Ziyaretçi
Sinan (MİMAR)
KOCA SÎNAN olarak da bilinir
(d. 15 Nisan 1489, Ağırnas?, Kayseri - ö. 17 Temmuz 1588, İstanbul),
Osmanlı mimar.
Elli yılı aşan meslek yaşamında gerçekleştirdiği 300’den fazla yapıtıyla Osmanlı mimarlığının klasik dönemine damgasını vurmuştur.
Yaşamı ve yapıları konusunda bilgi veren kaynaklar oldukça azdır. Bunların başında arkadaşı Saı Mustafa Çelebi’nin yapıtı Tezkiretü’l-Bünyan gelir. Sinan’ın kendi ağzından yaşamı ve altı önemli yapıtına ilişkin bilgi veren yapıtın çeşitli kütüphanelerde altı ayrı yazması vardır. Tezkiretü’l-Ebniye de Sinan’ın ağzından ve Sai Mustafa Çelebi tarafından yazılmıştır; Sinan’ın yapıtlarının türlerine göre ayrılmış 13 bölüm halinde listesini içerir, ama bilinen altı ayrı yazma nüshasında listeler arasında farklılıklar vardır. Tuhfetü’l-Mimarin taslak halinde bir risaledir. İçinde Sinan’ın yaşamı ve mimarlığa ilişkin bazı kurallar anlatılmış, 12 bölümlük bir yapıtlar listesi verilmiştir. Risaletü’l-Mimariye de Sinan’ın yaşamı üstüne kısa bilgi içerir. Yapıtlar 11 bölüme ayrılmış, ama liste yerleri boş bırakılarak yalnız başlıkları belirtilmiştir. Onun gibi yazan bilinmeyen bir başka kaynak da gene taslak halindeki bir risaledir. Sinan’ın kısa bir yaşamöyküsüyle hamamlannın listesini ve 11 yapı grubuna ait liste başlıklannı içeren bu yapıt Adsız Risale diye anılır. Şair Eyyubi’nin I. Süleyman’ın (Kanuni) savaşlanndan ve yaptırdığı beş önemli yapıttan söz eden Padişahname'si ile Dayezade Mustafa Efendi’nin Edirne’deki Selimiye Camisi üzerine yazdığı Risale-i Selimiye'si Sinan konusunda bilgi veren öbür kaynaklardır. Bunlara Sinan’ın kendi vakfiyesini, sermimar olarak çalıştığı dönemin konuyla ilgili resmî yazışmalarını ve mimar Sedefkâr Mehmed Ağa’nın Risale-i Mimariye’sini de eklemek gerekir.
Bütün bu kaynaklardan edinilen bilgilere göre Sinan’ın I. Selim (Yavuz) döneminin başında, 20 yaşlarındayken Kayseri sancağındaki köyünden devşirildiği anlaşılmaktadır. Abdülmennan biçiminde geçen baba adı da (sonradan Müslüman olanların baba adı yerine kullanılan adlardan biri olduğu için) onun Hıristiyan kökenli olduğunu gösterir. Sinan’ın Türkçeyi ve Islamın gereklerini öğrenmesi için, âdet olduğu üzere önce taşradan bir ailenin yanma verilmiş olması gerekir. Daha sonra İstanbul’a götürülerek Acemi Ocağı’na alınmış olmalıdır. Burada askerliğin yanında dülgerlik mesleğini de öğrendiği, bir yandan da Bektaşiliği benimsediği biliniyor.
Sinan 1520’ye doğru yeniçeri oldu. I. Süleyman’ın 1521’deki Belgrad, 1522’deki Rodos seferlerine katıldı. Bundan sonra atlı sekbanlığa, 1526’daki Mohaç Savaşı’ndan sonra yayabaşılığa yükseldi. 1529’daki Viyana Seferi’nden önce zemberekçibaşı (başteknisyen) oldu. 1534-35’teki Irak Seferi sırasında ordunun Van Gölünde kullanması için üç tane gemi inşa etti. Dönüşünde haseki oldu. 1537’de Korfu Seferi’ne katıldı. Ertesi yıl Boğdan Seferi sırasında Prut Irmağı üzerinde, başkalarının deneyip başaramadığı bir köprüyü yaparak padişahın gözüne girdi. Sefer dönüşü Acem Ali’nin ölmesi üzerine onun yerine sermimarlığa atandı.
Aldığı rütbeler ne olursa olsun, yeniçerilikten sermimarlığa birdenbire geçilemeyeceğine göre, Sinan’ın orduda bulunduğu sürede mimarlık yapmış ve kendini bu konuda kabul ettirmiş olması gerekir. Sefere katılarak gittiği yabancı ülkelerde değişik kültürlerin mimarlık yapıtlarını bir mimarın gözüyle incelediğini, böylelikle sonraki uygulamaları için teknik ve estetik bilgi birikimi edindiğini varsaymamak için hiçbir neden yoktur. Gemi ve köprü yapmanın dışında ordunun inşaata ilişkin başka gereksinmelerini yerine getirdiği de bilinmektedir. Ayrıca tezkirelerde adı geçen İstanbul’ daki Üçbaş Mescidi, Muhsine Hatun Mescidi ve Kasım Paşa Camisi de, 1530-34 arasındaki yapım tarihlerinden anlaşıldığına göre, Sinan’ın sermimarlığa getirilmeden önce gerçekleştirdiği yapılardır.
Sinan’ın yapılarının saptanması için en çok başvurulan yol, yukarıda adı geçen tezkirelerdeki listelere bakmaktır. Ama bunlar arasında tutarsızlık ve çelişkiler çoktur. Aynı yapının adı bazen iki ayrı tezkirede farkh olarak verilmiştir. Tezkirelerdeki listelerde yer almakla birlikte yapım tarihleri Sinan’ın mimarlığa başlayabileceği yıllardan önceye ya da ölümünden sonraya rastlayan, bu nedenle de onun yaptığından kuşku duyulması gereken yapılar da vardır. Bütün bunlar Sinan’ın yapılarının tümüne ilişkin kesin ve güvenli bilgi edinilmesini zorlaştırmaktadır.
Üç tezkirede adı geçen bütün yapıların toplamı 477’yi bulmaktadır. Çok kesin bir yol olmamakla birlikte, yalnızca, adı bu tezkirelerin üçünde birden geçen yapıların Sinan’ın olduğu kabul edildiğinde sayı 312’ye düşmektedir. Bu da Sinan’ın yılda ortalama 6-7 yapı yaptığı anlamına gelir. Günümüzde ulaşılan teknik düzeyde bile bir mimarın bu sayıya erişmesinin hemen hemen olanaksız olduğu düşünüldüğünde, Sinan’ın bu kadar çok yapıyı nasıl uyguladığı ve denetlediği sorusu ortaya çıkar. Yapım tarihleri birbiriyle çakışan, buna karşılık birbirlerinden çok uzak yerlerde bulunan yapıların hepsinin, 16. yüzyıldaki ulaşım olanakları da göz önünde tutulursa, Sinan tarafından denetlenmiş olması olanaksızdır.
Günümüze Sinan’ın herhangi bir yapısına ilişkin bir çizim ulaşmamıştır. Ama tezkirelerdeki ifadelerden onun bazı çizimler yaptığı, bazı yapılarının maketlerini hazırlayarak padişaha sunduğu anlaşılmaktadır. Bunlar bugünkü anlamda ayrıntılı projeler olmasa bile, yapının ana şemasının ortaya konduğu, bundan sonrasının inşaat sırasında mimarın yerinde yaptığı açıklamalar ve denetimle götürüldüğü düşünülebilir. Bu durumda Sinan, yapım tarihleri özellikle İstanbul’daki önemli yapılarla çakıştığı için başında kendisinin bulunamayacağı, uzak yerlerdeki yapılarının denetimini, böyle bir ön hazırlıktan sonra yardımcıları eliyle yürütmüş olmalıdır. Zaten başında bulunduğu Hassa Mimarları Ocağı’nm bilinen çalışma biçimi de buna uygundur. Üstelik Manisa’daki Muradiye Camisi’nin yapımı sırasında oradaki lala paşaya gönderilen bir hükümden, Sinan’ın son yapıtlarından biri olan bu yapıyı başka bir mimarın yürüttüğü, onun ölümü üzerine de yeni bir yürütücü mimar atandığı anlaşılmaktadır. Bütün bu verilere dayanarak mimarlık tarihçisi Aptullah Kuran da, “Fırat’ın doğusu ve Meriç’in batısında kalan yerlerdeki pek çok yapıyı Sinan’a maledemeyeceğimizi”, onun daha çok “çalışma alanı bir yönde Edirne’ye öbür yönde İzmit’e uzanan bir İstanbul mimarı” olduğunu belirtmektedir.
Sinan’ın yapıları arasında en önemli yeri camiler tutar. Öteden beri İslam, özellikle de Osmanlı mimarları çabalarını, olabildiğince büyük ibadet mekânları yaratmaya yöneltmişlerdir. Bu amaç gerçekleştirilirken aşılması gereken en büyük sorun da, böyle büyük bir yapının üzerini örterken, bu örtüyü taşıyan sütun ve ayak gibi öğelerin iç mekânın bütünlüğünü bozmamasını sağlamak olmuştur. Bu konuda Anadolu Selçukluları döneminde ve öncesinde, 11-13. yüzyıllar arasında yapılan çok ayaklı camilerden başlayan gelişme çizgisinin, Erken OsmanlI mimarlığında da pek çok deneme geçirerek 16. yüzyıla ulaştığı izlenir. Sinan da bütün camilerinde aynı sorunu göz önünde tutmuş, kendinden önce yapılanları da özümseyerek sürekli yeni çözümler denemiştir.
Sinan hassa sermimarı olduktan sonra ilk önemli iş olarak İstanbul’da Haseki Hurrem Sultan Külliyesi’ni (1538/39) gerçekleştirdi. Çeşitli bölümlerinin yapımı zaman içine yayılmış bu yapılar topluluğu, konum planının çok net olmaması gibi bazı aksaklıklar gösteriyordu. Sinan’ın bundan sonraki iki büyük yapısı Üsküdar’daki Mihrimah Sultan Külliyesi ile (1548), genellikle çıraklık dönemini arkada bıraktığının kanıtı kabul edilen Şehzade Külliyesi (1543-48) oldu. Sinan ikinci yapıda, Akdeniz çevresinde öteden beri bilinen bir çözümü, orta kubbenin dört ayağa oturduğu ve dört yönde birer yarım kubbeyle desteklendiği merkezî plan şemasını anıtsal bir biçimde kullandı, izleyen yıllarda Şam’daki Süleymaniye Külliyesi ile (1550-54/55) simetrik ve çok net bir konum planı ortaya koydu. Aynı sıralarda İstanbul’da da olgunluk döneminin en önemli yapıtı sayılan Süleymaniye Külliyesi’ni (1550-58/59) gerçekleştirdi. Bu yapılar topluluğu hem Osmanlı mimarlığının en görkemli külliyelerinden biri, hem de Haliç’e doğru eğimli yamacın üstünde yer yer teraslar halinde yayılan konum planıyla gerçek bir ustalık gösterisiydi. Haliç’in karşı yakasından bakıldığında kentin siluetiyle uyum içinde bütünleşen camide Sinan Ayasofya’nın ünlü şemasını uygulayarak merkezî kubbeyi yalnız önden ve arkadan yarım kubbelerle desteklemişti.
kaynak: Ana Britannica
Son düzenleyen Safi; 17 Temmuz 2016 02:04
Biyografi Konusu: Mimar Sinan nereli hayatı kimdir.