Arama

''Yurtta barış dünyada barış'' cümlesi ne anlama gelir? - Sayfa 8

En İyi Cevap Var Güncelleme: 18 Kasım 2014 Gösterim: 142.866 Cevap: 91
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
2 Nisan 2012       Mesaj #71
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
yurtta barış dünyada barış sözcüğünün anlamı(6.sınıf)
barışçıl bir toplum ülkemiz barış içerisinde olursa dünyadada barış olur anlamına gelir
Sponsorlu Bağlantılar
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
2 Nisan 2012       Mesaj #72
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
yurtta barış dünyada barış sözü atatürkün hangi özeliğidir?
Sponsorlu Bağlantılar
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
28 Nisan 2012       Mesaj #73
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
barışzıl bi toplum olsun demek istemştir
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
23 Mayıs 2012       Mesaj #74
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Alıntı
Misafir adlı kullanıcıdan alıntı

bn size yutta sulhtan bahsetmiyorum yurtta barış dünya da barış ne anlama gelmektedir diyorum bir dahkine actığımda insallah doğru çıkar... y

Cmt 13 Hzr 2009, 21:19 "Yurtta Sulh Cihanda Sulh" Ne Demek?

"Yurtta Sulh Cihanda Sulh" M. Kemal Atatürk'ün en beğenilen sözlerinden birisi. Öyle ki dış politikamızın temel ilkesi bu cümleyle özetlenmiştir. Ancak aynı zamanda bu cümle kanımca yanlış yorumlanması nedeniyle Türk dış politikasına vurulan bir prangadır.

"Yurtta Sulh Cihanda Sulh" genelde "biz barışçıyız kimsenin iç işlerine karışmayız, kimsede bizim iç işimize karışmasın." bazen de "Sınırlarımız dışında ne olursa olsun karışmayalım. Kimseyi, özellikle büyük devletleri aman kızdırmayalım. Kabuğumuza çekilelim oturalım." diye yorumlandı.

Ancak bu çarpık mantık ne yurtta, ne komşularımızla, nede dünyayla huzur içerisinde olmamızı sağladı. Yabancı devletler yurtta ve dünyada devletimizin bekasını bozmak için başımıza çoraplar ördüler. Biz de bu devletlere karşı "hop kardeşim benim ülkemde huzursuzluk çıkarırsan, bende senin ülkende sana rahat vermem" diyemedik.

Örneğin Almanya ülkemizin ekonomik, sosyal, politik hayatına müdahale eder, her türlü kargaşayı çıkarır bizimkilerin bir gıkı bile çıkmaz. Oysa ki bizim almanyada yaklaşık üç milyon vatandaşımız var ve bu nüfuzu kullanamıyoruz. Kullanalım desek karşılaşacağımız ilk tepkide "Yurtta Sulh Cihanda Sulh" cümlesi geçecektir.

Atatürk 20 Nisan 1931'de "Yurtta Sulh Cihanda Sulh" derken bunumu kastetti acaba? Atatürk'ün kastını anlamak için Hatay meselesini incelememiz yeterlidir. Atatürk hatay bizden çıktı fransızların iç meselesidir dememiştir. Aksine gerekirse "... bir fert olarak bana iltihak edecek birkaç arkadaşla beraber Hatay’a gireceğim. Oradakilerle el ele verip mücadeleye devam edeceğim." diyecek kadar kararlı bir dış politika izlemiştir. Bu görüş devam etseydi 12 adaları Yunanistan alıp burnumuzun dibine cephane yığabilirmiydi? Batı Trakya, Musul, Kerkük öksüz kalır mıydı? Güneydoğu'da böylesine acılar yaşanır mıydı?

Kanatimce Atatürk bu sözüyle Yurtta Sulh için Dünyada Sulh demek istemiştir. Dünyada ki olumsuz gelişmelere ülkemize ve insanlığa etki etmeden müdahele edebilirsek o zaman yurdumuzda da dünyada da barışısı sağlayabiliriz. Bunun içinde Atatürk gibi büyük düşünebilien basiretli nesillere çok ihtiyacımız var.

Saygılarımla
Murat DÖRTERLER
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
28 Mayıs 2012       Mesaj #75
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
arkadaşlar yurtta barış dünyada barışla yurtta sulh cihanda sulh kelimelkeri aynı anlama gelir . ve bu yüzden fark etmez. bunların anlamı şudur:
ğer bizim ülkemizde barış olursa diğer ülkelerle savaş yapmak yerine barışı öneririrsek dünyada barışı sağlarız. Anlamı budur. bunların anlamı ödevimdi ben yaptım ve 100 aldım. brde projeydi . herkese yi günler.Allah zihin açıklığı versin.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
1 Kasım 2012       Mesaj #76
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
ey Türkler, eğer ki bizler hep birlikte dayanışma yaparak ve düzenli tertipli bir şekilde rollerimize uyarak çalışırsak o zaman bilin ki kimse bize karşı çıkamaz. Hep kendimizii düşünmeyelim örneğin savaşta şehit düşen askerlerimizi hepimiz görüyoruz. haydi sizlerde elele verin ve her ne olursa olsun hiçbir zaman birbirinizden korkmayın. atatürk ' ün dediği gibi YURTTA BARIŞ DÜNYADA BARIŞ
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
5 Kasım 2012       Mesaj #77
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Yurtta Barış, Dünyada Barış

Prof. Dr. Muzaffer Eryılmaz Çankaya Belediye Başkanı
Ne garip bir tesadüf ve trajedidir ki, dünya yeni bir Dünya Barış Günü'nü yine savaşın acı, gözyaşı, vahşet ve yıkım getiren karanlık ortamında karşılamak zorunda kalıyor. Doğrudur; savaş bazen kaçınılması olanaklı olmayan en kötü seçenek olarak insanların ve ulusların karşısına çıkabilir. Bir insanın çok somut bir ölüm tehlikesi karşısında ve başka bir kurtuluş seçeneği kalmaması durumunda şiddet kullanması, hukuk sisteminde nasıl ''meşru müdafaa'' kabul ediliyorsa, uluslar açısından da ancak kendisine yönelik somut bir silahlı saldırı olması ve bu saldırıyı savaş yöntemi dışında saf dışı etme olanaklarının tükenmesi koşullarında savaş meşru kabul edilebilir.
Büyük Atatürk , hem bir ulusal kurtuluş savaşının önderi olarak hem de ''Yurtta Barış, Dünyada Barış'' belgisini benimsemiş bir devlet adamı olarak, bu dengeyi kendi yaşamında ve siyaset anlayışında en doğru biçimde somutlaştırmıştı. Atatürk, ulusların üstünlük yarışının savaşla değil, bilim ve teknoloji yoluyla sürmesi gerektiğini düşünen bir liderdi. Zira pek çok savaş görmüş, bu savaşların pek çoğundan da zaferle çıkmış bir lider olarak çok ama çok iyi biliyordu ki, savaşlar tüm insanlık ve uluslar için acı, yıkım, gözyaşı ve medeniyet için ise geriye gidiş demektir. Ne var ki ve ne yazık ki, özellikle son yirmi yıldır bazı çevrelerde büyük önderimizin bu ödünsüz barışçı ve bağımsızlıkçı yaklaşımından uzaklaşma eğilimi çok belirgin hale gelmiştir. Bu çevreler, ulusal çıkarımızla doğrudan hiçbir ilgisi olmamasına karşın bölgedeki savaşlara müdahil olmak heves ve isteği içindedirler. Hepimizin hafızasında çok tazedir; yine aynı çevreler, Irak Savaşı'nda tezkerenin geçmemesi karşısında çok hayıflanmışlar ve Irak'a askeri müdahalede bulunmamakla Türkiye'nin bölgede etkili olma olanağını kendi eliyle teptiğini iddia etmişlerdi. Oysa gerçek durum ve tablo bambaşkaydı.
Eğer Türkiye tezkereyi kabul etmiş olsaydı, Irak'ın güneyindeki Şii bölgesinde büyük bir kaosun ve kan davasının ortasına sürülecek; ABD ise yalnızca Irak'ın kuzeyine değil, aynı zamanda ülkemizin Güneydoğu'suna da yerleşme olanağına kavuşacaktı. Bu tablonun, Türkiye'yi kendi topraklarında bile egemenliğini kullanamayan ve birliği ciddi şekilde tehdit altında olan bir ülke haline getireceği açıktır. Avrupa'nın göbeğinde yıllarca süren hazin Bosna Savaşı'na bigâne kalıp, üç maymunu oynayan İslam ülkelerinin varlığı hafızalarda tazeliğini korurken Türkiye, bugün kaşla göz arasında Lübnan bataklığına sürüklenmek istenmektedir. Çok dinli ve çok parçalı özgün yapısı içinde yıllardır bir ulusal birlik kuramamış Lübnan'da ulusal bilincin ve birliğin nihayet gelişmekte olduğu bu dönemde, Türkiye'ye, kendi ülkemizin çıkarlarıyla, bölge ülkelerinin çıkarlarıyla, ulusal birliğe yürüyen Lübnan halkının çıkarlarıyla, evrensel insanlık değerleri ve çıkarlarıyla açık bir aykırılık taşıyan ABD ve İsrail patentli karanlık bir savaş senaryosunda jandarma rolü önerilmektedir. Ülkemiz, komşumuz olan bölge uluslarıyla karşı karşıya gelişi ve düşmanlaşmayı doğuracak olan bir maceranın içine çekilmek istenmektedir..
Böylesi bir dönemde Atatürkümüzün ''Yurtta Barış, Dünyada Barış'' felsefesini çok daha iyi düşünmeli ve özümsemeliyiz. Savaşlar bugüne kadar ne acıları dindirmiş ne de mutlulukları çoğaltmıştır; aksine, acıları derinleştirip mutsuzlukları pekiştirmiştir. Yakıp yıkmayı iş edinen, masumiyet ve insan avcısı karakteriyle savaşlar, elbette bir biçimde duruyor, yaralar sarılmaya, yıkıntılar onarılmaya çalışılıyor. Ama barışın ozanı Bertolt Brecht 'in dizeleriyle, savaşların sonunda şöyle bir tablo oluşuyor: ''Dost düşman sükût buldu / Yalnız analar ağlaşır / Ötede beride'' . Evet savaş anaların ağlaması, insanlığın ağlaması, barışın ağlamasıdır.
Bu nedenle 1 Eylül Dünya Barış Günü'nde anlamsızlığın, insan ruhunu bölmenin büyük trajedisinin adı olan "Savaşlara Hayır!" diyoruz. Çünkü annelerin gözyaşlarına hayır diyoruz!




Yurtta Sulh, Cihanda Sulh Ne Demek?
Bugün rahmetli Atatürk''ün, "Ve aleykümselam!" diyerek son nefesini verdiği günün 67.yıldönümü.

Peki, Atatürk son nefesinde niye "Ve aleykümselâm!" demiştir? Ona o anda orada selâm veren bir kimse mi vardı? Hayır, o esnada başucunda doktorlar vardı ve o âna kadar ara sıra "Saat kaç?" diye soran Gazi''yi muayene ediyor, hatta, "Dilini uzatınız efendim!" ricasında bulunuyorlardı. Ama o, birdenbire kendini arka üstü yatağa attı, dişleri birbirine vuracak şekilde titremeye başladı.

İşte böyle bir anda Gazi:

" Ve Aleykümselâm!" dedi ve gözlerini yalan dünyaya ebediyen kapadı.

Müminler, Kur''an ve Hadislerde kişinin ölüm halleri hakkında verilen bilgilerden az buçuk haberdar olan her Müslüman bilir ki, insan için, Müslüman için, Mümin için en önemli şey işte bu "son nefes"tir. Ömrü cephelerde geçen, rahmetli Akif''in, "Bedr''in aslanları bile ancak bu kadar şanlı idi!" diye tasvir ettiği Çanakkale Zaferi''nin en önemli mimarı, Mondoros ve Sevr ile yeryüzünde bir tek bağımsız İslâm devleti kalmamışken Samsun''a çıkarak Milli Mücadele''yi başlatan ve bu mücadeleyi, adı Lozan olan zaferle noktalayarak İslâm''ı devletsiz bırakmayan Gazi''ye, 10 Kasım 1938''de Yüce Allah(c.c.) işte böyle, "Ve Aleykümselam" diyerek son nefesini vermeyi lütfetmiştir. Demek ki Melek Azrail Gazi''nin yanına gelince selâm vermiştir. Doğrusunu elbette Allah(c.c.) bilir, ama hadisenin fotoğrafı bunları söylemektedir.

Gerçek bu iken O''nun hakkında dinsizliğinden imânsızlığına kadar yapılmadık iftara kalmamıştır.

Bu da Cenab-ı Hakk''ın O''nu ne kadar sevdiğinin bir başka ispatıdır. Çünkü böylesine iftira yapan kim varsa namazından orucuna, zekâtından sadakasına kadar bütün hayır ve hasenatlarını da O''na hediye etmiş olmakta, böylece, Gazi''nin Mahkeme-i Kübra''daki hesabını kolaylaştırmaktadırlar.

Bu tür bühtanlar Atatürk''e sağ cenahtan yapılan saldırılardır.

Bir de sol cenahtan, yani laikliğe sığınarak onu neredeyse bir Fransız, bir Amerikalı gibi Batılı gösteren saldırılar vardır. Bunlar da Atatürk dostu değil, Atatürk katilleridir. Bu cenah, Atatürk''ü Atatürk''e sığınarak, âdeta sanki onun mirasını kullanarak saldırdıkları için Atatürk''ü bizzat Atatürk''le vuran, yani Atatürk''ün mirasını bizzat Atatürk''ün mirasını yok etmek için kullanan hainlerdir, gafillerdir, cahillerdir.

Çünkü bizzat Atatürk, "Türkiye hiçbir milleti taklit etmeyecektir. Türkiye ne Amerikalılaşacak, ne batılılaşacaktır. O sadece özleşecektir!" demiştir. Yine o işte bu sebeple Patrikhane''yi "Fitne yuvası" olarak tanımlamış, yine o bu sebeple Mason Localarını, "Yabancı uşakları" diyerek kapatmış, işte o bu sebeple, Türk evladını Hıristiyan yapan Bursa Amerikan Koleji''nin kapısına kilit vurdurtmuştur.

Son dönemlerde Atatürk''e saplanan en büyük hançer de yine onun, "Yurtta sulh, cihanda sulh" sözüdür. Bu sözü cahiller ve zavallılar yanlış anlamakta, hainler ise bu sözü, Türk milletini gaflet uykusunda tutmak için tekrarlayıp durmaktadırlar. "Atatürk''ün resimlerini devlet dairelerinden kaldırın" diyenler, "Atatürk''ün milli devlet anlayışını terk erdin" aklı verenler ne hikmetse ( tabii ki Türk milletini uyutmak için) Atatürk''ün "Yurtta sulh, cihanda sulh" sözüne sarılmayı hiç ihmal etmemektedirler.

Oysa "Yurtta sulh, cihanda sulh" diyen Atatürk, aynı zamanda, "Allah nasip eder, ömrüm vefa ederse Musul, Kerkük ve Adaları geri alacağım. Selânik de dahil Batı Trakya''yı Türkiye hudutları içine katacağım" diyen, yani, bir bakıma, İslâm''ın evrenselliği ile Türk''ün "Cihan hakîmiyeti" ve "Kızıl Elması"nı Türk milletinin önüne bir pusula gibi koyan bir tarihi şahsiyettir.

Evet, "Yurtta sulh, cihanda sulh!" demek, Türk''ün iç barışı sağladıktan ve emperyalistlerle boy ölçüşebilecek güce eriştikten sonra, "Benim dünya barışı için de söyleyeceklerim var!" demektir. Hatta, "Dünya barışı benden sorulur!" diye meydan okumaktır. Çünkü o, yani Türk, dünya barışını beş kıtada yüzyıllarca temin etmiş Osmanlı''nın mirasçısıdır. Yani dünya barışı Türk''e muhtaçtır. Türk Avrupa, Asya, Arabistan ve Afrika''dan çekildi çekileli ne Avrupa''da barış kalmıştır, ne Asya, ne Afrika, ne o uydurma bir tanım olan Ortadoğu''da barış kalmıştır.

Yani, "Cihanda sulh" demek, meselâ Irak''ı işgal eden ABD''ye, "Dur be pis emperyalist, senin bu yaptığın dünya barışı için bir büyük tehlikedir" deme iradesidir…

"Yurtta sulh, cihanda sulh" demek hele, öyle kafaya çuvalı geçirip, çevrende ve dünyada olup biteni görmezlikten gelmek, hele Kerkük, Telafer ve Kıbrıs''ta Türk''ün hakkı gasp edilir, kanı oluk oluk akıtılırken bön bön seyretmek, yahut İstanbul''un merkezinde Ortodoksların at oynatmasına göz yummak pısırıklığı, korkaklığı hiç değildir.

Evet, "Yurtta sulh, cihanda sulh" demek, Türk''ün dünkü, "Türk cihan hakimiyeti mefkûresinin" 2000''li yıllardaki yorumudur. Bu, Allah(c.c.) bilir, bizzat Allah''ın da muradıdır. Çünkü dünyaya nizam vermek, Haçlılara terk edilemez, dünyaya nizam vermek, emperyalistlerin insafına bırakılamaz.

Bırakılırsa, "Cihanda sulh" olmaz, olmadığı da yaşanarak görülmüştür, görülmeye devam edilmektedir.

Evet, bugün O''nun, "- Ve aleykümselam!" diyerek aramızdan ayrılışının 67.yıldönümü.

Mekânı ona cennet, hayatı da bize ibret olsun.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
7 Kasım 2012       Mesaj #78
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
örnek verimisniz
İyi1999 - avatarı
İyi1999
Ziyaretçi
7 Kasım 2012       Mesaj #79
İyi1999 - avatarı
Ziyaretçi
Normalde M.Kemal A. :Yurtta sulh cihanda sulh demiştir.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
8 Kasım 2012       Mesaj #80
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
ALLAH SİZE AKIL VERSİN ÇÜNKÜ YURTTA BARIŞ DÜNYADA BARIŞLA YURTTA SULH DÜNYADA SULH AYNI ANLAMA GELİYOR...Msn HappyMsn HappyMsn HappyMsn HappyMsn Happy
HAHAHA ÇOK KOMİKSİNİZMsn Happy)Msn Happy)

Benzer Konular

8 Aralık 2013 / Ziyaretçi Soru-Cevap
18 Aralık 2013 / Misafir Cevaplanmış
13 Kasım 2014 / Misafir Soru-Cevap
19 Aralık 2013 / Misafir Soru-Cevap
27 Ekim 2015 / Misafir Soru-Cevap