Ekber
tam adı EBU’L-FETH CELALEDDÎN MUHAMMED EKBER
Sponsorlu Bağlantılar
1556-1605 arasında Hint-Türk hükümdarı.
Ülkesinin sınırlarım genişleterek, bütün Hindistan Yarımadasını Hint- Türk egemenliği altına sokmuş, yürürlüğe koyduğu idari, askeri ve mali reformlarla topraklarının bütünlüğünü korumayı başarmıştır. Okuryazar olmamasına karşın, sarayını bir kültür merkezi haline getirerek bilginleri, şairleri, ressamları ve müzikçileri özendirmiştir.
Gençliği.
Hint-Türk İmparatorluğumun kurucusu Babür’ün torunu, Hümayun’un oğludur. Türkler, Moğollar ve İranlılara dayanan bir soydan gelir, ataları arasında Timur ve Cengiz Han da vardır. Ekber doğduğunda, babası Hümayun tahtını yitirmek üzereydi. Afganlı Şir Şah Sur başkent Delhi’yi ele geçirip Hümayun’u sürdü. Hümayun, Sind’de yeniden egemen olmak için çalıştıysa da bir başarı elde edemedi. Kısa bir süre sonra Hindistan’ı terk etmek zorunda kaldı, İran’a giderek, kendisine askeri yardımda bulunan I. Tahmasb’a sığındı. Şir Şah Sur’un ölümünden 10 yıl sonra, 1555’te tahtını yeniden ele geçirdi ve henüz 13 yaşında olan Ekber’i Pencap valiliğine getirdi.
Hümayun 1556’da öldüğünde otoritesini henüz tam olarak kuramamıştı. Delhi de dahil birçok önemli kent birkaç ay içinde, tahtı ele geçirmek isteyen Hindu vezir Hemu’ya kaptırıldı. Ama Hemu, Delhi’ye giden yola egemen bir konumdaki Panipat’ ta yenilgiye uğratıldı ve böylece Ekber’in babasının yerine geçmesi sağlandı.
Ekber tahta çıktığında yalnızca Pencap ile Delhi çevresindeki topraklar egemenliği altındaydı. Ama hükümdarlığının ilk yıllarında devlet yönetimini elinde tutan Vezir Bayram Han’ın yardımıyla iktidarını sağlamlaştırdı ve ülkesinin sınırlarını genişletti. 1560’ta Bayram Han’ı görevinden uzaklaştırıp ülkeyi tek başına yönetmeye başladı.
imparatorluğun genişlemesi.
Ekber ilk olarak, Vindhya Tepelerinden Dekkan’a giden yolu elinde tutan, zengin tarım topraklarına sahip, stratejik ve ekonomik açıdan önemli bir devlet olan Malva’ya saldırdı ve 1561’de ele geçirdi. Engebeli ve dağlık Racasthan’ da yaşayan savaşçı ve bağımsızlıklarına düşkün Hindu Racputlanna karşı ise uzlaşma ve fetih politikası izledi. Racputlar, aralarındaki bölünmeden dolayı zayıflamış olmalarına karşın, Hint-Türk imparatorluğu için bir tehdit oluşturmayı sürdürüyorlardı. Racput hükümdarlardan Amber (Caipur) racası Bihari Mal bir taht kavgası nedeniyle tehdit altında kalınca, 1562’de Ekber’e kızıyla evlenmesini önerdi. Ekber, bu öneriyi kabul edince, Bihari Mal onun hükümdarlığını tanıdı; oğulları da Ekber’in hizmetine girerek yükseldiler. Öteki Racput racalarına karşı da aynı politikayı izleyen Ekber, kendisini imparator olarak tanımaları, vergi ödemeleri, gerektiğinde asker vermeleri ve onunla bir evlilik ittifakı yapmaları karşılığında, bu hükümdarların atalarından kalan toprakları ellerinde tutmalarına izin verdi; ayrıca çeşitli ödüller dağıtarak bu hükümdarlarla oğullarının imparatorluğun hizmetine girmesini sağladı.
Ama üstünlüğünü kabul etmeyenlere karşı hiç acıma göstermedi. Mevar’daki (bugün Udaipur) Racput Prensliği’ne karşı sürdürülen savaştan sonra 1568’de, tarihsel Çhitor Kalesi’ni ele geçirince, içindekileri kılıçtan geçirdi. Mevar bölgesi 1583’e değin Ekber’e boyun eğmediyse de, Çhitor düşünce öteki Racput racaları 1570’te Ekber’i imparator olarak tanıdılar ve onunla evlilik antlaşmaları yaptılar.
Ekber yönetiminin dikkate değer özelliklerinden biri de, başta Racputlar olmak üzere, Hinduların devlet yönetimine katılmasını sağlamasıydı. Racput racaları daha önceki yüzyıllarda engellemelerle karşılaşmadan hüküm sürmüşler ve Hinduların çoğu gibi Müslüman yönetimleriyle işbirliği yapmışlardı. Ama Ekber, yönetimin her aşamasında Hinduların işbirliğini sağlama konusunda önceki Müslüman hükümdarlardan çok daha başarılı oldu. Racput racalarını komutanlık ve eyalet valiliği gibi önemli devlet görevlerine getirdi. Ayrıca Müslüman-Hindu ayırımını azaltmak için hacılardan alınan vergilerle Müslüman olmayanların askerlik bedeli olarak ödemeleri gereken vergileri kaldırdı.
Ekber, 1573’te ekonomik açıdan çok önemli olan Gucerat’ı ele geçirdikten sonra doğuya, Bengal’e yöneldi. Zengin bir bölge olan Bengal’in, kendine özgü ayrı bir kültürü vardı ve muson yağmurları sırasında ortaya çıkan su baskınları nedeniyle Delhi’ den yönetilmesi çok güçtü. 1575’te Ekber’e boyun eğen Bengal hükümdarı ertesi yıl ayaklandıysa da, yakalanıp öldürüldü ve Bengal Ekber’in topraklarına katıldı.
Ekber, hükümdarlığının son yıllarına doğru yeni fetihlere girişti. 1586’da Keşmir’i, 1591’de Sind’i, 1595’te de Kandehar’ı ele geçirdi. Daha sonra Vindhya Dağlarının güneyine, Hindistan Yarımadasındaki Dek- kan içlerine doğru ilerleyerek Handeş ve Berar ile Ahmednagar’m bir bölümünü imparatorluk topraklarına kattı (1601). Hükümdarlığının son yıllarında, bir an önce tahta geçmek için ayaklanan oğlu Şehzade Selim’le (sonradan Cihangir) uğraşmak zorunda kaldı.
İdari reformlar.
Hindistan’da daha önce kurulan devletler zamanla parçalanarak güçlerini yitirmişlerdi. Bu parçalanmaların başlıca nedeni, komutanların ve eyalet valilerinin bağımsızlıklarını ilan ederek kendi yönetimlerini kurma eğilimi taşımalarıydı. Ekber bu eğilimle mücadele edip ülkesinin bütünlüğünü koruyabilmek için, iki temel değişiklik içeren kapsamlı reformlar yaptı. Bu iki değişiklikten birincisi, subayların terfi ve atama işlemlerinin kendi komutanları yerine, doğrudan imparator tarafından yapılmasıydı. İkincisi ise, asker ve sivil soylular arasındaki geleneksel ayırımı ortadan kaldırabilmek için, sivil yöneticilere de askeri rütbeler verilip askerler gibi imparatora bağımlı hale getirilmesiydi. Asker ve sivil kadrolara, yönettikleri kişilerin sayısına göre rütbe veriliyor, subaylara ya nakit olarak ödeme yapılıyor ya da daha sık uygulandığı gibi toprak veriliyordu. Bu toprakların bir subaydan ötekine devredildiği sanılmaktadır. Böylece subaylar bir yandan imparatora daha bağımlı hale geliyorlar, bir yandan da bu görevde geçici olarak bulunmaları nedeniyle, köylülerin tepkisinden çekinmeden onları olabildiğince sömürebiliyorlardı.
Ekber’in yaptığı reformlar, merkezî bir maliye sistemi gerektiriyordu; bu nedenle her eyalete valinin {subadar, bunlara sonradan nevab adı verildi) yanında, yıllık gelirlerin toplanmasını denetleyen, hesapları hazırlayan ve doğrudan imparatora bilgi veren sivil bir yönetici {divan) yerleştirildi. Yetkilerin kötüye kullanılmasını engellemek için, imparatora düzenli raporlar yollamakla görevli mevcut haberciler ağı yeniden örgütlendi. Ayrıca, köylülerin aşırı isteklerini engellemek ve devletin gelir kaynaklarını korumak amacıyla daha etkili bir vergi sistemi oluşturulduğu anlaşılmaktadır. Ama, bu sistem yalnızca doğrudan merkezî hükümete bağlı bölgelerde uygulandı. Racput prenslikleri gibi sonradan Hint-Türk Imparatorluğu’na katılan bölgelerle subaylara dağıtılan topraklar bu uygulamanın dışında tutuldu.
Gezginlerin anlattıkları, Ekber’in reformlarına karşın Hint köylülerinin yoksulluğunun sürdüğünü göstermektedir; ama bu dönemde devlet görevlilerinin oluşturduğu seçkinler sınıfı, büyük bir zenginlik içinde yaşıyor, ressamlar, şairler, müzikçiler ve bilginler cömertçe destekleniyordu. Lüks mal üretiminin oldukça geliştiği bu yıllarda Ekber, ayrıca kaliteli kumaş ve süs eşyaları üreten devlet atölyelerini de destekledi.
Kişiliği ve değerlendirme.
Ekber sarayında lüks ve görkemli bir yaşam sürdürüyor ve halkla ilişki kurmasını engelleyen katı protokol kurallarına karşın, saray çevresi dışında kalanların görüşlerini de dinlemeye özen gösteriyordu. Yabancı gözlemciler onun halktan armağanlar kabul etmediğinden ve herkesin şikâyetini dinlemeye hazır olduğundan söz ederler.
Çok güçlü bir vücut yapısına sahip olan Ekber, en zorlu askeri seferlere bile kolayca dayanabiliyordu. Boyunun 170 cm’den daha uzun olmadığı anlaşılmakla birlikte, görenlerin üzerinde etkileyici bir izlenim bırakıyordu. Okuryazar olmamasına karşın, güçlü ve yaratıcı bir zekâsı vardı. Hıristiyanlığa ilişkin araştırmalar yapması ve sarayına Cizvit misyonerleri çağırması, bazı kişilerin onun din değiştirmek üzere olduğunu düşünmesine yol açmıştı. Öte yandan Müslü- manlar, Hindular, Parsiler ve Hıristiyanlar arasındaki dinsel tartışmaları özendirmesi Müslüman halkın tepkisini çekti. Çevresindeki bir grup saraylı ile bu tartışmaları sürdüren Ekber, sonunda Din-i Ilahi adını verdiği, hoşgörüye dayanan yeni bir dinsel akım geliştirdi.
Yapımına 1570’te başlanan ve 1586’da terk edilen başkent Fetihpur Sikri, Ekber’in sahip olduğu kültürel zenginlikleri yansıtır. Kentin Hindu ve İslam üsluplarının bileşiminden oluşan mimarisi Ekber’in özendirdiği kültürel ilişkiyi simgeler. Ekber’in hükümdarlığı kültür çatışmalarının toplum üzerindeki canlandırıcı etkilerini gösteren bir örnektir. Hükümdarlığı sırasında, Sanskrit klasiklerinin resimli kopyaları Farsçaya çevrilmiş, Avrupa resimleri Cizvitler aracılığıyla Hindistan’a taşınmış ve Babürlü ressamları Avrupa’nın gerçekçi resim tekniği ile Hint-Türk üslubuna özgü perspektifin birlikte yer aldığı ürünler vermişlerdir. Ekber’in, güçlülüğü, hoşgörüsü ve yeniliğe açıklığıyla, geleceğin yönetimlerine model oluşturduğu ileri sürülmüştür.
kaynak: Ana Britannica
Son düzenleyen Safi; 19 Eylül 2016 02:25
Biyografi Konusu: Ekber Şah nereli hayatı kimdir.
Hayatın ne anlamı var.. Yanımda sen olmayınca....