıkla başvurdukları hekimin yetersiz olduğuna kanaat getirirler.

DSM-IV-TR’a göre Hipokondriazis:

Kişinin vücut semptomlarını yanlış yorumlamamasına bağlı olarak, ciddi bir hastalığı olacağı korkusunu ya da ciddi bir hastalığı olduğu düşüncesini taşıyıp durması
Yeterli tıbbi değerlendirme yapılmasına ve güvence verilmesine karşın bu düşünceler sürüp gitmektedir.
A Tanı Ölçütündeki inanç hezeyan yoğunluğuna değildir ve görünümü hakkında çerçevesi belirli bir kaygı ile sınırlı (Vücut Dismorfik Bozukluğu’nda olduğu gibi) değildir.
Bu düşünceler klinik açıdan belirgin bir sıkıntıya ya da toplumsal, mesleki alanlarda ya da önemli diğer işlevsellik alanlarında bozulmaya neden olur.
Bu bozukluk en az 6 ay sürer.
Bu düşünceler, Yaygın Anksiyete Bozukluğu, Obsesif-Kompulsif Bozukluk, Panik Bozukluğu, bir Majör Depreseif Epizod, Ayrılma Anksiyetesi ya da diğer bir Somatoform Bozukluk olarak açıklanamaz.
İçgörüsü Az Olan Kişilerde: Çoğu zaman kişi, o sıradaki epizoda, ciddi bir hastalığının olmasıyla ilişkili kaygısının aşırı ya da anlamsız olduğunu kabul etmemektedir.

Hipokondriaklar sıklıkla kendileri için istemsiz uygun gördükleri hastalık nedeniyle özel muamele ve özel bir tedavi şekli beklentisi içinde olabilirler. Bu durumda sürekli yakınan Hipokondriak özel yaşamında mutsuz, iş hayatında başarısız olmaya başlar. Bir süre sonra çevrelerindekiler kişinin şikayetlerinin gerçekçi olmadığını görür ve kişiyi dinlemekten vazgeçerler.

Hipokondriazis ilk olarak Hipokrat tarafından ifade edilmiştir. Hipokondriazis kaburgaların altındaki bölge anlamına gelen Latince hypochondrium’dan köklenir. Hipokondriaklar genellikle gastrointestinal bölge şikayetleri ifade ederler.

Hipokondriaklar sürekli ilgi ve sevgi ararlar. İhtiyaç duydukları bu ilgi ve sevgiyi çeşitli sebeplerle doğal ve normal yollardan alamayacaklarına istemsiz bir şekilde karar verip, bu ilgiyi hastalıkları ve şikayetleri ile alabileceklerine inanırlar. Hastalığın sıklıkla görüldüğü bir diğer gurup ise depresif ya da Anksiyete Bozukluğu olan kişilerdir.

Psikodinamik yaklaşım Hipokondriazis’in nedenlerini kişinin başkalarına karşı hissettiği öfkeyi, düşmanca düşüncelerini içine atması sonucu, bu duyguları fiziksel yakınmalara dönüştürmesi olarak görür. Kişide varolan çevreye yönelik saldırgan ve öfke yüklü dürtüler bastırma ve yer değiştirme mekanizmaları ile fiziksel şikayet haline dönüştürülür. Hissedilen öfke kişinin geçmişte yaşadığı kayıp, yakınlarının hastalığı, çevrenin kendisini reddetmesi, ihtiyaç duyduğunda yeterli desteği vermemesi ve yaşadığı hayal kırıklıkları ile ilgilidir. Ayrıca bu durum kişinin hissettiği öfke ve saldırgan dürtüler nedeniyle oluşan suçluluk duygusuna karşı bir savunma, düşük banlik algısı ya da kuvvetli narsistik ilginin bir sonucudur. Bu suçluluk duygularının neticesinde gelişen cezayı hakketme düşüncesi, kişinin vücudunda bir takım şikayetleri oluşturmasına sebep olur.

Hastalığın ortaya çıkışında belirgin bir biçimde psikolojik stres bulunur. Olayı tetikleyen sebepler arasında; ani öfke, kayıp sonrası yas, fiziksel şiddet, cinsel taciz veya hayati tehlike oluşturabilecek bir kaza sayılabilir. Aile yaşantıları da zorludur.

Hipokondriak kişi bu psikolojik çatışmalara karşı uyumu yakalayamamıştır.

Bu kişilerde ağrıya ve diğer belirtilere karşı yapısal bir duyarlılık, ailevi yatkınlık, stres karşısında psikolojik yaklaşımları önemsemeyen kültüre sıklıkla rastlanır.

Hipokondriazis’in görülme sıklığı kadın ve erkeklerde farklılık göstermez. Belirtiler herhangi bir yaşta başlayabilmekle birlikte, en çok 20-30 yaş aralığında görülür.

Türkiye ruh sağlığı profili çalışmasında 12 aylık hipokondriazis yaygınlığı kadınlarda % 0.8, erkeklerde % 0.3, tüm nüfusta % 0.6 olarak verilmektedir.

Hipokondraizis tedavisinde hastaların 1/3’ü yeterli düzeyde iyilişme gösterir. Bu grup genelde yüksek sosyoekonomik düzey, tedaviye cevap veren depresyon ve anksiyetenin eşlik etmesi, belirtilerin aniden başlaması ve eşlik eden herhangi bir kişilik bozukluğunun almadığı hastalardan oluşur. Hipokondriaklar genelde tedaviye dirençlidir. Hipokondriazis’te de birincil ve ikincil kazanç söz konusudur.

Hipokondriazis tedavisi iki ayaklı olarak uygulanır; farmakoterapi ve psikoterapi. Psikodinamik yaklaşım; bu bozukluğa temel hazırlayan nedenleri bulduktan sonra baş etme teknikleri konusunda ustalaşmayı kullanır. Kişinin kendisini kelimelerle ifade etmeyi öğrenmesi terapinin temel amacıdır. Tedavide ailenin işbirliği diğer Somatoform Bozuklukları’nda olduğu gibi önemldir.

Psikiyatrik hastalıklar grubunda SOMATOFORM bozukluklar içinde yer alır. Hipokondriyazis, bilinen tıbbi bir nedeni bulunamayan ciddi bir hastalığı olduğuna dair korku ve aşırı uğraşma ile giden, hastanın gerçek dışı fiziksel semptomlarının veya hislerinin yanlış çarpıtmasından kaynaklanır. Bu tip hastalar genellikle psikiyatriye en son gelirler ya da hiç gelmezler. Çünkü kişi gerçekten semptomlarına bağı olarak hasta olduğunu düşünmektedir. Tüm yapılan tetkik ve değerlerin negatif çıkmasından sonra yeniden bir hekime giderler ve tüm tedavileri yeniden yaptırırlar, doktorların kendilerini anlamadığını ve kendilerini yeterince muayene etmedikleri düşünürler. Hastalığı olduğu düşüncesine bağlı olarak , günlük yaşamı, evlilik, aile ve iş yaşamında bir takım bozulmalar görülebilir. Hasta olduğu ile ilgili düşünceleri oldukça yoğundur ve kontrol edilmesine izin vermezler.

Tıp literatürlerine göre görülme sıklığı %4-6 olduğu bildirilmiştir. Semptomlar herhangi bir yaşta başlayabilmekle birlikte en sık 20-30 yaşlar arasında ortaya çıkmakta olu kadın ve erkekte görülem sayısı eşittir.

Hipokondriazisle ilişkili olduğu en sık öne sürülen bozukluklar depresif bozukluklar ve anksiyete bozukluklarıdır. Hipokondriyak hastaların tahminen %80’in de ek olarak depresif bozukluklar veya anksiyete bozuklukları olabilir. Hipokondriazis için DSM-IV tanı ölçütleri hastanın ciddi bir hastalığı olduğu hakkındaki yanlış inanışla zihinsel olarak meşgul olmasını ve bu yanlış inanışın fiziksel belirtileri veya duyguların yanlış yorumlanmasına bağıl ortaya çıkmasını gerektirir. Medikal ve nörolojik muayenelerde patolojik bulgular olmamasına karşın bir inanış en azından 6 aydır sürmesi gereklidir.

Hipokondriak hastalar, henüz saptanamamış ciddi bir hastalıkları olduğunu inanırlar ve tersine ikna edilemezler. Hipokondriazisin gidişi genellikle epizodiktir, epizotlar aylar yıllar sonra sonlanır ve uzun eşit süreli sessiz dönemleri olur. Hipokondriyak hastaların üçte biriyle yarısı iyi derecede düzelmektedir. Psikoojik ve psikiyatrik tedaviye dirençli hastalardır. Çünkü hastalık kaynaklarının psikolojik değil fiziksel kaynaklı olduğunu düşünürler. Bu nedenle bu tip hastalarla hekimlerin kurdukları ilişki çok önemlidir, hasta hekimine ve tedavi biçimine güvendiği ölçüde psikiyatrik yardım almayı kabul edebilecektir.



Hipokondriazis bir kişinin zamanının büyük bir bölümünü alacak şekilde hastalık ve sağlık konuları ile aşırı uğraşmasını belirtir. Bu kişilerde fiziksel bir bozukluk olmadığı halde, ciddi bir biçimde hasta olduğu kaygısı vardır. Sürekli doktora giderler. Hastalar duygu durumu ile ilgili bir soru sorulduğunda, hemen fiziksel yakınmaları dile getirir. Kişilerin büyük bir bölümü duygularını ifade yönünden Sifneos'un 'aleksitimi' tanımına uyar. Aleksitimili kişiler duygularını kelimelere dökemez, ancak belirtiler üzerinde en ince ayrıntısına dek durur. 1967'de Sifneos, psikosomatik hastalığı olanların büyük bir bölümünün duygularını sözcüklerle tanımlayamadıklarına dikkati çekmiş ve bu davranışsal özellik için Yunanca'dan gelen 'aleksitimi' (duygular için söz yokluğu) terimini kullanmıştır.

* Hipokondriazisin nedenleri nelerdir?

Bu açıklamalara göre, hipokondriyak belirtiler ego savunma düzenekleri ile olur. Bu kişiler hem hastalıktan hem de bunun sonuçlarından korkarlar. Ancak, aynı anda hasta rolünün sağlayacaklarından yararlanmak için hasta olmayı bilinç dışı olarak arzu ederler. Hastalık ayrıca kişinin yaşayabileceği cinsel, sosyal veya mesleki başarı gibi konulardaki sorunları, eksiklikleri temsil eder ve açıklar. Bu da genetik etkenleri akla getirmektedir. Diğer önemli bir gözlem de bu kişilerde sıklıkla altta affektif hastalıkların bulunmasıdır. Affektif hastalıklara karşı duyarlılık artışı genetik etkenleri düşündürmektedir. Çevresel etkenler hipokondriazise katkıda bulunabilir. İnsanların duygu ve davranışlarında, kültür önemli bir belirleyicidir. Stres karşısında psikolojik açıklamaları önemsemeyen kültürlerde somatizasyon eğilimi daha fazladır. Altta yatan psikiyatrik bozukluk, çoğunlukla depresyondur. Depresifler ağrı dahil birçok somatik belirti gösterir. Bu belirtiler, birincil hipokondriazis ve altta yatan bir fiziksel hastalığın belirtileri olabilir. Hipokondriasis, psikolojik kökenli ağrı bozuklukları ve kaygı bozuklukları ile birlikte görülebilir.

* Somatizasyon bozukluğu ile hipokondriasisin farkı nedir?

Somatizasyon bozukluğunda gerçek fizik belirtiler vardır. Hipokondriasiste ise, böyle bir durum olmaz. Kendi beden sağlığı ile aşırı uğraş vardır.


* Somatizasyon bozukluğu ve hipokondriazis nasıl tedavi edilir?

Psikosomatik hastalıkların inceleme ve sağaltımında birincil yetki ve sorumluluk, kuşkusuz hastalığın ortaya çıktığı sistemle ilgili uzmanlık dalınındır. Bunun yanında, hastalık nedenleri arasında, kalıtsal ve dirimsel özelliklerle birlikte ruhsaltoplumsal zorlukların etkileri de yadsınamaz bir gerçektir. İlgili uzmanlık dalınca incelemeleri yapılmış, tanısı konmuş olguların ruhsal toplumsal durumları araştırılmalı ve değerlendirilmelidir. Özellikle kişinin ruhsal-cinsel gelişme ve olgunlaşma düzeyi, kişilik yapısı, benlik gücü ve kullandığı savunma düzenekleri, karşılaştığı stres etkenlerinin niteliği ve niceliği, süresi ve sürekliliği birlikte ele alınarak psikodinamik tanımı yapılmalıdır. İlgili uzmanlık dalının saptadığı sağaltım ilkelerine ek olarak; ruhsal sağaltım (psikoterapi) yöntemleri de uygulanmalıdır. Rahatsızlıkta stres etkenlerinin çoğaldığı dönemlerde yeni şikâyetler oluşabileceğinden, düzenli aralıklarla seyreden bir tedavi gereklidir. Tedavide kişinin duygularının daha açık ve rahat ifadesi, şikâyetlerinin kökenlerinin kişinin kendince anlamının anlaşılması, kişinin kendisi, çevresi ve geleceğe bakısındaki olumsuz algılamalara yönelik terapi uygulanır. Psikoterapi süreci içinde; "Bu kişi bu hastalığa yaşamının bu döneminde neden ve nasıl yakalandı?", "Şimdi bu koşul ve olanaklarla ne yapabilir?", "Değiştirebileceği gerçekler nelerdir, nasıl değişebilir?", "Elinde bulunan değerler ve seçenekler nelerdir, nasıl kullanılabilir?", "Değiştiremeyeceği gerçeklere nasıl uyum sağlayabilir?" gibi soru ve sorunlara gerçekçi yanıtlar ve çözümler aranmalıdır. Bireysel terapi ile bu kişilerin iletişimlerde duygularını, isteklerini, beklentilerini sözel olarak ifade etmesi, ikincil kazançların azaltılması, yakınmalarının kökenlerinin gösterilmesi ve şikâyetlerinin oluşum mekanizmalarının belirtilip, sorunlarla uygun bir şekilde basa çıkma stratejileri geliştirmeleri üzerinde çalışılır. Ayrıca, uygun ilaç sağaltımı da (psikofarmakoterapi) eklenebilir.
Son düzenleyen YesilBoncuk; 4 Mayıs 2010 18:26 Sebep: Mesajlar Otomatik Olarak Birleştirildi
pesimist - avatarı
pesimist
Ziyaretçi
15 Mayıs 2011       Mesaj #4
pesimist - avatarı
Ziyaretçi
Hipokandriazis (Hastalık Hastalığı)


Asagidaki belirtilerin varligi halinde hipokondriazisten bahsedilir.
1 -Kisinin vucudunda hissettigi, algiladigi nitelik ya da niceliksel farkliliklari yanlis yorumlayip, bunlara kotu bir anlam vererek, agir bir hastaligi oldugu ya da olacagi dusunce ve korkusunu yasamasi.

2 -Gereken inceleme ve muayenelerin hekimlerce yapilarak, o alanda bir sorunun olmadiginin soylenmesine karsin, bu dusunceler devam etmektedir.

3 -Hastanin bu dusunceleri kendinde yuksek bir gerilime yol acmakta, mesleki ve sosyal alanlarinda, kendi islev duzeylerinde bozulmalara neden olmaktadir.

4 -Bu rahatsizlik en az 6 ay devam etmektedir.

5 -Bu dusunceler depresif bozukluklar, panik ve yaygin anksiyete bozukluklari, OKB gibi diger rahatsizliklarin ait bir ozellik olarak bulunmamalidir.

6 -Kisi belirli bir hastaliginin olmayabilecegi ya da durumunu hastalik seklinde abartmis olbileceginden bahsedebilir. Yani aksi ispatlanamayan sabit bir dusunce (sanri) boyutunda degildir.

Hastaneye basvuranlarin % 4-6 sinda belirlenmistir. Rahatsizlik her yasta baslayabilse de en cok 20-30 yas arasinda gorulmektedir.Kisiler vucudun normal calismasina ait bir takim belirtilere, anormal gozu ile bakmakta ve yanlis anlamlar yukleyip, hastalik belirtisi olarak dusunmektedirler. Ornek olarak kalp atislari, terleme, hickirik, oksurme, esneme, kabizlik, goz seyirmeleri gibi durumlar ciddi bir hastalik (kanser, kalp krizi, agir bir norolojik hastalik gibi ) bulundugu fikrini olusturur. Ayni anda bir cok organa ait kusku olabilirken, sadece bir organ veya hastaliga ait kusku da bulunabilir. Cogunlukla yeterli tetkik ve muayene yapilmadigindan yakinirlar. Psikiyatriye sevk edildiklerinde bunu kabul etmez, kendilerinde vucutsal bir hastalik oldugunu soylerler.Bu kisiler kendilerine kondurduklari hastalik nedeniyle ozel bir muamele, ozel bir tedavi beklentisi icinde olabilirler. Cogunlukla hissettikleri bu duyumlar nedeniyle islerine yonelik dikkat ve ilgileri azalir. Devamli olarak sevk alarak, hastanede yatis, check-up, tomografi, MR incelemeleri talep ederler. Hatta bu nedenle yurt disindaki tip merkezlerine ya da tip disi bir takim sarlatanlara gidip, para sacarlar.

Rahatsizligin olus sebepleri:
Bazi hipotezlere gore kiside varolan cevreye yonelik saldirgan ve ofke yuklu durtulerin "bastirma" ve " yer degistirme" seklindeki savunma mekanizmalari ile fiziksel yakinma haline donusturuldugu iddia edilmektedir. Hissedilen ofke kisinin gecmiste yasadigi kayiplar, yakinlarinin hastaliklari, cevresinin kendisini reddetmesi, yeterli destegi vermemesi ve hayal kirikliklari ile ilgili olabilecegi dusunulmustur.
Ayrica bu durumun kisinin hissettigi ofke ve saldirgan durtuler nedeniyle olusan sucluluk duygusuna karsi bir savunma; dusuk benlik algisi ya da asiri olcude kendisiyle ilgilenmenin bir sonucu olarak da dusunulmustur.
Baska bir goruse gore de agri ve diger vucutsal duyumlar, sembolik olarak gecmiste yapilan ya da yapildigi farzedilen bir hata nedeniyle ceza gormeyi haketme dusuncesi anlamina gelebilmektedir. Rahatsizlik yakin birisinin kaybi ya da stresli bir donemi takiben su yuzune cikabilir.

Rahatsizligin tedavisini iyi yonde etkileyen faktorler:
Sosyoekonomik durumun iyi olmasi
Kaygi ya da depresif bozukluklar gibi tedavi edilebilir diger rahatsizliklarin varligi
Ani baslangicin oldugu durumlar
Beraberinde bir kisilik bozuklugunun olmamasi
Beraberinde vucutsal bir hastaligin olmamasi.

Tedavi:
Beraberinde herhangi bir depresif ya da kaygi bozuklugu varsa gerekli tedavisi uygun ilaclarla yapilmalidir. Psikoterapi bireysel ya da grup terapisi seklinde uygulanabilir.

Rahatsizligin tedavisinde olumlu gidisi saglayan etkenler:
Belirtilerin aniden baslamasi
Baslangica yol acabilecek bir stres etkeninin varligi
Rahatsizligin baslamasindan tedaviye dek gecen surenin kisa olmasi
Kisinin entellektuel duzeyinin yuksek olmasi
Kas gucsuzlugu, konusma ya da gorme kaybi gibi belirtilerin olup, titreme ya da kasilma-katilma belirtilerinin olmamasi.

Birlikte bulunabilen psikiyatrik bozukluklar:
Depresif bozukluklar
Kaygi bozukluklari ( panik bozukluk, yaygin anksiyete bozuklugu gibi)
Sizofreni
Somatizasyon bozuklugu
Kisilik bozukluklari (ozellikle histrionik, bagimli k.b.)

Kiside gerceklesen bu durum iki yonden etkili olmaktadir. Bunlardan birinde hastanin yasadigi ve cozemedigi ic catismalari bu yakinma ile bilincten uzaklastirilmakta, dusunulmeyerek o an icin uzucu etkisinden kurtulunmakta (birincil kazanc), digerinde istenilmeyen gorev ve sorumluluklardan kacilmaktadir (ikincil kazanc).
Hastalikta belirgin bir sekilde psikolojik stres bulunmaktadir. Olayi baslatabilecek sebepler arasinda ani bir ofke, bir kayip sonrasi yas durumu, fiziksel ya da cinsel bir taciz yasantisi, kaza vs gibi hayati tehlikesi olan bir durum sayilabilir. Bu kisilerin aile yasantilarinda da zorluklar daha fazladir.

Tedavi:
Bireysel terapi ile bu kisilerin iletisimlerde duygularini, isteklerini, beklentilerini sozel olarak ifade etmesi, ikincil kazanclarin azaltilmasi, yakinmalarinin kokenlerinin gosterilmesi ve sikayetlerinin olusum mekanizmalarinin belirtilip, sorunlarla uygun bir sekilde basa cikma stratejileri gelistirmeleri uzerinde calisilir. Ayrica aile terapisi, hipnoz tedavileri de kullanilmaktadir.

Benzer Konular

10 Ekim 2013 / asla_asla_deme Tıp Bilimleri
25 Eylül 2017 / Ziyaretçi Tıp Bilimleri
29 Mart 2009 / HipHopRocK Tıp Bilimleri
16 Kasım 2009 / _KleopatrA_ X-Sözlük