Arama

Yunanlılar Bursa'yı işgal ederken halkın tepkisi nasıldı?

En İyi Cevap Var Güncelleme: 14 Aralık 2010 Gösterim: 14.524 Cevap: 3
Ziyaretçi - avatarı
Ziyaretçi
Ziyaretçi
20 Kasım 2008       Mesaj #1
Ziyaretçi - avatarı
Ziyaretçi
YUNANLILAR BURSAYI İŞGAL EDERKEN BURSALILARIN TEPKİSİ NE DİR?
EN İYİ CEVABI fadedliver verdi
1914-1918 yılları arasında geçen I.Dünya Savaşı Bursa’yı çok etkiledi.1915 yılında İzmir, Yunanlılar tarafından işgal edildi. O sırada 56.Tümen Bursa’da bulunuyordu. Komutanı albay Sami Bey’di. Anadolu’nun her yerinde işgalci güçlere karşı dernekler kuruldu. 1919 yılında Setbaşı semtinde “Redd-i İlhak Cemiyeti” adıyla bir dernek kuruldu. Bu dernek daha sonra “Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti” adını aldı. Bu sırada padişah yanlısı Aznavur Ahmet isyan etti. Ayaklanma Kuvva-i Milliye tarafından bastırıldı. Fakat 1920 yılında Yunanlıları desteklemek için İngilizler Mudanya ve Gemlik’e asker çıkardılar.bu arada Yunan Kuvvetleri , Balıkesir ve Karacabey’i aldılar. Kuvva-i Milliye Apolyont yöresinde Yunanlılara karşı koymak istediyse de başarılı olamadı. Türk askerleri geri çekildiler. Bursa’yı boşaltarak İnegöl’de mevzilendiler. Bursa, 8 Temmuz 1920’de Yunan Askerlerinin eline geçti. Bursa’nın işgali bütün yurtta büyük bir üzüntü yarattı.T.B.M.M.’deki kürsünün üzeri siyah örtüyle kaplandı.
1922 Başkomutanlık Meydan Savaşı’nda Yunan ordusu , bozguna uğrayıp hızla Anadolu’yu terk etmeye başladı. 9 Eylül günü Bursa’da Yunan Ordusu’nun son direnişleri kırıldı. 10 Eylül gecesi 3.Kolordu askerleri , Bursa üzerine yürüdü. 1.Tümen Süvarileri , Bursa’nın güneyinden kente girdiler. 11 Eylül 1922 günü Bursa Yunan işgalinden kurtuldu. Bursa’yı kurtaran 3.Kolordu Komutanı Şükrü Naili Paşaydı. 3-11 Ekim 1922 tarihleri arasında Mudanya Mütarekesi yapıldı ve ateşkes sağlandı.
Sponsorlu Bağlantılar
Osmanlı Devletine uzunca bir süre başkentlik yapmış olan Bursa, Anadolu’da her açıdan önemli vilâyet merkezlerinden biri idi. Millî Mücadele döneminde Bursa, Ankara Yönetimi açısından hem iç hem de dış cephe özelliği taşımaktaydı. Bu bakımdan Bursa Mondros Mütarekesi sonrasında önemli gelişmelere sahne oldu. Nitekim Bursa Damat Ferit Paşa Hükümetince Millî Mücadele’ye karşı bir merkez haline getirilmeğe çalışıldı. Ancak Heyet-i Temsiliye bilâhare TBMM ve Hükümetinin girişimleriyle Yunan işgaline kadar Bursa Millî Kuvvetlerin kontrolünde tutuldu. Ancak İzmir’in işgalinden sonra İtilaf Devletlerinin izni ve desteğiyle Anadolu’da yeniden işgal harekâtına girişen Yunanlılar 8 Temmuz’da Bursa’yı işgal ettiler. Bundan sonra Bursa’da tam bir işgal yönetimi oluşturan ve buraya yerleşmeğe çalışan Yunanlılar kenti takriben iki yıl ellerinde tuttular. Bursa bu işgal boyunca tam bir baskı, kaos ve anarşi ortamında kaldı. Bu dönemde Bursa ve çevresinde Rum ve Ermeni çetelerinin terörü esti. Bursa bu ortamdan ancak Büyük Taarruz sonrası Millî Kuvvetlerce 10 Eylül 1922’de geri alınmasından sonra kurtuldu.
Osmanlı Devleti'nin 30 Ekim 1918 tarihinde imzalamak zorunda kaldığı Mondros Mütarekesi'ni takip eden günlerde Rumlar, başta İstanbul olmak üzere Ege, Rumeli ve Doğu Karadeniz'deki taşkınlıklar yaparak Türkleri taciz etmekteydiler. 13 Kasım 1918'de aralarında Yunanlıların ünlü zırhlısı Averof'un da bulunduğu İtilâf devletleri filosunun İstanbul'a gelmesi, Rumları sevinçten çılgına çevirmiş, İstanbullu Ermenilerin de katıldıkları büyük taşkınlıklar bütün şehirde ve adalarda sabahlara kadar sürmüştü.
Bu arada Mondros Mütarekesinin 7. maddesi, İtilaf Devletlerine 'güvenliklerini tehlikede gördükleri herhangi bir stratejik bölgeyi, asker çıkararak işgal etme yetkisini' veriyordu. Bu madde ile İtilaf Devletleri, 'Biz şurada güvenliğimizi tehlikede görüyoruz' diyerek herhangi bir yeri işgal etme yetkisini ellerinde tutuyorlardı. Nitekim, böyle bir gerekçe mevcut olmadığı halde, İngiliz temsilcisi olan Amiral Calthorpe bu maddeye dayanarak Yunanlılara, İzmir'e asker çıkarma iznini vermiştir. Bu izin, hem İzmir ve Bursa'nın işgaline, hem de Yunanlıların, Anadolu illerine doğru sokulmalarına sebep ve başlangıç teşkil etmiştir. Yunan Efsun alaylarının Konak meydanına çıkışından hemen sonra, İzmir ve civarında yaşayan binlerce Rum'un, muzaffer ve kurtarıcı (!) Yunan askerlerini çılgınca alkışladıkları gün, sivil Türk ve Müslüman halka karşı silahlı saldırılar da başlamıştı. Zira o ünlü 7. madde uyarınca meydanlar artık Yunanlılarındı.
Yunanlıların Anadolu'nun Ege kıyılarını işgal ettikten sonra ileri harekâta devam ederek ele geçirmiş oldukları Trakya ve Anadolu'nun iç kesimlerinde yaşayan silâhsız ve savunmasız Türk halkına karşı yapmış oldukları vahşet ve zulümler dünya zulüm tarihine belgelerle geçmiştir. Olayların gelişmesine, vahşet ve cinayetlere bakılırsa, Yunanlıların amaçlarının, ele geçirmiş oldukları Türk topraklarında tek bir Müslüman kalmayacak şekilde katlederek soykırım gerçekleştirmek niyetinde oldukları anlaşılmaktadır.
Yunanlıların soykırım amaçlı girişimlerinde İtilâf Devletlerinin de katkıları olduğunu gözardı edemeyiz. Yunanlılar Mondros Mütârekesi'nin öngördüğü şartların oluştuğu bahanesiyle özellikle İngilizlerin tahrik ve kışkırtmasıyla hareket ederek Türkler üzerinde soykırım uygulamaya başlamışlardır. Türklere karşı acımasız bir mücadele içerisine giren Yunanlılar, teşkil ettikleri ve devlet tarafından da desteklenen çeteler vasıtasıyla katliâm ve tecâvüz hareketlerine girişmişlerdir.
Yunanlıların gerek Anadolu'da gerekse Trakya'da Müslüman Türk ahaliye karşı yaptıkları zulümleri ve akla hayale gelmeyene korkunç işkenceleri tarih şimdiye kadar hiç kaydetmemiştir. İşgal ettikleri yerlerde Müslüman halka akıllarına gelen en kötü işkenceleri yapmışlar, zulümleriyle sadizme varan davranışlar sergilemişlerdir. Bu işkenceleri görmek ve hatta işitmek bile en soğuk kanlı insanın bile tüylerini ürpertecek derecede korkunçtur. Yunanlılar işgal ettikleri her yerde halkın mallarını gasp ve yağma ettikleri gibi, sahiplerini de kendilerinin icat ettiği işkencelerle öldürüyorlardı. Bu zulümleri aşağıdaki şekliyle maddelemek mümkündür:
1- İnsanları diri diri ateşe atmak,
2- Ahaliyi topluca veya teker teker sopa ile, telefon telinden yapılmış kayışlarla dövmek,
3- Baş aşağı asarak, ağzından kan gelinceye kadar dövmek,
4- Yine baş aşağı asarak altında ateş yakarak dumanla boğmak,
5 Ellerini kollarını bağladıkları kadınların, kilotlarının içine kedi koyarak işkence yapmak,
6- Köy, kasaba ve orman yakmak,
7- Köylülerin ekinlerini yakmak,
8- Cami ve mescitleri tahrip etmek,
9- Yağmaladıkları eşyalardan kalanları yakmak,
10- Yakaladıkları kadınların ırzlarına geçmek.
Trakya, Marmara, Ege ve iç Anadolu'da izlemiş olduğumuz Yunan vahşet ve cinayetleri hemen her yerde aynı tarz ve sistemde plânlı ve Yunan üst makamlarınca verilen emirlere uygun olarak yapılmıştır.
Başından beri izlenilen Yunan vahşet ve zulümlerin bir analizi yapıldığında bütün işgal bölgelerinde işlenen vahşet, zulüm ve cinayetleri dört başlık altında toplamak mümkündür.
1- Gasp ve yağma
2- Irz, namus ve mukaddesata saldırı
3- Yakma ve yıkma
4- İşkence ve katliam
1. Gasp, Yağma ve Hırsızlık

Yunan birlikleri işgal ettikleri bir yerde ilkönce halkın elinde bulunan ulaşım araçlarını ve hayvanlarını gasp ediyorlardı. Bundan sonra evleri basıp, kendi işlerine yarayacak halı, kilim, ziynet eşyası ne varsa halkın elinden zorla alıyorlardı. Karşı koyanlar en ağır şekilde işkence ediliyor, bir çoğu da öldürülüyordu. Mağaza ve dükkanlarda Yunan baskınından nasibini alıyordu. Halkın aç kalacağını düşünmeden ellerindeki bütün yiyecek maddelerini, zahirelerini ve hayvanlarını alıyorlardı. Bundan sonra işlerine yaramayacak olanları, yakıp yıkarak kullanılmaz hale getiriyorlardı.
Yunanlılar işgal ettikleri her yerde muhakkak gasp ve hırsızlık yapıyorlardı. Hırsızlık adeta Yunanlıların resmi sıfatı durumundaydı. Sadece resmi raporlara geçen maddi kayıplar bile trilyonlara varacak değere sahiptir. Burada sayıları binleri bulan hırsızlık, gasp ve yağma faaliyetlerinden bir kısmını vermekle yetineceğiz. Sadece verilen bu örnekler bile Yunanlıların bu konudaki alçaklığını meydana koymaya yeterde artar bile. Karşılaşılan bu olaylar neredeyse her Yunan askerini hırsız konumuna sokmaktadır. Çünkü işgal edilen hiç bir yer yoktur ki, orada küçük bile olsa, bir hırsızlık vakası olmamış olsun.
2- Irz, Namus ve Mukaddesata Saldırı

Yunanlılar özellikle dini bayramlar esnasında evlerde silah aramak bahanesiyle ve halk teravih namazında iken baskın yaparak namaz kılmalarını engellemişlerdir. Bayram namazı esnasında bazı yerlerde camileri ahır, süprüntü yeri yapmışlardır. Yunanlılar, işgalleri altında bulundurdukları yerlerde müftülük ve İslam cemaatı işlerine karışarak, kendi emellerine alet olabilecek ehliyetsiz kişileri seçmişlerdir. Halbuki Rum patrikhaneleri Fatih Sultan Mehmet zamanından beri mutlak bir serbestliğe sahipti. Henüz dünyanın hiç bir yerinde yabancı din ve mezheplere izin verilmediği bir dönemde, Türkler gerek Rumlara ve gerekse diğer milletten olanlara dini tolerans tanınmıştı. Yunanlar bir çok müftüyü görevinden uzaklaştırmışlar, bir çoğunu da haps etmişlerdir.
3- Yakma ve Yıkma

Yunanlılar işgal ettikleri yerde ilkönce halka işkence yapıyorlardı. Yapılan vahşet ve işkencelerin, soygun ve tecavüz safhası geçtikten sonra yapacakları tek bir şey kalıyordu. O da evi, köyü, kent ve kasabayı ateşe vermekti. Nitekim bu düşünce ile gerek Anadolu'da gerekse Trakya'da bir çok ev, işyeri hatta bütün köy yakılmıştır. Yunanlıların özel olarak, yakmak ve yıkma için yetiştirilmiş birlikleri vardı. Bunlar özel silah ve teçhizatla donatılmış, üniformalarında kırmızı bantlar taşıyan askerlerden oluşan birliklerdi. (1)
Yunanlıların yangın çıkarmadaki amaçlarından birisi de ruhlarında varolan vahşet duygusunun sesine kulak vererek, köyü içinde barınan halkı birlikte yakıp katliam gerçekleştirmekti. Bunu için de çeşitli yerlerde görüldüğü üzere yangın mahalline hakim noktalara, giriş çıkış yollarına silahlı nöbetçiler konularak, yangından kaçmaya veyahut eşyalarını kurtarmaya çalışan halkı öldürmek veya tekrar yanan evlere sokarak onunla birlikte diri diri yakmaktaydılar.
4- İşkence ve Katliam

İşkence arzusu, Yunan askerleriyle Rum ve Ermeni çetelerinin ilkel ve vahşî arzu ve duygularıdır. Öldürmeye kastettikleri kimseyi önceden çeşitli şekillerde işkenceye tâbi tuttukları gibi öldürdükten sonra da, parçalama, organlarını kesme, koparma veya ağaçlara asma gibi insan dışı davranışlarıyla, nereden geldiğini kendilerinin de cevaplayamayacakları bir çeşit kin ve garez duygularıyla yapıyorlardı.
Hiçbir suçu olmayan tarlasında çalışan veya köyden kente gelen zavallı Türk halkını keyif için öldürüyorlardı. Öldürdükleri hamile kadınların karınlarını süngüyle yarıp, masum ceninleri çıkardıktan sonra parçalıyorlardı. Bütün bu günahsız insanların onlar nazarında bir tek suçu vardı 'Müslüman olmak ve Türk kanını taşımak.'
Alıntı


fadedliver - avatarı
fadedliver
Ziyaretçi
20 Kasım 2008       Mesaj #2
fadedliver - avatarı
Ziyaretçi
Bu mesaj 'en iyi cevap' seçilmiştir.
1914-1918 yılları arasında geçen I.Dünya Savaşı Bursa’yı çok etkiledi.1915 yılında İzmir, Yunanlılar tarafından işgal edildi. O sırada 56.Tümen Bursa’da bulunuyordu. Komutanı albay Sami Bey’di. Anadolu’nun her yerinde işgalci güçlere karşı dernekler kuruldu. 1919 yılında Setbaşı semtinde “Redd-i İlhak Cemiyeti” adıyla bir dernek kuruldu. Bu dernek daha sonra “Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti” adını aldı. Bu sırada padişah yanlısı Aznavur Ahmet isyan etti. Ayaklanma Kuvva-i Milliye tarafından bastırıldı. Fakat 1920 yılında Yunanlıları desteklemek için İngilizler Mudanya ve Gemlik’e asker çıkardılar.bu arada Yunan Kuvvetleri , Balıkesir ve Karacabey’i aldılar. Kuvva-i Milliye Apolyont yöresinde Yunanlılara karşı koymak istediyse de başarılı olamadı. Türk askerleri geri çekildiler. Bursa’yı boşaltarak İnegöl’de mevzilendiler. Bursa, 8 Temmuz 1920’de Yunan Askerlerinin eline geçti. Bursa’nın işgali bütün yurtta büyük bir üzüntü yarattı.T.B.M.M.’deki kürsünün üzeri siyah örtüyle kaplandı.
1922 Başkomutanlık Meydan Savaşı’nda Yunan ordusu , bozguna uğrayıp hızla Anadolu’yu terk etmeye başladı. 9 Eylül günü Bursa’da Yunan Ordusu’nun son direnişleri kırıldı. 10 Eylül gecesi 3.Kolordu askerleri , Bursa üzerine yürüdü. 1.Tümen Süvarileri , Bursa’nın güneyinden kente girdiler. 11 Eylül 1922 günü Bursa Yunan işgalinden kurtuldu. Bursa’yı kurtaran 3.Kolordu Komutanı Şükrü Naili Paşaydı. 3-11 Ekim 1922 tarihleri arasında Mudanya Mütarekesi yapıldı ve ateşkes sağlandı.
Sponsorlu Bağlantılar
Osmanlı Devletine uzunca bir süre başkentlik yapmış olan Bursa, Anadolu’da her açıdan önemli vilâyet merkezlerinden biri idi. Millî Mücadele döneminde Bursa, Ankara Yönetimi açısından hem iç hem de dış cephe özelliği taşımaktaydı. Bu bakımdan Bursa Mondros Mütarekesi sonrasında önemli gelişmelere sahne oldu. Nitekim Bursa Damat Ferit Paşa Hükümetince Millî Mücadele’ye karşı bir merkez haline getirilmeğe çalışıldı. Ancak Heyet-i Temsiliye bilâhare TBMM ve Hükümetinin girişimleriyle Yunan işgaline kadar Bursa Millî Kuvvetlerin kontrolünde tutuldu. Ancak İzmir’in işgalinden sonra İtilaf Devletlerinin izni ve desteğiyle Anadolu’da yeniden işgal harekâtına girişen Yunanlılar 8 Temmuz’da Bursa’yı işgal ettiler. Bundan sonra Bursa’da tam bir işgal yönetimi oluşturan ve buraya yerleşmeğe çalışan Yunanlılar kenti takriben iki yıl ellerinde tuttular. Bursa bu işgal boyunca tam bir baskı, kaos ve anarşi ortamında kaldı. Bu dönemde Bursa ve çevresinde Rum ve Ermeni çetelerinin terörü esti. Bursa bu ortamdan ancak Büyük Taarruz sonrası Millî Kuvvetlerce 10 Eylül 1922’de geri alınmasından sonra kurtuldu.
Osmanlı Devleti'nin 30 Ekim 1918 tarihinde imzalamak zorunda kaldığı Mondros Mütarekesi'ni takip eden günlerde Rumlar, başta İstanbul olmak üzere Ege, Rumeli ve Doğu Karadeniz'deki taşkınlıklar yaparak Türkleri taciz etmekteydiler. 13 Kasım 1918'de aralarında Yunanlıların ünlü zırhlısı Averof'un da bulunduğu İtilâf devletleri filosunun İstanbul'a gelmesi, Rumları sevinçten çılgına çevirmiş, İstanbullu Ermenilerin de katıldıkları büyük taşkınlıklar bütün şehirde ve adalarda sabahlara kadar sürmüştü.
Bu arada Mondros Mütarekesinin 7. maddesi, İtilaf Devletlerine 'güvenliklerini tehlikede gördükleri herhangi bir stratejik bölgeyi, asker çıkararak işgal etme yetkisini' veriyordu. Bu madde ile İtilaf Devletleri, 'Biz şurada güvenliğimizi tehlikede görüyoruz' diyerek herhangi bir yeri işgal etme yetkisini ellerinde tutuyorlardı. Nitekim, böyle bir gerekçe mevcut olmadığı halde, İngiliz temsilcisi olan Amiral Calthorpe bu maddeye dayanarak Yunanlılara, İzmir'e asker çıkarma iznini vermiştir. Bu izin, hem İzmir ve Bursa'nın işgaline, hem de Yunanlıların, Anadolu illerine doğru sokulmalarına sebep ve başlangıç teşkil etmiştir. Yunan Efsun alaylarının Konak meydanına çıkışından hemen sonra, İzmir ve civarında yaşayan binlerce Rum'un, muzaffer ve kurtarıcı (!) Yunan askerlerini çılgınca alkışladıkları gün, sivil Türk ve Müslüman halka karşı silahlı saldırılar da başlamıştı. Zira o ünlü 7. madde uyarınca meydanlar artık Yunanlılarındı.
Yunanlıların Anadolu'nun Ege kıyılarını işgal ettikten sonra ileri harekâta devam ederek ele geçirmiş oldukları Trakya ve Anadolu'nun iç kesimlerinde yaşayan silâhsız ve savunmasız Türk halkına karşı yapmış oldukları vahşet ve zulümler dünya zulüm tarihine belgelerle geçmiştir. Olayların gelişmesine, vahşet ve cinayetlere bakılırsa, Yunanlıların amaçlarının, ele geçirmiş oldukları Türk topraklarında tek bir Müslüman kalmayacak şekilde katlederek soykırım gerçekleştirmek niyetinde oldukları anlaşılmaktadır.
Yunanlıların soykırım amaçlı girişimlerinde İtilâf Devletlerinin de katkıları olduğunu gözardı edemeyiz. Yunanlılar Mondros Mütârekesi'nin öngördüğü şartların oluştuğu bahanesiyle özellikle İngilizlerin tahrik ve kışkırtmasıyla hareket ederek Türkler üzerinde soykırım uygulamaya başlamışlardır. Türklere karşı acımasız bir mücadele içerisine giren Yunanlılar, teşkil ettikleri ve devlet tarafından da desteklenen çeteler vasıtasıyla katliâm ve tecâvüz hareketlerine girişmişlerdir.
Yunanlıların gerek Anadolu'da gerekse Trakya'da Müslüman Türk ahaliye karşı yaptıkları zulümleri ve akla hayale gelmeyene korkunç işkenceleri tarih şimdiye kadar hiç kaydetmemiştir. İşgal ettikleri yerlerde Müslüman halka akıllarına gelen en kötü işkenceleri yapmışlar, zulümleriyle sadizme varan davranışlar sergilemişlerdir. Bu işkenceleri görmek ve hatta işitmek bile en soğuk kanlı insanın bile tüylerini ürpertecek derecede korkunçtur. Yunanlılar işgal ettikleri her yerde halkın mallarını gasp ve yağma ettikleri gibi, sahiplerini de kendilerinin icat ettiği işkencelerle öldürüyorlardı. Bu zulümleri aşağıdaki şekliyle maddelemek mümkündür:
1- İnsanları diri diri ateşe atmak,
2- Ahaliyi topluca veya teker teker sopa ile, telefon telinden yapılmış kayışlarla dövmek,
3- Baş aşağı asarak, ağzından kan gelinceye kadar dövmek,
4- Yine baş aşağı asarak altında ateş yakarak dumanla boğmak,
5 Ellerini kollarını bağladıkları kadınların, kilotlarının içine kedi koyarak işkence yapmak,
6- Köy, kasaba ve orman yakmak,
7- Köylülerin ekinlerini yakmak,
8- Cami ve mescitleri tahrip etmek,
9- Yağmaladıkları eşyalardan kalanları yakmak,
10- Yakaladıkları kadınların ırzlarına geçmek.
Trakya, Marmara, Ege ve iç Anadolu'da izlemiş olduğumuz Yunan vahşet ve cinayetleri hemen her yerde aynı tarz ve sistemde plânlı ve Yunan üst makamlarınca verilen emirlere uygun olarak yapılmıştır.
Başından beri izlenilen Yunan vahşet ve zulümlerin bir analizi yapıldığında bütün işgal bölgelerinde işlenen vahşet, zulüm ve cinayetleri dört başlık altında toplamak mümkündür.
1- Gasp ve yağma
2- Irz, namus ve mukaddesata saldırı
3- Yakma ve yıkma
4- İşkence ve katliam
1. Gasp, Yağma ve Hırsızlık

Yunan birlikleri işgal ettikleri bir yerde ilkönce halkın elinde bulunan ulaşım araçlarını ve hayvanlarını gasp ediyorlardı. Bundan sonra evleri basıp, kendi işlerine yarayacak halı, kilim, ziynet eşyası ne varsa halkın elinden zorla alıyorlardı. Karşı koyanlar en ağır şekilde işkence ediliyor, bir çoğu da öldürülüyordu. Mağaza ve dükkanlarda Yunan baskınından nasibini alıyordu. Halkın aç kalacağını düşünmeden ellerindeki bütün yiyecek maddelerini, zahirelerini ve hayvanlarını alıyorlardı. Bundan sonra işlerine yaramayacak olanları, yakıp yıkarak kullanılmaz hale getiriyorlardı.
Yunanlılar işgal ettikleri her yerde muhakkak gasp ve hırsızlık yapıyorlardı. Hırsızlık adeta Yunanlıların resmi sıfatı durumundaydı. Sadece resmi raporlara geçen maddi kayıplar bile trilyonlara varacak değere sahiptir. Burada sayıları binleri bulan hırsızlık, gasp ve yağma faaliyetlerinden bir kısmını vermekle yetineceğiz. Sadece verilen bu örnekler bile Yunanlıların bu konudaki alçaklığını meydana koymaya yeterde artar bile. Karşılaşılan bu olaylar neredeyse her Yunan askerini hırsız konumuna sokmaktadır. Çünkü işgal edilen hiç bir yer yoktur ki, orada küçük bile olsa, bir hırsızlık vakası olmamış olsun.
2- Irz, Namus ve Mukaddesata Saldırı

Yunanlılar özellikle dini bayramlar esnasında evlerde silah aramak bahanesiyle ve halk teravih namazında iken baskın yaparak namaz kılmalarını engellemişlerdir. Bayram namazı esnasında bazı yerlerde camileri ahır, süprüntü yeri yapmışlardır. Yunanlılar, işgalleri altında bulundurdukları yerlerde müftülük ve İslam cemaatı işlerine karışarak, kendi emellerine alet olabilecek ehliyetsiz kişileri seçmişlerdir. Halbuki Rum patrikhaneleri Fatih Sultan Mehmet zamanından beri mutlak bir serbestliğe sahipti. Henüz dünyanın hiç bir yerinde yabancı din ve mezheplere izin verilmediği bir dönemde, Türkler gerek Rumlara ve gerekse diğer milletten olanlara dini tolerans tanınmıştı. Yunanlar bir çok müftüyü görevinden uzaklaştırmışlar, bir çoğunu da haps etmişlerdir.
3- Yakma ve Yıkma

Yunanlılar işgal ettikleri yerde ilkönce halka işkence yapıyorlardı. Yapılan vahşet ve işkencelerin, soygun ve tecavüz safhası geçtikten sonra yapacakları tek bir şey kalıyordu. O da evi, köyü, kent ve kasabayı ateşe vermekti. Nitekim bu düşünce ile gerek Anadolu'da gerekse Trakya'da bir çok ev, işyeri hatta bütün köy yakılmıştır. Yunanlıların özel olarak, yakmak ve yıkma için yetiştirilmiş birlikleri vardı. Bunlar özel silah ve teçhizatla donatılmış, üniformalarında kırmızı bantlar taşıyan askerlerden oluşan birliklerdi. (1)
Yunanlıların yangın çıkarmadaki amaçlarından birisi de ruhlarında varolan vahşet duygusunun sesine kulak vererek, köyü içinde barınan halkı birlikte yakıp katliam gerçekleştirmekti. Bunu için de çeşitli yerlerde görüldüğü üzere yangın mahalline hakim noktalara, giriş çıkış yollarına silahlı nöbetçiler konularak, yangından kaçmaya veyahut eşyalarını kurtarmaya çalışan halkı öldürmek veya tekrar yanan evlere sokarak onunla birlikte diri diri yakmaktaydılar.
4- İşkence ve Katliam

İşkence arzusu, Yunan askerleriyle Rum ve Ermeni çetelerinin ilkel ve vahşî arzu ve duygularıdır. Öldürmeye kastettikleri kimseyi önceden çeşitli şekillerde işkenceye tâbi tuttukları gibi öldürdükten sonra da, parçalama, organlarını kesme, koparma veya ağaçlara asma gibi insan dışı davranışlarıyla, nereden geldiğini kendilerinin de cevaplayamayacakları bir çeşit kin ve garez duygularıyla yapıyorlardı.
Hiçbir suçu olmayan tarlasında çalışan veya köyden kente gelen zavallı Türk halkını keyif için öldürüyorlardı. Öldürdükleri hamile kadınların karınlarını süngüyle yarıp, masum ceninleri çıkardıktan sonra parçalıyorlardı. Bütün bu günahsız insanların onlar nazarında bir tek suçu vardı 'Müslüman olmak ve Türk kanını taşımak.'
Alıntı


Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
26 Şubat 2010       Mesaj #3
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Alıntı

bursayi kimler isgal etti

ya bursayı kimler işgaletti
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
14 Aralık 2010       Mesaj #4
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
lütfen bana yardım edin yarın teslim edilecek ödevim konus kurtuluş savaşı milli mücadele yıllarında yunan işgal bölgelerinde yaşananlar

Benzer Konular

9 Mart 2015 / jmhythys Soru-Cevap
16 Ekim 2014 / Misafir Cevaplanmış
12 Aralık 2015 / Misafir Cevaplanmış
25 Kasım 2011 / Misafir Soru-Cevap
8 Ocak 2012 / JrUnqown Soru-Cevap