Arama

Ankara - Tek Mesaj #1

perlina - avatarı
perlina
Ziyaretçi
11 Eylül 2009       Mesaj #1
perlina - avatarı
Ziyaretçi

Ankara


Türkiye Cumhuriyeti’nin başkenti
Ülkenin ortakuzey kesiminde il ve il merkezi kent. Yüzölçümü 25.706 km2 olan Ankara ili kuzeyde Bolu ve Çankırı, doğuda Kırıkkale, güneydoğuda Kırşehir ve Aksaray, güneyde Konya, batıda da Eskişehir illeriyle çevrilidir.
Ad:  KIZILAY MEYDANI.jpg
Gösterim: 1941
Boyut:  136.6 KB
Kuzey ve kuzeybatı kesimdeki bazı toprakları Karadeniz Bölgesi, büyük bölümü ise İç Anadolu Bölgesi sınırları içinde yer alan Ankara ili, dağlık ve ormanlık Kuzey Anadolu Dağları ile kurak Konya Ovası arasında bir geçit alanıdır. Sınırları kuzeyde Köroğlu Dağlarının orman ve steplerle kaplı güney yamaçlarına kadar uzanır ,bu dağların güney uzantıları yer yer il sınırları içine girer ve gittikçe alçalıp ilin orta kesimlerinde bir plato görünümü alarak, güneyde Tuz Gölü havzası ve Cihanbeyli Platosu ile birleşir. Kızılırmak ve kolları ilin doğu sınırını, Sakarya Irmağı ise batı sınırını belirler.

Doğal yapı.


Daha çok bir plato niteliğindeki il topraklarının en yüksek noktası Köroğlu Dağlarındaki Yıldırım Dağının 2.034 m’ye erişen Harami Tepesidir. Öteki önemli yükseltilerin tümü 2.000 m’nin altındadır (İdris Dağı, 1.997 m; Aydos Dağı, 1.879 m Elma Dağı, 1.761 m).

İlin doğu kesiminin sularını Kızılırmak, batı kesiminin ise Sakarya Irmağı toplar. Sakarya’nın önemli kollarından biri olan Ankara Çayı İncesu ile Çubuk, Hatip ve Ova çaylarından oluşur. Çubuk Çayı üstünde Çubuk I ve Çubuk II barajları, Hatip Çayının kolu Bayındır Deresi üstünde Bayındır Barajı, gene Ankara Çayının kollarından biri olan Kurtboğazı Deresi üzerinde Kurtboğazı Barajı vardır. İlin güneydoğusunda Kızılırmak üstünde yer alan Hirfanlı ve Kesikköprü barajları ile batısında Sakarya Irmağı üstünde kurulmuş olan Sarıyar ve Gökçekaya barajlarının ardında birer yapay göl oluşmuştur.

Ankara ilinde ovalar fazla yer kaplamaz; başlıca düzlükler Çubuk ve Mürtet ovalarıdır. Yükseltisi 1.000 m’den fazla olan dalgalı düzlükler geniş yer tutar. İlin güney kesiminde Tuz Gölünün kuzey ucu ile Sakarya Irmağı vadisine kadar uzanan düzlükler Haymana Platosu olarak adlandırılır.

Ekonomi.


Ankara, eskiden Türkiye’nin Konya’dan sonra ikinci önemli tarım iliydi.Topraklarının yarıya yakın bölümünde bitkisel üretim yapılan ilde faal nüfusun dörtte biri tarımda çalışmakta, ama il çapında sağlanan gelirde tarımın payı yüzde 10’u bile bulmamaktadır (1986). En çok tahıl, şeker pancarı, kavun, karpuz, domates, havuç, patates, baklagiller, elma, armut, hıyar ve ayçiçeği yetiştirilir. 1988’e ait Devlet istatistik Enstitüsü (DİE) verilerine göre Türkiye’de üretilen havucun yüzde 31’i, vişnenin yüzde 18’i, dutun yüzde 13’ü, kavunun yüzde 12’si ve yeşil mercimeğin yüzde ll’i Ankara ilinde gerçekleştirilmişti.

Hayvancılık, Ankara yöresinde eskiden beri önemli bir uğraştır. En çok koyun ve dünyaca ünlü Ankara (tiftik) keçisi yetiştirilir. Sığır besiciliği ve tavukçuluk gelişmektedir; arıcılık da yapılır.

İl genelinde hizmetler ve sanayi, tarıma göre daha çok önem taşır. Başlıca sanayi kuruluşları dokuma, içki, traktör, tarım alet ve makineleri, elektromekanik, motor, plastik, boya, şeker, yem, süt ürünleri, mobilya, çimento, tuğla ve kiremit fabrikalarıdır.

Tarih

Ad:  ANKARA GRAVÜRÜ.JPG
Gösterim: 1769
Boyut:  101.7 KB

Kentin ilk adı, “gemi çapası” anlamına gelen “Ankyra” idi. Bizanslı Stephanos Coğrafya Sözlüğünde kente bu adın, Mısırlıları denize kadar sürüp çapalarına el koyan Galatlarca verildiğini yazar. Pausanias ise kentin Galatlardan önce, Frigya kralı Midas tarafından kurulduğunu öne sürer. Frig söylencelerine göre Midas, gemi çapasını bulan kişidir. Çok sonraları kent “Engürü” olarak adlandırılmıştır. Bu sözcüğün Farsça “üzüm” anlamına gelen “Engür”den geldiği söylenir.

Yörede ilk insan yerleşiminin Alt Paleolitik Çağda (y. 45 bin - 15 bin yıl önce) başladığı sanılmaktadır. Haymana kasabasının kuzeydoğusundaki Dereköy yakınında yer alan Gâvurkale’de bulunan 16 m’lik kaya kabartması Hititlerden kalmadır. Ankara yöresindeki hemen her vadide İlk, Orta ve Son Tunç çağlarından bir ya da birkaç höyük yer alır. Bunlardan Bitik, Ahlatlıbel, Karaoğlan, Yalıncak, Polatİı ve Karayavşan en ilginçleridir. Gbrdion, Beştepeler ve Gölbaşı’nda Hitit ve Friglere ait buluntular ele geçmiştir.

İÖ 7. yüzyılda Lidyalılar Kızılırmak’a kadar bütün bölgeyi ele geçirdi. İÖ 547’de ise Pers egemenliği başladı. Herodotos’a göre ordu, ticaret ve posta yolu olarak kullanılan Kral Yolu, Ankyra’dan geçiyordu ve kent bu yol üstünde önemli bir konaklama ve ticaret merkeziydi. Ankyra adı, yazılı kaynaklarda ilk kez Büyük İskender’in Asya seferiyle ilişkili olarak geçer. Bu kaynaklarda tarihçiler İskender’in, ordusunu Kelainai'den (Dinar) Gordion’a getirdiğini ve burada ünlü düğümü kestikten sonra da Ankyra’ya ulaştığını yazarlar. Büyük İskender’in Pers egemenliğine son vermesiyle Helenistik dönem başladı. Kral Yolu eski önemini yitirince, Ankyra da bir ölçüde geriledi.

İskender’in ölümünden sonra (İÖ 323) Ankyra İÖ 3. yüzyılın ilk çeyreğine değin Selevkoslann elinde kaldı. Daha sonra Balkanlardan gelen ve üç kola ayrılan Galatların Tektosag kolunun eline geçti. İÖ 189’da Roma orduları Ankyra’ya geldi ve Galatları yenerek bölgeyi Pergamon (Bergama) Krallığı’na bağladı. İÖ 168’de Pergamon Krallığı ile Galatlar arasında bir savaş daha oldu ve yöre yeniden Galat egemenliği altına girdi.

İÖ 21’de Galatya bir Roma eyaleti durumuna gelince, Ankyra da bu eyaletin merkezi oldu. Yazıt ve sikkelerden anlaşıldığına göre, kent Roma döneminde gerek ticaret, gerek askeri açıdan oldukça önemli bir merkezdi. İS 2. yüzyılda yapılan yeni yollar kentin önemini artırdı. Bizans döneminde orduların kışlık konaklama, ikmal ve toplanma yeri olarak Ankara’nın da önemi sürdü; ekonomik yaşam canlandı; dokuma ve boyalı kumaş üretimi ile ticaret gelişti.

Bu barış ve refah dönemi, 7. yüzyıl başlarında Sasanilerin saldırılarıyla sona erdi. Ankara 8. yüzyıl sonları ile 9. yüzyılın başında Arap saldırılarına uğradı, 838’de yağmalarla büyük zarar gördü. Sonraki iki yüzyıl boyunca bir barış ve toparlanma dönemi yaşandı. Bizans’ın Doğu ile ticareti arttıkça Ankara da gelişti. 11. yüzyılın ilk yarısındaki veba salgını, kıtlık ve deprem göçlere yol açtı. 11. yüzyılın sonlarıyla 12. yüzyıl başlarında kent Anadolu Selçukluları, Danişmendliler ve Bizans arasında el değiştirdi. Çalkantılı bir dönemin ardından 12. ve 13. yüzyıllarda biraz toparlandı. 13. yüzyılın ikinci yarısında Moğol akmları başladı. Bu dönemde Moğolların önünden kaçan çok sayıda esnaf ve zanaatçı Anadolu’ya, bu arada Ankara’ya göç etti. Ekonomik ve toplumsal yaşamda önemli değişiklikler oldu. Ahi örgütlenmesi kuruldu (bak. ahilik). Kent ve çevresinde dericilik, sof yapımı, tahıl üretimi ve bağcılık gelişti. Anadolu Selçuklularının dağılma döneminde, kent OsmanlIlara geçmeden önce, yönetim bir süre ahilerin elinde kaldı.

Osmanlılar Ankara’yı ilk olarak 1354’te Orhan (Gazi) Bey zamanında ele geçirdiler. Daha sonra Karamanlıların egemenliğine giren kent çeşitli çatışmalara sahne oldu. Bunlardan en önemlisi 1402’de Ankara önlerinde yapılan ve I. Bayezid’in (Yıldırım) Timur’a yenilmesiyle sonuçlanan Ankara Savaşı’dır. Ankara yöresi, 1413’te kesin olarak Osmanlı topraklarına katıldı ve Anadolu Eyaleti’ne bağlı bir sancak yapıldı. II. Murad döneminde imar edildi. II. Mehmed (Fatih) döneminde ordunun toplandığı bir uğrak yeriydi. 16. yüzyıl ortalarında bir süre Anadolu Eyaleti’nin merkezi oldu.

Osmanlı döneminde Ankara sof yapımı, debbağlık ve kundura üretiminde uzmanlaşmış bir ticaret merkezi olarak gelişti. Özellikle sof İstanbul, Halep, Bursa gibi merkezlerden başka, Venedik, Lehistan, İngiltere gibi uzak Avrupa ülkelerine de satılıyordu. 16. yüzyıl başlarında kentin nüfusu 15 bine ulaşmıştı. Bu nüfusun yüzde 10’unu Rum, Ermeni ve Yahudiler oluşturuyordu. 16. yüzyıl boyunca ekonomik büyümesini sürdüren kentte üretim ve hizmet etkinliklerinin sayısı arttı (şeriye sicillerinden 16. yüzyıl sonunda kentte 43 tür esnaf kolu olduğu saptanmıştır).

Bu gelişmeye paralel olarak nüfus 1590’da 25 bine yükseldi. Bu yıldan sonra Anadolu’nun kırsal kesimini saran Celali Ayaklanmaları Ankara kentini de etkiledi. Birkaç Celali saldırısından sonra dış mahalleler boşaldı ve kent nüfusu azaldı. Bunun üzerine 1607-08’de halk birleşerek kent dışında (bugün yıkılmış olan) üçüncü surun yapımını gerçekleştirdi. 1832’de İbrahim Paşa yönetimindeki Mısır ordusu tarafından işgal edilen Ankara 19. yüzyılın üçüncü çeyreğinde büyük bir kıtlıkla karşı karşıya kaldı. Bu yüzyılda tiftiğin hammadde olarak ihracına izin verilmesi, sof üretimini ve dokumacılığı geriletti. 19. yüzyılın sonuna doğru tiftik keçisinin Güney Afrika ve California’da da yetiştirilmeye başlamasıyla Ankara bu alanda dünyada eşsiz olma durumunu yitirdi. Üretimindeki bu gerilemeye karşılık ticarette dışa açılmanın getirdiği bir çeşitlenme ortaya çıktı. 1892’de kente demiryolunun ulaşması ve Ankara çevresindeki tarımın kısmen ticarete açılmasının sağlanmasıyla bu gelişme daha da arttı.

12. yüzyılda Türkmenlerin yerleşmeye başlamasından sonra Engürü olarak anılan kentin adı Batılı kaynaklarda Angora olarak geçiyordu. 20. yüzyıl başlarında yerli halk arasında Angara biçimini alan kentin adı sonraları Ankara’ya dönüştü.

Osmanlı Devleti’nin I. Dünya Savaşı’nda yenilmesinden sonra kabul ettirilmek istenen barış koşullarına karşı ulusal direnişin örgütlenmesi sırasında Ankara, Kurtuluş Savaşı’nın merkezi haline geldi. Sivas Kongresi’nin sonuna doğru Damat Ferid Paşa Hükümeti’ni devirmek için başlatılan telgraf savaşı başarıya ulaştı. Son Heyet-i Mebusan’ın İstanbul’da toplanması kararlaştırılınca, İstanbul’a gidecek mebuslarla konuşup onları yönlendirebilmesi için Mustafa Kemal’in Sivas’tan Ankara’ya gitmesi gerekti. İstanbul ve Batı Anadolu ile
Ad:  atatürk bulvarı eski.jpg
Gösterim: 2187
Boyut:  83.4 KB
demiryolu bağlantısı olan Ankara, Sivas’a göre daha stratejik bir konumdaydı. Sivas Kongresi kararlarını yürütmek için tam yetkiyle donatılmış Heyet-i Merkeziye 27 Aralık 1919’da Sivas’tan Ankara’ya gitti. 16 Mart 1920’de İstanbul’un İtilaf Devletleri tarafından işgal edilmesi ve meclisin kapatılması üzerine Mustafa Kemal, 23 Nisan 1920’de Ankara’da Büyük Millet Meclisi’ni topladı. Kurtuluş Savaşı’nın başarıyla sonuçlanması ve Lozan Antlaşmasının imzalanması üzerine yeni devletin niteliğinin ne olacağı gündeme geldi. Malatya mebusu İsmet Paşa (İnönü) ve 14 arkadaşının, Ankara’nın başkent olması için verdiği önerge, 13 Ekim 1923’te mecliste kabul edildi. Bunu 29 Ekim 1923’te cumhuriyetin ilanı izledi.

Siyasal rejim değiştirilirken, Osmanlı yönetimiyle özdeşleşmiş kozmopolit yaşantının simgesi, dış etkilere açık bir liman kenti olan eski başkent bırakıldı. Ülkenin ortasında, ulusun bütünleşmesini sağlayacak, yeni yöntemi simgeleyecek, yeni bir başkent seçildi. Ulusal bir devletin başkenti olmak Ankara’ya, ülkenin geliştirilecek altyapı ağında merkezî bir konum sağladı. Ankara’ya daha önce de bir demiryolu hattı ulaşıyordu. Ama bu hat onu ülke iç pazarından çok, ülke dışına bağlıyordu. Oysa Cumhuriyet’in ilk yıllarında uygulanan ve ülkenin iç pazarını geliştirip bütünleştirmeyi amaçlayan demiryolu politikası, Ankara’yı ülke pazan içinde çok merkezî bir konuma getirdi. II. Dünya Savaşı’ndan sonra uygulanmaya başlayan karayolu politikası, kentin bu konumunu pekiştirdi. Ülke pazarındaki merkezî konumu Ankara’nın uluslararası bağlantılarını da kolaylaştırdı.

Bugün Türkiye’nin Avrupa ve Ortadoğu ile bağlantısını sağlayan E-5 Karayolu Ankara’dan geçmektedir. Ankara Esenboğa Havaalanı, Türkiye’nin ikinci büyük hava limanıdır. Uluslararası hatlara da hizmet etmekle birlikte, daha çok iç uçuşlarda kullanılmaktadır.

Kaynak:Ana Britannica

Bakınız
> Ankara Savaşı




BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen perlina; 13 Eylül 2017 16:37