Yüksel Arslan (1933 - ....)
İlk sergisini 1955'te, Adalet Cimcoz'un yönetmekte olduğu Maya Galerisi'nde "İlişki, Davranış, Sıkıntılara Övgü" adıyla,kendisini sanat ortamına kabul ettiren ilk sergisini düzenledi. Ferit Edgü, Sezer Tansuğ gibi eleştirmenlerden övgü aldığı bu sergisindeki tüm eserler satıldı. Aynı yıllarda, Tarihöncesi sanatıyla ilgilenerek, mağara resimlerindeki toprak, bal, yumurta akı, yağ, kemik iliği gibi gereçlerden oluşan doğal boyaların hazırlanışını inceledi. Anadolu'da yaptığı gezilerde yaşlı kadınlardan kök boya tekniğinin inceliklerini öğrendi. Eski minyatür ressamlarının tekniği konusunda araştırmalar yaptı. Resimlerini bütün bu araştırmaların ışığı altında, kendine özgü sayılabilecek bir teknik doğrultusunda geliştirerek, Marquis de Sade, Nietzsche gibi yazarların yapıtlarını okumaya yöneldi; Miro, Klee gibi ressamlarla, gerçeküstücü ressamların yapıtlarıyla ilgilendi. Bir yandan Michaux'nun yapıtlarının, bir yandan da Doğu minyatürlerinin etkisinde kalan sanatçı, Karagöz figürlerinden ve Bosch'un yapıtlarından esinlendi. Klee'nin güncesinde geçen "ben bir düşünce ressamıyım"sözünü, resimlerini biçimlendiren temel ilke haline getirerek, resmin bir amaç değil, düşüncenin hizmetinde bir araç olduğu savını benimsedi.Jacques Mauduit'nin "Modern Sanatın 40.000 Yılı" isimli eserinde anlatılanlardan yola çıkarak, daha sonraki tüm eserlerinde kullanacağı bir tekniği uygulamaya başladı. Toprak boyalar, bal, yumurta akı, sabun, ot, çay, tütün, kemik iliği, kan ve sidik gibi malzemeler kullanarak ürettiği boyaları kullandığı bu tekniği ilk olarak "İnsanlı Günler" isimli serisinde kullandı.
Arslan, 1957-58 yıllarında Eleşkirt, Ağrı'da askerlik görevini yaptıktan sonra, İstanbul'a yüzlerce desenle dönerek, 1959'da, İstanbul'da açtığı ikinci kişisel sergisi "Phallisme", Adnan Benk ve Mazhar İpşiroğlu gibi isimlerden övgü aldı. Aynı yıl Andre Breton ve resim alımsatımcısı Raymond Cordier tarafından Paris'e çağrıldı. Edouard Roditi vasıtasıyla Arslan'ın resimlerini gören André Breton, ressamı 1959 sonunda Paris'te düzenlenecek olan Uluslararası Sürrealizm Sergisi'ne davet etti. Ancak Arslan sergiye katılamadı.
1961'de 15 resmini bir galeride sergilemek üzere Paris'e giden Arslan, Paris'e yerleşti ve 1962'de R.Cordier'nin yanında üçüncü kişisel sergisini düzenledi. Bu sergiyi 1965'te "Arture" dizisini oluşturan Kopenhag ve Berlin sergileri izledi. 1962'deki kişisel sergisi "Homunculus-cucus-palus, planus-phallus-micrococcus" sırasında Arslan'ın eserlerini gören Jean Dubuffet, ressam ile yazışmaya başladı ve bir eserini satın aldı. Arslan bu dönemde, resimlerini adlandırmak için Fransızca "art" (sanat) ve "peinture" (tablo) sözcüklerini birleştirerek "arture" terimini oluşturdu ve eserlerini bundan sanra bu isimle tanımladı. 1965'te 10 ayını Berlin'de geçirdi. Eşi Lidy ile tanıştı ve çiftin ilk çocuğu olan Artur doğdu. 1967'de, Ankara ve İstanbul'da açılan iki sergi için Türkiye'ye döndü. Basında yer alan, eserlerinin "cinsellikle ilgili ve iğrenç imajlar" içerdiğini öne süren yazıların ardından, Ankara'da sergilenen resimleri müstehcen oldukları gerekçesiyle savcılık tarafından toplatıldı.
1960-67 yılları arasında Nietzsche etkisinde kalan Arslan, 1969 sonrasında Marx etkisine girdi ve on dört arture'lük "Yabancılaşmalar" dizisini Marx'ın elyazmalarından hareketle çizdi. "Das Kapital"i resimlemeye karar verdi ve 1969-75 yılları arasında "Kapital" dizisine ait 30 arture üretti. 1975'te Fransa'da Maloine yayınevi tarafından kitap olarak basılan bu serinin ardından, 1975-79 yılları arasında "Kapital'in Güncelleştirilmesi Denemesi" isimli seriyi tamamladı.
1980'de, tarihöncesi çağlardan güncel döneme kadar, kendi üzerinde etkisi olan herşeyi resmettiği Etkiler dizisine başladı. 126 arture'lük bu seri 1984'te tamamlandı. 1981'de, Sedat Simavi Görsel Sanatlar Ödülü'nü, heykeltraş İlhan Koman ile paylaştı. 1982'de ise, Fransa'da verilen "Humour Noir Grandville" kara mizah ödülünü aldı. 1984-86 yılları arasında, kendi hayatından hareketle çizdiği "Autoarture" serisini çizdi. 1986'da Etkiler dizisi Fransa'da kitap olarak yayımlandı.
1986'da, Aleksandr İvanoviç Oparin'in "Yaşamın Kökeni" isimli eserinden hareketle "İnsan" dizisine başladı ve 2000'e kadar bu diziye ait arture'ler üretti. Bu resimler üç cilt olarak 1990, 1995 ve 1999'da yayımlandı. Arslan 2000'den itibaren, "Etkiler" dizisinin devamı niteliğindeki "Yeni Etkiler" dizisine başladı.
Sanatı
Yüksel Arslan'ın, akademik ve entelektüel sanat oluşumları içinde, estetiğini kendi üretim ve biçimlendirme mantığı ile açıklanabilecek çalışma yöntemi üzerinde gerçekleştirilen resimleri, 1950'li yıllarda, başta Mahzar Şevket İpşiroğlu olmak üzere bir grup aydın ve sanatçının dikkatini çektiğinde, Yüksel Arslan olgusunun, düşünce ve kavram dünyasında kimliğini bulan sanatsal niteliği, benzeri çabalara göre bir karşı-seçenek özelliği taşımaktaydı. Biçimleme anlayışından, kullandığı araç-gereçlere kadar, tümüyle özgün bir sanat işçiliğinin ürünü olan bu yapıtlar, Türk resminde, yeni bir oluşuma da ışık tutmaktadır.
Yüksel Arslan'ın sanatı, klasik ve yerleşik bir anlam kazanmış resim kavramlarına, çağdaş bir bilincin tepkisi olarak tanımlanabilir. Bilinçaltının zengin çağrışımlarını, Freud çözümlemelerini akla getiren cinsel ve erotik yaklaşımları, insan varlığını düşünce açısından yorumlama çabalarını resminde tükenmeyen bir kaynak gibi işleyen sanatçının resmi, geleneksel uygulama yöntemlerinin dışında, yalnızca kişisel deneylerine dayalı bir alan olarak değerlendirmesi, ressamlık niteliğinin çok özel bir uğraş, çok kişisel bir meslek anlamı kazanmasına yol açmıştır. Yapıtları resim sanatındaki her çeşit akım, okul ve eğilime bir başkaldırı oluşturur. Kendi dünyasını öne çıkarmaya, karşıtlıkları bir araya getirmeye, tedirgin edeni ve düşünmeye yönelteni seçmeye özen gösterir. Resmin uzak çağlarını, daha ilgi çekici bulur. İnsanın duyu ve düşüncesini dışa vuran bütün yansımalara, üstünde durulmayan çelişkilere, bilinç yüzeyine çıkmamış gizli yönelişlere sürekli ilgi duyan sanatçının bu tutumu, bir yönüyle gerçeküstücülüğe bağlanabilirse de, kendi mantığı ve görsel düzeni içinde özel bir nitelik taşır.
Derlemedir.
Yüksel Arslan, İstanbul Üniversitesi Sanat Tarihi Enstitüsü’nde okudu. 1961 yılında Paris’e yerleşti. Ertesi yıl buradaki ilk kişisel sergisini açtı. Eserlerinin her birine ayrı bir isim vermek yerine “art” (sanat) sözcüğüyle Franızca’da kullanılan “ure” ekini (“peinture” ya da “écriture” sözcüklerinde olduğu gibi) birleştirerek onlara “arture” (artür) adını verdi; yağlıboya ya da suluboya kullanmak yerine, bitkileri, taşları, toprağı, kimi zaman yağı, kanı, idrarı karıştırarak kendi renklerini buldu. 1964’te artürleri, Paris’teki Galeri Charpentier tarafından düzenlenen ve Gerçeküstücülük tarihinin en önemli sergilerinden biri sayılan “Gerçeküstücülüğün Kökenleri, Tarihi ve İlişkileri” sergisinde izlendi. 1968 arifesinde sergiler açmak için geldiği Türkiye’de iki yıl kaldı. 1969’da yeniden Paris’e döndü; Marx, Engels ve Lenin okumalarına ağırlık verdi.
1975 yılında “Kapital”i resme döktüğü dizisini tamamladı. Bu, Arslan’ın kitap haline gelen ilk dizisi oldu. 1980’li yıllarda “Etkiler”, “Oto-Artürler” ve “İnsan” dizileri de kitaplaştırıldı. Eserleri Paris’in yanısıra aralarında Sarcelles, Rennes ve Nice’in de bulunduğu çeşitli Fransız kentleri ile Viyana Modern Sanatlar Müzesi ve Prag Milli Galerisi’nde sergilendi. “İnsan” dizisinin son cildi 1999’da yayımlandı. Arslan bir ‘vasiyetname’ olarak gördüğünü söylediği “İnsan” dizisi üzerinde çalışmaya Paris’teki atölyesinde devam ediyor.Sponsorlu Bağlantılar
Yüksel Arslan, 24 Temmuz 1933'te İstanbul, Eyüp'te doğdu. Her ikisi de Anadolu göçmeni olan ve fabrika işçisi olarak çalışan bir çiftin dört çocuğundan ikincisiydi. Küçük yaşlarda desen ve resim çizmeye başlayan Yüksel Arslan, çevresinde bulduğu her şeyi (çiçekler, otlar, taş, tuğla, kömür ve sabun parçaları) kâğıt üstüne sürterek ilk resimlerini oluşturdu. Arada pastel, suluboya, guvaj ve yağlıboya da kullandı ama, doğal resim gereçlerine olan tutkusu, sonraki yıllarda resimlerini belirleyen başlıca etmenlerden biri olarak kaldı. 1945-48 arasında Eyüp Ortaokulu'nda, 1949-52 arasında İstanbul Erkek Lisesi'nde eğitim gördü. Paul Klee etkisiyle çizdiği ilk resimlerini lisenin duvarlarında sergiledi. İstanbul Erkek Lisesi'ni bitirdikten sonra 1953 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Bölümü'ne girdi, ama bir süre sonra öğrenimi bıraktı. Bölümün Anadolu'ya düzenlediği gezilere katıldı, geleneksel sanatları ve Anadolu uygarlıklarının eserlerini inceledi.
İlk sergisini 1955'te, Adalet Cimcoz'un yönetmekte olduğu Maya Galerisi'nde "İlişki, Davranış, Sıkıntılara Övgü" adıyla,kendisini sanat ortamına kabul ettiren ilk sergisini düzenledi. Ferit Edgü, Sezer Tansuğ gibi eleştirmenlerden övgü aldığı bu sergisindeki tüm eserler satıldı. Aynı yıllarda, Tarihöncesi sanatıyla ilgilenerek, mağara resimlerindeki toprak, bal, yumurta akı, yağ, kemik iliği gibi gereçlerden oluşan doğal boyaların hazırlanışını inceledi. Anadolu'da yaptığı gezilerde yaşlı kadınlardan kök boya tekniğinin inceliklerini öğrendi. Eski minyatür ressamlarının tekniği konusunda araştırmalar yaptı. Resimlerini bütün bu araştırmaların ışığı altında, kendine özgü sayılabilecek bir teknik doğrultusunda geliştirerek, Marquis de Sade, Nietzsche gibi yazarların yapıtlarını okumaya yöneldi; Miro, Klee gibi ressamlarla, gerçeküstücü ressamların yapıtlarıyla ilgilendi. Bir yandan Michaux'nun yapıtlarının, bir yandan da Doğu minyatürlerinin etkisinde kalan sanatçı, Karagöz figürlerinden ve Bosch'un yapıtlarından esinlendi. Klee'nin güncesinde geçen "ben bir düşünce ressamıyım"sözünü, resimlerini biçimlendiren temel ilke haline getirerek, resmin bir amaç değil, düşüncenin hizmetinde bir araç olduğu savını benimsedi.Jacques Mauduit'nin "Modern Sanatın 40.000 Yılı" isimli eserinde anlatılanlardan yola çıkarak, daha sonraki tüm eserlerinde kullanacağı bir tekniği uygulamaya başladı. Toprak boyalar, bal, yumurta akı, sabun, ot, çay, tütün, kemik iliği, kan ve sidik gibi malzemeler kullanarak ürettiği boyaları kullandığı bu tekniği ilk olarak "İnsanlı Günler" isimli serisinde kullandı.
Arslan, 1957-58 yıllarında Eleşkirt, Ağrı'da askerlik görevini yaptıktan sonra, İstanbul'a yüzlerce desenle dönerek, 1959'da, İstanbul'da açtığı ikinci kişisel sergisi "Phallisme", Adnan Benk ve Mazhar İpşiroğlu gibi isimlerden övgü aldı. Aynı yıl Andre Breton ve resim alımsatımcısı Raymond Cordier tarafından Paris'e çağrıldı. Edouard Roditi vasıtasıyla Arslan'ın resimlerini gören André Breton, ressamı 1959 sonunda Paris'te düzenlenecek olan Uluslararası Sürrealizm Sergisi'ne davet etti. Ancak Arslan sergiye katılamadı.
1961'de 15 resmini bir galeride sergilemek üzere Paris'e giden Arslan, Paris'e yerleşti ve 1962'de R.Cordier'nin yanında üçüncü kişisel sergisini düzenledi. Bu sergiyi 1965'te "Arture" dizisini oluşturan Kopenhag ve Berlin sergileri izledi. 1962'deki kişisel sergisi "Homunculus-cucus-palus, planus-phallus-micrococcus" sırasında Arslan'ın eserlerini gören Jean Dubuffet, ressam ile yazışmaya başladı ve bir eserini satın aldı. Arslan bu dönemde, resimlerini adlandırmak için Fransızca "art" (sanat) ve "peinture" (tablo) sözcüklerini birleştirerek "arture" terimini oluşturdu ve eserlerini bundan sanra bu isimle tanımladı. 1965'te 10 ayını Berlin'de geçirdi. Eşi Lidy ile tanıştı ve çiftin ilk çocuğu olan Artur doğdu. 1967'de, Ankara ve İstanbul'da açılan iki sergi için Türkiye'ye döndü. Basında yer alan, eserlerinin "cinsellikle ilgili ve iğrenç imajlar" içerdiğini öne süren yazıların ardından, Ankara'da sergilenen resimleri müstehcen oldukları gerekçesiyle savcılık tarafından toplatıldı.
1960-67 yılları arasında Nietzsche etkisinde kalan Arslan, 1969 sonrasında Marx etkisine girdi ve on dört arture'lük "Yabancılaşmalar" dizisini Marx'ın elyazmalarından hareketle çizdi. "Das Kapital"i resimlemeye karar verdi ve 1969-75 yılları arasında "Kapital" dizisine ait 30 arture üretti. 1975'te Fransa'da Maloine yayınevi tarafından kitap olarak basılan bu serinin ardından, 1975-79 yılları arasında "Kapital'in Güncelleştirilmesi Denemesi" isimli seriyi tamamladı.
1980'de, tarihöncesi çağlardan güncel döneme kadar, kendi üzerinde etkisi olan herşeyi resmettiği Etkiler dizisine başladı. 126 arture'lük bu seri 1984'te tamamlandı. 1981'de, Sedat Simavi Görsel Sanatlar Ödülü'nü, heykeltraş İlhan Koman ile paylaştı. 1982'de ise, Fransa'da verilen "Humour Noir Grandville" kara mizah ödülünü aldı. 1984-86 yılları arasında, kendi hayatından hareketle çizdiği "Autoarture" serisini çizdi. 1986'da Etkiler dizisi Fransa'da kitap olarak yayımlandı.
1986'da, Aleksandr İvanoviç Oparin'in "Yaşamın Kökeni" isimli eserinden hareketle "İnsan" dizisine başladı ve 2000'e kadar bu diziye ait arture'ler üretti. Bu resimler üç cilt olarak 1990, 1995 ve 1999'da yayımlandı. Arslan 2000'den itibaren, "Etkiler" dizisinin devamı niteliğindeki "Yeni Etkiler" dizisine başladı.
Sanatı
Yüksel Arslan'ın, akademik ve entelektüel sanat oluşumları içinde, estetiğini kendi üretim ve biçimlendirme mantığı ile açıklanabilecek çalışma yöntemi üzerinde gerçekleştirilen resimleri, 1950'li yıllarda, başta Mahzar Şevket İpşiroğlu olmak üzere bir grup aydın ve sanatçının dikkatini çektiğinde, Yüksel Arslan olgusunun, düşünce ve kavram dünyasında kimliğini bulan sanatsal niteliği, benzeri çabalara göre bir karşı-seçenek özelliği taşımaktaydı. Biçimleme anlayışından, kullandığı araç-gereçlere kadar, tümüyle özgün bir sanat işçiliğinin ürünü olan bu yapıtlar, Türk resminde, yeni bir oluşuma da ışık tutmaktadır.
Yüksel Arslan'ın sanatı, klasik ve yerleşik bir anlam kazanmış resim kavramlarına, çağdaş bir bilincin tepkisi olarak tanımlanabilir. Bilinçaltının zengin çağrışımlarını, Freud çözümlemelerini akla getiren cinsel ve erotik yaklaşımları, insan varlığını düşünce açısından yorumlama çabalarını resminde tükenmeyen bir kaynak gibi işleyen sanatçının resmi, geleneksel uygulama yöntemlerinin dışında, yalnızca kişisel deneylerine dayalı bir alan olarak değerlendirmesi, ressamlık niteliğinin çok özel bir uğraş, çok kişisel bir meslek anlamı kazanmasına yol açmıştır. Yapıtları resim sanatındaki her çeşit akım, okul ve eğilime bir başkaldırı oluşturur. Kendi dünyasını öne çıkarmaya, karşıtlıkları bir araya getirmeye, tedirgin edeni ve düşünmeye yönelteni seçmeye özen gösterir. Resmin uzak çağlarını, daha ilgi çekici bulur. İnsanın duyu ve düşüncesini dışa vuran bütün yansımalara, üstünde durulmayan çelişkilere, bilinç yüzeyine çıkmamış gizli yönelişlere sürekli ilgi duyan sanatçının bu tutumu, bir yönüyle gerçeküstücülüğe bağlanabilirse de, kendi mantığı ve görsel düzeni içinde özel bir nitelik taşır.
Derlemedir.
Biyografi Konusu: Yüksel Arslan nereli hayatı kimdir.
Tanrı varsa eğer, ruhumu kutsasın... Ruhum varsa eğer!