Arama

Felsefeyle ilgili şu soruların cevabı ne olabilir?

Güncelleme: 12 Mayıs 2009 Gösterim: 2.012 Cevap: 2
kübr4 - avatarı
kübr4
Ziyaretçi
12 Mayıs 2009       Mesaj #1
kübr4 - avatarı
Ziyaretçi
1-)"Mardin'de yasanan 44 kisinin ölümü ile sonuclanan travmayı ele alarak; törelerin olumlu ve olumsuz sonuclarını da dıle getırerek yorumlayınız."

Sponsorlu Bağlantılar

2-)More, Campenella, farabi, Platon' un kendı devlet duzenlerı yanı utopyaları vardı. Buna göre sizde kendi ütopyanızı yazınız. Kısacası devlet düzenini tasarlayınız...
LeqoLas - avatarı
LeqoLas
Ziyaretçi
12 Mayıs 2009       Mesaj #2
LeqoLas - avatarı
Ziyaretçi
Toplumsal ve örgütsel varlık olarak biz insan­ları biçimleyen, bizleri nitelendiren içinde bulun­duğumuz sosyal yaşam koşullarıdır. Bu sosyal yaşam koşullarıyla doğrudan bağıntılı olarak bes­lenen kendimize özgü davranışlarımızı dışavurarak adına “yaşam” dediğimiz kavramı gerçekleştiririz. Bu yaşamımız, şeylerin (her şeyi kastediyorum) bizim için ne ifade ettiklerinin toplamıdır. Örneğin benim için “A” ifade eden bir şey, bir başkası için “B”, bir başkası için de “C” ifade edebilmektedir ve ben, benim için ne ifade ettiğini yansıtırım. Bu, bizim özel yaşamımızdır. Özel yaşamlarımızın toplamı ise, toplumsal yaşamı oluşturur.

Sponsorlu Bağlantılar

Ünlü Alman filozofu Hegel, “Sarayda başka düşünülür, kulübede başka” derken aslında top­lumsal farklılaşmaya ve onun getirdikleri olan bu farklı anlayışlara dikkat çekiyordu. Bu ifade / anla­yış biçimleri “dış dünyaya” bizim somut davranış­larımız olarak yansır.


Toplumun yazılı olmayan yasalarının önemli bir bölümünü içeren töre, kültürün (Bkz. Kültür Nedir? isimli yazım) spesifik formlarından biri ola­rak her ülkede (kimi benzerlikler ve bazı aynılıklar olsa da) farklıdırlar. Aynı kültürel etkileşimde / değişimde olduğu gibi töresel etkileşimlerde / de­ğişimlerde de esas olarak birebir bir takip söz konu­su olamaz. Bu gibi özgül durumlarda kesin olarak “basitten karmaşığa” yolu izlenir...


İlkel Komünal Toplum döneminde oluşan ve insanlıkla birlikte yok olacak olan töre (doğrusu ve yanlışıyla, fazlası ve eksiğiyle), insanların başta toplumsal olaylar ve ilişkiler olmak üzere bireyle­rin birbirlerine karşı (isteyerek veya istemeyerek) izlemek zorunda oldukları davranışları yönlendiren sosyal bilinçlerden biri olarak yerini sağlama al­mıştır.


Töre cinayetlerine ya da dini nitelik taşıyan recm cinayetlerine istediğimiz kadar karşı çıkalım; bu karşı çıkış “bizim doğrumuz”dur; bunu uygula­yan ve uygulatanlar için doğru olan, “insan ve tanrı yararına” (!!) olan o cinayetlerdir.


İyi de nedir bu töre?

İşte törenin tanımlamalarından birkaç örnek:


“1 . Bir toplulukta benimsenmiş, yerleşmiş davranış ve yaşama biçimlerinin, kuralların, göre­nek ve geleneklerin, ortaklaşa alışkanlıkların, tu­tulan yolların bütünü, âdet:

2 . Bir toplumdaki ahlaki davranış biçimleri, adap.”


Törebilim ne demektir?

“Yarar, iyi, kötü vb. sorunları inceleyen, töre ile ilgili bir davranış yasası geliştirilen, neyin uğ­runda savaşılmaya değer, yaşama neyin anlam ka­zandırdığı, hangi davranışın iyi ve hangisinin kötü olduğu gibi sorunları kendine konu edinen bilim, ahlak bilimi, ilmiahlak, ahlakiyat, etik.”




Prof. Ünsal Oskay ise şöyle tanımlıyor:

“Töre, denenmiş belli bir hayat biçiminin iş­leyişini sağlamak için, geleneğin geçerli olduğu anlaşılmış kurallarını haklaştıran bir türü. Töre, değişmenin yavaş olduğu topluluğun ve o toplu­luğu kuşatan dış dünyayla ilişkilerinin muhafaza edilmesi için, içeride kutsanması gereken bir ma­nevi değerler manzumesini taşır. Bu, karı-koca ilişkisini kuşatan kayınvalide, kayınpeder, dayılar, amcalar, vs arasında olur çünkü, modern kapitalist dönemden önceki tüm maddi ve manevi değerlerin üretimini denetleyip gerçekleştiren en asli organi­zasyon biçimi hanedir.”



Bu da bir başka tanımlama:


“İnsanların şu ya da bu alandaki yaşayış tarz­larını düzenleyen, çok uzun bir zamandan beri yerleşmiş bulunan değişmez davranış kuralları (Örneğin bir konuğun ağırlanması, evlenme, bay­ram şenlikleri, vb.). Töreler bir halkın tarihi, eko­nomik aktivite, doğal iklim koşulları, sosyal pozis­yon,. Dinsel görüşler, vs. tarafından etkilendirilir­ler. Sosyalist toplum kendi öz törelerini forme eder ve bazı eski töreleri korur. Geçmişin bütün töreleri ilerici olamaz. Sosyalist toplum, örneğin, feoda­lizm döneminde doğmuş olan, kadınların onurunu kırıcı törelerle mücadele etmek zorundadır. Töre bir sosyal alışkanlık gücüne sahiptir ve insanların davranışını etkiler. Sosyal bir karakter taşıdıklarına göre töreler sosyal bir evrime uğrarlar.”


Bakınız: M. Roshental, Felsefe Sözlüğü

Zaman verilmese de, belli bir tarihsel geçmişe sahip olma zorunluluğu çok açık belirtiliyor. Bir anlayışın, bur uygulamanın “töre” olabilmesi için geçerli bir zaman dilimidir bu... Bu zamanın ne kadar zaman olması gerektiği sorusunun yanıtını törebilimcilere bırakıp sohbetimize devam edelim:


Bizim gibi yarı sömürge, yarı-feodal bir nite­liğe sahip ülkelerin toplumlarında uygulanan töre­lerde bir çok şeyin yanı sıra ön plana çıkan birkaç konu var:


1. Cinsellikle ilgili töreler (fuhuş, nikahsız evlilik ve çocuk, zorla evlendirme, miras, vb.),

2. Yönetimle ilgili töreler ( Aşiret, dini veya siyasi örgütlenmeler ya da kısaca mülkiyetin ve beraberinde olanların yönetimi)

3. Ataerkillikle ilgili töreler

4. Kan davası, vb.vb...


Kuşkusuz bu maddeleri çoğaltabiliriz.


“Törelerimize sahip çıkalım”, “bizim töremiz bunu emretmez”, “törelerimize göre...”


Bu şiarları da istediğimiz kadar çoğaltabiliriz törelerimize sahip çıkma adına.. Ama tanımlama­lardan ve doğrudan pratik yaşamımızdan da anla­şılacağı üzere her töre iyi değildir. İyi olanlarla iyi olmayanlar arasında bir ayraç kullanmamız şarttır, çünkü töre genel bir kavramdır ve içinde irili ufaklı binlerce alışkanlık barındırır.


Bir başka ulusun erkeklerinin etek giymesi nasıl ki bizde “tuhaf” karşılanıyorsa örneğin bizim de gidip evliya oldukları söylenen kişilere ait me­zarlıklarda ya da yolun kenarındaki her hangi bir ağacı “dilek ağacı” haline çevirmemiz Suudi Ara­bistan halkınca “tuhaf” karşılanmakta ve “mezara tapanlar” olarak nitelemektedirler.


Her olgu, her davranış, her alışkanlık sadece ve sadece kendi zaman ve mekanı içinde yorum­lanmalı, öyle değerlendirilmelidir.


İlk paragrafımda da belirtmeye çalıştığım gibi aynı şey benim için “A” ifade ederken bir başkası için “B” ifade ettiğinden ve bunlar “bizim için doğru” olduğundan ne etek giyenler küçümsenebi­lir, ne de evliya mezarlarından medet uman bilinç­siz halk küçümsenebilir.. Küçümsemek, yapılan ilk büyük töresel yanlıştır. Ayrıca, şu an için doğru olan bir şey, bir başka zaman dilimi içinde tama­men yanlış hale de gelebilmektedir. Küçümsemek yerine dilimizin döndüğünce bu insanlara örneğin bir mezarlığın ya da çeşitli renklerde bez bağlanan “dilek ağacı”nın bizlere yardımcı olamayacağını, onun yerine bilimi kullanmamız gerektiğini anla­malı / anlatmalıyız.
LeqoLas - avatarı
LeqoLas
Ziyaretçi
12 Mayıs 2009       Mesaj #3
LeqoLas - avatarı
Ziyaretçi
Toplumsal ve örgütsel varlık olarak biz insan­ları biçimleyen, bizleri nitelendiren içinde bulun­duğumuz sosyal yaşam koşullarıdır. Bu sosyal yaşam koşullarıyla doğrudan bağıntılı olarak bes­lenen kendimize özgü davranışlarımızı dışavurarak adına “yaşam” dediğimiz kavramı gerçekleştiririz. Bu yaşamımız, şeylerin (her şeyi kastediyorum) bizim için ne ifade ettiklerinin toplamıdır. Örneğin benim için “A” ifade eden bir şey, bir başkası için “B”, bir başkası için de “C” ifade edebilmektedir ve ben, benim için ne ifade ettiğini yansıtırım. Bu, bizim özel yaşamımızdır. Özel yaşamlarımızın toplamı ise, toplumsal yaşamı oluşturur.


Ünlü Alman filozofu Hegel, “Sarayda başka düşünülür, kulübede başka” derken aslında top­lumsal farklılaşmaya ve onun getirdikleri olan bu farklı anlayışlara dikkat çekiyordu. Bu ifade / anla­yış biçimleri “dış dünyaya” bizim somut davranış­larımız olarak yansır.


Toplumun yazılı olmayan yasalarının önemli bir bölümünü içeren töre, kültürün (Bkz. Kültür Nedir? isimli yazım) spesifik formlarından biri ola­rak her ülkede (kimi benzerlikler ve bazı aynılıklar olsa da) farklıdırlar. Aynı kültürel etkileşimde / değişimde olduğu gibi töresel etkileşimlerde / de­ğişimlerde de esas olarak birebir bir takip söz konu­su olamaz. Bu gibi özgül durumlarda kesin olarak “basitten karmaşığa” yolu izlenir...


İlkel Komünal Toplum döneminde oluşan ve insanlıkla birlikte yok olacak olan töre (doğrusu ve yanlışıyla, fazlası ve eksiğiyle), insanların başta toplumsal olaylar ve ilişkiler olmak üzere bireyle­rin birbirlerine karşı (isteyerek veya istemeyerek) izlemek zorunda oldukları davranışları yönlendiren sosyal bilinçlerden biri olarak yerini sağlama al­mıştır.


Töre cinayetlerine ya da dini nitelik taşıyan recm cinayetlerine istediğimiz kadar karşı çıkalım; bu karşı çıkış “bizim doğrumuz”dur; bunu uygula­yan ve uygulatanlar için doğru olan, “insan ve tanrı yararına” (!!) olan o cinayetlerdir.


İyi de nedir bu töre?

İşte törenin tanımlamalarından birkaç örnek:


“1 . Bir toplulukta benimsenmiş, yerleşmiş davranış ve yaşama biçimlerinin, kuralların, göre­nek ve geleneklerin, ortaklaşa alışkanlıkların, tu­tulan yolların bütünü, âdet:

2 . Bir toplumdaki ahlaki davranış biçimleri, adap.”


Törebilim ne demektir?

“Yarar, iyi, kötü vb. sorunları inceleyen, töre ile ilgili bir davranış yasası geliştirilen, neyin uğ­runda savaşılmaya değer, yaşama neyin anlam ka­zandırdığı, hangi davranışın iyi ve hangisinin kötü olduğu gibi sorunları kendine konu edinen bilim, ahlak bilimi, ilmiahlak, ahlakiyat, etik.”



Prof. Ünsal Oskay ise şöyle tanımlıyor:

“Töre, denenmiş belli bir hayat biçiminin iş­leyişini sağlamak için, geleneğin geçerli olduğu anlaşılmış kurallarını haklaştıran bir türü. Töre, değişmenin yavaş olduğu topluluğun ve o toplu­luğu kuşatan dış dünyayla ilişkilerinin muhafaza edilmesi için, içeride kutsanması gereken bir ma­nevi değerler manzumesini taşır. Bu, karı-koca ilişkisini kuşatan kayınvalide, kayınpeder, dayılar, amcalar, vs arasında olur çünkü, modern kapitalist dönemden önceki tüm maddi ve manevi değerlerin üretimini denetleyip gerçekleştiren en asli organi­zasyon biçimi hanedir.”



Bu da bir başka tanımlama:


“İnsanların şu ya da bu alandaki yaşayış tarz­larını düzenleyen, çok uzun bir zamandan beri yerleşmiş bulunan değişmez davranış kuralları (Örneğin bir konuğun ağırlanması, evlenme, bay­ram şenlikleri, vb.). Töreler bir halkın tarihi, eko­nomik aktivite, doğal iklim koşulları, sosyal pozis­yon,. Dinsel görüşler, vs. tarafından etkilendirilir­ler. Sosyalist toplum kendi öz törelerini forme eder ve bazı eski töreleri korur. Geçmişin bütün töreleri ilerici olamaz. Sosyalist toplum, örneğin, feoda­lizm döneminde doğmuş olan, kadınların onurunu kırıcı törelerle mücadele etmek zorundadır. Töre bir sosyal alışkanlık gücüne sahiptir ve insanların davranışını etkiler. Sosyal bir karakter taşıdıklarına göre töreler sosyal bir evrime uğrarlar.”


Bakınız: M. Roshental, Felsefe Sözlüğü

Zaman verilmese de, belli bir tarihsel geçmişe sahip olma zorunluluğu çok açık belirtiliyor. Bir anlayışın, bur uygulamanın “töre” olabilmesi için geçerli bir zaman dilimidir bu... Bu zamanın ne kadar zaman olması gerektiği sorusunun yanıtını törebilimcilere bırakıp sohbetimize devam edelim:


Bizim gibi yarı sömürge, yarı-feodal bir nite­liğe sahip ülkelerin toplumlarında uygulanan töre­lerde bir çok şeyin yanı sıra ön plana çıkan birkaç konu var:


1. Cinsellikle ilgili töreler (fuhuş, nikahsız evlilik ve çocuk, zorla evlendirme, miras, vb.),

2. Yönetimle ilgili töreler ( Aşiret, dini veya siyasi örgütlenmeler ya da kısaca mülkiyetin ve beraberinde olanların yönetimi)

3. Ataerkillikle ilgili töreler

4. Kan davası, vb.vb...


Kuşkusuz bu maddeleri çoğaltabiliriz.


“Törelerimize sahip çıkalım”, “bizim töremiz bunu emretmez”, “törelerimize göre...”


Bu şiarları da istediğimiz kadar çoğaltabiliriz törelerimize sahip çıkma adına.. Ama tanımlama­lardan ve doğrudan pratik yaşamımızdan da anla­şılacağı üzere her töre iyi değildir. İyi olanlarla iyi olmayanlar arasında bir ayraç kullanmamız şarttır, çünkü töre genel bir kavramdır ve içinde irili ufaklı binlerce alışkanlık barındırır.


Bir başka ulusun erkeklerinin etek giymesi nasıl ki bizde “tuhaf” karşılanıyorsa örneğin bizim de gidip evliya oldukları söylenen kişilere ait me­zarlıklarda ya da yolun kenarındaki her hangi bir ağacı “dilek ağacı” haline çevirmemiz Suudi Ara­bistan halkınca “tuhaf” karşılanmakta ve “mezara tapanlar” olarak nitelemektedirler.


Her olgu, her davranış, her alışkanlık sadece ve sadece kendi zaman ve mekanı içinde yorum­lanmalı, öyle değerlendirilmelidir.


İlk paragrafımda da belirtmeye çalıştığım gibi aynı şey benim için “A” ifade ederken bir başkası için “B” ifade ettiğinden ve bunlar “bizim için doğru” olduğundan ne etek giyenler küçümsenebi­lir, ne de evliya mezarlarından medet uman bilinç­siz halk küçümsenebilir.. Küçümsemek, yapılan ilk büyük töresel yanlıştır. Ayrıca, şu an için doğru olan bir şey, bir başka zaman dilimi içinde tama­men yanlış hale de gelebilmektedir. Küçümsemek yerine dilimizin döndüğünce bu insanlara örneğin bir mezarlığın ya da çeşitli renklerde bez bağlanan “dilek ağacı”nın bizlere yardımcı olamayacağını, onun yerine bilimi kullanmamız gerektiğini anla­malı / anlatmalıyız.


YeterLi oLdu Sanırım ?

Benzer Konular

26 Nisan 2014 / grkemli Soru-Cevap
18 Kasım 2012 / misafir Soru-Cevap
4 Temmuz 2011 / Misafir Cevaplanmış