Arama

Hangi Balık Nasıl Avlanır?

Güncelleme: 14 Şubat 2012 Gösterim: 108.966 Cevap: 21
the_lily - avatarı
the_lily
Ziyaretçi
12 Eylül 2007       Mesaj #1
the_lily - avatarı
Ziyaretçi
AKYA BALIĞI


Sponsorlu Bağlantılar


akya41jz0
TANIYALIM:
Güçlü, mücadeleci ve günümüzün nadir yakalanan balılarından akya, yöresel olarak çıplak, kuzu balığı, leka ve bazen de iskender balığı gibi isimlerle de anılır. Yabancı kaynaklarda leerfish, (İng., ABD), lichia (Alm.), lichi amie (Fra.), palomide (İsp.), litsa (Yun.) gibi isimlerle bulunabilir. Vücudu elipse yakın yanlardan basıkdır. Sırtı mavi veya yeşil-kahverengi, yanal çizginin altı parlak beyazdır. Gençlerinde yanlarda kahverengimsi bantlar bulunabilir. Vücuduna çok iyi işlemiş küçük pulları vardır, bu pullar o kadar iyi işlemiştir ki balık sanki pulsuzmuş gibi durur, bu nedenle de çıplak denilir hatta bazen pulsuz olarak da anılır; kafasında pul bulunmaz. Sırt yüzgeci çifttir birinci sırt yüzgeci alışılmışın dışında sekiz dikenden oluşur ve bu dikenlerin başa yakın olan birincisi ileri dönüktür; bu dikenler sularımızdaki benzer diğer balıklardan ayırıcı özelliklerinden biridir. İkinci sırt yüzgegi ile anal yüzgeci hemen hemen aynı hizadan başlar.İkinci sırt ve anal yüzgeçlerinin uzantıları siyahımsıdır. Bu siyahlık diğer yüzgeçlerinin (yan ve kuyruk) uçlarında da görülebilir. Kuyruk yüzgeci çatal şeklindedir. Çok gelişmiş sırt ve anal yüzgeci ile akya su içinde çok hızlı hareket eden, sert manevralar yapabilen çevik bir balıktır. Kafası ve ağzı büyüktür, alt çene üste göre daha uzundur; gözleri normal boydadır. Ağzında zımpara kağıdı gibi dişler vardır, bunlar takım kesmese de ciddi şekilde yıpratır; ayrıca dilinde ve damağında avı tutucu geriye dönük dişler (vomer) bulunur. Akyanın belirgince görülen yanal çizgisi en büyük ayırd edici özelliklerindendir. Göğüs yüzgecinin ucuna kadar sırta paralel giden çizgi bu noktada sert bir eğimle karna doğru göğüs yüzgecinin altına kadar iner, tekrar yükselen çizgi kuyruğa kadar düz olarak gider.
akya51gt0
Kıyıcı, yani çok yırtıcı bir balıktır. Lüfer gibi önüne gelen her balığa saldırır yemese de öldürür. Başlıca gıdasını küçük balıklar oluştursa da kalamar ve hatta iri karideslere de saldırır. Nadiren de olsa iri bütün canlı karidesle yemlenmiş başka balıklara atılan takımlara da çıktığı olur. Yapı itibarı ile lüferi andırdığından özellikle İstanbul balıkçı esnafı akyayı kofananın irisi diye satar. İkisini de balık olması dışında pek alakası yoktur tabii; aslında carangidae familyası üyesi olarak istavritin daha yakın akrabasıdır. Balıkçı esnafının bu yaklaşımını ilk olarak rahmetli Sıtkı Üner'in kitabında okumuştum, iki yıl kadar önce de ilk defa yaşadım. Türkiye'ye geldiğim bir dönemde üniversiteden arkadaşlarla buluşmak üzere Kumkapı'da sözleştik ben önceden gidip balık hali önündeki balıkçı tezgahlarını gezdim. Baktım bir tezgahta 4-5 kiloluk bir akya var, daha vakit de var, tezgaha yanaştım sonra balıkçı esnaf ile aramızda şuna benzer konuşmalar geçti "ne balığı bu?", "akya abi vereyim mi, çok lezzetlidir", "yapma ya nerede yakalanıyor bunlar?", "abi, bu var ya lüferin büyüğü abi aynı balık bu, ızgarası çok iyi olur", "yok yaa, bu kadar büyük lüfer olur mu", "abi olmaz mı kofana oluyor sonra böyle oluyor, sen nasıl yapıcan abi söyle ona göre keseyim", "ama ben daha çok istavrite benzettim", adam güldü, "abi sen bu işi bilmiyon, bak gel vereyim sana bunu, at ızgaraya anlayacaksın lüfer olduğunu", biraz daha vakit doldurma muhabbetinden sonra ben tabii ki almadam gittim ama o akyayı lüfer diye alan oldu mu acaba.
Genelde küçük sürüler halinde dolaşır ve yemlenirler, büyük yetişkinler yalnız gezme eğilimindedir. Yurdumuzda üremeleri Nisan ortalarından Haziran sonuna kadar bahar boyunca sürer. Ortalama ömürleri 14 yıl kadardır. Yurdumuz sularında 1 metre boy ve 30-35 kilo ağırlıktan fazlasına pek rastlanmasa da diğer denizlerde 2 metre boya ve 60 kilo ağırlığa kadar çıkarlar. Geçmiş dönemlerde özellikle Ege ve Akdeniz'de profesyonel balıkçılar tarafından yasak zamanlarda, gece kuvvetli ışıklarla balığı kabartmak gibi yasak yöntemlerle aşırı avlanması sonucu sayıca çok azalmıştır. Özellikle Ege'de sahil güvenliğin çabaları ile bu durum bitmese de azalmış ama akya sayısında önemli bir artış da olmamıştır.

NERELERDE BULUNUR:

Akya sadece yurdumuz sularına özgü değildir. Batı hint okyanusu, Atlantik okyanusu, Arap denizi ve Basra körfezinde de rastlanır. Genelde yaşadığı sularda 50 metreye kadar derinleri iri kırmalık taşlık dipleri tercih etse de; yemlenmek için kıyılara sığlıklara sokulur ve yine kırmalık, taşlık dipli akıntı altı kıyılarda sıkça rastlanır. Çoğu zaman denize dökülen nehirlerin deltalarında acı sulara da girerek buradaki yavru balıklarla yemlenir. Kısaca yavru balıkların bolca olduğu taşlık, kıyının denize dikçe indiği, akıntı alan veya sakin koylar, dere eğızları kıyıdan akya avlamaya çalışan meraklılar için uygun yerlerdir. Kıyılarda oturup denizi seyredenler veya balık avlamaya çalışan amatörler zaman zaman küçük balıkların arasına fırtına gibi dalan suları sıçratarak, yavru balıklara saldıran iri balıklar görebilirler. Bu balık eğer barakuda gibi kolayca ayırt edilebilen bir balık değilse genelde akya veya yakın akrabaları yaladerma ya da sarıkuyruktur. Bu saldırılarda sık sık birden çok balığa rastlanır. Kıyılara sokulup saldırdığı zamanlarda o civarda atıp çekme ile avlanan veya yemli takımlarını suya bırakmış amatörlerin oltalarına da vurup yakalanırlar. Buradan şunu anlıyoruz ki akya kıyıdan da canlı yemli bırakma, şamandıralı takımlarla veya atıp çekme ile de yakalanabilir. Mesela bu yandaki 3,5 kiloluk balık gibi. Buna ava giden avlanır denir.

AVLAYALIM:

Akya avı da doğal yemlerle veya suni yemlerle yapılan olmak üzere iki ksıma ayrılabilir. Ancak bu sistemler o kadar iç içe girmiştir ki atıp çekme dışında sadece yapay yem veya sadece doğal yem kullanılan sistemdir diye ayrılabilecek bir yöntem yoktur. Bu nedenlu ayrım yapmadan yöntemleri sıralıyoruz.
Yine de bundan önce akya için ne yem kullanılır ona bir bakalım. Akyanın yemi tabii ki akyem sınıfından sayılan balıklardır. Zargana, iri istavrit, iri sardalya, uskumru, kolyoz, kefal, ilarya, sarıkanat, lüfer gibi balıklar canlı veya sürütmede bütün ölü olarak kullanılabilir. Yaprak veya tekgöz kesilmiş yemler de sürütmede kullanılsa da canlı veya bütün ölü yemler kadar başarılı olmazlar. Tabii canlı yemin yerini de hiçbiri tutmaz. Ölü bütün veya canlı kalamar da özellikle Akdeniz'de sürütme de akya için başarılı olan bir yemdir.

Av yöntemlerine gelince:
1. Bırakma takım:
2. Sürütme:
3. Atıp çekme:
4. Fly takımı:
Olarak sayılabilir. Şimdi bunlara sırayla bakalım.

1. Bırakma takım:
Yukarıda anlattığımız gibi akya yemlenmek için sığlıklara girerek buradaki yavru balıklara saldırır. Bu alışkanlığı onun kıyıdan bırakma takımlarla kolayca yakalanmasını sağlar. Bunun için rastgele bir koy seçilip eli boş kalınacağına akyanın sık sık yemlendiğinin görüldüğü çok derin olmayan dibi taşlık kırmalık koylar seçilmelidir. Bu başarının yarısıdır. Her koy biribirinin aynı olmaz bu nednele takım "akıntı alan koylar" ve "sakin koylar" için olmak üzere iki türlü düzenlenir.

Yukarıda anlattığımız gibi akya yemlenmek için sığlıklara girerek buradaki yavru balıklara saldırır. Bu alışkanlığı onun kıyıdan bırakma takımlarla kolayca yakalanmasını sağlar. Bunun için rastgele bir koy seçilip eli boş kalınacağına akyanın sık sık yemlendiğinin görüldüğü çok derin olmayan dibi taşlık kırmalık koylar seçilmelidir. Bu başarının yarısıdır. Her koy biribirinin aynı olmaz bu nednele takım "akıntı alan koylar" ve "sakin koylar" için olmak üzere iki türlü düzenlenir.
akyabirakma1ei3
Akıntı alan koylarda takım üstteki gibi düzenlenir. Şimdi bunu biraz açalım. Akıntı açıktan kıyıya doğru ise; yaklaşık 3-4 kiloluk bir ayak taşına bağlanan 150'lik misinanın diğer ucuna resimde görülen ilk şamandıra bağlanır. Ayak taşı ve şamandıra arasındaki mesafenin derinlikten 1-1,5 kulaç kadar fazla olması gerekir. İlk şamandıradan 3-4 kulaç alınarak aynı kalınlıkta misinaya ikinci şamandıra bağlanır. İki şamandıra arasına şamandıraları dengeleyecek ağırlıkta ve mesafede 4-6 adet kıstırma konur. Bu kıstırmalar şamandıraların savrulup uçmalarına engel olacağı gibi yakalanan akyanın ağırlık nedeni ile daha çabuk yorulmasınaı sağlayacaktır. Bundan sonra derinliğe göre 070 parlak misinadan kesilen 1 kulaç kadar bedene bağlanan 5/0-7/0 iğne canlı yemle tercihen kefal, lüfer veya zargana ile yemlenir. Takım hazır. Takımı bırakırken yemin bulunduğu sularda dipten ziyade ortalara yakın şekilde kalmasına ve etrafta kolaylıkla saklanacağı oluşumlar bulunmamasına dikkat etmek gerekir. Takımın tarifinde verilen uzunluklarda koyun derinliği, büyüklüğü ve kıyının durumuna göre değişebilir. Genel prensip olarak koy ne kadar büyükse takım o kadar uzun tutulmalıdır demek doğru olur bu şekilde akyanın ürkmeden rahatlıkla saldırması sağlanır. Şamandıralara gelince. Son yıllarda gittikçe artan bir eğilimle pet şişeler şamandıra olarak kullanılmaktadır. Ucuzluğu, kolay bulunabilmesi ile amatörün her an elinin altında bulunan pet şişeler şekli, şeffaf olması ile de fonksiyonel olarak tercih edilebilir. Yeterki sonradan bunları denize atıp çevre kirliliği yaratmayalım. Koy akıntı almıyorsa, suları sakin ise o takdirde takım daha da basitleşir ve alttaki gibi düzenlenir.
akyabirakmakoy1zm2
Resimden de görüldüğü gibi bu durumda tek şamandıra işimizi görür. Yine 3-4 kiloluk bir ayak taşına bağlanan 150!lik misinanın diğer ucuna şamandıra bağlanır. Misinanın uzunluğu su derinliğnden çok fazla olmamalı ayak taşı şamandırayı hafiffe batık dengede tutabilmelidir. Bundan sonra 3-4 kulaç uzunluğundaki 070 bedene bağlanan 5/0-7/0 iğne yukarıdaki gibi yemlendikten sonra takım hazır sayılır. Beden şamandıra ipine şamandıradan 1-1,5 metre aşağıda veya orta sularda kalacak şekilde kalacak şekilde önce kazık bağı ile sonra da alttan üstten üçer defa puntalanarak bağlanır. Siz isterseniz bu noktada 5 santimlik üçlü fırdöndü de kullanabilirsiniz. Takımı bırakırken yukarıda anlatılan inceliklere de dikkat etmek gerekir. Bu takımda istenirse ayak taşına bağlanan bir ipin ucu karaya alınarak mümkün olduğu takdirde yakalanan balık karadan çekerek de çıkartılabilir.
Her iki yöntemde de koyun büyüklüğüne bağlı olarak birden fazla takım bırakılabilir. Tabi koyun yapısı, derinlikler de takımı standart olmaktan çıkarır her duruma uygun değişiklikleri yapmak zorunludur; bunları da ancak zamanla tecrübe ile öğrenmek mümkündür. Yakalanan akya bunu anlayınca ilk aşamada açığa dönerek derine kaçmaya çalışacaktır; ama ayak taşının ve kıstırmaların ağırlığı ile fazla uzaklaşamadan çabuk yorulacaktır. Size de şamandıraya ulaşıp balığı almak kalır. Akyanın yemlendiği yerler biliniyor ise bu takım yüksek verimi ile sizin yüzünüzü ağartacaktır. Atıldığı yere göre eğer yem biraz derince düşerse orfoz, sinarit gibi başka balıkları da bu takımla almak mümkündür. Derine bırakma durumunda beden de yem diba yakın olacak şekilde monte edilmelidir. Bu durumda da akya alma şansı vardır. Bu takımların yapılıışında ihtiyacınız olacak tüm düğümleri düğümler sayfamızda bulacaksınız.

adszct6

Bırakma takımların birinci ve tek yemi canlı yemdir. Başta zargana, lüfer, kefal gibi balıklar olmak üzere istavrit, sardalya, kolyoz, gümüş gibi akyem olarak kullanılan balıklar seçilmelidir. Yemler ve yemleme sayfasında canlı yemlerin iğneye nasıl takılacağı konusunu genişçe açıklamıştık. Burada da bazı ince ayrıntı ve farklılıklara değineceğiz. Örneğin akyanın severek yediği yemlerdem olan lüfer yandaki şekilde iğneye canlı olarak takılabilir. İlkinde iğne her iki çeneye de geçecek şekilde alt çeneden saplanıp üst çeneden çıkartılır. Bu şekilde takılan lüfer sürütme yemi olarak da kullanılabilir. Eğer iğne iri ve balık da sarıkanat gibi ise o takdirde iğne sadece alt çeneye saplanıp ağzının içinden çıkartılır. Bu şekilde takılan yem sürütmeye pek uygun olmayacaktır. Ağzını kapatamayan yemin sürütülürken midesine dolacak su çabucak ölmesine neden olur.
Diğer bir yöntem de iğneyi balığın ilk sırt yüzgecinin hemen önünden veya altından saplamaktır. Bu şekilde takılan canlı yem hem bırakma takımlarında hem de sürütmede kullanılır ve uzun süre canlı kalır. İğneyi balığın gövdesine saplarken çok derine girmemeye ve orta kılçığını (omurilik) zedelememeye dikkat etmek gerekir. Bu şekilde iğneye takılan bir istavrit bozmasının kısa videosunu seyretmek için ya resmi yada linki tıklayın. Başka bir yöntemde de iğne yem balığın burun delikleri hizasından bir taraftan saplanıp diğer taraftan çıkartılır.

2. Sürütme:
Akya balığının avında en sık kullanılan yöntem aslında budur. Yem olarak da başta canlı zargana olmak üzere kefal, lüfer, uskumru ve kalamar kullanılır. Kalamar ölü bütün veya canlı kullanılırken diğer yemler canlı tercih edilmelidir. Mümkün değilse ölü bütün son çare yaprak yem kullanılabilir amam bunlar aynı verimi göstermez. Sürütmede yapay yem de kullanılır. Söğüt yaprağı 5 numara kaşık, 20-25 santimlik uskumru desenli, siyah veya mavi sırtlı, turuncu ve kırmızı başlı yapay balıklar da iş yapar.
akyasurutme1yk6
Akya için tavsiye edilen yapay yemli sürütme yukarıdaki gibidir. Klasik bir takımdır, genelde el oltası olarak düzenlenir; açıkçası ben pek sevmiyorum. Yine de senelerdir akya için yapılıp kullanıldığından buarada değinmeden geçmeyeceğiz. Takımın yapımı diğer balıklarda anlatılandan pek farklı değildir. Sadece akya daha iri sert bir balık olduğundan kalınlıklar arttırılmıştır. Açıkçası burada belirtilen kalınlıklardaki takım ile de balığa hiç şans tanınmamaktadır. Geleneksel olarak buna yakın kalınlıklarda düzenlenen takımı ben daha ince olarak donatmanızı tavsiye ederim; mesela olta en fazla 100, kolçak 90-100, beden de 70-80 derim. Bunun daha sportmence olduğuna inanıyorum. Akya gibi büyük sayılacak avlarda nisinayı mantara sarmak doğru olmaz, kaloma yetiştiremezsiniz. Olta en az 200 metre olmalı ve sandala monte edilmiş bir çıkrığa sarılmalıdır. Çıkrığın her yöne dönebilen, istendiğinde dönüşü ve misina vermesi frenlenebilecek tipten olmasında yarar var. Bunu sizin düşünüp sandalınıza göre yapmanız veya yaptırmanız gerekecektir. İlk vuruştan sonra yakalandığını anlayınca derine dalmaya çalışacak akyanın bu sert tepkisini karşılamak için de sandalın içine 25-30 metre kadar misina sağılmalıdır. Bu misina içinde su olan ufak bir kova veya leğene sağılırsa da karışmaz.
Takım makinalı kamışlı olarak düzenlenirse bu defa tek ağırlıkla takımı dengelemek gerekecektir. Bu takımın kamışı deniz tipi orta seri, tercihen hepsi olmasa da uç halkasının makaralı tipten olması tavsiye edilir bu yoksa 2,4 metre ağır seri 200-300 gr., atarlı bir kamış da iş görür. Makina çıkrık tipi olmalıdır, sabit makaralı tipten makinalara yeteri kadar misina saramazsınız, bu durumda da balığı kontrol edemezsiniz. Makinalı takımda olta kalınlığı hiç bir zaman 050-052'den fazla olmamalıdır, beden de 045 civarında olmalıdır. Son yıllarda özellikle yanbancı amatörler arasında daha da ince olta kullanarak şok beden denilen kalın beden kullanımı yaygınlaşmaktadır. Bu sistem altta bahsedilen "downrigger-derinlik kontrollu derin su sürütme aleti" kullanımı anlatılırken genişçe açıklanmıştır. Makinalı takım kullanılması durumunda balık tekneye yanaştırıldığında bedenin elle toplanarak balığın alınması gerekir.
Takım istendiğinde bütün ölü veya canlı yemle de yemlenebilse de genelde kaşık ile sürütülür. Civarda çıkan balıkların büyüklüğüne göre bazen tek 5 numara gümüş renkli söğüt yaprağı kaşık veya peşpeşe eklenmiş iki adet 4-5 numara kaşık da kullanılabilir. İki kaşık kullanıldığında iğneyi son kaşıkta bırakmak alışkanlık olmuştur. Akyanın ağzı büyük olduğundan ve hırsla saldırdığından tek iğne yeterli de olur. Büyük balık beklentisi varsa 5 numara kaşığın iğnesini bir veya iki numara büyük galvaniz kaplı üçlü iğne ile de değiştirmek yararlıdır. Son yıllarda piyasada oldukça yaygınlaşan kaşıkların gümüş rengi ağır basıp çeşitli desenlere sahip olanlarının uygun boydakileri de kullanılabilir. Akyanın severek yediği yemlerden olan kalamar taklidi yemler de özellikle Akdeniz veya Güney Ege'de iyi sonuç verecektir. Ama uygun boyda olanları oldukça pahalı olan bu yemlerin dibe taktırılması, kaybedilmesi de büyük üzüntü olacaktır.
Yukarıda açıklandığı şekilde düzenlenen makinalı veya el oltası olarak düzenlenen takım taşlık kırmalık diplerde, yarbaşları civarı gibi yerlerde 8-12 kulaç derinliklerde tekneden 30 kulaç kadar salınarak saatte 2-3 mil süratle gezdirilir. Sürütme esnasında takımın dibe yakın gelmesi ancak dibe sürtünerek takılmamasına dikkat edilmelidir. Hafif kalıp uçarsa da olmaz bu defa da ağırlığı arttırmak gerekir. Yani sulara, derinliklere göre en uygun durumu deneyerek bulmak gerekecektir.

akyauzunolta1sb2
Sürütme takımı alttaki gibi de düzenlenebilir. Bu takıma yeldirme veya uzun olta da denmektedir. Bu takımda da istenirse kaşık, kalamar gibi yapay yemler kullanılsa da canlı yem tercih edilir. Her iki takımda da yapay yem kullanıldığında Akdeniz'li balıkçılar arasında sırtı çekmek denir. Doğal yemlerlle ise takıma göre sürütme, yeldirme, uzun olta da denir. Canlı yem olarak da başta zergana olamk üzere lüfer ve kefal de kullanılabilir. Ölü bütün yem olarak bu balıklar da kullanılabileceği gibi özellikle Akdeniz'de akya kalamara da hayır demez.
Bu takımın donatımını verirken yukarıdaki tavsiyemize uyarak daha ince düzenledik. Siz her zaman olduğu gibi kendi tecrübeniz ve bilginizle takımda değişiklikler yapabiirsiniz. Kolçak isteğe bağlıdır koymasanız da olur ama ağır takımlarda mücadele uzun sürebileceğinden takımda fazlaca burulma olabilir bunların oltaya mümkün olduğunca az geçmesi için ben tavsiye ederim. Tabii olta yine mantara sarılmamalı en az 200 metre uzunlukta yukarıda anlatılan şekilde çıkrığa sarılmalı yeterince kaloma bırakılmalıdır. Yine de farklı yerlerde farklı tecrübeler edinmek mümkündür. Mesela Akdeniz'de (Kıbrıs) akyaya sürütme yaparken olta fazla olmuyor. Derinlikten bir iki kulaç kadar daha uzun hazırlanan oltanın diğer ucuna irice bir şamadıra bağlanıyor. Son zamanların modasına uygun olarak bu şamandıra pet şişe oluyor tabii. Akya yakalanınca olta şamandıra ile birlikte suya atılıyor. Şamandırayı sürükleyen akya uğraşsa da derine dalamıyor, bu uğraş içinde de şamandıranın baskısı ile çabucak yoruluyor; amatöre de şamandırayı takip edip durunca gidip almak kalıyor. Yeldirme şeklinde düzenlenen ağır takımlarda üçlü fırdöndü yerine yandaki gibi çelik bir ek halkasına takılmış üç adet daha küçük fırdöndü kullanılabilir. Bu daha sağlam olur, ayrıca daha da kolay temin edilebilir. Canlı yemin takılacağı son kısım yeme göre farklılıklar gösterebilir. Buradaki iki iğneli takım zargana içindir. Üç iğne tavsiye edilse de her batırılan iğne canlı yemi daha fazla hırpalayıp daha çabuk ölmesine neden olacağından ben tavsiye etmem akyaya tek iğne yeterlidir. İğnelerden ilki hareketli ve küçüktür, 3 numaradan pek büyük olmaz. Balığı yakalayacak son iğne ise 7/0 veya 8/0 dır. Bu bedenin yapılışı lüfer sayfalarında uzunca anlatılmıştır. Biraz kalın olmaktan başka farkı olmayan akyaya düzenlenecek takım için tekrar etmiyoruz. Daha önce lüfer bahsinde anlatılmış olsa da zargananın takılışı alttaki resimde tekrar gösterilmekte ve açıklanmaktadır. Biliyoruz ki akya, sarıkuyruk kadar olmasa da kalamar da sever ve yer; o halde bu takımın yemi ölü bütün kalamar da olabilir ve yeri gelmişken kalamarın takılışını da aşağıda açıklıyoruz. Kalamarın farklı şekillerde takılışı aşağıda açıklanmaktadır. Eğer yem lüfer, kefal gibi bir balık olacaksa onu zaten üstte açıklamış, bir de film koymuştuk.
adszes5
Kalamar iğneye değişik şekillerde takılabilir. Üstte soldaki şekilde iğne mantosunun ucundan biraz aşağı saplanarak takılmaktadır. Bu hem kolay hem de çok çabuk bir yoldur. Etrafta balık varsa fala detay girmeden çabucak yemlenen takım suya atılabilir. Kalamarı bu şekilde takarken kalamar canlı da olabilir ve uzun süre canlı da kalabilir. Kalamar ölü ise sağlama almak için iğne bir kere saplandıktan sonra ileri sürülüp döndürülerek tekrar saplanabilir.
Biraz daha zor ama daha güvenli bir yöntem de üstte sağdaki gibidir. Bedene (070-080) 7/0-8/0 iğne bağlandıktan sonra. beden boylamasına kalamarın yanına yatırılır. İğne dirseği kalamarın gözleri hizasında kalacak şekilde boy alınır. Bu şekilde iğnenin yerinde kalmasını temin eden ve kendisi kalamarın mantosu altında kalan takozun beden üzerindeki tam yeri tespit edilmiş olur. Takoz olarak plastik veya ağaç kullanılabileceği gibi amaca göre kıstırma da kullanılabilir. Plastik ve ağaç kullanılıyorsa alttan ve üstten stoper düğümlerle yerine tespit edilir. Kıstırma kullanılıyor ise önce çok hafif ezerek misinayı tutması sağlandıktan sonra aynı stoper düğümlerle emniyete alınır. Daha sonra bedenin boş ucu kalamarın mantosu altından sokularak tepeden çıkartılır. Bunun için kalamarın tepesinin hafifçe kesilmesi gaerekir veya bunu özel yem takma şişi ile tepeyi parçalamadan dikkatlice de yapabilirsiniz. Tepeden çıkan uç yavaşça çekilerek takozon yerine oturması ve iğneyi sabitlemesi sağlanır, bu durumda iğnenin dirseği kalamarın gözleri hizasında kalacaktır. İğne bir lastikle sabitlenip bedenin boşta kalan ucuna da bir kasa yaptınız mı yem hazır demektir. Dikkat ederseniz gene tek iğne kullandık, benzer şekilde çift iğne kullanmak mümkün olsa da akya için tek iğne yetecektir. Bu durumda kalamar üstte sağdaki 2 numaralı şekildeki gibi görünür. Bu resimde aslında iğnenin ucu ve bedenin boş kısmı dışında takoz, stoperler ve iğne sapı kalamarın mantosu altında kalır görünmez. Kalamarın tentüküllerini (kollarını) koparmamalısınız.
Peki kalamarı, hem de canlı kalamarı nereden bulacağız. Onu da bizim Serdar'a anlattırdık. TIK'layın okuyun.
Bu takımın kullanılışı da ilk takımda anlatıldığı gibidir. Genel olarak uzun oltanın kullanılışına daha önce de değinmiş olsak da akya'ya uzun olta yaparken dibin durumu daha fazla önem kazanır. Sık sık iri taşlık ve kayalıklarla karşılaşma ihtimali olduğundan takımın da sık sık dibe takılması söz konusudur ve takım kaybedilmesi mümkündür. Bu nedenle amatör, sürütme yaparken iskandilin devamlı olarak dibe sürünmemesine bir miktar yukarıdan gelmesine dikkat etmelidir. İskandilin ağırlığı sulara göre 250-400 gram arasında değişebilir. Böylece de av oldukça dikkat gerektirir ve yorucu da olabilir. Ayrıca akya, sarıkuyruk gibi iri balıklar el oltası ile avlanırken, adı üstünde el oltası ama olta çıplak elle tutulmaz. Ya olta eldiven giymek şartı ile avuç içinde sıkmadan serbestçe tutulur ya da parmaklara bez sarılır veya eldiven giyilir ne olursa olsun misina parmağa sarılarak takım sürütülmez. Deri eldivenler bu iş için oldukça uygundur. Buna dikkat etmezseniz misina elinizi ciddi şekilde keser. Balığı çekerken de oltayı ele, bileğe sarmamalı, yere serilen misinaya basmamalı karıştırmamaya dikkat etmelidir. Balık aniden kaloma isterse gene bir kaza olabilir.
Sürütme konusunda bu sayfada anlattılarımız aslında uzun yıllardır Türk amatör balıkçıları tarafından bilinen ve uygulanan klasik yöntemlerdir. Bunlardan ilki el oltası ve makinalı takım olarak düzenlenebilse de ikincisi daha çok el oltası olarak düzenlenmeye uygundur.
Son yıllarda balık bulucu sonarların gelişmesi ve ucuzlaması amatörlerin de birer balık bulucu edinerek kullanmalarını sağladı. Diyelimki balık bulucunız açık sürütme yapıyorsunuz hedefiniz de akya, sarıkuyruk gibi iri bir balık. 10 kulaç derinlikte dibe yakın gidiyorsunuz, başka referans olmadığından dip tek referans oluyor tabii. Birden balık bulucu ekranında iri balıkların 5 kulaç gibi orta sularda gezindiklerini gördünüz. Oltayı o derinliğe indirip nasıl sürüteceksiniz? Yada 5 kulaçta sürüttüğünüzü nereden bileceksiniz? Mümkün değil. Bu basit örnek aslında bir şeylerin eksikliğini gösteriyor. Yabancı amatörler bu ve buna benzer başka sorunların çözümü için "Downrigger" dedikleri derinlik kontrollu derin su sürütme aletleri kullanıyorlar. Bu aletin tanıtımını burada değil de olta çeşitleri ve uygulamaları sayfasının sürütmeler bölümünde yaptık, kullanımı ve değişik uygulamalarını da sarıkuyruk sayfasında anlattık.
Akya gibi büyük ve güçlü balıkların avında uygulanacak sürütme teknikleri ve yapay yem renkleri konularında sitemiz okurlarından usta balıkçı Nasuhi Albulak kendi tecrübelerini anlatan yazılar yollamış. Çok değerli bilgiler içeren bu yazılara linkleri tıklayarak ulaşabilirsiniz. Ayrıca balıkların oltaya vuruşlarının arttığı solunar saatler ile ilgili bir yazısı daha var Nasuhi bey'in ona da site okurlarından gelecek yazılara ayırdığımız USTANIN SÖZÜ sayfasından ulaşabilirsiniz. Ben bu yazılardan çok yararlandım siz de yararlanacaksınız. Nasuhi beye teşekkürler.

Açıkdeniz Olta Balıkçılığında Çekme (troll) Tekniği
Balık Avında Yapay Yemlerde Görüntü, Renk Ve Işık Faktörü


3.Atıp Çekme:
Aslında atıp çekmeler akya için standart uygulama değildir. Yani uzun olta yapıp akya avına gidilir de atıp çekme takımını alıp "ben akya yakalamaya gidiyorum" pek denmez. En azından iri bir akya hedeflenmez. Ama balıkçılıkta "olmaz" olmaz. Atıp çekme daha çok kıyıdan yapılır: Sandalla denize çıkma şansı varsa zaten dedik ya kimsenin aklına atıp çekme gelmez. Yukarıda anlattığımız gibi akya sık sık küçük koylara, sığlıklara, dere ağızlarına yemlenmeye girer işte bu tür yerlerde atıp çekme yaparak akya yakalama şansı vardır.
akyacelalaettin1ql0
Burada konu mankenimiz Celalettin Yürekli. Mersin'de kıyıdan sahte balık çekme yöntemiyle yakaladığı 27 kiloluk akyayı omuzuna vurup verdiği poz yanda. Balığın ve tabii Celalettin'in diğer resmi ve yakalama hikayesi resimler sayfamızda var.
Dönelim atıp çekmeye. Dediğimiz gibi akya avı için standart bir yöntem olmadığından denenmiş standart bir takım da yoktur ama kolaylıkla hazırlamak da mümkündür elbette. Atıp çekme takımı için 2,4-2,7 metre boyunda, 30-60 veya 40-80 testli kaliteli bir kamış ve tercihen çıkrık tipi atıp çekme (atış tipi) makina gerekecektir. Atış tipi makinayı oltayı tanıyalım sayfasında tanıtmıştık. Bu yoksa 040 misinadan 100 metre saracak kapasitede normal makina (sabit makaralı) da kullanabilirsiniz. Daha kalın misinaya ihtiyacınız olmayacaktır, yandaki balık 045 misina ile alınmış.
Atıp çekmenin yemleri başta yapay balıklar olmak üzere gümüş renkli parlak metalik söğüt yaprağı veya benzer şekilli kaşıklar da olabilir. Yapay balıkların uskumru desenlisi, sırtı siyah veya mavi renklisi, kırmızı kafalı veya turuncu renklileri iş görür. Bunların yüzer veye dengelenmiş tipleri tercih edilmelidir. Eğer civarda akya varsa Rapalanın ratling modeli (içinde ufak boncuklar olan çekilirken şakırdayan), veye su üzerinde kalan özel ağız yapısı nedeni ile çekilirken suları şapırdadıp kaçışan yavru balıkları taklit eden tipi, ki buna popper deniyor, balığın ilgisine çekebilir. Popperi çekerken ilk olarak sertçe makina sarılıp kamışın ucunuda sallayarak suyu şapırdatması sağlanır, kısa bir süre beklenerek aynı hareket tekrar edilir. Kaşık kullanılıyorsa atıştan sonra biraz beklenerek kaşığın dibe yakın olacak şekilde batması sağlanır, sonra yavru balıkları taklit edercesine hem kamışın ucu ile sıçratılarak hem de hızlıca sarılarak 6-7 metre çekilir tekrar durarak kaşığın batması beklenir aynı hareket tekrar edilir. Bu şekilde kullanım aslında palamut balığı için kullanılan yünlü veya seğirtme zokaları andırır.
Akya sert, çevik ve çok hareketli bir balık olduğundan balığı çekerken takımın çok iyi kullanılması makinanın fren tertibatının balığın ataklarına göre sık sık ayarlanması gerekecektir.

4,Fly takımı ile avcılık:
Palamut sayfasında denizlerde kullanılan fly takımlarına kısaca değinmiştik. Burada tekraralamıyoruz isterseniz oraya bakabilirsiniz. Akya için fly takımı ile avlanmak genelde pek yaygın değildir ama sarıkuyruk, lampuka ve ton balıkları tüm dünyada fly takımı ile yaygın şekilde avlanmaktadır. Açık denizde fly takımı ila avlanmanın ilk şartı bol bol yemleme yapmaktır. Bu arada balıklara "sen gel sen yanaşma" diyemeyeceğiniz için yemleme bölgesine hangi balığın geleceğini kontrol edemezsiniz yani akya da yemlenen yere yanaşır bu arada fly takımına da vurabilir.
Akya için kullanılacak fly takımı palamutta bahsedilenin aynısı olabileceği gibi istenirse biraz daha ağır takım da donatılabilir. Biz aynı takımı tavsiye ediyoruz ancak sadece bedende ufak bir değişiklik yapacağız. Deniz avlarında bedenin halka halka içinden geçirilerek bağlandığını bunun tespit edilen balığa göre bedeni çabucak değiştirme şansı verdiğini anlatmıştık. İşte akya geldi siz yemlemeye devam edip çabucak alttaki bedeni takın ve atın.
akyaflybeden1zr2
Son olarak; eğer bu beden yoksa palamut için tavsiye edilen de aynen kullanılr. Yalnız akya için yanar döner rennkleri daha fazla olan daha parlak flylar tercih edilmelidir.

YAKALANAN BALIĞIN SUDAN ÇIKARTILMASI:
Akya iri bir balık olduğundan bu konu önemlidir. İlk olarak balık yakalandığında istediği kalomayı kontrollu şekilde verip tekne ile üstüne dönmekte yarar vardır. Yalnız burada kontrolu kaçırmamaya oltayı boşa çıkarmadan gergin tutmaya dikkat edilmelidir. Akya aniden yükselerek takımı boşa çıkartabilir bu durumda süratle takımın boşu alınarak olta gerilmeli, balığa baskı yapılmaya devam edilmelidir. Böylece hem balığın daha çabuk yorulmasına çalışılır hem de bir şekilde iğneyi atmasına zaman bırakılmaz. Bu prensipler aslında tüm büyük balıklar için aynıdır. Bu şekilde mücadele edilerek yorulan balık tekneye yanaştırılınca yanda resmi olan uygun boydaki bir kakıç balığın kafası, solungaç kapakları civarına saplanır. Kakıcı saplarken acele etmemeli rastgele savurarak balığın karnı, sırtı gibi yerlere saplamamaya dikkat etmelidir. Bu şekilde balığı kontrol etmek zorlaşır. Tekne müsait ise kakıç yardımı ile balık içeri alınır gerekir ise ikinci bir kakıç da kullanılabilir. Tekne ufak ise kakıçlanan balığın solungaçlarından bir sopa ile sokulan ip ağzından çıkartılır, bu ipli yaklaşık 2 metre boyundaki sopaya "uçkurluk" denir, diğer bir iple de kuyruğuna yarım kazık bağı ilmeği atılarak balık baştan ve kuyruktan tekneye asılarak yedeğe alınır. Bu durumda balığın acı çekmemesi için başına sert bir cisimle vurulara öldürülmesi insanca olur.
kakicbiggame1tb1
Eğer uygun boyda bir kepçe var ise 10-15 kiloluk balıklar kepçe yardımı ile de alınabilir.
Akya büyük ekonomik önemi olan balık değildir, ekenomik değeri daha çok yöreseldir. Yukarıda da anlatıldığı gibi bir dönem aşırı avlandığından sayıca da azalmıştır. Eti lezzetli olmakla beraber Karadeniz'de çıkan lüferi palamutu tumaz. Tavası, haşlaması, şişi yapılır.


Son düzenleyen Efulim; 14 Şubat 2012 10:13 Sebep: yazı hatası
the_lily - avatarı
the_lily
Ziyaretçi
13 Eylül 2007       Mesaj #2
the_lily - avatarı
Ziyaretçi
TANIYALIM:avci11fv4
Tüm dünyada ılıman iklim kuşağıdaki denizlerde yaşayan amatör balıkçılar tarafından iyi bilinen zevkli avı nedeni ile sık sık peşine düşülen sarıkuyruk ülkemizde de Ege ve Akdeniz'de yaşamaktadır. Diğer yaygın olarak bilinen ismi saldırganlığı, küçük balıkları hışımla saldırıp avlaması nedeni ile avcı'dır. Yabancı kaynaklarda greater amberjack, amberjack (ABD, İng., seriola, yellow tail (İsp., İtl.), manali, mineri (Yun.) isimleri ile bulunabilir. Sırtı mavimsi gri koyuca yanlara doğru zeytin yeşilimsi karnı gümüşi beyazdır. Zeytin yeşili renk ilk bakışta hakim renk olarak göze çarpar. Vücudunun ortasında kuyruğa doğru kehribar (amber) renkli bir çizgi vardık ki bu çizgi balığa amberjack adını verir. Sırt yüzgeçi çifttir birincisi ufak ilk ışınssal bir yüzgeçken ikincisi ilk ışınları uzun sonrakiler kısa kuyruğa kadar uzanan bir şekildedir. Anal yüzgeci ikinci sırt yüzgecinden daha geriden başlar kuyruğa kadar uzar. Tüm yüzgeçleri esmercedir. Yan yüzgeçleri pek gelişmiş gibi durmasa da diğer yüzgeçleri ve çatal kuyruk yüzgecinin oldukça gelişmiş olması sarıkuyruğa mükkemel manevra ve hareket yeteneği sağlar.
Sponsorlu Bağlantılar
Yanal çizgisi belirgince solungaç kapağının üzerinden başlayıp kuyruğa doğru düzgün bir şekilde ulaşır. Pulları ufak olup vücuduna çok iyi işlemiştir. Kafası vücuduna oaranla gözleride kafaya oranla normal büyüklüktedir. Ağzı çok büyük olup kofana, palamut gibi iri balıklara dahi saldırmasına yeter. Dişleri yakın akrabası akya da olduğu gibi takım kesecek şekilde değildir.
adszcs9

Akyadan aşağı kalmayacak kadar kıyıcı ve yırtıcıdır. Başlıca gıdasını hamsi. çaça, istavrit, uskumru, lüfer, palamut gibi pelajik balıklar ile kalamar ve iri karides gibi deniz canlıları oluşturur. Kalamarın bol olduğu sularda kalamar en iyi yemlerden sayılır.
Küçük sürüler halinde bulunabileceği gibi tek olarak da rastlanır. Küçükleri su üzerinde yüzen yosun toplulukları, batıklar civerında da sürüler halinde bulunabilir. Hayat hikayeleri akya ile aynıdır. Ortalam olarak 60-70 santim boyda 8-12 kiloluklarına rastlansa da, 150 santim boya ve 50 kiloya kadar olanları da nadir değildir. Okyanuslarda 190 boya 80 kilo ağırlığa ulaşanları vardır.
Akyanın yakın akrabası olan sarıkuyruğa akya ile aynı yer ve zamanlarda rastlanır. Yani nerede ve ne zaman akya yakalıyorsanız orada ve o zaman sarıkuyruk yakalama şansınız da aynıdır. Aynı yerde hen akya hem de sarıkuyruk yakalarken güçlü olan balıkların verdiği heyecan ve yorgunlukla çoğu zaman balıklar karıştırılmakta hepsi aynı balıkmış gibi akya veya avcı ismi ile anılmaktadır. Oysaki dikkatle bakıldığında arada bariz farklar vardır ve iki balık kolayca ayırt edilebilir. Alttaki resimde bu farklar görülmektedir.
akyaavci1al8
İlk fark birinci sırt yüzgeçlerinde göze çarpar. Akyanın birinci sırt yüzgeci sadece sekiz dikenden oluşur oysa ki sarıkuyrukta ufak da olsa yelpaze şekilli birinci sırt yüzgeci görülür.
İkinci bariz fark da ikinci sırt yüzgeci ile anal yüzgeçlerin başlama noktasıdır. Akya da bu iki yüzgeç hemen hemen aynı hizadan başlarken sarıkuyrukta anal yüzgeci ikinci sırt yüzgecinden oldukça geriden başlar. Ayrıca akyanın hem anal, hem de sırt yüzgecinin uçları sarıkuyruğa oranla daha uzun ve sivridir.
Üçüncü fark da her iki balıkta oldukça belirgin olan yanal çizgidir. Akyanın yanal çizgisi düzgün olmayan bir şekilde inişli çıkışlı kırık bir hat gibi uzanırken, sarıkuyrukta bu çizgi solungaç kapağının üzerinden başlayıp düzgün bir şekilde kuyruğa kadar uzanır.
Bu özelliklere dikkat ettiniz mi balıkları karıştırmanız mümkün değildir. Ancak bu karışıklık o kadar yaygındır ki bugün Türkiye'de yayınlanmış olan bu sitede zaman zaman referans olarak kullandığım bazı balıkçılık kitaplarında dahi sarıkuyruk resmi akya olarak yayınlanmaktadır.
Bu balık da ne yazık ki hem yurdumuzda hem de yabancı sularda aşırı avlanmanın kurbanlarındandır. Sayıca oldukça azalmıştır. Yapay olarak üretimi yapılmaktadır. Özellikle Japonya bol miktarda sarıkuyruk üretip pazarlamaktadır.

NERELERDE BULUNUR:
Akya sayfasında akyanın nerelerde ve ne zaman bulunduğu uzun uzun anlatıldığından ve sarıkuyruk da aynı yerde aynı zamanda hatta daha bol miktarda bulunacağından burada tekrarlamıyoruz. İsterseniz akya sayfasına bakabilirsiniz.
akyasinanterek1bt4

Üstte resmi olan balık Sinan Terek tarafından 15 Eylül 2002 de Çanakkale/Seddülbahir'de yakalanmıştır. Aynı yer ve zamanda akya da yakalanmaktadır.
AVLAYALIM:
Sarıkuyruğun avcılığı da akyadan ayrılmaz aynı takım ve yemle sarıkuyruk da yakalanır. Ayrıca donatılan bir takım da yoktur. Yemler de aynıdır. Sarıkuyruk kalamara biraz daha fazla ilgi gösterebilir. Fly ile avlanmada sarıkuyruk daha popüler olup literatürde de daha fazla yer işgal eder. Bütün bu takımlar ve yemler akya sayfasında uzunca anlatıldığından gereksiz tekrarlardan kaçınıp burada bir kere daha anlatmıyoruz. İsterseniz akya sayfasına bakabilirsiniz.
Burada akya sayfasında bahsedilen olta takımları ve uygulamaları sayfasında da tanıtılan bir takımı ve buna ait teknikleri biraz daha derinlemesine anlatacağız. Bu takım yabancı amatörlerce "downrigger" olarak adlandırılan sürütmelerde kullanılan bir alet yardımı ile oluşturulur. Bu alete biz "derinlik kontrollu derin su sürütme aleti" diyeceğiz. Peki neden bu takımı burada tanıtıyoruz. Bu takım tatlı sularda da kullanılmaktadır ama özellikle denizlerde sarıkuyruk, wahoo ve ceylan gibi balıkların avında yaygın olarak kullanıldığından biz de burada anlatmayı uygun bulduk.


Son düzenleyen virtuecat; 13 Eylül 2007 22:11
the_lily - avatarı
the_lily
Ziyaretçi
13 Eylül 2007       Mesaj #3
the_lily - avatarı
Ziyaretçi
TANIYALIM Türkiye deniz balıkçılarının düşlerini süsleyen, özellikle İstanbul balıkçıları için İstanbul'un tarihi kadar eski olan palamut amatörleri peşinde koşturan balıklardandır. Dilimizde yaşına dolayısı ile boyuna göre değişik isimlerle anılır en bilinen isimleri çingene palamutu, palamut ve toriktir. Tüm isimlerinin listesi ve boyuna sınıflandırılması alttaki tablodaki gibidir. Bu arada palamut yabancı amatörlerin de bilip tanıdığı bir balık olarak bonito, Atlantic bonito (İng., USA, İsp.), bone jack (USA), palamida (Yun), pelamide (Alm., Rom.) isimleri ile de anılır.

Palamut balığının isimleri
Boyu


AğırlığıYaşı
İsmi

5-15 santim
0Palamut vanozu, gaco
15-25 santim
Kiloda 3- 5 adet0-0.5Çingene palamutu
25-35 santim
Kiloda 1-2 adet0.5-1Palamut
35-45 santimTanesi 1,5-2 kilo1-1.5Kestane palamutu45-55 santimTanesi 2-2,5 kilo1.5-2Zindandelen55-65 santim
Tanesi 2,5-4 kilo2-3Torik
65-70 santimTanesi 4-5 kilo4-5Sivri70-75 santimTanesi 5,5-7 kilo6Altıparmak75 santim+7 kilodan fazla7+Peçuta
Üstteki yaklaşık tabloda palamut balığının özellikle İstanbul profesyonel balıkçı esnafı arasındaki isimleri verilmektedir. Bir bakışta zindandelen mi, torik mi?, ayırmak balıkçı tezgahına yanaşıp balık almaya çalışanlar için hatta amatör balıkçılar için bile oldukça zordur. Halk arasında ve son yıllarda özellikle İstanbul'da türeyen denizi 20 yaşından sonra görmüş, palamutun daha önce resmini bile görmemiş balıkçı esnafı(!) tarafından balık küçükse "çingene palamutu", irice ise "palamut" ve "ooo çok büyük" ise "torik" diye bilinir. Sivri, peçuta gibi iri balıklara da pek seyrek rastlandığından bu sistem günlük hayatta çalışır. Siz daha hassas olup yakaladığınız balığı iyice tanımlamak isterseniz önce yandaki tabloyu iyice öğrenin ve takım sandığınızdan şerit metre ile el kantarını eksik etmeyin.
Vücudu uzunca, hafifçe yanlardan basık, füze şeklindedir.Tüm vücudu iyi işlemiş küçük pullarla kaplıdır; yalnız kafasının arka tarafı ve göğüs yüzgeçleri çevresindeki pullar daha iridir. Kafası ve ağzı oldukça büyük, gözleri iridir. Ağzında alt ve üst çenelerde üstte 16-26 altta 12-24 adet olmak üzere sivri konik dişler bulunur. Araları açık ve daha çok batıcı yapıya sahip olduğundan bu dişler takım kesemez. Bazen damakta geri dönük avı tutmaya yarayan (vomer) dişlere de rastlanır. Rengi sırtında koyu mavi-yeşil veya çelik mavisi renkte, yanları ve karnı beyazdır. Sırtından karnına doğru eğimli olarak uzanan koyu renkli -12 adet çizgi palamutu yakın akrabası olan diğer ton balıkları ve uskumrulardan ayırıcı işerettir. Pasifik ve Hint okyanusunda yaşayan palamutlarda (Sarda orientalis, Sarda chiliensis lineolata, Sarda chiliensis chiliensis, Sarda australis) bu çizgiler biraz daha yataya yakın olacak şekilde farklıdır; ülkemiz sularında olmadıklarından ve amatör açısından çok büyük farklılıklar göstermediklerinden bu balıkları tanıtmıyoruz. Sırt yüzgeci çifttir. Önde bulunan sırt yüzgecinin bir kılıfı vardır; balık öldüğünde yüzgeç bu kılıf içine çekilerek kaybolur. İkinci sırt ve anüs yüzgecinden sonra çatal kuyruğa kadar 7-10 adet yalancı yüzgeç palamutun scombridae familyası üyesi olduğununun göstergelerindendir. Yüzgeçleri vucuduna oranla fazla gelişmiş olmamakla beraber palamut çok hızlı yüzebilen, seri manevralar yapabilen bir balıktır. Yüzme kesesi bulunmaz.
İki yaşını tamamlayıp torik olan palamutlar cinsel olgunluğa erişirler. Üremeleri yurdumuzda Ege ve Akdeniz'de Mayıs, Haziran aylarında olur. Yumurtalarını Akdeniz, Ege, Marmara ve Karadeniz'de döktükleri sanılmaktadır. Yine de son yıllarda Karadenize çıkış yapan torik sayısı yok denecek kadar azaldığından Marmara ve Karadeniz'de yumurta dökümünün gerçekleştiği şüphelidir. Marmara ve Karadeniz'de yumurta dökümü gerçekleşiyor ise Akdenize oranla daha düşük sıcaklıklar söz konusu olacağından yurtlama işlemi Ağustos'a kadar sürebilir. Bir dişi 500,000 ila 2,000,000 yumurta dökebilir. Yumurtalar pelajiktir genelde yüzeyden 4-5 metre derinde yüzerler. Kuluçka süresi 4 gündür. Yumurtadan çıkan yavrular planktonlarla ve ile fırsatta da küçük balıklarla beslenmeye başlarlar. Yurdumuz sularında Eylül sonunda 10-15 santim boya ulaşmış olurlar. Korkunç yırtıcıdır genelde hamsi, çaça, gümüş, istavrit, uskumru gibi kendinden ufak balıklarla beslenir, kalamar, sübye ve karidese de hayır demez severek yer, bu nedenle bütün kalamar ile yemlenmiş ama başka balıkları amaçlayan (mesela akya) oltalara vurduğu da olur. Büyük sürüler halinde yaşar ve yemlenirler. Kendi türünün ufaklarını da yiyerek yamyam özellikler gösterirler. Yemlenirken su üzerine sıçrarlar veya su yaparlar bu durum balığın yerini belli eder. Yemlenmediği zamanlarda genellikle daha derinlerde gezinir. 200 metre derinliklere kadar iner. Genelde sabah erken saatlerde ve güneş batımına yakın daha aktif olarak yemlenirlerse de gün boyu yem peşinde koşarlar ve av verirler.
Ömürleri 9 yıl kadardır. 90 samtim boyu, 10 kilo ağırlığa erişebilirler. FOA kayıtlarında Karadeniz'de 85 santim boy 5 kilo ağırlık; Batı Atlantik'te de 91,4 sntim boy, 5,4 kilo ağırlık (boylar çatal kuyruk boyudur) rapor edilmektedir. 2002 yılı sonu itibarı ile geçerli IGFA (International Game Fishing Association) rekoru 8,4 kilodur.
Sadece yurdumuza özgü bir tür değildir. Su sıcaklığı 12-27 derece olan denizlerde yaşar. Göçmen balıklardandır; yurdumuzdaki göç alışkanlığı balığın peşinde olan amatörlerin kolaylıkla palamutları bulabilmeleri için göçleri "nerelerde bulunur" başlığı altında anlatılmaktadır.
NERELERDE BULUNUR
Günümüzde Ege ve Akdeniz'de kışlayan palamut ve torikler Nisan ayından itibaren Çanakkale boğazı, Marmara denizi, İstanbul boğazı yolu ile yazı geçirmek ve beslenmek üzere Karadeniz'e çıkmaya başlarlar. Çıkışta sahile yakın ve zaman zaman oynağa kalkarak genelde Trakya sahillerine sokulmadan İstanbul boğazına girerler. Boğazda daha derinlerden Karadenize çıkarlar. Bu dönemde yumurta döktüklerinden ve amatör balıkçılık sirkülerine göre avcılığı yasak olduğundan çıkışıları o kadar ilgi çekmez. Temmuz sonu Ağustos başına doğru Karadeniz'de havaların serinlemesi ile öncelikle palamutlar İstanbul boğazına girmeye başlarlar. Bu giriş eskiden orkinosların Karadeniz'de boğaz girişini kapatması ile ölüm kalım yarışına dönüşürdü. Boğaza giremeyen sürülere katılan diğer sürüler ile çok büyük palamut sürüleri oluşurdu. Boğaza ilk giren sürüler orkinoslar tarafından çevrilip sıkıştırlırsa mecburen boğazda kalır av verirlerdi; orkinoslar yoksa sürüler boğazda fazla kalmadan süratle Marmara'ya inerler. Marmara'da genelde güney sahiller boyunca ilerlerler, Trakya kıyılarına genelde Tekirdağ civarında yanaşırlar. Çanakkale boğazını takiben Ege ve Akdeniz'e açılırlar. Ege'de Ağustas ayından itibaren görülmeye başlayan ve av veren palamutlar bu ilk sürülerin balıklarıdır. Orkinos baskısının az olduğu yıllarda ilk iniş yapan sürülerden sonra gelen sürüler İstanbul boğazında ve Marmara'da daha fazla kalır yemlenir ve bolca av verirler. Eskiden toriğin az olduğu yıllarda bazı palamut sürüleri Ege'ye inmez Marmara'da kışlarlardı. Orkinoslu kısımları geçmiş zaman olarak anlattık, çünkü artık eskisi gibi İstanbul boğazında ve Marmara'da orkinos baskısı yok, bu nedenle de palamutlar fazla oyalanmadan İstanbul boğazı, Marmara ve Çanakkale boğazı yolu ile Egeye açılırlar. Marmara'da kışlayan sürüler de artık yok. Bu yolda boğazlarda ve Marmara'da su yüzeyine çok yakın seyrederek ya kızartı (Kızartı: Su yüzeyine yakın yüzen balıklardan dolayı su üstünde oluşan çok hafif dalgalanmalar ile sürünün olduğu yerde su daha koyu renkli görünür. Alışkın gözlerin kolayca seçip balığın yerini tespit ettiği bu koyuluğa kızartı denir.), veya oynağa kalkarak, yemlenirken su üstüne sıçramalar yaparak yerlerini belli ederler ve amatör profesyonel balıkçılara av verirler. Torikler ise daha geç, Eylül sonundan sonra Karadeniz'den inişe başlarlar. Palamut gibi orkinos sürülerini ve çevirmelerini aşan ilk torikler hızla Marmara'ya çıkar adalar civarına yayılıp hem yemlenir hem peşindeki orkinoslara yem olur, Trakya sahillerine pek sokulmadan daha çok doğu ve güney Marmara sahilleri boyunca Ege'ye açılırlar. Eskiden bu sürülerin bir kısmı Marmara'da, Ocak ayında gelen ve daha yavaş iniş yapan toriklerin bir kısmı da kış yumuşak ise İstanbul boğazı ve Marmara'da kışlardı. Şimdi ne o kadar orkinos baskısı var ne de Marmara ve İstanbul boğazında kışlayan torikler var. İnişler balıkların doğrudan Ege'ye çıkması ile sonuçlanıyor. Bu arada Marmara'da pek görünmeyen Orkinoslar Çanakkale boğazında ve Ege denizine çıkışta palamutları, torikleri karşılayarak hem iniş yapan sürülerin oyalanarak av vermelerine neden olurlar, hem de orkinosların kendisi av verir. İster Ege akdeniz'de ister Karadeniz ve boğazlar bölgesinde olsun lodos havalarda palamutu açık denizde bulmak mümkündür Karadeniz'den boğaza dahi pek girmez, bu da tabii eğer balığı avlamaya gideceksek daha büyük tekne demektir; rüzgar kuzey yönlü ise kıyılara daha yakın yerlerde ve İstanbul boğazının Karadeniz girişinde palamuta rastlanır.
Derin su balığı olmasına rağmen yemlenirken daima su üstüne çıkar bu nednele de palamutu genelde derinlerde değil su üstüne yakın aramak gerekir.

AVLAYALIM
Palamut avcılığı tüm yırtıcı balıklarda olduğu gibi iki kısıma ayrılır doğal ve yapay yemlerle avcılık.
Doğal yemlerle avcılık
1.Zokalı takım
Yapay yemlerle avcılık
1. Çapari
2. Atıp çekmeler (kaşık, yünlü, seğirtme, yapay balık)
3. Sürütme
4. Fly takımı ile avcılık
Doğal yemlerle palamut avı için "günümüzde geçerliliğini yitirmiş kullanılmayan bir yöntemdir" dense yeri vardır. Balık sayısındaki azalma özellikle gece ışıkla yemliye çıkan amatörlerin sık sık boş dönmesine neden olmuştur. Zaten oldukça zor ve yorucu olam gece yemciliği sadece palamutta değil lüfer avında da cazibesini kaybetmiştir. Çocukluğumda denizi ışıl ışıl aydınlatan lambacıların dönüşlerindeki verim ve neşeyi gençliğimde ne yazık ki ben yaşayamadım eskiler de o günleri bir daha bulamayınca gece yemciliği yavaş yavaş nostaljik bir yöntem olarak anılarda yerini almaktadır. Gündüz yemciliği de pek verimli olmadığından terk edilmektedir. Bu yöntemlere kısaca göz atacağız.
Günümüzde en geçerli olan palamut avı yöntemi çapari ile yapılanıdır. Yalnız, paraketeye izin vermeyen amatör balık avı sirküleri, 50-70 iğneli çapari ile avlanmayı serbest bırakırken palamutta en fazla toplam 5 kilo, orkinoslarda 1 adet sınırlamasını da getirmektedir. Dededen kalma çapari bir sürü iğnesi ile amatörün serbestçe kullanımına bırakılırken, en az 50 iğneli çapariyi sürüten amatör de yakalanan balıklar ve vicdanı ile başbaşa kalmaktadır. Benim tecrübem ve gördüğüm bu durumda vicdan, sirküler ve tabi çapariye vuran palamutlar kaybetmektedir. Ne çıkarsa, ne kadar çıkarsa doğruca livara girer, kim ne derse desin bu böyle olmaktadır. Hata nerede dersiniz?
Doğal yemlerle avcılık
Yukarıda doğal yemlerle yapılan avcılığa kısaca değinmiştik şimdi de bakalım nasıl oluyormuş bu iş!
1. Zokalı Takım
Doğal yemlerle palamut avcılığının yurdumuzda özellikle Marmara denizi ve İstanbul boğazı civarında uygulanan bu yöntemde kullanılan takım lüfer zokalı yakımını andırır. Tek farkı daha ağır takım olmasıdır; bu da tabii ki daha kalın misinalar, daha büyük zoka ve iğne, daha büyük derinlikler demektir. Palamutun veya toriğin hedeflenmesi durumlarında da takım kendi içinde bazı farklılıklar taşır. Alttaki tabloda bu farklılıkları görüyoruz.
TakımPalamutTorikOlta045-050070-090Kolçak045-050070-090Kıstırma30-50 gr.40-60 gr,Fırdöndü2-2,5 santim3-4 santimBeden040-045050-060Zoka3/0 İğneli 50-60 gram5/0 iğneli 70-80 gram
Zokalı takımın yemleri her iki balık içinde tabii ki istavrit, hamsi, uskumru, kolyoz gibi akyem olacak balıklardır. Yemler iriliklerine göre iğneye bütün ölü, şakşak veya yaprak olarak takılırlar. Bütün veya şakşak yemleri tercih etmekte yarar vardır. Torik için bazen palamut filetosu da yaprak kesilerek kullanılabilir.
Takımın kullanılışı lüfer bahsinde anlatılan zokalı sarkıtmada olduğu gibidir. Burada tekrarlamaya gerek görmüyoruz isteyen lüfer sayfasından bakıp öğrenebilir. Yalnız palamut genelde 50-60 kulaçlarda yatak yaptığından yakamoz alsa bile 15 kulacın üzerine pek yükselmez bu da lüferden daha derine olta indirmek demektir hepsi o. Bir de oldu ki torik yakalarsanız ellerinizdeki misina kesikleri siz o geceyi uzun zaman hatırlatacaktır.
Gündüz yemli avcılığı da gece ile aynı şekilde yapılır. Gündüzleri balığın kalın olta iplerini seçerek oltaya vurmayacağı inancı ile daha ince misinalar kullanılması adet olmuştur. Bu nedenle "gündüz yemciliği daha fazla ustalık ister" denir, bu da takımı koparmadan balığı sandala alabilmek anlamındadır.
Bu takım her zaman geleneksel Türk balık avcılığı uygulamalarına göre el oltası olarak ve tabii zokalı düzenlenmiştir. Dileyen bence makinalı takımla da deneyebilir, hatta balığın bol olduğu dönemlerde değişik uygulamalar da denenebilir düşüncesindeyim. Deneyen olup bildirirse biz de bilgileniriz.
Yapay yemlerle avcılık
1. Palamut çaparisi
Bu çapari herkesin bildiği istavrit çaparisine benzemez ağır takımdır; yapımı ve kullanımı oldukça zordur. Çaparinin ne olduğunu nasıl olduğunu hem olta çeşitleri ve uygulamaları sayfasında hem de istavrit sayfasında anlattık ama palamut çaparisi ağır takım olarak bazı özellikler ve incelikler taşıdığından tekrar hem yapımına hem de kullanımına detaylı olarak değineceğiz. Ayrıca burada anlatılan çapari palamut için sürütülürken veya ufak tefek değişikliklerle yazılı orkinos, tombik, akpalamut gibi ufak ve orta boy orkinosları da yakalayacağından oldukça geniş kullanım alanlı bir takımdır.
Palamut çaparisi genellikle tek tip ve kalınlıkta olmaz, her derde deva bir palamut çaparisi yoktur. Bunun nedeni balığın göçe başladığı Ağustos ayı ortalarında ufak olması, gittikçe daha büyük boydakilerin göçe devam etmesi ve nihayet Ocak ayında toriklerin görünmesidir. Çapariler de bu göç takvimine uygun olarak gitikçe kalınlaşırlar. Altta hem resim hem de tablo yardımı ile bu farklılıkları gösteriyoruz.
Çingene PalamutuPalamutTorikOlta060-070090-120120-150Kolçak060-070090-120120-150Fırdöndü4 santim5-6 santim7 santim+Beden050-060070-090080-090 çift katİğne2/03/05/0
Çaparinin donatılmasına geçmeden önce diyorum ki; "siz en iyisi gidip bu çapariyi hazır alın". Palamut çaparisi hazırlanması, donatılması en zor olan takımlardandır. Çok zor görür, bu nedenle de çok sağlam yapılmalıdır, sağlam yapılamaz ise palamutları toplamak yerine dökülen çaparinin boş bedenini, o da kalırsa tabii, toplamak vardır ki; çok can sıkar. İlla da yapacam diyenler yazının devamını okuyabilir.
İlk olarak köstekler balığın boyuna göre, büyük balık için daha uzun olacak şekilde ve yukarıda verilen tablodaki kalınlıklara uygun olarak, 25-40 santim boyda kesilir. Aslında köstek için kesilen misina normalde düğüm payları da düşünülerek bitmiş halinde planlanan boyundan daha uzun kesilmelidir. Bu fark sizin düğümü atarken ne kadar boş uç bırakarak düğümü bitirdiğinize bağlıdır; ben mesela genelde oldukça fazla boş uç bırakır çok misina ziyan ederim. Köstek olarak kesilen misinanın her iki ucuna da birer köstek başı düğümü atılır. Düğümler iyice sıkıştırılmalı, en iyisi misina düğümü sıkmadan önce iyice ıslatılarak yumuşatılmalı ondan sonra düğüm son haline sıkılmalıdır. Kalın misinalarla çalışıldığından düğümlerin sıkıştırılmasında zorluklar çıkması çok normaldir. Burada dikkat düğümleri tamamlanmış tüm köstekler çok ufak farklılıklar hariç hepsi aynı boyda olmalıdır. Bu da tamamsa ilk olarak kösteğe tüyler ve iğne bağlanır. Tüylerin ve iğnenin birlikte nasıl ibrişim ile bağlanacağını olta takımları ve uygulamaları sayfasının çapari kısmında uzun uzun anlattık tekrarlamıyoruz; ama diyoruz ki DİKKAT atılan her yarım kazık bağı, yapılan her sarım çok düzgün olmalı iyice sıkışması sağlanmalı, kısaca hafif takıma oranla çok daha fazla özen gösterilmeli. Yalnız tüylere biraz daha değineceğiz. Palamut çaparisinde kullanılan tüyler ya uçucu su kuşlarının (kaz, ördek gibi) boyun veya kanat altı tüylerinden ya da horozun boyun tüylerinden yapılır. Uçucu su kuşlarından alınan tüylerle yapılan çaparilerin daha uzun ömürlü olduklarına inanıyorum. Horozun boyun tüyleri kullanılacak ise 6-7 adet, diğer kuşlardan alınacak tüyler kullanılacaksa genelde 4-5 adet yeterli olur. Tüyler iğneye genelde bombeli kısımları iğnenin ağzına dönük olacak şekilde (üstteki resimdeki gibi) bağlanılır, bu şekilde daha oynak olurlar. İğneye bağlanan tüylerin düğüm dışına taşan kısımları tam dipten kesilmez ise sürütme sırasında iğneye taklalar attırabilir balık vurmaz.
Renk seçimi de ayrı bir konudur. Genelde hep anlatılan sabah erken saatlerde palamutun beyaz tüye, gün içinde de kırmızı veya turuncu tüye daha fazla vurduğudur. Soğuk havalarda daha koyu renkli tüyler daha iyi çalışır iddiası da vardır. Bakın size bir sır vereyim aramızda kalsın "ben artık palamut çaparisini hazır alıyorum", geçen yıllarda İstanbul'da eski ve iyi bilinen bir malzemeciden bir seferinde kırmızı tüylü palamut çaparisi istedim "..kırmızı tüylü palamut çaparisi olmaz ki abi.." cevabını karşısında mecburen beyazları aldık. Bir de yandaki çapariye bakın. O çapari Kıbrıs'ta palamut çaparisi olarak biliniyor ve kullanılıyor. Oldukça da başarılı hatta sık sık tombik de alıyor bu nedenle de köstekler 070. Tüylere dikkat, rengarenk ama iş yapıyor. Kıssadan hisse beyaz tüy, kırmızı tüy konusu Karadeniz ve İstanbul balıkçıları arasında daha yaygın olabilir ama bu işte kesin sınır yok. Siz bence her rengi deneyin, hatta yandaki gibi renkli çapariler yapın. Beyaz tüyleri kınaya yatırarak renkli tüyler elde edebilirsiniz mesela. Ama bu kadar uğraş**ıyorsanız, olanaklarınız sınırlı ise; beyaz tüy veya horozun kırçıllı boyu tüylerinden kullanın, çapariye günün erken saatlerinde başlayın, gün içinde de aynı takımla devam edin.
İş geldi kösteği bedene bağlamaya, yani en zor işe. Tek kat kösteklerde ilk olarak köstek üzerine bir kazık bağı atılır, bağın iyice sıkıştığı köstek başı düğümünün beden üzerine oturduğu kontrol edilmelidir. Bunu sağlamak için misinanın ıslatılması gerekebilir, çalışırken ellerinizin misina tarafından kesilmemesi için de ele bez sarılması veya deri eldiven giyilmesi yararlı olabilir. Kazık bağı sıkıştıktan sonra önce iskandil tarafından köstek bedene üç sarım ile puntalanır, puntaların iyice sıkışmesı sağlandıktan sonra aynı puntalama olta tarafında da yapılıp sıkıştırılır. Düğüm bitince üzerine ya şeffaf oje ya da daha iyisi bir kaç damla süper yapıştırıcı sürülerek kuruması beklenir. Bu, düğümlerin kaymadan yerinde kalmasına büyük derecede yardımcı olacaktır. İkinci kösteği ilk kösteğin bitiminden 2-3 santim alta aynı yöntemle bağlayıp bu işlemi 50 kere yaptınız mı çapari neredeyse hazırdır. Köstekleri bağlamadan önce bedeni misinanın şekil değiştirme (sünme) noktasına kadar gerdirip köstekleri o şekilde bağlamak da tavsiye edilmektedir. Bu şekilde gerilen bedene bağlanan kösteklerin yer yapacakları, gerginlik kalkınca iyice sıkışacakları söylenir. Ben denemedim. Yine de gerginlik kalktıktan sonra oje veya yapıştırıcı uygulaması yapılmalıdır.
Torik çaparisinde çift kat beden kullanıldığından burada sistem biraz daha farklıdır. İlk olarak köstek başı düğümü iki misina arasına sokulur. Daha sonra ya ibrişim ya da 020 misina ile köstek iki beden arasında sıkıca puntalanır. Son olarak kösteği kendisi ile yukarıda anlatılan şekilde alttan ve üstten beden üzerine puntalar vurulur. Yapıştırıcı veya oje sürülüp kuruması beklenir ve ikinci kösteğe geçilir. 020 misina ile puntalama yapmadan doğrudan kösteğin kendisi ile doğrudan alttan üstten puntalama yapılabilse de bu ilk yöntem kadar güvenli değildir.
Bu şekilde köstekler dizilerek hazırlanan bedenin hem iskandil hem de olta tarafına birer kasa yapılır. Kolçaktan bedene geçiş yapan fırdöndü genelde kopçalı olur ve oynağa çatıldığında balıkla dolu çapari çekilip tekne içindeki kazıkların üzerine serilip (bu sistemi başka balıklarda mesele lüfer ve izmaritte de anlattık) kopçadan ayrılan oltaya ikinci çapari takılır, oynağı kaçırmadan ava devam edilir. Bu eskiden oltacılıktan ekmek yemek mümkün iken profesyonellerin kullandığı sistemdir.
Benden bir tavsiye: Köstekleri hazırlarken iğne bağlanan taraf aynı şekilde hazırlandıktan sonra beden tarafına köstek başı düğümü yerine ufak bir kasa yapın. Beden üzerinde de sarma bir köstek kasası oluşturun ve kösteği kasa kasa içinden geçirerek bedene tutturun. Yandaki resim gibi yani. Bu yolla kösteklerin kayması, sıyırıp dökülmesi riski çok azaltılmış olur. İğne bir şekilde sıyırsa, sıyıran köstek çıkartılıp bedendeki kasa üzerine yedek kösteği takmak ta 20 saniyeyi geçmez. Torik çaparisinde de bedeni 150 numara tek kat kullanıp aynı yöntemi uygulamak mümkündür. En azından yeni başlayan, takım yapmaya meraklı amatörler elleri alışana kadar daha az hayal kırıklığına uğrayacaklardır. Burada bahsedilen tüm düğümleri sitenin düğümler sayfasında bulabilirsiniz.
Palamut çaparisi genelde 50 iğneli olarak hazırlanır. Alışkanlığınıza göre daha fazla iğne de olabilir de, 50 den az tavsiye edilmez. Siz bunları boşverin çok iğneli çapariyi kullanmak çok zor olur işinize geliyorsa siz 25 iğneli kullanın ama bundan da aşağı inmeyin derim.
Gelelim çaparini kullanılışına. Çaparini en uygun saati sabah gün ağarırken veya akş** güneş batışına yakın saatlerdir. Bununla birlikte gün boyu çapari ile avlanmak mümkündür. Sulara göre 200-400 gram ağırlık takılan çapari 2-4 km/saat hızla seyreden sandalın arkasından bırakılmaya başlanır. Her 10-15 iğnede bir salma durdurularak çaparinin yüzlemesi sağlanır bir aksilik olup olmadığına bakılır; her şey normalse salmaya devam edilir. Salma işi çapari tekneden 30 kulaç açılana kadar sürer ve 2-3 km/saat hızla çaparinin sürütülmesine devam edilir. Sürütme sırasında takım bazen 35 kulaca kadar salınır bazen 20-25 kulaca toplanır. Sık sık da çalınarak tüylere su içindeki küçük balıkların tipik sıçrayışlarına benzer sıçramalar yaptırılması yerinde olur. Orkinos (tombik) yakalama ihtimali de varsa hız biraz daha yüksek tutulabilir. Linki tıklayarak üstteki renkli çapari ile Kıbrıs'ta hem palamut hem tombik ne çıkarsa bahtına düşüncesi ile çapari sürüten Serdar'ın kısa filmini seyredin hız ve çaparinin kullanımı konusunda kabaca bilgi edinebilirsiniz. Çapariyi sürütürken birden tekne olduğu yerde çakılıp kalırsa motor bozuldu sanmayın çapari doldu çapari. Şaka bir yana özellikle ufak teknelerde palamut sürüsü ile karşılaşılınca aniden takıma dolan palmutlar veya torikler tekneyi durdurabilir. Bundan da takımın ne kadar zorlandığını anlamalısınız. Takımın iri balıkla fazla dolduğu durumlarda toplamak çok zor olabilir bu durumda yapılması gereken suda iki takım varsa birinin derhal toplayarak tekne ile çaparinin üzerine dönülmesi boşluk vermeden çaparinin üzerine gidilerek takımın toplanmasıdır. Eğer takımı toplayabiliyorsanız motoru boşa alın toplamaya devam edin. Bir tekneden iki takım salınacak ise bir takımın iskandili diğerinden daha ağır olmalı ve bu takım diğerinden 5 kulaç kadar daha fazla salınmalıdır. Takımlardan birine balık gelmesi durumunda diğer takım derhal toplanmalıdır.
Kullanılmadığı zamanlarda palamut çaparisi oltadan ayırılarak toplanır ve bu şekilde muhafaza edilir. Balığa çıkarken veya takımı ava hazırlarken takım büyük ve çok iğneli olduğundan kenarlarına iğnelerin saplanabileceği mantarlar çakılmış tahta üzerine sarılır.
2,Atıp Çekmeler
Yurdumuza özgü av yöntemlerinden olan yünlüler, yüksükler ve seğirtmeler palamut avında günümüz modern kaşıklarının ilk uygulamalarıdır. Bunları oltacılıkta kullanılan malzemeler sayfasında anlattık, dedik ki:
Lüfer ve palamut gibi göç eden yırtıcı balıklar Karadeniz' den Ege' ye inişe geçtiklerinde önlerine küçük balıkları katar, sürerek İstanbul boğazından aşağıya indirirler. Bu daha çok Eylül ve Ekim aylarında karşılaşan bir olaydır. Küçük balığın bolluğu nedeni ile yemli oltalara bakmayan balıkları başka şekilde aldatmak gerekmektedir. Şimdilerde mevcut çeşit çeşit kaşıkları kullanmak mümkün ise de eskiden kalma yünlü denilen zoka - kaşık karışımı av araçları da hala kullanımdadır. Kurşundan dökülen yünlülere küçük balık şekilleri verilir, mesela yandakiler 1 gümüş, 2 hamsi, 3 ve 3a istavrit (iki yönden) taklidi yünlülerdir. Yünlüler genelde 8-12 cm. boyunda, 50-150 gr. ağırlığında olur ve boyularına uygun tekli veya üçlü iğne ile donatılırlar. Yünlüler kullanım için zoka bahsinde anlatıldığı gibi mazgallanır ve civalanarak parlatılır. Daha çok karadan kullanıma uygundurlar. Mümkün olduğunca uzağa atılarak bir müddet dibe inmesi beklenir, daha sonra hızla çekilerek kaçan küçük balık görüntüsü verilir ve yırtıcı iri balıkların saldırması sağlanır. Yünlüler genelde yemlenmez, bunun yerine üzerindeki deliğe iğneye kadar uzanacak şekilde horozun göğüs tüylerinden (tercihen kırmızı) iki üç adet sıkıştırılır. Yemlenirse verimi artabilir. Her 4-5 balıktan sonra düğümü yenilenmeli , gerekirse yakalanan balıklardan kalan diş izleri giderilerek civalanmalıdır. Misinanın bağlandığı delik temiz, çapaksız olmalıdır.

Yünlü gibi kullanılır ve hemen hemen aynı işi gürür. Tabii bunlar eski zamanların kaşık uygulamaları olduğundan birbirlerine benzemeleri normaldir. Yüksükler daha çok yırtıcıların küçük balıkları sıkıştırıp yüzledikleri durumda kullanılırlar. Yünlüden farkları budur, tabii daha da hafiftirler. Sabit ve hareketli olarak iki tip olabilirler. Balık başına benzeyen üzerinde zoka benzeri iğne bulunan bir kurşunun üzerinde açılan çevre kertiğe iğneyi örtecek büyüklükte kaz, horoz veya martı tüyü ibrişim ile sıkıca bağlanır. Hareketli yüksüklerde kadehi andıran kurşunun deliğinden geçirilen 0,5 mm veya daha kalın 20-25 cm boyundakiçelik telin bir ucuna iğne bir ucuna fırdöndü bağlanır. Kurşunun üzerindeki kertiğe yine aynı şekilde tüyler bağlanarak takım hazırlanır. Takım oltaya fırdöndüden bağlanır. Kafa kurşunu civalanmalıdır. 50-70 gr., ağırlığında; çoğunlukla da daha hafif olurlar. Uygulaması tüm kaşık uygulamaları gibidir, atılır biraz beklenir ve çekilir.
Dip seğirtmesi de yünlüye benzer. Ama balık şeklinde de değilde torpil veya füze gibi yapılırlar. Çekilirken salıınım hareketleri yapması için iğne tarafında hafif şişkinlik vardır. Boyları 10 - 15 cm. ağırlıkları 100 - 200 gr. civarındadır. Daha çok sandaldan ve elle kullanmaya müsaittir. Yüksek çevrim oranlı bir makina ile de kullanılabilse de bu tür makinaların taşıdıkları yük az olacağından iri balıklarda problem çıkabilir. Ama kamışı sallayarak dipten çekilen seğirtmeye küçük balıkların su içinde yaptıyı sıçramaları daha başarı ile taklit etme dolayısı ile verimi arttırma şansı da vardır. Sandaldan dibe indirilen seğirtme dip bulunduktan sonra hızla yukarı çekilir, balık atlamazsa aynı işlem tekrar edilir. Dip seğirtmeleri yemlenmez ama mazgallama ve civalama tabii ki şart.Son yıllarda balığın azalması ve modern malzemelerin piyasayı istilası nedeni ile yukarıda anlatılan takımların uygulama alanı oldukça daralmıştır. Yine de 1999 yılındaki büyük palamut akınında İstanbul boğazında kıyıdan seğirtme ve yünlü ile gayet iyi palamut alındığına şahit oldum. Demek ki balık oldu mu bu dede yadigarı takımları kullanmak ve balık yakalamak mümkün.
Balığın oynağı ile karşılaşıldığında sandalda hazırlıklı isek, oynağa yaklaşıp kaşık veya yapay balıklarla da atıp çekme palamut-torik yakalamak mümkündür. Bu iş için söğüt yaprağı kaşıklar, bu kapsamda yanda resmi olan Acme Kastmater kaşığın tüylü veya tüysüz modelinin 100-120 gramlıkları iyi iş yapar. Kaşığı atıp bir miktar batmasını bekledikten sonra kamışın ucunu zaman zaman sertçe sallayarak su içindeki küçük balıkların sıçramalarını taklit edip hızla sarmak gerekir. Bu iş için 040 misanadan 100 metre saran bir makina ve 80-140 gram testli 2,4-2,7 metre boyunda kamış yeterli olur. Kamışın biraz uzunca olmasında şu yarar vardır; balık iri ise çekilirken sandala yanaştığında aniden sandalın altına doğru kaçabilir. Bu durumda uzun kamışı suya mümkün olduğunca sokarak misinayı gevşetmeden takımı sandalın kıç veya başından diğer tarafa aktarma şansı olur; kamış kısa ise balık da sandalın diğer yanına geçti ise büyük bir ihtimal takımı kopararak gidecektir. Yalnız balık yemlenirken her zaman kaşığa ilgi göstermemektedir. Çok fazla boşa atıp çekme yapabilirsiniz. Bu arada oynağın içine düşen kaşığı hızlı hızlı sararken rastgele çarpma balık yakalama olanağı da vardır. Hatta bazen çarpma takımı da bu iş için kullanılabilir. Bu şekilde avcılık, yani kaşıkla oynaktaki balığı yakalama, henüz yurdumuzda pek yaygınlaşmamıştır; çapari varken tek tek palamut yakalamakla pek yetinmeyiz; ama hem amatör balıkçılık sirküleri kuralları içinde avlanıp, hem doğayı seven koruyan amatör olarak yavaş yavaş bu uygulamalara da başlasak bence pek fena olmaz.
3. Sürütmeler
Yine yurdumuzda, özellikle Marmara'lı balıkçılar arasında palamut için sürütme yapmak o kadar yaygın değildir. Fakat sürütme ile de palamut yakalamak mümkündür. Ege ve Akdeniz'de yapılan sürütmelerde (sırtı çekmek) sadece palamut-torik değil akya, sarıkuyruk ve diğer küçük ton balıklarından da yakalamak mümkündür. Sürütme takımı diğer balıklardakinden pek farklı olmaz buraya resmini koyduğumuz takım sinarit için tavsiye edilen takımdır. Palamut derin sulardan çıkmayacağı için biraz daha ince takım da kullanılabilir mesela, olta ve kolçak 050-060, beden 040-050 olursa yeterlidir. Aynı takımı sulara göre kıstırmaları arttırıp eksilterek takımın dibe inmeden yüzeyden 2-3 metre aşağıdan gelecek şekilde sürütülmesi yeterlidir. Genel olarak sürütme takımının yemi de yapay yemdir. Bunlar söğüt yaprağı veya benzeri türden kaşıklar, uskumru desenli, yeşilli kırmızılı yapay balıklar, simli olmak kaydı ile şeffaf, beyaz sasi veya küçük plastik balıklar, yine simli tercih edilerek kırmızı, beyaz, şeffaf plastik mürekkep balığı gibi yemlerdir. Doğal yemlerle palamut sürütmesi genelde yapılmaz. Sürütme el oltası olarak düzenlenebileceği gibi makinalı takım olarak da düzenlenebilir Bu durumda yandaki takımda ufak tefek değişiklikler yapmak gerekebilir mesela kolçağı iptal edip bedenin de kamış boyundan az uzun tutulması takımın toplanması balığın alınması sırasında iyi olur. Beden kamıştan çok uzun olarak yapılır ise, ki bu da mümkündür ve takımı daha da avcı yapabilir; bu durumda son kısmın yani balığın sandala alınması kısmının bedenin elle toplanarak yapılması gerekir. Balığın bu şekilde alınması da yaygın bir uygulamadır. Yine de bedende 4 kulacı fazla geçmemekte yarar vardır. Kullanılacak takım yukarıda atıp çekmede tarif edilen takımın aynısı olabilir. Sürütme hızı çaparideki gibi veya biraz daha fazla olabilir; mesela 5 km/saat kadar. Hızı arttırmak diğer balıkları da yakalama şansını arttıracaktır. Örneğin sögüt yaprağı veya benzeri parlak metal bir kaşıkla 8-10 km/saat hatta bazen daha da hızla giderken ve kaşık neredeyse su üzerinde görünecek şekilde dümen suyu içinde sürütülürken tombik, yazılı orkinos gibi küçük ton balıklarının çıktığı çok olur.
4. Fly takımı ile avcılık
Bu yöntemle palamut avı sportif amatör balıkçılığın en ileri aşamalarından sayılır. Alabalık avıcılığı yöntemi olarak bilinen sonraları turna'dan orkinos veya marlin balıklarına kadar hem tatlı hem tuzlu sularda yaygın olarak kullanılmaya başlayan Fly (yapay sinek) takımı ile avcılık aslında ilk yapay yemle balık avlama uygulaması olarak neredeyse balık avcılığı tarihi kadar eskidir. Alabalık kısmında fly avcılığının alabalıklar için uygulamasına değinmeye çalıştık. Burada adı geçen takımların tanıtımını o sayfada bulacaksınız. Ancak bu yöntem hem yemlerin hazırlanması, hem takımın donatılması hem de atış ve kullanma teknikleri olarak çok geniş kapsamlıdır ve ileride ayrıca geniş olarak anlatılacaktır. Burada az çok bilenlere veya merak edenlere kısaca bilgi vermeye çalışacağız.
Atış ve kullanma teknikleri açısından denizlerde fly takımı kullanmak alabalık bahsinde anlatılanlardan çok farklı olmasa da, malzeme ve balığın yakalanması açısından bazı ayrıcalıklar taşır. En başta denizde kullanılan fly kamışı daha ağır sınıftandır, fly olta ipi ise genelde ya önü ağırlaştırılmış (WF) veya atış kafalı (SH) tipidir. Bu iplerle daha uzun atış yapma olanağı vardır. Tabii ki kullanılan fly ipleri batar tipten olmalıdır batma hızı palamut için orta sınıftan olursa yeterlidir. Daha hızlı batanını da kullanmakta mahsur yoktur. Dikkat edilemesi gereken batan iplerle çalışmanın zorluğudur. Kullanılacak fly makinası da iyi bir sürtünme frenine sahip fly ipinden sonra 40 metre kadar 050-060 altip (backing-altlık) sarabilecek kapasitede olmalıdır. Alt ip ucuz olduğu için genelde naylondan (monoflament misina) yapılır ama daha iyisi dakron kullanmaktır. Misinanın makaraya sarıldığında aldığı şekli koruyarak boşalması sorunlar çıkarabilir; misina kullanacaksınız en azından düşük hafızalı olanları seçin. Bu dediklerimizi kısaca özetlersek:
KamışAFTMA 8-9 Klas, 2,7 metreFly ipiAFTMA 8 SH/S veya WF/SAlt ip050 misina veya eşdeğeri dakron ip
Sıra geldi bedene. Tüm fly takımlarında kullanılan bedenler kalından başlayarak gittikçe incelmektedir. Düz yani, kalınlığı değişmeyen beden kullanmak pratikte mümkün görünse de hem atışta hem de yemin balığa sunumunda düz bedenlerde problemler yaşanır. Piyasdada satılan bedenler de zaten bu türden şekillidir. Bununla birlikte pek çok meraklı amatör hem daha ucuz olduğundan hem de daha iyi çalıştığına inandığından şekilli bedenleri farklı kalınlıktaki misinaları birbirine bağlayarak yapar. Altta ben size deniz avında palamuttan küçük orkinoslara, lampukaya kadar kullanabileceğiniz şekilli bir beden dizaynı veriyorum.
Bu beden barrakuda gibi balıkların hata köpekbalıklarının avında dahi kullanılabilir ancak bu defa uçtaki 60 santimlik kısım ikiye bölünerek 30 santimi aynı uç kısmı ise 120-150 luk kalın misinadan şok beden veya örme ince çelik beden kullanılarak yapılır. Burada bir inceliğe dikkatinizi çekeyim. Bedenin arkasında 1 metre uzunluğunda 060-070 misinadan fly ipine çivi bağı ile bağlanmış diğer ucu kasa yapılmış kalıcı beden vardır. Şekilli bedenin de başlangıç kısmına bir kasa yapılarak kalıcı bedene kasa kasa içinden geçirerek bağlanır. Bu hem beden değişmelerinde fly ipinin kesilmesini önler hem de gereği halinde, ki özellikle denizde karşılaşılan balığa göre ihtiyaçlar çabuk değişir, şekilli bedenin çabucak değiştirilmesini sağlar. Tatlı sularda da bu sistem kullanılsa da bazı ufak tefek farklar gösterebilir. Her ne amaçla donatılırsa donatılsın şekilli bedenlerin yapımı alışkanlık ve tecrübe gerektirir. Yapılan bedenin atışta ve yemi sunuştaki başarısı dikkatle takip edilmeli ve gerekirse hem kelınlılrda hem de toplam boy sabit kalacak şekilde uzunluklarda değişiklikler yapılmalıdır. Bu şekilde donatılan takımın ucuna bir fly bağlamak kaldı. Fly yapımı çoğu zaman sanat olarak kabul edilmektedir, pek çok farklı malzeme ve beceri gerektirir. Çok basitçe açıklarsak bizim çaparinin sanata dökülmüş hali. Palamut avında daha çok batar türden (wet fly) küçük balık taklidi (streamer) flylar kullanılır. Fly yapımı ile ilgili geniş bilgi ve filimler yapma niyetim var bunu yaptığımda yayınlanacak. Altta palamut avında genel anlamda denizde kullanılabilecek yapma yemlerden (fly) bazı örnekler var. Resimleri tıklayarak daha büyük görün; ince işçilik iyice görünsün diye küçültmedim.

Fly da takıma eklenince takımın görüntüsü artık alttaki gibi olur. Burada kullanılan tüm düğümlerin yapılışını sitenin düğümler sayfasında bulabilirsiniz. Şekilli bedeni yaparken misinaları ekleyeceğiniz düğümlerde düğümler sayfasında ekleme 1, ekleme 2 isimleri ile vardır. Yalnız bu düğümler genelde aynı kalınlıklta misinaları eklemekte kullanıldığından misina kalınlıkları çok farklı ise ince olan misina düğüm yerinde iki kat olarak kullanılmalıdır.
Haydi palamut peşine. Fly takımı ile denizde avlanmak tatlı sulardakinden farklılıklar taşır. Kısaca bunlara da bakarsak, ilk farklılığı "görerek avlanmak" olarak belirleriz. Yani alabalık avında suya girilip balığı görmeseniz de olabileceği yerler tahmin edilip oralara atış yaparak av sürdürülebilir. Ama denizde asıl olan balığın aranarak bulunması ve yanına gidilerek avlanmasıdır. Bu da balığın oynağını veya yemlendiği anı yakalamak demektir. Fly takımı ile sürütme yapılarak balık aranmaz; takım buna göre dizayn edilmemiştir. İkinci fark balık bulunduktan sonra uzaklaşmamasını sağlamak için avlanma sırasında sürekli yemleme yapmaktır. Bunun için denize küçük küçük kesilmiş hamsi, sardalya gibi yağlı balıkların parçaları atılır. Yemleme palamutu oyalayamazsa bile kokusu barraküda, lampuka, ton balıkları gibi balıkları toplayabilir hatta bazı dip balıkları bile yükselerek fly takımına vurabilir. Balık da bulunduktan sonra sandaldan balığın bulunduğu yere atış yapılır. Fly'ın biraz batması beklendikten sonra toplanarak balığın ilgisini çekmesi bu şekilde vurmasının sağlanmasına çalışılır.
Burada bahsedilen atmalar, çekmeler hiç bilmeyene bir şey ifade etmeyecektir. Bu kısım fly ile avlanma, atış, yem sunuşu ve toplama gibi konularda bilgisi olana yaralıdır. Hiç bilmeyenler için geniş kapsamlı bir fly avcılığı bölümümüz olacak ama ne zaman bilemem. Tavsiye olarak siz siz olun fly ile avlanırken gözlük takarak gözünüzü koruyun, hele hele batan iplerle çalışılıyorsa yüzünüze ve başınıza da dikkat edin.
Alttaki iki palamut da fly takımı ile yakalanmıştır. Bunlar tüm dünyada amatörler arasında bonito olarak bilinse de, üstteki bizim palamutun yakın akrabası olan Stripped bonito (Sarda orientalis), alttaki de Pacifik bonito (Sarda chiliensis lineolata). Bundan bizim palamutlar torikler fly ile yakalanmaz anlamı çıkarmayın yakalanırlar, yeter ki deneyin.
Palamut ekonomik değeri çok yüksek balıklardandır. Bu durumu yurdumuz için büyük önem taşımaktadır; Türkiye dünyada sayılı palamut ihracatçısı ülkelerdendir. Her ne kadar kökünü kazımaya çalışsak da 1999 yılında palamut bizi utandırırcasına akın yapmış o yıl 37240 ton olan dünya palamut üretiminin 17900 tonu Türkiye'den yapılmıştır (FAO).
Eti koyu renklidir, kendine özgü tadı ve kokusu ile sevilerek yenir. Tavası, haşlaması, buğulaması, pilakisi, köftesi, torik kafasından çorba ve tabii şahane lakerdası yapılır. Yemek tarifleri sayfamızda pek çok palamut yemeği bulacaksınız.
Son düzenleyen asla_asla_deme; 18 Ocak 2009 23:32 Sebep: Kırık Link
the_lily - avatarı
the_lily
Ziyaretçi
13 Eylül 2007       Mesaj #4
the_lily - avatarı
Ziyaretçi
KARAGÖZ

TANIYALIM Yurdumuzun tüm denizlerinde yaşayan karagöz balığı, ılıman denizlere özgü bir balıktır. karadeniz'de de bulunmakla beraber sayıca Marmara ve Akdenizde olduğundan daha azdır. Türkçe'de bazen tahta balığı, çırpıntı, karakulak ama daha çok karagöz olarak tanınırken diğer dillerde blacktail bream, twoband bream (ABD), avlias, kampanas, kakarelos (Yun), sargo mojarra (İsp.), sparus negro (Rom.), amarel (Pol.) adları ile rastlanır. Vücudu yüksek sırt profili ve yanlardan basık olması nedeni ile neredeyse yuvarlak disk görünüşlüdür. Tüm vücudu iyi intibak etmiş iri pullarla kaplıdır. Sırt yüzgeci sert, uzun ve tek parçadır; ön tarafında batıcı dikenler vardır ama bunlar izmarit balığındaki kadar tehlikeli değildir. Yan yüzgeçleri oldukça uzun, anal yüzgeci de sırt gibi tek parça ve kuyruğa kadar uzanır; kuyruk yüzgeci yumuşak ve iyi gelişmiştir. Yüzgeçlerinin rengi esmerdir. Yüksek sırt profilli tüm balıklarda olduğu gibi gelişmiş yüzgeçlerinin de avantajı ile çok hareketli ve yüksek manevra kabiliyetli bir balıktır. Bu özellik üyesi olduğu sparidae familyasının tüm balıklarında görülür. Biri başının hemen gerisinde biri de kuyruk yüzgeç boğumunun üzerinde olmak üzere iki siyah bant karakteristik özelliği olarak balığı tanıtır, kuyruk boğumunda ikinci bantla birleşmiş siyah bir benek buluınur. Rengi sırtında esmerce yanları biraz daha açık karnı beyazdır. Sırtından kuyruğa doğru bir kaç tane parlak gümüşi hat uzanır. Başı ufakça, gözleri normal büyüklüktedir. Ağzı küçük fakat çeneleri çok kuvvetlidir. Tüm çeneleri batıcı konik ve öğütücü sert dişlerle kaplıdır. Bu dişler kesici olmadığından takımı kesemese de olta iğnelerini açabilir hatta kırabilir, yandaki resin çene ve diş yapısını göstermektedir. Özellikle ön dişleri koyun dişi gibi görünür. Bu dişlere sahip karagöz midye gibi kabuklu yumuşakçaları kırıp açabilir, kayaların üstelerini kazıyıp ekmeğini taştan çıkartabilir. Bu arada bitkilerle de beslenir. Küçük balıkları yediği de olur. Kışları 160 metreye kadar derinler çekilirken yazları kıyılara yanaşır genellikle de 50 metreden az derinliklerde rastlanır. Zaman zaman özellikle sert akıntılı anaforlu kayalıklarda yemlenirken su yüzüne çok yaklaşarak görüntü verdiği de sık sık olur. Yavruları dibi yosunlu veya kumlu kıyılarda görmek mümkündür. Yüzme keseleri vardır. Yerel balıklardandır yani göç etmezler yaşamlarını doğdukları denizde tamamlarlar. Hermafrodit özellikler gösterir, yani bir müddet sonra cinsiyet değiştirebilir. Üremeleri yurdumuzda suların ısınmasına bağlı olarak Nisan-Temmuz bazen de Ağustos ayları arasındadır. Yumurtalar açık suya dökülür. Genelde sürüler halinde bulunurlar. 45 santim boya, 1,5 kilo ağırlığa erişirlerse de sık rastlanan ortalama boy 15-25 santim arası, yarım kilo civarında ağırlıktır. Karagöz balıklarının 10-12 yıl yaşadıkları sanılmaktadır.
Karagöz balığının yurdumuz sularında hayat hikayesi aynı olan üç farklı türü daha mevcuttur. Bu türler de karagöz ile aynı yaş** hikayesine sahiptir ve genelde birlikte yaşarlar. Bu balıkları da kısaca tanımakta yarar vardır.



Bilimsel adı Diplodus sargus sargus'tur. Dilimizde karagöz ile aynı isimlerle veya akkaragöz, sargos (sargoz) olarak tanınır. Yabancı kaynaklarda white seabream (İng.), sarago magiorre (İtl.), sargos, sargys (yun.), sargo (İsp.) isimleri ile bulmak mümkündür. Yaş** hikayesi karagöz ile aynıdır. Karagözde bulunan iki bant yerine sargos'ta solungaç kapağının hemen arkasından kuyruğa kadar 6-7 adet daha ince bant yukarıdan aşağı vücuduna dik olarak uzanır. Bu biz amatörler için en iyi ayırıcı özelliktir. Çeneleri aynı kuvvete sahipse de dişleri ufak tefek farklılıklar taşır ama bu farkı aramak amatör işi değildir. Kuyruk boğumunda siyah bir leke bulunur.

Bilimsel adı Diplodus puntazzo'dur. Yurdumuzda karagöz ile aynı isimlerle veya sivriburun karagöz olarak bilinir. Yabancı kaynaklarda sharpsnout seabream (İng., ABD), mytaki (Yun.), sarago pizutta (İtl.) isimleri ile bulunabilir. Yaş** hikayesi karagöz ile aynıdır. Renk ve desen olarak sargos'a çok benzer en belirgin farkı sanki bir öpücük almak istercesine ileri doğru uzamış dudaklarıdır. Buna dikkat edildi mi balık tanınabilir. İlk iki türe göre nispeten daha iri bir balıktır 60 santim boya ulaşabilirler 2 kilo civarında olanları vardır.
Yurdumuz sularında diğer türlere oranla daha seyrek rastlanan bir karagöz türü de çizgili karagözdür. Bu balığı ilk olarak zebra karagöz olarak tanıttık, bilimsel kaynaklarda ismi çizgili mercan olarak geçmekte. Biraz tartışmalı olsa da çizgili isparoz dendiğini de duyduk. Bilimsel adı Diplodus cervinus cervinus'tur. Zebra seabream (İng.), sparos zebrat (Rom.), zebrabrasse (Alm.), zevrosparos (Yun.); yabancı dillerdeki isimleridir. Yaş** özellikleri olarak diğer türlerle aynı karakterdedir. Renkleri aynı olsa da desen olarak vücudunda bulunan 6-7 adet bant diğer türlerde olduğundan oldukça kalındır. İlk göze çarpan bu ayırd edici özellikle balık diğerlerinden ayrılır. Yapı olarak da daha iridir. 2-2,5 kiloluklarına rastlanır. Boyu 55-60 santime kadar büyür.

NERELERDE BULUNUR
Karagöz balığı genelde taşlık kayalık, akıntılı yerleri; balıkçı barınağı, mendirek gibi yerleri oluşturan kaya dolgulu bölgelerde,batıklar dip mağaraları ve civarı gibi yerlerde yaşarlar. Bunula birlikte kırmalık, kumluk yerlerde de sıkça görülürler. Yine de kumluk alanlarda rastgele rastlanan karagöze bu tür bir yerde takım yapıp avlanmayı denemek büyük bir şans olmaz ise boşa olta sallamaktır. Kayalıkların eteklerindeki kırmalıkları, akıntı altında kalan kısımları karagöz avı için ideal yerlerdir. Derinlik yaz aylarında o kadar büyük önem taşımaz 8-10 metre sığlıklardan 40 metreye kadar karagöze rastlanır. Hatta çoğu zaman sert akıntı altında kalan yüksek kayaların oluşturduğu anaforlu bölgelerin civarında su yüzüne yakın görüntü verirler.
Alttaki resim ideal bir karagöz yaş** alanını göstermektedir.
Yukarıda tanıtımı yapılan karagöz türlerine bu tür alanlarda sürüler halinde veya tek tek rastlanabilir. Bir kaç türün bir arada bulunduğu sık sık görülür.
AVLAYALIM
Karagöz avı yemli avcılık türündendir, yapay yemlerle karagöz yakalanmaz. Karagöz için kullanılan yemlere gelince; midye eti karagöz balığının en sevdiği yemdir. Midyenin hazırlanışı hem yemler ve yemleme sayfasında hem de izmarit sayfasında ayrı ayrı anlatıldığından burada tekrarlamıyoruz. Bunun dışında karagöze karides, teke veya bunların ayıklanmış eti, ufak çağanoz, sülünez, bataklık yerlerden toplanan deniz solucanları (kurtlar), kum kurtları, ilkbaharda veya serin dönemlerde özellikle sarkıtma takımlarda hamur (yapılışı yemler ve yemleme sayfasında var) yem olarak kullanılır. Karagöz akyeme de vurur istavrit, sardalya, hamsi gibi akyem olmaya elverişli balıklardan kesilen yaprak, baklava, lokma veya sülük yem karagöz takımlarında kullanılır.
Karagöz ürkek ve kurnaz bir balıktır. Huylandığı anda yemi bırakır gider. Yemi bulduğunda takım ne olursa olsun önce ağzına alır, yoklar, geveler olta elde tutuluyor ise tıkırtıları hissedilir. Bu anda biraz beklemeli yemi yemesi sağlanmalıdır. İlk anda olta tasmalanırsa balık henüz ağız boşluğunda olmayan iğneyi atar kurtulur. Balığın yemi yuttuğundan emin olunca da tasmalanarak iğnenin sert olan damağına iyice oturması sağlanmalıdır.
Karagöz, mercan, çipura gibi balıkların kesici dişleri olmamakla beraber eğer misina veya iğne bağı balığın dişleri arasına düşerse oldukça hırpalanır. Bu durumlara dikkat etmeli, hırpalanma görülür ise köstek yenilenmelidir. Yoksa oltaya gelecek iri bir balık daha önce yakalanan akrabalarının zayıflattığı köstek veya bedeni koparıp sizi üzecektir.
Burada ve mercan sayfasında anlatılan takımlar sadece bu iki balık için değil, bu balıklarla aynı sularda bulunan çipura, sarıgöz, ispari, kupes, melanur, hani gibi balıkların avında da geçerlidir.
Karagöz avı aşağıdaki yöntemlerle yapılır.

a. Köstekli takım
b. Pirçol zokalı takım
c. Serbest beden
d. Yeldirme
e. Savurma dip takımı
f. Şamandıralı takımlar
g. Parakete

a. Köstekli Takım
Klasik üç köstekli sarkıtma takımdır. Bu takımda şartların gerektirmesi halinde elbette olta takımları ve uygulamaları sayfasında anlatılan değişiklikler yapılabilir. Bu takım ile nispeten soğuk günler veya kışın avlanılır. Suların akıntısız ve derince olması gerekir. Köstekli takıma genelde büyük balık çıkmaz, daha çok küçük veya orta boy balıklar alınır. Takım da buna göre düzenlenir. Yandaki şekillerde düzenlenen takımda olta 050, beden 035-040, köstekler 030 olmalıdır. Dikkat edilirse bu takım için biraz kalınca misinalar seçtik, oysaki bu takımla pek büyük balık yakalanmadığını belirtmiştik, Buradaki incelik şudur; karagöz avında takım kopartmamaya dikkat etmek gerekir. Takımı koparan balık av merasını allak bullak ederek diğer balıkları da ürkütür ve av durur; ne zaman tekrar başlayacağını da kimse bilemez. Bu özellikle yeldirme ve gece avlanmalarında çok daha fazla etkilidir, fakat burada dir ikilem de söz konusudur; takım ne kadar ince ise o kadar da avcı olur ve yeldirme takımlarında beden mümkün olan en ince seçilecektir ki verim artsın. Yine de her türlü karagöz avında takı kopartmamaya özen gösterilmelidir. İğnelere gelince, kural 1 "sert damaklı, kuvvetli çeneli, kesici dişleri olmayan balıkların avında kalın telli, kısa saplı tercihen konik uçlu iğneler kullanılır". Karagöz de yukarıdaki tanıma uyan balıklardan olduğu için bu tür bir iğnenin 1-2 numara olanlarından takım donatılır, çapraz iğneler tercih edilir. Köstek boyları 12-15 santim, köstek araları bir kösteğin bitiminden 4-5 santim mesafeli olmalıdır. Esas olarak bu takımda beden uzun tutulmalı, bir kulaç kadar, köstekler geniş aralıklarla dizilerek daha geniş bir alanda avlanma sağlanmalıdır. Derinliklere göre iskandil 100-150 gramdır. Şimdi takım hazır. Bu takımın yemleri deniz kurdu, midye içi, baharda veya soğuk günlerde hamur, karides, sübye, kalamar eti parçası olabilir. Ne yem kullanılırsa kullanılsın, yem iğneyi örtmeli, iğne ucu hafif dokunmalarda bile takılacak kadar açıkta olmalıdır. Tarife uygun hazırlanıp yemlenen takım merada demirli sandaldan dibe indirirlir. Sandalın demirli olması gerekir kürekle yeride tutmaya çalışmak doğru olmaz hem yer kaybolur hem de gürültü balıkları ürkütebilir. İskandil dibe değince takım ağırlık dipten kesilmeden hafifçe gergin vaziyette apiko tutulur, vuruşlar beklenir. İlk vuruşlara sabırla hareketsiz kalınır, balık yakalanır ise takımdaki titreme ve tıkırtı sertleşir o zaman tasmalanarak iğnenin iyice oturması sağlanır ve balık alınır.
Karagöz avında dibin kayalık olması sık rastlanan olaylardandır. Bu durumlarda hem olta takımının hem de demirin dibe takılmamasına dikkat etmek gerekir. Demirin takılmaması için alınacak tedbirler Temel denizcilik sayfalarında anlatılacaktır. Oltanın takılmaması ise sizin becerinize bağlıdır. Takım el oltası ve makaralı takım olarak düzenlenebilir. Kamışlı makinalı takım olması durumunda kamış 40-80 gr., kapasiteli 2,7 boyunda olmalı, makina 050 misinadan 100 metre alabilmelidir. Bu tavsiye edilen siz değişik kombinasyonlar da yaratabilirsiniz. Genel eğilim el oltası olarak düzenlemektir.
b. Pirçol zokalı takım
Bu konuya olta takımları ve uygulamaları sayfasında aynen alttaki gibi değinmiştik.
"Pirçol, aslında tüm küçük zokaların genel adıdır. Bununla birlikte farklı tipteki zokalara farklı isimler verilebilir. Bunları oltacılıkta kullanılan malzemeler sayfasının zokalar kısmında anlattık. Pirçollar en fazla 5-10 gıram ağırlıkta 8-10 mm., boyda olurlar.
Burada konumuz pirçolun kullanımı ve nerelerde kullanılacağı. Pirçol ile kıyılarda, iskele üstlerinde sarkıtma gibi kullanarak izmarit, istavrit hatta kefal gibi balıkları da yakalamak mümkündür. Bu durumda pirçolun yemi midye içinden, sülüneze, akyeme kadar çok değişik olabilir. Pirçolun yaygın ve bilinen kullanımlarından biri de serbest beden veya yeldirme olarak kullanılması ve bu şekilde karagöz avıdır. Takımın düzenlenmesi alttaki gibidir. Ama pirçolla karagöz avı için öncelikle bazı şartların yerine gelmesi lazımdır.
Birincisi takım yeldirme gibi kullanılacağından akıntılı yer bulunması şarttır. Burunbaşları, anaforlar, farklı akıntıların karşılaştıkları yerlerde hem akıntı yeterince hızlıdır pirçol kullanmaya olanak sağlar hem de karagöz gibi pek çok balığın da yem beklediği, yemlendiği yerlerdir. Buraya dikkat etmek gerek balıklar bazı istisnalar dışında genelde akıntı içinde yemlenmez, akıntıların eteklerinde akıntı ile savrulup gelecek yemleri bekleyerek yemlenirler. Akıntı rüzgar gibi atmosferik etkilerle ortaya çıkan yüzeysel akıntı demek değildir. Suyun yoğunluk farkı, seviye farkı gibi herhangi bir fiziksel nedenle kütle olarak akmasıdır. Bu akıntının su üstüne kadar yükselmesi su üstünden de farkedilebilir olmasında, yer bulmak açısından yarar vardır. Bu şartlar aslında yeldirme kullanımının temel şartlarıdır ve bu uygulamada pirçol da serbest beden veya yeldirme gibi kullanılacağından dikkat edilmelidir.
İkici olarak pirçol serbest bedenden farklı olarak gece değil gündüz ve nispeten daha derince sularda kullanılır. Soğuk havalarda balıklar derinlere çekildiklerinden civalanmış, yemlenmiş pirçolu balıklara göstermek pek mümkün olmaz. O halde pirçol ile karagöz avı daha çok sıcak günlerde yani yaz aylarına mahsus bir uygulamadır. Sıcak havalarda özellikle karagözler akıntı kenarlarında yükselerek orta sularda hatta daha yukarılarda yemlenirler. İşte bu pirçol için en verimli şartlar oluştu demektir. Takımın kullanımı karagöz balığının hikayesi ve avlanması kısmının konusu olduğundan burada daha fazla detaya girmeden geçiyoruz."
Aslında üstte oldukça açıklayıcı bilgi var ama burada biraz daha derine inelim.
Yukarıda resmi buluna takımda kıstırma her zaman kullanılmaz, normalde bu takım kıstrımasız olarak düzenlenir pirçol zokanın kendi ağırlığı yeterlidir. Nacak, akıntıların sert ve derinlşklerin fazla olması durumunda kıstırma kullanılabilir. Her ne kadar bu takımda kopma durumunda kurtulan karagözün diğer balıkları da ürkütüp kaçırması ve avın bozulması riski varsa da bedeni ince tutmak verim açısından çok önemlidir. En ideal beden kalınlığı 025 mm., dir. Bazı durumlarda suyun bulanık olmasından yararlanarak 030 kalınlığa çıkılabilir ama temiz berrak sularda kalın beden karagöze görüntü vererek zaten kurnaz ve ürkek olan balığın oltaya vurmasına engel olur. Pirçolun iğnesi karagözün yukarıda anlatılan çene yapısına uygun sağlam olmalıdır. Ne yazık ki her zaman bu amaca uygun zoka bulmak mümkün değildir, o zaman amaca en uygununu seçmek gerekir. Bu takımın başlıca yemi kaya kurtları ve midyedir. Ama daha az verimli de olsa yoklukta akyem, sülünez, kalamar, sübye etleri de kullanılabilir. Hamur bu tür takımlara uygun değildir akıntı içinde kalan hamur çabuk dağılır.
Yukarıdaki tanıma uygun av merasına gelindiğinde sandal oltanın düşürülmesi gereken yere göre akıntı üstünde kalacak şekilde demirlenir, tonoza gerek yoktur. Bu yer, genelde akıntıların kayalıkların önünde anaforlar yaparak devam ettiği kaya arkalarının çalkantılı, balıkların yem bekledikleri yerdir. ** bu takım hafif akıntılı, karagözlerin yemlendikleri kayalık olmayan taşlık kırmalık meralarda da kullanılır. Pirçolun diğer yeldirme uygulamalarında olduğu gibi sandaldan bırakılıp akıntı ile av yerine gitmesi beklenmez, ava pirçolu avlanmak istenen yere en yakın düşecek şekilde atılması ile başlanır. Bundan sonra kendi ağırlığı ile dibe inen pirçole hafif hafif kaloma verilerek akıntı ile salınması ve sürüklenmesi sağlanır. derinlikler taranarak yavaş yavaş inen pirçol kaloma verilmesi durunca indiği derinlikten hafifçe yükselerek akıntı ile salınmaya başlar, bu arada zaman zaman çekilip salınarak salınmasının arttırılması, balığın kıskandırılması sağlanır. Bu takımla büyük balık hedeflenmektedir, hem gece hem gündüz kullanılabilir, gece avları çok verimli olur ve yakalanan balıklar genelde gündüz yakalananlara göre daha iridir.

El oltası ve makinalı olarak düzenlenebilir. Makinalı olursa benim tavsiyem ve kullandığım takım kamış 5-25 gr., 2,1 metre, makina 030 veya 040 misinadan 100 metre alacak kapasitedir. c. Serbest beden
Bu takım aslında yukarıda anlatılan pirçollu takımın değişik bir uygulamasıdır. Pirçol yerine çıplak iğne takılarak oluşturulan takım serbest bedenli karagöz takımı olarak kullanılır. Pek çok durumda bu takımda da kıstırma kullanılmaz. Özellikle limanlar, balıkçı barınakları için yapılmış mendireklerin kaya dolgularının olduğu yerde gece gündüz kullanılan takım geceleri iri karagöz alabilir. Takımın iğnesi 1-1/0, yemi başta midye olmak üzere pirçolda kullanılan tüm yemlerdir. Karagöz avında genel kural olarak yem ne olursa olsun iğneyi tamamen doldurup kapatacak şekilde takılmalıdır. Takımın kullanımı pirçole benzer yalnız çıplak iğne pirçolden daha hafif olduğundan daha yukarılarda kalır yani aslında sert akıntılı sularda pirçol kadar başarılı değildir, ama hafif akıntılarda da pirçoldan daha iyidir denebilir. Bu takımla da özellikle gece avlarında iri balık alınabilir. Takımın olta kısmı 040-050 misinadan, kıstırma kullanılan durumlarda aynı kalınlıkta kolçak kullanılır, beden 025 kalınlıkta 1,5-2 kulaç parlak misinadan yapılır.
d. Yeldirmeler
Karagöz avı için iki türlü yeldirme kullanılabilir. Biri yanda resmi olan uzun olta veya uzun köstekli takım da denilen tiptir. Bu takımda beden normal yeldirme uygulamalarından farklı olarak daha uzundur. Yeldirmelerde beden 6 kulaçtan fazla olmaz iken bu takımın bedeni 8-10 kulaç hatta daha fazla bile olabilir. Donatılması yandaki resimde görüldüğü gibidir. Büyük balık yakalamak hedeflendiğinden iğne 1-1/0 kısa saplı, kalın telli, çelik, çapraz iğnedir. Özellikle gece avlarında bu takımla sandaldan büyük karagözler almak mümkündür; yer bilmek kaydıyla tabii. Takımın yemi başta midye olmak üzere diğer takımlarla aynıdır yalnız akıntı altında kullanılacağından hamur olmaz. Takımın kullanılışında ilk olarak karagözlerin yemlendikleri bilinen akıntı altındaki kayalıklardan yeteri kadar uzakta sandal demirlenir. Tonoza gerek olmasa da istenirse tonoza da almak mümkündür. Etraf kayalık olduğundan demiri dibe taktırmamaya dikkat etmek gerek, bunun için yapılması gerekenler Temel denizcilik sayfalarında Demirleme başlığında vardır. Av yerine genelde akş**üstü güneş batmadan gelinir ve demirlenir. Yemlenen takımda ilk olarak iğne suya bırakılır ve akıntı ile açılırken beden salınır. Beden açıldıktan sonra iskandil ve olta da indirilir. İskandili indirirken acele edip kontrolsuz salmamalı yavaş yavaş kontrol altında indirmelidir. Bazen balık iskandili indirirken de atlayabilir bu durumda eğer takımı kontrol edemiyor isek balığa veda ederiz. İskandil dibe değince akıntının şiddetine göre, yemli bedenin de asılması ile olta bel verebilir. Bel veren oltalar sağırlaşır kolay kontrol edilemez, bu nedenle akıntıya direnerek takımı gergin tutmaya çalışmak gerekir. Gerilen olta ipinde akıntı, vızıldayarak keman çaldırır, bu durum pek istenen durum değildir ama ilk başlarda balığı ararken kısa süreli de olsa bu şekilde davranılır. Balık yoksa iskandile kaloma verilerek bir miktar uçması sağlanır tekrar deneme yapılır. En son beklenen iskandilin akıntı etkisinden kurtulup rahatlaması kontrolun artmasıdır. Aslında bunun anlamı "yemli beden akıntı etkisinden kurtulup kuytuluğa düştü"dür ki balıklar da zaten genelde buralarda yem bekler. Artık iş kısmete kaldı kısmet varsa balık yeme atlar, bundan sonrası size kalmış, tasmala, balığı kullan, takımı kopartmadan sandala al.

Diğer bir yeldirme türü de mavrukalı takımdır. Üstte resmi görülen takımda istenirse iki iğne kullanılabilir. Donatılması yani yemi, iğnesi, beden kalınlığı diğer takım ile aynıdır. Beden boyu balığın bulunduğu yere göre istenilen kadar uzatılabilir. Mavrukanın ağırlığı sulara göre 200-300 gram olabilir. Yalnız bu takımın kullanımı zordur alışkanlık ister. Hele hele akıntı sert ise mavrukanın takımı apiko tutması için ağır olması gerekir bu da takımı sağırlaştırır. Yemli iğne akıntı altında kuytuya düşse bile mavruka akıntı içinde askıda kalacağından kullanımı zordur. Doğru kullanılır ise verimi diğer takımdan kötü değildir, hatta iki iğnesi ile daha da avantajlıdır.
Yeldirmeler el oltası olarak düzenlenmelidirler, makinalı kamışlı takım olmaz.
Yeldirmeler özellikle gece avında kullanılır demiştik. Gece avında dikkat edilmesi gereken bazı kurallar vardır. Mesela karagöz yeldirmesinde ışık yakılmaz, sigara içilmez, gürültü yapılmaz, sandal içinde ayağa kalkıp gezilmez bunları yaparsanız mis gibi deniz havasını alıp eli boş dönersiniz, balık olsa dahi boş kalınır. Gece balığa çıkarken de gerekli emniyet tedbirlerini almak gerekir ki bunlara lüferin zokalı avcılığında kısaca değindik yine de bu konuda Temel denizcilik sayfalarında daha fazla bilgi bulacaksınız.
e. Savurma dip takımı
Bu takım özel bir şekilde oluşturulmaz, yukarıda tanıtılan köstekli sarkıtmalar dere ağzı, mezbaha, balıkhane gibi yerlerin civarındaki kumluk temiz diplerde savurma dip takımı olarak kullanılır. Kıyıdan atılan bu takımın en makbul yemi kurtdur, bununla birlikte akyem, sülünez, midye, hamur da verimli olabilir. El oltası olarak düzenlenebilse de kıyıdan avlanmada kullanıldığından makinalı kamışlı takım daha doğru olur. Bu durumda kamış 3-3,5 metre 80-150 gıram kapasiteli, makina 040 misinadan 100 metre alacak büyüklükte olmalıdır.
İstanbulda özellikle Sarayburnu'ndan Kumkapı'ya doğru olan kıyı şeridinde kıyıdan makinalı kamışlı takımlarla yapılan gece avlarında kiloluk karagözler rahatlıkla yakalanabilmektedir. Yem genelde kurttur. Kartal, Bostancı, Tuzla taraflarında kıyılardaki kaya dolguların olduğu yerlerde de savurma dip takımları ağırlıksız olarak yukarıda anlatılan serbest beden benzeri yöntemle gece kullanılır ve gene kiloluk karagözler almak mümkündür. Yem olarak midye veya kurt aynı geçerlikte kullanılabilir akyem de ilgi görür. Yalnız bu bölgelerde her yer aynı verimlilikte değildir bazı yerlerde balık varken 100 metre ileriye gitseniz boş dönersiniz. Araştırma, gözlem ve elbette sabır gerekir.
f. Şamandıralı takımlar
Şamandıralı takımların kullanımı ve kullanıldığı yerler yeldirmelere benzer. Farkı, yeldirmelerde yemli iğne suya indirilip akıntı ile balığa yollanırken şamandıralı takımlarda yemli iğne akıntıya bırakılan şamandıra ile balığa gösterilir. Bu takımın kullanıldığı yerler derince kayalıkların etrafı ve tabii üzeridir. 20-40 gıram kapasiteli akıntılı sularda kullanmaya uygun tipte bir şamandıraya balığın bulunabileceği derinliğe göre 1,5-2 kulaç beden bağlanır. Balığın değişik derinliklerde olabileceği düşüncesi ile kayar takımı kayar bedenli olarak hazırlamayı tavsiye ederim, bu şekilde kolayca beden boyu değiştirilebilir. Şamandıralar sayfasında kayar bedene ve şamandıra tiplerine ait bilgi bulabilirsiniz. Takımın bedeni parlak misinadan 025, olta kısmı 040-050 kalınlıktadır. İğne 1-1/0 karagöz iğnesidir. Yem başta midye olmak üzere diğer tüm yemler kullanılabilir. Yemlenip şamandıraya uygun ağırlıkla yüklenen takım demirli sandaldan veya kıyılardan akıntıya bırakılır serbestçe uzaklaşması için oltaya bolca kaloma verilir. Balığın ilk vuruşlaruında acele etmemeli şamandıranın tamamen batmasını bekleyerek bu anda süratle takımın boşluğunu alarak tasmalamak gerekir. Geç kalınırsa veya acele edilirse balığın yemli iğneyi atma riski vardır. Şamandıranın yüklenmesinde de dikkat edilecek bir husus vardır. Başka balıklarda son derece hassas olarak yüklenmesi tavsiye edilen şamandıra bu yöntemde şamandıranın taşıyabileceğinden daha az ağırlıkla yüklenmelidir. Böylece balık yemi ağızladığında şamandıra batmaya fazlaca direnç gösterecek iğnenin hafifçe de olsa damağa batmasına yardımcı olacaktır. Bu arada da oltanın boşu alınarak takım tasmalanır balık yakalanır. Şamandıralı takım istenirse makinalı takım olarak da düzenlenebilir. Bu durumda kamış sandaldan 1,90-2,10, kıyıdan istenirse daha uzun veya aynı uzunlukta kullanılır. Makina 040 misinadan 100 metre alabilmelidir. Makinalı takımda salınan şamandırada vuruş gözlenene kadar sarma teli açık tutulmalı zaman zaman da elle olta ipi boşaltılarak şamandıranın akıntı ile uzaklaşması sağlanır.
Karagöz avında kullanılan başka bir şamadıralı takım yöntemi de başıboş bırakma şamandıralı takımdır. Tatlısu balıklarının avında kullandığım turna ve sudak bahsinde genişçe anlatılan serbest bırakma şamandıralı takımı burada tekrarlamıyoruz isteyen turna balığının anlatıldığı sayfada hem bu şamandıranın resmini hem de kullanımını görebilir.
g. Parakete*
Genelde karagöz için özel olarak parakete donatılmaz. Başka balıklar için hazırlanmış veya genel amaçlı, ne çıkarsa diye atılmış 1-1/0-2/0 iğneli akyem ile yemlenmiş paraketelere çıkar. Paraketenin genel anlamda donatımı ve tanıtımı olta takımları ve uygulamaları sayfasında vardır. Ayrıca çipura bahsinde karagöz için de kullanılacak bir ince parakete tamını da yapılmaktadır.,
*Dikkat amatör balık avcılığı sirkülerine göre parakete amatör balık avcılığı takımı sayılmamaktadır. Buna burada yorum yapmıyoruz...


Lezzetli eti, zevkli ve zorlu avcılığı ile yakalayana prestijli amatör imajı kazandıran karagöz amatör balıkçıların peşinde olduğu balıklardandır. Olta takımları dışında uzatma ağlar, çevirme ağlar ile de yakalanan karagöz, yaşadığı yerin genelde kayalık olması nedeni ile manyat, ığrıp gibi sürütme ağlarla pek yakalanmaz. Çevirme ağda da ağ çevrildikten sonra içi ve etrafı taşlanarak balıkların ürkütülmesi kaçarak ağa çarpmaları sağlanır. Bu yöntemleri amatörlere tavsiye etmiyoruz. Bazı ülkelerde balık çiftliklerinde de yetiştirilen karagöz ekonomik değeri olan balıklardandır. Tavası, haşlaması, buğulaması yapılır, kurutulmuş ve tuzlanmış olarak da tüketilir.
Son düzenleyen asla_asla_deme; 19 Ocak 2009 11:20 Sebep: Kırık Link
the_lily - avatarı
the_lily
Ziyaretçi
13 Eylül 2007       Mesaj #5
the_lily - avatarı
Ziyaretçi
KIRLANGIÇ



TANIYALIM Trigladae familyasının en bilinen balığı Kırlangıçtır. Lezzetli beyaz eti, avcılığının zevki ve genelde iri balık olması Kırlangıcı amatörler tarafından aranan balık yapmıştır. yaşadığı bölgeyi terk etmeyen, genelde göç yapmayan Kırlangıçlar yerel balıklardandır. Yurdumuzdaki tüm denizlerde bulunur. Dünyada Doğu Atlantik, Norveç'ten Batı Afrika sahillerine kadar olan kıyı şeridinde, Hint okyanusunda, kısaca 8 - 24 derece sıcaklık aralığına sahip sularda bulunur. Yabancı kaynaklarda tub gurnard, yellow gurnard, searobin, sapphirine gurnard, selachi, seeschwalbe olarak geçer.
Kırlangıç balığının aşağıda tanıtılan ülkemiz sularında da bulunan başka türleri de vardır. Tüm kırlangıç balıklarının ortak özellikleri şu şekilde sıralanabilir. Dipte yaşarlar. Kafa gayet büyüktür, alnından burnuna doğru sert bir eğimle uzanır. Ağzı büyük ve körüklüdür. Gözleri iridir ve kırmızı,kahverengidir. Sırt yüzgeci çifttir. İkinci sırt yüzgeci kuyruğa kadar uzanır. Kuyruk yüzgeci gayet gelişmiştir. Yan yüzgeçleri balığın vücuduna göre iri ve rengarenktir. Balık dipte yatarken yan yüzgeçlerini açarak nefis bir görüntü oluşturur. Oltaya yakalanan balık çekilirken de bu yüzgeçlerini açar güzel bir görüntü oluşur. Ama açık yüzgeçler balığın döne döne gelmesine de neden olacağından bedene mutlaka fırdöndü ilavesi gerekir. Kafasının iriliği ve vücudunun kuyruk boğumuna doğru incelmesi balığa konik bir görüntü verir. Renkleri kahverengi, kırmızı arası ve bu renklerin açık ve koyu tonlarıdır. Üzerlerinde benekler bulunabilir. Rengi yanlara doğru açılır, karnı beyazdır. Karın yüzgeçlerinin hemen önünde deri kaplı dokungaç türü organlar vardır. Bunlarla dipte dengesini bulur, hatta bu organları kullanarak dipte yürür. Dipte yaşayan küçük kabuklular ve küçük balıkları yiyerek beslenir. Genelde yavaş hareket eden bir balık olduğu halde avına saldırırken kısa ve çok hızlı bir hamle yaparak avını yakalar. 3 yaşından itibaren cinsel olgunluğa erişirler. Yaşadıkları suların ısınmasına göre Şubat - Ağustos arasında derin sularda yumurta dökerler. Yurdumuzda bu dönem yaz aylarına (tahminen Haziran, Temmuz) denk gelir. Yumurtalar pelajiktir. Yumurtadan çıkan yavrular da 2 - 3 cm. boya gelene kadar pelajik olarak yaşar daha sonra dibe inerler.
Cüsselerine oranla büyük sayılacak hava keseleri vardır. Balık suyun dışına çıkınca hava dolu yüzme keseleri guruldayarak inleme veya ağlamaya benzer sesler çıkarır. Eski balıkçılar bu nedenle kırllangıca derviş balık der avlamaktan çekinirmiş.
Asıl kırlangıçların ortalama 15 yıl yaşadıkları sanılmaktadır. Bilimsel kaynaklarda en fazla 75 cm. boy ve 6 kilo ağırlıkta bir balığın kaydı vardır. Bu balığın yaşı 14 tahmin edilmektedir. Balıkçılar arasında 8 - 9 kilolukların yakalandığı da anlatılmaktadır.
Şimdi trigladea ailesinin diğer türlerini de kısaca tanıyalım.



Bilimsel adı Chelidonichthys gurnardus'dur. Dilimizde benekli kırlangıç olarak bilinir. Vücudunun karekteristik olarak beneklerle kaplı olmasından dolayı bu ad verilmiştir. 20 - 300 metre derinliklerde, dibi kumlu, çamurlu yerlerde bulunur, bazen taşlık kırmalık yerlerde de rastlanır. Hayat hikayesi ve yaş**ı asıl kırlangıç balığı ile aynıdır. En fazla 60 cm. boya kadar büyüdüğü sanılmaktadır. Akdeniz, Ege, Marmara ve Karadeniz'de bulunur. Ticari değeri kırlangıç gibidir. Avcılığı kırlangıç ile aynıdır.




Bilimsel adı Chelidonichthyus cuculus'dur. Kırmızı kırlangıç denebilir, dikenli kırlangıç olarak da anılmaktadır. Renginden dolayı çoğunlukla öksüz ile karıştırılır ama farklı bir türdür. Yanlarındaki plaka şeklindeki kabuklar ayırt edilmesini sağlar. Göğüs ve belinin ön kısımları pulsuzdur. Yanal çizgi üzerindeki pullar dikinedir. Alnı diktir. 15 - 400 metre derinliklerde genelde kumluk, kıyılarda taşlık kırmalık alanlarda da gezinir. Ortalama ömrü 20 yıl kadardır. En fazla 50 cm. boya büyürler. Bütün Akdeniz'de bulunur. Karadenizde de bulunduğu sanılmaktadır. Ekonomik değeri yüksek değildir. Avcılığı kırlangıç gibidir.

Bilimsel adı Chelidonichthyus obscurus'dur. Dilimizde özel bir şekilde isimlendirilmemiştir, ama birinci sırt yüzgecinin uzunluğu nedeni ile "Uzun Yüzgeçli veya Antenli Kırlangıç Balığı" diye anılabilir. Yurdumuzda Akdeniz' de bulunur. Kuzey Ege, Marmara ve Karadeniz'de yoktur. Sayıca çok değildir. 20 - 170 metre derinliklerde genellikle yumuşak zeminlerde yaşar. Hayat hikayesi asıl kırlangıç gibidir. En fazla 34 santim boya kadar büyürler. Ülkemizde ticari değeri kırlangıç kadar yüksek değildir. Avcılığı kırlangıç gibidir.

Bilimsel adı Chelidonichthyus lastoviza'dır. Asıl kırlangıca çok benzer. Rengi genelde koyu kırmızdır, üzerinde yer yer lacivert lekeler vardır. Benzerliği yüzünden kırlangıçla karıştırılır. Bazen küçük kırlangıçlara mazak denirken, bazen de mazak kırlangıcın küçüğü sanılır. Oysa ki böyle bir ilişki yoktur. Ilıman ve tuzlu suları sever. Yurdumuzda Akdeniz, Ege ve Marmara' da bulunur. İstanbul boğazına girmez Karadenize de çokmaz. 10 - 150 metre derinliklerde kumluk, taşlık yerlerde gazinir. 18 yıl yaşadığı sanılmaktadır. En fazla 40 cm boya kadar büyür. Kırlangıç takımları ile yakalanır. Eti beyaz ve lezzetlidir. Ekonomik değeri vardır.
Bilimsel adı Trigla lyra'dır. Türkiye'de Öksüz olarak bilinir. Diğer türlerden daha açık pembe bir rengi vardır. Akdeniz, Ege ve Marmara' da bulunur Karadeniz'e çıkmaz. 10-700 metre derinliklerde daha çok yumuşak zeminlerde gezinir. 7 yıl kadar ömürleri vardır. En fazla 60 cm. boya kadar büyürler. Oltaya pek vurmaz. Daha çok ağlarla yakalanır. Sayıca çok fazla olmadığından ekonomik değeri pek yüksek sayılmaz. Eti beyazdır ama asıl kırlangıç kadar lezzetli değildir.

Bazı kaynaklarda şeklinin benzerliğinden dolayı ülkemizde de yakalanan, Dikenli Öksüz ismi ile bilinen balık da kırlangıçlar arasında tanıtılmaktadır. Kırlangıçlar Trigladae familyasına mensuptur, oysaki bu balık Peristediidae familyası üyesi olup ayrı bir türdür. Bu nedenla de başka bir sayfada kısaca incelenecektir.
NERELERDE BULUNUR
Kırlangıç balıkları kışları geçirmek üzere derin sulara çekilirler. Yazları havaların ısınması ile kıyılara sokulurlar. Mayıs aylarında asıl kırlangıç İstanbul ve Marmara denizinde kanalı takiben Karadeniz'de boğaz girişina kadar çıkar. Kasım ayında da Marmara'nın derinliklerine dönmeye başlarlar. Bu nedenle Mayıs başından Aralık sonuna kadar olan dönem oltayla kırlangıç avında en verimli dönemdir. Bu tarihten sonra balık derinlere çekildiğinden oltacılığı pek verimli olmaz.
Yaş** alanları genelde dibi kumluk yumuşak alanlardır. Bazı türleri çamurlu diplerde de gezinir. Taşlık, kırmalık alanlar ile kaya döküntülerinin etrafılarındaki açıklıklarda da sık sık ratlanır. 20 - 300 metre derinliklerde kırlangıca rastlamak mümkündür.
Genelde ikili veya daha fazla sayıyı içeren gruplar halinde gezerler.

AVLAYALIM
Kırlangıç sadece doğal yemlerle yakalanır. Çok nadir kaşığa atladığı görülese de suni yemlerle kırlangıç avı normalde uygulanan bir yöntem değildir. Yemi akyemdir. En sevdiği yem izmarittir. İzmarit balığının iğneye takılmadan önce pulları kazınmalıdır. Bundan başka istavrit, kraça, uskumru, kolyaz ve zargana da kırlangıca yem olarak kullanılır. Yemler yaprak olarak kesilir. Özellikle karın bölgesinde görülen bozulmalar, parçalanmalar keskin bir bıçağın ucu veya makasla giderilir. Zargana boylu balık olduğundan bir yapraktan iki veya üç yem çıkabilir. Yemlerin iğneye takılmaları lüfer bahsinde anlatıldığı gibi önce kuyruktan başlayıp çevirerek iğneyi tekrar saplayarak yapılmalıdır. İğnenin her seferinde yeme tam ortadan saplanması önemlidir. Buna dikkat edilmez ise yem dipte fırıldak gibi döner balığın ilgisini çekmez; ayrıca bedene de çok kötü gam yaptırarak kullanılmaz hale getirir. Bu nedenle hem dipteki sürünmeler hem de dönmelere karşı yemi arada sırada kontrol etmekte fayda vardır.
Kırlangıç avı genelde hareket eden tekneden yapılır. Hareketi sağlamanın çeşitli yolları vardır. En yaygın olanı ağır devirle çalışan motor yardımı ile sandalı çok hafif yolla yürütmektir. Motoru olmayan veya koluna güvenip yakıttan tasarruf etmeye çalışan kürek de çekebilir. Diğer bir yol da sandalı suların akıntısına veya rüzgar ile sürüklenmeye bırakmaktır. Yalnız bu durumda rüzgar veya akıntı sandalı oldukça hızlı sürükleyebilir. Yavaş bir balık olan kırlangıç da hızla giden yemle ilgilenmeyebilir. Hızı azaltmak için sandalın akıntı veya rüzgar üstü tarafından deniz demiri azaltılabilir. Böylece hız azaltılabilir. Deniz demirinin ne olduğu ve nasıl kullanılacağını "Temel Denizcilik" sayfalarında bulacaksınız.
Kullanılan başlıca takımlar şu şekilde sıralanabilir
a) Uzun köstekli dip sürütmesi
b) Tel terazi beden
c) Üç köstekli takım
d) Zokalı takım
e) Parakete

a) Uzun Köstekli Dip Sürütmesi
Takımın yapılışı şekildeki gibidir. Olta avlanılan sularda bulunan balıkların büyüklüğüne göre 050 - 060 mm, 100 metre misinadan yapılır. Olta ile çift delikli iskandil arasına istenirse bir kolçak da konabilir. Çift delikli iskandilin ağırlığı sulara göre 150 - 250 gr. olabilir. Ben daha çok çift delikli iskandil yerine 200 gr. atıp çekme kurşunu kullanıyorum. Beden 035 - 045, 2 - 3 kulaç boyundadır, beden üzerinde iki adete kadar fırdöndü kullanılabilir. İğneler 2/0 veya 3/0 çapraz veya düz iğnedir, duruma göre 4/0 da olabilir.
Hazırlanıp yemlenen takım sandaldan indirilir. Bu arada sandal ağır ağır hareket halindedir. Önce suya yemli beden atılır, takım iskandile kadar açılır sonunda, iskandil de suya indirilir. Takım dibi bulana kadar yavaşca salınır. Dip bulunduktan sonra ağır ağır harekete devam edilir. Bu arada olta 20 - 25 kulaç kadar açılmalı, sandal ile yaklaşık 20 - 30 derece arasında açı yapacak şekilde durmalıdır. Hareket sırasında iskandil dipten kesilip uçmamalıdır. Bu oluyorsa ya hız azaltılmalı ya da iskandil ağırlaştırılmalıdır.
b) Tel Terazi Beden
Terazi beden kırlangıç avının klasik takımıdır. Kırlangıçların ikili veya ufak sürüler halinde gezdiği bilindiğinden bir defada iki balığı birden almak için planlanmıştır.
Terazi bedeni kendiniz yapabileceğiniz gibi hazır olarak da alabilirsiniz. Kendiniz yapacaksanız tel olarak 1 - 1,5 mm. çelik galvaniz tel kullanmanız gerekir. Galvaniz tel bulamazsanız normal çelik tel de kullanabilirsiniz ancak bu durumda her avdan sonra tatlı su ile yıkayıp vazelinleyerek korumak gerekir. Çelik tel yerine 2 - 3 mm sarı tel de kullanabilirsiniz. Bir de 5 cm.,lik fırdöndüye ihtiyacınız olacak. Bedenin yapımında bir yol tek parça tel kullanmaktır. Bu durumda 90 - 100 cm., boyunda olan telin orta yerine pense ile U şeklinde bir kulp yapılır. Bu durumda ihtiyacınız 3 cm., lik fırdöndü olacaktır. Fırdöndü de ortasından telin çapıına uygun çapla delinir.Telin ucu delikten geçirilerek, ortaya yapılan kulpa kadar sürülür. Fırdöndü kulpa oturtularak biraz da kulp sıkıştırılarak sabitlenir. Telin her iki ucuna birer kanca yapılarak terazi tel tamamlanır. Bu halkalara köstekler bağlanacaktır. Diğer bir yol da terazi telleri teleskopik yapmaktır, Böylece 1 metre uzunluktaki terazi içiçe geçirilerek 50 cm. olur; taşıması daha kolaylaşır. Bunun için 5 cm.,lik fırdöndünün gövdesine altlı üstlü tel çapına uygun iki delik delinir. Bundan önce 50 cm. boyundaki tellerin birer uçlarına tel ekseni ile 90 derece açı yapacak halkalar yapılır. Teller halkasız uçlarından fırdöndü üzerine açılan deliklerden geçirilirken birbirlerinin uçlarındaki halkalardan da geçmeleri sağlanır. Diğer uçlara da birer halka yapılar, bu halkalara köstekler bağlanacaktır. Köstekler 035 - 045 mm., köstek boyları 80 cm.,dir. Kösteklerin üzerinde birer tane fırdöndü bulunur. İğneler 2/0 - 4/0 çapraz veya düzdür. Bu şekilde tamamlanan terazi kolları kullanılmadığı zaman iç içe geçirilerek boyu 50 santim olur; nakliyesi ne muhafazası kolaydır. takımın olta kısmı ve kullanılışı yukarıda anlatılan uzun köstekli dip sürütmesi gibidir.

c) Üç Köstekli Takım
Orta boyda kırlangıçların bol yakalandığı zamanlarda, bir defada birden fazla balık yakalayabilmek amacı ile yapılmış takımdır.
Şimdilerde bu kadar kırlangıcı bulmak pek mümkün olmasa da yakalama şansını arttırmak amacı ile bu takımı da kullanmakta yarar var.
Takımın yapılışı yandaki gibidir. Olta kısmı üstte anlatılan takımların aynıdır. Oltanın ucundaki fırdöndüden snra bağlanacak 2,5 veya 3 kulaç boyundaki bedene bir kulaç ara ile iki iğneli köstek bağlanır. Beden oltadan bir numara, kösteklerde bedenden bir numara küçük seçilmelidir. Köstek boyları 30 cm., iğneler 2/0 - 3/0 arası boylarda çapraz veya düzdür. Bedenin ucuna bağlanan mavrukanın diğer gözüne de 50 cm., boyunda bir köstek bağlanarak üç köstekli takım oluşturulur.
Bu takımın en büyük aksaklığı sürütme esnasında bedendeki kösteklerin bedene sarılarak kötü görünmeleri balığı yeteri kadar kıskandıramamalarıdır. Bun önlemek için istenirse tedbir alınabilir. Bunun iki yolu vardır. Birincisi kösteğin bedene bağlandığı yere ince yaprak kurşunu muska gibi sararak kösteği bedenden açarak dik tutmaktır (şekil 1). İkinci yol ise kösteği bedene üçlü fırdöndü ile bağlanmak; yalnız bu bağlantıdan önce kösteği ince bir plastik hortumun içinden geçirmek düğüm atıldıktan sonra da, hortumu sürüp fırdöndü halkasına geçirip sıkıştırmaktır. 10 cm., boyundaki hortum (tüp) parçası köstegi bedenden açacaktır (şekil 2). Akvaryumculardan temin edebileceğiniz hava hortumları bu işi görebilir, daha iyisi eczanelerden temin edilebilecek akvaryum hava hortumlarınsan ince olan serum hortumlardır.


d) Zokalı Takım
Yandaki gibi hazırlanan zokalı takımın olta ve beden kısımları aynen yukarıda anlatılan takımlar gibidir. Kullanımı da bir farklılık göstermez.
Zoka genelde yaprak yem kullanılacağı için sülük tipidir. Derin sular ve akıntılar söz konusu olur ise daha iri ve ağır sarmısak zokalar da kullanılabilir. Sarmısak zoka kullanılacaksa zoka dibi ile iğne dirseği arası en kısa olanı tercih edilmelidir.
Bu takımda ve buraya kadar tanımlanmış tüm kırlangıç balığı avı kullanılan takımlarda olta uzunluğunun 100 metre olması yeterlidir.
Hangi takım olursa olsun, kırlangıcın ağzı oldukça büyük olduğundan iri iğne seçmekte tereddüt edilmemelidir. İğne küçük kalırsa balığın ağzına tam oturmaz çekilen balık ya yolda, ya sandalın dibinde oltadan kurtulur.
Kırlangıç avında oltaya kırlangıçtan başka vatoz ve lipsoz gibi balıklarda atlayabilir. Lipsoz zehirli bir balık olduğundan dikkat etmek gerekir. Vatozun da rina gibi zehirli türlerine karşı hazırlıklı olmak gerekir. Yakalanan kırlangıç balıkı ilk andaki kısa kafa vuruşları ile oltada kendini belli eder. Daha sonra kafa vurmadan sanki boş bir ağırlıkmış gibi açık kanatları nedeni ile döne döne gelir. Sandalın yanına kadar çekilen balık kepçe veya kakıçla içeri alınabilir. Bedeni mümkün olduğunca balığa yakın tutarak ani bir hareketle, yani salllasırt usulü, kaldırıp sandala alma yöntemi de kullanılabilir. Ancak bu arada elin kırlangıcın kafa, solungaç kapakları ve sırtındaki dikenlere çok dikkat etmek gerekir. Bu dikenler zehirli değildir ama batarsa oldukça canınız yanabilir.
Buraya kadar tanımlanan tüm takımlar el oltası olarak düzenlenmiştir. Kırlangıç avında yukarıda tanımlanan tüm takımlar makineli kamış ile kullanılacak şekilde de düzenlenebilir. Bu durumda olta kısmı, beden ve köstekler bir veya iki numara inceltilebilir. Mesela olta 040 hatta 035 kalınlığa kadar rahatlıkla iner. Bedenler ve köstekler de 030 - 025 kalınklıkta düzenlenebilir. Dikkat edilmesi gereken beden boyudur, bedenin boyu kullanılan kamıştan çok uzun olmamalıdır. Mesela 3 metrelik kamış kullanılıyorsa beden boyu 4 metreyi kesinlikle geçmemelidir. Böyle olursa kamış kısa kalır, iskandil veya çatal beden gelir kamışa dayanır ama iğnedeki balık daha sandala uzaktadır alınamaz. Kamış 100 - 200 gr., atma kapasiteli olsa yeter çoğunlukla daha hafif sınıftan kamışlar da rahatlıkla iş görür. Daha ağır iskandil kullanma gereği olsa dahi iskandilin kamışla savrularak atılması söz konusu olmadığından bir problem olmaz. Makina 040 misinadan 100 metre alabilmelidir. Makinalı takımla yakalanan balığın kepçe veya kakıçla sandala alınmasında yarar vardır.

e) Parakete*
Parakete kırlangıç avında yaygın olarak kullanılır. Paraketenin ne olduğu nasıl donatıldığı genel hatlarla Olta Takımları ve Uygulamaları sayfalarında anlatılmaktadır. Kırlangıç paraketesi de burada belirtilen genel esaslara uygun olarak hazırlanır. Paraketenin bedeni 1,2 veya 1,5 mm., naylon olta ipinden (misina) veya kendi ağırlığı ile batan sentetik ipten yapılabilir. İkincisi gam almaması ve kösteklerin beden üzerinde daha az kayma göstermesi nedeni ile bence daha kullanışlı oluyor. Hangi ip kullanılırsa kullanılsın köstekleri dizmeden önce bedenin gamı iyice alınmalıdır. Bunun için en iyi yol da hareket halinde bir teknenin arkasından suya salmaktır. Tamamı suya salınan ip gamı alındıktan sonra dikkatlice tercihen bir sepete roda edilerek toplanmalıdır. Köstekler 040 - 045 misinadan, iğneler 3/0 çapraz iğnedir. Düz iğne de kullanılabilir. Köstek boyları 50 - 60 cm., iki köstek arası yaklaşık 1 metredir. Köstek sayısı 50 - 100 arasındadır. İğne sayısı arttıkça yemleme ve takımın serilmesi, toplanması ve muhafazası zor olacağından çok fazla köstek dizilmesi paraketeciliğe yeni başlayanlara tavsiye edilmez. Paraketenin yemi yaprak kesilmiş akyemdir. Sepetinde muhafaza edilen parakete serilirken yemlenebileceği gibi, av yerine giderken yolda yemlenip hazırlanabilir. Kırlangıç paraketesi balığın bulunabileceği 10 - 15 kulaçlık sığlıklarda, kumluk, taşlık kırmalık alanlara serilir. Kırlangıç paraketesine karagöz, vatoz, iskorpit, lipsoz gibi balıklar da çıkabilir.
*Dikkat amatör balık avcılığı sirkülerine göre parakete amatör balık avcılığı takımı sayılmamaktadır. Buna burada yorum yapmıyoruz..


Kırlangıç avı oltadan başka fanyalı ağlarla, trolle ve manyat ağları ile de yapılır. Bu tür avlanmalar genelde amatörlerin ilgi alanı içinde değildir. Amatörün yöntemi en zavkli olan oltacılıktır. Kırlangıçın eti beyaz ve çok lezzetlidir. Kafasından nefis çorba yapılır, haşlaması, buğulaması nefis olur. Fileto kesilerek tavası da yapılır. Ekonomik değeri vardır.
Son düzenleyen asla_asla_deme; 19 Ocak 2009 11:25 Sebep: Kırık Link
the_lily - avatarı
the_lily
Ziyaretçi
13 Eylül 2007       Mesaj #6
the_lily - avatarı
Ziyaretçi
TANIYALIM "Tanıyalım" dedik, ama baktık ki aslında belki de en çok yakaladığımız, pek çok amatörün ilk yakaladığı balık olan izmarit ve yurdumuz sularındaki türleri hakkında büyük bir karışıklık var, meğerse biz izmarit balığını o kadar da iyi tanımıyormuşuz. Ege Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesinden araştırma görevlisi Sn. Akın İlkyaz'ın akademik yardımı ile şimdilik çözdük, bu UNESCO tarafından kabul edilen sistematik; ancak bu konuda yani izmarit balığının sistematiği, sonradan tekrar değişiklikler olmuş. Bu artık bizi o kadar ilgilendirmiyor, biz amatör balıkçı ruhu ile bildiğimiz izmaritin peşindeyiz geri kalanı bilim adamları çözer. Bakalım artık bizim izmarit ve diğer türleri hakkında neler biliyoruz.

İzmarit balığı

Bilimsel adı Spicara smaris'dir. Tüm Centracanthidae familyasının sularımızda en çok bilinen ve amatörlerce en fazla avlanan türüdür. Neredeyse bütün bir familya onun adı ile özdeşleşmiş ve tanınmıştır. Bu sayfaya da adını verdiğimiz bu balığı altta biraz daha ayrıntılı olarak tanıyacağız.

İstrangilos

Bilimsel adı Spicara flexuosa'dır. Menekşe izmarit balığı olarak da bilinir. İzmaritin yakın akrabasıdır. Yurdumuzdaki tüm denizlerde bulunur, sayı olarak izmaritten daha azdır; Marmara'da oldukça azalmıştır. Vücudu izmarite göre daha tombul torpil gibidir; tüm vücudu pularla kaplıdır. Sırtı kahverengi yanları ve karnı beyazdır. Üreme dönemlerinde her iki yanında lacivert şerit şeklinde benekler belirir. Her iki yanında sırtına doğru birer siyah leke bulunur. Kafası ufak, ağzı küçük ve körüklü, gözleri iricedir. Tek sırt yüzgeci dikenli olmakla beraber izmaritinki kadar sert ve tehlikeli değildir, ensesinden kuyruğa kadar uzanır. Kuyruk yüzgeci çatallı, tek anal yüzgeci uzuncadır. Yerel balıklardan olmakla beraber özellikle Marmara'da yaşayan bazı sürüler baharda kanalı ve boğazı takiben Karadenize çıkar, sonbaharda geri döner. Başlıca gıdası planktonlar, balık yumurtaları ve bitkilerdir. Kumluk çamurlu diplerde, bazen kayalık yosunlu yerlerde gezerek yem arar. Yurdumuzdaki tüm sularda bulunur. Ortalama ömrü 12 yıl kadardır. Erkekler üç, dişiler iki yaşını doldurunca cinsel olgunluğa erişir. Yumurta dökümü ilkbaharda, Nisan Mayıs aylarında olur. Bir dişi yaklaşık 60.0000 yumurta döker, yumurtalar pelajiktir. Boyu ortalama 14 santimdir çok nadir olarak 20 santimlikleri görülür. Avcılığı izmarit ile aynıdır. Eti beyaz ve lezzetllidir. Tavası, tuzlaması yapılır. Ekonomik değeri fazla değildir.

Beyazgöz balığı

Bilimsel adı Spicara maena'dır. Zaman zaman melane adı ile de anılır. İzmarite oranla daha iri bir balıktır. Vücudu genişçe ve tombuldur. Vücudu pullarla kaplıdır. Tüm yüzgeçleri gayet iyi gelişmiş, diğer akrabaları ile aynı özelliklerdedir. Kafası ve gözleri iridir. Ağzı körüklüdür, pek büyük sayılmaz. Rengi izmaritten daha açıktır yeşilimsi bir görünüm verir. Her iki yanında birer siyah benek bulunur. Yaş** hikayesi, üreme zamanı izmarite benzer. Ömürleri 10-12 yıl, ortamala boyları 20 santim kadardır. Bazılarında çift cinsiyetlilik görülür. Yurdumuzdaki tüm sularda bulunur. Sayıca azdır seyrek yakalanır. Başlıca gıdası planktonlar, midye, balık yumurtaları, kurtlar ve yosunlardır. Avcılığı izmaritte olduğu gibidir; yalnız beyazgöz'ün vuruşu daha serttir ve çekilirken daha fazla direnç gösterir. Ekonomik değeri yoktur denebilir.

İzmarit, ülkemizde bu şekilde tanınan balık yabancı dillerde picarel (Ing., Fra.), Caramel (İsp.), Smarida (Rus.), marida (Yun.) gibi isimlerle bilinir. Yurdumuzda bazen, irilerine kanal izmariti, pabuç; ufaklarına kancur denir. Vücudu iyi işlemiş pullarla kaplı, yanlardan basık uzuncadır. Ağzı büyük ve körüklüdür. Kafası ve gözleri normaldir. Sırtı kahverengi, yanları beyazdır. Her iki yanında birer siyah benek bulunur. Kuyruk ve sırt yüzgecinde parlak minik benekler bulunur. Sırt yüzgeci tek parça, ensesinden kuyruğa kadar uzanır. Sert dikenler taşıyan bu sırt yüzgeci balığı oltadan almak için dikkatsiz davranılırsa ele batarak kırılır ve içerde kalır. Tecrübeyle söyleyebilirm ki, uzun süre o anı hatırlayacak kadar acı ve sıkıntı verecektir. Ete saplanıp kalan dikeni ya siz bulup çıkartacaksınız ya da uzun süre acı ve rahatsızlığa dayanarak vücudun atmasını bekleyeceksiniz. Benim başıma ikisi de geldi, ikincisinde yaklaşık on günde kendi kendine ucu dışarı çıkınca cımbızla çekip çıkartarak kurtuldum. Sırt yüzgecini savunma aracı olarak kullanmayı bilen izmarit yakalanınca oltada çırpınırken yüzgecini de açar. Bu şekilde balığı yakalayıp çıkartmak oldukça zordur. Ben sırttan yavaşca uzanıp enseden sıvazlayarak sırt yüzgecini kapatıp tutmayı tercih ediyorum. Karın kısmından yakalamak da bir yöntem olabilir. Tüm yüzgeçleri vücuduna oranla iyi gelişmiştir.
Ortalama boyları 15 -20 santim arasıdır. 20 santimlikler iri sayılır. Başlıca gıdası planktonlar, midye, balık yumurtaları, kurtlar ve yosunlardır. Erkekleri dişilere oranla biraz daha iridir. Yumurta dökümü ilkbahara denk gelir genelde Nisan Mayıs ayları yumurta aylarıdır. Üreme dönemlerinde her iki yanında lacivert şerit şeklinde benekler belirir. Bir yetişkin dişi 60-70.000 yumurta dökebilir. Yumurta dökümü dipte olduğu halde pelajik olan yumurtalar orta sularda gelişir ve açılırlar. Ömürleri 10-12 yıl kadardır erkekler üç, dişiler iki yaşında cinsel olgunluğa erişir.
Eti beyaz ve lezzetlidir. Kalın olan derisi bazen çıkartılarak tavası yapılır. Bunun için kafasını kesip, balığı temizledikten sonra, sırt yüzgeci keskin bir bıçakla derinin de bir kısmı alınarak kesilir. Bıçağın ucu ile sırt tarafından kaldırılan deri baş parmakla bıçak arasına sıkıştırılarak kuyruğa doğru çekilip kolayca alınır. Tulum çıkartılan balık kızartılır. Ancak tüm kalın derili balıklar gibi deri altı yağ tabakası ile kaplıdır ve deri yüzülünce bu tabakanın bir kısmı kaybolur, balığın lezzeti azalır. Diğer yol da balığın derisini yüzmeden sadece temizleyip pullarını kazıdıktan sonra tava yapmaktır. Ben her ikisini de denedim pulları soyulup tulum çıkartılmadan kızartılan balık daha lezzetli diyebilirim. Bir de izmaritin meşhur (özür dilerim) boklu kebabı vardır. Hiç temizlenmeden bütün olarak mangal üstüne alınan izmarit piştikten sonra derisi yüzülüp iç organları temizlenir eti ayıklanar, üzerine limon sıkılarak servis yapılır. Bu da hakikaten çok lezzetlidir.
NERELERDE BULUNUR
İzmarit ve burada anlatılan akrabaları, yurdumuzdaki tüm sularda bulunurlar. Genelde kışı derin sularda veya kanalda geçiriler. Bu arada 120 metre derinliklere kadar indikleri olur. Baharda Marmara denizinde boğaz civarında kışlayan bazı sürüler kanalı ve İstanbul boğazını takiben Karadenize çıkar, sonbaharda aynı yolla Marmaraya dönerler. Yazlı kıyılara sokulurlar. Çoğu zaman su üstünden bakınca görülecek kadar sığlıklarda gezen izmarit bu alışkanlığı ile pek çok amatörün balıkçılığa başlamasında önemli rol oynamıştır denebilir. Genellikle kumlu, çamurlu diplerde gezinir ve yemlenirler. Korunma ve yemlenme amaçlı olarak kayalık, yosunluk alanların etrafında veya içinde de dolaşırlar. Üreme dönemleri hariç sürüler halindedirler, birlikte gezer ve yemlenirler. Yani balık bulundu mu aynı yerde uzun süre av verir. Bol av veren bir yer her zaman çok bol olmasada devamlı olarak izmarit yakalanabilecek bir yer olarak belirlenmeli kerterizi alınmalıdır.
AVLAYALIM
Evet, gelelim izmarit avına. İzmaritin avcılığı çok zevklidir. Kurnaz ve çok hareketli olduğundan oltay vuruşu, çekerken gösterdiği direnç amatöre hoşça vakit geçirtir.
İzmarit'in başlıca yemi midyedir. Bundan başka karides parçası, sülünes, akyem olan balıkların sırt tarafından alınacak et parçası bu et parçası derisi ile kullanılabileceği gibi derisi soyulursa daha iyi sonuç verir. Balık bu yine de yeme nazlı vurur. Çok uyanık ve çevik olan izmarit oltaya vurduğunda sülünez, karides ve balık etini kolay alamaz, ama midyeyi çok kolay alır. Bunu önlemek için toplanan midyeler bir bıçakla açılarak gazete veya tülbent üzerine dizilir, çok hafifçe tuzlanan midyeler gazete kağıdı da hafifçe rutubetlendirildikten sonra sarılarak buz dolabında veya serin bir yerde muhafaza edilirse suyunu kaybeder ve yapış yapış bir hal alır. Fazlaca midye varsa yeteri kadar porsiyonlar ayrı ayrı hazırlanır ve buzlukta saklanırsa uzun süre el altında hazır yem var demektir. Bu durumdaki midye iğneye bir kere saplanır iğne sapına sarılarak tekrar gerekirse bir kaç kez saplanır, sarkan uzun parça kalmamasına dikkat edilmelidir. İğne ucu da hemen ele takılacak kadar uçta ama örtülü kalmalıdır. Eskiler minik minik midyeleri tek tek açıp tek tek takmayı tavsiye eder; ama bu işlem ömür törpüsüdür, çok eskiden denemiştim. Büyük midyeleri yukarıdaki yöntemle kurutup bıçakla keserek kullanmayı tercih ederim ve bir verim azlığı problemi görmüyorum. İlla küçük midye kullanacağın derseniz kıyıda yakacağınız bir ateş üzerine konacak saç üzerine dizilen mucur midyeler ısınıp açılınca ateşten alınıp eti kabuktan sıyrılır kullanılır. Bu şekilde ısınırken su kaybeden midye eti de güzel yem olur. BU İŞLEMİ KIYIDA YAPACAKSANIZ YAKTIĞINIZ ATEŞİN CEVRE KİRLENMESİNE NEDEN OLMAMASINA DİKKAT EDİN. Yem olarak karides kullanılıyorsa kabuğu soyulan karides eti iğneye uygun boyda kesilerek takılır, sülünes de aynı yöntemle kullanılır. Ben kullanmadım ama tavuk etinin de yem olarak kullanıldığında izmarit avında çok başarılı olduğu söylenir. Özellikle daha sertçe ve beyaz olan göğüs kısmından alınacak parçalar izmarite yem olarak kullanılabilir.
İzmarit gece oltaya vurmaz, güneş battıktan sonra av kesilir.
Amatör açısından yemli avcılığı makbul olan izmariti avlamanın yolu tek ama takımları farklıdır.
a. Üç köstekli takım
b. İzmarit çaparisi
c. Savurma takım
d. Telli beden
a. Üç köstekli takım
Üç köstekli olarak adlandırdığımız bu takım aslında Olta takımları ve uygulamaları sayfasındaki sarkıtmalar bahsinde anlatılan takımlardandır. Yani yandaki resimde görülen her iki takım da kullanılabilir. Daha yaygın kullanılanı birincisidir. Ancak balık hep alttaki iğnelere çıkıyor üstteki iğne boş kalıyor ise ikinci takımda denenerek tüm iğnelerin dolması sağlanabilir. Dikkat edilmesi gereken mavrukanın altındai kösteğin kısa yapılması dibe değmeden dibin 1 santim kadar üzerinde durmasının sağlanmasıdır. Çeşitli durumlarda takımda yapılabilecek değişiklikler ve takımı kullanma tekniklerine yukarıdaki linkten ulaşılabillir, ancak izmarit avında fazla komplike olaylarla pek karşılaşılmaz. Takımın yapılışına gelince olta 040 veya 035, 025-030, köstekler 020 misinadan yapılır. Köstek boyları 10-12 santimdir. İğneler 9 daha iyisi 10 numara, siyah olmalıdır. İğne ne kadar küçükse takım o kadar avcı olacaktır. İskandil sulara derinliğe göre 80-150 gıram arasında değişir. Oltanın ucuna eklenen 1 santimlik hatta daha ufak bir fırdöndüye beden bağlandıktan sonra takım hazırdır.
İzmarite uygun yemle yukarıda anlatıldığı gibi yemlenen takım, dibe indirilir iskandil dibe değince durulur hafifçe gergin (apiko) tutulan takım hareket ettirilmeden balığın vurması beklenir. İzmarit çok hareketli ve sert bir balıktır yeme sertçe vurur, bu vuruşta ya iğneyi de yutar ya yemi alır. Bazen de her ikisi de olmaz tekrar vurarak yemi almaya çalışır. Genelde vuruşların yarısından fazlasında yakalanmaz, ama o vuruşlar amatöre büyük heyecan verir. Vuruşu hissettiğinizde hafifçe tasmalayarak eğer iğne balığın ağzına girdiyse oturmasını sağlayabilirsiniz. Balık ilk vuruşta yakalandıysa ve yukarı doğru fırlarsa bir an için olta boşa çıkmış gibi olur, yine de hafifçe tasmalamakta yarar vardır. İlk balık yakalandıktan sonra çekmeyip beklerseniz ya yakalananı da kaybedersiniz ya da diğer iğnelere de balık dolar. Oltada olan izmarit fazla çırpınır veya siz diğer balıklar için sertçe tasmalarsanız körüklü ağzı yırtılarak kaçabilir. Yakalanan balıkları çekerken de buna dikkat etmeli hızla çekerek körüklü ağızlarının yırtılmasına ve kaçmalarına izin verilmemelidir. Bu takım sandaldan veya iskele, duba üstünden veya yüksek kıyılardan kullanılabilir. El oltası olarak düzenlenebileceği gibi makinalı kamışlı takım olarak da düzenlenebilir. Kıyıdan (köprü, iskele üstü gibi) kullanımında makinalı kamışlı olarak düzenlenmesi kullanımında büyük kolaylık getirir.
İzmaritin bu ve diğer takımlarla avlanmasında eğer avcılık sandaldan yapılıyor ise sandal alargaya bırakılmamalı, demir atılarak sabitlenmelidir. Tonoza almaya gerek yoktur tek demir yeterli olur, demir ipi üzerinde gezinmenin bir zararı olmaz.
b. İzmarit çaparisi
Yukarıda anlatılan üç köstekli yemli takımın 15-25 iğneli olanıdır. Kullanımı zordur. Alışık ve teknesi hazır olmayan için ise ömür törpüsüdür. Yukarıdaki gibi hazırlanan takımda köstek kalınlıkları aynı kalırken beden ve olta birer numara büyütülebilir. Takımı kullanmak için sandala ikisi öne karşılıklı ikisi arkada karşılıklı olmak üzere 4 direk dikilir. Yemli çapari bedeni atılırken ve toplanırken bu direkler üzerine dizilecektir. Mümkün ise bir de yardımcı gerekir ki toplama, yemlemelerde çok vakit kaybedilmesin. Ayrıca çapari bedenininde en az iki tane hatta daha fazla olacak şekilde hazırlanması gerekir. Avda normalde iki beden kullanılır, biri suda avlanırken diğeri sandalda direkler üzerinde yemlenip hazırlanacaktır. Bedenin olta tarafına yapılan kafa ve oltaya bağlanan kopçalı fırdöndü ile bir beden kolayca çıkartılıp diğeri bağlanabilecektir. Sudaki takım çekilip fırdöndü ele geldiğinde fırdöndü bedenden ayrılıp diğer bedene bağlanır ve ikinci takım suya indrilir çekilen takım da boşalan direklere serilerek balıkları ayıklanır, bedene dolaşan köstekler düzeltir ve yemlenir. Bu işleri yardımcı yapar.
Takımın kullanılışı da üç köstekli takıma benzer ama bu takımda genelde tasmalama yapılmaz beklenir. Oltadaki çırpınmaların artması balık miktarının da arttığını gösterir ve yeteri kadar olduğuna inanılıyorsa takım toplanır. Yukarıda anlatıldığı şekilde genelde el oltası olarak düzenlense de 15-20 iğneli yapıp, iki ayrı kamışlı takım hazırlayıp sandala direk dikmeden veya tek ya da iki direkle işi çözmek mümkündür. Takımın biri kullanılırken diğerini kamışla sandalda bırakılıp balıkların temizlenmesi ve yemlenmesi sağlanır. Bu şekilde düzenleme hem karışma riskini azaltacaktır hem de kullanım kolaylığı getirecektir. Yardımcı gene gerekir.
c. Savurma takım
Aslında izmarit avında kullanılan takımlar hemen hemen hep aynı. Bu takımda yukadıda anlatılan üç köstekli takımın ya aynısı veya iki köstekli olanıdır. Farkı yukarıdaki takım sarkıtma olarak kullanılırken bu takım kıyıdan savurma olarak kullanılır. Düzenlenmesi ve yemlenmesi aynı şekildedir. Tek fark kösteklerin daha uzun tutulması gerektiğidir. Bunun nedeni hem takım hafif iskandille dibe inerken, hem de çekilirken boş kalan köstekteki yemin sallanarak balığı kıskandırmasının amaçlanmasıdır. Ağrılığı daha az seçilebilir derinliğe göre 40-50 gıram yeterli olur. Kıyıdan savrularak atılan takım dibe indikten sonra balık varsa vurur ve yakalanır. Taşlık kayalık yerlerde kullanılmaması uygun olur zaten bu tür yerler savurma takmlarına uygun yerler değillerdir. El oltası olarak düzenlenebileceği gibi doğru olanı makinalı kamışlı olarak düzenlemektir.

d. Telli beden
Diğer uygulamalardan tek farklı olan yöntem budur. Bu da yine yazın iskele, köprü gibi yerlerden veya sandaldan avlanmakta kullanılan eski moda bir takımdır. Şimdi pek yaygın olarak kullanılmamakla beraber balığın olduğu zamanlarda çoğunlukla iki kösteğin de dolu çıkması normaldir. Takımın yapılışı kırlangıç bahsinde anlatılan terazi beden gibidir. 050-070 kalınlığında, 50-60 santim boyunda çelik galvaniz telin hem ortasına hem de her iki ucuna halkalar yapılır. Ortadaki halkaya olta ve 80-100 gramlık iskandil, uçlardaki halkalara da 35-40 santim boyunda köstekler bağlanır. 040 olta ipine kopçalı fırdöndü yardımı ile tutturulan beden yemlendikten sonra yavaşça indirilir. Dip bulunduktan sonra köstek boyu kadar kaldırılarak yemleri balıkların görmesi sağlanır. Özellikle akıtılı yerlerde çatal köstek uygulaması gibi çalışır ve oldukça verimli olur. Balığın dibe yakın ve ne yapılırsa yapılsın tek tek çıktığı durumlarda tel beden ikişer ikişer balığı alır. İndirirken karışmamasına dikkat etmek gerekir bu nedenle daha çok el oltası olarak düzenlenmelidir.
İzmarit yukarıda anlatıldığı gibi zevkli avcılığı, lezzetli eti ile amatörlerin paşinde oldukları balıklardandır. Amatör oltacılık uygulamaları dışında uzatma, fanyalı, manyat ağları ile de yakalanır ancak ticari olarak bu ağlarla yakalanması hedeflenen balıklardan değildir, başka balıklara atılan ağlara çıkar. Hemen hemen her mevsim av vermesi nedeni ile de yem balığı olarak geniş kullanım alanı vardır. Lüfer, kırlangıç gibi balıklara sıkça yem yapılır. Bırakma takımlarda canlı yem olarak kullanılır. Yem olarak kullanılacak izmaritin pulları temizlenmelidir. Oltacılıktan başka uzatma, manyat, çevirme ağları ile yakalanıyor olsa da izmaritin ekonomik değeri yüksek değildir. Ticari olarak pek seyrek bulunur. Tava, haşlama, tuzlama olarak tüketilir.
Son düzenleyen asla_asla_deme; 19 Ocak 2009 11:38 Sebep: Kırık Link
the_lily - avatarı
the_lily
Ziyaretçi
13 Eylül 2007       Mesaj #7
the_lily - avatarı
Ziyaretçi
TANIYALIM Bu balığı aslında görmedik yakalamadık, Türk amatörlerce ne kadar biliniyor bilemiyoruz ama Kızıldeniz'den Süveyş kanalı ile Akdenize geçtiği daha sonra Türkiye sularına (Ege ve Akdeniz) ulaştığı biliniyor. Buradan benim anladığım Akdeniz ve Ege'de avlanan meraklı amatörlerce biliniyor ve avlanıyor olduğudur. Akdeniz'de ilk tespiti 1935 yılındadır; sayıca az olmakla birlikte 1981 yılından beri de Türkiye'de bilinmektedir. Bu balık Türk amatör balıkçıları tarafından pek tanınmamakla beraber; okyanuslarda yakalanan son derece keskin dişli ve güçlü olan wahoo'nun sularımızdaki benzeri ve yakın akrabası olarak ilginç olabilir. Halk arasında farklı isimlerle de tanınabilir ancak bilinen yaygın isimleri ceylan balığı veya tombak balığıdır, Dünyada yaygın olarak bilinen ismi Narrow-barred Spanish mackerel, narrow-barred king mackerel, striped seer (İng.,ABD), Spaniche makrele (Alm.), teniopalamide (Yun.), kanad, kanaad, khabbat (Arab.), yabancı dillerdeki bazı isimleridir.
Vücudu uzunca ve yanlardan basıktır. Sırtı koyu gri veya mavimsi siyah, yanları parlak gümüşi gri renktedir, yanakları ve alt çenesi parlak beyazdır. Vücudunda boydan boya 40-50 ince dalgalı bant sırtından karnına doğru vücuduna dik olarak uzanır. Bazen bu bantlar ufak benekler halinde görülür; 400-45 santim boyundakki gençlerinde bant sayısı 20 kadar olur. Çift sırt yüzgeçinin önde olanı ikinciden daha alçaktır. İkinci sırt yüzgeci anal yüzgecine göre hafifçe daha öndedir. İkinci sırt yüzgecinden ve anal yüzgecinden sonra scombridae familyasında görülen tipik yalancı yüzgeçler 10-12 adet bir tarafta olmak üzere çatal kıuyruğa kadar devam eder. Kuyruk hariç, yüzgeçleri vücuda göre iyi gelişmiş sayılmaz. Tüm vücudu küçük pullarla kaplıdır. Kafası ve ağzı oldukça büyüktür. Çenelerinde büyük, üçgen yapılı sık dizilmiş keskin dişler vardır; bu dişler ile takım kesebilir. Damaklarında da tutucu geriye dönük (vomer) dişler bulunur. Yanal çizgisi ikinci sırt yüzgecinden sonra sert bir eğimle aşağı dönerek devam eder. Yüzme kesesi bulunmaz.
Türkiye sularındaki üreme alışkanlıkları hakkında yeterli bilgi yok. Tahminen sıcaklıklara da bağlı olmak üzere Nisan veya Mayıs aylarından başlamak üzere Temmuz sonuna kadar yumurtalarını dökerler. Dişilerin yumurta dökme sezonu boyunca 2-6 gün aralıklarla birkaç defa yumurta döktüklerine rastlanmıştır (Avustralya). Erkekler 80 santim, dişiler 68 santim çatal kuyruk boya ulaştıklarında cinsel olgunluğa erişirler. Etoburdurlar. Başlıca gıdaları küçük pelajik balıklar, kalamar, sübye ve karides gibi deniz canlılarıdır. Gece gündüz yemlenir. Genelde küçük sürüler halinde dolaşır ve yemlenir. Pelajik balıklardandır 10-70 metre derinliklerde bulunabilir.
240 santim boya ve 70 kilo ağırlığa kadar ulaşabildikleri sanılmaktadır. enelde 0,9-1 metrelikleri daha yaygındır. 1982 yılında Güney Afrika'da yakalanan 44,9 kiloluk balık 2002 yılı sonuna kadar (all-tackle kategorisinde) oltayla yakalama rekorudur.
Bizim sularımızda bu kadar büyüğü var mıdır bilemem ama altta resmi olan balık Mayıs 2001 de Avustralya/Mudjimba adasında zıpkınla vurularak yakalanmıştır. 37 kilo ağırlığındadır. Yine Avustralya da zıpkınla avlanan bunun bir büyüğü 37,2 kiloluk balık ise 2002 yılı sonunda dünya rekoru idi. Ne dersiniz yarısı kadarı ile karşılaşma şansına sahipsek bu balığın peşine düşmeye değmez mi?


NERELERDE BULUNUR
Doğal yaşam alanı olarak Doğu Afrika kıyıları, Kızıldeniz, Basra körfezi, Güney Asya kıyıları, Hint Okyanusundan itibareen Avustralya'ya kadar olan bölge ve Avustralya sahilleridir. Bu arada Türkiye sularında da az da olsa olduğunu ve nasıl geldiğini yukarıda anlattık. Kıyılara yakın sığlıklardan, yar başlarına, akıntılı bölgelere, küçük koylar ve hata lagünlere kadar pek çok yerde karşılaşmak mümkündür. Öğrendiğimiz kadarı ile ceylan yurdumuzda özellikle Akdeniz sahillerinde bahar başından bahar ortalarına kadar kıyılara yanaşırken bu tarihler dışında kıyılarda pek rastlanmıyor. Aranacak ise derinlerde aranmalı bunun içinde sarıkuyruk sayfasında anlatılan "derinlik kontrollu derin su sürütme aleti - downrigger" kullanılmasında yarar var. Göçmen balıktır uzun göçler yapabilir, Türkiye sularındaki göç alışkanlıkları hakkında yeterli bilgi yoktur. Bu arada özellikle mercan kayalıkları çevresinde göç etmeden sürekli yaşayan toplulukları da vardır. Kısaca şurada veya burada bulunur demek o kadar kolay değil, özellikle Türkiye suları için bu daha da zor. Aramak gerekir, bu arada yemlemeye karşı oldulça duyarlıdırlar çok iyi tepki gösterirler; yemleme yolu ile toplamak yemlemeye devam ederek bir müddet oyalamak mümkün olabilir.
AVLAYALIM
Doğrudan bu balıktan avlamadığımuzdan veya avlanmasına şahit olmadığımızdan pek iyi tanımıyor ve bilmiyoruz. Bir de şu var ki "ben gidip biraz ceylan balığı yakalayayım" diye kimse özellikle bu balığın avına çıkmaz demek ki bu balık yakalanacak ise başka balıklara düzenlenen takımlara vuracaktır; yani bu balığa özel takım donatılmaz. Bu düşünce ile ben diyorum ki bu balığı hedefleyecek şekilde avlansam:
1. Sürütme; doğal yemli veya suni yemli
2. Fly takımı
Kullanırım. Bu takımları da başka balıkları yakalamaya çalışırken uzun uzun anlatıldığından burada fazla detaya girmeden burada kısaca bahsedeceğiz.
Sürütme takımı olarak palamut bahsinde anlatılan aynı takımı tavsiye ederim. Bu takım balığın kıyılara yanaştığı bahar aylarında çok derinlerde olmadığı gözönüne alınarak daha hafif şekilde de düzenlenebilir. Makinalı takım olarak düzenlenirse avın daha zevkli olacağına inanıyorum. Yapay veya doğal yemlerle sürütme yapılabilir. Yapay yem olarak bu balığın yakın akrabası wahoo özellikle parlak, simli kalamar taklidi yemlerle bolca yakalanmaktadır. Denemekte yarar var. Diğer kullanılabilecek yapay yemler palamut bahsinde anlatılmıştı. Aynı takım bütün ölü, yaprak kesilmiş veya canlı yemle de yemlenerek sürütülebilir. Sitenin diğer sayfalarında mesela lüfer, sinarit, levrek, yemler ve yemleme gibi, bu tür yemlerin nasıl hazırlanacağı hakkında bilgiler bulabilirsiniz. Balık dişli olduğundan bedende iğneden önce 30 santim kadar çelik ip veya tel beden kullanmakta yarar olabilir. Tabii bu takıma akya, avcı, lampuka, barrakuda gibi balıklar da atlayabilir. Buradan şunu da anlamak mümkün ki akya, avcı gibi balıklar için yapılan sürütmelerde ceylana da rastlanır. Avcı veya sarıkuyruk sayfasında anlattığımız "derinlik kontrollu derinsu sürütme aleti" özellikle dünya denizlerinde ceylan için kullanılan takımlardandır. Yurdumuzda da bahar ayları dışında ceylan açıklara çıktığından bu takım yararlı olacaktır. Takımın tanıtımını sarıkuyruk sayfamızda bulacaksınız.
Fly takımı olarak da palamut bahsindeki fly takımı ve yemler aynen kullanılır. Teknik de aynıdır. Yani önce balığı aramak veya bolca yemleme yaparak topladıktan sonra fly takımı ile üzerine atış yaparak ilgisini çekip vurmasınsı sağlamak. Unutmayın, yemleme yaparak bu balığı toplamak müğmkündür özellikle yaklaşık yaşam mahalli biliniyor ise yemleme çok iyi sonuçlar verebilir. Eğer bu balık yemleme ile toplandı ise fly takımı yarine atıp çekme ile de verimli avlar yapılabilir. Her iki durumda da yani hem fly takımında hem de atıp çekme de çelik beden kullanmak yararlıdır. Atıp çekme takımı olarak 2,4-2,7 uzunluğunda, 30-60 gr., testli kamış ile 040 misinadan 100 metre saracak makina yeterli olacaktır. Misina 035-040 olabilir.
Ceylan balığı, yurdumuz için pek büyük ekonomik değere sahip olmasa da Doğu Afrika'nın okyanusa kıyısı olan ülkeleri, Basra körfezine kıyısı olan Arap ülkeleri, Avustralya ve kuzeyindeki denizlerde önemli ekonomik rolü vardır. Etinin lezzetli olduğu söylenir özellikle balık köftesi yapıldığı ve çok lezzetli olduğu belirtilmektedir.
Son düzenleyen asla_asla_deme; 19 Ocak 2009 17:17 Sebep: Kırık Link
the_lily - avatarı
the_lily
Ziyaretçi
13 Eylül 2007       Mesaj #8
the_lily - avatarı
Ziyaretçi
TANIYALIM
Lüfer Türkiye denizlerinin incisi, boğazların efendisidir, dense yanlış olmaz. İstanbul amatör balıkçılığında en önemli yeri tutar, hatta edebiyatta da yerini almıştır; öyle ki eski İstanbul zenginleri sırf lüfer yakalamak için gümüş zokalar dökerlermiş. Şimdi zokaları civalayıp durumu kurtarıyoruz ama lüfere olan ilgide bir azalma olmamış, azalan lüferin sayısı olmuştur. Biz sadece lüfer derken yabancı dillerde bluefish, choppers,skipjack, anchova ve lufar gibi adlarla geçer. Yurdumuzda ki tüm denizlerde ve dünya denizlerinin çoğunda bulunur. Pasifik'te sayısı azdır, pek çok bölgesinde bulunmaz. Sırt yüzgeci çifttir ilki kısa ve küçüktür 8 - 9 yumuşak ışınsal dikenden oıluşur. Diğeri uzun ve yüksektir 23 - 28 yumuşak ışınsal dikenden oluşur, Anüs yüzgeci de ikinci sırt yüzgeci gibidir. Tüm yüzgeçlerinin renkleri çoğunlukla sarımtraktır. Kuyruk yüzgeci gayet iyi gelişmiştir. Vücudu torpil şeklinde olmayıp yanlardan hafif basıktır. Pulları ufaktır, balık irileştikçe vücuduna daha fazla işler. Başında pul yoktur fakat solungaç kapakları pulludur. Başı ve gözleri iridir, gözlerinin önünde iki kuçük burun deliği bulunur. Sırtı ve yanları yeşil - gri, karnı gümüşi beyazdır, tüm renklerinde tuhaf bir grilik vardır. Çenesi kuvvetli, çenelerindeki tek sıra dişler çok keskindir. Oltadaki yemi ısırıp koparırken bile sadece bir tıkırtı hissedilir; oltadan çıkartırken elinizi ağzına sokarsanız veya dikkatsiz davranırsanız ciddi şekilde ısırıp yaralayabilir. Alt çene hafifçe üsttekinden uzundur, damağında da dişler bulunur. Başta istavrit, izmarit, zargana, kolyoz, uskumru, hamsi, gümüş, camuka, ilarya gibi balıklar olmak üzere küçük balıkları yiyerek beslenir bu arada kendi türünün küçüklerini de yer, yani yamyamdır. Önüne gelen her balığa saldırır. Beslenma sırasında ve genel yaşamında çok vahşidir yemeyecek olsa da öldürür. Genel olarak her lüfer bir günde kendi ağırlığının iki katı kadar balık öldürür. Bu rekoru onu denizlerde yaşayan en yırtıcı balık yapar. Korkusuz balıktır denebilir, bu oltaya vururken çekinmeden yemi koparıp yemesinden de anlaşılır, bu nedenle lüferin vuruşu oltada gayet hafif hatta tıkırtı şeklinde hissedilir. Kendi boyunda hatta daha büyük balıklara da saldırır; palamut da önünde tutunamaz. Sularımızda en büyük düşmanı yunustur. Yunuslar lüfer sürülerini takip eder, kıstırısa sararak yer, bazen onların peşinden sığlıklara da girerler, ancak lüfer sürüsü çok kalabalıksa fazla kayıp vermeden, sürünün yunusu püskürttüğü bilinmektedir. İpekli takıma yakalanmış bir zarganadan lüfer saldırısından sonra kalan!
Tam bir göçmen balıktır. Dünyada yaşadığı tüm bölgelerde kışları daha ılıman sularda geçirmek üzere göç ederler. Yurdumuzda Mayıs ayında Marmara ve boğazlarda kalan lüferler beslenmek, üremek ve yazı geçirmek üzere kanalı takiben Karadenize çıkarlar. Bu çıkış oldukça hızlı olur Haziranın ilk haftasına kadar tamamlanır. Bu dönemde yakalanan balık pek yağsızdır. Çıkış sırasında Marmara ve boğazlarda muhtelif yerlerde ve Karadeniz' de yumurta dökerler. Bir dişi 60,000 ile 80,000 arası yumurta dökebilir. Yumurtaları 1 - 1,2 mm çapında pelajiktir; 20 derece su sıcaklığında iki günde açılır. Su sıcaklığı düşükse süre uzar. Yazı Karadenizde beslenerek geçiren lüferler havaların soğuması ile Ağustos ayının ortaları itibarı ile yine kanalı takip ederek (ama bu defa akıntıya karşı) inişe geçerler. İlk gelenler küçük boyda lüferlerdir bunlara koruk lüferi denir. İlk inen bazı sürüler İstanbul boğazı ve çevresinde yerleşerek bir süre yemlenir bunlara otlak lüferi de denir. Eylül ayı ile birlikte tam boy lüfer ve ay ortasından itibaren de kofana boğaza girer. En son çinekop gelir. Bunun nedeni iniş için Karadeniz'in boğaz girişinde toplanmış olan kofana ve lüferlere yem olma korkusudur. Boğazlar ve Marmaranın hemen hemen her yerine yayılan lüfer sürüleri yolu üstündeki tüm taşlık kırmalık meraları yoklayarak av arar ve beslenir. Bu yem aramalar sırasında bazen bir kaç metrelik sığlıklara kadar da sokulurlar. Bir kısım sürüler havaların kış başında lodoslarla ılıman gitmesi sonucu boğazda kanalda kışı geçirmek üzere kalır. Ancak Şubat sonu Mart ayı başında Güneydoğu'dan esen rüzgarlarla Karadeniz'den gelen soğuk üst akıntının kanal suyuna karışması ile kırgına uğrarlar. Lüferler daima sürü olarak gezerler. Bazı sürüler Çanakkale boğazından Ege'ye açılırlar. Ağustosta başlayan iniş Aralık sonu hatta Ocak ortalarına kadar sürer, bu sırada yağlı ve son derece lezzetli olan lüferler amatör ve profesyonel balıkçılara bolca av verirler. İşte edebiyete giren, İstanbul yaşamında yer etmiş lüfer avları bu dönemdedir. Bu dönemde Osmanlı sultanları lüfer avına çıkar, gümüş zokalar dökülür, en iyi zoka dökenin zokaları kapışılırmış; Ahmet Rasim'in romanlarında İstanbul'un güzelliğinin bir parçasıdır lüfer.
Ne yazık ki aşırı ve bilinçsiz avlanma, deniz kirliliği bu çoşkuyu yok etmiştir. Şimdi bu kadar lüfer yok, tabii o coşku da. İstanbul' un da eski güzelliği kalmayınca lüfer de çekti elini ayağını.
Ege ve Akdeniz'de yakalanan lüfer Karadeniz ve Marmara'da yakalanana göre daha lezzetsizdir. Bu balık Marmara'da tükendiğinde demek ki balık soframız dünyaca ünlü bir lezzetini daha kaybedecektir.


Lüfer ülkemizde yaşına ve boyuna göre çeşitli isimlerle anılır. Bu isimler alttaki tablodaki gibidir.
İsmi


Adet / Ağırlığı
Boyu (cm)




Defne yaprağı20+ / 1 Kg.10 cm kadarÇinekop16 - 18 / 1 Kg.11 - 13 cm.Kaba çinekop13 - 15 / 1 Kg.14 - 18 cm.Sarıkanat9 - 12 / 1 Kg.17 - 20 cm.Lüfer3 - 8 / 1 Kg.21 - 28 cm.Kofano1 - 2 / 1 Kg.32 - 50 cm.Sırtıkara1 / 2 Kg.+ 50 cm ve fazla

Akdeniz ve Ege'ye mahsus bir balık olan Akya'nın (Lichia amia) lüferle hiç bir akrabalığı yoktur ama özellikle İstanbul'da balıkçı esnafı bilerek veya bilmeyerek lüfer meraklısı İstanbullulara akyayı lüferin büyüğü olarak tanıtıp satmaktadır. Buna kanmayın aradığınız lezzeti bulamazsınız.
Ortalama ömrü 9 - 10 yıl kadar tahmin edilmektedir. Sularımızda çok nadir görülmekle beraber 120 cm. boya ve 14 kilo ağırlığa ulaştığı sanılmaktadır. Yakalanan ve rapor edilen en büyük lüfer 11,5 kilodur. İşte bu balığın önünde durabilen balık pek yoktur. Bu rekor boydakiler daha çok Atlantik okyanusunda görülmektedir, nadiren Ege ve Akdeniz'de de rastlanır. Yukarıdaki resim zıpkınla vurulmuş 9,07 kilo ağırlığında bir lüfere aittir, (Kofana veya sırtıkara demek daha doğru). Brezilya'da 1998 yılında vurulan bu balık, zıpkınla vurulan en büyük lüfer olarak hala rekor balıktır. Oltayla yakalanan en büyük lüferin ise 11,5 kilo olduğunu zaten belirtmiştik. Darısı başımıza.
NERELERDE BULUNUR
Lüfer İstanbul Boğazı, İstanbul ve Marmara içinde pek çok yerde yakalanabilmektedir. Gezici balık olduğundan şurada bulunur, burada daha çoktur demek pek mümkün olmasa da yakalandığı bazı yerler şöyle sayılabilir. Anadolu ve Rumeli fenerleri önünden hemen hemen tüm boğaz kıyıları, Beşiktaş, Kabataş arasındaki bölge, Sarayburnu ve Yenikapı hala kıyıdan verimli avlar yapılabilecek yerlerdir. Bundan başka Trakya ve Güney Marmara kıyıları ile Tekirdağ körfezi bol av verir; yalnız bu bölgede daha çok sandaldan avlanmak gerekecektir. Buralardaki taşlık kırmalık meraları yoklayarak yoluna devam eden lüfer ava giderken avlanan avcı olur.
Açık denizde lüferin tespiti o kadar kolay olmayabilir. Yukarıda toplanmış daireler çizerek uçuşan, çığlıklar atan martılar o civarda yemlenen iri balıkların habercisidir; bu lüfer de olabilir. Balıkların beslendiği o bölgede genelde denizin üzerinde bir yağ lekesi oluşmuştur ve taze kesilmiş kavun veya salatalık gibi kokar. Eğer o an için yem olan küçük balıklar yüzlememişse bile bu işaretler görülebilir. Yem balıklar yüzlediğinde ise sıçramalar, su sıçratmalar en iyi işaretlerdir. Yüzleyen küçük balıklar bu saldırı süresince dibe dalmayacaktır, çünki dibe inmek bir daha hiç çıkmamak anlamına gelebilir. Ama yemlenen bu büyük balık her zaman lüfer olmayabilir tabii. Buna örnek bir klibi, lampuka ve çizgili marlin'in küçük balıklara bnasıl saldırdığını; seyretmek için linki tıklayın.
İstavrit çaparisinde veya izmarit yemlisinde, yakaladığınız balıkların bazıları yarım çıkıyorsa o bölgenin kerterizini mutlaka alın, gece yemli zokalı takım için iyi bir yer buldunuz demektir.

AVLAYALIM
Lüfer avcılığı Yapay Yemlerle ve Doğal Yemlerle avcılık olarak iki gruba ayrılır.
1.Doğal Yemlerle Avcılık
a. Zokalı sarkıtma
b, Uzun olta
c. Mantarlı dip takımı
d. Zokalı dip oturtması
e. Mavrukalı takım
f. Yemli çapari
g. Atıp Çekme
2. Yapay Yemlerle Avcılık
(Bu sayfanın yükün arttırmamak için ikinci sayfada anlatıldı)
a. Kaşık ile avcılık
b. Seğirtme ile avcılık
c. Yünlüler, yüksükler
d. Çapari
e. Çarpma
1. Doğal Yemlerle Avcılık
Lüferin doğal yemlerle avcılığı deyince akyamler anlaşılmalıdır. Akyem olmaya müsat hamsi, tirsi, çaça, istavrit, uskumru, kolyoz, izmarit, ilarya, zargana gibi balıklar boylarına göre bütün veya yaprak, sülük kesilmiş olarak lüfer avında kullanılır. İzmarit lüferin en sevdiği yemlerdendir, izmarit yem olarak kullanılacağı zaman pulları temizlenmelidir. Yabancı kaynaklar lüfer için kalamar ve sübyeyi de yem olarak veriyor; bunlar bütün veya kesilmiş olarak sürütme oltalarda kullanılıyor. Daha çok Atlantik okyanusuna ait bu yöntem Akdeniz'de de çalışabilir. Lüfer karides, sülünes,midye gibi yemlere vurmaz.
a. Zokalı Sarkıtma
Lüfer avını en klasik yöntemidir, sandaldan genelde geceleri yapılır. İstanbul boğazında, gecenin karanlığında dizilmiş lüfer yakalayan balıkçı sandallarının lüks ışıkları çok güzel bir görüntü oluştur. Bu yöntemle gündüz de sandaldan avlanmak mümkünse de doğrusu gece ışıkla avlanmaktır.
Neden ışık? Gece lüfer yemlisinde ışık kullanmanın birinci amacı ışığın yakamozu kesmesidir. Genelde yanlış bir inançla karanlıkta olta ipinin görünmeyeceği sanılır ama gerçek tam tersidir, karanlıkta yakamaz alan olta ipi pırıl pırıl parlak görüntü verir. Eskiler lüks lambaları yokken gece yemlisine mehtaplı gecelerde çıkarlarmış, Işık suya inen olta ipinin yakamoz yaparak parlamasını keser görülmemesine yardımcı olur. Ayrıca balıklar da kelebekler gibi ışığa bir ilgi duyarak ışığa yaklaşır sanılmaktadır; buna yem balıklar da dahil olacağından lüfer de onlarla birlikte yaklaşır. Ayrıca ışık sandalın içindeki amatörün rahat çalışmasına da yardımcı olur. Bu amaçla ışığın göz hizasından altta olması gece karanlığında gözlerinizin alınmamasına yardımcı olacaktır. Eskiden pompalı gaz lambaları kullanılırken artık günümüzde küçük LPG tüpleri hem parlak kuvvetli ışığı, hem uzun süre dayanımı, hem de kullanma kolaylığı ile pompalı gaz lambalarınnın yerini almıştır. Lüks lambası sandala denize doğru eğimli olacak, ışığın asıldığı taraftan suya gölge düşürmeyecek şekilde monte edilmelidir. Ahşap teknelerde teknenin postaları arasına sıkıştılıp denize doğru uzatılan bir tahta bu işi görür; ama fiberlerde bu postalar olmadığından amatör uygun bir yolunu bulmak zorundadır. Genelde en uygun yer olarak ıskarmozlar veya ıskarmoz delikleri kullanılmaktadır. Bu avlanma gece yapılacağından tedbirli olmakta yarar vardır. Balığa çıkarken lüks kullanıyorsanız bir kaç adet yedek gömlek, başka ışık kaynağı kullanıyorsanız ona ait yedekleri bulundurmak gerekir, tüpün dolu olmasına dikkat edilir. Bir el feneri, yedek pilleri ve sıkı giyim de gece avlarının olmaz ise olmazlarındandır. Zamanımızda bir cep telefonu, varsa bir GPS her türlü tehlikeye karşı tedbirli olunmasına yardımcı olur; bir miktar su ve yiyecek de fena olmaz. Bu konularda alınacak tedbirler de Temel denizcilik sayfalarında olacaktır.
Bu şekilde avlanmada 13 - 15 kulaç derinlikli taşlık kırmalık, lüferin daha önce de yemlenmek üzere girdiği bilinen meralar en uygun yerlerdir. Avlanılacak yerin belirlenmesinden sonra tercihen hava kararmadan tespit edilen yere gidilir ve sandal demirlenir. Demirlemede sandalın tonoza alınması gerekir, böylece hem akıntı ve rüzgarla gereksiz yer değiştirmeler önlenir, hem de tonoz ipleri uzun tutularak istenirse ipler üzerinde sandalın ileri geri yer değiştirmesi sağlanır. Tek demirle atmış sandalın rüzgar ve akıntılar ile kaloma üzerinde gezinerek yer değiştirmesi hem balığı ürkütür hem de varsa tav yerini kaybettirir. Tonoz nedir?, tonoza nasıl bağlanır? sorularının cevabını Temel denizcilik sayfasında Demirleme başlığı altında bulacaksınız.


Yemli zokalı takımı genelde yandaki şekilde düzenlenir. Olta ve beden kalınlıkları balığın iriliğine göre değişir tavsiye edilen kalınlıklar aşağıdaki tabloda gösterilmektedir. Oltanın uzunluğu bu ve diğer tüm lüfer takımlarında 100 metredir. Bu takım el oltası olarak düzenlenir makinalı takım ile çalışılamaz. Ek beden isteğe göre kullanılır ancak takımın gam yapmaması açısından kullanılması faydalıdır. Oltanın ucuna bağlanan fırdöndünün 15 cm. kadar üzerine konan kıstırma özellikle akıntılı sularda bedenin dik durmasına yardımcı olur. Ama kesinlikle zokadan ağır olmamalıdır aksi halde zokadan çabuk batma eğilimine girer ve takımın karışmasına neden olur. Bu kıstırma yakalanan balık çekilirken ele geldiğinde balıkçı kıstırmanın zokaya olam mesafesini bildiğinden balığın ne zaman sudan çıkacağını bilir. Bu avantaj özellikle kofana gibi büyük balıkların avında büyük rol oynar. O nedenle ağırlık amacı ile olmasa bile, işaret amacı ile kıstırma koymakta fayda vardır.
Balık


Olta
Beden
Çinekop
035 - 035
020 - 025
Lüfer
035 - 040
025 - 035
Kofana
040 - 050
035 - 045



"Yemli takımda en zor iş lüfere yem beğendirmektir" derler eski ustalar. Bugün artık bizlerin bu sorunu yok. Lüferin yemlenebileceği balık türü bir kaç taneye indiğinden onları temin ettin mi iş kolay. Eskiden öyle miydi? İstavrit tak, yemez; gümüş tak, yemez; izmarit, hamsi dene, yemez; meğer o aralar uskumruya dadanmış sizde de uskumru yoksa boş dönersiniz. Şimdi gümüşü, uskumruyu, Marmara hamsisini hatta istavrit ve kolyozu bile lüfer bile doya doya yemlenecek kadar bulamadığından iş daha kolay. Ama yem mutlaka taze olmalıdır, lüferin henüz bu alışkanlığı değişmedi. Mümkünse yem balıklar livarda canlı tutulmalı oltaya takılmadan kısa bir süre önce sudan çıkartılıp öldükten sonra kullanılmalıdır. Hamsi, kıraça, gümüş gibi balıklar genelde zokaya bütün takılır. Ölü olarak takılacak bütün yemlerde sarmısak zoka tercih etmek gerekir, iğnenin de uzun saplı olmasında yarar vardır. Tüm ölü yemin zokaya takılışında en sık rastlanan sorun lüferin bütün yemin sarkan kısmını kesip alması iğneye takılmamasıdır. Bunun önüne geçmek için hırsız denen ikinci bir iğne takıma ilave edilir. Hırsız iğne zoka iğnesinin sapına iğne bağı ile bağlanır, zoka iğnesi ile aşağı yukarı aynı boydadır. Hırsız iğneli takım ile av verimi yaklaşık yarı yarı arttırılabilir.
Bütün yemin iğneye takılışında genelde sarmısak zoka kullanılır. Zoka iğnesi yem balığın ağzından sokularak solungaç kapağı altından çıkartılır, zoka ağız içini iyice doldurup şeklinin bozulmasını önleyecek şekilde yem balığın ağzına itilir; sonra yan çevrilen zokanın iğnesi yem balığın vücuduna dik olarak sırtının etli yerine ucu diğer yandan çıkacak şekilde saplanır. Hırsız iğne de sidiklikten saplanıp ucu yem balığın sırtından çıkacak şekilde takılır. Hırsız iğnenin ucu yem balığın kafa istikametindedir. Yanda üstteki şekil bu takıma örnektir.
Eğer herhangi bir şekilde sülük zokaya bütün yem takmak gerekirse yem balığın kuyruğu vücuduna birleştiği boğumdan kesilir; sülük zokanın iğnesi kesilen bu yere diklemesine saplanarak 1 cm. kadar ilerletilir (tvister yani sasi takar gibi) daha sonra ucu yem balığın yan tarafından çıkartılar; balık zoka köküne kadar sürüldükten sonra iğne çevrilerek tekrar yem balığın gövdesine yandan saplanır, iğnenin ucu dışarı çıkmalıdır. Böylece bütün yem balık sülük zokaya takılmış olur.
Yem olarak bütün balıklar şakşak yem olarak da kullanılır. Şakşak yemin hazırlanması Yemler ve Yemleme sayfasında anlatılmaktadır. Yemin iğneye takılmasında iğne şakşak kesilmiş balığın ağzından sokularak ucu başa tarafa bakacak şekilde yem balığın sırtından çıkartılır; veya aynen bütün yem takar gibi de takılabilir. Her iki halde de sarmısak zokanın ağız içini doldurması gerekir.
Diğer bir akyem de yaprak kesilmiş yemdir. Daha irice olan istavrit, kolyoz, uskumru, izmarit, zargana gibi balıklardan alınan yaprak yem genelde sülük zoka ile kullanılır. Ama sarmısak ve fındık zokalara da yaprak yem takılabilir. Yaprak kesilmiş akyem zoka iğnesine kuyruk tarafından takılmay başlanır. Her defasında bir tur çevrilerek tekrar iğneye takılır. Bu çevirmeden kasıt yemin kıvrılmadan iğne etrafında döndürülmesidir, iğnenin saplanmasında da, iğne ucunu yaprak yemin tam ortasına batırarak düzgün ve dengeli bir görüntü oluşturmaya dikkat etmek gerekir; bu ayrıca yemin salına salına dibe inmesini de sağlar, fırıl fırıl dönerek inen yem lüferi huylandırır balık vurmaz. 3 - 4 saplamadan sonra yemin pullu, başka bir dayişle parlak tarafı iğne ucuna bakacak şekilde takma işi bitirilir. Kalan etli parlak parçanın sarkarak sallanması balığı kıskandırması amaçlanır. İğnenin ucu kapatılmaz. Bu yemin takımında en büyük problem iğneye takılan kısmın zoka dibinden iğne dirseğine doğru toplanarak çirkin bir görüntü oluşturması, balığın vurmasına engel olabilmesidir. Bunu önlemek için zoka dibi ile iğne dirseği arasındaki mesafe kısa olan sülük zokalar seçilmeli, yemi de bu kısa mesafeyi doldurup kaymayacak düzgün duracak kadar sayıda iğneye saplamak gerekir. Balığın tav zamanlarında sülük yem de kullanılabilir. İstenirse, ki ben yapıyorum, yemin balığı kıskandırmak amacı ile sallandırılan ucuna da bir hırsız iğne iliştirilir. Ne tipte olursa olsun kullanılan zoka mutlaka civalanmış, parlatılmış ve yedekli olmalıdır. Günümüzde kurşundan dökülmüş ve civa ile parlatılarak kullanılan zokalar yerine daha çok metalden yapılmış ve galvanizlenerek parlatılmış zokalar kullanılmaktadır.
Tüm bu hazırlıklardan sonra yemlenen zokalı takım suya indirilir. Dibi bulan takım 1 metre kadar dipten kesilerek balığın vurması beklenir. Balık uzun zaman vurmazsa tonoz üzerinde ileri geri gezinilerek biraz daha sığ veya biraz daha derinlere gidilmeli, zoka farklı derinliklere indirilerek yoklanmalıdır. Lüferin vuruşu çok hafiftir gelir yemi ısırır, bu ısırma keskin dişleri nedeni ile tıkırtı gibi hissedilir, Balığın yakalandığı anlaşılınca tasmalanarak kaloma, boşluk vermeden seri hareketlerle balık sandala alınır. Yakalandığını hissseden lüfer sert bir müdadeleye girişir. Bu mücadele diğer balıklarınkinden farklı olarak dibe kaçma veya kafa vurma şeklinde değil; beladan kurtulmak için bedeni kesme, oltayı aşırıp bedene ulaşma, iğneyi ağzından atma mücadelesi bilakis oltanın üzerine gelme şeklinde olacaktır. Bazen bir kaç kulaç çekildikten sonra bunu başarır da o zaman oltayı toplamadan bir müddet bekleyin yakalanan lüferin peşinden yemi kapmaya gelen diğer lüferler iğnede kalan yemi kaparak yakalanabilir. Bu takıma vatoz, zehirli vatoz rina, son derece sehirli iri trakonya hatta kiloluk karagöz bile atlayabilir. Gece karanlığında risk almamak için bence zokayı feda edin bedeni kesin vatoz gitsin, bu vatos değil de rina da olabilir o zaman geceniz de zehir olabilir. Trakonya beyaz renkli olduğundan acemileri aldatabilir bu balığa dikkat! Balığın tanıtımını Trakonya sayfasında bulacaksınız. Karagöz çıkarsa aman onu da atmayın, götürüp tavasını, buğulamasını yapın afiyetle yeyin.
Gece lüfer yemlisinde soğuğa karşı iyi giyinmek hatta su geçirmez omuzdan askılı pantalon giymekte fayda vardır. Bu tür pantolon kofana gibi iri balıkların sandala alınması sırasında gelen sudan da amatörü korur.
Bir kaç balıktan sonra zoka bedenin zokaya yakın kısımları aşınacaktır, iyi bir balığı kaçırma riskine girmeden bedenin aşınan kısmını kesip zokayı yeniden bağlayın, Böylece düğüm de tazelenmiş olur. Dişlenmiş, civası matlaşmış, gölgelenmiş zokaları değiştirin.
Son yılların modasına uygun olarak balık yoksa toparlanın dönün.

b. Uzun Olta
En sevdiğim lüfer avı yöntemidir. Bunun için bir tekneye ihtiyacınız olacak, uzun olta sandalsız olmaz. takımın yapılışı resimdeki gibidir. El oltası olarak yapımı ve kullanımını doğrudur. İskandilin ağırlığı sulara göre 150 ile 250 gr. arasında olabilir. Tercihan uzun iskandil yerine top şeklinde ağırlık kullanılmalıdır, uzun iskandil sürütülürken dipte sallanarak yanıltabilir. İstenirse üçlü fırdöndü yerine çelik bir ek halkası ve üç tane fırdöndü kullanılabilir ama bu yönteme daha çok büyük balıkların avında baş vurulur. uzun oltanın yemi genelde zarganadır, Zargana oltaya canlı, taze olmak kaydı ile bütün ölü, yaprak, tekgöz olarak takılabilir. Zargananın bulunamamsı durumunda taze bulunan istavrit ve izmarit kafası ve yüzgeçleri kesilip atıldıktan sonra, şakşak yem gibi iki taraftan kuyruk boğumuna kadar kesilip orta kılçığı çıkartıp, kuyruğu da kesilip atıldıktan sonra iki parçaya açılıp uzunlamasına kullanılabilir; bu yemin hazırlanması şematik olarak aşağıdaki resimde görülmektedir. Zargananın takılması değişik şekillerde olabilir. Birincisi ve bence bu balık azlığında en iyisi tekgöz kesip bir balıktan iki yem çıkartmaktır. Kuyruk boğumundan yukarı doğru fileto keser gibi kafasını da ikiye kesip alınan yarım zargananın gagası hemen hemen dipten kesilir. Kesilen yemde özellikle karın tarafında parçalanmalar veya bozulmalar varsa bir makasla düzeltilir. Kuyruk yüzgeci kesilip atılmıştır. Sürütme sırasında yemin kendi ekseni etrafında dönmesini önlemek için yarım kafada kalan, yarım alt çene de makasla kesilerek alınır. Böylece bir balıktan iki yem çıkartılmış olur. Bundan sonra bedene yatırılan yem köstek tarafındaki hareketli 3 veya 4 numara iğne balığın baş kemiğine saplanmak yolu ile askıya alınır. Daha sonra bedendeki 2 adet 1/0 - 2/0 iğne nereye geliyorsa yeme saplanır. Lüfer için kullanılan iğneler düz galvanizli, düz veya çapraz çelik iğnedir. En uçtaki iğneden sonra yemin 2 santim kadar sarkması faydalıdır. Sarkan kısım çekilirken sallanarak balığı kıskandırır vurmasını sağlar. Böylece yem takılmış olur. Dikkat edilmesi gereken, iğnelerin tümünün aynı çizgi üzerinde yemin tam ortasına batırılmış olmasıdır. Yoksa çekilirken yem kendi etrafında fırıl fırıl döner ve bu yeme lüfer vurmaz.
Zargananın takımında bir başka yol da bütün takmaktır. İki büyük, bir hareketli 3 numara iğne ile hazırlanmış olan beden zargananın ağzından sokularak solungaç kapaklarından çıkartılır ilk iğne kuyruk boğumuna balığın vücuduna dik şekilde bir taraftan batırılıp diğer taraftan çıkartılır, ikinci iğne de anus civarına aynı şekilde takılır; hareketli iğne solungaç kapaklarının hemen altına veya alt üst çenesine birden batacak şekilde alt çeneden üste doğru batırılır ucu üst çeneden dışarı çıkar, balık bu iğne ile askıya alınmış olur. Yem balık çekilirken yemin yükü bu iğne tarafından taşınacaktır. Diğer iğneler yük alırsa, beden uzun olan zarganayı çekerek kıvırır yem bozulur, balık vurmaz. Bu bozulmayı oltanın ağırlaşarak gelmesinden anlayabilirsiniz. Bu ağırlık ölü ağırlıktır. Son olarak zargananın gagaları yarısından kesilerek beden üzerine siyah iplikle bağlanır. Yem takılmış olur. Bu yem ile tek balık tutulur, yakalanan balık yemi bozacağından bir daha olta indirmeden yemi değiştirmek gerekir. Ben yem balığın bol zamanında bu yemden birkaç tane hazırlayıp livarda tutardım. Yemli bedenler kopçalı fırdöndü ile ana bedene bağlanırdı bir balık yakalanması durumunda bozulan yemi fırdöndü ile kolayca çıkartır diğer yemi takar rast geldiğim sürüyü kaçırmamaya çalışırdım. Ben ayrıca balığın vücudunda kalan bedeni de sarkmaması için siyah iplikle balığın üzerine sararım.
Bütün zargananın çelik tel üzerine de takılabilir. Bunun için 1-1.50 mm. kalınlığında 25 - 30 cm., galvanizli çelik tel üzerine tercihen 3 adet 2/0 iğne lehimle sağlamca tutturulur. Tüm iğneler aynı hizada olmalıdır. Bedenin diğer ucuna 2 cm. boyunda bir fırdöndü teli fırdöndü gözüne sarmak veya kıvırmak sureti ile bağlanır. Bu bedenin yapılışının resimlerini ve videosunu görmek için resmin üstünü veya linki tıklayın. Hazır olan tel beden zargananın ağzından sokularak solungaç kapağı altından çıkartılır, kuyruğa doğru sürülür. En uçtaki iğne kuyruk boğumuna yakın olacak şekilde diğerleri nereye denk delirse o şekilde yanlamasına zargananın etine hafifçe batırılır. Bundan sonra yem tahtası üzerine yatırılan zargana sol elle hafifçe tutulurken çelik tel yavaş yavaş çekilerek iğnelerin zargananın bir yanından saplanıp diğer tarafından çıkması temin edilir. gagaları kesilen zargananın ağzı çelik tel üzerine ibrişimle sıkıca sarılır.
Diğer bir yöntemde de zargananın başı yan yüzgeçleri civarından kesilir. Beden balığın kesilen tarafından sokularak ağzından çıkartılır, zargananın gagaları kesilerek beden üzerine siyah iplikle bağlanır. İstenirse kafa beden üzerindeki hareketli bir iğne ile de askıya alınabilir. Geri kalan gövde yaprak kesilir, kesilen yemdeki parçalanmalar makasla düzeltilir, ve yaprak yem kafanın hemen altından bedendeki hareketli iğne ile askıya alınarak diğer iğneler yukarıda tekgöz yem de açıklandığı gibi yaprak yeme saplanır. Bu yemle iki balık tutulabilir, kafa daha da fazla kullanılabilir.
Zargana canlı da takılabilir. Bunun için en iyi yol hareketli 3 numara iğneyi balığın alt çenesinden takıp üst çenesinden de geçirerek balığı askıya almak sonra da iğnelerden birini hemen kuyruk bağumuna diğerini de sidikliğe yakın denk geldiği yere fazla hırpalamadan deri altına batacak şekilde tutturmaktır. İğnelerin balığın omurgasına (orta kılçığa) veya yanal çizgisine, değmemesi gerekir. Bu şekilde takılan canlı balık takım esnasında hırpalandıysa çabuk ölür, fazla hırpalanmamış da olsa uzun süre balık vurmazsa gene ölecektir. Akya sayfasında bu şekilde tek iğne ile takılmış bir zargana resmi vardır.
Bu takımın en önemli yeri bedendir. Altta bu takımda kullanılabilecek çeşitli beden tipleri görülmektedir.

1 numara ile gösterilen beden daha çok kısa yaprak yem veya bütün zarganaya uygun olabilir. Zargananın ağzı beden üzerine bağlanarak askıya alınabilir. 2 numaralı olan ise birinci ile aynı şekilde yapılmış ama üzerine iğne bağı ile bağlanan, istendiğinde beden üzerinde kayabilen 3 - 4 numara iğne ile daha kullanışlı hale getirilmiştir. Bu küçük iğne yukarıda yem takmada anlatıldığı gibi yemi askıya almada kullanılacaktır. Bedenin misina olması durumunda gezer ayar iğnesi bilinen iğne bağı ile bedene bağlandıktan sonra ince sigorta teli ile de sarılır. Sigorta teli iğnenin beden de kolayca kaymasını engeller, böylece ilk dirençte iğne kayarak yemin bozuk durmasına neden olmaz. Beden çelik telden veya ipten olabilir. Çelik tel kullanılması ve yem takımı yukarıda açıklanmıştır. Çelik ip kullanılması durumunda misina ile hemen hemen aynı özellikler görülecektir. Ben eskiden çelik ip kullanırdım şimdilerde ise 025 veya 030 misina kullanıyorum. Kofana çıkıyorsa beden 035 e kadar çıkabilir. Bu şekilde yem daha hareketli oluyor, lüfer daha hırsla vuruyor sanıyorum. Ama çelik ip kullandığım zaman da, yem düzgün takılmış ise vuruş sayısında belirgin bir azalma gözlemedim. Tabii beden misina olunca lüferin kesme ihtimali oldukça yüksek. Bunun önüne bir derece glufer ignefirdondueçebilme için son zamanlarda kullandığım beden 3 numara ile gösterilendir. Bunda da yemi askıya alacak bir küçük iğne ile birbirine fırdöndü ile eklenmiş 2 veya 3 adet 1/0 - 2/0 iğne var. İğnelerin fırdöndü ile eklenmeleri ile beden de lüferin kesemeyeceği çelik bir uzantı elde edilmiş olur. Bu işlemi yapabilmek için öncelikle sapı palalı değil de halkalı (göz) olan çelik iğneler kullanmanız gerekir. Takım olarak da iki kargaburun pense ve bir çakmak yeterlidir. Çakmakla çelik iğnenin halkası kızarana kadar ısıtılır, bu arada elinizin yanmaması için iğne pense ile tutulmalıdır. İyice ısıtıldıktan sonra diğer pense ile kızarmış halka ucundan tutularak çekilir ve sap ile halka ucu arasındaki aralık açılır. Bu aralıktan fırdöndü halkası geçirildikten sonra açılan kısım ısıtılmadan pense ile sıkılarak kapatılır. Fırdöndünün boş halkasına üst resimdeki şekli elde edebilmek için başka bir iğne ucundan kolayca takılır. Tabii kolayca takılan iğne kolayca da çıkabilir. Bunu önlemek için fırdöndünün halkası kargaburun pense ile tutulur iğne de dirsek kısmından elle tutularak çevrilir, bükülen fırdöndü halkası küçülür, iğne damağından çıkmayacak hale getirilir. Bu takımın en sorunlu yanı ısıtılan halkadır. Isıtma bir kerede ve doğru yapılmaz ise bu noktadan kırılma olabilir. Ben bu takımı kullanarak çok lüfer yakaladım. Tekne ile dönüşlerde takımın boşa çıkarak sarkması anında vuran bir kaç lüfer dışında da takım kestirmedim. Bu bedene taze tekgöz zargana yem takılır, zor zamanda ikiye yaprak açılmış küçük balıklar da takılabilir; takılma şekli yukarıdaki gibidir.
Yukarıda 4 numara ile gösterilen takım da nispeten yeni uygulamalardan sayılır. 2 veya 3 numara söğüt yaprağı kaşığın iç çukur tarafının yaklaşık ortasına perçinlenen ikili iğne yemi askıya alma işini yapar. Buradan askıya alınan yem diğer büyük iğnelere bilinen şekilde takılır. Kesilmeye karşı emniyetli ve iyi çalışan takımdır. kaşık yemin yanlış takılma veya tam ortalanamaması durumlarında hatayı kapatarak çekilen yemin kendi etrafında fırıl fırıl dönmemesini sağlar. Takımın resmini görmek için tıklayın.
Yemlenen takım artık suya indirilmeye hazırdır. 9 - 13 kulaç derinliklerde rölantide seyreden motorlu sandalın peşinden önce yemli beden suya atılır. Bir miktar salınan bedende yemin nasıl geldiği kontrol edilir, hata varsa düzeltilmelidir. Herşey normal ise bedenin tamamı salınır, iskandil yavaşça suya indirilir, dibi bulana kadar salınır. Ağır yolla 3 - 5 km/saat hızla 7-10 kulaç merada dolaşılır. Bu arada iskandil dibi bulmalı dibe sürünerek gelmeli uçmamalıdır; uçuyorsa ya hızı azaltın veya daha ağır iskandil kullanın. Takım sandala 20 derece açı yapacak kadar bir eğimle gelmelidir çok salınan takım avlanan diğer uzun oltacıların ya takımlarına ya motor pervanelerine takılarak çapariz verebilir.
Bu takımla yakalanan lüfer yemli zokalı sarkıtmadan farklı bir davranışla yüzleyerek suyun dışına sıçramaya çalışacaktır. Sıçramalarında suyu şapırdatır, kafasını sertçe sallar ve hatta takla atarak iğneden kurtulmaya çalışır. Sıçramayı becerirse ilkinde olmasa bile ikinci sıçramasında iğneyi ağzından atar. Buna meydan vermemek için yakalanan lüferi acele edip takımı karıştırmadan, fakat kaloma vermeden ve beklemeden çekip, sandala yaklaştığında yemli bedene mümkün olduğunca yakın tutup sallasırt usulü sandalın içine almak gerekir, Bu arada mümkün ise motorun hızı ve yönü değişmeden yola devam edilebilir, veya motor boşa alınabilir, önemli olan balığın üstüne dönmemektir, bu yapılırsa takım boşa çıkar ve lüfer bunu affetmez. Bir balık yakalandıktan sonra sürüye denk gelindiği bellidir oradan fazla uzaklaşmadan daireler çizerek ava devam edilmelidir.

c. Mantarlı Dip Takımı

Kıyıdan kullanmaya uygundur. Lüfer, sarıkanat veya çinekopun yemlenmek için sığ koylara girdiği, kıyılara yanaştığı zamanlarda çok etkilidir. Kamışlı makinalı takımla kullanılır. Takım yandaki gibi hazırlanır. İğnenin bağlı olduğu köstek kısmı şekilde görüldüğü gibi bir şişe mantarından yorgan iğnesi yardımı ile geçirilir. Şişe mantarının görevi yemi yerden kesip su içinde havalandırarak balığın ilgisini çekmesini sağlamaktır, bu arada yemin dipte taşlar, yosunlar altında kaybolup görünmemesini de önler. Ayrıca yem mantarla su içinde salınarak da balığı kıskandırır. Mantar ya iğneye dayanır veya iğneyle mantar arasında yarım santim kadar boşluk bırakılır. Mantarın daha da iyi işlev görmesi için kalaylı kağıtla kaplanması gerekir. Bu iş için en uygunu sigara paketlerinin içindeki kalay kaplı parlak kağıtlardır. Bu kağıtlarla, parlak yüz dışarda kalacak şekilde kaplanan mantar su içinde pırıl pırıl parlayarak da etraftaki lüferlerin ilgisini çeker. Mutfaklarda kullanılan aluminyum folyolar, sigara kağıdı yerine mantarın sarılacağı parlak malzeme olarak kullanılabilir. Daha çok çinekop ve sarıkanat avında kullanılan takımın iğneleri 1 veya 1/0 parlak çelik veya galvaniz kaplıdır. Yem olarak sülük kesilmiş akyemler tercih edilmelidir ki mantar rahatlıkla yüzdürebilsin.
Seçilecek kamış 100 - 200 gr. atma kapasiteli, 3 veya 3,3 metre boyunda, makina tercihen 1/5 veya daha yüksek devirli 040 misinadan 100 metre alacak kapasitede, olta ipi 035 - 040 olmalıdır.
Kıyıdan atılan takımda fazla misina toplanıp gerdilir, yüklenen kamış bir desteğe dayanır, kamışın ucu yükle ucu hafifçe eğiler, bu şekilde balığın vurması beklenir. Zaman zaman takım hafifçe çekilerek tekrar gerdirilir. Böylece yemin hareketlenerek balığı kıskandırması amaçlanır. Balık yem ile oynamaya başlayınca oltanın ucu titreyerek bildirir, balığın yemi yuttuğu anlaşılınca tasmalanarak iğnenin iyice oturması sağlanır. Bazı amatörler iki takım hazırlayarak atarlar, bu bence boşunadır. Çünkü lüfer sürü gezer ve koya sürü olarak girer bir takıma balık vurursa diğerine de hemen hemen aynı anda vuracaktır ve ikisinden biri mutlaka kaçacaktır. Yakalanan balık süratlice çekilip, kepçelenmeden kamışla kaldırılıp karaya alınmalıdır.

d. Zokalı Dip Oturtması
Zokalı takımın karadan atılması durumunda ortaya çıkan takıma denir. Yukarıdaki mantarlı takımın kullanıldığı yerlerde ve şartlarda kullanılabilir. Donanımı ve yemlenmesi aynen zokalı sarkıtma takımı gibidir, makineli takımla kıyıdan atılır. Yem dibe oturunca oltanın boşluğu alınır kamış bir desteğe dayatılarak balığın vurması beklenir. Bundan sonrası da aynen mantarlı takımdaki gibidir. Bu takımda kullanılacak kamış, zoka daha hafif olduğundan 40 - 80 gr. kapasiteli 3,30 - 3,60 metre boyunda olabilir. Makina ve misina aynıdır.
Bu şekilde avlanırken lüferi toplamak amacı ile oltanın atıldığı yere ezilmiş balık parçaları kum ile karıştırılıp top haline getirildikten sonra yemleme yapmak için atılabilir. Aynı şey mantarlı takımda da geçerlidir.

e. Mavrukalı Takım

Daha çok sakin akıntısız koylarda sandaldan kullanılmaya uygun bir takımdır. Elle veya istenirse kısa kamış ile makaralı takımla da kullanılabilir. Yapılışı yandaki resimden görülmektedir. Mavruka civalanıp parlatılmalıdır. Bedenin bağlandığı göze önceden kırmızı ibrişim sarılarak balığın ilgisini çekmek amaçlanır, ayrıca bu ibrişim göze bağlanan bedeni de korur. Resimden pek anlaşılmamakla beraber yandan bakıldığında iğnelerin bağlandığı çelik teller mavruka ile 90 derece açı yapacak şekilde donatılmışlardır. Bu teller 03 veya 04 mm çaplı çelik tellerdir. Bunları olta malzemesi satan yerlerden değil de daha çok nalburiye veya hırdavat malzemesi satan yerlerden temin etmek mümkündür. Mavrukanın alt göz deliğinden geçirilen çelik tel pense yardımıyla üst üste kıvrılarak buraya sıkıştırılarak sabitlenir ve mavrukaya 90 derece açı yapacak şekilde kıvrılır. İğneler bunların üzerlerine tercihen lehimlenerek sağlamca tutturulmalıdırlar. Gündüz ve gece ışıkla kullanılabilir.
Takımın yemi genelde taze olmak kaydı ile hamsi, gümüş, çamuka veya kıraça gibi küçük balıklardır. Yemler iğneye bütün takılır. Balığın ağzından sokulan iğne solungaç kapağı altından çıkartılarak ileri sürülür ve kuyruğa yakın bir yerde ete batırılarak diğer taraftan ucu çıkartılır. Yemi fazla hırpalamamaya dikkat etmek gerekir. Bu şekilde iki iğne de yemlandiktan sonra suya indirilen takımın kullanılması aynen zokalı sarkıtmaya benzer. Bundaki fark yemi hafifçe sürekli olarak kısa hareketlerle sallamaktır. Böylece çelik tel ucundaki yem balıkların sallanarak lüferi kıskandırması ve vurmasının sağlaması amaçlanır. Sandal suların durumuna göre tek demir atmış veya tonozlanmıştır. İki iğne ve iki yem olduğundan iki balık birden yakalama ihtimali de vardır. Her balıkta eğilen teller düzeltilip tekrar yemlenmelidir. Teller iyice bozulduktan sonra da takım yenilenmmelidir. Hazırlanmasındaki işlemleri gözönüne aldığımızda,balığa çıkarken yedek olarak yanımıza birkaç hazır mavrukalı takım almamız gerektiği ortaya çıkar.

f. Yemli Çapari

Daha çok çinekop yakalamak amacı ile kullanılır. Yemli izmarit çaparisinin daha büyük iğnelisidir sanki. İğneler çinekop hedeflendiğinden 3 veya 4 numaradır. Takımın 30 - 35 köstekle donatılması planlandığında köstek boyları kısa olarak seçilmelidir tavsiye edilen köstek boyu 5 santimetredir. Tabii 30 - 35 köstekli bir takımın yemlenmesi, indirilmesi ve yakalanan balıkların ayıklanması oldukça ustalık ve sandalda ek donanım gerektirir. En basitinden sandal içinde rahatça ayağa kalkılıp çalışabilecek kadar büyük olmalı ve ikisi baş tarafta karşılıklı, ikisi de ortalarda karşılıklı olarak sandalın postaları arasına sıkıştırılarak dikilmiş 4 adet dikme olmalıdır. Çapari çekilirken ilk gelen köstekte balık varsa çabukça alınıp köstek dikmelerden birine tutturulur, çapari çekilmeye devam eder ikinci dikmeye takılacak kadar çekilince, ele gelen köstek ikinci dikmeye tutturulur ve devam edilir. Böylece çapari bedeni 4 dikme üzerine asılmış olur. Bu şekilde temizlenip yemlenir. Suya indirirken önce iskandil yavaşça salınır sonra yine yavaşca bedenin tamamı indirilir. Tabii fiber teknelerde bu postalar olmadığından dikmeler sandalın yapısına göre amatör tarafından uygun bir şekilde tutturulmalıdır. Ben yine de en fazla 25 kösteğe kadar tavsiye ederim bunun bile kullanımı oldukça zordur, karışma riski yüksektir. İğne sayısı azaltıldıkça takımda inceltilebilir. Sandalda bir de yardımcı olursa bu takımın yemlenmesi, toplanması ve temizlenmesinde çok faydalı olur.
Takımın yemi akyemdir. Sülük kesilen akyemler diklemesine 2 cm. boyunda parçalara kesilir. Yemler iğneye iki kere çevirilip takılır. Yemlenen takım 9 - 15 kulaç derinliklerde yavaşça suya indirilir. Hep yavaş diyoruz çünki acele ettikçe hata yapma şansı ve takımın karışma olasılığı artar. İskandil sulara göre 150 - 200 gr. olabilir. Dip bulunduktan sonra iskandil 1 metre kadar yukarı kaldırılır. Takım hafifçe sallanarak balıklar kıskandırılabilir. Köstek sayısının çokluğu ve takımın kullanımındaki zorluk gözönüne alınırsa ilk yakalanan balıkta hemen çekmemek gerektiği anlaşılır (siz isterseniz çekin başınıza belayı alın). Takımın dolması beklenir. Bu takıma sadece çinekop değil o civarda bulunan istavrit, izmarit hatta karagöz gibi balıklarda atlayabilir.

g. Atıp Çekme

Kıyıdan yapılan makinalı takım ile çalışmaya uygun bir takımdır. Atıp çekme kurşunları hazır olarak satılmaktadır. Derin su atıp çekmeleri 100 - 150 gr., su üstü atıp çekmeleri 50 - 100 gr. ağırlığındadır. İğneye yem yerine tüy takılabilir, kalaylı kağıt sarılabilir, parlak bir yumuşak plastik iliştirilebilir (sasi kuyruğu gibi), iğne yerine 0 veya 00 numara kaşık takılabilir. Hatta bazen parlak kalaylı iğne de kullanılır. Takım karadan kullanılan atıp çekme kurşunu ağırlığına göre 100 - 200 gr. atma kapasiteli 3 - 3,30 metre veya 80 - 150 gr., 3,80 metre kamışla mümkün olduğunca uzağa atılarak çekilir. Klasik bir atıp çekme uygulaması yani. Derinden gelmesi isteniyorsa bir müddet batması beklenebilir. Olta kısmı 040 veya 050, makina bu olta ipine uygun olmalıdır. Bu takımın yemli lüfer takımları bölümünde geçmesinin nedeni istenirse kuyruk altı veya sülük yemle yemlenebilmesidir. Kuyrukaltı dayanıklı olduğundan bir kaç balıkta değiştirmeden kullanılabilir. Bu takımla da çinekop, sarıkanat, lüfer dışında o civardaki iri istavrit hatta zargana bile yakalanır. takıma lüfer çıkmaya başlarsa iğnenin irileştirilmesinde fayda vardır.
Son düzenleyen asla_asla_deme; 19 Ocak 2009 11:44 Sebep: Kırık Link
the_lily - avatarı
the_lily
Ziyaretçi
13 Eylül 2007       Mesaj #9
the_lily - avatarı
Ziyaretçi
TANIYALIM Ege'nin meşhur balığı çipura veya alyanak. Yurdumuzda çipura, çıpra, çupra, alyanak veya mendik diye bilinir, yarım kiloya kadar olanlarına lidaki, bir kiloya kadarlarına da kaba lidaki denir. Diğer dillerde gillthead seabream (İng., ABD), dorado (İsp., Fra., Pol.), goldbrassen (Alm.), Tsipoura (Yun.) gibi isimlerle bilinir. Vücudu yanlardan basık, yüksek bir sırt profiline sahiptir; bu ona oval bir görünüm vermektedir. Tüm vücudu iri pullarla kaplıdır, Sırtı koyu gümüşi renkte yanları beyazdır; tüm vücudunda sarımsı janjanlı parıltılar görülür. Solungaç kapağının üstünde yanal çizginin başlangıç noktasında siyah bir leke bulunur bu lekenişn alt tarafı kırmızımsı pembesi rengi ile balığa alyanak denmesine neden olur. Kafası oldukça büyük, gözleri normaldir, İki gözü arasında alnında V şeklinde altın sarısı bir bant bulunur. Ağzı mensubu olduğu sparidae familyanıa özgü olarak küçük tabii ki çeneleri çok kuvvetlidir. Yandaki tanıtıcı resimden de görüldüğü gibi çenesinde çok kuvvetli kırıcı (köpek) dişleri vardır ve arka tarafta da öğütücü dişler bir kaç sıra halinde dizilmiştir. Bütün yüzgeçleri gayet iyi gelişmiştir. Sırt yüzgeci tek olarak enseden kuyruğa kadar uzanır. Yan yüzgeçleri oldukça uzun ve sivri uçludur. Kuyruk yüzgecinin ucuları siyahımsıdır. Sadece yurdumuza özgü bir balık olmayıp Atlantik okyanusunda da bulunur. Yurdumuzda da daha çok Ege ve Akdenizde bilinen ve makbul tutulan çipurayı balık çiftlikleri yetiştirip pazarlamadan önce İstanbul'da halk arasında adı bile bilinmez ve pek tanınmazdı. Zaman zaman bitkilerle beslendiği bilinse de esas olarak etçil balıktır küçük kabuklular (çağanoz, karides, mamun) midye, sülünez ve diğer balıkların küçüklerini yer. Genelde tek tek gezerler ama küçük gruplar oluşturdukları da görülmektedir. Üremeleri yurdumuzda Ekim Aralık aylarında olur. Bir dişi 150.000 kadar yumurta dökebilir. Hermafrodit özellik gösteririler dişiler üç yaşından sonra erkek olurlar. 10-12 yıl kadar yaşadıkları sanılmaktadır. Yurdumuzda genellikle boyu 25-40 santim 0,5-3 kilo ağırlıklarda olanları yakalanır, 60 santim boya ve 6-7 kilo ağırlıkta olanlarına rastlamaktadır. Eskiden Marmara'da yakalanan çipuralar Ege ve Akdenizdekilerden daha iri olurmuş ama artık Marmara'da Çanakkale boğazına yakın bazı bölgeler hariç neredeyse çipura çıkmamaktadır. Okyanusda yakalanan çipuralar doğal olarak daha büyüktür, 70 santim boya 12 kilo ağırlığa kadar olabilir.
Çipura kültür balıkçılığa uygun yapısı ile tüm dünyada bu arada yurdumuzda da balık çiftliklerinde yetiştirilerek pazarlanmaktadır. Etinin lezzeti de buna eklenince ekonomik değeri çok yüksek balıklardan sayılmaktadır.
NERELERDE BULUNUR
Yosunlu ve kumlu diplerde daha çok bulunur. İlkbaharda nehir ağızlarında acı sulara da girerler, yazları genelde kıyılarda 30 metreya kadar olan derinliklerde bulunurken kışları derinlere çekilir. Yetişkin iri balıklar 150 metre kadar derinlerde gezer. Yurdumuzda Karadeniz'de bulunmaz, Marmara'da sayıca çok azalmıştır. Ege ve Akdeniz'de ise bolca bulmak mümkündür.
AVLAYALIM
Avcılığı genelde karagöz bahsinde anlatıldığı gibidir. Yani karagöz yakalayan her takım ve yöntem ile çipura da yakalanır. Bu nedenle bu takımlara ve yöntemlere burada tekrar girmeye gerek yok o sayfadan takımın nasıl olacağı ve nasıl düzenleneceği anlaşılmaktadır.
Biz burada çipura, kefal, levrek, mırmır gibi balıkların avında kullanılan, sitemizin düzenli takipçilerinden Faruk ULUTÜRK'ün "dip kıbrısı" adını verdiği hırsız iğneli dip takımla, çipura avında kullanılan hafif paraketeyi anlatacağız.
Takımlardan önce çipura için kullanılacak yemler bir bakalım. İstanbul'lu ve Marmara denizinde avlanan balıkçılar Çipuraya daha çok çalı karidesi, teke, midye, sülünez ve akyem kullanır, Çanakkale civarında ve Saros körfezinde çağanoz, akyem başlıca çipura yemidir, Ege ve Akdeniz'de ise mamun, sülünez, akyem (başta sardalya) ve karides itibar görür. Ama tabii burada sayılan yemler genel olarak tüm denizlerde kullanılabilir bazı yerlerde amatörlerden daha fazla itibar görmeleri sadece alışkanlıktandır.
a. Hırsızlı dip takımı
b. Parakete
a. Hırsızlı dip takımı
Bu takım kıyıdan avcılıkta kullanılır ve yukarıda bahsedildiği gibi başka balıklar da bu takıma çıkar. Takımın yapılışı, yemleri ve kullanılışı için balıkçı dostumuz Faruk ULUTÜRK'ün "dip kıbrısı" adı ile takımı tanıttığı yazıyı okumanızı tavsiye ederim. Bunun için linki tıklamanız yeterli olacaktır.
b. Parakete*
Çipura'nın parakete ile avcılığı daha çok Çanakkale, Kuzey Ege ve Ege'de yaygındır.
Çipura için düzenlenecek parakete orta kalınlıkta paraketelerden sayılır. Parekete bedeni 120 veya 150 misina olabileceği gibi kendi ağırlığı ile batabilen sentetik iplerden de olabilir hatta karışma riskinin azlığı sağlamlığı nedeni ile bu ipler daha da kullanışlıdır denebilir. Köstekler 035-045 misinadan, köstek boyları 1-1,5 kulaç, iki köstek arası mesafe ise 4 kulaçtır, bu mesafe derinlikler arttıkça 6 kulaca kadar çıkabilir. İlk ayak taşından 6-8 kulaç mesafe alınarak birinci köstek bağlanır. Ayak taşlarının ağırlığı 2-3 kilo civarındadır. Son köstek ile ikinci ayak taşı arasındaki mesafe de 6-8 kulaçtır. İğneler 1 numaradan 2/0 a kadar değişik boylarda olabilir. İğne seçerken meradaki balık türleri ve boyları hakkında biligi sahibi olmak çok yardımcı olur. Bu tür bir parakatenin iğne sayısı 100-150 arasında değişir. Paraketenin yemleri akyem (sardalya başta), iri karides, çalı karidesi, kalmar veya sübye eti olabilir. Parakete serilirken ilk önce şamandırasız ayak taşı indirilir, bu arada sandalın kurekle hafif hafif ilerlemesi paraketenin dökülmesini kolaylaştırması gerekir. Ayak taşı dibi bulduktan sonra ki bu arada bir kaç köstek de suya inmiş olabilir, parakete bedeni hareket eden sandalla bir miktar gerdilir ki ilk köstekler üst üste düşmesin, bundan sonra paraketenin dökümüne devam edilir. İğneler bittikten sonra şamandıralı ayak taşı da indirlir. Bu parakete genel de kıyıya paralel olarak 15-30 metre derinliklere serilir. Paraketenin atılacağı yerin kayalık ve ilişken olmamasına dikkat etmek gerekir ki toplarken takılma olmasın. Eğer parakete akıntılı bir yere seriliyor ise ilk olarak buraya 20-25 iğneli bir parakete dökülerek akıntının şiddeti ve takımın nereye sürüklendiğine bakılabilir. Özel olarak hazırlanmış sepeti içine istifli paraketeyi sereken karışmaması için üzerine bir miktar kum atılır. Paraketiyi yaparken şu düğümü şöyle atın, burada bu düğümü kullanın demiyoruz; parakete yapımı için gerekli olacak tüm düğümler, düğümler sayfasında mevcuttur.
Bu türden hafifi paraketeye o meradaki, karagöz, mercan, sinarit palazı, levrek, iskorpit, vatoz gibi pek çok farklı balık da çıkabilir.
*Dikkat amatör balık avcılığı sirkülerine göre parakete amatör balık avcılığı takımı sayılmamaktadır. Buna burada yorum yapmıyoruz...
Ağ ile avcılığı pek olmaz, nadiren başka balıklar için bırakılan fanyalı ağlarda çıkar.

Yukarıda da belirtildiği gibi çipura tüm dünyada balık çiftliklerinde üretilerek pazarlanmaktadır. Bu neden ile çok önemli gıda kaynağı balıklardandır ve ekonomik değeri çok yüksektir. Taze, kurutulmuş, tuzlanmış tüketilir. Kızartması, ızgarası, buğulaması, haşlaması nefis olur pilakisi de yapılır.
Son düzenleyen asla_asla_deme; 19 Ocak 2009 11:46 Sebep: Kırık Link
the_lily - avatarı
the_lily
Ziyaretçi
14 Eylül 2007       Mesaj #10
the_lily - avatarı
Ziyaretçi
TANIYALIM: Peristediidae familyasındandır. Vücudundaki dikenler ve plaka şeklindeki pullar çok gelişmiş adeta bir zırh halini almış olduğundan Dikenli Öksüz adı ile bilinir. Küçüklerine mıcır, büyüklerine çuka da denilmektedir. Yanal çizgisi üzerindeki dikenler oldukça gelişmiştir. İngilizce olarak "Armoured Searobin veya Armoured Seagurnard" diye de anılır. Searobins veya gurnards olarak bilinen Kırlangıçlarla bu isim benzerliği dışında akrabalığı yoktur, İki tür ayrı familyalardandır. Yabancı kaynaklarda armado (İsp). kaponi, keratas (Yun), malarmat (Fra) gibi isimlerle gecer. Doğu Atlantik, İngiliz kanalından Angola'ya kadar olan bölgede ve Akdeniz gibi ılıman ve tuz miktarı yüksek denizlerde yaşar. Ege ve Marmara'da az miktarda bulunur. 50 - 600 metre derinliklerde, kırmalık, kumluk veya çamurlu diplerde gezinir. Küçük sürüler halinde, çoğunlukla çift gezer. Mayıs Temmuz aylarında ürerler. Yumurtadan çıkan yavrular kırlangıçlarda olduğu gibi 2 - 3 santim boya kadar pelajik olarak yaşar daha sonra dibe dönerler. Çok iri bir balık değildir en fazla 40 santim boya kadar büyümektedirler. Tüm balıklarda genel bir davranış olarak Dikenli Öksüz de yazları daha sığ sularda gezinirken kışları derinlere çekilir.
Vücudu koni biçimlidir, bu vücut şekline uyacak irilikte bir kafası vardır. Gözleri iridir. Sırt yüzgeci ikilidir, birinci sırt yüzgecinde uzun sert dikenler vardır; ikinci sırt yüzgeci kuyruğa kadar uzar. Üst çene ileri doğru sivrilerek uzamıştır. Alt çenesinde sakalımsı bir uzantı vardır. Bu gaga şeklindeki uzantı ile dibi kazarak yemini arar. Dipte yaşayan yumuşakçalar ve küçük kabuklularla beslenir. Serbest karın yüzgeçleri ile dipte yürür hatta vücudunu dikleştirerek ayağa kalkmış gibi de durabilir. Rengi kırmızımsıdır.
Özel olarak olta ile avcılığı yapılmaz, zaten nadir bulunan bir balıktır. Zaman zaman kırlangıç veya diğer balıklar için atılmış dip takımlarına, paraketelere çıkar. Daha çok trol, manyat veya fanyalı ağlarla yakalanır. Eti beyaz olmakla beraber kırlangıç kadar lezzetli değildir. Pilakisi, fileto çıkarılarak tavasının ve haşlanıp eti ayıklandıktan sonra üzerine mayanez dökülerek yapılan yemeğinin lezzetli olduğu söylenir.

Ekonomik değeri yoktur.
Son düzenleyen asla_asla_deme; 19 Ocak 2009 11:47 Sebep: Kırık Link

Benzer Konular

16 Eylül 2014 / wenclik Soru-Cevap
20 Temmuz 2017 / Misafir Cevaplanmış
24 Nisan 2011 / Misafir Soru-Cevap
11 Eylül 2011 / tamtur Soru-Cevap
13 Nisan 2012 / HerHangiBiri Taslak Konular