Toplumsal ve örgütsel varlık olarak biz insanları biçimleyen, bizleri nitelendiren içinde bulunduğumuz sosyal yaşam koşullarıdır. Bu sosyal yaşam koşullarıyla doğrudan bağıntılı olarak beslenen kendimize özgü davranışlarımızı dışavurarak adına “yaşam” dediğimiz kavramı gerçekleştiririz. Bu yaşamımız, şeylerin (her şeyi kastediyorum) bizim için ne ifade ettiklerinin toplamıdır. Örneğin benim için “A” ifade eden bir şey, bir başkası için “B”, bir başkası için de “C” ifade edebilmektedir ve ben, benim için ne ifade ettiğini yansıtırım. Bu, bizim özel yaşamımızdır. Özel yaşamlarımızın toplamı ise, toplumsal yaşamı oluşturur.
Ünlü Alman filozofu Hegel, “Sarayda başka düşünülür, kulübede başka” derken aslında toplumsal farklılaşmaya ve onun getirdikleri olan bu farklı anlayışlara dikkat çekiyordu. Bu ifade / anlayış biçimleri “dış dünyaya” bizim somut davranışlarımız olarak yansır.
Toplumun yazılı olmayan yasalarının önemli bir bölümünü içeren töre, kültürün (Bkz. Kültür Nedir? isimli yazım) spesifik formlarından biri olarak her ülkede (kimi benzerlikler ve bazı aynılıklar olsa da) farklıdırlar. Aynı kültürel etkileşimde / değişimde olduğu gibi töresel etkileşimlerde / değişimlerde de esas olarak birebir bir takip söz konusu olamaz. Bu gibi özgül durumlarda kesin olarak “basitten karmaşığa” yolu izlenir...
İlkel Komünal Toplum döneminde oluşan ve insanlıkla birlikte yok olacak olan töre (doğrusu ve yanlışıyla, fazlası ve eksiğiyle), insanların başta toplumsal olaylar ve ilişkiler olmak üzere bireylerin birbirlerine karşı (isteyerek veya istemeyerek) izlemek zorunda oldukları davranışları yönlendiren sosyal bilinçlerden biri olarak yerini sağlama almıştır.
Töre cinayetlerine ya da dini nitelik taşıyan recm cinayetlerine istediğimiz kadar karşı çıkalım; bu karşı çıkış “bizim doğrumuz”dur; bunu uygulayan ve uygulatanlar için doğru olan, “insan ve tanrı yararına” (!!) olan o cinayetlerdir.
İyi de nedir bu töre?
İşte törenin tanımlamalarından birkaç örnek:
“1 . Bir toplulukta benimsenmiş, yerleşmiş davranış ve yaşama biçimlerinin, kuralların, görenek ve geleneklerin, ortaklaşa alışkanlıkların, tutulan yolların bütünü, âdet:
2 . Bir toplumdaki ahlaki davranış biçimleri, adap.”
Törebilim ne demektir?
“Yarar, iyi, kötü vb. sorunları inceleyen, töre ile ilgili bir davranış yasası geliştirilen, neyin uğrunda savaşılmaya değer, yaşama neyin anlam kazandırdığı, hangi davranışın iyi ve hangisinin kötü olduğu gibi sorunları kendine konu edinen bilim, ahlak bilimi, ilmiahlak, ahlakiyat, etik.”
Prof. Ünsal Oskay ise şöyle tanımlıyor:
“Töre, denenmiş belli bir hayat biçiminin işleyişini sağlamak için, geleneğin geçerli olduğu anlaşılmış kurallarını haklaştıran bir türü. Töre, değişmenin yavaş olduğu topluluğun ve o topluluğu kuşatan dış dünyayla ilişkilerinin muhafaza edilmesi için, içeride kutsanması gereken bir manevi değerler manzumesini taşır. Bu, karı-koca ilişkisini kuşatan kayınvalide, kayınpeder, dayılar, amcalar, vs arasında olur çünkü, modern kapitalist dönemden önceki tüm maddi ve manevi değerlerin üretimini denetleyip gerçekleştiren en asli organizasyon biçimi hanedir.”
Bu da bir başka tanımlama:
“İnsanların şu ya da bu alandaki yaşayış tarzlarını düzenleyen, çok uzun bir zamandan beri yerleşmiş bulunan değişmez davranış kuralları (Örneğin bir konuğun ağırlanması, evlenme, bayram şenlikleri, vb.). Töreler bir halkın tarihi, ekonomik aktivite, doğal iklim koşulları, sosyal pozisyon,. Dinsel görüşler, vs. tarafından etkilendirilirler. Sosyalist toplum kendi öz törelerini forme eder ve bazı eski töreleri korur. Geçmişin bütün töreleri ilerici olamaz. Sosyalist toplum, örneğin, feodalizm döneminde doğmuş olan, kadınların onurunu kırıcı törelerle mücadele etmek zorundadır. Töre bir sosyal alışkanlık gücüne sahiptir ve insanların davranışını etkiler. Sosyal bir karakter taşıdıklarına göre töreler sosyal bir evrime uğrarlar.”
Bakınız: M. Roshental, Felsefe Sözlüğü
Zaman verilmese de, belli bir tarihsel geçmişe sahip olma zorunluluğu çok açık belirtiliyor. Bir anlayışın, bur uygulamanın “töre” olabilmesi için geçerli bir zaman dilimidir bu... Bu zamanın ne kadar zaman olması gerektiği sorusunun yanıtını törebilimcilere bırakıp sohbetimize devam edelim:
Bizim gibi yarı sömürge, yarı-feodal bir niteliğe sahip ülkelerin toplumlarında uygulanan törelerde bir çok şeyin yanı sıra ön plana çıkan birkaç konu var:
1. Cinsellikle ilgili töreler (fuhuş, nikahsız evlilik ve çocuk, zorla evlendirme, miras, vb.),
2. Yönetimle ilgili töreler ( Aşiret, dini veya siyasi örgütlenmeler ya da kısaca mülkiyetin ve beraberinde olanların yönetimi)
3. Ataerkillikle ilgili töreler
4. Kan davası, vb.vb...
Kuşkusuz bu maddeleri çoğaltabiliriz.
“Törelerimize sahip çıkalım”, “bizim töremiz bunu emretmez”, “törelerimize göre...”
Bu şiarları da istediğimiz kadar çoğaltabiliriz törelerimize sahip çıkma adına.. Ama tanımlamalardan ve doğrudan pratik yaşamımızdan da anlaşılacağı üzere her töre iyi değildir. İyi olanlarla iyi olmayanlar arasında bir ayraç kullanmamız şarttır, çünkü töre genel bir kavramdır ve içinde irili ufaklı binlerce alışkanlık barındırır.
Bir başka ulusun erkeklerinin etek giymesi nasıl ki bizde “tuhaf” karşılanıyorsa örneğin bizim de gidip evliya oldukları söylenen kişilere ait mezarlıklarda ya da yolun kenarındaki her hangi bir ağacı “dilek ağacı” haline çevirmemiz Suudi Arabistan halkınca “tuhaf” karşılanmakta ve “mezara tapanlar” olarak nitelemektedirler.
Her olgu, her davranış, her alışkanlık sadece ve sadece kendi zaman ve mekanı içinde yorumlanmalı, öyle değerlendirilmelidir.
İlk paragrafımda da belirtmeye çalıştığım gibi aynı şey benim için “A” ifade ederken bir başkası için “B” ifade ettiğinden ve bunlar “bizim için doğru” olduğundan ne etek giyenler küçümsenebilir, ne de evliya mezarlarından medet uman bilinçsiz halk küçümsenebilir.. Küçümsemek, yapılan ilk büyük töresel yanlıştır. Ayrıca, şu an için doğru olan bir şey, bir başka zaman dilimi içinde tamamen yanlış hale de gelebilmektedir. Küçümsemek yerine dilimizin döndüğünce bu insanlara örneğin bir mezarlığın ya da çeşitli renklerde bez bağlanan “dilek ağacı”nın bizlere yardımcı olamayacağını, onun yerine bilimi kullanmamız gerektiğini anlamalı / anlatmalıyız.
YeterLi oLdu Sanırım ?