Arama


fadedliver - avatarı
fadedliver
Ziyaretçi
25 Nisan 2010       Mesaj #4
fadedliver - avatarı
Ziyaretçi

Toplum ve İletişim


Bizim ilk belirteceğimiz husus, iletişimin yeni bir olay olmadığıdır. İletişim son dönemlerin ürünü olmadığı gibi bağlı olduğu toplumsal yasa ve koşulların dışında tek başına, tek başına öncesi sonrası yokmuş gibi ele alınamaz. Konunun toplum yaşamına geçiş aşamasına kadar geriye götürülebilme özelliği bulunmaktadır. Buna bağlı olarak, iletişimin toplumsal bir eylem olma özelliği ortaya çıkmaktadır. İletişim, toplum yaşamının başlangıcından günümüze kadar her aşama ve durumda, her koşul ve ilişkide görülen toplumsal bir eylemdir.

Bu durumda tartışmaya toplumun kendisiyle başlanması, toplum ve buna bağlı olarak iletişimin gelişme koşullarının ele alınması gerekmektedir. Böylece iletişimi de günümüz koşullarına, günümüzdeki görünümüne açıklamak yerine olayı tarih içerisinde izlemek ve konuyu temelinden bir açıklamaya kavuşturmak mümkün olabilecektir.

Temel varsayım, toplumun mutlak, önceden verili, otomatik olarak gerçekleşen, doğadan gelen bir örgütlenme biçimi olmadığıdır. Tam tersine toplum yaşamı, yahut toplumsal örgütleniş biçimi önündeki sorunları aşabilmek için insanın sonradan geliştirdiği bir çözüm biçimi olarak karşımıza çıkmıştır. Başka bir ifadeyle toplum yaşamı, insanlığın gelişiminin bir aşamasıdır.
Toplum yaşamının insanlığın başlangıcına kadar geriye uzaması, bu örgütleniş biçiminin mutlak ve verili olduğu izlenimini doğurmaktadır. Söz konusu örgütleniş biçiminin tarihin başlangıcından beri görülmesi onun otomatik olarak gerçekleşen mutlak bir olay olduğunu göstermediği gibi, tersine insanların ilk ilişkilerinde önlerine çıkan sorunlarını kendi başlarına çözemedikleri ve çözümü toplum yaşamına geçmekte buldukları anlamına gelmektedir.

İnsan başlangıçta kendi yaşamını sürdürmek, korunmak, beslenmek gibi sorunlarını çözmek için doğa ile ilişki içindedir. Bu ilk temel sorunlar önünde insan, doğrudan ve anında ilişkilerle, kendiliğinden gerçekleşecek, bir çözüme sahip değildir. Bu durumda doğa ile zorunlu ve kesintisiz bir ilişkiye geçilmesi söz konusu olmaktadır. Ancak insanın, doğa olan ilişkisinde gerekli ve yeterli donanıma sahip olmaması sorunlarla karşılaşmasına yol açacaktır.
İnsan, doğal donanım açısından belki de canlıların en zayıf olanıdır. Bu yüzden de doğayla tam bir uyumu söz konusu değildir. Hayvanların doğa ile ilişkilerinde kendiliğinden ve anında çözüm bulmaları, onların kendi doğal yapılarıyla doğa yasaları arasındaki uyumdan kaynaklanmaktadır. Böylece hayvanlar, doğuştan gelen donanımları sayesinde doğayla uyum içerisinde bir ilişki kurabilmektedir.

Sorunlarını kalıtım yoluyla veya içgüdülerle, kendiliğinden ve anında ilişkilerle çözememesi, onun başka ve dolaylı ilişkiler geliştirmesinin ve bu ilişkiler içinde çözüm üretmesinin yollarını açacaktır. Donanım eksikliği ve doğal zafiyetten kaynaklanan ve direkt ilişki dışında, dolaylı bir ilişki türü geliştirilmesi ile gerçekleşen bu çözüm, insana diğer canlılar arasında çok önemli bir çözüm kazandırdığı gibi toplum yaşamına geçilmesine de açacaktır.

İletişim, toplum yaşamına geçiş aşamasında ilişkilerin örgütlenmesi ve belli bir amaca yönlendirilmesinde ortaya çıkan bir zorunluluk olarak kalmayacak, daha sonra toplum içinde birliğin ve ahengin sağlanması da iletişim ile mümkün olacaktır. Birlik ve ahengin sağlanması sadece toplum üyeleri ile sınırlı değildir. Toplum yapısı gelişip karmaşıklaştıkça çeşitli ihtiyaçların doğurduğu değişik toplum kurumları ortaya çıkacaktır. Bu kurumlar arasındaki birlik ve ilişkileri düzenlemek ve toplumun sürekliliğini sağlamak için bu defe örgütlü bir toplumsal kurum biçiminde somutlaşan iletişim sistemleri gündeme gelecektir.
Toplum önüne çıkan sorunları kendi bünyesinde yeni düzenlemeler yaparak, örgütlenme biçimini bu koşullara uydurarak aşmaya çalışacak ve değişecektir. Bu da toplumların ilerlemesini sağlayan en temel dinamik olarak karşımıza çıkacaktır.

Son düzenleyen Safi; 4 Ekim 2017 18:12