Arama

Savaş yaşama hakkını nasıl tehdit eder? - Sayfa 10

En İyi Cevap Var Güncelleme: 25 Aralık 2011 Gösterim: 113.392 Cevap: 143
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
11 Ekim 2010       Mesaj #91
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Savasın Yasama Hakkını Tehdit Etmesi ;

Sponsorlu Bağlantılar

Hepimizin bildiği gibi, ülkeler arası birçok savaş meydana geliyor. Bunun sebebi sadece petrol,toprak v.b fakat bu gibi sorunlar konusarak çözülemez mi ?
Tabii ki çözülür , fakat bu olayları konusarak çözmek yerine savaşarak çözmek herkese daha uygun geliyor. Peki O savaş esnasında kaç milyon insan ölüyor ?
Kaç milyon çocuk , erkek , bayan ölüyor ? Günümüzde ''Savaş'' kavramı bir çok kişi tarafından futbol maçı olarak görülüyor. Skorlar ise öldürdükleri insanlar oluyor. Ne kadar acı bir durum ! Savaş zorbaların acımasızca ve zalimce kullandığı bir araçtır. Sadece bir kaç litre petrol için binlerce hatta milyonlarca masum insan ölüyor. Savaşın olduğu bir yerde kim olmak ister ? Genel olarak herkes ''Kimse istemez'' diyecektir çünkü orada belirli bir mutluluk yoktur. Mutsuz olduğunuz bir yerde durmak ister misiniz ? Savaş , oldukca acımasız bir araçtır ve bu gereksiz araç o bölgede yaşayan bütün insanların yaşama hakkını tehdit ediyor. Savaş ortamında iseniz , emin olun bu savaştan sizlerde etkilenirsiniz . Savaşın olduğu yerde yaşama hakkının olması gerçekleşen savaşlara göre çok küçük bir orandır. Savaşların Tek Sorunu ihtiyaçlardan mı çıkıyor. Bazen de siyasi , ekonomik , ve tarihsel bakımdan daha gelişmiş ülkeleri devirmek için kullanılan bu acımasız araç (savaş) tercih ediliyor. Bunu Unutmayalım Kavgayla , Savaşla , Küfürle , Kırıcı Sözle (v.b) ile hiç bir yere varılmaz. Bu gibi sorunları çözmek için konuşmak , tartışmak , eleştirmek gerekir. peki nası ???????????
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
14 Ekim 2010       Mesaj #92
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Bir İnsan Hakkı İhlali ve Travma Olarak Savaş
En temel insan hakkı olan yaşama hakkını hedef alan savaş, insan hakları ihlallerinin en uç noktasıdır. Savaş biyolojik, psikolojik, kültürel ve cevre etkileri nedeniyle insana yönelmiş ve insan elinden çıkan en yıkıcı eylemdir.
Sponsorlu Bağlantılar
Günümüzdeki global güç ilişkileri savaşı barış döneminden ayrılabilecek bir olağanüstü, istisnai hal olmaktan çıkararak sürekli bir hale getirmektedir. Özellikle 11 Eylülden sonra öne sürülen "haydut devletler" söylemi dünya düzenini tehdit ettiği ve insan haklarını çiğnediği söylenen devletlere karşı ve onların yurttaşlarına "özgürlük götürmek" adına yürütülen savaşı meşrulaştırmak için kullanılmaktadır. Bu söylem ABD hegemonyasının korunması için geliştirilen "önleyici saldırı" doktrini doğrultusunda "sürekli barış için sürekli savaş"ı vazetmektedir. Bu söylem insanlığın uzun yıllar içinde oluşturduğu uluslararası hukuk ile insan hak ve özgürlükleri açısından ciddi bir tehlike oluşturmaktadır.
Şiddeti yaşatan ve savaş dayatan güçlerin insan hakları dilini ve kavramlarını çarpıtarak ve içini boşaltarak kullanması insan hakları savunucularının üzerinde dikkatle durması gereken bir sorundur. Bu açıdan medyanın ABD hegemonyası için "rıza imalatı"na girişmesi, ve toplumların nazarında savaşı meşrulaştırmaya çalışması doğru bilgi edinme hakkını çiğnemektedir.
Savaşların en dramatik sonuçlarından biri olarak beliren kitlesel göçler ve mültecilik üzerinde durmak gerekir. Savaşlar sonucunda büyük sayılardan oluşan toplu göçler ulusal ve uluslararası mekanizmaların yetersizliği karşısında mağduriyetlerin giderilemesi ve kalıcılaşmasına neden olmaktadır. 1951 tarihli mülteciler hakkındaki Uluslarası Sözleşme bugün için sözleşmede belirtilen nedenler dışındaki nedenlerle ülkelerini terk edenler, toplu göçler ve geri iade süreçlerinde ihtiyaca cevap verememektedir. Aynı şekilde dünyada ABD'nin öncülüğünde egemen olmaya başlayan uluslararası terörizmle mücadele ve güvenlik anlayışı sığınmacılara ilişkin olarak uluslararası kurumların da ilgisini dolaylı olarak azaltmakta bu da alanın tamamen ülkelerin bireysel inisiyatifine terk edilmesine neden olmaktadır.
Türkiye'ye doğudan gelmiş ve mültecilik koşullarını taşımayan kişiler kendilerine zulüm ve baskı görmeyeceklerine dair bir güvence verilemediğinden genellikle iade edilmemektedirler. Olumlu gibi görünen ve uluslararası bir teamülün gereği olan bu uygulama aslında birçok insan hakkı ihlaline neden olmaktadır. Mevcut durumda ülkelerine geri gönderilmeyi bekleyen sığınmacıların barınma, beslenme, çocukların eğitimi, kadın ve çocukların sağlık ihtiyaçları, karşılanmamaktadır. Uluslarası kurumlardan da maddi destek alamamaktadırlar.. Bu durum açlık yoksulluk, aile çözülmeleri, suça bulaşma gibi olumsuzlukları beraberinde getirmektedir.
Türkiye'de yaşanmış olan zorunlu göçe ilişkin olarak; resmi söylem çatışma döneminin sona ermiş olduğu şeklinde olmasına rağmen, göç edenlerin geri dönüşü konusunda yükümlülükler yerine getirilmemektedir. Oysa zorunlu göç mağdurlarının köylerinin yeniden imarı ve sürdürülebilir bir yaşamın kendilerine yeniden sağlanmasının koşul ve imkanları mevcuttur.
Günümüz savaşları az gelişmiş devletlerin coğrafyalarında sahnelenmektedir. Bu ülkeler zaten yoksul ve sağlık göstergeleri kötü olan ülkelerdir. Savaş ülkelerin sağlık altyapısını çökerttiği gibi mevcut koruyucu sağlık hizmetlerini büyük oranda ortadan kaldırmakta, tedavi edici sağlık hizmetlerine de ulaşımı olanaksızlaştırmaktadır. Savaşın doğrudan sonucu olan ölüm ve kalıcı sakatlıkların yanı sıra, enfeksiyonlar yaygınlaşmakta, eradike ( belli coğrafi bölgelerden silinmiş olan çiçek, şarbon, şark çıbanı vb.) edilen hastalıklar tekrar ortaya çıkmakta ve buna bağlı olarak ölümler ve özellikle de çocuk ölümleri artmaktadır.
Çocuklar dünyanın biyolojik potansiyelidirler ve bu nedenle de çocukların savaştan zarar görmesi dünyanın geleceğini etkiler. Çocuklar savaşlardan ya doğrudan etkilenerek ölmekte veya sakat kalmakta ya da büyük korkular yaşayarak, yoksulluk, göç, beslenme yetersizliği, bulaşıcı hastalıkların artması, temel sağlık hizmetleri ve temizlik altyapısının çökmesi gibi savaşın dolaylı sonuçlarına maruz kalmaktadırlar.
Savaşın etkilediği risk gruplarından bir diğeri de kadınlardır. Öncelikle ana olarak savaşın tüm yükünü çeken olarak birçok risk altındadır. Cephede aktif kadın asker savaşın doğrudan aktörleri, cephe gerisi hizmetlerde sorumluluk alan kadınlar (Hemşirelik gibi), savaş dulları, can güvenliği nedeni ile sürekli yer değiştiren mülteci kadınlar, eşi askerde olan ve ailenin sorumlusu olan kadın, askerden travmatik deneyimlerle dönen askerlerin eşleri ve "düşman tarafın kadınlarına" tecavüzün bir silah olarak kullanılması savaşın doğrudan ve acımasız sonuçlarıdır.
Savaş insanların yaşama olağan bakış açısını köklü bir şekilde değiştirmekte, dünyanın güvenilir bir ortam olduğuna olan inancını tersine çevirmektedir. Bu aynı zamanda yaşam alışkanlıklarını da değiştirir. Savaş sonrasında özellikle yaşanan olayların istem dışı zihninde canlanmasını, kaçınma davranışı, uyarılmışlıkta arma ile seyreden post-travmatik stres bozuklukları ve depresyon başta olmak üzere birçok psikiyatrik hastalık artmaktadır. Savaşın yarattığı travmanın insan eliyle yaratılan bir eylemin sonucu olması şiddetini ve örseleyiciliğini arttırmaktadır. Travmanın uzun sürmesi ve tekrarlanması insanların kayıplarına ilişkin normal yas tutma süreçlerini de bozmaktadır. Buna bağlı olarak uzun süren ve komplike yaslar insanların geleceklerini olumsuz etkilemektedir. İnsanların normal gelişim süreçleri bozulmaktadır. Öte yandan savaşan tarafların da savaşta yaşadıkları travmatik deneyimlerin etkilerini savaş sonrası dönemde dahi atlatamamakta, şiddeti; kendilerine, ailelerine ve topluma yaşatmaya devam etmektedirler.
Bugün dünyanın 70 ülkesinde 50 milyon mayın yeraltında bulunuyor. Savaş ve çatışmalarda döşenen mayınlar sonrasında da yaşam hakkını tehtit etmesi ve vücut bütünlüğünü bozması nedenleriyle ciddi bir sorundur. Savaş ve çatışmanın bitmesinin ardından silahlı güçlerin çekilmesi ile belirsiz mayınlı alanlar ve serbest patlayıcılar savaşın etkisini uzun döneme yaymaktadır.
Savaşa karşı en önemli çalışma etkin ve sürekli olarak barış için çalışmaktır. Barış kültürünü oluşturmada çocuğun asıl yatırım alanı olarak öne çıkarılması gerektiği, toplum belleğine kazınmış kuşkucu yaklaşımın atlatılmasına çocuğa yönelik yaklaşım önemlidir.


Yaşama Hakkı, kişinin fiziksel varlığının sürdürebilmesinin güvencesini oluşturan insan hakkıdır. 4 Kasım 1950 tarihli Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 2. maddesinde herkesin yaşama hakkının yasayla korunacağı, yasanın ölüm cezasını öngördüğü bir suçtan dolayı mahkemece verilmiş bir cezanın yerine getirilmesi dışında hiç kimsenin kasten öldürülemeyeceği belirtilmiştir.
İnsanın sağlıklı olarak doğması, bedensel bütünlüğünü psikolojik-entelektüel gelişim olanaklarına sahip olarak sürdürebilmesi, insan olarak varlığının -tüzesel kişilik yanı ile birlikte- doğa yasalarının zorunluluğundan başka hiçbir dünyevi bağ, önlem, zor yaptırım ile sınırlanmaması, etkilenmemesi, zarara uğratılmaması, yok edilmemesidir. Kısaca yaşama hakkı, ‘insanın öldürülmezliği’ hakkıdır. Kişinin beden bütünlüğünün doğal ölümüne kadar korunmasına da ‘yaşam hakkı’ denilmektedir. Devlet yetkesinin, toplumumuz bireylerinin, ‘yaşama hakkı’konusunda bugüne kadar yüzeysel de olsa bilgisi ve bilinçliliğinin olması, bu anlayış düzeyine ulaşması sağlanamamıştır.
Savaş, yukarıda tanımı yapılan, insanların yaşama haklarına, varlıklarını sürdürebilme güvencelerine tamamen ayrı ve aykırı bir durumdur. Hangi sebeple olursa olsun savaşlar masum insanların ölmesi ve öldürülmesi, yaşama haklarının ellerinden alınması demektir. Bir ülke veya bölgede çıkacak bir savaş, o bölge veya ülke insanlarının her an ölme ve öldürülme tehdit ve tehlikesi altında olmaları sonucunu doğuracaktır.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
18 Ekim 2010       Mesaj #93
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
ya yayınladığınızın ikisinede baktım ama yok daha kolayı yokmu
Daisy-BT - avatarı
Daisy-BT
Ziyaretçi
18 Ekim 2010       Mesaj #94
Daisy-BT - avatarı
Ziyaretçi
Alıntı
Misafir adlı kullanıcıdan alıntı

ya yayınladığınızın ikisinede baktım ama yok daha kolayı yokmu


Yaşama Hakkı, kişinin fiziksel varlığının sürdürebilmesinin güvencesini oluşturan insan hakkıdır. 4 Kasım 1950 tarihli Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 2. maddesinde herkesin yaşama hakkının yasayla korunacağı, yasanın ölüm cezasını öngördüğü bir suçtan dolayı mahkemece verilmiş bir cezanın yerine getirilmesi dışında hiç kimsenin kasten öldürülemeyeceği belirtilmiştir.

İnsanın sağlıklı olarak doğması, bedensel bütünlüğünü psikolojik-entelektüel gelişim olanaklarına sahip olarak sürdürebilmesi, insan olarak varlığının -tüzesel kişilik yanı ile birlikte- doğa yasalarının zorunluluğundan başka hiçbir dünyevi bağ, önlem, zor yaptırım ile sınırlanmaması, etkilenmemesi, zarara uğratılmaması, yok edilmemesidir. Kısaca yaşama hakkı, ‘insanın öldürülmezliği’ hakkıdır. Kişinin beden bütünlüğünün doğal ölümüne kadar korunmasına da ‘yaşam hakkı’ denilmektedir. Devlet yetkesinin, toplumumuz bireylerinin, ‘yaşama hakkı’konusunda bugüne kadar yüzeysel de olsa bilgisi ve bilinçliliğinin olması, bu anlayış düzeyine ulaşması sağlanamamıştır.

Savaş, yukarıda tanımı yapılan, insanların yaşama haklarına, varlıklarını sürdürebilme güvencelerine tamamen ayrı ve aykırı bir durumdur. Hangi sebeple olursa olsun savaşlar masum insanların ölmesi ve öldürülmesi, yaşama haklarının ellerinden alınması demektir. Bir ülke veya bölgede çıkacak bir savaş, o bölge veya ülke insanlarının her an ölme ve öldürülme tehdit ve tehlikesi altında olmaları sonucunu doğuracaktır.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
18 Ekim 2010       Mesaj #95
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
ne olur 20-10-2010 çarşamba gününe kadar savaşın insan yaşamını tehtit ettiğiyle ilgili slogan bulun acillllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllll lllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllll lllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllll lllllllllllllllllllllllllllllllllllll
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
20 Ekim 2010       Mesaj #96
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
savaşın yaşama hakkını nasıl tehdit ettiğini anlatacak insanların dikkatini çekecek bir afiş yapmam gerek ne olur yardım edin ödew yarına
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
20 Ekim 2010       Mesaj #97
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
yaaaaaaaaaa bana savaşın insan yasama hakının tehditlerle poster
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
21 Ekim 2010       Mesaj #98
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
yaa nerde bu perfonmans ödevim bu beni yarına gerek
SUSKUN PRENSES - avatarı
SUSKUN PRENSES
Ziyaretçi
21 Ekim 2010       Mesaj #99
SUSKUN PRENSES - avatarı
Ziyaretçi
sizden savaşın hakkını tehdit ettiğine insanların dikkatini çekmek için bir poster hazırlamam gerekiyor ALLAH RIZASI İÇİN BANA YARDIM EDİN ÇOKKKKK ACİL NOLURSUNUZ 1 SAAT SONRA GENE BAKACAĞIM LÜTFEN CEVAP VERİN
MisafirLiktee - avatarı
MisafirLiktee
Ziyaretçi
26 Ekim 2010       Mesaj #100
MisafirLiktee - avatarı
Ziyaretçi
SAVAŞIN YAŞAMA HAKKINI TEHDİT ETMESİ;
Hepimizin bildiği gibi, ülkeler arası birçok savaş meydana geliyor. Bunun sebebi sadece petrol,toprak v.b fakat bu gibi sorunlar konusarak çözülemez mi ?
Tabii ki çözülür , fakat bu olayları konusarak çözmek yerine savaşarak çözmek herkese daha uygun geliyor. Peki O savaş esnasında kaç milyon insan ölüyor ?
Kaç milyon çocuk ,erkek bayan ölüyor ? Günümüzde ''Savaş'' kavramı bir çok kişi tarafından futbol maçı olarak görülüyor. Skorlar ise öldürdükleri insanlar oluyor. Ne kadar acı bir durum ! Savaş zorbaların acımasızca ve zalimce kullandığı bir araçtır. Sadece bir kaç litre petrol için binlerce hatta milyonlarca masum insan ölüyor. Savaşın olduğu bir yerde kim olmak ister ? Genel olarak herkes ''Kimse istemez'' diyecektir çünkü orada belirli bir mutluluk yoktur. Mutsuz olduğunuz bir yerde durmak ister misiniz ? Savaş oldukca acımasız bir araçtır ve bu gereksiz araç o bölgede yaşayan bütün insanların yaşama hakkını tehdit ediyor. Savaş ortamında iseniz , emin olun bu savaştan sizlerde etkilenirsiniz . Savaşın olduğu yerde yaşama hakkının olması gerçekleşen savaşlara göre çok küçük bir orandır. Savaşların Tek Sorunu ihtiyaçlardan mı çıkıyor. Bazen de siyasi ekonomik ve tarihsel bakımdan daha gelişmiş ülkeleri devirmek için kullanılan bu acımasız araç (savaş) tercih ediliyor. Bunu Unutmayalım Kavgayla , Savaşla , Küfürle , Kırıcı Sözle (v.b) ile hiç bir yere varılmaz. Bu gibi sorunları çözmek için konuşmak tartışmak eleştirmek gerekir.
Yaşama Hakkı, kişinin fiziksel varlığının sürdürebilmesinin güvencesini oluşturan insan hakkıdır. 4 Kasım 1950 tarihli Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 2. maddesinde herkesin yaşama hakkının yasayla korunacağı, yasanın ölüm cezasını öngördüğü bir suçtan dolayı mahkemece verilmiş bir cezanın yerine getirilmesi dışında hiç kimsenin kasten öldürülemeyeceği belirtilmiştir.
İnsanın sağlıklı olarak doğması, bedensel bütünlüğünü psikolojik-entelektüel gelişim olanaklarına sahip olarak sürdürebilmesi, insan olarak varlığının -tüzesel kişilik yanı ile birlikte- doğa yasalarının zorunluluğundan başka hiçbir dünyevi bağ, önlem, zor yaptırım ile sınırlanmaması, etkilenmemesi, zarara uğratılmaması, yok edilmemesidir. Kısaca yaşama hakkı, ‘insanın öldürülmezliği’ hakkıdır. Kişinin beden bütünlüğünün doğal ölümüne kadar korunmasına da ‘yaşam hakkı’ denilmektedir. Devlet yetkesinin, toplumumuz bireylerinin, ‘yaşama hakkı’konusunda bugüne kadar yüzeysel de olsa bilgisi ve bilinçliliğinin olması, bu anlayış düzeyine ulaşması sağlanamamıştır.
Savaş, yukarıda tanımı yapılan, insanların yaşama haklarına, varlıklarını sürdürebilme güvencelerine tamamen ayrı ve aykırı bir durumdur. Hangi sebeple olursa olsun savaşlar masum insanların ölmesi ve öldürülmesi, yaşama haklarının ellerinden alınması demektir. Bir ülke veya bölgede çıkacak bir savaş, o bölge veya ülke insanlarının her an ölme ve öldürülme tehdit ve tehlikesi altında olmaları sonucunu doğuracaktır.
Felsefecilerin, tarihçilerin ve bilim adamlarının deyimiyle, savaşlar kaynakları ele geçirmek için gündeme getiriliyor ve savaş öncesinde basın aracılığıyla manüplasyon yapılarak, insanlar acı günlere hazırlanıp, gerçekleşebilecek saldırıların sahibinin de haklı gösterilmesi için çalışılıyor. SAVAŞIN DOĞASI VE TARİHÇESİ
Savaş nedir? Bir zorunluluk mudur? Tarih derslerinde okuduğumuz, filmlerde izlediğimiz, sıkça karşılaştığımız savaşlar, bugün sınırların değişmez olduğu söylenen bir ortamda neden yapılır? Tüm bu soruların cevabına yine yazılı kaynaklarda ulaşılıyor ve ilk savaşın Adem peygamberin oğulları Habil ile Kabil arasında başladığını görüyoruz.
Batı düşünce tarihinde savaşı evrene egemen bir güç olarak ilk kez dile getiren Herakleitos olmuş. Ona göre, savaş evrensel döngüyü sağlar ve olmazsa oluş durur. Savaş her şeyin kralı, babasıdır. Hegel ise savaşı tarihe özgü olarak görür. Darwin, savaşı canlılar dünyasında hayat savaşı ya da varolma savaşı olarak ele alır. Darwin, varolma savaşı genel terimini, “Birbiriyle iç içe olan bu anlamlarda kolaylık olsun diye kullanıyorum. İnsan, bitki ya da hayvan olsun savaş, varlığı sürdürme adına yapılır. Çünkü, doğadaki denge ve ölçü savaşla sağlanmaktadır. Böyle olmasaydı doğadaki bir canlı geometrik çoğalım prensibine dayanarak tüm doğaya hakim olurdu. Savaş, canlı doğada türün ve bireyin varlığını koruyup, sürdürmesi amacıyla vardır. Bu bağlamda artık yaşama ve varolma savaşı söz konusudur. Yaşama savaşı aynı türün bireyleri arasında, ayrı türlerin bireyleri arasında ve doğaya karşı yapılmaktadır. Yaşama savaşı, birlikte varolmak için vardır. Yaşama savaşı, en uygun en yetkin olanların kalmasını sağladığı için canlı doğadaki gelişme için vardır. Yaşama savaşı, bazı türlerin ortadan kalkmasına sebep olsa da bütün açıdan baktığımızda olumludur, yararlıdır” der.
İLK TOPLUMLAR VE SAVAŞ
Tarihte, özellikle alt düzeylerdeki toplumlarda savaş ne merkezi olarak örgütlenebiliyor ne de değişmez şefler tarafından yönetilebiliyordu. Nispeten seyrek yapılıyordu. Çok insan öldürmeyi de amaçlamıyordu. Oysa, uygar dünyada savaşlar kurumsallaştırılmış, değişmez şeflerce üretilir ve örgütlenir hale gelmiş. D. Pilbeam, arasıra görülen düşmanlıklara karşın avcı bir toplumun önderleri arasında kaba güçten çok örnek olmanın oynadığı rolü veya savaşın bulunmadığını karşılıklı cömertlik ile işbirliğinin oynadığı ana rolü vurgulamaktadır. Yapılan araştırmalardan, ilkel toplumlarda çatışmalardan bahsedilip, savaşın olmadığı anlaşılıyor ve savaşın bazı özellikleri şekilleniyor. Savaşın bazı özellikleri, “İş bölümü ve işbirliğinin yüksek oluşu, sınıf sistemi ve bu sistemin yoğunluğu, grupların gruplarla veya fiziki çevre ile arasındaki dengenin kararlılığı” olarak ortaya çıkıyor.
SAVAŞ NEDİR?
Savaş, Yunan atasözüne göre, “Yok ettiğinden daha fazla kötü insan ortaya çıkardığı için berbattır”, Sokrates’e göre, “Kötüyü iyiye yeğlemek insan doğasında yoktur ve bir insan iki kötüden birini seçmeye zorlandığında, kimse azını seçmek varken çoğunu seçmeyecektir.” Büyük Larousse savaşı, “Uluslar veya aynı ülkelerdeki iki teşkilatın (iç savaş) arasında, başka bir yolla elde edemediği şeyi kuvvet zoruyla almak, istediklerini kabul ettirmek ve başkasının isteklerine boyun eğmemek amacıyla girişilen kuvvet denemesi” olarak tanımlar. Günümüz akademisyenleri de savaşın, politik ilişkilerin başka araçların desteği ile sürdürülmesinden başka bir şey olmadığına işaret eder. Akademisyenler, “Savaşlar insan öldürmek için değil, kaynakları, hammaddeleri ve pazarları ele geçirmek için, başka bir deyişle kar için yapılır. Kar eksenli bir iç politikanın dışa yansıması da kar amaçlı olacaktır. Savaş, politikanın bir parçası olmaktan kurtulamaz. Politika beyindir, savaş sadece bir alettir, yoksa tersi değil. Bu durum itibariyle savaşın hiçbir zaman öz yasaları olamaz, dilbilgisi, mantığı olamaz. Politika bugün de eline kalem yerine, ikna yerine silahları almıştır. Suçlanması gereken savaşın etkileri değil, politikacılardır” der.
DAKİKADA 1.9 MİLYON DOLAR ASKERİ HARCAMA
Bugün dünyada 2000 yılı verilerine göre, sadece bir dakikalık askeri harcamaya 1.9 milyon dolar ayrılıyor ve bu miktar harcanıyor. Yani herhangi bir yerde 2 saatlik zamanda 230 milyon dolar silahlanmaya gidiyor. Sadece yere döşeli mayınlardan haftada 800 kişi ölüyor. 2 saatlik zaman diliminde dünyanın değişik yerlerinde 10 insan patlayan mayınla ölüyor. Şimdiye kadar gerçekleşen savaşlarda dünyada milyarlarca insanın öldüğü biliniyor. Yine açıklamalara göre, savaş çığırtkanlığı yapılarak beyinler yönlendiriliyor. Yapılan manüplasyonlar, savaeşı haklı hale getiriyor. 2023 dergisinde yer alan bilgilere göre, parasal gücü elinde bulunduran ülkelerin manüplasyon yoluyla dünyaya hakim olmaya çalıştığına değinilirken, kişinin kendi iradesiyle bunlardan kurtulabileceğine, topyekun de ülkelerin idarecilerinin devreye girmesiyle yönlendirilemeyeceğine değiniliyor.
DÜNYANIN SAVAŞ RAPORLARI
- Dünyada 5 bin 600 yılda toplam 15 bin 500′ün üzerinde bölgesel ya da ulusal savaş yaşandı, 3.7 milyar insan öldü.
- 1. Dünya Savaşı’nda ölen her 100 kişiden 14′ü, 2. Dünya Savaşı’nda ölen her 100 kişiden 70′i, 1990′lardaki savaşlarda ölen 100 kişiden 90′ı sivildi.
- 1945-1992 yılları arasında gerçekleşen 149 savaşta 23 milyondan fazla insan öldü. Bunun yalnızca 3 milyonunu askerler oluşturdu. Bilinen o ki, savaşlarda genellikle 1 askerin ölümüne karşılık 1 sivil doğrudan, 14-15 sivilse açlık, susuzluk, bulaşıcı hastalıklar gibi nedenlerden ölmektedir.
- Birinci Dünya Savaşı 50 milyon kişinin ölmesine, 90 milyon kişinin de sakat kalmasına yol açtı.
- Son 10 yıldaki savaşlarda 2 milyon çocuk öldü. 6 milyon çocuk sakat kaldı. 12 milyon çocuk evsiz, 1 milyondan fazla çocuk anasız-babasız kaldı. 10 milyon çocuk psikolojik sarsıntı geçirdi ve on binlerce çocuk tecavüz ve işkenceye uğradı.
- Balkan savaşında Bosna’da 20 bin kadına tecavüz edildi.
- Körfez Savaşı’nda ABD müttefiki devletler, Irak-Kuveyt sınırına ve Basra kenti etrafına 1 milyon, Balkan Savaşları’nda da 64 ülkede 110 milyon patlamamış kara mayınının üzerine basacak insanları beklediği biliniyor.
- Dünyada bugün 500 bini bilim adamı olmak üzere 15 milyon kişi silah ve silah geliştirme endüstrisinde çalışıyor.
- ABD’de silahlanma ve savaş çılgınlığı artarak sürüyor. Bush, 2003 bütçesinde silahlanmaya 396.1 milyar dolar ayırmaya çalışıyor. Bu rakam ABD’nin potansiyel düşman gördüğü 7 ülkenin silahlanma harcamaları toplamına Rusya ve Çin’in harcamaları da eklendiğinde, toplam 117 milyar dolarla ABD’nin silahlanma harcamalarının ancak 3′te biri büyüklüğüne ulaşıyor.

Benzer Konular

23 Mart 2011 / Misafir Taslak Konular
3 Kasım 2010 / Misafir Cevaplanmış
1 Ocak 2010 / Misafir Soru-Cevap