Arama

Hangi Balık Nasıl Avlanır? - Sayfa 2

Güncelleme: 14 Şubat 2012 Gösterim: 110.175 Cevap: 21
the_lily - avatarı
the_lily
Ziyaretçi
14 Eylül 2007       Mesaj #11
the_lily - avatarı
Ziyaretçi
TANIYALIM: Kırmızı-pembemsi rengi, zor avcılığı ve buna değecek lezzetli eti ile mercan amatör balıkçıların aradığı, peşinde olduğu balıklardandır. Sıcak ve ılıman iklim balığı olan mercanın yurdumuz sularında 6 ayrı türü daha bulunur. Çoğu zaman da türler birbiri ile karıştırılıp balıklar yanlış isimlerle tanınmakta ve tanıtılmaktadır. Biz burada ilk olarak tüm aileye adını veren en çok bilinen yanda resmi olan asıl mercan balığını (Pagellus erythrinus) tanıtıp altta da diğer türlerini tanımaya çalışacağız.
Türkçe'de küçüklerine litrin veya litrinoz; 100 gramdan ufaklara da mangır denir. Mercan balığı yabancı yayınlarda comman pandora, king of the breams (İng.), pagel (Fra.), breca (İsp.), pandora (ABD), litrini (Yun.), krasny pagel (Rus.) isimleri ile bulunabilir. Vücudu yanlardan basık elipse yakın şekildedir, yüksek sırt profili elips şekli biraz bozar ama balığa mükemmel bir manevra yeteneği kazandırır. Kafası iridir, gözleri vücuduna oranla iricedir, burnu oldukça uzundur. Ağzı büyük sayılmaz ama çeneleri karagözde olduğu gibi çok güçlüdür. Tüm mercanların dişleri önde kesici, arkada azılar olmak üzere güçlü ve sağlamdır. Midyeleri, küçük kabukluları kolayca kırarak yer. Sırt yüzgeci tektir; enseden kuyruğa kadar uzanır, ön tarafında sert dikenler vardır, arka kısmı yumuşaktır. Kuyruk ve yanal yüzgeçleri de vücuduna göre oldukça gelişmiştir. Karın ve anal yüzgeçleri diğer yüzgeçleri kadar güçlü değildir. Rengi sırtta parlak kırmızı-pembe yanlarda giderek açılır karnı beyazdır. Balık sudan çıkartıldıktan sonra bu güzel renkler ne yazık ki solar. Vucudunda bantlar veya çizgiler yoktur. Pulları iridir vücuduna iyice bağlıdır yine de kazınması gerekir. Yüzme kesesi vardır. Herşey yiyicidir bununla birlikte küçük balıklar, yumuşakçalar, eklembacaklılar başlıca gıdasını oluşturur. Yerel balıklardandır göç yapmaz. Üremeleri Nisan ayından itibaren yaz boyunca nispeten sığ ve sert tabanlı bölgelerde sürer, bazen Eylül ayında da yumurta döktüğü olur. Mercan balıklarının ortalama ömürleri 15 yıl kadar tahmin edilmektedir. Hemen hemen tüm mercan balıkları hermafrodit özellik gösterirler, yani hem dişi hem de erkeklik özellikleri bulunur. Bazı dişiler üç yaşından sonra (17-20 santim boya gelince) cinsiyet değiştirerek erkek olurlar. Mercan balığı 60 santim boy ve 3,5 kilo ağırlığa kadar büyüyebilir; altta tanıtılan akrabaları daha da büyük olabilirler. Sıcak ılıman iklimi severler ve bu tür iklime sahip denizlerde yaşarlar, Yurdumuz denizlerinden başka Atlantik okyanusunun her iki yakasındaki ılıman iklimli bölgelerde bulunur.
Sponsorlu Bağlantılar
Şimdi altta mercan balığının yurdumuz sularındaki yakın akrabalarına göz atalım.

Fangri (Pagrus pagrus)


İri bir mercan türüdür. Türkçe mercan, fangri isimleri ile tanınır bazen yanlışlıkla kırma mercan da denir ama kırma mercan başka balıktır. Yabancı kaynaklar couch's seabream (İng.), pagre, pargo (İsp.), pagro (İtl.), red porgy (ABD), phangri mertzani (Yun.) isimleri ile tanıtır. Yurdumuzda da iyi bilinir ve tanınır. Özellikle Ege ve Akdeniz'de daha boldur. Marmara ve Karadeniz'de çok azdır. Vücudu mercanı andırsa da sırt profili daha yüksektir, kafa iri, burun uzundur ağzı mercanınki gibi küçük fakat çeneleri güçlüdür. Gözler büyükçedir. Vücudu iri pullarla kaplıdır. Tüm yüzgeçleri gayet iyi gelişmiştir. Kuyruk yüzgeci siyah-gri uçları beyazdır. Rengi mercanı andırır sırt tarafındaki pullarda sarımsı lekeler bulunur, bu lekeler sanki sırtından aşağı uzananan sarı bantlar varmış izlenimi verir. Başlıca gıdaları yumuşakçalar, eklembacaklılar, kafadanbacaklılar, küçük balıklar ve bitkiler oluşturur. Kayalık, kırmalık, kumlu diplerde, mağaralık yerlerde 250 metreye kadar derinliklerde bulunur bununla birlikte 150-60 metre derinliklerde de sık rastlanır ve avlanır. Genç fangrilere yosunlu diplerde daha sığlıklarda da rastlanır. 90 santim boya 7,5 kiloya kadar büyürler. Genel hayat hikayesi mercan ile aynıdır. Sayıca az ve avcılığı nadir olduğundan ekonomik değeri yöreselden ileri gidemez. Son yıllarda sayısı oldukça azalmıştır.

Kırma Mercan (Pagellus acerna)


Daha ufakça bir mercan türüdür. Türkiye'de kırma mercan veya yabani mercan olarak anılır. Yabancı dillerde axillary seabream (İng., ABD), pageot blanc (Fra.), mousmouli (Yun.), besuc blanc (İsp.) adları ile anılır. Diğer mercan türlerinden farklı olarak vücudu uzuncadır. Pullarla kaplı vücuduna hakim renk soluk pembedir, yüzgeçleri de pembedir. Kafa vücuduna göre normal gözleri büyüktür. Ağzı diğer akrabalarındaki gibi küçük çeneleri kuvvetlidir. Sırt yüzgeci tektir enseden kuyruğa uzanır baş tarafında sert dikenleri vardır. Diğer tüm yüzgeçleri de gayet iyi gelişmiş kuvvetlidir. Çatal kuyruğunun ucu şerit şeklinde siyahtır. Yan yüzgeçlerinin vücuduna bağlandığı noktalarda birer siyah leke bulunur. Vücudunda bant veya şeritler bulunmaz. Herşey yiyicidir yine de başlıca gıdası kurtlar, yumuşakçalar, küçük eklembacaklılardır ve yavru balıklardır. Kumluk, kayalık, kırmalık, yosunluk zeminlerin üzerinde 40-100 metre derinlerde gezinir. 500 metrelere kadar indiği de olur. Ege ve Akdeniz'de daha boldur. Marmara ve Karadeniz'de azdır. Küçük sürüler halinde de rastlanır. 36 santim boya, 2 kilo ağırlığa erişirler. Genel hayat hikayeleri asıl mercana benzer. Ekonomik değeri olan balıklardandır.

Mandagöz mercan (Pagellus bogaraveo)


Kırma mercan kadar olmasa da vucudu uzamıştır. Kırma mercanı andırır. Mandagöz mercan veya lekeli mercan olarak da tanınır. Blackspot seabream (İng.), gunner (ABD), kefalas (Yun.) goraz (İsp.) yabancı kaynaklardaki isimleridir. Yüzgeç yapısı diğer akrabalarındaki gibi oldukça gelişmiştir. Tüm vücudunda ve yüzgeçlerinde pembe renk hakimdir, karnı beyazdır. Kafası normal, gözleri adından da anlaşılacağı gibi büyüktür. Yan yüzgecinin hemen üzerinde siyah bir leke bulunur, bu balığı tanıtıcı bir özelliktir. Genelde diğer mercan balıklarının tüm özelliklerini taşer hayat hikayesi de asıl mercana benzer. Ege ve Akdeniz'de daha boldur. Marmara ve Karadeniz'de sayıca azdır. Derin su balığıdır dibi taşlık, kayalık, kumluk, çamurlu ve yosun kaplı yerlerde, yar başlarında 700 metre kadar derinlerde bulunur. Herşey yiyici olmakla beraber en çok kurtlar, yumuşakçalar, küçük eklembacaklılardır ve yavru balıklarla beslenir. Hermafrodittir 20-30 santim boydan sonra dişilik özellikleri gösterir. 70 santim boya 4 kilo ağırlığa kadar ulaşabilmektedirler. Ekonomik değeri vardır.

Mırmır (Lithognathus mormyrus)


Mercan balıklarının en çok bilinen türlerinden biridir. Mercan veya çizgili mercan olarak da bilinirse de yaygın ismi mırmır'dır. Yabancı kaynaklarda striped seabream (İng.), marbri (Fra.), murmura (Yun.) gibi isimlerle geçer. Vücudu iri pullarla kaplı, uzunca yanlardan basıktır, kafa büyük gözler iridir. Ağzı tüm türlerde olduğu gibi küçük fakat kuvvetlidir. Sırtı esmerce, yanları daha açık renkli, karnı beyazdır. Sırtından karnına doğru 10-12 adet çizgi iner bu çizgiler karna ulaşmadan biterler. Sırt yüzgeci tek parçadır, tüm yüzgeçleri gayet iyi gelişmiştir. Genelde gruplar halinde gezinir ve yemlenir, bazen küçük sürüler de oluştururlar. Herşey yiyicidir, daha çok kurtlar, yumuşakçalar ve eklembacaklılarla beslenir. Ege ve Akdeniz'de daha boldur. Marmara ve Karadeniz'de bulunur. Farklı dip özelliği gösteren yerlerde mesela kayalık, kumlu, çamurlu, yosun kaplı diplerde bulunabilir. Nispeten daha sığ sularda rastlanabilir, 150 metre derinliklere kadar da inerler. Üremeleri Haziran'dan Ağustos sonuna kadar sürer, hermafrodit'tir. Yurdumuzda 40 santim kadar boya erişebilirken Batı Akdeniz veya Doğu Atlantik'te 60 santim boya ulabilmektedir. 4 kilo ağırlıkta olabilirler. Eti çok lezzetlidir. Ekonomik değeri olan balıklardandır.

(Bantlı) Çizgili Mercan (Pagrus auriga)

Ülkemizde pek fazla bilinmeyen daha çok Batı Akdeniz veya Doğu Atlantik kıyılarına özgü türlerden olsa da Akdeniz sahillerimizde rastlamak mümkündür. Mercan, antenli mercan, bantlı mercan isimleri ile bilinir. Redbanded seabram (İng.), murudai (ABD), zapata (İsp.), zonofagri (Yun.) yabancı dillerdeki isimleridir. Vücudunu yukarıdan aşağı saran 5-7 kırmızı bant tanıtıcı özelliklerden biridir. Bant dışında kalan bölgeler beyazdır. Vücudu pullarla kaplı ve yanlardan basıktır. Sırt yüzgecinin üçüncü, dördüncü vebeşinci ışını diğerlerinden oldukça uzundur ki bu da tanıtıcı bir özelliktir. Genelde sert diplerde bulunur, kayalık veya iri kırmalık yerleri sever. Küçükleri kıyılara sokulurken yetişkinler 170-200 metre derinlere inerler. Herşey yiyicidir; yumuşakçaları daha çok sever. Hayat hikayesi diğer mercanlara benzer. 80 santim boya 4 kilo ağırlığa erişebilir. Türkiye de olmasa da dünya pazarında ekonomik değeri vardır.

Trança (Pagrus caeruleostictus)

Mercan ailesinin sularımızdaki en büyük örneğidir. Ege ve Akdeniz'e özgü türdür Marmara ve Karadenizde bulunmaz dense yeridir. Trança, antenli mercan, altınkaş yerel isimleri ile bilinir. Sık sık sinarit bahsinde anlatılan Dentex gibbosus da trança olarak anılır ve bu balık yalancı trança diye tanıtılır. Ben daha fazla bu balığı trança olarak duyduğumdan bu şekilde anlatıyorum. Yabancıların da iyi bildikleri bu balığa bluespotted seabream (İng.), bluepointed porgy, goldenhead porgy (ABD), stiktofagri (Yun.) isimlerini vermişlerdir. Rengi sırt ve yanlarda pembe, karında beyazdır. Vücudunda genelde karnın üst tarafında kalmak kaydı ile sırttan kuyruğa doğru mavi benekler bulunur. Kafası büyük gözleri iridir. Ağzı küçük, çeneleri çok kuvvetlidir. Erkeklerin başında bir tümsek bulunur. Yüzgeçleri çok gelişmiştir ve vücudu ile aynı renktedir. Sırt yüzgecinin 3,4 ve 5nci ışınları uzamış balığa antenli mercan denmesine neden olmuştur. Yan yüzgeci büyük ve oyukludur. Göçmen balıktır yaşadığı tüm sularda göçler yapar. Yazları havanın ısınması ile Ege sahillerinde görülürken kışın hava serinleyince güneye Kuzey Afrika kıyılarına sokulur. Üremeleri hariç genelde derin sularda bulunurlar yetişkinlere 200 metre derinlikler de sık rastlanırken gençleri daha sığlıklarda bulunur. Genelde kayalık, taşlık gibi sert zeminli diplerde bulunur. Herşey yiyicidir, eklembacaklıları severek yer bu arada küçük balıklarda menüsünde bulunur. İki yaşında cinsel olgunluğa erişirler, hermafrodittirler. İri balıktır 1 metre ve daha fazla büyür 10 kiloluklarına sık rastlanır. Türkiye sularında 20-25 kiloluklarından da bahsedilmektedir ama ben görmedim, şimdilerde de bu kadar büyük balıkların bulunacağını da sanmıyorum. Eti çok lezzetlidir. Trança şiş Ege'nin meşhur yemeklerindendir, gözü bile lezzetlidir ve emerek yenilmektedir. Sayıca az olduğundan ekonomik değeri ülkemizde daha çok yöreseldir.

NERELERDE BULUNUR:
Yukarıdaki tanıtımlardan da görüldüğü gibi mercan balıkları genelde derin su balıklarıdır. Kıyılarda pek rastlanmaz, balıklardan görüntü alarak yer tespit etmek de mümkün değildir. Seneler önce Antalya Kaş'ta 200 metre derinden el kadar mercanları peş peşe çekip livarı pembe pembe doldurduğum günlerin tadı hala damağımda. Bulundukları yerlerin dip karakterleri de çok farklı olabilir. Yosunlu, kumluk, çamurlu diplerden kırmalık, kayalık, dip yamaçları, batıklar gibi pek çok değişik yerlerde mercana rastlanır. Genel olarak kayalık, mağaralık yerler batık çevreleri ve aniden derinleşen dip yamaçlarının üzerinde ve eteklerinde aranmalıdırlar. Göçmen karakterli olan trança (göç etmediği zamanlarda) dahil genelde yaşadıkları bölgeyi terk etmezler bu nedenle mercan yatağı bulundumu kerterizi alınarak tespit edilmelidir; aynı bölgeden devamlı mercan almak mümkündür. Kayalık mağaralık yerlerde mercana rastgelinirse bu bölgelerde gece iri balık alma şansı var demektir, iri balıklar genelde geceleri oltaya gelirler. Bir de eskilerden bir tavsiye "hani balıklarının olduğu yerde mercan olur" derlermiş. Doğrudur. Ancak şunu da hatırlatalım ki ne zaman mercan yakalasam yanında hani de çıkardı az veya çok; ama tersi her zaman doğru olmadı yani her hani yakaladığımda mercan da çıkmadı. Yine de derin sularda hani ile karşılaşırsanız mercana da bakın derim.


AVLAYALIM:
Mercan avı yemli takımlarla yapılır. Yemli takımlar aşağıdaki bilinen takımlardır.
a. Köstekli sarkıtmalar
b. Yeldirmeler
c. Paraketeler
Her ne kadar zaman zaman zoka ile mercan avından bahsedilse de zokalı takımlarla avcılık trança hariç diğer türler için pek geçerli değildir. Nedenine gelince; mercanın derin su balığı olduğunu biliyoruz, genelde de 25 metreden az derinliklerde mercana pek rastlanmaz, akıntılı sularda zoka ile bu derinliğe inip karagöz bahsinde anlatılan şekilde yeldirme uygulaması yapmak zokanın inip çıkarken harcayacağı zaman göz önüne alındığında oldukça sıkıcı ve verimsiz bir av ortamı yaratacaktır. Zokayı büyütmek iğneyi de büyütmek olacağından bu defa boş vuruşlarla yem yedirilecek, balık iğneyi almayacaktır. Oysa iri trança için 8/0-9/0 a kadar iğne kullanılabileceğinden zokalı takım kullanılabilir, zaman zaman iri fangriler de zokalı takımla yakalanırlar. Bu yöntemde de zoka genelde sarkıtma türünden kullanılır sadece trança veya iri fangri değil civarda olabilecek orfoz, lahoz gibi balıklarda oltaya gelebilir, bence de zokalı takımla asıl amaçlanan bu balıklar olmalıdır. O nedenle zokalı takımla avcılığı orfoz, lahoz gibi balıklara bırakıyoruz. Ama siz "ben sıkılmam ve vaktim var zoka denemek istiyorum" derseniz karagöz bahsinde anlatılan zokalı takım ve uygulamasını derin sularda deneyebilirsiniz; bu durumda size tavsiyem kıstırmayı biraz ağırlaştırmanız olabilir ama o zamanda oltanın inerken karışmamasına çok dikkat etmek gerekir. Takım kalınlıkları ve için aşağıdaki tablodan yararlanılabilir. Akıntılı derin sukarda mercan avı için en iyi yöntem derin su yeldirmeleridir ki bu konu altta incelenmektedir.
Mercan balıklarının tümünü bir arada tanıdık ve gördük ki boy ve ağırlık yönünden oldukça geniş bir yelpaze ortaya çıkıyor. Mercan avında takımlardan bahsederken her seferinde hangi türe ne kalınlıkta takım, kullanacağımıza bakacağımıza alttaki tabloda bu ayırımları görüp daha sonra da takımları ana hatları ile tanıyabiliriz. Dikkat edilmesi gereken konu karagöz avında olduğu gibi mercan avında da takım kopartmamaktır. Sarkıtma takımlarda bir yere kadar tolerans olsa da yeldirmelerde takım koparsa ve bu geceleyin veya balık daha dipteyken olursa av kesilir. Ne zaman başlar? Mercanlar bile bilemez.

BalıkAğırlığıTakım türü
Takım kalınlıkları

İğne*OltaBedenKöstekMercan, Kırma mercan, Mandagöz mercan, Mırmır, Bantlı mercan
1 kiloya kadarHafif040- 045035-040025-0303-11-3 kiloOrta 050-060045-050035-0401/0-3/03 kilo ve üzeriAğır 070-080050-060045-0502/0-4/0Fangri2 kiloya kadarHafif045-050040-045035-0401-2/02-4 kiloOrta 070-080060045-0501/0-3/04 kilo ve üzeriAğır 080-100060-070050-0604/0-5/0Trança3 kiloya kadarOrta 070-080060045-0501/0-3/03-6 kiloAğır 080-100060-070050-0604/0-5/06 kilo ve üstüÇok ağır100-120070-080050-0605/0-8/0

* İğneler sert damaklı, kuvvetli çeneli balıklara kullanılan cinsten kısa saplı, kalın telli, tercihen çapraz, keskin ve çelik olmalıdır.
Yukarıdaki tabloda verilen takım kalınlıkları ve iğne boyları genel amaçlı kullanımlarda tavsiye edilmektedir, standart değildir. Balık avında, her zaman ve hep aynı yerde tıkır tıkır çalışan sistemler bakarsınız bir gün çalışmıyor, standarda uyup beklersek herşey uygun olsa bile boş dönmek kaçınılmazdır. Ustalık, olaylar standardın dışına çıktığında yeni durumu sezip ona göre tedbir almaktır, aslında ustalık sadece olaylar standardın dışına çıktığında gerekir. Unutmadan: Balık avında olaylar sık sık standardın dışına çıkar. Yukarıdaki tabloyu göz önüne alarak, değişen şartlarda avlanmaya hazır olacak takımları hazırlamak da sizin ustalığınıza kalmış.
Mercan avı sırasında sık sık iğnelerin kösteğe bağlandığı düğümler kontrol edilmelidir. İğne kısa saplı olduğundan yemi derince yutmuş balıkların dişleri arasına düşen düğümler ilk anda kesilmese bile gittikçe yıpranır ve iri bir balıkta kesilerek balığı kaçırır. Aşınmış düğümler yenilenmelidir.
Burada ve karagöz bahsinde anlatılan takımlar sadece bu balığın avında değil bu balıklarla aynı sularda bulunan çipura, sinarit, ispari, sarıgöz, kupes, melanur, hani gibi balıklar için de geçerlidir.
Mercan için kullanılan yemlere gelince. Karides, tercihen çalı karidesi sevdiği yemlerdendir, özellikle trança için iri çalı karidesi canlı veya ölü bütün oldukça geçerlidir. Bundan başka kalamar parçaları, sübye eti, sülünez, akyem (sardalya, istavrit, izmarit, sarıgöz, ispari), çağanoz, midyedir. Bazen deniz hıyarı parçaları da herşey yiyici mercan için yem olarak çalışır. Balığın beslendiği merada en çaok yediği en verimli yemi belirler yine de, karides, sübye, kalamar ve akyemler daha çok ilgi görür.

a. Köstekli sarkıtmalar
Mercan avında an çok kullanılan takımlardandır. Genelde klasik üç köstekli gibi hazırlansa da zaman zaman dört köstek de bağlanır. Takım kalınlakları ve iğneyi meradaki balık boyu belirleyecektir ama genelde bu takımlar daha çok hafif ve orta sınıftan hazırlanır. Zaman zaman tüm kösteklerin dolu olarak çekildiği düşünülürse her kösteğe asılmış 2-3 kiloluk balıkları bir anda almanın zorluğu hatta imkansızlığı daha iyi anlaşılır. Daha çok hedeflenen balıklar mercan, mırmır, mandagöz mercan, kırma mercan, ufak boyda fangri, trança ve diğer taş balıklarıdır. Köstek boyları 15-25 santim. İskandil derinliğe göre 150-200 gramı geçmez. İstenirse takıma kolçak da ilave edilebilir. Av yöntemi sandaldandır. Avlanılacak meraya gelince en iyisi ilk olarak demir atmadan sandalı alargaya bırakıp takımı indirmektir. Buradan anlıyoruz ki köstekli sarkıtmalar akıntısız sakin sularda kullanılır. Derinlik 40-200 metreye kadar olabilir. İndirilen takım dibe değdikten sonra, iskandili yerden kesmeden gergince apiko tutulur. Mercan, karagöz gibi önce yemi yoklar sonra yer, o nedenle ilk dokunuşta acele etmemeli yutması beklenmeli sonra hafifçe çalınmalıdır. Mercan avı derin sularda olduğundan ilk balık yakalandığında hemen çekmeyin diğer iğnelerin de dolmasını bekleyin. İlk yakalanan balık kolay kolay kurtulamaz ve takımı karıştıracak kadar hareket de etmez. Bu arada sandal demirli olmadığından hafif de olsa gezinecektir. Bu gezinme sırasında dikkat edip kerterizi takip etmek gerekir. Bu arada oldukça verimli bir yer bulunursa buraya dönüp demir atılabilir. Tonoz gerekmez ama demiri atarken de balığın ürkütmemek gerekeceğinden eğer demiri meradan uzağa atıp hafif de olsa akıntı ile demire kaloma verip mera üzerine gelme şansı yoksa, o takdirde tekneyi tonoza alıp tonoz ipleri üzerinde gezinerek mera üzerine düşmeye çalışılmalıdır. Yine de bu işlemler oldukça zaman alacağından ve 100-200 metre derinlere de demir atılamayacağından en iyisi sandal meradan uzaklaştıkça motor veya kürekle tekrar meraya dönerek ava devam etmektir.
Mercan avında kullanılan sarkıtmalarda zaman zaman köstekler bedenden açık duracak şekilde bağlanırlar. Olta çeşitleri ve uygulamaları bölümünde sarkıtmalar anlatılırken kösteği bedenden açmaya yarayan bazı uygulamalar anlatılmıştır, ancak özellikle yabancı amatör daha değişik yöntemler uygulamaktadır. Ben ilk olarak bu yöntemi mercan için yapılmış bir takımda gördüğüm ve takım bana mercan takımı olarak tanıtıldığından bu yöntemleri mercan bahsinde açıklıyorum; ama bu sadece alışkanlıktan ibaret bu yöntemler mercandan, minekopa, sinarite tüm sarkıtma uygulamalarında uygulanabilir.



Yukarıdaki uygulama daha çok yabancı amatörlerce kullanılan benim ilk gördüğüm mercan takımı diye anlattığım takımdır. Burada beden tel örme veya çelik ip şeklinde olabilir. Telden örülerek yapılmış köstekler bedene sıkıştırma bilezikleri ile tutturulmuştur. Tel kösteklerin ucunda ufak birer kasa bırakılmıştır. İğnenin bağlandığı misina kösteklerin ucuna da birer kasa yapılarak iki köstek, kasaların birbiri içinden geçirilmesi ile bağlanabilir. Bunu avantajı gerektiğinde iğneli misina kösteğin kolaylıkla değiştirilebilmesidir. Tel köstekler zamanla, özellikle iri balıklara denk gelindiğinde, eğilerek takımı kullanılmaz hale getirebilir. Bu açıdan pahalı bir takımdır denilebilir.


Yukarıdaki örnek daha basit ve ucuzdur. L şeklinde bükülmüş telin kısa ucunun başında ve sonunda bedenin içinden geçeceği halkalar yapılır. Beden halkaların içinden geçirildikten sonra alttan ve üstten birer küçük boncuk koyulur, olta tarafına boncuğun hemen üstüne bir stoper düğüm atılarak kösteğin yukarı kayması engellenir. Alt tarafa boncuktan sonra stoper düğümü yerine ufak bir fırdöndü bağlamak daha sağlam olur. Bu telin fotoğrafını görmek için yukarıdaki resmi tıklayın. Daha sağlam olsun diye bedeni halkalardan iki kere geçirmeyin, iri bir balık yüklendiğinde beden telin üzerinde sıkışarak kopabilir; tecrübe ile sabit. İğneli kösteğin bağlanması üstteki takımda olduğu gibidir. Bu tel köstek de zamanla eğilerek bozulsa bile 0,3-0,4 mm., çelik telden kendiniz de kıvırarak yapabileceğiniz için pahalı sayılmaz.
En ucuz ve Türk amatörlerince en çok bilinen metodlardan biri de örme köstek kullanmaktır. Örülerek köstek yapılacak misina önceden bir ucu sabitlenip çekilerek düzeltilmelidir ki köstek düzgün dursun. Örme kösteğin resimlerini görmek ve yapılışını okumak için resmi tıklayın. Örülüp hazırlanan kösteğin kasasız tarafına beden ile kazık bağı ve peşinden bir kaç yarım kazık bağı atılar; bu şekilde beden üzerine tutturulmuş olan sarma kösteğin kasalı tarafına da iğneli köstek aynı diğer uygulamalarda olduğu gibi kasaların iç içe geçirilmesi ile tutturulur. İstenirse kösteği bedene bağlayan kazık bağları üzerine bir kaç damla süper yapıştırıcı sürülerek düğüm sağlamlaştırılır.

Sarkıtmalar istenirse makinalı kamışlı takım olarak da düzenlenir. Bu durumda kamış 2,5-2,7 metre boyunda 40-80 gıram testli, makina 040 veya 050 misinadan 200 metre alacak kapasitede olmalıdır. Yani aslında geniş sarma kapasiteli bir makina gerekir.
b. Derin su yeldirmeleri
Akıntılı sularda, demirlenmiş sandaldan 20-30 kulak derinliklerde uygulanan yöntemdir. Hedeflenen balık genelde iri balıktır. Özellikle geceleri bu takımlarla çok iri balıklar alınır. Yalnız gece mercan avında çok sessiz olunmalı, ışık yakılmamalı, sandal içinde gereksiz hareketlerden kaçınılmalıdır. Bunlara dikkat edilmez ise temkinli ve kurnaz bir balık olan mercan ses ve ışıktan ürkerek oltaya vurmaz. Yeldirmenin nasıl kullanılacağı karşılaşılacak zorluklar, problemler karagöz bahsinde genişce anlatıldığından burada aynı şeyleri tekrarlamıyoruz isteyen o sayfalardan bakıp görebilir. Buradaki tek fark mercanın daha derin sularda olması bu nedenle de yeldirmenin derin su yeldirmeleri sınıfından sayılmasıdır. Levrek konusunda bahsettiğim halde özellikle derin su yeldirmelerinin kullanımında yapılan büyük bir hatadan tekrar bahsetmek istiyorum. Bu hata sık sık yapıldığından ve balığın kaybından başka amatörün yaralanmasına dahi neden olacağından dikkat gerektirir.
Derin su yeldirmesina balık vurduğunda, ki bu genelde büyük bir balıktır, mesela diyelim ki trança veya fangri olta elde balık bekleyen amatörün elindeki oltayı sertçe aldı götürdü ve mücadele başladı. Bu mücadele bazen uzun sürebilir. Uzun sürenin sonunda oltayı toplayan amatör iskandil ele gelince onu da sandalın içine atıverir (mesela ben çok yaparım), İşte HATA. O kadar mücadele edilip yorulan sonunda çevrilip su üstüne çekilen balık, tüm dikkatini kendini o kadar uğraştıran balığı görmeğe yöneltmiş amatörün bedeni toplaması ile sandala yanaşır ve sandalı gördüğünde genelde ilk tepkisi aniden baş isteyip fişeklemek olur. Balık iri ise bu tepki çok serttir ve direnilip kaloma vermeden beden tutulacak olursa diyelimki eliniz kesilmez ama balık kopan takımladan kurtulur kaçar. Kaloma vermek gerek; büyük balık en az 4-5 kulaç kaloma aldıktan sonra direnilenerek yavaşça çevrilebilir. Burada bir sorun var kaloma verelim de iskandil nerede? Sandalın içinde belki de farş tahtalarının arasına sıkışmış yada fişekleyen balığın hızı ile fırlamış size çarpmak üzere. Bu darbeden yaralanmak mümkündür. İskandil bir yerlere sıkıştı ise bu defa takım gerilecek ve kopacaktır balığa veda, bu arada gerilen misina bir yerlerinizi de kesebilir. İşte bunlara meydan vermemek için derin su yeldirmesinin ağır iskandili ele geldiğinde gerektiğinde kendi kendine suya düşecek bir yere konmalı, bu yer de avdan önce hazırlanmalıdır. Bu yapılamadı ise iskandil gereğinde çabucak suya geri atılabilecek şekilde el altında bir yere bırakılmalıdır.
Mercan için düzenlenen derin su yeldirmelerinde yukarıdaki gibi mavrukalı takımlar da düzenlenebilir. Bu takımın da kullanımı karagöz sayfasında genişçe anlatıldığından burada tekrarlamıyoruz. İkinci iğne mavrukadan önce olabileceği gibi mavrukadan sonra diğer köstekten bir köstek boyu geride kalacak şekilde de monte edilebilir ve öyle olması daha verimli olabilir. Bu takıma bir de kolçak ilave etmekte yarar vardır.
Yeldirmeler el oltası olarak düzenlenmeli ve kullanılmalıdır makinalı kamışlı takım olarak kullanım ve kontrol zorluğu nedeni ile pek düzenlenmez.
c. Paraketeler
Paraketeler de büyük balıklar, özellikle trança hedeflendiğinde kullanılır. Derin su paraketelerinin hazırlanması, serilmesi gibi bilgiler sinarit sayfalarında genişçe verilmektedir. Burada tekrarlamıyoruz, yalnız bu iki parakete arasında elbette farklar olacaktır. Birinci fark iğnelerdir, sinarit paraketesinde genelde canlı yem kullanıldığından iğneler nispeten daha ince ve uzun saplıdır. Mercan paraketesi için ise daha kısa saplı iğnelerle donatılır. Bunula birlikte sinarit için atılan paraketeler trança, trança için atılan paraketelere de sık sık sinarit çıkmaktadır. Zaten parakete tek bir balık hedeflenip hazırlanmaz ve tek bir tip balık için de yemlenip serilmez. Ne çıkarsa bahtınadır, yeter ki doğru zamanda doğru yere atılsın. Mercan paraketesinin yemleri iri karides, sübye veya kalamar eti parçaları, çağanoz veya akyemdir ki bunlar pek çak başka balığın da ilgisini çeker.
**Dikkat amatör balık avcılığı sirkülerine göre parakete amatör balık avcılığı takımı sayılmamaktadır. Buna burada yorum yapmıyoruz...
Ağ ile avcılığı pek olmaz nadiren kıyılara sokulan bazıları başka balıklara bırakılan fanyalı ağlara çıkar.
Mercan balıkları tüm dünyada bilinen balıklardandır. Lezzetli etleri ile de tüketici sofrasında taze, kurutulmuş, tuzlanmış ve konserve olarak yerlerinin alırlar. Ekonomik değerleri türlere göre değişmekle beraber genelde yüksektir.
Son düzenleyen asla_asla_deme; 19 Ocak 2009 11:49 Sebep: Kırık Link
the_lily - avatarı
the_lily
Ziyaretçi
14 Eylül 2007       Mesaj #12
the_lily - avatarı
Ziyaretçi
TANIYALIM:

Sponsorlu Bağlantılar

Sparidae ailesinden karagöz balığının bir yakn akrabası, ispari. İsparoz, isparya ve tabii ki ispari isimleri ile tanınır. Annular seabream (İngç), mosrskoy karas (Rus.), sparos (Yun.) yabancı kaynaklardaki adıdır. Vücudu yanlardan basık, elips şekillidir. Vücudunda ve solungaç kapaklarında iri pulları vardır. Rengi sırtta hafif esmerce, vücudu gümüşi beyazdır; bazılarında 5-6 adet enine koyu bant bulunur. Karın yüzgeci sarı renktedir, kuyruk bileğinde bulunan siyah benek balığı tanıtıcı biz özelliktir. Kuyruk yüzgecinin ucu bazılarında şerit halinde siyahtır. Kafa küçük, gözler normaldir. Ağzı küçük ve kuvvetlidir. Diğer özellikleri de akrabası karagöze benzer. Herşey yiyicidir yine de daha çok kurtlar, küçük kabuklular, yumuşakçalar ve küçük balıkları tercih eder. Göçmen balıklardan sayılsa da büyük göçler yapmaz; sadece Marmara denizindeki bazı sürüler Mayıs ayında Karadeniz'e çıkar havalar soğumaya başlayınca da Eylül gibi Marmara'ya geri dönerler. Üremeleri Mart sonundan Ağustos sonuna kadar sürse de büyük kısmı Haziran sonuna kadar yumurtasını döker. Yumurta dökümü yumurtalar açık sulara serpilerek yapılır. Potansiyel hermafrodit balıklardandır, cinsiyet değiştirir. Denizlerimizde yakalananları ortalama 12-16 santimdir. En fazla 20 santim boya kadar ulaşabilirler okyanus kıyılarında rastlanan daha irileri ise 24 santime kadar büyüyebilir. İrilerinin eti lezzetlidir yağlı ve gevrek olur ama eti az ve kılçıklı olduğundan küçükleri aynı lezzeti vermez.

NERELERDE BULUNUR:
Yurdumuzdaki tüm denizlerde bulunur. Yazları kıyılara sokulur kışları 90-100 metre derinlere çekilir. Genelde karagözlerin bulunduğu yerlerde ispari bulmak da mümkündür. Kayalık diplerde az bulunur kumluk, yosun kaplı, kırmalık yerleri daha çok sever.
AVLAYALIM:
İspari avı hafif köstekli sarkıtma türünden olan karagöz takımları ile yapılır. Özel olarak avına çıkılan balık değildir, karagöz, lidaki gibi balıklar amaçlanırken ispari de rastgele oltaya çıkar. Bu nedenle özel takım donatılmaz. Bununla birlikte eğer yeni başlayan gençler tarafından özellikle ispari hedeflenirse, ki ilk başlarda bizim de önemli hedeflerimizdem biriydi, olta 035-040, beden 030, köstekler 020-025, iğneler 6-8 numara sinek iğne olmalıdır. Çeneleri kuvvetli olduğundan ince telli iğne kullanmamaya dikkat edilmelidir. Köstek boyları 12-15 santim, köstek araları köstek boyu kadar olursa yeterlidir. İskandil derinliğe göre 80-100 gram civarındadır. Yemleri başta midye içi, sülünez olmak üzere karagöz avında kullanılan diğer yemlerdir, akyem fazla rağbet görmeyebilir.
Oltacılık dışında ispari nadiren de olsa uzatma ve fanyalı ağlarla da yakalanabilir.
Sayıca fazla olmadığından ve çok avlanmadığından ekonomik değeri yoktur denebilir. Eti lezzetli sayılır, en çok tavası yapılır, Ekim, Kasım, Aralık aylarında yani yağlı zamanında buğulama ve ızgarası da yapılabilir.

Son düzenleyen asla_asla_deme; 19 Ocak 2009 11:49 Sebep: Kırık Link
the_lily - avatarı
the_lily
Ziyaretçi
14 Eylül 2007       Mesaj #13
the_lily - avatarı
Ziyaretçi
TANIYALIM:
Yılın hangi ayı, hangi günü olduğu önemli değil çıkın İstanbul boğazına, boğaz boyunca dizilmiş, kamışlı oltaları ile balık yakalamaya çalışan balıkçılar görürsünüz; hele hele Pazar günü ise o kadar çok balıkçının nasıl olup da o kadar sıkışık durarak avlandıklarını ister istemez merak edersiniz. Galata, Unkapanı köprüleri de farksızdır. Peki ne avlıyor bu balıkçılar? Avlanan balık cinsleri mevsime göre değişse de her zaman hiç değişmeden avlanan bir balık var ki çok kimse de zaten onun peşindedir, işte o bizim istavrit. Tüm sularımızda bulunan ve çok kimsenin sadece istavrit deyip geçtiği bu balığın ülkemizde yaşayan üç farklı türü vardır. Öncelikle bu türleri tek tek tanıyalım.

Trachurus mediterraneus


Marmara ve Karadenize özgü bir türdür, Akdenizde de bulunur. Yurdumuzda istavrit, sarıkuyruk veya sarıkanat istavrit olarak bilinir, bu ve diğer tüm istavritlerin küçüklerine kıraça denir. Yabancı dillerde adı Mediterranean horse mackerel (İng.), chernomorskaya stavrida (Rus, Ukr.), stavrid (Rom.), safrid (Bul.) gibi isimlerle geçer. Bu türün bir alt türü olan T. Mediterraneus ponticus daha çok Marmara da olmak üzere Karadeniz'de de bulunur. İki türün ayrımı pek amatör işi değildir. ama yandaki resimde üstte olan T. Mediterranus alttaki ise alt tür olan T. Mediterraneus ponticus'dur. Son zamanlarda her iki tür de T. Mediterraneus bilimsel adı ile tanımlanmaktadır. Sırt rengi diğer istavtrit türlerine göre daha koyudur, siyaha kaçar, yanları ve karnı beyazdır. Küçük pulları vücuduna çok iyi işlemiştir kazımaya gerek yoktur. Sırt yüzgeci çiftlidir, yan yüzgeçleri oldukça gelişmiş uçları sivri, kuyruk yüzgeci çatal yapılı ve kuvvetlidir. Dikenli yüzgeci yoktur ancak anüs yüzgeci önünde iki adet küçük sert dikeni vardır temizlerken dikkat edilmez ise ele batar. Boylu balıktır, 60 santime kadar büyürse de genelde 18-25 santim boylarına rastlanılır. Kafası ve gözleri iri, ağzı büyük ve körüklüdür. Etobur balıklardandır. Başlıca gıdası kendisi ile aynı sularda bulunan hamsi, çaça, sardalya gibi pelajik balıkların yavruları, yumurtaları ve planktonlardır. Kendisi de pelajik balıklardandır kışı derinlerde yazı daha sığlarda geçirir bu arada 40-500 metre derinliklere kadar gezinir, bazen su yüzeyinde rastlamak da mümkündür. Genelde büyük sürüler halinde gezer. Marmara'daki bazı sürüler baharda Karadenize çıkar sonbaharda geri döner. Yine de Marmara'nın yerli balıklarından sayılır. Üremeleri Nisan-Temmuz arası olur. Bir dişi 100-120,000 kadar yumurta yapar. Yumurtalar küresel ve pelajiktir. Çıkan yavrulan 2,5 mm olurlar boyunda ve pelajik olarak yaşarlar. Eti pembeye kaçar renkte ve lezzetlidir. Tavası, haşlaması, buğulaması, kurutulmuşu (çiroz), tuzlanmışı yapılır. Bol av veren ekonomik değeri yüksek olan bir balıktır.

Trachurus trachurus

Yurdumuzda istavrit veya karagöz istavrit diye bilinirken yabancı kaynaklarda Atlantic horse mackerel, horse mackerel (İng.), chincard (Fra.), common scad (USA), esfer (Sur.), grizosavrido, savridi (Yun.), gibi isimlerle bulunabilir. Yurdumuzdaki tüm sularda bulunur. Daha çok Marmara balığı sayılmakla beraber yazları Karadenize çıkarak yemlendiği sonbaharda da Marmara'ya döndüğü bilinmektedir. Ege ve Akdeniz'de de sıkça rastlanır. Akrabası T. Mediterraneustan biraz daha enli ve tombul olmasından başka; yanal çizginin üstündeki ikinci bir hat belli belirsiz nokta nokta kafadan kuyruğa kadar uzanır, diğerinde bu hat birinci sırt yüzgecinde biter. Sırtı mavimsi, gri-siyah renkte yanları ve karnı beyazdır. Yüzgeçleri akrabası ile aynı şekildedir, kafası normal ağzı körüklü ve büyüktür. Beslenme alışkanlıkları karagöz istavrit ile aynıdır. Pelajik balıklardandır, kışları 600 metre derinlere kadar çekilirken yazları su üstüne kadar çıkabilirler. Büyük sürüler halinde bulunurlar. Ege ve Akdeniz'de hemen hemen yıl boyunca yumurta dökebildiği tespit edilmiştir; Marmara ve Karadeniz de yaşayanlar ise genelde Nisan-Temmuz arası yumurta dökerler. Bir dişi 140,000 kadar yumurta dökebilir, yumurtalar pelajiktir ve açıldıklarında 5 mm., boyunda yavrular çıkar. ömrü 14 yıl kadardır, ortalama boyları 20-25 santimdir, yurdumuzda 50 santimlikleri yakalanabilirken açık denizlerde 70 santim boy ve 2 kilo ağırlığa kadar olanları yakalanmaktadır.
Marmara ve Karadeniz'de yakalananların eti çok lezzetlidir. Tavası, haşlaması, buğulaması yapılır; kurutulmuş ve tuzlanmış olarak da tüketilir. Ekonomik değeri çok yüksektir.

Trachuruc picturatus


Akdenize özgü bir türdür hatta daha çok Atlantik okyanusunun batı kıyılarında rastlanırken doğu Akdenizde, bu arada yurdumuzun Akdeniz kıyılarında da tesadüf edilir. Marmara ve Karadenize çıkmaz. Yabancı kaynaklarda blue jack mackerel (İng.), Blue scad (ABD), chicharro, jurel (İsp.) isimleri ile geçer. 0-550 metre derinliklerde büyük sürüler olarak gezerler. Diğer türlere oranla daha büyük ve çıkıntılı kafa yapısına sahiptir. gözler iri ağzı körüklüdür. Sırtı mavi, laciver yanları ve karnı beyazdır. Yüzgeçleri akrabalarına benzer kuyruk yüzgeci diğer türlere oranla daha incedir. Vücut yapısı torpil gibidir, ufak pulları vücuduna işlemiştir kazınması gerekmez. Beslenmesi diğer türlerle aynıdır. Üremesi sarıkanat istavrit gibidir, Akdeniz de ve Atlantikte yumurta döker. 60 santim boya kadar ulaşır. Ortalama ömrü 15 yıl kadardır.
Eti sularımızdaki diğer türler kadar lezzetli olmamakla beraber tavası çok nefistir. Ayrıca haşlaması, buğulaması yapılır; kurutulmuş ve tuzlanmış olarak da tüketilir. Ekonomik değeri çok yüksektir.

İstavrit balıkları denizlerdeki lüfer, palamut, orkinos gibi balıkları en büyük besin kaynağıdır. Bu nedenle bu tür balıklar için çok iyi yem olurlar. Amatör balıkçıların yaprak, sülük, şak şak, tek göz olarak en çok kullandıkları balıklardandır. Yaşadığı tüm sularda genelde uzun göçler yapar, göçmen balık olarak bilinir. Tüm türlerinin yüzme kesesi vardır. Hepsinde yanal çizgi üst üste dizilmiş sert plaka şeklinde pullardan oluşmuştur. Türlere göre yan çizgideki pul sayıları farklı olabilir. Tüm istavritlerin ağızları yumuşak ve körüklü olduğundan çaparide balık varken sertçe sallanırsa veya toplarken hızlı toplanırsa istavridin dudağı yırtılıp kurtulabilir.

NERELERDE BULUNUR:
İstavrit balığının yukarıdaki tanıtımından da anlaşılacağı gibi su yüzeyinden 600 metre derinliklerde bulunur ve devamlı hareket halindedir. O nedenle şurada bulunur burada bulunur diye önceden ahkam kesmek doğru olmaz. Ama prensip olarak bulunduğu sularda dibin durumundan bağımsız olarak 15 metreden 60 metreye kadar olan derinliklerde aranmalıdır.

AVLAYALIM:
İstavrit deyince akla ilk gelen takım elbette çaparidir. Çapari nedir, nasıl yapılır uzun uzun Olta takımları ve uygulamaları sayfasında anlatıldığından burada tekrarlamadan istavrite özgü inceliklere değineceğiz. Ama sadece çapari deyip geçmemek gerekir, istavritin yemli takımla da avcılığı yapılır. Buna göre istavrit avı:
a. Çapari
b. Yemli
c. Sıyırtma ( Atıp çekme )
d. Çarpma
gruplarında ayrılabilir.
a. Çapari
İstavritin çapari ile avcılığında kullanılan çapari genelde beyaz tüylüdür, bununla birlikte kolyoz için kullanılan kırçıllı tüylü çaparilere vurduğu da olur. Hatta parlak kırmızı çıplak iğnelerle kıraça, istavrit yakaladığımı bilirim. Son yıllarda tüy yerine sarı, yeşil veya beyaz simli iplikler bağlanarak da çapariler yapılmaktadır. Bu şekilde renkli simlerle çapari düzenlemek okyanuslarda avlanan yabancı amatörlerin uzun zamandır kullandığı bir yöntemdir. Hatta daha çok simli iplik yerine plastik parçalar kullanmaktadırlar, bu tür bir çaparide kullanılan iğnelerin resmi kolyoz sayfasında vardır. Eğer tüy kullanılacaksa o takdirde martı, ördek, kaz gibi uçucu su kuşlarının kanatlarındaki veya kuyruklarındaki kalem tüylerden alınan parçalar bağlanır. Kalem tüyden (telek) parça alınmasında çeşitli yollar vardır. Benim kullandığım usulde çaparide kullandığım iğnenin veya bir büyük numarasının ağız açıklığı kadar genişlikte parçalar koparırım; bunu için iğneyi ağız açıklığı tüy ile dolacak şekilde kalem tüye saplar ve ağız içinde kalan kısmı diğer tüylerden ayırır, sonra da ayrılan kısmı telekten sıyırırım. Tüyün boyu o kadar önemli değildir iğneden kısa olmasın yeter, uzun ise iğne boyuna uygun olarak yani tüyün ucu dirseği bir miktar geçecek şekilde bağlanır iğne palası üstünde kalan fazlası kesilir. İstavrit çaparisinde olta 040-050, beden 035, köstekler 020-025 olur; köstek boyları 10-12 santimdir ve üst üste binmemelidirler. İğneler 4-6 numara genelde kalaylı düz iğnelerdir. Simli ipliklerde yapılan çaparilerde siyah iğneler kullanılmaktadır hatta yakın zamanda bazı tüylü çaparilerde de siyah iğne kullanıldığını gördüm. İğnenin renginin verimi etkilemediği kanatindeyim bu nedenle genelde kalaylı iğneli çapari kullansam da siyah iğnelilere de hayır demem. İskandil 80-150 gramdır. İstavrit çaparisi eskiden 15-20 iğneli olurdu, ama kullanım zorluğu nedeni ile son zamanlarda daha yaygın olarak 10 iğneli çapariler neredeyse standard hale gelmiştir.
Çapari uygulaması karadan ve sandaldan olmak üzere iki çeşittir. Karadan yapılan uygulamada makinalı kamışlı takım kullanılması doğru olur. El oltası kullanıyor iseniz ve şansınız da varsa her üç beş atıp toplamadan sonra karışacaktır şanssızsanız ilk atışta karışacak ve açılmayacaktır. Karadan çapari kullanılırken takım yukarıda anlatılan gibi hazırlanır ağırlık sulara akıntıya göre 80-150 gıram gerekirse ve kamış da yeteri kadar kuvvetli ise siz daha ağırını da kullanabilirsiniz. Kamış, iskandile uygun kapasitede, 3,5-4,5 metre boyunda olmalıdır. Makinaya gelince, kıyıdan çaparicilik fazla miktarda olta ipi gerekemektedir o nedenle makina 040 misinadan 150-200 metre alabilmelidir. Bu da aslında o iş için gerekenden daha büyük bir makina bulundurmayı beraberinde getirir. Kıyıdan kamış yardımı ile mümkün olduğunca uzağa atılan çaparinin akıntı ile sürüklenmesi ve dibe doğru inmesi beklenir bu arada makinanın sarma teli ilk atıştan sonra etraftaki diğer balıkçıların durumuna göre bir müddet açık bırakılıp kapatılır. Çok fazla açık tutulursa diğer çaparicilerin oltalarına dolanma riski vardır hemen kapatırsanız da kısa mesafeyi taramış olursunuz. Artık duruma göre ayarı siz yapacaksınız. Takımın sarma teli kapandıktan sonra da bir müddet dibe inmesi beklenir fakat dibe değmeden sarmaya başlanır. Bekleme esnasında elle olta ipini tutarak veya hafifçe çekerek oltada balık olup olmadığını anlarsınız. Kıyıdan avcılıkta en önemli olan etraftaki yayalara, araçlara ve diğer balıkçılara zarar vermeden avlanabilmektir. İstanbul boğazı kıyı balıkçıları bu işin en büyük ustalarıdır.
Kıyıdan avlanırken her zaman atıp çekme uygulaması olmaz köprü, iskele gibi yerlerden yapılan çapari bazen sarkıtma gibi de kullanılır. Bu halde makinasan salınan çaparinin kullanımı aşağıda anlatılan sndaldan kullanıma benzer.
Sandaldan kullanılan çapari genelde el oltası olarak düzenlenir ama isteyen makinalı kamışlı takım da kullanabilir. Sandaldan salınan çapari her bir kaç kulaçta durdurulur takım bir kaz kez kol boyu yukarı kaldırılıp indirilir, böylece kösteklerin hareketlenerek açılması, böylece balığın görmesi sağlanır. Dibe inene kadar bu şekilde çeşitli derinlikler denenir. Dibe inene kadar vuruş olmaz ise dipte de bir müddet sallanan çapari çekilerek tekrar indirilir. Büyük bir sürüye denk gelindiyse balığın vurduğu derinlikte olta işaretlenir ve devamlı o civarda avlanılır. Sürü büyük değilse bunun garantisi olmaz balığı her seferinde aramak gerekir. Bazen iniş sırasında veya yeme atlarken sallanan çaparinin diğer iğnelerine aykırı yakalanan balıklar alışık olmayan amatöre "topladık ne varsa" sevinci yaşatır ama çıkan genelde kuyruktan veya sırtından yakalanıp aşırı direnç gösteren tek bir istavrittir. Yalnız bu olay sık sık oluyor ve balık vurmuyor ise bir terslik var demektir ilk olarak çapariyi değiştirin bu da olmaz ise yemli takımı deneyin.
Balığın sandaldan indirilen çapariye atlamadığı veya az olduğu dönemlerde dipten yaklaşık 1 kulaç kadar yukarıda tutulan çapari rölantide hareket ettirilen motorun peşinden sürütülür. Bu arada takımın uçmamasına tekneye hemen hemen dik gelmesine dikkat edilir. Sürütme sırasında açılan köstekler balığa görüntü vererek oltaya vurmasına yardım eder. Bundan da bir şey çıkmaz ise toplayıp dönün o gün balık yok demektir.
Sandaldan çapari yaparken eğer açık sudaysak, büyük tekneler ve akıntı tehlike oluşturmuyorsa sandalı demirlememek alargaya bırakmak en iyisidir, şartlar uygun değilse sandal demirlenir veya motor ya da kürek yardımı ile yerinde tutulmaya çalışılır. Bu durumda sandalda bir de yardımcı gerekir.
b. Yemli takım
İstavrit avında yemli takım daha çok kıyılarda iskele, köprü, duba üstelerinden avcılıkta kullanılır. Takımın yapılışı çaparide anlatıldığı gibidir. Tek fark iğneler tüysüz ve kesinlikle kalaylıdır. Yem olarak lokma kesilmiş hamsi, gümüş, baklava kesilmiş sardalya, hamsi, zargana, istavritin kendi eti gibi parlak beyaz derisi olan balıklar kullanılır ve bunların parlak derili etli kısmı kullanılır. Kabukları temizlenmiş karides eti, kum, kaya kurtları da yem olarak kullanılır, istavrit midyeye vurmaz. Takım genelde 4 en fazla 5 iğneli olur. Yemlenen takım dibe yavaş yavaş indirilir genelde iniş esnasında vuruş olur inene kadar vuruş olmaz ise dibe inen takımda iskandil dibe oturtulur olta hafif gergince apiko tutulur sallamadan vuruş beklenir.
Bazen Eylül ayında lüfer kofananın önüne katıp sürdüğü iri Karadeniz istavriti hem Karadeniz'in boğaz girişinde hem de Marmara'nın İstanbul boğazına yakın taşlık kırmalıklarına yayılır. Bu balık bildiğimiz istavrit türlerinden farklı olmayıp sadece onların irisidir, genelde de karagöz istavrittir. Akıntı altlarında 040 olta, 035 bedene dizilen 025-030 yarım kulaç kösteklere 1-1/0 iğneler bağlanır ve akyemle yemlenerek indirilir. Köstek sayısı genelde iki bazen de üçtür. Akıntı ile takımdan açılıp salınan köstekler bol bol iri istavrit toplar.
Yemli takımlarla sandaldan avlanma sırasında sandal demirlenmelidir. Tek demir üstünde kalmak yeter, tonoza gerek yoktur.
c. Sıyırtma (atıp çekme)
Genellikle İstanbul boğazında İstavrit, kolyoz, şimdi kalmayan uskumru gibi balıkların avında kullanılan bu takımn ne olduğu oltacılıkta kullanılan malzemeler sayfasında vardır buraya göz atabilirsiniz burada tekrar anlatmaya gerek yok.
d. Çarpma
İstavritin de çarpma avı olur mu? Demeyin çünkü olur. Biraz yukarıda çapariyi anlatırken çapariye bile çarpma balık yakalandığını anlattık ama orada amaç çaparicilik bu defa ise amaç açık açık çarpma ile balık yakalamak. Bu aslında bir fırsatçılık. Nasıl ki açık denizde büyük yırtıcılar küçük balıkları sardığında alttan onlar üstten de martılar nasipleniyorsa, kıyılarda da martının yerini bizler alacağız.
Özellikle İstanbul boğazında lüfer, kofana, palamut gibi balıkların sardığı istavritler rıhtım duvarlarına yaslanır etrafını saran yırtıcıların korkusu ile çok yoğun bir şekilde bir araya toplanır sağa sola yüzer, daireler çizer bazen de süratle akıp geçer. İşte bu durumda martı gibi davranan amatörler çarpma takımları ile indir birdir bazen tek tek bazen çift çift istavritleri toplarlar. Takım biraz aşağı salınırsa sürüye dalan lüfer kofanalardan da alma ihtimali az değildir. İstanbul boğazında yalılarda oturan meraklılar evlerinin önüne gelen bu fırsatı değerlendirip leğenlerle, kepçelerle de balıkları toplayabilirler. Biz amatör olarak çarpmadan ileri gitmeyelim derim.

İstavrit hemen hemen her ülkede bilinen, avlanan, ekonomik değeri çok yüksek balıklardandır. Amatör avcılık dışında uzatma, gırgır, manyat ağları ile de bol miktarda avlanır ve pazarlanır. Etinin lezzetli olması nedeni ile de rağbet görmektedir.
Son düzenleyen asla_asla_deme; 19 Ocak 2009 11:50 Sebep: Kırık Link
the_lily - avatarı
the_lily
Ziyaretçi
14 Eylül 2007       Mesaj #14
the_lily - avatarı
Ziyaretçi
TANIYALIM: Yurdumuzun tüm sularında bulunur ve kolyoz adıyla bilinir. Ufaklarına koloridya dendiği de olur. Scomber japonicus bilimsel adı ile tanınır yabancı kaynaklarda, chub mackerel (İng, ABD), american mackerel, blue mackerel (ASBD), japanische makrele (Alm.), lokarda (Yug.), makrele kolias (Pol.), vizet (Fra.), yaponskaya skumbriya (Rus), kolios (Yun.) isimleri ile geçer. Bu balığın çok yakın akrabası, hatta neredeyse aynısı olan scomber colias bilimsel adı ile anılan balığa yurdumuz sularında pek rastlanmaz daha çok Atlantik okyanusunda yaygındır en çok da Amerika kıtası sahillerinde bulunur. Vücudu torpil gibi yuvarlaktır, küçük pulları çok iyi intibak etmiştir, derisine kadifemsi bir yumuşaklık kazandırır kazınması gerekmez. Kafası ile ağzı uzun ve büyük, gözleri vücuduna ve kafasına göre oldukça iridir ki bu ayırt edici bir özelliktir. Ağzında kesici olmayan kadife dişler vardır. Sırt yüzgeci çifttir bu iki yüzgeç akrabası ton balıklarındakine göre oldukça aralıklıdır. Öndeki sırt yüzgecinin ilk ışını diğerlerinden kısa; yüzgecin kendisi oldukça dik ve üçgen biçimlidir. İkinci sırt yüzgeci ve anal yüzgecinden sonra kuyruğa doğru alttan ve üstten beşer adet yalancı yüzgeç uzanır. Kuyruk yüzgeci çatal yapılıdır. Sırtı mavi yeşil harelerle vücuduna dik inen 23-35 adet çizgilerle kaplıdır. Sırt deseni çok güzel ve göz alıcıdır. Yanları sarımsı beyaz karnı gümüşi beyazdır, yanlarında yer yer sarı lekeler benekler görülebilir. Eğer buraya kadar uskumru balığını tanıtsaydık neredeyse yukarıdaki ile aynı kelimeleri kullanacaktık. Bu iki balık birbirlerine o kadar benzerler ki iyice tanımayanların ayırt etmesi zordur. Yine de farklar vardır ve bunları bilenler bu iki balığı rahatça ayırır. En büyük fark gözler ve ağızdadır. Kolyozun gözleri daha iri olup ağzı sanki daha uzunmuş gibi durur bence bu da kolyoza daha vahşi ve yırtıcı bir görünüm kazandırır. Uskumrunun gözleri daha ufak ağzı kafası ile daha uyumlu büyüklüktedir, ilk bakışta iki balığı birbirinden ayırabileceğiniz en büyük görünür fark budur. Ayrıca kolyozun birinci sırt yüzgeci uskumruya oranla daha dik ve üçgen biçimlidir. Diğer farklılıkları tespit etmek o kadar kolay değildir. Bir de uskumru da yüzme kesesi yok iken kolyozda vardır. Balığı temizlerken karşılaşacağınız yüzme kesesi kesin tanımı yapmanızı sağlayacaktır, balık kolyoz. Bir gerçek de şu ki, kolyozun eti uskumru kadar lezzetli değildir.
Pelajik balıklardandır. Genelde büyük sürüler halinde 0-300 metre derinliklerde dolaşır. Sabit bir yere bağlı olmayıp sürekli gezer; yani gezici balıklardandır. Bununla birlikte en azından yurdumuzdakiler uzun göçler yapmazlar. Ülkemizde Marmara denizinde daha çok bulunurken şimdilerde sayısı azalmıştır. Bunun birinci nedeni tabii ki aşırı avcılık ve deniz kirliliğidir. Yurdumuz dışında Atlantik ve Pasifik okyanuslarının yumuşak iklimli sahalarında Hint okyanusunda Japon denizinde bolca bulunur, ihtiyoloji alanında farklı denizlerdeki türleri ayrı türler olarak görme eğilimi vardır. Başlıca gıdaları kendileri ile aynı sularda bulunan hamsi, sardalya, istavrit, çaça gibi diğer pelajik balıkların yavruları, planktonlar ve küçük kabuklulardır. Üremeleri ilkbahar aylarına denk gelir. Su sıcaklığının 15-20 derece civarına gelmesi ile yumurta dökerler. Bir dişi 100,000-400,000 arası yumurta döker. Yumurtalar pelajiktir döküldükleri orta sularda yüzerler. Çevre şartlarına göre 4-5 günde açılan yumurtalardan çıkan yavrular 2-3 yaşında cinsel olgunluğa erişir. Ömürleri 18 yıl kadar tahmin edilmektedir. Yurdumuzda ortalama boy 20-25 santim kadar iken, 65 santim boya 3 kilo ağırlığa kadar büyüyebilirler.
Ekonomik değeri çok yüksek bir balıktır, Japonya'da kültür balığı olarak üretimi yapılmakta tüm dünyaya pazarlanmaktadır. Yine sularında doğal olarak bu balığın bulunduğu diğer ülkelerde hem iç hem dış piyasalarda bu balığı pazarlamaktadır.
NERELERDE BULUNUR:
Kolyoz ülkemizde yaz aylarında Karadeniz'e doğru kısa çıkışlar yaparken ve kış aylarında dönüşte hem ticari hem amatör balıkçılara gün boyu av verir. Bunun dışında gündüzleri genelde dibe yakın gezerken geceleri açık sulara çıkarak yemlenir. İniş çıkış zamanları dışında en çok sabah güneş doğumu akşam güneş batımı saatlerinde iyi av verir. Bazı hallerde girdiği koylarda batıklar çevresinde kısa süreli yatak yaptığı olur, bu durumlarda amatörler bol miktarda yakalayabilir. Kışları derinlere çekilerek pek aktif olmayan bir yaşam sürer. Çoğunlukla istavrit sürülerinin yanında birlikte gezer, yemlenir böylece istavrite çapari yaparken bir bakarsınız olta kaybolmuş, "nedir bu boşluk" diye toplarken çapari bir anda sağa sola çeken hırçın balıkların asılmaları ile gerilir ama gene boşalır; durmayın çekin çaparide kolyozlar var.
AVLAYALIM:
Uskumrudan daha hırçın ve hareketli olan kolyozun rastgelindiğinde avcılığı da zevklidir. Yurdumuzda amatörlerce daha çok çapari ve zokalı takımlarla tutulurken başka ülkelerde kaşık sürütme, atıp çekme hatta fly takımlar ile de avcılığı yapılmaktadır. Yukarıda da bahsettiğimiz gibi ülkemizde daha çok Marmara denizinde av veren bir balık olan kolyoz sayıca çok azalmış olduğundan ne yazık ki amatörlerce nadiren yakalanmakta özel olarak kolyoz avına çıkılmamaktadır. Çaparicilik normalde istavrit için beyaz tüyle başladığında kolyoza denk gelinir ise kolyoz çaparileri açılmaktadır. Yine de olur da rastgelir diye kolyoz avından bahsetmekte yarar vardır.
Yurdumuzda kolyoz avında kaşık sürütme ve fly avcılığı yöntemleri uygulanmamaktadır. Ama yine de özellikle Akdeniz'de yapılan su üstü çaparilerinde, sırtı uygulamalarında başka balıklar hedeflenirken uskumru ve kolyoza denk gelindiği ve bu balıkların yakalandığı da olur. İlla da biz bu yöntemleri de uygulayacağız derseniz aşağıda atıp çekme kısmında zokalı takımdan sonra kısaca bahsedilmektedir. Ama biz asıl av yöntemlerine bakalım.
a. Kolyoz çaparisi
b. Zokalı atıp çekme
a. Kolyoz çaparisi


Kolyoz için kullanılan çaparinin tüyleri istavrit için kullanılandan farklı olup siyah kırçıllıdır. Bununla birlikte kolyoz beyaz tüylü çaparilere, sarı, yeşil, beyaz parlak simli iplikli çaparilere de atlar. Yabancı ülkelerde tüy yerine parlak sentetik malzemelerle yemlenmiş çapariler veya dirsekten sapına kadar parlak renkli plastik borucuk geçirilmiş çıplak iğnelerle de çapari at çek ve çapari sürütme şeklinde avcılığı yapılır. Bu iğnelerin resmi de yanda vardır. Yurdumuzda kolyoz çaparisine bağlanan kırçıllı siyah tüy hindinin kanadındaki kalem tüylerden daha iyisi kuyruğundaki teleklerden elde edilir. Tüyler doğal renginde boyanmadan kullanılır. Kolyoz çaparisinde köstekler 030-035 misinadan yapılır boyları 15 santimdir, beden 040, olta 045-050 olur. İskandil derinliğe akıntıya göre 15-250 gram olabilir. İğneler 1-3 numara kalaylı tercih edilir ama siyah iğne de olur. Takımda kullananın tecrübe ve becerisine göre 15-25 tüylü iğne, kulllananın ustalığına göre 45 iğneye kadar kullanılabilir. Çaparini hazırlanması, bağlanması hatta hazır alınmasına ve kullanımına ait genel bilgileri olta takımları ve uygulamaları sayfasında bulacaksınız. Yine de kolyoz çaparisinin kullanımı diğer balıklardan biraz farklıdır.
Çapari diğer balıklarda olduğu gibi indirilir, yani yavaş yavaş salınır bir noktada durulur, kol boyu bir kaç kez sallanarak sallanan tüyler ile balığın kıskandırılması amaçlanır balık yoksa inişe devam edilir. Çaparinin daha detaylı kullanımı istavrit sayfasında da var. Fark balık yakalandığında başlıyor. Kolyoz çapariye yakalandığında oltada ani bir boşluk olur nedeni; yakalanan balığın yukarı doğru yüzerek iskandili de kaldırmasıdır. Çapari ile avlanan akrabalarında olduğu gibi kolyoz yakalandıktan sonra çapariyi sallayarak ava devam edilmez; balık tek de olsa takım toplanır, bu arada etraftaki diğer balıklar da oltaya atlayarak yakalanabilir ama balık sayısı pek fazla değilse bu her zaman olmaz tek balığı çeker alırsınız. "Tek balığa çapari toplamam biraz daha sallayayım bir kaç balık daha yakalansın" derseniz balıktan olabileceğiniz ihtimali bir yana çapariden olacağınız kesindir. Oldukça sert ve hareketli olan kolyoz takımı berbat eder kullanılmaz hale getirir. Kolyoz tek de olsa birden fazla da olsa toplarken takımı gezdirir sağa sola çekerek kuvvetle direnç gösterir bu nedenle avcılığı zevklidir. İstavrit çaparisinde sık sık kolyozla karşılaşılınca yukarıda anlatılan hareketleri takımda sezerseniz kolyozun varlığı anlaşılır ve takımı kaybetmeden toplamaya başlamak gerekir. Kolyoz genellikle yakalandığı derinlikte yemlenerek eğlenir o nedenle derinlik bulundu mu o kaybetmeden avlanılması verimli olur. Çapari ile avlanan diğer pelajik balıklarda olduğu gibi eğer balığın nereye aktığı anlaşılabilirse kürekle veya motorla sürü takip edilerek bol balık alınabilir.
Kolyoz yemeğe alışık olduğu küçük balıklar, kalamar parçası, karides ak yem gibi yemlerle donatılmış yemli çaparilerle veya üç köstekli takımlarla da yakalanabilir. Ama bu yöntem yaygın değildir, daha çok balığın kanalda derinlerde yattığı dönemlerde uygulanır, kolyoza rastlanınca akla ilk gelen çaparidir elbet.
Çaparili takım el oltası olarak düzenlenebileceği gibi makinalı kamışlı olarak da düzenlenebilir. Bu durumda karadan kullanılıyor ise kamış 3,5-4 metre, sandaldan kullanılıyor ise daha kısa olur. Makina karadan 045 misinadan 200 metre alabilmelidir bu da oldukça büyük makara demektir ama fazla olta ipi gerektiğinden zorunludur, sandalda 040 misinayı 100 metre sarabilen makinalar yeterli olur. Siz elinizdeki malzemeye göre farklı kombinasyonlar da yaratabilirsiniz. Takım kalınlıkları pek değişmez.
b. Zokalı atıp çekme
Kolyozun bazen girdiği koylarda yatak yaptığını yazmıştık. Bu durumla karşılaşılır ise hem çapari hem de istenirse zokalı takımla avcılığı yapılabilir. Zokalı takımda kullanılacak zoka tercihen sülük zokanın küçüğü (zokita) pirçol zokadır iğnesi 1-3 numara arası olmalıdır. Perdahlanıp civa ile parlatılır. Ama siz son yılların genel eğilimine uygun olarak galvanizlenmiş zokaları da kullanabilirsiniz. Zoka akyem olacak balıklardan kesilmiş yaprak yem ile yemlenir. El oltası veya makaralı takım olarak düzenlenebilir. Olta 025 veya en fazla 028 olmalıdır. El veya daha iyisi tabii ki kamış ile sandaldan savrulan zoka dibe değmeden çekilmeye başlanır. Etraftaki kolyozlar yanlarından geçen yaprak yemin tadına bakmak isteyince de yakalanır. Bu tür atıp çekmede pişkova veya ovala da kullanılabilir. Zaman zaman özellikle iniş çıkış zamanları İstanbul boğazında sıyırtma ile de kolyoz yakalanabilir.
Kaşık atıp çekme ile kolyoz beklemek fantazidir ama makinalı takıma bağlanmış yukarıda resmi olan iğnelerle donatılmış çaparileri yabancı amatörler hem at çek hem de tekne paşinde sürütme olarak kullanmakta ve kolyoz yakalamaktadır.
Akdeniz'de veya diğer yabancı ülkelerde motorla seyreden sandalın arkasından salınan 1-3 numara söğüt yaprağı kaşığa da kolyoz atlar. Ama bu tür sürütmeler illa kolyoz alacağız amaçlı değildir ne çıkarsa şansa kalmış. Bu şekilde avcılıkta ya mavruka kullanarak veya takıma kıstırma konarak kaşığın yüzeyden değil de 5-7 kulaç kadar derinlerden gelmesi sağlanmalıdır. Bu takıma tabii barraküdadan akyaya, uskumrudan lampuka'ya her çeşit balık çıkabilir. Akya, kofana gibi balıklara yapılan yemli uzun oltalara da atlayan kolyoz büyük balık bekleyen amatörün baş belası olur çıkar; çünkü kolyoz özenle hazırlanmış takıma vurunca yem bozulur uğraş dur yeniden yap.
Amatör yöntemler dışında kolyoz çevirme ağlarla, voli ağları ile, uzatma ağlarla da ticari amaçlı yakalanır. Yem balığı olarak da yararlanılır. Canlı yem, tekgöz, bütün ölü, yaprak yem olarak büyük balıkların avında kullanılır. Kolyoz tüm dünyada bilinen amatör profesyonel avcılığının yanında Japonya'da balık çiftliklerinde üretilip tüm dünyaya pazarlanan ekonomik değeri çok yüksek bir balıktır. Konserve, kurutulmuş, taze, tuzlanmış, tütsülenmiş olarak pazarlanır, bu şekilde de tüketilir. Eti uskumru kadar lezzetli olmamakla beraber haşlaması, tavası, buğulaması lezzetlidir.
Son düzenleyen asla_asla_deme; 19 Ocak 2009 11:51 Sebep: Kırık Link
the_lily - avatarı
the_lily
Ziyaretçi
14 Eylül 2007       Mesaj #15
the_lily - avatarı
Ziyaretçi
TANIYALIM:
Kurnaz, ürkek, yakalandığında mücadeleci olan levrek, avının zorluğu, az yakalanması ve çok lezzetli eti ile amatörler arasında aranan, yakalayana prestij kazandıran bir balıktır. Moronidae familyasından olup Doğu Atlantik kıyılarında Norveç'ten Kuzey Afrika kıyılarına kadar, bu arada Akdeniz Marmara ve Karadeniz'de de bulunur. Yabancı kaynaklarda sea bass (ABD), European seabass (İng), perchia (İtl), gemeiner seebarsch (Alm), bar (Fra), levreki (Yun) gibi isimlerle tanınır. Yurdumuzda Levrek olarak bilinir, 40 cm., den küçüklerine ispendek denir. Vücudu füze şeklinde, ancak yanlardan hafifçe basıktır, Kafası cüssesine göre normal büyüklüktedir, gözleri irice sayılabilir, parlaktır. Vücudu iri pullarla kaplıdır. Sırtı kurşuni, yanlara doğru mat beyaz renkte, olup karnı gümüşi beyazdır. Genç balıkların sırt taraflarında koyu benekler olabilir. Tüm yüzgeçleri gayet iyi gelişmiştir, kuyruk yüzgeci mükemel olup balığa üstün bir manevra yeteneği ve hız kazandırır. Sırt yüzgeci iki parçalı olup serttir ancak ele batıp yaralamaz. Solungaç kapaklarının uçları oldukça keskindir bazen oltanın bedenini bu şekilde keser, ele alırken dikkat etmezseniz eliniz de kesilebilir. Yine solungaç kapaklarının uçlarında sert dikenler vardır, şeffaf olan bu dikenler kolayca ferk edilmez ve dikkat edilmez ise ele batıp can yakabilir. Ağzı büyüktür, kadife dişleri çenesine hilal düzeninde yerleşmiştir; ayrıca damağında, dilinin üzerinde ve yanlarında da tutucu sahte dişler bulunur. Bu dişler kesici olmadığından levrek olta ipini dişleri ile kesemez. Yüzme kesesi vardır. 1 metre boyu 14 - 15 kilo ağırılığa erişebilir, bilimsel kaynaklarda maksimum 15 yaşında bir balık rapor edilmektedir. Yerli balıklardandır yine de bazı sürülerin yaz aylarında Akdeniz'den Marmara'ya; Marmara'dan da Karadeniz'e çıkış yaptığı bilinmektedir, dönüş sonbaharda olur. Ocak, Mart ayları arasında 500,000 ile 2,000,000 milyon yumurta dökerler. Yumurta dökümü, kıyılara yakın yerlerde dişili erkekli sürüler halinde yapılır. Su sıcaklığının 8,5 dereceden az 15 dereceden yüksek olduğu yerler üremelerine uygun yerler değildir. Yumurtalar ortam sıcaklığına bağlı olarak 4 veya 9 gün içinde açılır. Yumurtadan çıkan yavrular ilk dört beş ay içinde açıklardan kıyılara ve daha sonra derelere, nehirlere girerek hem korunur hem de beslenirler. Levrek 4 - 5 yaşına kadar tatlı sularda yaşamını sürdürüp daha sonra denize açılır. Büyümeleri yavaştır, Ticari olarak yapılan üretimlerinde Karadeniz'de levreğin 250 gramlık ticari ağırlığa erişmesi için iyi bir bakım ve besleme ile 24 - 26 ay gerektiği tespit edilmiştir. Küçük balıklar sürüler halinde gezerek yemlenirler, büyüdükçe yalnız gezip yemlenmeyi tercih ederler.
Levrek tür olarak tehlike altındaki türlerden sayılmamaktadır. Bu tabii şimdilik Avrupa sahilleri açısından böyle. Ancak ülkemiz sularında aşırı kirlenme, bilinçsiz yerleşim nedeni ile gürültü ve tabii canice avlanmalar nedeni ile aynı şeyi söylemek o kadar kolay değil. Eskiden İstanbul boğazı, Galata ve Unkapanı köprülerinin ayakları, Haliç, Sarayburnun'dan Tekirdağ'a kadar olan sahil şeridinde özellikle dere ağızlarında, yine Marmara'nın Güney sahillerinde bolca bulunurken Kuzey sahili nerede ise tükenmiş; İstanbul boğazı, köprüler civarında kalmamıştır, Haliç'in durumu da malum. Sığ sularda ve gençken sürüler halinde yaşayan levreğin soyunu dinamitle avcılık da gerçekten çok kötü etkilemiştir. Bu konuda bir anı aktarmak istiyorum, Güney Marmara sahillerinde zeytinciliği ile ünlü şirin bir yörede, dinamitle avcılık pek yaygındı, yine bir dinamit avı sırasında dinamit atıldıktan sonra biri suya girip balıkları toplarken kıyıda yüksekçe bir yerde duran ikinci dinamitçi koya yeni giren bir ispendek sürüsünü görünce dayanamıyor ve arkadaşı suda iken ikinci dinamiti ateşleyip atıyor. Bir anda dinamiti havada gören sudaki dinamitçinin "atma, atma. derken dili tutuluyor ve tanıdığım kadarı ile de hayatının tüm geri kalanında kekeme olarak kalıyor. Dinamit çıplak olduğundan ufak bir şoktan başka zarar vermiyor, ancak arkadaşının üstüne dinamit atacak kadar hırsla doğaya saldıranlara ne demeli bilemiyorum. O koyda hala, az da olsa levrek çıkıyor. Üremesi yüksek adetlerde görünse de yavaş büyümesi nedeni ile levrek ne yazık ki gitgide azalmaktadır. Son yıllarda levreğin ticari olarak yetiştirilip satılması bilinen tüm zararlarının yanında önceden tahmin edilemeyen bir tehlike daha getirmiştir. Yetiştiriciler dere ağızlarında yavru balık yakalayıp getiren balıkçılarla anlaşarak yavruları satın almaktadır. "Yavrucu" adı verilen balıkçılar da dere ağızlarında, derelerde yavru levrekleri damaksız iğnelerle yakalayarak ticari kuruluşlara satmaktadır. Bu hem doğal ortamın talan edilmesine yol açmakta, hem de yakalanan yavrular sevk edilirken yarısı ölmektedir. Hatta bu arada yılan balığı, karagöz, çipura gibi balıkların yavruları da oltada çıkmakta onlar da aynı akibete uğramaktadır. Ne yazık ki bu yöntem Türkiyemizde yasal sayılmakta "yavrucular" bu iş için lisans alabilmektedir. Yani levreğin (ve diğer bazı balıkların) doğal üreme ve büyüme alanı yasal olarak talan edilebilmektedir. İzini veren de, koruma görevini üstlenen aynı bakanlıktır. Anlayabilene aşk olsun.
NERELERDE BULUNUR
Levrek tam bir kıyı balığıdır. Bununla birlikte kışları havaların soğuması ile daha derin sulara çekllir. Çok ürkektir, bu nedenle sessiz, sakin, sığ koyları tercih eder. İskele ayakları arasında ispendek sürüleri sıkça gezinirler. Akarsuların denize döküldüğü yerlerdeki bulanık sularda daha çok bulunur ve yemlenir. Bu arada acı sulara hatta derelere de girer. Sığlıklarda gezindiğinden yüksekçe bir yerden görüntü vermeden gözleme yapılırsa balık görülebilir. Levrek bazen dibe ani bir hareketle yanlamasına sürtünerek su dışından görülebilecek parıltı yapar; bu şekilde de yerini belli edebilir. Bunu neden yaptığı tam olarak bilinmemektedir. Çervede kuma saklanmış kabukluları ürkütmek için yapabileceği gibi üzerindeki parazitlerden kurtulmak için de yapabilir. Bazen bu şekilde kendini kısa süreyle kuma gömdüğü, saklı olarak 30 - 60 saniye kaldıktan sonra süratle kaybolduğu da gözlenmiştir. Bu davranışı büyük bir ihtimal çevredeki daha iri bir yırtıcıdan korunma amaçlıdır veya gözlemciyi fark etmiş de olabilir. Bu gözlemlerle yer tespiti dışında levrek İstanbul boğazının Marmara'ya açıldığı kısımlarda Sarayburnundan Kumkapı'ya doğru olan alanda özellikle batıklar civarında, Marmara Ereğlisinde, Kuzey Ege'de ve Güney Marmara'da Mudanya sahillerinde de yakalanmaktadır.
Levrek günün her saatinde bol av vermez. Uzun olta veya dip sürütmesinde gün boyu avlanmak mümkünse de en verimli saatler sabah gündoğumundan güneş çıkana kadar, akşamları da güneş battıktan sonraki saatlerdir. Geceleri de sandaldan zokalı takımla veya uzun olta ile avlamak mümkündür.
AVLAYALIM:
Levrek doğal ve yapay yemlerle avlanabilmektedir. Yapay yemlerle avcılığı uzun oltada canlı veya bütün yem sürütmek yerine yapay yem takılması ile yapıldığından ayrıca değinilmeden uzun olta bahsinde anlatılmıştır.
Levrek daha çok küçük kabuklular ve küçük balıklar ile beslenir, ancak bu arada tatlı su ağızlarında bulunabilen diğer su canlılarını hatta fareleri yediği de bilinmektedir. Karides, teke, çağanoz, mürekkep balığı, mamun ilarya, gelincik, kaya balıkları, dil, pisi balıkları, ispari, karagöz ve yılan balığı yavruları en sevdiği yemler arasındadır. Ayrıca özellikle dip takımlarında sardalya, hamsi, uskumru, kolyaz, istavrit gibi akyem olacak balıkların yaprak yem olarak kullanılması da mümkündür. Levrek taze olmayan rengi değişmiş yeme pek vurmaz ölü bütün veya kesilmiş olarak kullanılacak yem mutlaka çok taze olmalıdır.


a. Savurma Dip Takımı
Levreğin kıyı balığı olması özellikle havaların ısınmasını takiben sığlıklarda dolaşması savurma takımı ile avlanmasını sağlar. Tüm savurma dip takımlarında olduğu gibi, levrek de için ava başlamadan önce yemleme yapmakta yarar vardır. Yemleme konusuna Yemler ve Yemleme sayfasında değinilmiştir, yine de kısaca bahsedecek olursak. Yem yapılacak balıklardan özellikle yağlı olanları (hamsi, sardalya gibi) ezilerek kum ve bir miktar toprak ile karıştırılarak avuç içine sığacak boyda toplar yapılır. Bu toplara eğer bulunabilirse levrek balığının ilgisini çekecek özel kokulandırıcılar da katılabilir, bu kokulandırıcılar ticari olarak bulunabilir. Hazırlanan topların 10 kadarı avlanılacak alana atılır. Sessizce, görüntü vermeden beklenirse bir saat içinde balıkların toplandıkları gözlenebilir. Özel kokulandırıcılar kullanılırsa süre daha da kısalabilir. Bundan önce yemlenen takımın av sahasına atılması gerekmektedir.
Yukarıdaki gibi hazırlanan takımda normalde ağırlık yoktur. Yem ağırlık görevini de görecektir. Ama bazı kıyı şartlarında balık ağırlıksız takımın atış mesafesine kadar yanaşmaz bu durumda takıma, fırdöndünün hemen üzerine bir çalışır kurşun ilave etmek gerekilir. Çalışır kurşunun ağırlığı atış yapılacak mesafeye göre 40 - 80 gr., civarında olabilir. Olta ipinin çalışır kurşun içinde rahatça çalışabilmesi önemlidir. Aşağıda anlatıladığı gibi bu takımda daha çok ölü veya kesilmiş yem kullanılacağından yemi bulan levrek kapıp, açığa çekilip rahatça yemek eğilimindedir; bu arada yemi daha yutmadan bir direnç hissedecek olursa derhal iğneyi atar.
Savurma takımlarda atış sırasında hırpalanıp çabucak öleceğinden canlı yem kullanılmaz. Bu takımın yemi genelde taze olmak kaydı ile uskumru, kolyoz gibi balıklardan alınacak fileto, garos, bütün ölü kaya balığı, gelincik balığı, yılan balığı, pisi, dil gibi balıkların yavruları; ilarya, gümüş, hamsi gibi balıklardır. Bu yemlerin takılışı Yemler ve Yemleme sayfasında genişce anlatılmıştır.
Hazırlanıp yemlenen olta yemlenerek balıkların toplanacağı yere atılır. Takımın dibe inmesi beklendikten sonra hafifçe çekilerek atış esnasında yemi iğneden önde giden ve normalde bu şekilde dibe inin iskandilin geriye çekilerek takımın düzeltilmesi sağlanır. Daha sonra takım işaretlenir ve sessizce beklemeye başlanır. İşaretleme önemlidir; el oltası kullanılıyorsa yerde kalan olta ipine hafifçe bir taş veye çubuk iliştirilir balığın yemi ağızlayıp götürmesi durumunda hareket eden işaret amatörü uyarır. Makinalı takım kullanılıyorsa bu durumda kamış bir çatal üstüne oturtularak makinanın sarma teli tamamen açılmalı, veya baitrunner makina ve vuruş ikaz cihazı kullanılmalıdır. Bu yöntem Sazan kısmında açıklanmaktadır, daha ucuz ve basit bir yöntemde tatlı su levreği olarak bilinen Sudak sayfasında gösterilmektedir. baitrunner makinalar da Oltayı Tanıyalım sayfalarında tanıtılmıştır. Balığın yemi aldığı işaretlenen olta yardımı ile fark edildiğinde tasmalamakta acele etmemek gerekir. Levrek bulduğu bu yemi alıp diğer balıklardan uzaklaşıp rahatça yemek için açığa doğru yüzmeye başlayacaktır bu arada bir yandan da yemi yutmaya başlar. Bir süre bekledikten sonra tasmalanan olta ile iğnenin oturması sağlanır ve mücadele başlar. Balık küçük ise mücadele fazla sürmez ama iri bir balık söz konusu ise balığı kullanarak yerinde kalome verip, yerinde çevirerek çekmek gerekir. Bu hem oltayı koparmadan balığın çekilmesini, hem de aşırı hareketlerle çevrede toplanmış diğer balıkların ürkütülmemesini sağlar. Olta da fazlaca boşluk bulan levreğin bedeni keskin solungaç kapakları arkasına atarak kestiği ve kaçtığı sık görülmektedir. Bu mücadele sırasında kıyıda da sessiz olmak gerekir. Kıyıya çekilen balık kıyı müsait ise doğrudan karaya çekerek alınabileceği gibi kepçe ile de alınabilir.
Bu takım yukarıda görüldüğü şekilde el oltası olarak düzenleneceği gibi makinalı takım da yapılabilir. Hatta makinalı takım ile hem atışta hem balığı kullanarak çekmekte daha başarılı sonuçlar alınabilmektedir. Bu durumda daha ince misina kullanılması da ayrıca şansı arttırır. Mesela olta 040 beden 035 olarak düzenlenebilir. Kamış olarak 3,30 - 4 metre arası 40 - 80 gr.,atma kapasiteli, makina da 040 misinadan 100 metre sarabilecek boyda olmalıdır. Her iki durumda da bir amatör maksimum iki olta atabilir, bunda bile yemlenen bölgeye fazlaca balık toplanması halinde zaman zaman problemler yaşanabilir. İki takım kullanılması halinde aralarında yeterli mesafe bırakmakta yarar vardır, bu mesafe iri balık çıktığında oltaları karıştırmayacak ama balığın vurması durumunda amatörün kolaylıkla müdahale edebileceği kadar olmalıdır.
b. Dip Sürütmesi
Taşlık kırmalık veya sazlık kıyılarda levrek avında kullanılan bu takımın başlıca yemi karidestir. Güney Ege'de mamun da karides kadar yaygın kullanılmaktadır. Bunlar dışında yukarıda tanımlanan levreğe yem olacak balıkların canlı veya bütün ölü olarak kullanılması mümkündür. Av zamanı sabahın erken saatleri veya akşam gün batımından sonradır. Sessiz ve sakin koylarda gün boyu avlanmaya devam edilebilir, çok verimli olmasa da levrek yakalamak mümkündür.
Levrek sürütme takımı yukarıdaki şekilde düzenlenir. Dikkat edilirse bu takımın yukarıda anlatılan dip takımından daha ince olduğu görülür. Bunun nedeni sürütme takımlarına genelde çok iri balık çıkmamasıdır. Bu takımla yem olarak karides kullanarak yakalanacak balıklar en fazla 2 kilo civarında olacaktır; mamun kullanılırsa biraz daha iri balık çıkabilir o zaman da yukarıda belirtilen ölçülerden daha kalını seçilse yeterli olacaktır. Av sığlıklarda yapılacağından eğer dibe yakın sürütülebilecekse takıma kıstırma takılmayabilir.
Levrek sürütmesinin baş yemi olan karidesin iğneye canlı takılması kendine göre bir incelik taşır. Karides yapı tür olarak kabuklular sınıfındandır, teleklerden oluşan yelpaze şeklinde bir kuyruğu vardır, kuyruğunun çırpması ile bir anda gözden kaybolur. Bu kuyruk iğnedeki yemin fırıl fırıl dönmesine, iğnede düzgün durmamasına neden olur ki böyle yeme levrek vurmaz. Bunun için ilk olarak karidesin kuyruğu, kuyruğun vücuduna bağlandığı boğum kısmından kesilir. İğne burada ortaya çıkan etli kısıma saplanarak karidesin başından kadar sürülerek ucu buradan dışarı çıkartılır. Bu işlem sırasınsa karidesin sırtı iğnenin sapına doğru dönüktür ve son halde iğnenin dışarı çıkan ucu sırtından kuyruğa doğru dönüktür. İğneye ilk takılan karides böylece ölür. İkinci karidesin de kuyruğu aynı şekilde kesildikten sonra iğne karın kısmının ikinci boğumundan takılarak ucu kuyruğun kesildiği kısmın tam ortasından çıkartılır ki düzgün dursun. İkinci karides uzun süre canlı kalacaktır. Yem olarak iri çalı karidesleri temin edilebilirse bu durumda iki karidese gerek yoktur tek bir karides ikinci karidesin takıldığı şekilde iğneye takılır. Bazı amatörler karidesin burnundaki testere şeklindeki keskin dikensi çoıkıntıyı da kırarlar ki, levrek yemi daha çabuk yutsun. Levrek normal yaşamında karidesi bu organı varken yediğine göre ve hatta o keskin iğneye rağmen yemeye niyetlenmişse o çıkıntıyı kırmasanız da yiyecektir, bence kırmaya uğraşıp canlı yemi daha fazla zedelemeye gerek yoktur. Karides hangi balık için kullanılırsa kullanılsın eğer iğneye bütün takılacaksa bu yöntem uygulanmalıdır. Eğer yem olarak mamun kullanılacak ise daha iri ve dayanıklı olan bu yemin takılması daha kolay olacaktır. Karides gibi bir kuyruğu olan mamunun da kuyruğu kesildikten sonra karın kısmından ilk boğumun olduğu yerden saplanan iğne kesilen kısmın orta yerinden çıkartılır. Mamun iğneye tek olarak takılır.
Bu şekilde hazırlanıp yemlenen takım avlanılacak bölgede sandalın peşinden 35 - 40 kulaç kadar yavaş yavaş salınır. Tercihen sandalın kürekle hareket ettirilmesi gerekir ancak sessiz çalışan dıştan takma motorlar da rölanti devrinde olmak kaydı ile kullanılabilir. Av sırasında ani hareketler yapmak, motorla hız yapmak, gürültü çıkarmak demek avı unutmak anlamına gelir. Bundan sonra av sahasında gezilerek balık aranır, gezinti sırasında takımın zaman zaman yarım kulaç kadar çekilerek tekrar salınması çevredeki levreklerin kıskandırılmasını sağlar. Canlı iri karides veya mamun kullanılıyorsa levreğin yaklaştığını hisseden yemin sıçramalarla kaçmaya çalışması elde hissedilir, bunu genelde vuruş takip eder. Beklendiği gibi balık çok iri değilse sandalda ayağa kalmadan, bağırıp çağırmadan ve oltaya boşluk vermeden çekip sandala almak gerekir. Bu iş içinde ya kepçe kullanılmalı ya da sallasırt usulü içeri alınmalıdır. Sürpriz!! Balık iriyse? O zaman bütün ustalığınızı ortaya koyup balığı kullanarak, yerinde kaloma verip, yerinde balığı çevirerek sandala kadar getirdikten sonra kepçe veya kakıçla içeri almak gerekir.İri balıkta ince takımla sallasırt usulu içeri almaya çaılşmak bedenin kopması ve balığın son anda kaybedilmesi anlamına gelebilir. Unutmamak gerekir ki iri balık yorulup teslim olana kadar bu mücadele yarım saat hatta daha fazla sürebilir. Önemli olan zaferi kazanmaktır. Darısı tüm amatörlerin başına.
Bu takım için el oltası kullanmak daha uygun olacaktır.
Bu şekilde avlanılırken bazen levrek ile aynı sularda bulunan çipura, nadiren de olsa sinarit, trança gibi balıklar da çıkabilir.
Bazen yem yerine kaşık veya yapay balık da kullanılabilir. Kaşık olarak 1 veya 2 numara söğüt yaprağı tipindedir. Yapay balık olarak da 5 - 7 cm., boyunda dengelenmiş veya yüzen (batmayan) yapay balıklar tercih edilmelidir. Rapalanın Shad Rap veya magnum tipleri ile diğer firmaların aynı özelliklerdeki üretimleri uygun olabilir. Renk olarak kırmızı kafalı, portakal renkli, sarı, beyaz veya uskumru desenli olanları tercih edilmelidir. Silikon yapay balıklarda aynı şekilde etkili olur. Şekil olarak ince uzun 12-13 santimi geçmeyen boyda, renk olarak da beyaz, simli beyaz, simli şeffaf, simli kırmızı turuncu renkler genelde iyi çalışmaktadır.

c. Uzun Olta

Bazı yerlerde uzun olta, bazı yerlerde uzun köstekli takım veya yeldirme olarak bilinen bu takım levrek avında da yaygın olarak kullanılır. Bu takımın kullanımında sandal demirli duruyor ve yem akıntı ile balığa ulaştırılıyor ise yeldirme; takım motor yardımı ile gezdirilen sandalın peşinden çekiliyor ise o zaman uzun olta olarak anılmalıdır. Bu takımın kullanılması genel olarak akıntı gerektirir. Akıntılı yerlerde dibe indirilen takımın uzun olan kösteği (beden diye de anılmaktadır) akıntı ile açılarak, akıntı altında yem bekleyen balıklara ulaşır. Karagöz gibi taş balıklarının avında demirli sandaldan indirilen takımda kösteğin bu şekilde balıklara ulaşması sağlanırken; levrek, lüfer gibi balıkların avında ise takım motorla gezdirilir. Eskiden İstanbul boğazında yaygın olarak kullanılan bu takım şimdilerde o bölgede artık levrek çıkmaması nedeni ile, daha çok Kuzey Ege ve Ege ve Çanakkale Boğazında kullanım alanı bulmaktadır. Bu takım sürütme ve dip takımlarına göre daha derin sularda kullanılacağından biraz daha kalın seçmek gerekebilir. Buradan anlaşılan gerçek levreğin en sevdiği yemlerden birinin karides olmasına rağmen karides ile daha ufak balıkları avlamak mümkündür ama; daha yapı olarak büyük olan mamun veya yavru balık kullanıldığında büyük balık yakalanmaktadır. Bu, sürütmelerde genel olarak "büyük balık büyük yem ile yakalanır" kuralının de onayıdır ve bu kural tatlı sularda da geçerlidir. Yem olarak karides kullanılırsa takım yandaki gibi seçilebilir, ama canlı yem olarak ilarya, gelincik, kaya balığı gibi balıklar kullanılıyorsa çıkabilecek balık çok daha büyük olabilir bu durumda burada gösterilenden bir veya iki numara kalın misinalar kullanmakta yarar vardır. Hatta bu şekilde hazırlanmış takıma iri sinarit ve yaz aylarında orfoz, lahoz bile çıkabilir. Takımın bu şekilde kalın seçilmesi sonucu üçlü fırdöndü yerine yaylı, çelik bir ek halkasına takılmış ikişer santimlik üç adet fırdöndünün kullanılması doğrudur. Aslında büyük balıklar için düzenlenen sürütme takımlarında üçlü tek bir fırdöndü yerine bu düzeni kullanmak en doğrusudur. Dikkat edilirse iskandil bedenini 040 gösteriyorum; bunun amacı takım dibe takıldığında, ki bu genellikle iskandilden olur, geri kalan kısmın kaybedilmeden kurtarılmasını sağlamak içindir. Beden tüm levrek takımlarında olduğu gibi parlak sarı veya yeşil renkli seçilirse daha iyi olur. Av saatleri dip sürütmesinde olduğu gibidir.
Avlanılacak bölgede önce yemli köstek suya indirilir; bu arada sandalda motorun çalışması ile akıntıya karşı 3 - 5 km./saat kadar hız vardır. Köstek akıntı ile tam olarak açıldıktan sonra iskandil de indirilir. Dip bulunduktan sonra sandal üzerinde akıntıya karşı yol almak kaydı ile çok fazla salmadan, mesela 15 - 20 kulaç kadar, av yerinde gezilir. Gerekirse kaloma arttırılabilir ama bu defa balığın çekilmesinin zor olacağı göz önüne alınmalıdır. Bu yola balığın motordan korktuğu için yeme atlamadığı düşünülürse baş vurulmalıdır. Balığı ararken arada takım 2 - 3 kulaç kadar toplanarak tekrar indirilir; bundan balığın kıskandırılması amaçlanır. Aslında bu, deniz levreğinin de davranış ve yemlenme açısından ne kadar tatlı sulardaki akrabası sudağa benzediğini göstermektedir. Oltaya başka balık çıkmaz ise bu hareketler sırasında iri bir levrek vurur ve yakalanır. Bundan sonrası her zamanki gibidir, dikkat, mücadele ve balığın sandala alınması. Balığın iri olması nedeni ile kepçe kullanılması ve bu amaçla ava başlamadan kepçenin hazırlanarak el altında tutulmasında yarar vardır. Bu arada takımın kullanılmasında dikkat edilecek önemli bir nokta vardır. Olta toplanırken iskandil ele geldiğinde genel alışkanlık iskandilin sandalın içine atılıvermesi ve tüm dikkatin balığa verilerek kösteğin toplanmaya devam edilmesidir. Tabii uzun bir mücadeleden sonra amatör balığı bir an önce görmek isteyecektir ama bu hatadır. Sandala alamadığın balık yakalanmamıştır, takım hala sudadır ve mücadele sürmektedir. Eğer iri bir balık geliyorsa sandalı ilk gördüğünde büyük bir ihtimal son kuvveti ile fişekleyip derinlere dalmaya çalışacaktır. Kösteği sıkıca tutmak misinanın kopmasına, balığın da kaybedilmesine neden olabilir; o halde kaloma vermek gerekir. Tamam verelim de 1 kiloluk ağır iskandil nerede? Sandalın içinde bir yerlerde. İşte bu büyük bir ihtimalle oltanın karışmasına, hatta balık iskandili de suya alıabilirse sandalın tabanından fırlayan iskandilin amatöre çarpması ile canının çok yanmasına dahi neden olacaktır; balık da kaybedilebilir. Ben uzun oltayı toplarken daha ilk tasmadan sonra ele gelecek iskandili düşünürüm, onun yüzünden çok balık kaybettim. İskandil, takım toplanırken sandalda küpeşte yanında, balığın fişeklemesi durumunda hiç bir yere zarar vermeden kolayca tekrar suya dönebilecek şekilde bir yere bırakmak gerekir bi bu gerçekten önemlidir.
Bu takımda yem yerine dip sürütmesinde bahsedilen yapay yemler de kullanılabilir. Bu şekilde yapay yemle yapılan sürütmelere özellikle Ege bölgesinde sırtı veya sırtı çekmek de denir. Kuzey Ege'de sürütme esnasında sinarit çıkması çok sık görülmektedir. Eskiden İstanbul boğazında uç uca iki adet iki numara kaşık ekleyerek (iğne sondaki kaşıkta, ilk kaşıktaki üçlü iğne sökülür) gündüz yapılan sürütmede çok iri levrek, mevsiminde ise bolca kofana çıkarmış.
Bu takım el oltası olarak kullanılabileceği gibi makinalı takımla da kullanılabilir. Yalnız kullanım yeldirme prensibini taşıyor ise yani sandal demirli yem akıntı ile balığa ulaştırılıyor ise o takdirde kullanım kolaylığı açısından el oltası şeklinde düzenlenmelidir. Makinalı takım kullanımı, alışık olan için daha da kolay olur; hiç değilse iskandilin nereye konacağı derdi olmayacaktır. Makinalı takım kullanırken kamış tercihen 100-200 gr., testli, 2,4-3 metre boyda; makina da 045 misinadan 100 metre sarabilmelidir. Orfoz gibi iri balıkların da çıkabileceği gözönüne alınırsa makinanın 060 misinadan 200 metre sarabilen çıkrık tipi olması daha iyi olabilir. Kamışın 200 gr., testli iskandilin 1 kilo olması aklınızı karıştırmasın, takımın sandaldan kullanımı söz konusudur atış yapılmayacak küpeşteden sarkıtılarak suya indirilecektir. Oysa ki test değerleri atış yapılabilecek ağırlığı göstermektedir.
d. Zokalı Takım

Genellikle geceleri levreğin yuvalandığı kayalık alanlarda veya batıklar civarında yaz, kış çalışan bir av yöntemidir. İstanbul'da Sarayburnun'da boğazın Marmaraya açıldığı yerlerdeki batıklar ve kayalıklarda halen bu yöntem ile levrek yakalanabilmektedir. Av saatleri gecedir. Av yerinde demirlenen sandaldan yemlenen zokalı takım dibe indirilir, dip bulunduktan sonra yarım metre kadar kaldırılarak beklenir zaman zaman zokanın kol sallanması balığın kıskandırılmasında yararlı olabilir. Av gece yapıldığından çalışabilmek için sandalda ışık olması gereklidir. Ancak levrek 5 - 7 metre derinliklerde bulunabileceğinden sandaldan suya vuran ışık balığı ürkütebilir. Bu nedenle sandalın içinde yakılacak ışığın suya vurmaması ve su üzerine gölge düşürmemesine dikkat etmek gerekir. Levrek avında her zaman olduğu gibi çok sessiz olmak şarttır.
Takımın yapılışı çok basitir 050 - 060 oltanın ucuna 2 cm fırdöndü bağlanır, fırdöndünün diğer ucuna da tercihen parlak sarı, yeşil 050 -045 misinadan 1 veya 1,5 kulaç beden bağlanır. Akıntı fazla ise takımın apiko durması için fırdöndünün yarım kulaç kadar istüne bir fırdöndü de ilave edilebilir. Bundan sonra sıra zokaya gelir. Zoka olarak üzerine 2/0 - 3/0 iğne olan fındık, sülük veya sarmısak zoka kullanılabilir. Zoka seçimi kullanılan yeme de bağlıdır bu konu Oltacılıkta Kullanılan Malzemeler kısmında açıklanmıştır. Yanda üstte sülük zoka, canlı karides yemle görülmektedir. Burada ben kişisel olarak tatlı sularda yumuşak plastik yemlerle atıp çekmede kullanılan küresel kafalı zokaları (jig head) tavsiye ediyorum. Nedenine gelince. Bu takımın başlıca yemi canlı karidestir. Karidesler ufaksa çift, iri çalı karidesi ise tek olarak yukarıda anlatılan şekilde takılır. Zokaların duruşuna bakıldığında sülük zoka ile iğnedeki karidesin aşağı sarkık durumda durduğu, diğer zoka üzerinde ise yatay vaziyette gerçeğe daha yakın şekilde durduğu görülmektedir. Uygulamada da bu aynen böyledir. Bu nedenle ben bu zokaların kullanımını tavsiye ediyorum; ama elinizde yoksa bildiğimiz zokalarla da avcılık rahatlıkla yapılabilmektedir. Zokanın civalanıp parlatılması lüfer avında olduğu kadar önemli olmamakla beraber parlatılsa iyi olur.
Yem olarak karides kullanıldığında, bu takıma sık sık orta boy karagöz, bazen iri karagöz ve eşkina çıkmaktadır. Ege ve Akdeniz'de yaz aylarında karidese bazen orfoz da çıkabilir, bütün ölü yem sarmısak zoka ile kullanıldığında veya levreğin sevdiği canlı yem balıklar fındık zoka ile kullanıldığında da yazın Ege ve Akdeniz'de orfoz yakalama şansı vardır. Yakalanan levreğin çok iri olduğu durumlar, az değildir bu amaçla özellikle bilinmeyen meralarda ilk defa el oltası ile avlanırken bu ihtimalde gözönüne alınmalı takım biraz kalın tutulmalıdır; vuruş nazlı ise veya ufak balık geliyorsa daha ince takıma geçilir.
Bu takım istenirse makinalı olarak da düzenlenebilir. Sandaldan kullanımın kolay olması için kamış 2,1 - 2,4 metre boyunda 100 - 200 gr. testli, makina 050 misinadan 100 metre saracak kapasitede olmalıdır.
e. Levrek Çaparisi
Günümüzde levrek balığının azalması nedeni ile kullanım alanı daralmış olan bu takımı literatüre geçtiği için açıklamakta yarar görüyorum. Dip sürütmesi ve uzun olta ile bolca levrek yakalanılabilen yerlerde çapari de kullanılabilir. Çaparinin bedeni genelde 060 - 070 numaradır, kösteklerin 040 seçilmesi yeterli olacaktır. Olta kısmı ise 080 veya 100 numara misinadan olabilir. İğneler 2/0 - 3/0 boyundadır, toplam adedi en fazla 12 dir. daha fazlasını kullanmak zor olacaktır. İğnelere kırmızı beyaz horozun boyun tüylerinden 4 - 5 adet bağlanır, veya kaz veya martının kına ile sarartılmış boyun tüyleri de kullanılabilir. Son yıllarda silikon sahte yem teknelojisi ilerledikçe bu yemlerin kullanımı da artmıştır. Çaparide tüy yerine tvister (sasi) denen sahte yemler de rahatlıkla kullanılabilir. Bu durumda sarı, kırmızı, sarı-yeşil, beyaz (saydam) gibi renkler kullanılırken, özellikle simli parlak parçacıklar içeren silikon yemler tercih edilmelidir. sasi yoksa aynı renk özelliklerine sahip plastik balıklar da kullanılabilir. Bu durumda iğne yemin iğne sapında kaymamasını sağlayacak şekilde olmalıdır bu da iğne sapı kertikli iğneler kullanmakla sağlanır. Silikon yemlerin iğneye takılışında dikkat edilmesi gereken diğer bir nokta da düzgün durmasıdır. Bunun için öncelikle iğne yemin üstüne yatırılarak iğne ve yem boyuna göre iğnenin çıkması gereken yer tespit edilir. Sonra, iğne sasinin veya yapay balığın tam tepesinden (balıklarda ağzından) batırılarak dikkatlice ilerlenir, iğnenin çıkacağı tespit edilen yerden ucu çıkartılır, balık kullanılıyorsa iğne sırttan çıkar ucu başa dönüktür. Bir kaç kullanımdan sonra silikon yem iğne sapında hareket edip dirseğe doğru kayma eğilimi gösterebilir. Bu durumda yemin palaya yakın baş tarafından kırmızı veya yemin rengine uygun ibrişimle tüy bağlar gibi bağlanabilir de. Köstek araları 10 santim, köstek boyları 35 santim olarak hesaplanan takıma, suların durumuna göre 100 - 150 gr. iskandil ilave edilerek takım tamamlanır.
Avlanılacak bölgeye gelindiğinde sessiz bir motor yardımı ile 2 - 3 km./saat hızla hareket eden teknenin arkasından 35 - 40 kulaç kadar salınarak gezdirilir. zaman zaman uzun oltada olduğu gibi takımı iki üç kulaç çekip tekrar salmak balığı kıskandırır.
Takımı hazırlarken misina kalınlıklarında ve kullanım sırasında dikkat etmemiz gereken bir konu şudur. Yukarıda levreğin hayat hikayesini okurken göreceksiniz ki levrek küçükken ispendek diye anılır ve sürüler halinde gezer. Büyüdükçe tek gezip yemlenmeye başlar. Bu takımın kullanımılması ile tüm sürütme takımlarında olduğu gibi çok iri balık çıkmayacaktır; en fazla 2 kiloluk balıklar almak yakalanacaktır. Bu demek ki bir ispendek sürüsüne denk gelinirse birden fazla balığı aynı anda yakalamak mümkündür. Bu gözönüne alınarak takım biraz kalınca tutulmuştur. Birden fazla balık gelirse amatörün ustalığı önemli rol oynar. Bir balığı içeri alırken diğeri kaçabilir. Bunun için sandalın içi her zaman düzenli olmalı, takımı toplarken oltanın belli bir yere, bedenin de oltayı karıştırmayacak bir yere alınabilmesi sağlanmalıdır. Balıklar tercihan kösteğe yakın tutularak sallasırt içeri alınmalıdır.
Bu takım için el oltası kullanılması daha uygun olacaktır.
f. Bırakma Takımı
Gece, gündüz; yaz kış kullanılabilen bir takım da bırakma takımıdır. Çok iri balık yakalamak mümkündür. Özellikle gece bırakılan takımlardan iri balıklar çıkmaktadır. Bırakma takımı yukarıdaki gibi hazırlanır. Resimde dikkat çeksin diye irice çizilen şamandıra uygulamada daha küçük olarak kullanılmalıdır, büyük şamandıra levreği ses ve görüntü vererek korkutabilir. Çoğu zaman şişe mantarı boyunda bir mantar parçası şamandıra olarak kullanılabilir, daha iyisi bildiğimiz normal av şamandırası kullanmaktır; tabii bırakılan yerin kerterizini unutmamak kaydı ile. Buradan da ne kadar ürkek ve kurnaz bir balıkla karşı karşıya olduğumuzu bir kez daha anlıyoruz. Bırakma takımının yemi mutlaka ve mutlaka canlı yemdir. Kaya balıkları,ilarya, gelincik, yavru yılanbalıkları en başta gelen yemlerdir. Bedeni 040 - 050 seçilen takımın iğnesi 3/0 boyunda ince telli, düz çelik iğnedir. Kalın telli ağır iğneler yem balığın çabuk yorulup ölmesine neden olurken, çapraz iğneler de takılması sırasında canlı yemi fazla hırpalayarak kısa sürede ölmesine neden olur. Oysa ki yemin canlı olması çok önemlidir. İğnenin bağlandığı köstek levrek avında gelenekselleşen parlak sarı veya yeşil renklerde olursa daha iyi olur. Ayak taşına bağlanacak bedenin ucuna fırdöndüden önce 100 - 150 gr ağırlığında bir iskandil bağlanır; bu çiftgöz iskandil olabileceği gibi normal bir iskandil de kullanılabilir. Bir kiloluk bir ayak taşına bağlanan takım hazırlanmış olur. Ayak taşı da ortamın doğallığını bozmayacak şekil, renk ve boyda olmalıdır. Ağırlığı da önemlidir. Takıma iri bir balık yakalanması durumunda 1 kiloluk ağırlık taşını bile sürüklemesi mümkündür ama tabii çok çabuk yorulacaktır.
Buraya kadar oldukça basit görünen takımın kullanılışı ve tabii hazırlanışında bazı inceliklere dikkat etmek gerekir. Takımda canlı yem kullanıldığından taşlık kayalıkların yakınına bırakılan takımdaki canlı yem bir taşın veya otlukların arasına saklanarak korunacak avı bozacaktır. Bu nedenle karideslerin bolca bulunduğu kıyılarda kumluk kırmalık açıklıklara bırakılmalıdır. Ayak taşı büyük olursa, ortada saklanacak yer bulamayan canlı yem bu defa da ayak taşının dibine sinerek saklanır ve gene avı bozar. Bunun önüne geçmek içinde iğnenin bulunduğu köstek, ayak taşına bağlı olan bedenden yarım kulaç kadar kısa yapılır ki canlı yem ayak taşına ulaşamasın. Kösteklerin uzunlukları kesin olmayıp takımın bırakılacağı yerin durumuna göre bazen beden uzunluğu ilk kısım 1 metre, köstek 50 cm. olmak üzere toplam 1,5 metreya kadar inebilir. Bırakma takımına seçilecek yem 8 - 10 santim boyunda olmalıdır. Daha irilerine vuruş az olurken daha küçükleri ya çabuk ölür, ya iğneden düşer ya da takıma daha küçük balık vurur. Yem balık iğneye iğne alt üst çenelerine saplanarak takılır. Bırakma takımında fırdöndüden önce kullanılan iskandil takımı dibe yatırmak kadar canlı yemin gezintisini sınırlamak takımı karıştırmasına engel olmak amacı taşır.
Bu kadar dikkatle hazırlanan takım bırakılırken sandalda iki kişi olmasında yarar vardır. Biri takımı bırakırken diğeri kürek çekerek yardımcı olur. İlk olarak canlı yemli köstek suya bırakılır, kürekle hafifçe ilerlenirken köstek açılıp iskandil ele gelince o da suya bırakılır ve aynı şekilde devam edilerek ayak taşı da suya bırakılır. Ayak taşı dibi bulduktan sonra şamandıra ipi ile hafifçe sürüklenerek bırakılan takımın gergince serilmesi sağlanırsa daha da iyi olur. Levrek yaz geceleri bolca yem bulabileceği sığlıklarda gezindiğinden sıcak yaz günlerinde kıyılarda diz boyu sığlıklara bile takım bırakmak mümkündür.
Bazen bırakma takımlarına yakalanan levrek kösteği solungaç kapağı arkasına alarak kesebilir bu durumda balık kaybedilmiş olacaktır. Uygun bir bölgede 10 - 12 takım kullanmak mümkündür. Bırakmalar geceleri daha iyi çalışmaktadır, bununla beraber gündüzde kullanılır bu arada amatör başka bölgede başka balık avını da yapabilir. Zamanı dar olan amatörler için uygun bir av aracıdır.
Sitemizin okurlarından amatör balıkçı İlhan PAYLAN, levrek bırakma oltasına bir yorum yapmış. Bu tür takımı devamlı olarak yapıp kullanan İlhan Paylan'ın bu değerli görüşleri için teşekkür ediyoruz. Bu tecrübeleri okumak için linki tıklayın. Levrek balığına bırakma takım.
g. Parakete
Yukardaki yemli bırakma takımın çok iğneli halidir. İğne sayısı 25 - 50 civarında olabileceği gibi, bırakılacağı yerin durumuna göre 10 iğneye kadar inebilir. Parakete bedeni sicimden veya kendi kendine batan naylon-terilen ip olabilir. Bu bulunamaz ise 2 mm misinadan beden yapılır. Köstekler 040 - 050 kalınlığında olup, bedene kazık bağı ve bağın iki yanına punta düğüm vurmak yolu ile bedene bağlanır. Beden uzunlukları 40 - 60 santimi geçmez. Köstekler arası mesafe 1 - 1,5 metreyi bulur. Canlı yemlerin takımı sürüklememeleri için ağların kurşun yakalarında olduğu gibi 2 - 3 köstek ara ile 100 - 150 gıramlık bir kurşun bedene bağlanır. Her iki başa 1 veya 1,5 kiloluk birek ayak taşı bağlanarak takım tamalanır. Derinlere doğru serilecekse iki başa da şamandıra konur. Yemlenmesi ve geri kalan özellikleri aynen bırakma takımdaki gibidir. Bırakılacak yer bulmaktaki zorluk, iri balıkların paraketeyi karıştırmaları ve oltaya yakalanan bir levreğin diğerlerini ürküterek oltaya vurmalarına engel olması gibi nedenlerden dolayı bırakma kadar geniş kullanım alanı bulmayan bir takımdır.
h. Atıp Çekme
Ülkemizde pek uygulanmayan ancak Avrupalı amatörler arasında yaygın kullanım alanı bulan bir yöntemdir. Levreğin tatlı su levreği olarak bilinen akrabası sudak ile olan son derece benzer davranışları vardır Sudak atıp çekme ile yakalanıyorsa levrek neden yakalanmasın? Levreğin bol bulunduğu sığlıklarda, dere ağızlarında özellikle havaların ısınmasın takip eden dönemde ve yaz boyunca baş vurulabilecek bir av yöntemidir. Av sırasında sessiz olmaya çalışmalı mümkün ise suya görüntü düşürmeyecek bir siper bulmalı ve çevreye uygun giyinilmelidir
Levreğin atıp çekme ile yakalanmasında kullanılan sahte yemler genelde yukarıdaki gibidir. Aslında bu yemler popper hariç sudak içinde kullanılmaktadır ve sudak bahsinde de değinilmiştir. Popper ise su yüzünde kalan batmayan yavru balık taklidi bir yemdir tatlı sularda da aynen kullanılmaktadır. Sudak daha derin suları sevdiğinden popper ile pek yakalanmaz. Kısaca anlatırsak popper su yüzünde kalır ve çekilirken kamışın ucunun sertçe kaldırılması ile su yüzeyinde ufak sıçramalar yapar ve ağzının yapısı nedeni ile de suları şapırdatarak sıçratır. Bu hareket biçiminden dolayı popper adı verilmiştir. Çıkardığı sesler ve su şapırdatması yavru balıkların sıçramalarını çağrıştırdığından etraftaki yem arayan büyük balıkların dikkatini çeker, Popper geri çekilirken düzenli olarak kamış ile sıçratılır ve suyu şıpırdatması sağlanır. Bunlardan başka 6 - 8 santimlik silikon yemlerde 10 gıramlık zokalarla levrek avında kullanılmaktadır.
Yüzer ağırlık olarak tanımlanabilecek bir takım ile kıyıdan atıp çekme yaparak çok başarılı avlar yapıldığı anlatılmaktadır. Takımı oltacılıkta kullanılan malzemeler sayfasında tanıttık. Bu takıma yem olarak yukarıda sürütme bahsinde tarif edilen ince uzun silikon balıklar takılmaktadır.
Atıp çekmede kullanılacak takımın kamışı 2,4 - 3 metre boyunda, 10 - 40 gıram testli; makinada 030 misinadan 100 metre saracak kapasitede olmalıdır. Bu takımla en fazla iki kiloluk levrekler yakalanabileceğinden 030 veya 027 misina rahatlıkla yetecektir.
Levreğin sudak ve turna bahsinde anlatılan "serbest bırakma şamandıralı takımla" da yakalanabileceğini sanıyorum. Bu konuda bir uygulama görmedim ve kendimde deneme fırsatı bulamadım. Deneme yapabilirsem ayrıntılarını anlatırım. Sizlerden deneyip başarı elde eden olursa bize yazssın bilgiyi paylaşalım.
Levrek beyaz etli ve lezzetli bir balıktır bol malzemeli buğulaması, haşlaması, ızgarası, kağıt kebabı ve tavası nefis olur. Bütün sene boyunca lezzetini muhafaza eder; kış ayları ve ilkbaharda daha da lezzetlidir. Balık çiftliklerinde yapay olarak da üretilip pazarlanan levreğin ekonomik değeri çok yüksektir.
Son düzenleyen asla_asla_deme; 19 Ocak 2009 11:52 Sebep: Kırık Link
the_lily - avatarı
the_lily
Ziyaretçi
14 Eylül 2007       Mesaj #16
the_lily - avatarı
Ziyaretçi
TANIYALIM:
Karagöz, bilimsel adı ile Sparidae familyasının sert, güçlü, az bulunan ve iri bir balığıdır. Etinin de lezzetli olması diğer özelliklerine eklenince amatörlerin düşlerini işgal eder. Bilimsel adı Dentex dentex'dir. Dilimizde sinarit olarak bilinirken yabancı kaynaklarda common dentex (USA, İng.), Porgy (USA), Dentice (İtl), Dentol, Denton (İsp) gibi isimlerle de rastlanır. Bununla beraber yabancı kaynaklarda sıkça görülen bir balık değildir. Bence bunun nedeni avının zorluğu, nadir yakalanmasıdır. Yabancı amatörler bu zor balığa bence yenilmişler. Doğu Atlantik'te İspanya, Kanarya adaları civarı ve Senegal, Moritanya kıyıları kadar olan kısımlarda, Kuzey Afrika kıyılarında ve Akdeniz'de bulunur. Denizlerimizde başlıca Ege ve Akdeniz'de bulunur. Aslında bu balık bir zamanlar Marmara denizinde de bolca bulunurken çevre kirliliği, aşırı ve bilinçsiz avcılık, dinamitle avlanma gibi doğaya ihanet sayılacak yöntemler nedeniyle artık pek çıkmamaktadır.
Vücudu elipse benzer şekildedir; sırtının alnına doğru olan kısmının hafifçe kambur şeklinde yükselmesi elips şeklini biraz bozar. Başı vücuduna oranla iridir, burnu sanki sırtından gelen kamburluğun devamı gibi hafifçe uzamıştır. Gözleri normal büyüklüktedir. Ağzı büyük, dudakları kalındır. Bütün bu özellikler sanki yüzüne acımasız, sert bir ifade vermektedir. Çeneleri çok kuvvetlidir, ağzında konik batıcı dişler vardır. Dişleri ile midyeleri dahi kırıp açar. Tabii bu arada amatörlerin doğru seçilmemiş iğnelerini de kırdığı veya açtığı sık sık görülür. Ama kesici olmayan bu dişler bedeni kesemeyeceğinden çelik beden kullanımı gerekmez. Sırt yüzgeci tek ve uzundur; ensesinden kuyruk yakınınna kadar devam eder; ön taraflarda dikenler olsa da zararsızdır. Tüm yüzgeçleri ve tabii kuyruk yüzgeci iyi gelişmiştir, mükemmel manevra yeteneği sağlar. Göğüs yüzgeçlerinin sivri uçları hemen hemen anüs yüzgecine kadar uzanır. Anüs yüzgeci uzuncadır; karın yüzgeçleri küçüktür. Yanal çizgi düzgündür. Vücudu iyi işlemiş kalın iri pullarla kaplıdır. Alnında pul yoktur. Sırtından karnına doğru giderek açılmak üzere rengi, sarı, bej, pembemsidir. Karnı beyazdır. Çoğu zaman vücudunda menevişler görülür. Solungaç kapaklarına sarı renk hakimdir. 30 - 300 metre derinliklerde yaşar. Yüzme kesesi vardır.
Üremeleri ilkbahara rastlar. Akdeniz'de Mayıs ayı sinaritlerin üreme ayıdır. Üreme sırasında yumurtalar rastgele ortama atılır. Bazı sinaritler çift cinsiyetlidir (hermaphroditic) yani hem dişilik hem erkeklik özellikleri gösterirler. Aslında bu başka balıklarda da sıkça görülen bir durumdur. Genç yavrular küçük sürüler halinde yaşarlar. iri balıklarında ufak sürüler oluşturdukları görülür. Bir metreden fazla boya ve 15 kiloya kadar büyüdükleri bilinir. 20 - 30 santim boyda oalnlarına sinarit palazı denir. Kıyı meralarda 5 kioya kadar sinarit yakalanırken derin sularda 15 kiloya kadar yakalanabilmektedir. Bilimsel kaynaklarda en büyük balık 9,6 kilo olarak geçerken 19.Şubat.2001 de Saros Körfezinde ağ ile yakalanan ve aşağıda resmi olan balık 17 kilo ağırlığındadır. Türkiye'de yakın tarihin rekoru budur. Bu balığı yabancı bilimsel kaynaklara yakalanış tarihi ve fotoğrafı ile bildirdim ve kayıtlara geçmesini sağladım.
Sinarit başlıca kabuklular (yengeç, çağanoz, istakoz), sübye, kalamar, küçük balıklarla beslenir. Burayı biraz daha açarsak sinarit takımlarında hangi balıkları yem olarak kullanabileceğimizi de tespit ederiz. Sinaritin severek yediği ve böylece yem olarak kullanılacak balıklar başta kaya balıkları olmak üzere, gelincik balığı, iri karidesler, çağanoz, yengeç mürekkep balıkları ve kalamar, ufak iskorpit veya lipsoz, trakonya, hani balıkları, kupes, çırçır, lapin, horozbina, yavru yılan balığı, uskumru ve kolyoz vanosları, istavrit, zargana, ilarya, barbunya, tekir, sardalya ve hamsi. Yem balıkların daha çok yavru olanları seçilmelidir. Yemler oltaya canlı veya bütün ölü olarak takılır; ama canlı yem büyük avantajlar getirir. Yaralı, aksayan balık gören sinarit hiç dayanamaz ve hemen saldırır. Sinaritin oltaya vuruşu çok sert ve kesindir. Akrabası karagöz veya levrek gibi yemi emmez, oynamaz sert bir vuruşla adeta oltayı elden uçurarak yeme saldırır. Çok güçlü ve mücadeleci bir balıktır. uzun süre mücadele eder, kolay teslim olmaz.



Akdeniz'de iki farklı türü daha bulunur. Biri Dentex gibbobus bilimsel adı ile bilinen pembe sinarit veya antenli sinarit de denen, üstte resmi görülen türdür. Sık sık trança ile aynı adla yani tranca olarak anılır. Bazı kaynaklar bu balığı trança, mercan bahsinde tanıtılan balığı da yalancı trança olarak tanıtırlar. Ben daha çok diğer balığın, yani mercan bahsinde anlatılan balığın trança olarak anıldığını duydum. Sırt yüzgecinin antenimsi uzantıları trançadan daha uzundur; trançanın üzerinde bulunan mavimsi lekeler bunda yoktur ve tabii trançanın çok gelişmiş neredeyse çatal yapılı yan yüzgeci pembe sinaritte farklıdır. Yaşam hikayesi ve beslenme alışkanlıkları sinaritle aynıdır. Daha çok Doğu Atlantik kıyılarında bulunur Cebelitarık boğazından Akdeniz'e de girer. Deniz dibindeki dik dik inen kıtasal yar başlarında gezinir. Sinaritle aynı bölgelerde de çıkar. 1 metre boya ve 15 kilo ağırlığa ulaşabilir.



Bilimsel adı Dentex macrophthalmus olan bu balık kocagöz (patlakgöz) sinarit (large-eye dentex) olarak da bilinir. Daha çok Doğu Atlantik kıyılarında bulunur Cebelitarık boğazından Akdeniz'e de girer, bu nedenle ülkemiz sularında da rastlanır. Akdenizde seyrektir. Kayalık kadar kumlu diplerde de bulunur. 30-500 metre derinliklerde gezinir. Daha yaşlı ve iri olanları derinlerde bulunur. Beslenme alışkanlığı sinartit gibidir. Kışları derinde geçirir. Diğer akrabaları kadar büyük değildir 65 santime kadar büyür. Sularımızda genelde 50 santimi geçmez.

NERELERDE BULUNUR
Denizlerimizde Ege ve Akdenizde bulunduğunu eskiden Marmara'da da bolca yakalandığını ancak olumsuz etkiler nedeniyle artık çıkmadığını yazmıştım. Ancak bence bu sinarit'in Marmara'da tükendiği anlamına gelmeyebilir. Avcılığının zorluğu ve sayıca azalmış olması bu düşünceye kapılmamıza neden olabilir. Tekirdağ, Kamaradere açıkları ile Çanakkale boğazına uzanan sahillerin kayalık, taşlık, kırmalık derinliklerinde bulunabileceğini sanıyorum. Saros körfezi, Ayvalık ve Sığacık koyu, Kemer, Kaş gibi Kuzey Ege ve Akdenizin pek çok yerinde de avlanabilir. Sinarit yerel balıklardandır. Taş balıkları grubundan sayılır aynı zamanda derin su balığıdır kıyılarda dolaşmaz. Karagöz, levrek gibi balıkları yüksekçe bir yerden gözlemleyip görebilmek mümkün iken sinarit için bu geçerli değildir. Yazları 30 - 50 metre derinliklere sokulur, kışları hava soğuyunca 300 metreye varan derinliklere çekilir. Sinarit avı yapabilmek için balığın yaşadığı civarı bilmek gerekir. Balık bir kere bulundu mu o bölgenin kerterizini alıp kaybetmemek gerekir.
Peki hiç bilmediğimiz bir meraya gidersek sinariti nerelerde aramalı? Sinarit taş balıklarından sayılsa da diğer taş balıklarından farklı olarak sığlıklara sokulmaz, derin su balığıdır. Sinarit taşlık kayalık sahillerin, denize dik inenerek yarlar oluşturan kıyıların çevresinde 30 veya daha derinlikteki kayalık, taşlık sert dibi olan yerlerde; akıntı alan burun başlarında aranmalıdır. Deniz dibindeki yar başları de sinarit için uygun yerlerdir. Ben burada bir kere daha deniz dibinin yapısını incelemek ve balığı bulmakta bize yardımcı olabilecek balık bulucuların işe yarayabileceğini belirtmek isterim. Kumluk, batak dipli yerlerde sinarit aramak boşa vakit harcamaktır.
AVLAYALIM
Bir dip balığı olan sinarit avında doğal olarak dip takımları kullanılacaktır. Avcılığı iki kısıma ayrılabilir doğal yemli avcılık ve yapay yemli avcılık. Ama her iki tür avcılıkta takım aynı olduğundan değişenin sadece doğal yem yerine takılan yapay yem olması neden ile iki avlanma yöntemi tek başlık altında toplanmıştır.
Avlanma yöntemleri
a. Dip sürütmesi (Uzun olta)
b. Zokalı Takım
c. Parakete
a. Dip sürütmesi
Diğer pek çok balık türünde olduğu gibi sinarit avında da en yaygın kullanılan takımdır. Havaların ısınması ile sinaritlerin daha sığlıklara sokulduğu Mayıs ayından itibaren kullanılmaya başlar, havaların soğuyup balıkların derinlere çekilmeye başladığı Kasım ayı sonuna kadar kullanılabilir. Takımın hazırlanmasında dikkat edilecek nokta üçlü fırdöndü kullanılacağına, 6 - 8 santim çapında yaylı bir çelik halkaya takılmış 4 santimlik 3 adet fırdöndü kullanılmasıdır. Bu şekilde hem fırdöndülerin daha iyi çalışması hem de takımın daha güçlü olması sağlanır. Takımdaki misina kalınlıklarına da dikkat etmek gerekir. Sinarit kıyıya yakın meralarda daha ufak çıkarken, açıklardaki meralarda oldukça iri balıklara rastlamak mümkündür. Buna dikkat ederken kıyıya yakın yerlerde nispeten daha sığ meralarda avlanıyorsak yandaki çizimde tavsiye edilen kalınlıklardan ince olanını seçin, açık sularda bildiğiniz meralarda avlanıyorsanız iri balık çıkma ihtimali yüksektir o zaman tavsiye edilen daha kalın çaplara çıkmanızda yarar olacaktır. Levrek ve sinarit avında parlak ve renkli beden kullanımı kalın olan takımın balığa az görüntü vermesini amaçlar. Piyasada neredeyse görünmez iddiası ile satılan flourocarbon monofilament olta ipleri bu amaçla kullanılabilir, ancak bunların fiyatı oldukça yüksektir. Renkli misina bulamıyorsanız parlak beyaz, saydam misinalar da kullanabilirsiniz. Takıma meradaki balıkların iriliğine göre 5/0 - 7/0 çelik iğne de eklendikten sonra yemlenmeye hazır hale gelir. Takımın yemlenmesinde canlı yem tercih edilmelidir, bu yoksa ölü bütün yem kullanılabilir. Yemler yukarıda bahsedilen sinaritin sevdiği balıklardır. İskorpit, lipsoz, kaya balıkları, zargana, uskumru vanosu, istavrit iyi sonuçlar vermektedir. Ölü ve canlı yemlerin oltaya nasıl takıldığı Yemler ve Yemleme, zargananın yem olarak takılması ise lüfer sayfasında uzun uzun anlatıldığından burada tekrarlamıyorum, ama sinarit için dikkat edilmesi gereken bir nokta var. Bazen sinarit yeme saldırıp yarısını kopartır alır, iğnede kalan parçaya da bir daha vurmaz. Avlanılan merada bu durum üst üste birkaç kez olursa karşımızda uyanık bir sinarit var demektir. O halde bakalım el mi yaman bey mi yaman? Bu durumda tedbir olarak takıma hırsız iğne eklemek gerekir. Canlı yem kullanılıyorsa hırsız iğne yem balığı hırpalayıp çabuk ölmesine neden olur. Yine de bunu denemek zorunda kalabilirsiniz. Özellikle iskorpit, lipsoz gibi kalın derili ve nispeten dayanıklı yemler varsa ilk iğne balığın alt ve üst çenesinden takıldıktan sonra hırsız iğne balığın kuyruk boğumuna yakın bir yerden deri altına saplanarak hafifçe tutturulur. İğnenin balığın yanal çizgisine veya orta kılçığına temas etmemesi gerekir. (Bu balıklar zehirli dikenlere sahip olduğundan iğneye takarken çok dikkat etmek gerekir) Bu durumda canlı yem uzun süre yaşamayabilir. Oltaya ölü bütün yem takılması durumunda da buna benzer bir yol uygulanır; ancak bu defa hırsız iğne yem balığın ağzından sokularak solungaç kapağı altından çıkarılır. Aynı şekilde yem balığa batırılır. Tabii bu defa hafifçe tutturmaya gerek yoktur, sağlamca saplanır. Hırsız iğnenin saplandıktan sonra yem balığı kasmamasına, şeklini bozmamasına dikkat edilmelidir. Birinci iğne de balığın dudaklarına saplanır. Yem balığın ağzının dikilmesi yemin daha düzgün durmasını sağlar. Eh artık yemi ısırıp yarısını almaya alışmış uyanık sinaritle hesaplaşma zamanıdır. Aynı şekilde yeme saldıran sinarit bu defa hırsız iğneye yakalanacaktır ve sert mücadele başlayacaktır. Balığı sandala binmeye ikna etmeniz ustalığınız ve tecrübenize bağlıdır. Yem olarak hani balıkları kullanılıyorsa yüzme keselerine dikkat etmek gerekir. Oldukça derinlerden çıkan bu balıklar yüzme keseleri şişerek ters döner. Bu durumda hem oltada düzgün durmazlar hem de çabuk ölürler. Bir iğne ile balığın karın tarafından yüzme kesesi patlatılırsa daha iyi sonuç alınır.
Yemlenen takım artık avlanmak üzere suya indirilir. Sinarit gezerek yem aramak yerine kuytularda gizlenerek yem beklemeyi, önünden geçen yeme saldırarak yemeyi tercih eder. Böylece esas olan yemin balığın yeme gelmesi yerine yemin balığa götürülmesidir. Bu temel gözönüne alınarak takımın kullanılmasında bir kaç değişik yol olabilir. İlk olarak klasik yöntemde, yemli bedenden başlanarak takımın sandaldan suya indirilir. İskandil dibi bulduktan sonra 30 kulaç kadar kaloma verilerek motorlu bir tekne ile 1,5 - 2 km./saat hızla gezinilerek balık aranır. Gezinti esnasında iskandil dipten kesilmememeli oltayı tutan elde iskandilin dibe sürtünmesinden gelen tıkırtılar hissedilmedir. İskandil uçuyorsa hız azaltılmalıdır, aslında sinarit sürütmesinde oldukça yavaş yol yapılmalıdır. Bu da yetmez ise iskandil ağırlaştırılmalıdır, bu amaçla 1 kiloluk iskandile kadar çıkılabilir. Tıkırtılar esnasında takımda sağa sola kaymalar oluyorsa kayalık var denir. her an takılma olabilir. Varsa balık bulucu ile dip durumunu incelemekte yarar olabilir. Eğer akıntılar ve rüzgar uygun ise motor kullanmadan sandal serbestçe sürüklenmeye bırakılır. Bu yöntem hem daha sessiz hem de ekonomiktir. Rüzgar veya akıntılar hızlı sürüklüyorsa Temel Denizcilik kısmında anlatılan deniz demiri kullanılabilir. Bu arada balık yakalanırsa deniz demiri süratle toplanmalıdır aksi halde iri bir balık oltayı deniz demirine dolaştırarak avı bozar, hatta kurtulabilir. Gezinti sırasında oltaya balık vurduğunda, ki bu vuruş sert olacaktır; balığın bir miktar kaloma almasına izin verildikten sonra oltayı sıkıca tutup direnerek iğnenin oturması sağlanır. Eğer balık iri değilse, gücünüz yeterse tasmalama da yapılabilir. Gerek balıkla mücadele esnasında gerekse ilk vuruş anında hazır olmak amacı ile 20 kulaç kadar olta sandalın dibine sağılmış olarak hazır tutulmalıdır. Sağılma işleminde önce kalabekten açılan olta, kelebek sağlama alındıktan sonra kelebeğe yakın taraftan tekrar aktarılarak denizde kalan tarafın üste kalacak şekilde toplanması temin edilmelidir. Aktarma sırasında olta içinde su olan bir kovaya alınırsa karışma ihtimali daha da azalır.
Canlı veya bütün ölü yem yerine bazen kaşık veya yapay balıklar da kullanılır. Kaşık kullanılacaksa 3-4-5 numaralardan biri meradaki balıkların boyuna göre seçilir. Söğüt yaprağı kaşık kullanılabileceği gibi, bazen iki adet 2 veya 3 numara kaşık birbirine eklenerek de kullanılabilir. Yapay balık kullanılacaksa Rapala ticari markası ile bilinen yapay balıkların 7 - 14 santim boylarında oloan biri seçilir. Renk olarak kırmızı kafa-beyaz gövdeli, sarı, yeşil, mavi, uskumru desenli olanları iyi çalışmaktadır. Ben yapay balığın yüzer (floating) veya dengelenmiş (balanced) tip kullanmanızı tavsiye ederim. batan (sinking) tiplerin kullanımı hem zordur hem de takılma ihtimali daha çoktur.
Bu takımla yapılabilecek başka bir uygulamada da kuvvetli akıntı olan yerlerde gezinmeden demirli sandaldan doğrudan sarkıtmaktır. Bu bir yeldirme uygulamasıdır ve derin su yeldirmeleri sınıfından sayılır. Özellikle Çanakkale boğazı ve Saros körfezi gibi akıntının kuvvetli olduğu yerlerde bu kullanılabilir. Bu durumda olta kısmı aynı kalırken iskandilin 500 gr. - 1 kilo arası olması gerekmektedir. Bedende de bazı değişiklikler yapmak zorunludur.

Şekilden de görüldüğü gibi beden iki parçadan oluşur ve uzunluğu 12 - 14 kulaca kadar çıkar, hatta bazen balığın bedenin kısa kaldığı için vurmadığına inanılırsa daha da uzun olabilir. Bunun amacı akıntı ile salınan bedenin sandaldan uzaklarda yem bekleyen sinaritlere kadar ulaşmasını temin etmektir. Böylece yukarıda yemin balığa götürülmesi prensibi aynı kalırken yemin götürülme şekli değişmiş olur. Yeldirme veya uzun köstekli takım da denilen bu takım karagöz ve mercan avında da çok benzer şekilde kullanılanılmaktadır. Takımın kullanımına gelince aşağıdaki şematik çizime bir göz atalım.

Tek demirle demirlenen sandalın akıntı altı kalan tarafından önce canlı yemli beden indirilir. Beden akıntı ile açılıp gerildikçe iskandile kadar işleme devam edilir. İskandilde salınıp dip bulunduktan sonra olta tutularak balığın vurması beklenir. Tek demir ile duran sandal zaman zaman demir üzerinde gezinerek pozisyon değiştirebilir; bu durumda iskandilde yerden kesilerek yemli bedenin de dipte yer değiştirmesine olanak sağlanabilir. Bu takımın yemi kesinlikle canlı yemdir. Yem olarak sinaritin sevdiği balıklar kullanılabileceği gibi, canlı kalamar veya subye de iyi çalışan yemlerdir.
Uzun köstekli takımın kullanımı el ile olmalıdır. Yeldirmelerin kullanılışı ayrıntılı bir şekilde karagöz bahsinde de açıklanmıştır. Sinarit avıda kullanılan yeldirmeler derin su yeldirmesidir, karagöz için daha sığlıklarda avlanılsa da esas prensipler pek değişmez.Bazı durumlarda dip sürütme takımı orta su sürütmesi gibi de düzenlenebilir. Takımın yapılışı alttaki gibidir. Sulara göre kıstırmaların ağırlıkları ve sayıları değişebilir. Ege ve Akdeniz'de nispeten sığlık sayılabilecek 5 - 8 kulaç derinliklerde kullanılır. Havanın ısınmış olduğu dönemlerde daha uygundur bu nedenle Haziran ayından Ekim ayı sonuna kadar olan sürede kullanılır. Kıyı meralarında çalıştığı için bu takıma çıkması beklenen balık da en fazla 5 kilo olacaktır. Kullanımında 1,5 - 2 km./saat süratle giden teknenin peşinden salınarak dibe yakın olarak sürütülür. Takımın dibe yakın sürütülmesi önemlidir, bunu sağlamak için kıstırmaların ağırlıkları arttırılır veya azaltılır. Kullanılması ve dengelenmesi zor bir takımdır, ustalık ve alışkanlık gerektirir. Tecrübeye göre bu takım farklı şekillerde de düzenlenebilir. Yemi daha çok kaşık veya yapay balıktır. Canlı yem de kullanılabilir. El oltası olarak düzenlenmelidir.

b. Zokalı Takım
Sinaritin yatak yaptığı bilinen yerlerde kerteriz alınarak sandal demirlenerek zokalı takımla avcılık yapılabilir. Takımın düzenlenmesi lüfer bahsinde anlatılan şekildedir. Zokaların ağırlığı sulara ve derinliğe göre değişir. Av mevsimi genelde kış aylarıdır. Bu dönemde sinarit derinlere çekildiğinden zokanın ağır olması gerekir; üzerinde de 5/0 - 7/0 boyunda iğne bulunmalıdır. 25 - 30 kulaç derinliklere kadar hafif 40 - 50 gram zokalar, daha derin sularda 60 - 90 gram ağırlığında zokalar kullanılabilir. Takımın olta kısmı 060 - 080 misinadan yapılır, oltanın ucuna eklenecek 3 - 4 santimlik fırdöndüden sonra oltadan bir numara ince 1 kulaç kolçak eklendikten sonra kolçağın ucuna da aynı şekilde bir fırdöndü bağlanır. Fırdöndünün boşta kalan ucuna da 2 veya 3 kulaçlık beden eklenir. Bedenin kalınlığı ya kolçak kadar veya bir numara incedir. Balıkların iri çıkması durumunda takım kalınlaştırılmalı yukarıda dip sürütmesinde anlatılan kalınlıklara kadar çıkılmalıdır. Sulara göre takımın apiko durmasını temin amacı ile ilk fırdöndünün 1 karış kadar üstüne bir kıstırma ilave edilebilir. Kıstırma zokadan ağır olmamalıdır.


Bu takımın yemleri yukarıda anlatılan sinaritin sevdiği yemlerdir. Yemler oltaya canlı, bütün ölü veya şak şak yem olarak takılır. Yemlerin nasıl takılacağı lüfer ve Yemler ve Yemleme sayfalarında genişce anlatıldığından burada tekrarlamıyorum.

Takımın kullanılışına gelince. Kerteriz alınarak tespit edilen av yerinde sandal demirlenir. Tonoza gerek yoktur tek demir yeterlidir. Yemlenen takım dibe indirilir, dip bulunduktan sonra yarım metre kadar dipten kesilen takıma balığın vurması beklenir. Şak şak yem kullanılıyorsa zaman zaman olta elle hafifçe sallanarak balığın kıskandırılması amaçlanır. Bu takım istenirse yukarıda anlatılan şekilde makaralı takım olarak da düzenlenebilir. Bu durumda ilk fırdöndüden sonraki kısmın kamış boyundan çok uzun olmamasına dikkat edilmelidir ki yakalanan balık kepçeye kadar çekilebilsin.
Buraya kadar anlatılan yöntemlerin hangisi olursa olsun yakalanan sinaritin kepçe ile alınması gerekir. Balığın iriliği dikkate alınarak sallasırt ederek sandala atmak denenmemelidir. Sandalın yanına kadar çekilmiş balık çok yorgunsa, hareketleri ağırlaştıysa kakıç kullanarak da alınabilir. Tabii bu ana kadar balık her türlü zorluğu çıkartacak, kuvvetle direnecektir. Takımı dipteki kayalara dolamaya, çalışacak, iğneyi ağzından atmak için her türlü yola baş vuracaktır. Bunlara karşılık gereğinde yol vererek gereğinde direnerek balığı yormalı, kullana kullana sandalın yanına kadar getirmelidir. Yapılacak hatalar balığın kaybedilmesine yol açabilir.

c. Parakete*

Sinarit avcılığının bir başka yolu da paraketedir. Ağır balığa yapılan parakete de ağır olacaktır. Parakete bedeni sicimden veya kendi kendine batan naylon-terilen ip olmalıdır. Ayak taşından 8 kulaç alınarak ilk köstek kazık bağı ve iki taraftan puntalanmak yolu ile bedene bağlanır. Köstekler yeşil 060 -070 misinadan, 2 kulaç boyundadır. İğneler 5/0 - 7/0 boyunda canlı yem takmaya uygun, çelik iğnedir. İlk köstek bağlandıktan sonra 8 kulaç alınarak ikinci köstek bağlanır. Köstek araları 8 kulaç olacaktır. Paraketenin derin sulara bırakılması köstek aralarının fazla olmasına neden olacaktır. Derinlik otuz kulacı geçiyorsa iri balık çıkması ihtimali daha çoktur; hem derinlik hem de balıkların iriliği göz önüne alınarak köstek araları 10 kulaca kadar çıkabilir. Yem olarak canlı yem kullanılır. Ama canlı yemlerin saklanıp sinerek sinarit tarafından görülmemeleri ve avın bozulması da söz konusudur. Bütün ölü yem de kullanılabilir. Köstek aralarının uzunluğu nedeni ile 100 iğneli bir parakete yaklaşık 1500 metre uzunlukta bir bedene sahip olacaktır. Kullanımı zordur, karıştırmadan dökmek ve toplamak ustalık ve deneyim gerektirir. Seleye istiflenmesine çok dikkat etmeli, kullanmadan önce gamının alınmasına özen gösterilmelidir. Sererken sele içindeki istife üzerine bir kaç avuç kum serpilirse karışma ihtimali azalır. Canlı yemle yemlenecek ise yemlerin serim sırasında takılması gerekecektir.
Bazı meralarda çok ilişken dip ve kayalıklara bir de sert akıntı eklenir. Böyle durumlarda akıntının hızını tespit edip paraketeyi doğru serebilmel için ya suya bişeyler sarkıtarak denemeler yapılır veya 20-25 iğneli bir parakete serilerek akıntının ne kadar şiddetli olduğu nasıl sürüklediği tespit edilmeye çalışılır. İlk serilen paraketenin istenen yere serilmesi pek mümkün olmadığından bu takım çalışmaz ama ikinci paraketeyi nasıl sereceğimiz konusunda yer ve kerteriz belirlememize yardımcı olur.
Sinarit avı sırasında hangi takım kullanılırsa kullanılsın zaman zaman levrek, orfos, lahos, iri karagöz gibi balıkların oltaya çıkması muhtemeldir.
Sitemizin okurlarından amatör balıkçı İlhan PAYLAN, sinarit paraketesine bir yorum yapmış. Bu tür takımı devamlı olarak yapıp kullanan İlhan Paylan'ın bu değerli görüşleri için teşekkür ediyoruz. Bu tecrübeleri okumak için linki tıklayın. Sinarit paraketesi.
*Dikkat amatör balık avcılığı sirkülerine göre parakete amatör balık avcılığı takımı sayılmamaktadır. Buna burada yorum yapmıyoruz..
Sinarit'in eti çok lezzetlidir. Tavası, buğulaması, ızgarası çok lezzetli olur. Kafasından çorba yapılır. Ekonomik değeri vardır. Bazı ülkelerde kültür balığı olarak üretilmesi çalışmaları başarılı olmuştur. Bu işlemin yayılması ile ekonomik değeri daha da artacaktır.
Son düzenleyen asla_asla_deme; 19 Ocak 2009 11:54 Sebep: Kırık Link
the_lily - avatarı
the_lily
Ziyaretçi
14 Eylül 2007       Mesaj #17
the_lily - avatarı
Ziyaretçi
TANIYALIM:
Marmara ve boğazların lezzetli ve güzel balığı uskumru. Bir zamanlar torikler palamutlar, kofanalar bol bulunurken gariban sofralarının balığı olan uskumru, profesyonel balıkçıların aşırı avlaması, çevre kirliliği gibi nedenlerle günümüzün nadide ve pahalı balıkları arasında yerini almıştır. Türkçe'deki ismi uskumrudur; küçüklerine vonoz veya uskumru vonozu denir, Şubat'tan sonraki yağsız zamanlarında ise çiroz olarak anılır, çok irilerine lipari dendiği de olur. Yabancı kaynaklarda atlantic mackerel (İng., ABD), mackerel (İngç, İsp., Kan.), skumbriya (Rus.), scombri (Yun.), maccerello (İtl.) gibi isimleri vardır. Uskumru kolyoza çok benzer tanımını yaparken kolyoz mu yoksa uskumru mu tanıtılıyor ayırt etmek zordur. Bakalım kolyozu tanıtırken ne demişiz. "Vücudu torpil gibi yuvarlaktır, küçük pulları çok iyi intibak etmiştir, derisine kadifemsi bir yumuşaklık kazandırır kazınması gerekmez. Kafası ile ağzı uzun ve büyük, gözleri vücuduna ve kafasına göre oldukça iridir ki bu ayırt edici bir özelliktir. Ağzında kesici olmayan kadife dişler vardır. Sırt yüzgeci çifttir bu iki yüzgeç akrabası ton balıklarındakine göre oldukça aralıklıdır. Öndeki sırt yüzgecinin ilk ışını diğerlerinden kısa; yüzgecin kendisi oldukça dik ve üçgen biçimlidir. İkinci sırt yüzgeci ve anal yüzgecinden sonra kuyruğa doğru alttan ve üstten beşer adet yalancı yüzgeç uzanır. Kuyruk yüzgeci çatal yapılıdır. Sırtı mavi yeşil harelerle vücuduna dik inen 23-35 adet çizgilerle kaplıdır. Sırt deseni çok güzel ve göz alıcıdır. Yanları sarımsı beyaz karnı gümüşi beyazdır, yanlarında yer yer sarı lekeler benekler görülebilir. Eğer buraya kadar uskumru balığını tanıtsaydık neredeyse yukarıdaki ile aynı kelimeleri kullanacaktık. Bu iki balık birbirlerine o kadar benzerler ki iyice tanımayanların ayırt etmesi zordur. Yine de farklar vardır ve bunları bilenler bu iki balığı rahatça ayırır." Buraya kadar anlatılan kolyoz balığıdır bakalım uskumrunun farkı ne? Uskumrunun vücudu kolyoz kadar yuvarlak torpil şekilli değildir, uskumrunun gözleri kafasına oranla normal büyüklüktedir ki en bariz fark budur. Uskumrunun birinci sırt yüzgeci biraz daha genişçe (yumuşak ışın sayısı daha fazla olduğundan) çok dik görünümde değildir. Kolyozun yanlarında görülen sarımsı lekeler uskumru da pembemsi leke ve beneklere dönüşür. Balığı temizlerken fark edilen en kesin ayrım hava kesesidir; uskumrunun hava kesesi yoktur. Damak tadına güvenenler uskumrunun kolyozdan çok lezzetli etinden de ayrım yapabilir. Uskumrunun sırt deseninin güzelliği dillere destan olmuş "balıksırtı" deyimini dilimize yerleştirmiştir.
Uskumru göçmen balıklardandır. Marmara denizinde bulunan uskumrular yumurtalarını döktükten sonra Nisan ayından itibaren kanalı takiben Karadenize çıkarlarmış. Çıkış hızlı olmakla beraber geç kalan bazı sürüler Haziran ayında dahi Karadenize çıkar onları o senenin vonozları takip edermiş. Yaz boyunca Karadeniz'de yemlenip yağlanan ve büyüyen uskumrular Kasım ayında havaların soğuma işareti ile inişe başlar yine kanalı takiben Marmara'ya yayılırlarmış; bir kısım sürüler Çanakkale boğazını takiben Ege, Akdeniz'e iner bir daha geri dönmezlermiş. İniş daha uzun sürer Karadeniz'de uzunca süre eğlenen bazı sürüler inişe geç başlar, bunlara da mavriko denirmiş. Kışın soğukta kanalın nispeten sıcak sularında yatarak pek hareketsiz kalan uskumru sabahın çok erken saatlerinde yemlenmek için kanaldan çıkar kıyılara yanaşır sonra tekrar kanala çekilirmiş. Uskumru bu iniş ve çekışlarda bolca avlar verir İstanbul'lunun ve balıkçı esnafının yüzünü güldürürmüş. Buraları hep geçmiş zaman olarak anlattık bunun nedeni "artık Marmara'da uskumru yok". Ben Marmara'da çocukluğumda uskumru görür, yakalardım yıllardır görmedim, duymadım, yakalayamadım. Burada rahmetli Stkı Üner'in bir anısını onun ağzından aktarmak istiyorum, ilk okuduğun andan beri bu anı bana pek hüzünlü gelmiştir.
"Marmara denizi göçmen balıkların kışlama yeridir. Göçmen balıklar meyanında olan uskumrular yumurta ve spermalarını Marmara'da olgunlaştırarak burada dökerler. 1965 senesinde Mart ayında yumurta dökmeye hazırlanan uskumrular, geceleri onbiner mumluk lüks lambası yakılarak civarına toplattırılmak suretiyle ve ayrıca gündüzleri oynağa kalktığı zaman gırgırlarla o kadar çok avlandı ki, yumurta dökecek pek az stok kaldı. Tutulmaktan kurtulan ve yumurta dökecek alanı bozulan ufak sürüler de yerlerini yadırgadıklarından, kolyozların yaptığı gibi Çanakkale boğazından geçip Ege denizine kaçtılar. O sene ilkbaharda çiroz olmadı. Yazın da vonozlar görünmedi. Dolayısı ile uskumru kıtlığı başladı. Halen Marmara ve Karadeniz'de az miktarda uskumruya tesadüf edilmektedir." (Balık avcılığı ve yemekleri, Sıtkı ÜNER, 1968). O günden bugüne değişen artık Karadeniz ve Marmara'da uskumruya hemen hemen hiç rastlanmamasıdır. Buna benzer bir durum yine 1960'lı yıllarda Kuzay Atlantik'te yaşayan kuzey denizi stoğu olarak anılan uskumru sürülerinin başına gelmiş aşırı avlanmadan sayıları çok azalmış tüm çabalara ve aşılama çalışmalarına rağmen halen durum düzeltilememiştir. Yani bizim Avrupalılar'da bizden çok farklı değilmiş.
Uskumru pelajik balıklardandır. Kışı derinlere çekilerek geçirirler, bu dönemde pek aktif değillerdir. Su sıcaklığının +11 ve daha yüksek olması halinde kıyılara sokulurlar. Yurdumuzda Akdeniz ve Kuzey Ege'de rastlanır, bunun dışında Atlantik okyanusunun ılıman iklimli her iki kıyısında da bolca bulunur; kuzeyinde soğuk iklimlerde rastlanmaz. Üremeleri bahara rastlar; yurdumuzda Nisan ayından itibaren Haziran ortalarına kadar yumurta dökümü sürer. Yumurtalar pelajiktir orta sularda su sıcaklığına bağlı olarak 4-5 günde açılır. Yumurtadan çıkan yavrular 2-3 ay içinde vonoz olarak anılacakları 10-11 santim boya erişirler. İki üç yaşına gelen uskumrular cinsel olgunluğa erişir. Ömürleri 8-10 yıl kadar tahmin edilmektedir. Başlıca gıdaları kendileri ile aynı sularda yaşayan sardalya, hamsi, istavrit gibi balıklar ve yavru balıklardır. Kendileri de torik, kofan, ton gibi balıklara yem olurlar ve bu amaçla yem balığı olarak da kullanılırlar. Yurdumuzda 40 santimliklerine nadir de olsa rastlanır. Atlantik okyanusunda 60 santim boya 3 kilo ağırlığa kadar erişirler. Eti lezzetlidir. Yine de, Ege ve Akdenizde yaşayanları ve Atlantik okyanusundaki bulunan türleri eskiden Marmara ve Karadeniz'de rastlananlar kadar lezzetli değildir. Bolca bulunabilirse yem balığı olarak da kullanılır; torik, küçük ton balıklarının (tombik) avında verimlidir. Bütün ölü, canlı, tekgöz sürütme yemi olarak kullanılır. Başka balıklara da yaprak, baklava, sülük yem olarak kesilir ve kullanılır.

NERELERDE BULUNUR
Uskumrunun tanıtımını yaparken kısaca nerelerde bulunacağı, soğuklarda dibe çekildiği, yazları kıyıya yanaştığı, genellikle sabahın erken saatlerinde aktif olduğu gibi bilgileri verdik. Bununla birlikte halen Marmara ve Karadeniz'de uskumru aramak boş hayaldir, samnalıkta iğne aramak gibi. Yine de yurdumuz sularında Kuzey Ege'de Saroz körfezi ve Akdeniz'de Antalya açıklarında bulunur, çapari, sırtı gibi yöntemlerle avlanılırkan yakalanır. Genellikle büyük sürüler halinde gezerler; çoğunlukla kolyoz ve istavrit sürülerinin yakınında veya birlikte bulunurlar. Dip durumundan bağımsız olarak uskumrunun bulunduğu sularda 10-40 kulaç derinliklerde kışın ve soğuk havalarda daha derinlerde, yazın daha sığlıklarda aranabilir.
AVLAYALIM
Uskumrunun av yöntemi kolyoz ile aynıdır. Kolyoz için uygulanan tüm yöntemler uskumru içinde uygulanabilir. Bu nedenle burada uzun uzun anlatmıyor kısaca değiniyoruz; kolyoz bahsinde daha fazla bilgi bulunabilir.
Uskumrunun genel av yöntemi çaparidir. Çaparide kullanılan tüy kolyozda olduğu gibi tercihen kırçıllıdır. Hindinin kuyruğundan veya kanadındaki kalem tüylerinden elde edilebilir. Kına ile kızartılmış kaz tüyü de sabah erken saatlerde iyi iş yapar. Uskumru da kolyoz gibi çapariye atladığında yukarı doğru yüzerek iskandili taşır ve takımda bir boşluk oluşur; bu durumda takım toplanarak boşluk alınmalı karışma önlenmelidir. Kolyoz kadar hırçın ve hareketli olmayan uskumru oltaya atladığında çaparinin hafifçe sallanarak balıkların dolmasının beklenmesi tavsiye edilse de bence bunu yapmayın. Eğer etrafta balık var ise zaten ilk anda bir kaç tane asılır, takımın karışma riskine girmeden toplayıp balıkları alın tekrar indirin. Burada önemli olan balığın bulunduğu derinliğin iyi tespit edilmesidir. Bunun için ya oltanın fazla kısmını mantara sarın ya da o kısma başka bir işaret koyun; uskumruyu bulduğunuz derinlikte bir müddet daha avlanmak mümkündür. Kürekle veya motorla sürü takip edilirse çok verimli avlar yapılabilir.
Yandaki resimde çapariye asılmış uskumrular görülmektedir.
Kullanılacak takımın kalınlıkları kolyozda olduğu gibidir. Özellikle yazın su yüzeyine yakın rastlanan uskumrular için daha ince takım kullanılabilir. İri uskumrular ki bunlara lipari de denir, kurnaz ve tedbirlidirler takımın görüntüsünü kolay alıp vurmayabilirler. O nedenle parlak şeffaf veya yine parlak olmak kaydı ile sarı, yeşil renkli naylon olta ipleri kullanılırsa daha iyi olur.
Uskumru kolyozda olduğu gibi yemli çaparilerle de yakalanır. Özellikle balık kanalda yattığında ve pek hareket etmediği zamanlarda bu yöntem iyi çalışır. Kolyozda olduğu gibi yemli zoka, seğirtme ve sırtı ile avcılığı daha çok ılıman sularda olur. Yani aslında Akdeniz buna uygundur. Yabancı amatörler bu yöntemleri hem Akdeniz'de hem de Atlantik'te kullanırlar.
Amatör yöntemler dışında gırgır ağları, uzatma ağlat, manyat ve ığrıplarla da yakalanır; bu yöntemler ticari balıkçıların kullandığı yöntemlerdir.
Uskumru eti çok lezzetli olan balıklardandır. Eskiden Karadeniz ve Marmara'da yakalanan uskumrular suları daha tuzlu olan Ege ve Akdenizdekilerden çok daha lezzetli idi ama bugün bulabildiğimiz Kuzey Ege uskumrularıda oldukça lezizdir. Tüm dünyada ekenomik değeri çok yüksek balıklardandır. Konserve, kurutulmuş, tuzlanmış taze olarak tüm dünyada pazarlanır ve tüketilir. Yurdumuzda tavası, dolması, buğulaması, haşlaması, kurutularak çirozu yapılır.
Son düzenleyen asla_asla_deme; 19 Ocak 2009 11:55 Sebep: Kırık Link
the_lily - avatarı
the_lily
Ziyaretçi
14 Eylül 2007       Mesaj #18
the_lily - avatarı
Ziyaretçi
TANIYALIM:

Denizlerimizin hemen hemen hepsinde nadir de olsa bulunur. Üzgün adı ile bilinir, güzel ve zengin renklerinden dolayı mine balığı da denmektedir. Yabancı kaynaklarda dragonet (İng.), dragoncello (İtl.), primita (İsp.) gibi isimlerle geçer. Doğu Atlantik, Akdeniz, Ege ve Batı Karadeniz'de bulunur. Kırlangıcı andıran konik görünüşlü, bir vücut yapısı vardır. Sırt yuzgeci ile de dikenli öksüze benzer. Bununla beraber karnı düz,sırtı yuvarlak, kafası yassıdır ve dikdörtgeni andırır, vücuduna oranla pek büyük sayılmaz. Ağzı büyük, dudakları kalındır çenelerinde ufak dişler bulunur. Turuncu-sarı sırtında mavi, lacivert, beyaz yeşil benekler vardır. Bütün vücudunda kırmızımsı bir renk görülür. Erkelerin renkleri daha canlı ve güzeldir. Karnı beyazdır. Tüm yüzgeçleri vücuduna göre çok gelişmiştir. Sırt yüzgeci iki parçadan oluşur. Erkeğinin birinci sırt yüzgeci oldukça uzundur, ikinci sırt yüzgeci benekler taşır ve dikenlidir. Bu dikenler hafif ve tehlikesiz de olsa zehirlidir. Karın yüzgeçleri koyu mavi renklidir.
Dip balığıdır. Hızlı hareket edemez, yinede göğüs yüzgeçlerinin de yardımıyla kısa sıçramalar yapabilir. Kumlu yerlerde gezinir bazen kendini kuma gömer. Erkeleri bölgelerinde başka erkeklere karşı saldırgandır. Dipteki küçük kabukluları, salyangozları, omurgasız canlıları yiyerek beslenir.
Üreme dönemleri ılıman denizlerde mesela Akdeniz'de Şubat ayından itibaren başlayıp Ağustos'a kadar sürerken; daha soğuk olan kuzey denizlerde Nisan'da başlar. Çiftleşmesi dört evreden oluşan kompleks bir davranıştır. Kur yapma ile başlar, çiftlerin birbirini seçmesi ile dibe inilir, dişi yumurtaları döktükten sonra erkek tarafından döllenir. Yumurtalar pelajiktir, su içinde hatta yüzeye yakın yüzerler. 15 gün içinde yumurtadan çıkan yavrular da iki üç santim boya kadar pelajik yaşam sürer daha sonra dibe inerler. Ömürleri çok uzun değildir en fazla 6 yaşına kadar yaşadıkları sanılmaktadır. Küçük balıktır; en fazla 25 - 30 santim boya ulaşırlar denizlerimizde genelde daha küçük 10 - 15 santim boyda çıkmaktadır.

Oltacılıkla yakalanmaz, Trol ve manyat ağlarına çıkar. Ekonomik değeri yoktur. Hafif de olsa dikenlerinin zehir taşıması nedeni ile eti de yenmez. Renklerinin güzelliği ile bazı show akvaryumlarında süs balığı olarak sergilenmektedir.
Son düzenleyen asla_asla_deme; 19 Ocak 2009 11:55 Sebep: Kırık Link
the_lily - avatarı
the_lily
Ziyaretçi
14 Eylül 2007       Mesaj #19
the_lily - avatarı
Ziyaretçi
TANIYALIM:
Belonidae ailesindendir. Zargana, ince uzun yuvarlak gövdesi, çevik, atletik yapısı ve yakalandığında direnmesi ile amatör balıkçılar tarafından zevkle avlanır. Türkçe'de adı zarganadır. Yabancı kaynaklarda garfish (İng., ABD), garpike (İng.), aguglia (Fra., İtl.), alpabarda (İsp.), sargan (Rus.), Zárgana (Yun.) gibi isimlerle bulunur. Genellikle ılıman denizlerde yaşar. Doğu Atlantik, buz denizinin güney kesimlerinden kanarya adalarına uzanan bölgede, Akdeniz, Ege, Marmara ve Karadeniz'de bulunur. İnce uzun sillindirik bir yapısı vardır. Sırtı lacivert renktedir, yanlara doğru açılarak yeşillenir, bazen yeşil renk sırtına da hakimdir, kısmen yanları ve karnı gümüşi beyazdır. Küçük pulları vücuduna iyi intibak etmemiştir; balık ele alındığında pullar dökülür ve ele yapışır. Sırt ve anüs yüzgeci uzun gövdesinin gerisinde kuyruğa yakındır. Kafası vücuduna uygun iriliktedir. Gözleri iridir. Çeneleri gaga gibi uzamıştır. Çenelerinde çok sayıda geniş sayılacak aralıklarla yerleşmiş sivri dişler vardır. Bu dişler ile takım kesemez avı yapılırken özel tedbir olmaya gerek yoktur. Üst çene alt çeneye göre daha kısadır.
Başlıca gıdası küçük balıklardır. Hamsi, çaça, gümüş, kıraça gibi balıkları yerken bir çenesindeki keskin dişlerle bir ısırışta ikiye bölebilir. Serbest dalış yaparken zargananın gümüş sürülerine saldırıp yerken bu şekilde ikiye bölmeler gözledim. Gerek yemini takip ederken gerekse de korunmak için kaçarken su yüzüne sıçrar. Sıçrayan zarganalar etrafta akya, sinarit, lüfer gibi balıkların habercisi olabilir. Kılıç balığı zarganayı kolaylıkla avlayabildiğinden en büyük düşmanıdır. Kılıç balığı üst çenesi (kılıcı) ile yaylanıp zarganaya vururarak bel kemiğini kırar ve yer. Zargana oltaya yakalandığında da su üstüne sıçrayarak güzel görüntüler yaratır, su içinde kıvrılarak kuvvetle direnç gösterir. Avcılığı oldukça zevklidir. Geçici balıklardandır, bir bölgede sabit kalmaz, göç ederler.
Üremeleri ortam sıcaklığına göre farklı denizlerde farklı zamanlara denk gelir. Güney Akdeniz'de Şubat ayıında başlayan yumurtlama Haziran'a kadar devam ederken Karadeniz'de ve Akdeniz'in bazı kesimlerinde Nisan ayında başlar ve Eylül'e kadar devam edebilir. Dişiler 30,000 - 50,000 arası yumurta dökerler. Yumurtalar saydam, yapışkan ve sudan ağır olduğundan dipte kalır veya yüzen parçacıklara yapışır. Kuluçka süresi Akdeniz ve karadeniz'de 35 gün olarak gözlenmiştir. Üç yaşından sonra cinsel olgunluğa erişirler. Bir yaşına gelen zargana yaklaşık 30 santim boyundadır. Ortalama ömürleri 18 yıl sanılmaktadır; en fazla 90 santim ve 1,3 kilo ağırlığa erişirler. Sularımızda yakalananlar genellikle 40 - 60 santim boyunda 200 - 300 gram ağırlığındadır. Zargana kıyı avcılığında lüfer, kofana, akya, sinarit, açık denizlerde kılıç avında yem olarak kullanılır.
Zargana'nın sularımızda yaşayan iki farklı türü ve iki de alt türü vardır. Bunlar aşağıdaki balıklardır.



Zargananın başka bir türüdür. Daha çok Doğu Atlantik'de yaşar. Akdeniz'de seyraktir. Çok benzerliği nedeni ile uzun süre Belone belone ile karıştırılmıştır. Sularımızda oldukça azdır.

Değişik bir türdür. Doğu Atlantik'te ve seyrek de olsa Akdeniz'de de bulunur. Genelde açık sularda yaşar kıyılara sokulduğu da görülür. Büyük balıktır 140 santim boya kadar uzayabilir. Alt ve üst çeneleri eşit uzunluktadır.

Zargana'nın alt türüdür. Gagaları eşit uzunluktadır. Doğu Atlantik ve Akdeniz de bulunur. 70 santim boya kadar erişir.


Zargana'nın alt türüdür. Sadece Karadeniz'de yaşar. Bütün Karadeniz sahillerinde bulunur. Nehir ağızlarında acı sulara da girer.
NERELERDE BULUNUR
Daha çok sahil şeridinde küçükbalıkların olduğu yerlerde av verir. Taşlık, kayalıkların kenarları, burun başları zargananın gezindiği yerlerdendir. İskele ayakları ve etrafı, liman ve küçük koyların içlerinde bolca yakalanır. Büyük etobur balıkların korkusu ile derinlerde gezmez. Derinden suların yeşilliğini kaybedip karardığı yerler anlamı çıkartılmalıdır. Su yüzeyine yakın gezer ve yemlenir. Sürü halinde olabileceği gibi tek gezen yetişkinlere de sık sık rastlanır.
Yaz boyunca avlanabilir, yine de sonbaharın başlaması ile yani Marmara ve Karadeniz'de Ağustos ayının ikinci yarısından itibaren Akdeniz'de de Eylül'ün ikinci yarısında daha verimli av vermeye başlar.
AVLAYALIM
Daha önce de belirttiğim gibi avcılığı çok zevklidir. Gerek yemek, gerek yem olarak kullanmak için amatörler sık sık zargana peşine düşerler. Avcılığını iki grupta inceleyebiliriz.
a. Doğal yemlerle yapılan avcılık
-Şamandıralı takım
-Sürütme
b. Yapay yemlerle yapılan avcılık.
-İpek veya kaşık çekme
a. Doğal yemlerle avcılık
Zargana için kullanulacak yem kesinlikle akyem olacak balıklardan olacaktır. Genel olarak gümüş yavrusu bütün olarak kullanılırken kıraça, hamsi, çaça gibi balıkların, hatta başka bir zargananın beyaz kısımları sülük kesilir veya bu balıklardan alınan kuyruk altı yem olarak kullanılır.
-Şamandıralı takım
İskele üstlerinden, kıyılardaki yar başlarından, kayalıkların üzerinden veya sandaldan uygulanan zevkli bir yöntemdir. Takım ince olduğundan tercihen makinalı olarak düzenlenmelidir. Olta ipi 020 numaradır, Beden 015 misinadan yapılır. Zargana su yüzeyine yakın gezindiği ve yemlendiği için bedenin uzunluğu 60 - 70 santimden fazla olmamalıdır. İğne 10 veya 12 numara çapraz sinek iğnedir. Yem olarak çok küçük balık kullanılıyorsa bütün olarak kafadan takılır. Daha büyük balıkların kuyruk altı iğneye, iğne bir defa anüsden saplanarak takılır, boşta kalan ucu sarkıtılır. Sülük kesilmiş akyemin parlak kısımları iğneye takılırken iğne önce iç taraftan saplanır, yem çevrilerek parlak taraftan tekrar saplanır, yem bir kera daha çevrilerek tekrar iç taraftan saplanır, boşta kalan kısmı sarkıtılarak bırakılır. İğne yeme 3 defa batırılmış olur ve iğne ucu son durumda parlak tarafta kalmaktadır. Şamandıra hava ve akıntıların durumuna uygun seçilmelidir. Ağır taşıma kapasiteli bir şamandıra gerekmez 3 - 5 gıram taşıma kapasiteli bir şamandıra yetecektir. Seçim hakkında bilgi şamandıralar sayfasında alınabilir. Ben eskiden şamandıra olarak ufak sünger toplar kullanırdım. Topun içinden ince galvaniz tel geçirip uçlarını halka yapar halkalardan birine beden birine oltayı bağlardım. Ama bu durumda dengeleme olmadığından bazen şamandıra-top beden üstte kalacak şekilde düşerdi. Yine de bu sistem uzun atış avantajı getirmektedir, başka balıkların avında da kullanılabilir. Kamış 1,90 - 2,40 boyunda tercihen 3 - 15, yoksa 5 - 25 gram testli, makina da küçük boy olmalıdır. Bedene kıstırma konulmaz, şamandırayı dengelemek için ağırlık gerekiyorsa şamandıranınn alt antenine iliştirilebilir.
Yemlenen takım avlanılacak bölgeye atılır. Serbest bedendeki yem ağır ağır ağır inerken balık vurabilir. Bir süre vuruş olmaz ise şamandıra kamış ile çekilerek yemin hareketlenmesi ile balığın kıskandırılması sağlanır. Bu şekilde de vuruş olmuyorsa takımı toplayıp tekrar atmak gerekir. Bu atışlarda etraftaki zarganalar şamandıradan gelen şıpırtıları küçük balıkların sıçraması zannederek toplanabilirler. Takımı çekerkende dikkat etmek gerekir zargana çekilen takımın peşinden gelip saldırabilir, balığın geldiği görülürse durmalı hemen vurmaz ise tekrak çekmeye devam etmelidir. Yakalanan balık kamış ile kaldırılarak alınır, avlanırken su içindeysek çekilen balığı sudan çıkarmadan elle yakalayarak emniyetli bir yere çekilmek gerekir. Zargana çok kıvrak olduğundan elden kolaylıkla kurtulabilir.
-Yemli Sürütme
Sandaldan yapılan bir avlanma yöntemidir. Peş peşe bağlanan iki 10 numara sinek iğneye şekilde görüldüğü gibi akyemin sülük kesilmis parçası parlak kısmı üste gelecek şekilde her iki iğneye birer kere saplanır. İğneler palalı ise ilk iğne 020 misinaya bağlanır. Pala yerine halkalı iğne kullanılıyorsa olta ipinin ucuna bağlanan ufak kopçalı bir fırdöndü doğrudan ilk iğnenin halkasına tutturulur. Takımda ağırlık kullanılmaz. Yemlenerek hazırlanan takım 2 - 3 km./saat hızla giden teknenin peşinden 15 - 20 kulaç kadar salınarak zargananın bulunduğu koylarda, burunbaşlarında, iskeleler civarında gezilerek balık aranır. Bu takım için makina ve kamış kullanılması uygun olacaktır. Yukarıda belirtilen kamış ve makina aynen bu işte de kullanılır.
b. Yapay yemlerle avcılık
-İpek veya kaşık çekme
Zargana avında en yaygı kullanılan yöntemlerden biri ipek çekme veya ipek sürütme tabir edilen yöntemdir. Balık malzemesi satan dükkanlarda bolca satılan 8 santim vivarında boyda halka şeklindeki ham ipek (floş), 020 olta ipinin ucuna bağlanan kopçalı fırdöndüye tutturularak aynen yemli sürütmede olduğu gibi kullanılır. İğne yoktur. Bu takımda da ağırlığa kullanılmaz. Su yüzeyine yakın gezen ve yemlenen zargana kırmızı, sarı veya turuncu renkteki floşu kaçan ufak bir balık sanarak hırsla saldırır. Bu saldırı o kadar serttir ki yukarıda anlattığım gibi bazen saldırıya uğrayan balık ikiye bölünür. Ama bu defa öyle olmayacaktır. Floş, hırsla ısıran zargananın iğne gibi dişleri öyle bir sarılır ki zargananın kurtulması neredeyse imkansızdır. hatta sandala alınan balığın ağzındaki floşu çıkarmak oldukça zor olacaktır. Birkaç balıktan sonra şekli bozulan tüylenen dibe doğru toplanan floşun değiştirilmesinde yarar vardır. Yoksa sık sık boşa vuruşlar alabilirsiniz.
Bu takımda floş yerine 00 veya 0 numara söğüt yaprağı kaşık da kullanılabilir. Kaşık kullanılması durumunda Eylül, Ekim ve Kasım aylarında Marmara ve İstanbul boğazında bazen çinekop da çıkar. Diğer bölgelerde de o sularda bulunan çinekop, uskumru gibi balıklar çıkabilir.
Bu ana avlanma şekillerinden başka zargana farklı yöntemlerle de yakalanabilir. Bunlar:
Atıp çekme : Zargana kıyılardan ve iskelelerden 0 veya 00 numara kaşık veya kuyruk altı ile yemlenmiş 10 numara iğne ile atıp çekme yolu ile de yakalanır. Bu durumda olta ipi 020 kamış ve makina yukarıdaki gibidir.
Çarpma : Ucuna hafif bir ağırlık bağlanmış 1 kulaç boyundaki bedene birer karış ara ile üçlü galvanizli iğneler bağlanıp iskelelerden atıp hızla çekilirse etraftaki zarganalar iğnelere takılarak yakalanır. Bazen çıplak üçlü iğne yerine çapari veya çaparide tüy yerine bir kaç uzun simli iplik bağlanmış 10 köstekli beden atılıp yüzeye yakın çekilir. çekiş esnasında kamışın ucu zaman zaman süratle havaya kaldırılır; etrafta çaparinin peşinde olan zargana varsa iğnelere takılarak yakalanır. Her iki yöntemde de kamış makina tavsiye edilir. Bu defa kullanılacak kamış 3,5 - 4 metre boyda, 40 - 80 gıram testli olmalıdır.
Kepçe ile avlanma : Geceleri zargananın bulunduğu koylarda sandalın burnuna denize sarkacak şekilde bağlanan lüksün verdiği ışığa toplanan zarganalar sandaldaki kepçeci tarafından toplanır. Kolay ve yem amaçlı zargana yakalanması için verimli bir yol olmasına rağmen; ben, pek dürüst bir avcılık yöntemi olarak bulmadığımı belirtmeliyim.
Yembalığı olarak kullanılacaksa sandalda livar içinde canlı saklanmalıdır. Oltadan çıkartırken gagalarının kırılması (özellikle floş ile avında olur) ömrünü azaltır. Livarda gagasının tahtalar arasında sıkışması da ölümüne neden olacaktır.
Zargana kimine göre lezzetli, kimine göre de lezzetsiz bir balıktır. Sonbahar ve kışın yakalanlar daha yağlı ve lezzetlidir. Orta kılçığı yeşildir, bu kılçığa yakın sırt etleri de yeşilimsidir. Fosfor bakımından zengindir, bu yönüyle yararlıdır. Pilakisi, tavası, fırında buğulaması yapılır. Ekonomik değeri vardır.
Son düzenleyen asla_asla_deme; 19 Ocak 2009 11:56 Sebep: Kırık Link
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
16 Eylül 2007       Mesaj #20
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
balık tutma konusunda tecrübeli olduğum söylenemez ama şunları söyleyebilirim galata köprüsünde çıkan balıklar şunlar en bolundan istarvit sırasıyla mezgit kefal çinekop zargana eşkina kaya balığı kefal sardalya istarvit en basit tutulanı ince bir takımla genelde tüyle tutulur sardalya aynı takım söz konusu mezgit karides yemi kullanılarak kefal ekmek yada kurtla bazıları tavuk ciğeride takıyor ne kadar faydalı denemedim çinekop kaşık martı tüyü yada istarvitin yarısı kesilerek yem yapılıyor zargana mutlaka şamandrayla yani duba hamsi yarısı kesilerek yem takılır zamanları ise istarvit her mevsim olsada ekseriyet aralık 15 sardalya ise 5 hazirandan sonra çok kısa süreli çıkar zargana eylül 15 araları kefal her mevsimde çinekop ekseriyet ocak aylarında diğreleri ise yine her mevsim de çıkabiliyor her keze ras gelee hayırlı balık tutmalar

Benzer Konular

16 Eylül 2014 / wenclik Soru-Cevap
20 Temmuz 2017 / Misafir Cevaplanmış
24 Nisan 2011 / Misafir Soru-Cevap
11 Eylül 2011 / tamtur Soru-Cevap
13 Nisan 2012 / HerHangiBiri Taslak Konular