Arama

Sanat Terimleri Sözlüğü - C

Güncelleme: 16 Nisan 2009 Gösterim: 3.217 Cevap: 0
ThinkerBeLL - avatarı
ThinkerBeLL
VIP VIP Üye
16 Nisan 2009       Mesaj #1
ThinkerBeLL - avatarı
VIP VIP Üye
Sanat Terimleri Sözlüğü
Felsefe Ekibi sitesinden alınmıştır.

Sponsorlu Bağlantılar

- C -

Cadavre Exquis/Exquisite Corpse

Cadavre Exquis/Exquisite Corpse terimi 'süper kadavra' anlamına gelen Fransızca bir terimdir. 'Cadavre exquis', sürrealist sanatçılar arasında imgelerin ve kelimelerin kullanıldığı, rastlantıya dayanan bir çeşit kolektif kolaj tekniğidir. Bir kâğıt tabakasına oyuncuların her biri bir şeyler çizer ve çizdiği yeri katlayarak gizler ve diğer oyuncuya katkı yapması için verir. Bütün oyuncular katkılarını birbirlerinin çizimlerinin ne olduğunu bilmeksizin yaparlar. Oyuna katılan herkes kağıda bir şeyler çizdikten sonra ortaya çıkan ürün bir 'cadavre exquis'ur. Bu oyun çocuklar arasında oynanan 'kim, nerede, kiminle, ne yapıyor?' oyuna benzemektedir. 'Cadavre exquis' tekniği ilk olarak şiir yazmak için; ardından da resim yapmak için kullanıldı. 'Cadavre exquis' tekniğini resim alanında ilk uygulayan sanatçıların başında Yves Tanguy (1900-1955), Joan Miro(1893-1983), Man Ray (1890-1977) gelmektedir. Bu teknik birkaç kişi tarafından oynanan eski bir salon oyununa dayanmaktadır. Bu oyunda, bir tabaka kâğıt üzerine herkes bir şeyler yazmakta ve kağıdı yanındakine geçirmeden önce, yazdığı onun tarafından okunmasın diye katlamaktaydı. Teknik, adını da 1925 yılında, 54 Rue du Chateau'da, sürrealistlerin bu şekilde oynadıkları bir oyun sonucunda ortaya çıkan cümlenin ilk iki kelimesinden aldı: "Le cadavre exquis boira le vin nouveau" (süper kadavra taze şarap içecek).

Caisson

Tavan teknesi.

Camera Lucida

Camera lucida'nın Türkçe karşılığı 'ışıklı oda'dır. Prizma ve aynalardan oluşan ve ışık geçirmez bir projektöre benzeyen camera lucida, bir objenin imgesini düz resim yüzeyine yansıtarak kopyasını çıkartmaya yarayan bir alettir. Camera lucida, 17. yüzyılda icat edilmesine rağmen kullanımı 19. yüzyılda yaygınlaştı. Süreç içinde camera lucidanin yerini camera obscura aldı. Camera lucidayı kullanan ressamlardan biri Jean-Auguste-Dominique Ingres'dır.

Camera Obscura
Günümüz kameraların ilk hali olan camera obscura, 'camera lucida'nın tam tersi olarak 'karanlık oda' anlamına gelmektedir. En basit biçimiyle karanlık bir bölme ve küçük bir delikten oluşan 'camera obscura'da, delikten geçen ışınlar perde üzerine gerçek objenin tersine çevrilmiş imgesini aktarır.

Cam Heykelciliği/Cam Sanatı

Cam ilk defa İÖ 1500'lü yıllarda Mezopotamya'da kullanılmıştır. Cam, kimi dönemlerde önemsiz bir materyal olarak görülmesine rağmen, özellikle Helenistik dönem ile Ortaçağ Avrupa'sı ve İslam dünyasında zanaatçılar camı çeşitli değerli eşyalar yapmak için kullandılar. Modern dönemde cam, Art Nouveau ile birlikte yeniden önem kazandı ve dekorasyonun önemli bir parçası haline geldi. ; Art Nouveau yanında 1962 yılında kurulan Cam Hareketi Atölyesi, yeni bir sanat formu olarak, cam heykelin tanınmasına liderlik ederek bireysel cam üreticilerini cesaretlendirdi. Çağdaş sanatçılardan Jeff Koons, camı bir heykel materyali olarak kullanan sanatçıların başında gelmektedir.

Cam Göbeği
Camın kesildiği zaman kenarında görülen parlak turkuaza benzeyen yeşil.

Cami

(Fr. Mosquée; Alm. Mosche) Müslümanların ibadet için içinde toplandıkları bina. Cami’nin küçüğüne mescit denir. Eğer toplanılan yer üstü açıksa namazgâh denir. İlk cami Peygamberimiz tarafından Medine civarında yaptırılmıştır. Fakat camilere ilk mimari örnek Kahire’deki Amr camii olmuştur. Bu cami tipi, Mısır’dan başka Suriye, Irak ve İran’da da örnek olmuştur. Türklerde cami tipi başka bir kompozisyonda gelişmiştir. Araplarda çok kubbeli, yüzlerce sütunun cemaati ayırdığı ve cemaati bir kitle halinde göstermeyen bir kompozisyondadır. Tavanın sütunlar üzerinde tutulması kubbelerin en çok 6-7 m. yükseklikte olmasına sebep olmuştur. Bizim Konya'daki Selçuk camilerinin tavan yüksekliklerinin çok olmamasının sebebi budur. Bizde cami bir kare prizma ve üzerinde bir yarım küre kubbeden gelişmiştir. Bursa mimarisinde değişik yerlerden toplanan mimarlık öğelerinin, mıntaka özelliklerine dayanan cami kompozisyonları, önce kareprizma ve kubbe ile önündeki son cemaat yerinden meydana gelmiştir. Bursa camileri, klasik Osmanlı mimarlığındaki avluya sahip olmamıştır. İlk kez Selçuk'ta İsa Bey Camii'nde revaklı avlunun, son cemaat yerinin önüne getirildiğini görüyoruz. Bu tip, yani son cemaat yeri ile önü ortasındaki şadırvanın bir avlu ile çevrilmesi, ilk Osmanlı klasik mimarlık yapıtlarında gelenek olmuştur. Bu yeni bir kompozisyondur ve sonraki camilerimizin esas formunu teşkil edecektir. Bu tip cami kompozisyonundan, revaklı avlu formu ülkemize barok etkisi girdikten sonra, kalkmıştır. Osmanlı klasik mimarisinde esas kubbe etrafında yarım ve küçük kubbeler ile piramidal bir düzen kurulmuştur. Sinan esas kubbe, yarım kubbeler ve küçük kubbelerle daima yeni kompozisyon örnekleri vermiştir.

Cami Mimarisi
İslam mimarîsinin en önemli yapı türü olan cami, dönemlere ve yerel özelliklere göre bazı farklılıklar gösterse de, bir ibadethane olarak işlevine uygun bir tarzda biçimlenmiştir. Büyük bir cami, genel olarak kendisini konut alanlarından ayıran, bir dış avluya (harim) sahiptir. Dış avluyu çevreleyen taş duvarlarda madenî şebekeli pencereler bulunur. Dış avluyu kuzey duvarının tam ortasında, doğu ve batı duvarlarında iç avlunun yan kapılarından geçen eksen üzerinde açılmış büyük kapılarla girilir. Genellikle kare veya kareye yakın dikdörtgen biçimindeki iç avlu (harem) kıble yönünde camiye bitişiktir. Dört yandan kubbeli revaklarla çevrilen iç avlunun ortasında bir şa­dırvan yer alır. İç avlunun kuzey duvarının ortasında taçkapı veya cümle kapısı denilen ana giriş yer alır, doğu ve batı duvarlarında da koltuk kapı denilen kapılar vardır. İç avlunun camiye bitişik olan revakı son cemaat yeri olarak adlandırılır. Tabanı avlu düzeyinden biraz yüksekte olan son cemaat yeri, namaza vaktinde yetişemeyenlere veya kalabalıktan içeri giremeyenlere ayrılmıştır. Büyük camilerde son cemaat yerinin kıble duvarında, sağlı sollu iki küçük mihrap bulunur. Bu mihrapların üstünde «mükebbire» denilen birer cumba vardır. Asıl ibadet mekânına (şahın) açılan cümle kapısı (taç-kapı), özenli bir işçilikle işlenmiş bir nişin içine yerleştirilmiştir. Caminin yazıtı da bu girişin üstünde yer alır.
Caminin namaz kılman kapalı hacminin daha geniş olan orta kısmına ana veya orta şahın, yanlardaki bazen daha yüksek tutulan alanlara yan şahın veya sofa denir. Orta şahın kubbe veya düz çatıyla, yan sahınlar tonoz veya yarım kubbelerle örtülüdür. Cami kütlesi Mekke'deki Kabe'ye (kıble) göre biçimlendirilmiş ve bu yöne bakan duvarı kıble duvarı diye adlandırılmıştır. Kıble duva­rının ortasında, toplu namazı kıldıran imama ayrılmış mihrap nişi yer alır. Mihrap, niteliği gereği, caminin en işlenmiş bölümüdür. Cami tabanına göre biraz yükseltilmiş olan mihrap önündeki alana «mihrap sekisi» denir. Mihrabın sağ yanında «minber» yer alır. Minber, hutbe okumak veya topluluğa hitap etmek için merdivenle çıkılan, özenli bir işçilikle ahşaptan veya mermerden ya­pılmış bir kürsüdür. Birkaç basamakla çıkılan vaaz kürsüsüyse mihrabın solundadır.
Cami mimarîsinin önemli bir parçası da müezzinin ezan okumasına ayrılmış minaredir. İslam dünyasının çeşidi bölgelerinde değişik biçimler alan minare, Osmanlı camilerinde genellikle caminin sağ ta-rafındadır. İki veya daha çok minare selatin camilerine mahsustur. Hanedana mensup olmayan kişilerin yaptırdığı camilerde birden fazla minare bulunmaması titizlikle uyulan bir kuraldır.

Cam işleri
Vitray, cam mozaik.

Cam mozaik
Yerde kullanılan renkli taş mozaik yerine, cam parçalarının kullanılması ilk olarak İtalya’da görülüyor. (M.Ö. y.y.). Yapılışı: Düz bir kireç sıva üzerine, cam mozaikin kalınlığı kadar alçı bir sıva yapılır. Alçı üzerine desen çizilir. Çizgiler kalmak üzere alçı tabakası, kireç sıvaya kadar kazınır. Ve alçı şifanın çıkarılan yerlerine kireçli ince kumlu bir sıva sürülür ve harç taze iken cam mozaikler yerleştirilir.

Canlı model

Eski çağlardan bu yana insan vücudunun, resim ve heykel eserleri için bir konu olduğunu ve bunun incelendiğini biliyoruz. Eski Yunanda, Rönesans’ta, Barokta kadın ve erkek vücutları ressam ve heykelciler önünde model olmuştur. Fransız Jacques Louis Davìd'in kurduğu ilk akademiden itibaren biz akademilerde canlı model'in bir eğitim öğesi olduğunu da görüyoruz. Eski Yunan ve ve Rönesansta canlı model'in yeri büyüktü.

Caravaggioculuk

XVI. yy’ın başlarından itibaren İtalya’da egemenliğini sürdüren maniera Caravaggio’nun Cavalier d’Arpino’nun (Giuseppe Cesari) yanına girdiği sırada Roma’da gücünü yitirmek üzereydi. Becerikliliğe yoğun bir zariflik ve virtüözlük arayışının da eklendiği üslup veya maniera, bir Avrupa estetiği haline gelmişti. İspanya’da El Greco, Fransa’da ikinci Fontainebleau Okulu, Flandre’lı ressamlar, Prag çevresi, XVI. yy’ın son yirmi yılı içinde doruk noktasına ulaştırılan ve hemen ardından da esinden yoksun kalan bir maniyerizm sundular. İşte bu bağlamda Carracciler’in (1590’da Incamminati Akademisi’nin kurucuları; kuruluşta doğanın taklit edilmesi, ustalara ve Antikçağ’a dönüş göklere çıkarılır) öğrettikleri ve Caravaggio’nun resim alanında yarattığı devrim, XVII. yy başlarında Avrupa’da kültürlü sanatseverler tarafından kabul gördü; onların dünyası biçimlerin ve düşüncelerin dışa açıldığı ve dolaşıma girdiği, Roma’nın da ressamların zorunlu geçiş yeri olduğu bir dünyaydı.
Caravaggio’nun ölümünden sonra ışık kullanımının, anıtsal figürlerinin, sade repertuvarının ve telmih yüklü ikonografisinin uzantılarına, Toscanalı Gentileschi ve Alman Elsheimer’in ön planda olduğu Roma resminde rastlanan Carracciler’in en iyi öğrencisi olan Guido Reni de, Caravaggio’dan çok şey öğrenmiştir.
Bununla birlikte Caravaggio’nun eserlerinin ilk kopyaları asıl İspanya’da ve l593’e doğru dolaşmaya başladı, heykel izlenimi veren bir kabartma tekniği ve ışık etkileri (Velasquez’in ustası Pacheco bunu alıp kendi üslup ve öğretisine katmıştır) de oraya asıl Bassano ve onun kır havasını yansıtan gece görünümleri aracılığıyla girdi. Bütün XVII. yy İspanyol resmi Caravaggioculuk’tan derinlemesine etkilendi; Caravaggioculuğun plastik gücü ve destansı gerçekçiliği Ribers’de ve Zurbaran’da dahi görülecekti.

Cehennemlik
(Lât. hypocaustum; Fr. hypocauste; Ing. hypocaust; Alm. Hypokaust) Eski Osmanlı hamamlarında hamamın döşeme taşları altında, bina içinin ısınmasını temin etmesi için bırakılan boşluklar. Buralardan ocağın dumanı ve sıcak havası geçerek binayı ısıtır. Aynı teşkilât Roma hamamlarında görülür.

Celî

(Fr. djeli; Arap celiy) Yaygın anlamıyla, sülüsün kalem ve yazı kurallarına uygun olarak bilhassa görünüş ve gösteriş ön plana alınarak yazılan iri biçimlisi. Ayrıca küfî, muhakkak, reyhâni, tevki, nesih, divâni, talik ve rık'a çeşitlerinin iri şekillerine de celi denmiştir.

Cephe

(Fr. façade) Bir binanın caddeye bakan yüzü. Binanın yanlarına yan cephe, arkasına cephe denir.

Cercle Et Carre

Daire ve Kare. 1929 yılında Paris'te içlerinde Kandinsky'nin de yer aldığı sanatçıların kurduğu bir soyut resim grubunun adı.
Cinquecento İtalyanca'da 1500'lü yılları, yani 'Yüksek Rönesans Dönemi'ni anlatmak için kullanılan bir terim. Aslında bu terim, İtalyanca 500 anlamına gelmektedir. Bu dönemde Leonardo da Vinci, Michelangelo, Raphael, Titian, Dürer, Holbein gibi büyük ustalar ürün vermiştir.

Cumba

Eski evlerde, bina zeminin üstündeki katlardan bir odasının bina esas bedeninden sokağı dışarı doğru taşmış biçimine denir Cumba’ların üstü örtülü, önü açık ya da kafeslidir.

Cümle kapısı

Cami, saray ve büyük binalarda büyük esas kapı (portal).

Tanrı varsa eğer, ruhumu kutsasın... Ruhum varsa eğer!

Benzer Konular

22 Nisan 2009 / ThinkerBeLL Taslak Konular
24 Nisan 2009 / ThinkerBeLL Sanat
22 Nisan 2009 / ThinkerBeLL Sanat
16 Nisan 2009 / ThinkerBeLL Sanat
22 Nisan 2009 / ThinkerBeLL Sanat