Arama

Edebi ve gerçek metinler gerçeklikten nasıl etkilenir?

Güncelleme: 14 Ocak 2009 Gösterim: 4.259 Cevap: 2
Ziyaretçi - avatarı
Ziyaretçi
Ziyaretçi
14 Ocak 2009       Mesaj #1
Ziyaretçi - avatarı
Ziyaretçi
edebi ve gerçek metinler gerçeklikten nasıl etkilenir
Sponsorlu Bağlantılar
TEKSİLAHJ0RDAN - avatarı
TEKSİLAHJ0RDAN
Ziyaretçi
14 Ocak 2009       Mesaj #2
TEKSİLAHJ0RDAN - avatarı
Ziyaretçi
Bir edebî eserin temel özelliklerinden biri de sanatçının, eserinde meydana getirdiği dünyadır. Edebî eserde dış dünya, insan ve insana özgü özellikler kurmaca yoluyla dile getirilir. Bununla birlikte edebî eserlerde oluşturulan bu dünya tamamen hayalî değildir. Yani dış dünya dediğimiz gerçek dünya ile bağlantılıdır. Fakat gerçeğin tıpatıp aynısı da değildir.
Gerçeğin olduğu gibi yansıtılmaya çalışıldığı metinler, bilimsel metinlerdir. Nasıl ki bir ressamın yaptığı tablodaki görüntü ile o görüntünün gerçeği arasında "ressam farkı" varsa, edebî eserlerde de "yazar farkı" vardır. Sanatçı, görüp duyduklarından etkilenir, onları yeniden biçimlendirir ve hayalinde yorumlar. Bu yorumlamada şair ya da yazarın hayata bakışı aldığı eğitim, yaşadığı dönem, içinde yaşadığı çevre etkili olur. Ayrıca bilim ve bilgi alanlarının ortaya koyduğu sonuçlar, edebiyatın gerçekliğine kaynaklık eder.

Sponsorlu Bağlantılar
Edebî metinlerin özelliklerinden biri de dikkatlere sunulan olayın hayalî olmasıdır. Destan, masal, mesnevî, hikâye ve roman gibi edebî eserleri, tarih, biyografi, seyahat yazısı, hatıra ve benzeri eserlerden ayıran hususiyet de burada aranmalıdır.

Kısacası edebi metinde olay, tarihî ve yaşanmış olandan farklıdır. Hiçbir romanın tarihî ve yaşanmış olayı olduğu gibi dikkatlere sunduğu iddia edilemez. Gerçek dediğimiz şey, değişikliğe uğrayarak edebî eserin dünyasına girer. Bundan dolayıdır ki hayatın gerçeği ile sanatın gerçeği birbirinden farklıdır. En gerçekçi olduğu iddia edilen edebî eserler dahi yaşanmış olanı değil, gerçeğe uygun olanı dikkatlere sunar.

Kurtuluş Savaşı, tarihî bir hadisedir. Tarihçiler bu hadiseyi anlatırlar, romancılar da eserlerine konu alırlar. Tarihçinin çalışması bir fotoğrafa; romancının çalışması ise resme benzer.

İçinde bulunduğumuz, yaşadığımız âlemin dışında edebî metinde yer alan âleme haricî âlem (kurmaca dünya) denir. Bu âlem, insanın hayalinde oluşur ve anlatma vasıtasıyla dışa aksettirilir.

Özet olarak, edebiyat, gerçek hayatın yorumlanmasıdır.
Keten Prenses - avatarı
Keten Prenses
Kayıtlı Üye
14 Ocak 2009       Mesaj #3
Keten Prenses - avatarı
Kayıtlı Üye
YALAN VE GERÇEK (EDEBİ METİN)


Hiç yalan söylememiş bir insanla, hiç gerçeği söylememiş bir insanın farkı kocaman bir hiçtir. Susku denilen bu sessizlik insanın kendine, insanın topluma karşı işlediği en acımasız suçtur. Gerçeği söylememek, yalan söylememeyi meşru kılmaz, günahını ve sorumluluğunu hafifletmez.

Hiç yalan söylemedim diyen en büyük yalanı, hiç gerçeği söylemedim diyen en büyük gerçeği söylemiştir. Gözün gördüğünü, kulağın duyduğunu, göründüğünden ve duyulduğundan farklı olarak, dil tarafından yansıtılması ve bunun sonunda bir menfaat elde edilmesi dilin vicdana ihanetidir.

Susacaksan yalan söylememek için susma. Gerçeği açıklayamadığın için sus. Eninde sonunda yalanın kendisini bir gün konuşur ve gerçek açığa çıkar. O yalan kanla yıkanmak, o gerçek yağmurla arınmaktır.

Ağlayacaksan yalan söylediğin için ağlama. Gerçeği sakladığı için ağla. Nasıl olsa söylediğin yalandan zarar görenlerin ahı senin pişmanlığa sürükleyecektir.

Yalan gerçeğin öfkesidir. Bu öfkenin azameti yalanın zaferi, bu öfkenin garabeti gerçeğin kıyametidir. Yalan gerçeğin süksesidir. Gerçeğin acımasız görüntüsünü yalanın işveli güzelliği ile saklamaya çalışanlar ancak kendilerini kandırırlar. Yalan gerçeğin gölgesidir. Gerçek var olduğu müddetçe yalan onu takip edecektir. Önemli olan gölgenin aslının önüne geçmemesidir.

Yalanın esiri değil gerçeğin efendisi ol. Yalan seni esir aldığında sen onu değil o seni yönetir. Oysa gerçek sana açılamayan bütün kapıları açarak ebediyen hizmet eder. Gerçeğe muktedir olamayanlar, yalana iktidar kuramaz. Dünya’ya hükmetmek istiyorsan yalan söyle. Kendine hükmetmek istiyorsan gerçeği söyle. Kendine hükmetmeden Dünyaya hükmedenler ise Dünya’yı bitmeyen arzu ve heveslerinin kurbanı haline getirirler.

Ama unutmamalısın ki yalanın güldürdüğü yüz, gerçeğin gerdirdiği yüzden daha çabuk yaşlanır. Yalanın karanlığında dans edenler, gerçeğin ışığında kör olmaktan kurtulamazlar.

Gerçeğin içinde yalanı arama, yalanın içinde gerçeği arayanlardan ol. Zira gerçeğin ağırlığı yalanın parıltısından daha sadıktır. Yalanın parıltısı gözleri kamaştırır. Gerçeğin ağırlığı yüreği sıcaklaştırır. Yalan bir kiloluk bulut, gerçek bir kiloluk umuttur. Yalanı buğday başağında arayan gerçeği harman yerinde toplar. O buğday başağının özü nefis, o harman yerinin bereketi mutluluktur.

Unutulmamalıdır ki yalanın açtığı kapı, bir gün mutlaka bir daha açılmamak üzere tekrar kapanır. Gerçeğin kapattığı kapı ise açıldığında bir daha asla kapanmaz. Üstelik yalan söyleyerek aştığın engeller, gerçeği söylediğinde karşına çıkacak engellerden daha az acı vermeyecektir.

Yalanı söylemekte usta olacağına, gerçeği söylemekte çırak ol. Yalancılıktan alacağın ustalık belgesi, doğruluktan alacağın çıraklık belgesinden daha şerefli değildir. Zira biri seni mağrur, diğeri mahcup yapacaktır sadece. Yalan söylemekten yüzü kızarmayanlar, gerçeği söyleyenlerin gözünün içine bakmaktan utanmazlar.

Aslında yalanı seviyorum. Çünkü bana gerçeğin anlamını o öğretti. Bu aşamada önce başkalarının yalanlarını değil, kendi gerçeklerini arayanların iyi insan olduğunu öğrendim. Kendi gerçeklerini öğrendikten sonra yalana isyan edip ölenlerin, gerçeği inkar edip yaşayanlardan daha şerefli olduğunu fark ettim. Ve artık eminim ki söylenmemiş yalanlar, söylenmiş gerçeklerden her zaman daha tehlikelidir. Ve artık biliyorum ki bir gerçeği söyleyenin konuşmak için ikinci bir hakkı daha vardır. Ama bir yalanı söyleyenin konuşmak için ikinci bir hakkı yoktur.

Tarih tanıklık etmiştir ki; gerçeği meydana çıkarmak için yalan söyleyenler; yalanı meydana çıkarmak için gerçeği söyleyenlerden daha samimidir. Çünkü; bir yalanı söylemek bin defa düşünen insan, bin gerçeği söylemek için bir defa düşünen insandan daha cesurdur. Samimiyet cesaretin aynası, cesaret ise samimiyetin rüyasıdır.

Gerçeği söylerken hasis olan insanlardan kork, Zira onlar yalan söylerken oldukça cömert davranırlar. Çünkü bu Dünya onların cenneti, Tanrı’nın cenneti onların cehennemidir. Zira gerçeği arayan söyler, yalanı yarayan söyler. Aranan ebeddedir. Yaşanan ezeldedir.

Seni üzen başkasını sevindiren yalanın affedilebilir. Seni sevindiren ama başkasını üzen yalanın asla affedilemez. Ama yine de bin bir yalan söyleyip, gönlünü hoş tutanı sakın dost sanma. Gerçek dostun söylediği bir gerçek ile seni bin bir derde salan kişidir.

Gerçeklerden kaçtığında Dünya’nın en büyük gerçeği ile karşılaşırsın; yalanın tuzağına düşmek. Çünkü gerçekle yüzleşmek sorumluluklarını hatırlatır insana. Sorumluluklarından yalan söyleyerek kaçmaya çalışanlar; en büyük sorumsuzluğa yakalandıklarını asla anlayamazlar. Bu sorumsuzluk onlara hep felaket getirir. Oysa yalansız bir Dünya gerçekleri ne kadar acımasız olursa olsun her zaman yaşanmaya değer.

Yalanla yanlışı ayırt ettiğinde gerçeğin en büyük doğru olduğunu anlayacaksın. Gerçek en büyük doğrudur. Çünkü yalan yanlışları saklamak için söylenir. Yalanla yanlışı ayırt etmeyenler yalanın en büyük yanlış olduğunu fark bile etmez. Yalan yanlıştır. Ama yalan yanlışlardan sadece biridir. Ve yalan insanın en büyük yanlışıdır. Bu gerçeği fark ettiği nokta insanın doğruluğunun doruğudur.

Yalanı dil söyler gerçeği akıl. Dil akılla terbiye edilebilir ama akıl dille ikaz dahi edilemez. Varlığına yalanın hükmettiği insanların çok konuşması onların akıllı olduğunu ortaya koymaz. Tam aksine bu eksikliğin en eksi ve en eski çığlığıdır yaşamın ordinat düzleminde. Koordinatları birleştirdiğinizde ortaya çıkacak varlığın ucubeliğini ve garabetini yalanı söyleyen dahi tahayyül edemez.

Yalanın kiracısı olan gerçeğin ev sahibi olamaz. Yalan çoğuldur gerçek tekil. Gerçeğin bütünlüğünde yalanın taksitleri yoktur. O nedenle yalanla avunan gerçekle sevinemez. Ama yine de yalan söyleyince pişmanlık duyan, gerçeği söyleyince düşmanlık duymaz. Bu duygu onu biraz rahatlatır.

Yalandan kaygı duyan gerçeğe saygı duyar. O saygı ruhu yüceltir. O kaygı ruhu acınacak hale getirmekten korur. Onun için yalan katma aşına gerçek çıkar karşına. Bu nedenle yalan hiç ısınmadım gerçek her zaman sımsıcaktı….
Quo vadis?

Benzer Konular

29 Eylül 2013 / Misafir Soru-Cevap
12 Kasım 2014 / Misafir Soru-Cevap
11 Nisan 2012 / Misafir Cevaplanmış
29 Mart 2011 / Misafir Soru-Cevap