Arama


Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
27 Haziran 2015       Mesaj #8
Safi - avatarı
SMD MiSiM

İkinci Dünya savaşı


Birkaç koldan başlayan alman saldırısına karşı koyamayarak dağılan Yugoslayva ordusu iki hafta içinde teslim oldu Atina'ya kaçmak zorunda kalan kral ve bakanları, daha sonra Londra'ya geçerek bir sürgün hükümet oluşturdu. Bu arada asken yenilgiyi izleyen düzenlemelerle Yugoslavya birkaç parçaya bölündü. Slovenya’nın büyük bölümü doğrudan Almanya'ya bağlandı. İtalya daha önce hak iddia ettiği Slovenya'nın güneyi ile Dalmaçya'nın önemli bir bölümünü aldı. Karadağ'ı işgal eden İtalyan birlikleri göstermelik bir meclisle bağımsızlık ilan etti. Arnavutların çoğunlukta olduğu Kosova gibi Yugoslavya toprakları da gene İtalyan nüfuzu altındaki Arnavutluk'a verildi. Voyvodina'nın büyük bölümü Macarlarca ilhak edilirken, Banat doğrudan alman yönetimine girdi. Sınırları önce daralan Sırbistan'da kukla bir rejim başa geçirildi. Sırbistan ve Makedonya'nın geri kalan kesimi Bulgaristan'a bırakıldı. Bosna- Hersek'in bağlandığı Hırvatistan'da ise Ustasa'nın önderi Ante Pavelic'in yönetiminde faşist bir rejim kuruldu.

Faşist hırvat rejimi elindeki topraklarda Nazi uygulamalarını bile aşan acımasız bir soykırım harekâtına girişti. Yahudi ve çingene azınlıklarla birlikte Sırpların büyük bir bölümü ortadan kaldırıldı. Sırpların önemli bir bölümü de katolikliği benimsemeye zorlandı. Ustasa çeteleri katolik din adamlarıyla birlikte kırsal kesimde terör estirmeye başladı.

Yugoslavya ordusundan artakalan bazı birlikler, bozgundan hemen sonra Albay Draza Mihajlovic'in önderliğinde, Çetnikler olarak bilinen çeteleri kurdular. Karadağ'da kukla yönetimin ilanıyla birlikte yerel ayaklanmalar başladı, işgale karşı bir başka direniş odağı da Josip Broz Tito yönetimindeki Yugoslavya komünist partisi'nin temmuz 1941'de başlattığı silahlı ayaklanmayla ortaya çıktı. Partizanlar olarak anılan komünist gerillalar eylül 1941'de Uzice kentini ele geçirdikten sonra, Sırbistan ve Bosna'nın bazı yörelerini içine alan bir sovyet cumhuriyeti oluşturdular. Bütün ülkeyi ‘Büyük Sırbistan çevresinde yeniden birleştirme hedefini güden Çetniklerin izlediği strateji, Müttefiklerin bölgede başlatacağı bir harekâtı temel alıyordu. Federal bir cumhuriyet programıyla ortaya çıkan Partizanlar ise direnişi bütün ülkeye yayacak bir stratejiyi öngörüyordu. Bu nedenle Mihver kuvvetlerinin direniş hareketini ezmek için ekim 1941'de başlattığı saldırı karşısında eşgüdüm sağlanamadığı gibi. Çetnikler ve Partizanlar arasında sert ve kanlı bir çatışma kaçınılmaz hale geldi.

Bağımsızlık mücadelesi ve Partizanların zaferi.


Mihver saldırısı üzerine Bosna'ya çekilerek ‘işçi tugaylarına dayalı yeni bir savaş taktiğini seçen Partizanlar, İtalyan, alman, ustasa ve çetnik birliklerinin mart 1942'de giriştiği harekâttan sonra Bosna'nın kuzey-batı kesimini üs edindi. Tito'nun kasım 1942'de topladığı Yugoslavya antifaşist ulusal kurtuluş konseyi (AVNOJ) direniş hareketinin bütün yugoslav halklarını birleştirecek bir siyasal programa kavuşmasını sağladı.

Müttefiklerin Balkanlar a çıkarma yapmasından önce Yugoslavya'daki partizan hareketini boğmak isteyen almanlar, 1942-43 kışında toptan imhayı hedef alan yeni bir harekât düzenlediler. Öncelikle çetnikleri saf dışı ederek konumlarını sağlamlaştıran partizan kuvvetleri, ardından alman kuşatmasını yararak Karadağ'ın Durmitor bölgesine geçtiler. Mayıs 1943'te bu bölgeye yönelik ikinci alman kuşatma harekâtı da boşa çıktı. Üstün alman birlikleriyle şiddetli çarpışmalardan sonra sarp bir geçidi aşan partizan kuvvetleri sonunda Bosna'nın orta kesimine ulaşmayı başardı. Yugoslavya'nın bağımsızlık mücadelesinde bir dönüm noktası sayılan bu zafer, aynı zamanda partizan hareketine Müttefiklerin siyasal ve askeri desteğini sağladı. İtalya'nın Müttefiklere teslim olmasından sonra Partizanların denetimine giren geniş kıyı şeridi, silah ve askeri gereç almak için önemli bir kapı durumuna geldi.

Bu arada kasım 1943'te ikinci toplantısını yapan AVNOJ, bir ‘geçici hükümet' oluşturduğunu ilan etti Mayıs 1944'te Tito'nun karargâhına yönelik son alman saldırısını da atlatan Partizanlar, sonraki aylarda işgal kuvvetlerini Sırbistan'a doğru geriletmeye başladı Aynı sıralarda bozgun içindeki alman ordularını izleyen Kızıl ordu Romanya ve Bulgaristan sınırlarına dayanmış bulunuyordu. Daha önce bağımsız bir çizgide direttiği için Stalin'in tepkisini çekmiş olmakla birlikte Moskova'ya giderek sovyet ileri harekâtıyla belirli bir eşgüdümü sağlayan Tito, bir yandan da Londra’daki sürgün hükümetiyle görüşmelere oturdu Tito'ya önemli bir siyasal ağırlık kazandıran görüşmeler sonunda kurtarılmış bölgelerde kurulan ulusal kurtuluş komiteleri geçici yönetim organları olarak kabul edildi. Çetniklerle iç savaş biçimini alan Sırbistan'daki partizan ilerleyişi, alman ordularının geri çekildiği sonbahara doğ ru büyük ölçüde başarıya ulaştı. Partizan kuvvetleri ile sovyet birliklerinin ortak harekâtıyla ekim 1944'te Belgrad ele geçirildi. Sürgün hükümetinin başbakanı Ivan Subasic'in Belgrad'a dönmesinden sonra koalisyon niteliğinde bir geçici hükümet oluşturuldu. Bütün Yugoslav toprakları Partizanların denetimine girerken, son çetnik kalıntıları da temizlendi.

Tito'nun Yugoslavyası Savaş sonrasında


bazı çatışmalara karşın Trieste'yi İtalya'ya ve slovenlerin yaşadığı bazı toprakları Avusturya'ya bırakan Yugoslavya, öteki sınır sorunlarını ise büyük ölçüde sürtüşmeyle karşılaşmadan çözdü. Daha direniş döneminde Partizanlarla sıkı işbirliği yapan Enver Hoca yönetimindeki Arnavutluk, Kosova'da yugoslav yönetimine karşı gelişen protesto eylemlerine karışmaktan kaçındı. Yugoslav ve bulgar partileri arasında daha önce gündeme gelen bir Balkan federasyonu oluşturma planı ise bir cumhuriyet olarak düzenlenen Makedonya konusundaki anlaşmazlık, Müttefiklerin karşı çıkışı ve Yunanistan'daki iç karışıklıklar nedeniyle bir yana bırakıldı.

Kasım 1945'teki seçimlerde komünistlerin önderliğindeki Halk cephesi'nin kazandığı büyük zaferin ardından, ocak 1946 da federal bir cumhuriyet yapısını öngören yeni anayasa yürürlüğe kondu. Böylece Tito'nun yönetimi altında sosyalist bir sistem kurmaya yönelik adımlar atılırken, yeni düzene karşı koymaya çalışan muhalif güçler etkisiz hale getirildi.

Tito'nun sosyalist inşa ve dış politika alanlarında sovyet etkisi dışında kalma çabaları, çok geçmeden Stalin'le sert bir çatışma doğurdu. Kominform yugoslav yöneticilerin politikasını ansızın mahkûm etti (haziran 1948) ve onları sapmacılık ve ulusçulukla suçladı. Kamuoyunun SSCB'yi desteklememesinden yararlanan Tito partiyi ve orduyu temizledi ve sovyet blokuna karşı direndi. Ekonomik bunalımın önüne geçebilmek için Batı'nın yardımını kabul etti. İşletmelerin yönetimi seçilen işçi konseylerine, kamu hizmetlerinin yönetimi de sosyal yönetim komitelerine verildi. Ülke özyönetim uygulayan büyük komünlere bölündü Bu reformlar, ocak 1953 Anayasası'yla onaylandı. Komünist parti'nin VI. Kongresi (kasım 1952) Halk cephesini Emekçi halkın sosyalist ittifakı'na dönüştürdü.
Ad:  Yugoslavya6.jpg
Gösterim: 1702
Boyut:  96.4 KB
Komünist parti, Komünistler birliği adını aldı. Bununla birlikte demokratikleşmenin sınırları, 1954'te Milovan Djilas'ın, yeni yönetici sınıf üstüne makaleleri nedeniyle Merkez komite den ihracıyla ortaya çıktı Dış ilişkilerde Yugoslavya, komşularıyla ilişkilerini iyileştirdi: Trieste'yi İtalya'ya bırakırken B bölgesini ilhak etti (Londra antlaşmaları, ekim 1954); yunan komünizmini desteklemekten vazgeçerek Yunanistan ve Türkiye ile Ankara anlaşması'nı (1953), sonra da bir ittifak (Bled, 1954) imzaladı Stalin'in ölümünden sonra SSCB yöneticileri, diplomatik ilişkilerin yeniden kurulmasını önerdiler (haziran 1953); mayıs 1955'te bu gerçekleşti. Kendine özgü bağlantısızlık politikasını sürdüren Tito eylül 1961'de, Belgrad’da genel silahsızlanma, sömürgeciliğin tasfiyesi ve Birleşmiş milletler örgütü’nün yeniden örgütlenmesi yönünde Kararlar alan bir konferansa başkanlık etti. Yugoslavya'nın ulusal komünist partiler arasındaki ilişkilerde merkeziyetçiliğe son verilmesi dileği, ülke içinde cumhuriyetler, milliyetler ve hatta komünler ile millileştirilmiş işletmeler düzeyinde benimsendi. Ekonominin yeniden inşası birkaç aşamada oldu: dinarın devalüasyonu ve bir "ağır dinar çıkarılması (ocak 1966), yabancı sermayenin ulusal işletmelere katılımına izin verilmesi, vergilerin artırılması (1967) ve kârların dağıtımında reform.

16 mayıs 1967'de Tito oybirliğiyle, beşinci kez cumhurbaşkanlığına seçildi. Bu yeniden seçilme kural dışı bir durumdu, çünkü 1963 Anayasası uyarınca, rejimin diğer yöneticilerinin aynı göreve arka arkaya iki kezden fazla gelmemesi ilkesine kesin biçimde uyuluyordu. Ekim 1966'da Tito'nun 1937'den beri yürüttüğü Komünist parti genel sekreterliği görevi kaldırıldı, ama Tito, Yugoslavya Komünistleri birliği başkanlığına seçildi. Kongresini mart 1969'da toplayan Birlik, bir yürütme bürosunun kurulmasını onayladı. Büro, Tito'dan başka, cumhuriyetlerin ve özerk bölgelerin temsilcilerinden oluşuyordu; ayrıca siyasal azınlıklar da Komünist parti içinde görüşlerini dile getirmeye çağrıldı. Bununla birlikte milliyetçi kaynaşmalar önemli bir sorun oluşturdu. Temmuz 1971'de uygulanmaya başlanan bir anayasa reformu, federal kurumlarda değişiklik yaptı: 22 üyeli (her cumhuriyetten 3, her bölgeden 2 kişi) bir ortak başkanlık kurulu oluşturuldu. 29 temmuzda Meclis Tito'nun cumhurbaşkanlığını onayladı ve onu 5 yıl için yeni ortak başkanlık kurulu başkanı olarak seçti. Hırvatistan'da patlak veren geniş çaplı bir milliyetçi bunalım, aralık 1971'de hırvat yöneticilerin görevden alınmalarıyla sona erdi. Bir yıl sonra birkaç sırp ve Sloven yönetici de tasfiye edildi.

Yeni kışkırtmaların önünü almak için Tito, partiyi daha uyanık olmaya çağırdı; böylece parti ülkenin siyasal yaşamına daha fazla katıldı. 1971'de başlatılan anayasa reformu, 1973-74'te ortak başkanlık kurulu ve üye sayısının 22'den 9'a düşürülmesiyle tamamlandı. O tarihten sonra "delege" adını alan parlamenterler, işletmelerde seçilen özyönetim komitesine bağlı gruplar tarafından seçildiler; federal eşgüdüm alanında yetkileri artırıldı. Şubat 1974'te ilan edilen Anayasa, bir Federal meclis ve Cumhuriyetler ve iller meclisi'nden oluşan Federal bir meclis daha oluşturdu. Mayıs 1974'te Tito ömür boyu devlet ve parti başkanı seçildi. Parti X. Kongresi'nde altı federe cumhuriyete ve iki özerk bölgeye tanınan geniş egemenliği dengelemek amacıyla yönetim organlarını artan bir merkeziyetçilik yönünde değiştirdi.

Bununla birlikte hükümet ekonomik durumu düzeltmeyi başaramadı; enflasyon arttı; pazar ekonomisinin uygulanması, kârları yetkililer tarafından sınırlandırılmaya çalışılan bir iş adamları sınıfını ortaya çıkardı. Ayrıca, özyönetim uygulaması, işletmelerin çıkarlarıyla ülke kalkınma planlarını bağdaştırmanın zorluğunu ortaya koydu. Yetkililer, aydınlar arasında bir muhalefetin sürüp gittiğini ve muhalif komünistlerin bir hareket oluşturmaya çalıştıkları gerçeğini kabul etmek zorunda kaldılar. Nihayet şubat 1975'te kurumsal reform, anayasal düzeni savunmak için bir Federal konsey'in kurulmasıyla tamamlandı. Bu konsey, parti ve hükümet üyelerinden oluşuyordu.

Dış politikada Yugoslavya, bağımsızlık ve bağlantısızlık ilkelerine bağlı kaldı. Haziran 1969'da Moskova'da toplanan Komünist partileri konferansı'na katılmayı reddeden Tito, Çavuşesku'nun da desteğini alarak iç işlerine karışmama öğretisine bağlılığını ve Sovyetler'in sınırlı egemenlik görüşünü reddettiğini açıkladı. Makedonya üstündeki bulgar talepleri, Bulgaristan ile Yugoslavya arasında bir gerginliğe yol açtı. Eylül 1971’de Brejnev, Belgrad’a geldi: Sovyetler Birliği Yugoslavlar’a kendi sosyalizmlerini kurma hakkını tanıdı. Bu yakınlaşma, karşılıklı ziyaretler ve önemli bir ekonomik anlaşmanın, imzalanmasıyla (kasım 1972) belgelendi. Yugoslavya, Bulgaristan ile de barıştı ve Batı Almanya ile ilişkilerini iyileştirdi.

Mayıs 1980'de mareşal Tito öldü ve daha sonra iktidar, 1974'te belirlenen ve çok karmaşık olan ortak ve nöbetle yönetim ilkeleriyle sürdürüldü. Tito ölünce Yugoslavya Cumhuriyeti Ortak başkanlık kurulu başkanı olan bosnalı Czijetin Miajatovic’ten sonra bu göreve sırasıyla Sloven Sergej Kraighor (mayıs 1981), sırp Petar Stamboliç (mayıs 1982), hırvat Mika Spiljak (mayıs 1983), sonra karadağlı Veselin Djurarlovic (mayıs 1984), Radovan Vlajkovic (mayıs 1985), Sinan Hasani (mayıs 1986), Lazar Mosjov (mayıs 1987), Raif Dizdarevic (mayıs 1988), Janez Drnovsek (mayıs 1989) getirildiler; hepsi de titocu yönelişe bağlıydılar. Ağır bir ekonomik bunalım ve Kosova bölgesinde sürüp giden bir karışıklıkla karşı karşıya kaldılar.

Etnik gerilim, zaman zaman tırmanarak sürdü (1985-1989). Enflasyonun % 140'a çıkması (1987 sonu) ekonomik bunalım yanında siyasal bir tehdit de oluşturuyordu. Bir tarımsal sanayi kombinasının (Agromerc) 865 milyon dolar değerindeki karşılıksız bonoyu piyasaya sürdüğünün ortaya çıkması üzerine Cumhurbaşkanı yardımcısı Hamdiya Pozderac istifa etmek zorunda kaldı (eylül 1987). IMF ile yeni bir anlaşma yapıldı; dış borçlar yeni vadeye bağlandı. Yapılan Anayasa değişikliğiyle piyasa ekonomisi yolunun açılması, devlet müdahalesinin azaltılması, özel girişimin cesaretlendirilmesi benimseniyor; Sırbistan yönetimine daha çok yetki verilerek etnik huzursuzluğun yaygın olduğu Kosova ve Voyvodina özek bölgelerinde denetimin sağlanması öngörülüyordu. Ocak 1989'daki Merkez komitesi toplantısında Komünist partisi önderi Stipe Suvar, fikirlerin serbestçe tartışıldığı çoğulcu düzeni savundu. Şubat 1989'da ilk bağımsız muhalefet partisi, Sosyal demokrat parti kuruldu.

Parçalanma, iç savaş ve yeni Yugoslavya.


1990'da SSCB'nin ve Doğu Avrupa'daki sosyalist ülkelerin komünizmi ter- kederek çok partili demokratik düzene yönelmeleri Yugoslavya'yı derinden etkiledi. Ortam zaten hazırdı. Önce 1990'da Slovenya komünistleri Yugoslavya Komünistler birliği'nden ayrıldılar. Aynı yıl Hırvatistan'da yapılan seçimleri muhalefetteki Demokratik birlik kazandı. 1991 yılı boyunca Sırpların yönetimindeki Yugoslav halk ordusu ile Sloven, hırvat ve boşnak kuvvetleri arasında kıyasıya bir iç savaş yaşandı. Yıl sonuna doğru Yugoslav ordusu bu devletlerden çekilirken Bosna-Hersek Sırpları ayrı bağımsızlık ilan ederek Bosna'da müslümanlara karşı etnik temizlik hareketine giriştiler. Bu ikinci iç savaş devam ederken, aralık 1991'e gelindiğinde 6 cumhuriyetten oluşan eski Federal Yugoslavya'nın yerinde 5 ayrı devlet kurulmuş bulunuyordu: Slovenya, Hırvatistan, Bosna-Hersek, Makedonya ve yeni Yugoslavya. Bunlardan ilk üçü başta Almanya olmak üzere başka devletlerce resmen tanındılar. Makedonya'nın tanınmasıysa, adından dolayı Yunanistan tarafından engellendi.

27 nisan 1992'de Sırbistan ve Karadağ tarafından oluşturulan ve kendini eski Yugoslavya'nın mirasçısı ilan eden yeni Yugoslavya Federal Cumhuriyeti ise uluslararası Kamuoyunca ambargoyla karşılandı. Batılı devletler Sırbistan'ı ve 1986’dan beri iktidarda bulunan Sırp lider Slobodan Miloseviç'i Bosna'daki savaşın kışkırtıcısı saymayı sürdürdüler ve yeni Yugoslavya'yı eskisinin devamı gibi kabul etmeyi reddederek, izlenen politikaları onaylamadıklarını gösterdiler. BM Güvenlik konseyi Karadağ'la birlikte Sırbistan'ı resmen saldırganlıkla suçladı ve bu ülkeye kapsamlı yaptırımların uygulanmasını öngören bir önergeyi benimsedi. Bu yaptırımlar zorunlu tıbbi' malzemeler dışında bir ticaret ambargosunun konmasını, Sırbistan'la bağlantılı sivil hava ulaşımının bütünüyle yasaklanmasını, yurtdışındaki bütün sırp varlıklarının dondurup masını, yugoslav diplomatların sınırdışı edilmesini, bütün kültürel, sportif ve bilimsel ilişkilerin askıya alınmasını ve başka önlemleri kapsıyordu. Ekimde de Güvenlik konseyi'nden BM onaylı insancıl yardım çalışmaları dışında Bosna üzerindeki bütün uçuşların yasaklanmasına ilişkin bir karar çıktı.

Milosevic rejimi kısmen de olsa ablukayı aşmayı başardı. Rusya resmi düzeyde Yugoslavya'ya yönelik BM yatırımlarını destekliyordu. Ama Rus hükümeti, devlet başkanı Boris Yeltsin'in Balkanlardaki ABD politikasına ödünler verdiği yönündeki hücumları hesaba katmak zorundaydı. Sırbistan, Yunanistan hükümetinden de maddi ve manevi destek alıyordu, BM'nin koyduğu ambargoya karşın Belgrad'a ulaştırılan petrolün büyük bölümü Atina hükümetinin üstü örtülü desteğiyle Yunanistan’dan geçiyordu. Kalan bölümü ise Romanya'nın gizli işbirliği sayesinde Tuna yoluyla ya da Bulgaristan üzerinden taşınıyordu. Bununla birlikte Batılı ülkelerin Yugoslavya'ya uyguladığı yaptırımlar etkisini duyurmayı sürdürdü.

Saygın bir yazar ve eski bir rejim muhalifi olmanın yanı sıra ateşli bir sırp milliyetçisi olarak da tanınan Dobrica Cosic'in haziran 1992'de yeni Yugoslavya'nın cumhurbaşkanlığına seçilmesi, Miloseviç karşıtları arasında bir siyasal değişim umudunu doğurdu. Ama katılım oranının oldukça düşük düzeyde (Sırbistan'da % 60, Karadağ’da % 50) kaldığı 31 mayıstaki seçimler, eski komünistlerin oluşturduğu iktidardaki Yugoslavya sosyalist partisi'nin % 68'lik bir çoğunluk elde etmesiyle sonuçlandı. Bütün olup bitenlerden sonra gerçek bir değişim yolunun açılabileceği yönündeki umutlar, geçerek yeniden cumhurbaşkanlığına seçildi. Hırvatistan ve Bosna'da sivil halka yönelik baskınlara izin vermiş aşırı bir politikacı olan Vosijlav Seselj'irv başkanlığındaki Radikal parti seçimlerden ikinci büyük parti olarak çıktı.

Kötü ün sahibi olan Beyaz Kaplanlar'ın lideri aşırı milliyetçi Zeljko Raznjetovic ('Arkan"), Arnavutların seçimleri boykot ettiği Kosova'dan seçilerek parlamentoya girdi, Ko- sova'da Arnavutlar 24 mayıs 1992'de gayri resmi olarak kendi seçimlerini yapmış ve ardından Batı Avrupa'da sürgün hükümeti kurarak bağımsız bir cumhuriyet ilan etmişlerdi. Kışkırtmalar sonucunda Sırpların Bosna'daki gibi bir "etnik temizleme" hareketine girişmesinden çekinen yerel arnavut liderlerin yatıştırıcı çabalarına karşın Kosova bölgesindeki huzursuzluk giderilemedi.

Panic, 29 aralık 1992'de milletvekillerinin oybirliğiyle desteklediği bir güvensizlik önergesi sonucunda düşürüldü. Ocak 1993'te Federal meclis geçici başbakanlığa Radoje Kontic'i getirdi. 28 haziranda Zoran Lilic, görev süresi dolan Dobrica Cosic'in yerine Yugoslavya cumhurbaşkanı seçildi.

askeri tarih

Sırp ordusuna karadağlı ve avusturya- macar unsurların katılımıyla 1917'de kurulan yugoslav ordusu, daha sonra zorunlu askerlik hizmeti ilkesini benimsedi (1923). 16 piyade, 2 süvari, 1 muhafız tümenine dağılmış 116 000 askeriyle, yeterli tankı ve modern uçağı olmayan yugoslav ordusu, tam seferberlik halindeyken Almanlar'ın beklenmedik saldırısına (nisan 1941) uğradı ve birkaç gün içinde yok edildi. ( Bakınız Balkan Savaşları) BU baskından kurtulan albay Mihailovic'in çetnikleri, ileri bir tarihte bir müttefik çıkarması umuduyla, silahlı direnişi sürdürdüler. Diğer yandan, SSCB'nin Almanya tarafından istila edilmesinden (22 haziran 1941) sonra Komintern'in emirleri doğrultusunda Tito, Makedonya ve Bosna'da komünist partizanları örgütledi, ilk proleter tugayı, aralıkta kuruldu. 1943'te Tito, 300 000 kişiye komuta ediyordu. Ingilizler ve Amerikalılar tarafından desteklenen her iki örgüt alman ve İtalyan kuvvetlerine karşı amansız savaşlar verdiler ve 40-50 tümeni durdurdular. Ancak daha sonra birbirlerine düştüler: çarpışmalar, nazi vahşilikleri, kardeş kavgaları, 305 0001 savaşçı 1 700 000 kişinin ölümüne yol açtı. Ingilizler tarafından terk edilen (1944) Mihailovic sonunda tasfiye edildi. Kurtuluş'tan sonra 800 000 partizan yugoslav halk ordusunun kurulmasını sağladı.

1969 yasasıyla düzenlenen Yugoslavya'nın genel halk savunması, erkeklerde 16-60 ve kadınlarda 16-55 yaş arasındaki herkesin Yugoslav Komünist birliği yönetiminde silah altına alınmasına olanak vermekteydi. Federal organ olan yugoslav halk ordusunun yanı sıra her topluluk, cumhuriyetler çerçevesinde kendi alan savunma kuvvetlerini ve kendi sivil savunmasını hazırlıyordu. Bunların örgütlenmesinden, seferber edilmesinden ve bütçesinden cumhuriyetler sorumluydu. 1971 hırvat bunalımından sonra yugoslav halk ordusu "kombine kurmay heyetleri" aracılığıyla, "toplulukların sosyalizmin kazanımlarına yönelik her tür tehdide karşı özsavunmasını ve özkorunmasını sağlamak üzere" alan savunma kuvvetleri üstünde belli bir denetim kurdu: yugoslav halk ordusu kuvvetlerin seferber edilmesini, partizan tugaylarının yardımıyla istila yollarının kapatılmasını sağlayacaktı; alan savunma kuvvetleriyse yerel savunmayla istila edilen bölgede gerilla hareketinden sorumlu olacaktı. Kesin bir saldırı taktiği, bir savunma stratejisiyle bütünleşiyordu. 1991'de cumhuriyetler arasında başlayan iç savaşta bu alan savunma kuvvetleri, federal orduya karşı savaşta cumhuriyetleri savunmakta işe yaradı.

yugoslav (sırp) sanalı

Ortaçağ sırp mimarlığı XII. yy.'ın sonunda, Studenica manastırı Meryem kilisesi ile ortaya çıktı. Yunan haçı plan şemasına göre inşa edilmiş bu kesme taş yapının tek sahnı bir bizans kubbesiyle örtülüdür; dışı roman, içi bizans üslubunda bezenmiştir. Zica, Mileseva, Sopocani (XIII. yy.), Decani (XIV. yy. başı) kiliseleri hem roman hem bizans özellikleri gösteren bu üslupta yapıldı. Daha sonra bu tarz bırakıldı ve Pec, Gracanica (XIV. yy.), Ravanica, Kalenic, Manasija'da (XV. yy.) yeni yapılan kiliselerde makedonya üslubu benimsendi. Kural haline gelen bu üslup, modern döneme kadar yürürlükte kaldı (Belgrad Sv. Marko kilisesi, 1931). Sırp ve Makedonya resim sanatları aynı kaynaklardan yararlanır. Görsel Üslup ve Studenica ya da Mileseva'da benimsenen ikonografik program, Nerezi'ye bağlanır. Aristokrat özlü olan bu sanatın en parlak örneği Sopocani kilisesi'ndedir (1260'a doğr.). Decani ve Gracanica kiliselerindeki resimler, Üs- küp'teki Sveti Nikita'da görülen "ansiklopedik" tarza bağlanırlar.

Kosova meydanmik tarzı ortaya çıktı. Yalnızca N. Petroviç kendine özgü bir yol izlemeyi başardı. İki dünya savaşı arasındaki dönemde, Petar Dobrovic (1890-1942), Milo Milunovic (1897-1967), Milan Konjovic (doğm. 1898), Petar Lubarda (1907- 1974), Pedja Milosavljevic (doğm. 1908) gibi sanatçılarla, Câzanne ve A. Lhote etkisi ağır bastı. Djordje Andrejevic-Kun (1904-1964) marxçı eğilimli toplumsal eleştiri akımını benimsedi. İkinci Dünya savaşı'ndan sonra, eskiye dönük bir figüratif üslubu benimseyen Lazar Vujaklija (doğm. 1914), informel sanata bağlı çalışmalar yapan Branislav Protic (doğm. 1931), simgeci Zivojin Turinski "(doğm. 1935), gerçeküstücülüğe yönelen Dado’ ve Velickovic’, ve birçok başka ressam sivrildi. Bizans sanatının tanımadığı bir dal olan heykelcilik ise, Sırbistan'da ancak Mestrovic'ten etkilenen Split kökenli Torna Rosandic (1878-1958) ve Bourdelle'in izleyicisi portreci Sreten Stojanovic ile (1898-1960) ortaya çıktı. Olga Jancic (doğm. 1929) ve Olga Jevric (doğm. 1922) figüratif olmayan heykellerle kendilerini tanıttılar. Yeni kuşak sanatçıları arasındaysa özellikle, çoğu metalden uzamsal kompozisyonlar gerçekleştiren Mladen Marinkov (doğm. 1947) dikkati çeker.

Kaynak: Büyük Larousse
Son düzenleyen Safi; 27 Kasım 2016 21:18