Arama


fadedliver - avatarı
fadedliver
Ziyaretçi
25 Aralık 2008       Mesaj #2
fadedliver - avatarı
Ziyaretçi
Ahmet Vefik Paşa, bugün bile Türk Tiyatrosu'na hizmetlerinden çok, eli sopalı bir vali olması, “Bir Seyirci Yetişiyor” düsturuyla vatandaşları ve yanında çalışan memurları zorla tiyatroya götürmesi ve halkı canından bezdirmesi ile meşhur, birtakım tuhaf davranışlar sergileyen, acayip bir adam olarak hatırlanmaktadır. Oysa, geçmiş zaman olur ki deyip, günün koşullarına ve o koşulların yarattığı zorluklara rağmen Ahmet Vefik Paşa'nın tiyatro için gösterdiği yoğun çaba ve bu yoğun çabanın neticesinde başardıkları göz önüne alınacak olursa, Paşa ile ilgili önyargılardan kurtulmak mümkün olur. Peki, hakkında aslısız onca dedikodu ve yıpratma hareketlerine rağmen bildiğinden şaşmayan inatçı ve inançlı bir tiyatro sever olarak Ahmet Vefik Paşa hakkında neler söylenebilir?

Ahmet Vefik Paşa, 1832 yılında İstanbul'da doğmuştur. Önce mühendislik okuluna başlamasına rağmen, babası Paris'teki elçilikte görevlendirilince, oğlunu da yanına alıp Fransa'ya gitmiştir ve oğlunu St. Louis Lisesi'ne yazdırmıştır. 1937'de İstanbul'a döndüğünde on beş yaşında olan Ahmet Vefik, Fransızca'yı iyi düzeyde öğrenmiş, aynı zamanda Latince eğitimi de almıştır. Doç Dr. Nurhan Tekerek'in aktardığına göre Paris ve St. Louis Lisesi'nde; “Corneille, Moliére, Racine, Rousseau, Balzac, Bern Ardin de Saint-Pierre, Stendhal, Chateaubriand gibi Fransız klasiklerini okumak, onlar hakkında yapılan açıklamaları dinlemek fırsatını elde e[der]”. 18 yaşındayken, babasının tayini Londra'ya çıktığında, yine ona eşlik edecek ve orada İngiliz tiyatrosunu yakından izleme ve tanıma imkânı bulmuş olacaktır. Ancak, Vefik Paşa'yı diğer Tanzimat ve Meşrutiyet münevverlerinden/aydınlarından farklı kılan yanı; bu kadar batı etkisinde eğitim almış olmasına rağmen kendisini Osmanlı aydını olarak muhafaza etmesindeki başarıdır. O dönemde Osmanlı içişlerine karışma sevdalısı olan Fransızlarla ters düştüğünden, ikinci kez görev için gittiği Paris'ten İstanbul'a geri çevrilmiş ve Divan-ı Muhasebat Müsteşarı olarak göreve alınmıştır. Ancak, Ahmet Vefik Paşa, tiyatro konusunda içinde onulmaz bir ateşin yanmasına engel olamamaktadır. Her ne kadar bir devlet adamı olsa da, Paris tiyatrolarında izlediği ve hem oyun yazarı hem de rejisör olarak Moliére'e neredeyse hayranlık duymaktadır. Türk sahnesinin Moliére'liğine soyunmak sevdasındaki bu bürokrat/diplomat için Fransız yazarın eserlerinden faydalanmadığını düşünmek imkansızdır. Önce Zoraki Nikah ve Zoraki Hekim oyunlarını olayları değiştirmeden, 17. yüzyıldaki Fransız ahalisinin “huy, anlayış, konuşma şekli ve kısacası her bakımdan, 19. yüzyıldaki Osmanlı yaşantısına uygun hale getirir. Paşa'nın ilk adaptasyonu diyebileceğimiz, Zor Nikah 1868-1869 senelerinde Gedikpaşa Tiyatrosu'nda oynanmıştır. Söz konusu edilen adaptasyonu sonraki sezonda Tabib-i Aşk (Aşk Doktoru) izledi. Daha sonra da tercüme/adaptasyon çalışmalarına devam eden Paşa'nın insani ve sosyal yönü kuvvetli bu eserleri çok yerinde bir şekilde seçmiş olduğunu anlayabiliyoruz. Bu arada sadece tiyatro ile ilgili değil, Türk dili ve kültürüne katkıları da ; örneğin sözlük çalışmaları yapma yoluyla süreklilik göstermektedir. Oldukça karışık bir dönemde Meclis i Mebusan başkanlığına getirilmiş olmasından ötürü başarılı olmayınca, hem kendisinin hem de Hüdavendigar (Bursa) halkının kaderini değiştirecek olan tayin kararı gelir,. Ahmet Vefik Paşa; Bursa Valiliği'ne atanmıştır.

Tiyatroya olan hevesini ve coşkusunu yeni atandığı bu kentte de kaybetmemiş olan Paşa, dönemin tiyatro oyuncularından Fasulyacıyan, Hiranuş, Koharik Şirinyan gibi isimleri Bursa'da izledikten sonra, onları ertesi gün makamına çağırmış ve; “Size bir tiyatro yaptıracağım, eserler vereceğim ve onları oynayacaksınız, yaptıracağım tiyatroya para vermeyeceksiniz, sadece Gureba (yetimler) için yılda iki oyunu onların hayrına oynayacaksınız” demiştir. Bu olayı aktaran o zamanların ünlü tiyatro oyuncularından biri olarak bilinen Ahmet Fehim Efendi'dir. Bundan sonraki aşamada Paşa, Moliére'in bütün oyunlarını tercüme etmeye başlar, Bursa tiyatrosunun tüm masrafını da öder. Paşa görevinden azledildikten sonra hakkında övgüler yazmakla ünlü gazetelerden “Tercüman-ı Hakikat”'te, valinin dillerde dolanan ve garip sayılan hallerine iki tane daha ilave edildiği yazılmıştır. “Paşanın uykusu kaçtığı geceler, odasında sabaha kadar yüksek sesle Moliere'den Fransızca pasajlar irşad etmesi de yine o devirde bir başka manyaklık sayılmaktadır. (aktaran Tekerek) “, ancak gazetede özellikle iki tuhaf huyundan daha söz edilir:

1. Halkı cebren tiyatroya sevk ediyor.
2. Kendisi el çırparsa halkın el çırpmasına izin veriyor, kendisi alkışlamamış da halktan biri alkışlamışsa adamı açıkça eleştiriyordu.
Kısacası Ahmet Vefik Paşa'nın görevinden alınmasına yol veren nedenlerin başında tiyatro yaptırması, sanatı koruması, piyesler oynatması, aktörlerin parasını devlet bütçesinden ödemesi gibi genelde kapısı tiyatroya açılan sorunlar gelmektedir. Paşa'nın azlinden önce yayınlanan bir bildirgede, özellikle onuncu ve on birinci maddeler dikkate şayandır: Madde 10: Valiliğe tâyininden azline kadar tiyatro ile uğraşmış, İstanbul'dan Fasulyacıyan namında birinin idaresinde olarak getirttiği bir kumpanya üç sene boyunca haftada üç gece oynamıştır, biletler vilayet matbaasında bastırılmış ve Zaptiye çavuşları tarafından ahaliye dağıtılmıştır; halktan toplanılan hasılatın ayda sekiz bin kuruşa kadar çıktığını kumpanyanın direktörü söylemiştir. Hükümet sıfatına yakışmayacak surette piyeslerin provasında bulunmuştur. Zaptiyeler marifetiyle birtakım fahişelere bilet verecek ve fahişeleri tiyatroya getirtecek kadar bilet sattırarak halkı zarara sokmuştur. Haftanın birkaç gecesini kadınlara ayırarak onları da tiyatroya getirtmiş, aralarına fahişeleri de sokmuştur. Zaptiyelerden teşkil edilen bir mızıka takımını da tiyatroya tahsis etmiştir. Madde 11: Cehalet içinde yüzen ehâliye maarifi yayacağı yerde gayretini tiyatronun idaresine hasretmiştir. Kız mektebi muallimi İbrahim Efendi'yi aktirislere hoca tâyin ederek, halkın ondan nefret etmesine ve bu yüzden birtakım kızların mektebi bırakmalarına sebep olmuştur. Tiyatroya mahsus on dokuz piyesi resmî ruhsat almadan Bursa matbaasında bastırmıştır, bundan dolayı da matbaaya yirmi bin kuruş borcu kalmıştır. (Sevengil, 130) Bursa'dan ayrıldıktan sonra tiyatrosu kapatılmış olan Ahmet Vefik Paşa için Prof. Dr. Metin And, Osmanlı Tiyatrosu kitabında; “Türk Tiyatrosu için bu önemli dönem kapanmıştır. Böylece Bursa'daki tiyatro 1879-1892'ye dek üç yıl sürmüştür(88)” demektedir. Yunan İşgali (1925) sırasında yanan tiyatronun yerine yapılan, Bursa Devlet Tiyatrosu'na, “Ahmet Vefik Paşa Tiyatrosu” ismi gerek Bursa, gerekse Türk tiyatrosu için oldukça önemli bir insanın hatırasını anmak maksadıyla konulmuştur. 21 Nisan 1891'de hayata gözerini yuman Ahmet Vefik Paşa hayatı boyunca “Beni Sultan Mahmut Türbesi'ne gömmesinler, ömrüm boyunca uğraştığım adamlarla bir de ahirette kapışmak istemem” dediğinden, Eyüp Sultan Mezarlığı'na gömülmüştür.

3. Moliére Tercümeleri:
Ahmet Vefik Paşa'nın Moliére külliyatının hepsini dilimize kazandırdığını biliyoruz. Her ne kadar Ahmet Fehim Efendi, “Paşa'nın aslından tercüme ettiği otuz dört oyunu da oynadık” diyorsa da, Moliére'nin sadece otuz iki oyunu olduğundan bu mümkün değildir. Dolayısıyla Ahmet Vefik Paşa'nın on dokuz adaptasyon yaptığını ve basılmış olarak on altı tanesinin elimize kaldığını söyleyebiliriz. Ahmet Vefik Paşa'nın neden yeni oyunlar yazmak yerine çeviri ve adaptasyon yöntemini tercih ettiğine ilişkin Reşat Nuri Güntekin şunları söylemektedir:

Ahmet Vefik Paşa Türk tiyatrosunun hakiki piri ve patronudur; hakiki sanat tiyatrosunu onun kadar iyi anlayan yetişmemiştir. Ahmet Vefik Paşa, işe Moliére'i adapte etmekle başlamıştır; bu demir gibi bir başlangıçtır.
Paşa, memlekette yerli malı eserle tiyatro kurulmayacağını biliyordu, fakat yabancı eser tercümesiyle de bunun kâbil olmayacağını anlayacak kadar mütekamil kafalı ve sanat işlerine vâkıftı. Tiyatroda vaka icat etmek ve bunlara enteresan bir piyes kurmak zor iştir. [...] Yerli edebiyatçı birdenbire tiyatro yapamaz, fakat hazır patron üzerine elbise biçip diken terzi gibi hazır bir piyes üzerinde çalışmak suretiyle iyi bir adaptasyon meydana getirilmesi daima mümkündür. O zaman kendisinin yapacağı iş orijinal piyesteki tip ve vakaların karşılıklarını kendi muhitinde arayıp bulmak ve o evvelkilerini bunlarla değiştirmekten ibaret kalır. [...] Muharrir ve aktör gibi seyircinin de başka türlü yetişmesine ve normal yoluna girerek ilerlemesine imkan yoktur. (137) Ancak, Ahmet Vefik Paşa'yı Moliére uyarlamaları yapmaya iten bir başka sebep, Melahat Gül Uluğtekin'in isabetli bir şekilde belirttiği üzere; “Aslında Moliére'nin, bir taraftan eleştirel bakış açısına sahipken, öbür taraftan monarşiyle olan zorunlu bağı ve burjuva bir yaşam biçimi benimsemiş olması,Tanzimat dönemi aydınlarının çelişkilerine benzemektedir. İki dönem arasındaki bu benzerlik, Ahmet Vefik'in süreç öncesi çeviri normlarını etkilemiş olma[sıdır] (92)”.

Ahmet Vefik Paşa başka yazarlardan da adaptasyon ve tercüme yapmıştır. Refik Ahmet Sevengil'in naklettiğine göre; Paşa'nın “Arapça, Farsça, Fransızca, İtalyanca ve Latince kadar Çağatay Lehçesine de hâkim olduğu bilinir. Ayrıca Rusça, Almanca ve eski Yunanca'yı da okuyup anladığı (138)” söylenmektedir. Tercümelerinde ve adaptasyonlarında Arapça ve Farsça kelimeler geçse de bunlar, kişileri oldukları gibi konuşturmak için olup, oyunu anlamayı zorlaştırmayan ve yeni yetişen seyirciye sahneye ve tiyatro sanatına yakınlaştırmayı hedefleyen özelliktedirler. Mustafa Nihat Özön, Zoraki Nikâhı kitabının başında Paşa'nın kullandığı dile ilişkin okuyucuyu şöyle bilgilendirir:

Vefik Paşa'nın yazılarında kullandığı dil, imlâ ve söz dizimi bakımından ilk zamanlardan beri, “garip, acayip, kendine mahsus” gibi sözlerle nitelenmiştir. [...] Öteki yazılarını bir taraf bırakarak, yalnız tiyatro eserleri için diyebiliriz ki; Vefik Paşa konuşma dilini başarılı bir şekilde kullanmıştır. Konuşma dilini başarılı kullanması sadece, açık bir dille yazıp yazı dilindeki bazı özellikleri konuşma diline uydurmaktan ileri gelmektedir. Vefik Paşa, [...] doğrudan konuşulanı yazmıştır. (10)
Osmanlı İmparatorluğu'nda, Tanzimat Dönemi'nde, yeni bir medeniyet projesini hayata geçirmek için biraraya gelmiş olan ve “Kurucular ” (günümüzde bu insanlara toplum mühendisi denilmektedir) sıfatıyla adlandırabileceğimiz bir grup özverili ve çalışkan insanın arasında, Ahmet Vefik Paşa'nın Öncü Kurucular 'dan biri olarak nitelendirilebilecek kadar özel ve saygın bir yeri vardır. Bir Osmanlı aydını/münevveri olarak yaşadıkları, Türk tiyatro sanatını, neredeyse bütün bir Rus edebiyatının Gogol'ün Palto'sundan çıkmasına benzer şekilde, setresinde saklaması, büyütmesi ve henüz çocuk yaşında iken onu başka hamilere bırakmak zorunda kalması, tiyatromuzun hafızasına asla silinmeyecek kadar güçlü bir karakter olarak adını yazmasıyla neticelenir. Ahmet Vefik Paşa, aslında bir devlet adamı ve yerel yönetici olmasına karşın, gündelik hayatın karmaşasında estetik hazlardan kendisini mahrum etmek bir yana, bunu etrafındakilerle paylaşmak için duyduğu güçlü heyecanı, idealizmle birleştirerek, sanat için neredeyse yoktan var etmeyi bilen, inatçı ve kararlı tutumuyla göz dolduran bir insandır. Yaşadığı zamanın ve mekânın oldukça ötesinde bir zihin yapısına sahip olmasından ötürü de, etrafındakiler tarafından kelimenin tam anlamıyla “grotesk” bir figür değerlendirilir. Bu gerçeğin de farkında olan Paşa, “Ben kendime deli dedirtinceye kadar az mı uğraştım” diyebilecek kadar da şansına münhasır bir kişiliktir. Ahmet Vefik Paşa'nın ismini Bursa'daki tiyatro binasında ilk gördüğü günden beri ona karşı bir gönül borcu hisseden bu satırların yazarı, bu büyük tiyatro insanının aziz hatırası karşısında eğilmektedir.

BAKINIZ
Ahmet Vefik Paşa
Ahmet Vefik Paşa'nın tiyatroda yeri nedir?
Son düzenleyen Safi; 17 Nisan 2018 00:07