Arama

Ateş - Tek Mesaj #1

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
1 Aralık 2006       Mesaj #1
Misafir - avatarı
Ziyaretçi

ateş

Ad:  ateş.gif
Gösterim: 2081
Boyut:  105.4 KB

bir maddenin çevreye ısı yayarak ve genellikle alev çıkararak hızla yanması, insanın kullandığı en temel araçlardan biridir. Ateşin denetim altına alınması, uygarlığa giden yolun başlangıcı olmuştur.

İlk ateş kaynağı, kuşkusuz toprağa düşen yıldırımdı. Doğada böylece kendiliğinden oluşan alevler, uzun çağlar boyunca ateşin tek kaynağı oldu. İÖ y. 500 bin yıl önce yaşayan Pekin insanının ateşi kullandığı kesindir. Ama 1981’de Kenya’da elde edilen bazı bulgular, ilk ateş kullanımının 1 milyon 420 bin yıl öncesine değin gidebileceğini göstermektedir. Neolitik insan, delgi, bıçkı gibi sürtünme sağlayıcı aletler kullanarak ya da piritleri çakmaktaşına sürterek ateş yakma tekniklerini
ancak İÖ 7000’lerde öğrenebilmiştir. Ondan sonra bile, ateşi sürekli yanık tutmak, her defasında yeniden tutuşturmaktan daha kolay sayılmıştır.

Ateşin ilk kullanım biçimleri.


Ateşi denetim altına alan ilk insanlar, çeşitli yararlannı zamanla öğrendiler. Ateş, yalnız sıcaklık vermekle ve yemek pişirmekle kalmıyordu. Av hayvanını ya da savaş sırasında düşmanı istenen yöne sürmek, zararlı böcekleri öldürmek, böğürtlen toplamak, avı daha kolay görüp vurabilmek için ormandaki çalılıkları temizlemek gibi amaçlarla da kullanılabiliyordu. Zamanla, çalılıkları yakarak daha iyi otlaklann oluşturulabileceği, böylece av hayvanı sayısının da artacağı görüldü. Neolitik Çağda, İÖ y. 7000’lerde Ortadoğu’da tarımın gelişmesiyle, çalılıkların ve ağaçların temizlenmesi daha da önem kazandı. İlk tarımcılar, ateş yakarak tarla açmaya ve elde edilen külü gübre olarak kullanmaya başladılar. “Milpa” ya da “yık- yak ekimi” denen bu uygulama, günümüzde birçok tropik alanda ve bazı ılıman bölgelerde sürdürülmektedir.

İklim, jeoloji ve öteki yerel koşullar dolayısıyla, geniş çaplı yakımların doğal görüntü üzerindeki etkisi her yerde farklı oldu. Örneğin Yenidünya’da, kireçli zayıf toprağın yık-yak tarımıyla bağdaşmaması yüzünden toprağın verimsizleşmesi sonucunda, Yucatân’daki büyük Maya kentleri terk edildi. Buna karşılık Kosta Rika yanardağlarının yamaçlarındaki derin gözenekli topraklar, üzerindeki ağaçlar yakılarak temizlendi ve binlerce yıl verimden düşmeksizin ekilebildi.

Aynı uygulama, Kuzey Amerika düzlüklerindeki ormanları yok ederek, en azından gelişmesini önleyerek bu alanları otlağa çevirirken, başka koşullar altında, ağaç yetişmesine çok uygun açık alanlar yarattı. Afrika savanlarındaki dağınık akasyaların, Hindistan ve Birmanya’daki değerli tik ağacı ormanlarının ve ABD’nin güney eyaletlerindeki uzun yapraklı çam ormanlarının bugün de varlığını sürdürebilmesi, ağaç aralarındaki ot ve çalıların düzenli aralıklarla yakılmasının sonucudur.

Ateş üretimi.


Ateşin denetim altına alınmasından bilinçli üretimine geçiş, yüzbinlerce yıl alan büyük bir adım oldu. Ateş üretmek için geliştirilen buluşların sayısı da, çeşitleri de pek çoktu. Neolitik Çağa değin insanoğlunun ateş yakmayı bildiğini gösteren bir kanıt yoktur. Ateşin yakıtabileceği düşüncesini uyandıran ilk kıvılcımın, çakmaktaşını piritlere sürterken mi, yoksa ağaç içinde delik açmaya çalışırken mi çaktığı bilinmemektedir.

Avrupa’daki Neolitik yerleşim bölgelerinde, çakmaktaşı ve piritlerin yanı sıra ateş delgileri de bulunmuştur. Alaska’ da Eskimolar, Tierra del Fuego’da da Onalar, kıvılcım çıkarmak için çakmaktaşı ve piritten yapılmış aletler kullanırlardı. Tarihöncesi ve sonraki ilkel toplumlarda en yaygın ateş yakma yöntemi sürtmeydi. Sert ağaçtan yapılmış sivri bir çubuk olan ateş delgisinin avuçta sıkıca tutularak daha yumuşak bir ağaçtaki deliğin üstüne bastırılıp döndürülmesi, neredeyse evrensel bir ateş yakma yöntemidir. Ateş sabanı ve ateş bıçkısı, sürtme yönteminin Okyanusya, Avustralya ve Endonezya’da yaygın olan biçimleridir. Eskimolar, Eski Mısırlılar, Asya halkları ve bazı Amerika Yerlileri, zamanla mekanik bir ateş delgisi geliştirdiler.

Bambudan yapılmış küçük bir tüp içindeki havanın sıkıştırılmasıyla ısı ve ateş üreten ateş pistonu, Güneydoğu Asya, Endonezya ve Filipinler’de geliştirilip kullanılan karmaşık bir aygıttı. 1800’lerde, bundan tümüyle bağımsız olarak Avrupa’da da metalden bir ateş pistonu geliştirildi. İngiliz kimyacı John Walker, içinde fosfor sülfat bulunan ve sürtülünce yanan kibriti 1827’de icat etti. Onun yaptığı ilk kibrit, bugün kullanılan kibrit ile temelde aynıydı.
Eski halklar arasında ateş yakmayı hiç öğrenmeyenler yalnızca Andamanlılar ile birkaç Pigme kabilesi oldu.

Dinde ve felsefede ateş.


Dinsel ayinlerde yakılan-kutsal ateşler, gene bu törenlerde kullanılan ateş delgileri, dünya mitolojisindeki sayısız ateş tanrısı, insanlık tarihinde ateşin taşıdığı önemin başka göstergeleridir. Eski Veda metinlerinde “ateş” anlamına gelen Agni, insanlarla tanrılar arasındaki haberci niteliğinin yanı sıra kurbanlık ateşin kişileşmiş biçimidir. Brahmanlar, Agni’ye tapmak için günümüzde de evlerinde kutsal bir ateş bulundurmak zorundadırlar.

Eski Romalılar da Ateş ve Ocak Tanrıçası Vesta’ya hizmet eden bakirelerin sürekli yanık tuttuğu kutsal bir ateşi evlerinden eksik etmezlerdi. Yunanlılar, Hestia’nın kutsal ateşini özenle korur, bir yere göç ederken yanlarında taşırlardı. İran’daki Zerdüştler, dinlerinde ateşe en önemli yeri verir, varlığın temelini oluşturan en ince doku, en kudretli ve kutsal güç olarak ona tapınırlardı. Zerdüştlere göre ateş, insanlara doğrudan gökyüzünden gönderilmiş ve Tanrı’nın eliyle tutuşturulmuştu. Bir bakıma Hz. İbrahim, İsrailoğullarmın, Ateş Tanrısı Molek’e çocuk kurban ederek tapınmalarına karşı çıkan bir reformcuydu.

Sibirya’da ilkel Koryak ve Çukçi halkları ile daha gelişmiş olan Buryatlar, her türlü pisliği ve kirli sayılan nesneleri ateş ve ocaklardan uzak tutarak ateş tanrısını yüceltirlerdi. Kirletici şeylerden ateşi sakınmak gerektiği, Afrika’nın bazı yörelerinde, Kuzey ve Güney Amerika’da ve öteki bazı bölgelerde de yaygın bir inançtı. Meksika’da Aztekler ve Peru’da İnkalar, ateş tanrılarına tapınmak için kutsal ateşler yakarlardı. İnkalar, güneş ışınlarını içbükey bir metal aynayla bir noktada toplayarak kutsal ateşi tutuştururlardı.

Yunanlı büyük bilgin ve filozoflar da mistik din adamları gibi ateşe önem verirlerdi. Örneğin Aristoteles, ateşin, su, toprak ve hava ile birlikte yaşamın ve bütün nesnelerin dört temel öğesinden biri olduğu görüşündeydi. Platon, Tann’mn, dünyayı yaratırken bu dört öğeyi kullandığına inanıyordu. Herakleitos, ateşi, yaratmanın temel gücü sayıyordu.

Türklerde ateşle ilgili inanç ve gelenekler

.
Türkler arasında ateşin çok eski ve köklü bir yeri vardır. Özellikle Altay kavimlerinde, Yakutlar, Başkırtlar ve Kırgızlarda ateşle ilgili pek çok inanç ve geleneğin varlığı saptanmıştır. Bu inanç ve geleneklerin başta Anadolu olmak üzere Türklerin yaşadığı tüm bölgelerde az çok değişmiş de olsa bugün de yaşadığı bilinmektedir.
Altay Türklerinin efsanelerinden birinde Tanrı Ülgen’in yeryüzüne gönderdiği “kişi” için et yemeyi buyurduğu, ona ateş yakmayı ve eti ateşte pişirmeyi öğrettiği ifade edilmektedir. Ülgen, gökten indirdiği biri kara, biri ak iki taşın arasına ufalanmış kuru ot koyarak taşları birbirine vurmuş ve otların alev almasını sağlamıştır. Bu yüzden Altaylılar ve Yakutlar için kutsal ateş, çakmaktaşı ile tutuşturulan ateştir.

Şaman dualarında tanrısal bir güç olarak kabul edilen ateş, bir ana ya da baba olarak betimlenir; kendisine uzun uzun yakarılır ve türlü konularda, özellikle de kötülükleri, kötü ruhları kovmada yardımı istenir.

Ateş ve onun ayrılmaz öğesi olan ocak, başta Altaylılar ve Yakutlar olmak üzere öteki Şamanist toplumlarda ve özellikle Moğollarda birtakım yasaklara da konu olmuştur. Ateş su ile söndürülmez, ona küfredilmez ve tükürülmez; onunla oyun oynanmaz. Bu inançların Anadolu’da da birtakım İslami kılıklara bürünerek süregeldiği bilinmektedir. Ocak, kutsal ateşin yakıldığı bir yer olarak önem taşıdığı gibi, ocağın yanması ve tütmesi de soyun sürmesi açısından önem taşır. Göktürk ve Moğol hükümdarlarına gelen elçiler, iki ateş arasından geçirilir ve böylece onların ülkeye sokacakları kötülüklerin önlendiğine inanılırdı. Bu inanç ve uygulamanın Türkler arasında Müslümanlığın kabulünden sonra da görüldüğü bilinmektedir.

Başkırtlarda ve Kırgızlarda ateş, hastalıkların sağaltılmasında önemli bir yardımcı güç olarak görülürdü. Tutuşturulmuş bir yağlı paçavra “alas, alas...” denerek hastanın çevresinde dolaştırılırdı. “Alaslama” diye adlandırılan bu gelenek, Anadolu’da “alazlama” biçiminde yaşamakta ve ateşle temizleme uygulanmaktadır.

Eski Türklerde evlenme törenleri içinde ateşin de önemli bir yeri vardı. Gelin ve damat ateş karşısında dua ederler ve böylece onun gücüne ve kutsallığına sığınırlardı. Ant törenlerinde de ateşe yer verilirdi. Yakutlar ant sırasında ateşe yönelirler ve özel bir dua ile bu törene son verirlerdi. Kurban kesilirken hayvanın küçük bir parçasını ateşe atmak, ateşle fala bakmak, ölüm ve yas törenlerinde özel bir ateş yakmak da eski Türk inanç ve uygulamaları arasında yer alıyordu.

Özellikle ateşe bakarak geleceğe ilişkin yorumlar yapmak Türkler arasında çok yaygındı. Hükümdarlar için özel olarak yakılan ateşten yükselen alevlerin rengine göre çeşitli yorumlar yapılırdı. Alevin yeşilimsi olması bol yağmur ve bol ürüne, kırmızı olması savaşa, sarı olması hastalığa ve salgına, siyah olması da hükümdarın öleceğine ya da uzak bir yere yolculuk yapacağına işaret sayılırdı. Halk arasında da ateşin yanış biçimine, çıkardığı sese, külün ve korların durumuna göre yorumlar yapmak yaygın bir gelenekti.

Bugün de Anadolu’da hava karardıktan sonra ya da sabah erken saatlerde evden eve ateş vermenin doğru sayılmaması, yılın önceden belirlenmiş kimi günlerindeki eğlencelerde yakılan ateşin üzerinden atlanması, hastaların ve yeni doğmuş çocukların kısa bir süre ateş karşısında tutulması gibi ateşle ilgili birçok inanç ve gelenek yaygın olarak sürüp gitmektedir.

Ateş ve uygarlığın gelişmesi.


Çakmaktaşı, çakmak, fosforlu kibrit ya da elektrik kullanarak artık kolayca elde edilen ateşin insan yaşamının parçası haline gelmesi ile, çağdaş uygarlıklar ateş yakmayı çok doğal sayar oldu. Oysa Paleolitik Çağda tropik ormanlarda avcılık yapan insanoğlunun Neolitik Çağda köylere yerleşerek çiftçilikle uğraşmaya başlamasında ateşin ilk kez denetim altına alınmasının oynadığı rol, sonraki 10 bin yıl boyunca da sürdü. Uygarlığın gelişiminin her evresinde ateş bu önemini korudu.

Başlangıçta yiyeceklerin pişirilmesine, toprağın temizlenmesine, ısı sağlamaya ve mağaralar ile kovukların aydınlatılmasına yarayan ateş, daha sonra topraktan çömlek yapımında, renkli taş parçalarından bakır ve kalay elde edilmesinde, bunların birleştirilerek önce tunca (1Ö y. 3000), sonra da demire (İÖ y. 1000) dönüştürülmesinde kullanıldı. Modern teknoloji ve bilim tarihi, büyük ölçüde ateşten sağlanarak insanoğlunun kullanımına sunulan enerji toplamında sürekli bir artış olarak nitelenebilir. Enerji üretimindeki artışın büyük bölümü, hem miktarca, hem çeşit bakımından ateş kullanımının artmasıyla sağlanmıştır. Atom enerjisinin denetim altına alınması, ateş kullanımında atılan son adım sayılabilir.

BAKINIZ
Ateş Nedir?
Alev Nedir?
İnsan vücut sıcaklığı (Vücut ısısı)
Son düzenleyen Safi; 10 Ocak 2020 00:03