OSMAN ERTUĞRUL EFENDİ
Prenslik Şahsi Meziyetiydi
18 Ağustos 1912’de doğdu; hal’ edilmiş ve menfadaki Sultan II. Abdülhamid’in torunuydu. Dede Selanik’teydi; babası sabık hakanın en sevgili küçük şehzadesi Burhaneddin Efendi’ydi, annesi ise Aliye Hanım... Bir müddet sonra Balkan Harbi patlak verdi, padişah Selanik’ten İstanbul’a getirildi. Küçük şehzade Osman Ertuğrul Efendi, Sultan Abdülhamid’den beri çok sevilen kuruluş devri büyüklerinin ismini almıştır.
Öldüğü gün 17 yıldır Osmanlı şehzadeleri (imparatorluk prensi unvanıdır) ve Osmanlı sultanlarından (imparatorluk prensesi karşılığıdır) oluşan hanedanın reisiydi. Kendisinden önceki hanedan reisi de Orhan Efendi’ydi, bu şehzade Nice’te fakir bir hayat sürmüştür.
Osmanlı hanedanının mensupları birçok Avrupa, hele bugünkü Ortadoğu hanedanlarının aksine dış bankalarda mevduatı olmayan, çıkarken kendilerine verilen cüzi harcırah ve mücevheratını da tecrübesizce dış ülkelerde harcayan, çok sıkıntılı hayat süren kimselerdir. Bununla birlikte devlet aleyhinde siyasi hareketlere karışmadıkları, cemiyet kurmadıkları kesindir. Birtakım düzmece Osmanlı prens ve prensesliği taslayanlara karşı şahsi hukuklarını korumak için bir “Osmanlı hanedan cemiyeti”ni meydana getirdiler ki, bunun başkanı ailenin en kıdemli şehzadesidir ve bu kişiye hanedan reisi denilir. Osmanlıların yurtdışında ailenin ve Türk devlet ve milletinin yüzünü kızartacak bir hayat tarzı sürmedikleri açıktır. Sürgündeki Halife Abdülmecid’den beri aile reisleri bu konuda şiddetli bir denetim kurmuşlardır. Az sayıdaki üye, dışarıda kurdukları iş veya başarılı şirket yöneticiliği ile ufak servetler yapabilmiştir.
Merhum Osman Ertuğrul Efendi (şehzadeler bu unvanı kullanırdı) II. Meşrutiyet yıllarında yeni siyasi ortama uyum sağlayamayan babası Mehmed Burhaneddin Efendi memleketi terk ettiği için Viyana’da büyümüş, Theresianum’da okumuş, ardından (ömür boyu hiçbir devletin memur ve diplomatı olmadığı halde) Paris’te seçkin bir kurum olan Siyasal Bilimler Okulu’nu bitirmiş; her şeye rağmen Türkçesi mükemmel ve tabii üç Avrupa dilini de en zengin biçimde kullanan nadir Türk aydınlarındandı.
Keskin bir nüktedandı. Ciddi bir yüz ifadesi ile insanları kırıp geçirecek ve aslında iğneleyecek keskin bir mizahî üslûba sahipti. Bilgiliydi. Çok görmüş geçirmişti. Güney Amerika’da madencilik yapmıştı. Ama mütevazıydı. Sevimliydi, bu yakışıklılık ve derin bilgiye rağmen ne küstahtı ne de mağrur... Prensliği doğuştan gelen hukukun ötesinde şahsi meziyetlerindendi.
Şehzade Türk vatandaşlığından çıkarıldıktan sonra başka hiçbir ülkenin pasaportunu kabul etmedi, galiba tek istisna Arnavutluk kralının verdiği vatandaşlıktı. II. Harp’ten sonra bunu da yitirdi. Kendinin düzenlediği ve noter tasdikli bir belge ile dünyayı gezmekteydi. Nihayet birkaç yıl önce Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye Cumhuriyeti pasaportunu ve kimliğini kendine verdi.
Cumhuriyete sadıktı ve bunu açıkça beyan etmiştir; “Bizim aile için büyük zorluklar doğurdu ama Türkiye için hayırlı bir değişimdir” dediği malumdur. Üstelik bunu televizyonda söyledi. Bir diğer nüktesi tarihe geçecek derecededir. “En eski imparatorluk Mısır 2500 yıl sürdü, sonra Roma 1200 yıl, bizimkisi 600 yıl, İngiltere 250 yıl... Süre gittikçe yarılanıyor, bundan sonraki son imparatorluğun ömrü 15 dakika olacak” demiştir.
Bir gün Topkapı Sarayı Müzesi’ni ziyaret ederken, orada mevcut Avusturya TV elemanları kendisinden kısa bir mülakat rica etti. Konuşmaya başladığı zaman ne Habsburg ne Romanov ne de Bonrbonların arasında görülen bu zarif ifadeli ve görünümlü prensin hoş Almancası herkesi dondurmuştu; Avusturyalı muhabirlerin gözlerinin dolduğunu gördük.
Vefat ettiğinde cenazesi Sultanahmet Camii’nden kaldırıldı ve Divanyolu’nda Sultan Mahmud Türbesi’nde dedesi Sultan Abdülhamid’in de medfun bulunduğu mahalleye defnedildi. Divanyolu’ndaki türbe bilhassa II. Meşrutiyet yıllarında Rumeli’den nakledilen Şeyh Bedrettin dâhil birçok devlet adamı, yazar ve düşünür ve yakın zamanlarda ölen hanedan mensubu sultanların hatta Mısır’dan nakledilen Şehzade Ömer Faruk Efendi’nin son istirahatgâhıdır. Merhum Şehzade Osman Ertuğrul Efendi’nin eşi, Afgan kralı Emanullah Han ve Kraliçe Süreyya’nın yeğenlerinden ve Abdülfettah Tarzi ile Dr. Pakize Tarzi’nin kızı Zeynep Hanım’dır.
Devirler değişiyor, Osmanlı hanedan defterinde kayıtlı ve saltanat zamanında doğan son şehzade de yaşadığı New York’tan ülkesine döndü ve burada öldü. Saltanat döneminde doğan son mensub Neslişah Sultan’dır. Diğer hanedan üyelerinin hemen hepsi menfada doğmuştur, çok küçük olanları ise ebeveynlerinin yeniden döndükleri Türkiye’de doğuyorlar. Hayat devam ediyor ama çevre değişiyor.
KAYNAK: Defterimden Portreler (İLBER ORTAYLI)