Arama

Zeki Faik İzer

Güncelleme: 1 Ağustos 2012 Gösterim: 8.836 Cevap: 2
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
25 Kasım 2006       Mesaj #1
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
Zeki Faik İzer

Sponsorlu Bağlantılar
1905 İstanbul'da doğdu.
1923 Sanayi-I Nefise Mektebi Alisi, İstanbul
1928 Paris, André Lhote Akademisi, Tezyini Sanatlar Okulu, Dekoratif Sanatlar Bölümü, Othon Friesz Atölyesi
1932 İstanbul
1933 "D Grubu"nu kurdu. Cihangir, İstanbul
1934 Paris
1937 Güzel Sanatlar Akademisi, Fotoğraf Atölyesi'nde öğretmenlik
1942 "Devlet Resim ve Heykel Sergisi" Birincilik ödülü, Ankara
1945 Çanakçılı Ödülü
1949 İnceleme Gezisi, Paris, Almanya, İtalya
1951 GSA'ne bağlı olarak "Türk Sanat Tarihi Enstitüsü"nü kurdu
1952 Paris ve Venedik
1955 "Devlet Resim ve Heykel Sergisi" Birincilik Ödülü
1956 18. Devlet Sergisi, I. Lik Ödülü
1961 "Guggenheim Müzesi Vakfı Sergisi" büyük ödülü
1964 Marzotto Ödülü
1965-66 Paris
1966 Tahran Bienali
1975-76 Paris, Nice
1987 Ankara Sanat Kurumu "Jüri Özel Ödülü"
1988 İstanbul'da öldü.

KİŞİSEL SERGİLER
1945 Oygar Galerisi, Beyoğlu, İstanbul
1948 Fransız Konsolosluğu, Beyoğlu, İstanbul
1985 İstanbul Fransız Sefaret Sarayı
1986 "Yeşilköy Sanat Merkezi Sanat Galerisi", İstanbul
1987 Retrospektif, İstanbul Üniversitesi, Güzel Sanatlar Bölümü, İstanbul
1987 Beymen Bedeten, Ankara
1988 Soyak Sanat Galerisi, İstanbul
1990 Halkbank Sanat Galerisi, Ankara
1991 Mine Sanat Galerisi, İstanbul
1994 Yapı Kredi Kazım Taşkent Sanat Galerisi, Beyoğlu
1994 Yapı Kredi Kemal Satır Sanat Galerisi, İstanbul

GRUP SERGİLERİ
1930 "Sonbahar Sergisi" Grand Palais, Paris
1933 "D Grubu Sergisi", İstanbul
1942 "D Grubu Sergisi", İstanbul
1946 UNESCO Sergisi "Palais de Chaillot'd", Paris
1947 "Türk Resmi Sergisi", Londra
1955 "Devlet Resim ve Heykel Sergisi", Ankara
1958 "50 Ans d'art Modeme" Sergisi, Brüksel Dünya Fuarı, Belçika
1958 Uluslararası "Sao Paolo Sergisi" - Brezilya
1961 "Guggenheim Müzesi Vakfı" Sergisi,New York - ABD
1963 "Türk Resmi Sergisi", Viyana - Avusturya
1966 V. Tahran Bienali
1968 "Türk Resmi Sergisi", Viyana - Avusturya
1968 "Son On Yıl Çalışmalarından Örnekler" İstanbul
1983 "Türk Resmi Sergisi" Fransa Büyükelçiliği, Ankara,
1983 "Avrupa Konseyi 18. Avrupa Sanat Sergisi", İstanbul
1983 "Çağdaş Türk Resmi Sergisi" , İstanbul
1984 "Resim ve Halı Sergisi" Garanti Bankası Galerisi, İstanbul
1986 "Çağdaş Türk Plastik Sanatlar Sergisi", Ankara
1986 "Yüzyılın İkinci Yarısında Türk Resmi", Galeri Baraz Organizasyonu, Yıldız Sarayı, İstanbul
1987 "İstanbul Koleksiyonlarında Çağdaş Türk Resmi", Resim Heykel Müzesi, İstanbul
1987 "Türk Resminde Modernleşme Süreci", Galeri Baraz Organizasyonu, AKM, İstanbul
1987 "Güncel Boyutlarıyla Resim Sanatımız", Galeri Baraz Organizasyonu, AKM, İstanbul
1988 "Çağdaş Türk Resminden I", Yahşi Baraz Koleksiyonu, Yıldız Üniversitesi, İstanbul
1989 "Büyük Sergi: Çağdaş Türk Ressamları", Galeri Baraz Organizasyonu, Atatürk Kültür Merkezi, Ankara
1989 "Büyük Sergi: Çağdaş Türk Ressamları", Eskişehir Üniversitesi Sergi Salonu, Eskişehir
1994 "1950-2000", Merkez Bankası Çağdaş Türk Sanatı Koleksiyonu Sergisi, Atatürk Kültür Merkezi, Ankara
1998 Türkiye İş Bankası Koleksiyonu, Tophane-i Amire Binası, İstanbul
1998 "Türk Resminde Soyut Eğilimler", Galeri Baraz Organizasyonu, AKM, İstanbul
Sanatçının Eserlerinin Yer Aldığı Müzeler
Philidelphia Güzel Sanatlar Müzesi, ABD
Modern Sanatlar Müzesi, NewYork, ABD
Linz Müzesi, Avusturya
İstanbul Resim ve Heykel Müzesi
Ankara Resim ve Heykel Müzesi

Biyografi Konusu: Zeki Faik İzer nereli hayatı kimdir.
nünü - avatarı
nünü
Ziyaretçi
20 Aralık 2007       Mesaj #2
nünü - avatarı
Ziyaretçi
Zeki Faik İzer (1905- 1988)

imagehandlerrd7
Sponsorlu Bağlantılar
Çağdaş Türk sanatının önemli isimlerinden birisi olan Zeki Faik İzer, Cumhuriyet’in ilk kuşak sanatçıları arasında yer almaktadır. Bu kuşaktan diğer meslektaşları gibi, Cumhuriyet’in modernleşme ideali paralelinde gelişen bir sanat anlayışının biçimlenmesinde rol oynamış ve yeni bir sanat görüşünü temsil etmiştir. Zeki Faik, 1905 yılında İstanbul’da dünyaya gelmiştir. Sanata ilgi duyan bir aile ortamında küçük yaşta desenler çizmeye başlamış, henüz ilkokuldayken hocası Agah Efendi’den ilk resim derslerini almıştır. Resimle ilişkisi sonraki yıllarda da devam etmiştir: “Yağlıboya malzemeyi ona 1922’de Küçük Kemal tanıttı. Ve bir süre resimlerini de eleştirdi. Bu tavsiye ve eleştirilere en ilkel bilgilerden fırçanın nasıl tutulacağına kadar daha çok şey giriyordu.”[ALTAN, Özdemir; s.31]


Çocukluk döneminden itibaren biçimlenen bu resim ilgisi, Vefa Sultanisi’nde ortaöğrenimini tamamladıktan sonra, 1923’de Sanayi-i Nefise Mektebi Alisi’ne girmesine zemin hazırlamıştır. Burada, önce galeride Hikmet Onat’ın ve ardından 14 Kuşağı’nın bir diğer tanınmış sanatçısı İbrahim Çallı’nın öğrencisi olmuştur. Çallı, güçlü bir sanatçı olmanın ötesinde hareketli ve yeniliğe açık kişiliğiyle öğrencileri üzerinde derin etkiler bırakan bir hocadır. İzer, yıllar sonra hocasını şu şekilde değerlendirecektir: “Çallı iyi hocaydı. Öğrencinin çalışmasını kendi tabiatına bırakan yumuşak bir öğretimi vardı. O zaman için Türkiye şartlarında söylenebilecek herşeyi söylüyordu.”[ALTAN, Özdemir; s.32]


Ancak Zeki Faik için gerçek anlamda eğitim, burslu olarak gittiği ve 1928- 1932 arasında kaldığı Paris’te, Türkiye şartlarının kısıtlı birikim ve olanaklarını aşan bambaşka bir dünyada olacaktır. Burada, Paris’in genel sanat ortamı, müzeler, sergiler ve sanat yayınlarının önünde açtığı ufuklar dışında Andre Lhote ve Othon Friesz gibi önemli sanatçıların atölyelerinde eğitim almıştır. Ancak Lhote’un onun üzerindeki etkisi çok daha belirgindir: “Lhote her sene tedrisatını yenilerdi. Yerleşmiş bir eğitimi yok. Paris’teki diğer sanat okulları gibi A. B. C.’den başlamıyordu. O esnada Paris’teki akımlar, kuvvetli sanatkarlar, cereyanlar ne ise onları kendi estetiği içinde inceliyordu. Bu estetik rönesansa dayanıyordu. Bunun yanı sıra primitiflerin de, modernlerin de üzerinde duruyordu. Lhote’daki bu eğitim gündüz muayyen sanatkarların estetikleri ve pek az da teknikleri üzerineydi. Öğleden sonra da Halil Dikmen’le müzeleri dolaşıyor ya da büyük ressamların desenlerini kopya ediyordum.”[TANALTAY, Dr. E.; s.38]
Paris’te o dönemin en önemli sanat merkezinde geçen yaklaşık üç yılın ardından, 1932 yılı içerisinde Türkiye’ye dönen İzer, bir süre Ankara Gazi Muallim Mektebi ve Terbiye Enstitüsü’ne resim öğretmeni olarak atanmıştır. Bu dönemde, kendisi gibi yurtdışında eğitimlerini tamamlayarak dönen pekçok genç meslektaşı gibi, sergiler açmak ve sanatını toplumla paylaşmak istemektedir. Sanatçı bu düşüncelerle, İstanbul Cihangir’deki Yavuz Apartmanı’nın beşinci katında bulunan evinde beş sanatçı arkadaşıyla kafa kafaya vererek sanat üzerine çözümler üretmeye çalışmış ve böylece d Grubu’nun temelleri atılmıştır: “O zamanlar yılda bir defa Türk Ressamlar Cemiyeti sergisi açılıyordu. Biz, hocalarımızdan farklı sergiler açalım dedik. Avrupa’daki tahsilimiz, gördüklerimiz, edindiğimiz fikirler yeni ufuklar açmıştı. Sık sık sergi açmayı istiyorduk. Jüri olmayacaktı. Herkes kendi düşüncesine, isteğine göre resim yapacaktı. Elif Naci, hiç Avrupa’ya gitmemişti, fakat bizlere katılıyordu, çünkü bizlere inanıyordu.”[NİRVEN, Nur; s.34]



Böylece; Zeki Faik İzer, Elif Naci, Nurullah Berk, Abidin Dino, Cemal Tollu ve heykeltraş Zühtü Müridoğlu’nun kurdukları d Grubu’nun temelleri İzer’in evindeki toplantılarda atılmıştır. Türk resmi açısından halen tartışılmakta olan bu sanatçı birliği, 8 Ekim 1933 tarihinde İstanbul Beyoğlu’nda Narmanlı Yurdu’ndaki boş bir mağazada resmin alfabesi olarak kabul ettikleri desenlerinden oluşan ilk sergilerini açmışlardır. Aynı sırada, sanatçılardan modern Türkiye’nin kültürel kimliğini biçimlendirmelerini bekleyen devlet de, bir sergi etkinliğine girişmiş ve ilki Cumhuriyet’in onuncu yılı olan 1933’e denk gelen İnkılap Sergisi’ni düzenlemeye başlamıştır. Cumhuriyet’in onuncu yılında bir yandan genç sanatçılar d Grubu’nu biçimlendirirken diğer yandan devlet İnkılap Sergisi fikrini ortaya atmaktadır.


Zeki Faik İzer, bu süreçte hem d Grubu içerisindeki çalışmalarını sürdürmekte hem de İnkılap Sergisi için Cumhuriyet ilke ve inkılaplarını ifade eden bir çalışma üretmeye yoğunlaşmaktadır. İnkılap Sergisi için hazırladığı 1933 tarihli İnkılap Yolunda, Delacroix’nın ünlü Halka Önderlik Eden Özgürlük adlı resminin yerel bir konuya uyarlanarak farklı üslupta değerlendirilmesidir. Bu yönüyle resim, devletin beklentileri paralelinde ele alınan bir konunun yeni üslup ölçütleriyle yorumlanışını ifade etmektedir. Buna karşılık bu çalışma, İnkılap Sergisi’nin içeriğine uyma gereğinin sanatçıyı karşı karşıya bıraktığı zorluğun yarattığı gerilimi yansıtmaktadır. İzer’in kendisi de, eserini değerlendirirken bu gerilimin üzerinde durmaktadır: “Delacroix’dan mülhem olmuştum. Aslında bu fikri bana heykeltraş Ali Hadi (Bara) vermişti. ‘Çaldı!’ dediler. Açıktı oysaki durumumuz... Bizim teknik gücümüz inkılabın bir sahnesini ifade edecektir.”[ELİBAL, Gültekin, s.157]


İzer, 1934- 1936 arasında ikinci kez Paris’te bulunmuştur. Burada, hem eski ustaların eserlerinden kopyalar yaparak çalışmayı sürdürmüş hem de yeni sanat gelişmelerini izleme imkanını bulmuştur. Bu süreçte, Almanya’daki Nazi iktidarından kaçarak Türkiye’ye gelen Leopold Levy, Akademi resim bölümünün başına getirilmiştir. Akademi’deki yeni kadrolaşmada d Grubu sanatçıları ağırlıklı bir yer edinmeye başlamıştır. Zeki Faik İzer de, dönüşünde Akademi’de fotoğraf ve afiş hocalıkları yapmıştır. D Grubu’nun 1939 yılında Akademi salonlarında açtığı sergiye katılmış olan İzer, aynı yıl C.H.P. tarafından halkevleri aracılığıyla yürütülen Yurdu Gezen Ressamlar uygulaması çerçevesinde Eskişehir’e gitmiştir. İkinci Dünya Savaşı’nın patlak vermesi üzerine kendi kuşağının pekçok sanatçısı gibi ikinci kez askere alınmıştır. Savaş yıllarının zor koşullarında sanat ortamının en önemli etkinliği, ilki 1939 yılında gerçekleştirilen Devlet Resim ve Heykel Sergisi’dir. İzer, 1942 yılındaki dördüncü sergide birincilik ödülünü kazanmıştır. 1945 yılında savaşın sona ermesiyle tüm dünyada ve savaşa katılmadığı halde Türkiye’de de toplumsal yaşamda bir ferahlama sürecine girilmiştir. Bu koşullarda, sanatçılar sergiler açmak ve bireysel etkinliklerde bulunmak arzusundadır. Seramik sanatçısı İsmail Hakkı Oygar’ın Beyoğlu Karlman Pasajı’ndaki atölyesini sanatçı arkadaşlarının bu arzularına çare olmak amacıyla bir sanat galerisine çevirdiği görülmektedir. D Grubu’nun 12. sergisi Mart 1945’de burada açılmıştır ve Zeki Faik İzer de bu sergiye katılmıştır. Aynı yılın sonlarında Kasım 1945’de ise, bu galeride ilk kişisel sergisini düzenlemiştir. Bir sanatçı için ilk kişisel sergi, olgunluk döneminde olsa bile, oldukça önemli bir deneyim olsa gerektir. Sergi için hazırlanan davetiyenin yazısını ise, ünlü edebiyatçı Ahmet Hamdi Tanpınar hazırlamıştır. Tanpınar, onun sanat anlayışını başka bir yazısında şu şekilde yorumlamaktadır: “Mesela Zeki Faik de kendisini tenkit eder; fakat hayran olduğu tabiat karşısında. ‘Denizin öyle güzel mavisi vardı ki... bir türlü bulamadım.’”[TANPINAR, Ahmet Hamdi; s.437]

1948- 1952 arasında Güzel Sanatlar Akademisi müdürlüğü görevini yürüten sanatçı, 1946’da UNESCO’nun Uluslar arası Modern Sanat Sergisi’nde komiser olarak görevlendirilmiş, 1951 yılında ise Türk Sanat Tarihi Enstitüsü’nün kuruluşunda görev almıştır. Bütün bu resmî görevler arasında, sanatını yenilemeye, üretmeye ve sergiler açmaya devam etmektedir. 1948 yılında İstanbul Fransız Konsolosluğu’nda ikinci kişisel sergisini açmıştır. Bu sergi aynı zamanda, onun sanat anlayışı olarak d Grubu’ndan kopuşunu ifade etmektedir: “1948 sergisi ile d Grubu’ndan hem şahsen hem de fikirlerim itibarıyla ayrılmış oldum.”[NİRVEN, Nur; s.35]
Bu süreç, sanatında bir arayış ve yenilenme dönemidir. Çeşitli sebeplerle, yurtdışında bulunduğu sıralarda batı sanatındaki gelişmeleri de takip etmektedir. 1950’li yıllar ile birlikte, Türk resminde, savaş sonrasında batıda yaygınlaşan soyut sanata yönelik bir ilgi biçimlenmektedir. Zeki Faik İzer de, bir süre sonra soyut anlatım biçimlerine yönelecektir: “Zeki Faik İzer, abstre resme geç girdi. Çünkü sanat akımlarını izleyerek resim yapmıyor, kendi yapısına uygun olanı veriyordu. Abstre resimlerini yapmaya başlaması da çok sanatçımızda olduğu gibi, çıkmazda olduğunu anlayıp, hemen orada keserek abstraksyonun kurtarıcı kollarına atılmak şeklinde olmamıştır.”[ALTAN, Özdemir; s.33] 1950’li yıllarda figür soyutlamasına dayanan eserler üreten İzer, 60’larla birlikte lirik tarzda soyutlamaya dayanan non- figüratif bir anlayışa yönelmiştir. Bu resimler, çizgi ve leke değerinin ön plana çıktığı hareketli, dinamik fırça vuruşlarıyla tanımlanan renkçi çalışmalardır. İzer, resmin her türlü teknik ve malzeme olanaklarından yararlanmayı ve araştırmayı seven bir sanatçıdır. Fresk ve duvar halısı üzerine de çalışmalar yapmıştır. 1983’de Akademi’nin yüzüncü kuruluş yılı nedeniyle Osman Hamdi Onur Ödülü’nü alan Zeki Faik İzer, Türk resminin öncü sanatçı ve eğitici kimliklerinden birisi olarak, kendisinden sonra gelen nesillerin oluşumuna da önemli katkılar sağlamıştır.

Yararlanılan Kaynaklar
- TANALTAY, Dr. E.; Sanat Ustalarıyla Bir Gün, Sanat Çevresi Kültür ve Sanat Yayınları, İstanbul, 1989
- ELİBAL, Gültekin; Atatürk ve Resim Heykel, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 1973
- ÖZSEZGİN, Kaya; Türk Plastik Sanatçıları, YKY, İstanbul, Aralık 1994
- ÖZSEZGİN, Kaya; Cumhuriyet’in 75. Yılında Türk Resmi,Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 1998,
- TANPINAR, A.H.; Yaşadığım Gibi, Dergah Yayınları, İstanbul, Ekim 1996
- DAL, E.; “Zeki Faik İzer”, Eczacıbaşı Sanat Ansiklopedisi, C.2, İstanbul, 1997, s.899
- ALTAN, Özdemir; “Zeki Faik İzer”, Akademi, S.5, s.31- 36
- NİRVEN, Nur; “Zeki Faik İzer Gelenekselden Soyuta Bir Sanat Serüveni”, Türkiye’de Sanat, Mayıs/ Ağustos 1992, S.4, s.34- 37
Mavi Peri - avatarı
Mavi Peri
Ziyaretçi
1 Ağustos 2012       Mesaj #3
Mavi Peri - avatarı
Ziyaretçi
Zeki Faik İzer

(1905 İstanbul-1988 İstanbul), ressam. Güzel Sanatlar Akademisi Çallı Atölyesi'nde öğrenim yaptı (1928). Paris'te 4 yıl çalıştı. Kısa bir süre Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü'nde öğretmenlik yaptı (1932). Beş arkadaşıyla "D Grubu"nu kurdu (1933). Çalışmalarını bu grupta sürdürdü. 1934'te Paris'e gidip iki yıl kaldı. Dönüşünde akademinin fotoğraf atölyesine atandı (1937), Akademi müdürlüğü yaptı (1949-1953). 1951'de Türk Sanat Tarihi Enstitüsü'nü kurdu. İlk resim ve fotoğraf sergisini 1945'te açan İzer; Paris, Brüksel, Sao Paolo, Viyana, Berlin, New York, Tahran sergilerine katıldı. Yapıtları çeşitli müze ve galerilerde yer aldı. Taşizm Okulu'nda başarılı örnekler verdi. 1973'te Paris'e yerleşti.

MsXLabs.org & MORPA Genel Kültür Ansiklopedisi

Benzer Konular

24 Kasım 2006 / BARIŞ Müzik tr
14 Ocak 2008 / KisukE UraharA Sinema tr
3 Ağustos 2008 / TiglonBoYs Spor tr
21 Mayıs 2013 / Misafir Soru-Cevap
2 Nisan 2010 / LaSalle Siyaset tr