Arama

Meddah ve orta oyunu hakkında bilgi verebilir misiniz?

En İyi Cevap Var Güncelleme: 9 Nisan 2013 Gösterim: 31.447 Cevap: 19
memnune çolak - avatarı
memnune çolak
Ziyaretçi
14 Mayıs 2009       Mesaj #1
memnune çolak - avatarı
Ziyaretçi
meddahın bölümleri tanımı
ortaoyunun tanımı bölümleri özellikleri
EN İYİ CEVABI fadedliver verdi
ORTAOYUNU, geleneksel Türk seyirlik oyunlarının başlıcalarından biridir. Karagöz, meddah, kukla gibi öbür geleneksel seyirlik oyunlarla ortak ya da benzer yönleri vardır. Bugün bilinen biçimini 19. yüzyılda almışsa da, başlangıcı hayli geriye gider. Anadolu Selçukluları döneminde karşılıklı konuşmaya dayalı oyunların varlığı bilindiği gibi. Osman­lılar döneminde de çalgılı, danslı, taklitli, gülünç oyunlar özellikle büyük kentlerde yaygındı. Bu oyunların da yer aldığı şenlikleri betimleyen birçok minyatür vardır. Önceleri meydan oyunu, kol oyunu gibi adlarla anılan ortaoyunu son biçimini aldığı 19. yüzyılda daha çok zuhuri kolu (sonradan ortaya çıkan oyun) adıyla tanınmıştır.
Adının da çağrıştırdığı gibi, ortaoyunu bir açık alan oyunudur. Ama mevsimine göre kapalı yerlerde de oynanmıştır. "Palanga" denen ortaoyunu alanı daire ya da elips biçiminde olur, izleyiciler bu alanın çevresin­de sıralanırdı. Kadın izleyicilerin bulunduğu bölüm kafeslerle çevrilirdi. Oyun alanı ip gerilmiş kazıklarla belirlenir, izleyicilerin he­men önündeki bir köşede çalgı takımı yer alırdı. Ortaoyununun başlıca dekoru, "yeni dünya" denen ve evi simgeleyen iki üç kanat­lı, kafesli bir paravan ile dükkânı simgeleyen iki kanatlı daha küçük bir paravan ve arkalık­sız bir iskemleydi. Oyuncular sandık odası adı verilen soyunma odalarından çıkıp bir yanda bırakılan küçük bir aralıktan alana girerlerdi.
Sponsorlu Bağlantılar
Klasik bir ortaoyunu Karagöz oyunundaki ne benzer biçimde mukaddime (giriş), muha­vere (karşılıklı konuşma), fasıl ve bitiş bölüm­lerinden oluşurdu. Alana önce çalgı eşliğinde oyunun iki ana tipinden biri olan Pişekâr girer, baş çalgıcı sayılan zurnacıyla kısa bir konuşmanın ardından, o gün oynayacakları oyunun adını söyleyerek gösteriyi başlatırdı, ikinci ana tip olan Kavuklu'nun gene çalgı eşliğinde alana girmesiyle başlayan muhavere bölümü kendi içinde ikiye ayrılırdı. Kavuklu ile Pişekâr'ın birbirleriyle tanış çıkmalarıyla sonuçlanan ilk bölüm "arzbâr" adıyla anılırdı. Bunun ardından Kavuklu'nun, sonunda rüya olduğu ortaya çıkan bir öykü anlattığı "teker­leme" bölümü gelirdi. Karagöz oyunundaki gibi asıl oyunla ilgisi olmayan muhavere bölümü izleyicileri gösteriye ısındırmayı amaçlardı. Asıl oyunun yer aldığı fasıl bölü­münde Kavuklu sürekli olarak alanda kalır, oyunun konusuna göre sahneye çıkan çeşitli tiplerle güldürücü konuşmalar yapardı. Bu bölümde zaman zaman Pişekâr da alana gelerek ya yeni tipleri Kavuklu'yla tanıştırır ya da oyunun akışını yönlendirirdi. Oyundaki düğüm genellikle, Karagöz oyununda olduğu gibi sarhoş tipinin ortaya çıkmasıyla çözülür­dü. Çok kısa olan bitiş bölümünde Pişekâr ile Kavuklu karşılıklı birkaç söz söyledikten son­ra, Pişekâr'ın oyunun son bulduğunu açıkla­ması, işlemiş oldukları kusurlardan ötürü özür dilemesi, gelecek oyunun adını, yerini ve zamanını açıklamasıyla oyun son bulur, Ka­vuklu ve Pişekâr müzik eşliğinde alandan çıkarlardı.



Ortaoyununda yer alan bütün tipler Kara­göz oyununun tipleri gibidir. Ama Karagöz perdesinde gösterilme olanağı olan doğaüstü yaratıklarla, hayvanlar, sandal, araba gibi binek araçları ortaoyununda yer almaz. Orta-oyunun iki ana tipi olan Pişekâr ile Kavuklu da Hacivat ile Karagöz'ün karakter olarak aynısıdır. Ama Pişekâr ile Kavuklu canlı kişiler olduklarından sözlerini vücut hareket­leriyle, yüz mimikleriyle güçlendirmek olana­ğına sahiptirler. Bu durum öbür tipler için de geçerlidir. Ayrıca bütün tipleri tek kişi tara­fından canlandırılan Karagöz oyunu metne daha çok bağlı kalmak zorundayken ortaoyu­nu oyuncuları oyunun akışına göre metinde çeşitli değişiklikler yapabilirler, yeni espriler üretebilirlerdi.
Ortaoyununun oyun dağarcığı da Karagöz oyunuyla büyük benzerlik gösterir. Kara­göz'ün dağarcığında 40 kadar oyun yer alır­ken, ortaoyununda saptanabilen oyun sayısı 80'in üstündedir. Bunların büyük bölümü ortaoyununun yaygınlık kazandığı 19. yüzyıl sonu ile 20. yüzyıl başında oluşturulmuş, nev-icad (sonradan çıkmış) olarak adlandırı­lan oyunlardır. Cumhuriyetten sonra değişen sanat anlayışına uymayan, gittikçe yaygınla­şan modern tiyatro ile baş edemeyerek yavaş yavaş kaybolmaya yüz tutan ortaoyunu bu gelenekten yetişmiş son oyuncu olan İsmail Dümbüllü'nün ölümüyle (1973) tarihe karış­mıştır.

Ortaoyunu, her oyunda aynı olan dört bölümden oluşur:
Giriş, muhavere, (karşılıklı konuşma) fasıl ve bitiş.

GİRİŞ
Zurnanın pişekâr havasım çalmasından sonra elindeki şakşakla palangaya giren Pişekâr, seyircileri temenna ile selamlar ve Zurnacıyla karşılıklı konuşarak, oyunun adını duyurur.

Büyücü Hoca oyunundan bir giriş örneği:
"Pişekâr: Efendim, cümleten sa falar geldiniz. (Zurnacıya dönerek) Aman benim pehlivanım! Zurnacı: Buyur benim şahbazım! Pişekâr: Bu da hesap değil. Pişekâr:Efendim, nedir hesabın? Pişekâr: Burnunu ye kasabın... "Büyücü Hoca "nın taklidini aldım. Çal da oyunumuz başlasın. Tenezzülen teşrif buyuran zevat-ı muhtereme zevkyâb olsunlar."
Kimi oyunlardaki ara fasıl bölümünde Pişekâr, zenne havasıyla giren Zenneler ve Kayarto'yla söyleşir.

MUHAVERE
Zurnacının çaldığı kavuklu havasından sonra, Kavuklu palangaya girer. Arkasında Kavuklu-arkası vardır. Muhavere bölümü de ikiye ayrılır: Arzbar; tekerleme. Arzbar bölümünde Kavuklu ve Kavuklu-arkası birbirleriyle çekişerek konuşurlar, sonra Pişekâr'm farkına vararak onunla konuştuktan sonra tanış çıkarlar. Birbirlerine kim olduklarım açıklarken, seyirci de oyunun baş kişileri konusunda bilgi edinmiş olur.
Tekerleme bölümü Kavuklu'nun söylediği bir tekerlemeyle başlar, sonra Kavuklu inanılmayacak bir olayı anlatır. Bu arada Pişekâr, kimi kez anladığını belirten yanıtlar verir, kimi kez sorular sorarak açıklanmasını ister. Daha sonra, Kavuklu'nun anlattıklarının uydurma ya da düşsel olduğu anlaşılır.
Arada bir, ikisi çene yarıştırırlar, çekişirler. Muhavere bölümündeki bu esprili çene yarıştırma ve söz çekişmesi özelliğinden dolayı, kimi araştırmacılar ortaoyununun oynandığı meydanı, "meydan-ı suhan (söz meydanı)" diye anmışlardır.
Ortaoyununun en önemli bölümü olan muhavere bölümünde anlatılanlar daha çok Kavuklu'nun hazırcevaplığı ve espri gücünü göstermek üzere düzenlenir, asıl oyun olan fasılla bir ilgisi yoktur.
Kavuklu'ya çıkan sanatçının sanat gücünü, konuşmadaki ustalığı kadar, bildiği tekerleme sayısı da belirler.

FASIL
Tekerlemeden sonra gelen fasıl bölümünde, Pişekâr'm aracılığıyla ev ya da dükkân kiralayan Kavuklu, sürekli meydanda kalarak, sırasıyla girip çıkan Zenne, Çelebi, Kayserili, Rum, Acem, Laz, Matiz gibi taklit tipleriyle çene yarıştırır. Oyunun adı da Kavuklu'nun işiyle ilgüi olur (Fotoğrafçı, Eskici Abdi, vb.). Palangaya sırayla girip çıkan çeşitli tipler belirgin özellikleriyle taklit edilerek canlandırılır. Fasıl bölümünde canlandırılan tiplerin ve olayların birbiriyle ilgisi
pek yoktur. Eksen kişi olarak Kavuklu, bunları birbirine bağlar ve oyunun süreklüiğini sağlar.

BİTİŞ
Pişekâr, bu bölümde oyunun bittiğini, kimi oyunlarda da bir sonraki oyunun adım ve yerini büdirir. Temenna ile seyircileri selamladıktan sonra, öteki oyuncularla birlikte palangadan çıkarken zurna, Ey Gazüer, İzmir Marşı gibi havalardan birini çalar.
fadedliver - avatarı
fadedliver
Ziyaretçi
14 Mayıs 2009       Mesaj #2
fadedliver - avatarı
Ziyaretçi
Meddah
MsXLabs.org & Temel Britannica
Sponsorlu Bağlantılar

Dinsel ya da dindışı öyküleri bir gösteri niteliğinde anlatan meddahlar doğuya özgü sanatçılardır. Öykülerin arasına tekerle­meler, mâniler, taklitler katarak, kahraman­larını hareketlerle, mimiklerle canlandırarak dinleyenlerin ilgisini çekmeye çalışırlardı. Gösterilerini saz eşliğinde sunan meddahlar da vardı. Asya'da ve Afrika'da köklü bir geleneği olan meddahlık Türkler arasında da İslam öncesi dönemden beri yaygındı. Asya'daki bazı Türk topluluklarında hâlâ yaşayan meddah geleneği İslam ülkelerinden İran ve Fas'ta da canlılığını korumaktadır. Anadolu' da meddahlığın 14. yüzyıldan beri var olduğu bilinmektedir. 16. yüzyılda kahvehanelerin çoğalmasıyla birlikte kentlerde de yaygınlaş­maya başlayan meddahlık en parlak dönemini 17. yüzyılda yaşamıştır. Bu yüzyılda yetişen Tıfli Çelebi meddahların piri sayılır.
Meddahlar Hamzaname, Battal Gazi, Ebu Müslim Horosani, Hz. Ali'nin cenkleri, Kerbela Olayı gibi konusunu İslam tarihinden alanların yanında Şehname, Binbir Gece Ma­salları, Ferhad ile Şirin gibi Hint-İran kökenli masallar, söylenceler, destanlar da anlatırlar­dı. Ayrıca meddahların günlük olaylardan yola çıkarak oluşturdukları öyküler de çok sevilirdi. Örneğin İstanbul'da doğmuş med­dah öyküleri arasında Hançerli Hanım, Letaifname, Çevri Çelebi, Tayyarzade, Tıfli ile İki Biraderler ve Sansar Mustafa 20. yüzyıla kadar anlatılagelmiştir.

meddah

Meddahlar gösterilerini daha çok kapalı mekânlarda yüksekçe bir yerde oturarak su­narlardı. Omuzlarına attıkları mendille elle­rinde tuttukları sopayı anlattıkları öyküdeki olayları betimlemek, kişilerin, karakterlerini yansıtmak için kullanırlardı. Gösterilerine ka­lıplaşmış sözlerle başlarlar, öykünün sonunda bir ibret dersi çıkarıp gene belirli tümcelerle sözlerini bağlarlardı.
20. yüzyılda Karagöz, ortaoyunu gibi öbür geleneksel gösteri sanatlarıyla birlikte hızla kaybolan meddahlık yalnız Doğu Anadolu'da destan ve halk öyküsü anlatıcılığı biçiminde bir süre daha varlığını sürdürebilmiştir. Gü­nümüzde zaman zaman televizyonda yer alan meddah gösterileri ise çoğunlukla sinemanın teknik hilelerine başvurularak hazırlandığın­dan geleneksel özellikleri yansıtmayan birer taklit niteliğindedir.



fadedliver - avatarı
fadedliver
Ziyaretçi
14 Mayıs 2009       Mesaj #3
fadedliver - avatarı
Ziyaretçi
Bu mesaj 'en iyi cevap' seçilmiştir.
ORTAOYUNU, geleneksel Türk seyirlik oyunlarının başlıcalarından biridir. Karagöz, meddah, kukla gibi öbür geleneksel seyirlik oyunlarla ortak ya da benzer yönleri vardır. Bugün bilinen biçimini 19. yüzyılda almışsa da, başlangıcı hayli geriye gider. Anadolu Selçukluları döneminde karşılıklı konuşmaya dayalı oyunların varlığı bilindiği gibi. Osman­lılar döneminde de çalgılı, danslı, taklitli, gülünç oyunlar özellikle büyük kentlerde yaygındı. Bu oyunların da yer aldığı şenlikleri betimleyen birçok minyatür vardır. Önceleri meydan oyunu, kol oyunu gibi adlarla anılan ortaoyunu son biçimini aldığı 19. yüzyılda daha çok zuhuri kolu (sonradan ortaya çıkan oyun) adıyla tanınmıştır.
Adının da çağrıştırdığı gibi, ortaoyunu bir açık alan oyunudur. Ama mevsimine göre kapalı yerlerde de oynanmıştır. "Palanga" denen ortaoyunu alanı daire ya da elips biçiminde olur, izleyiciler bu alanın çevresin­de sıralanırdı. Kadın izleyicilerin bulunduğu bölüm kafeslerle çevrilirdi. Oyun alanı ip gerilmiş kazıklarla belirlenir, izleyicilerin he­men önündeki bir köşede çalgı takımı yer alırdı. Ortaoyununun başlıca dekoru, "yeni dünya" denen ve evi simgeleyen iki üç kanat­lı, kafesli bir paravan ile dükkânı simgeleyen iki kanatlı daha küçük bir paravan ve arkalık­sız bir iskemleydi. Oyuncular sandık odası adı verilen soyunma odalarından çıkıp bir yanda bırakılan küçük bir aralıktan alana girerlerdi.
Klasik bir ortaoyunu Karagöz oyunundaki ne benzer biçimde mukaddime (giriş), muha­vere (karşılıklı konuşma), fasıl ve bitiş bölüm­lerinden oluşurdu. Alana önce çalgı eşliğinde oyunun iki ana tipinden biri olan Pişekâr girer, baş çalgıcı sayılan zurnacıyla kısa bir konuşmanın ardından, o gün oynayacakları oyunun adını söyleyerek gösteriyi başlatırdı, ikinci ana tip olan Kavuklu'nun gene çalgı eşliğinde alana girmesiyle başlayan muhavere bölümü kendi içinde ikiye ayrılırdı. Kavuklu ile Pişekâr'ın birbirleriyle tanış çıkmalarıyla sonuçlanan ilk bölüm "arzbâr" adıyla anılırdı. Bunun ardından Kavuklu'nun, sonunda rüya olduğu ortaya çıkan bir öykü anlattığı "teker­leme" bölümü gelirdi. Karagöz oyunundaki gibi asıl oyunla ilgisi olmayan muhavere bölümü izleyicileri gösteriye ısındırmayı amaçlardı. Asıl oyunun yer aldığı fasıl bölü­münde Kavuklu sürekli olarak alanda kalır, oyunun konusuna göre sahneye çıkan çeşitli tiplerle güldürücü konuşmalar yapardı. Bu bölümde zaman zaman Pişekâr da alana gelerek ya yeni tipleri Kavuklu'yla tanıştırır ya da oyunun akışını yönlendirirdi. Oyundaki düğüm genellikle, Karagöz oyununda olduğu gibi sarhoş tipinin ortaya çıkmasıyla çözülür­dü. Çok kısa olan bitiş bölümünde Pişekâr ile Kavuklu karşılıklı birkaç söz söyledikten son­ra, Pişekâr'ın oyunun son bulduğunu açıkla­ması, işlemiş oldukları kusurlardan ötürü özür dilemesi, gelecek oyunun adını, yerini ve zamanını açıklamasıyla oyun son bulur, Ka­vuklu ve Pişekâr müzik eşliğinde alandan çıkarlardı.



Ortaoyununda yer alan bütün tipler Kara­göz oyununun tipleri gibidir. Ama Karagöz perdesinde gösterilme olanağı olan doğaüstü yaratıklarla, hayvanlar, sandal, araba gibi binek araçları ortaoyununda yer almaz. Orta-oyunun iki ana tipi olan Pişekâr ile Kavuklu da Hacivat ile Karagöz'ün karakter olarak aynısıdır. Ama Pişekâr ile Kavuklu canlı kişiler olduklarından sözlerini vücut hareket­leriyle, yüz mimikleriyle güçlendirmek olana­ğına sahiptirler. Bu durum öbür tipler için de geçerlidir. Ayrıca bütün tipleri tek kişi tara­fından canlandırılan Karagöz oyunu metne daha çok bağlı kalmak zorundayken ortaoyu­nu oyuncuları oyunun akışına göre metinde çeşitli değişiklikler yapabilirler, yeni espriler üretebilirlerdi.
Ortaoyununun oyun dağarcığı da Karagöz oyunuyla büyük benzerlik gösterir. Kara­göz'ün dağarcığında 40 kadar oyun yer alır­ken, ortaoyununda saptanabilen oyun sayısı 80'in üstündedir. Bunların büyük bölümü ortaoyununun yaygınlık kazandığı 19. yüzyıl sonu ile 20. yüzyıl başında oluşturulmuş, nev-icad (sonradan çıkmış) olarak adlandırı­lan oyunlardır. Cumhuriyetten sonra değişen sanat anlayışına uymayan, gittikçe yaygınla­şan modern tiyatro ile baş edemeyerek yavaş yavaş kaybolmaya yüz tutan ortaoyunu bu gelenekten yetişmiş son oyuncu olan İsmail Dümbüllü'nün ölümüyle (1973) tarihe karış­mıştır.

Ortaoyunu, her oyunda aynı olan dört bölümden oluşur:
Giriş, muhavere, (karşılıklı konuşma) fasıl ve bitiş.

GİRİŞ
Zurnanın pişekâr havasım çalmasından sonra elindeki şakşakla palangaya giren Pişekâr, seyircileri temenna ile selamlar ve Zurnacıyla karşılıklı konuşarak, oyunun adını duyurur.

Büyücü Hoca oyunundan bir giriş örneği:
"Pişekâr: Efendim, cümleten sa falar geldiniz. (Zurnacıya dönerek) Aman benim pehlivanım! Zurnacı: Buyur benim şahbazım! Pişekâr: Bu da hesap değil. Pişekâr:Efendim, nedir hesabın? Pişekâr: Burnunu ye kasabın... "Büyücü Hoca "nın taklidini aldım. Çal da oyunumuz başlasın. Tenezzülen teşrif buyuran zevat-ı muhtereme zevkyâb olsunlar."
Kimi oyunlardaki ara fasıl bölümünde Pişekâr, zenne havasıyla giren Zenneler ve Kayarto'yla söyleşir.

MUHAVERE
Zurnacının çaldığı kavuklu havasından sonra, Kavuklu palangaya girer. Arkasında Kavuklu-arkası vardır. Muhavere bölümü de ikiye ayrılır: Arzbar; tekerleme. Arzbar bölümünde Kavuklu ve Kavuklu-arkası birbirleriyle çekişerek konuşurlar, sonra Pişekâr'm farkına vararak onunla konuştuktan sonra tanış çıkarlar. Birbirlerine kim olduklarım açıklarken, seyirci de oyunun baş kişileri konusunda bilgi edinmiş olur.
Tekerleme bölümü Kavuklu'nun söylediği bir tekerlemeyle başlar, sonra Kavuklu inanılmayacak bir olayı anlatır. Bu arada Pişekâr, kimi kez anladığını belirten yanıtlar verir, kimi kez sorular sorarak açıklanmasını ister. Daha sonra, Kavuklu'nun anlattıklarının uydurma ya da düşsel olduğu anlaşılır.
Arada bir, ikisi çene yarıştırırlar, çekişirler. Muhavere bölümündeki bu esprili çene yarıştırma ve söz çekişmesi özelliğinden dolayı, kimi araştırmacılar ortaoyununun oynandığı meydanı, "meydan-ı suhan (söz meydanı)" diye anmışlardır.
Ortaoyununun en önemli bölümü olan muhavere bölümünde anlatılanlar daha çok Kavuklu'nun hazırcevaplığı ve espri gücünü göstermek üzere düzenlenir, asıl oyun olan fasılla bir ilgisi yoktur.
Kavuklu'ya çıkan sanatçının sanat gücünü, konuşmadaki ustalığı kadar, bildiği tekerleme sayısı da belirler.

FASIL
Tekerlemeden sonra gelen fasıl bölümünde, Pişekâr'm aracılığıyla ev ya da dükkân kiralayan Kavuklu, sürekli meydanda kalarak, sırasıyla girip çıkan Zenne, Çelebi, Kayserili, Rum, Acem, Laz, Matiz gibi taklit tipleriyle çene yarıştırır. Oyunun adı da Kavuklu'nun işiyle ilgüi olur (Fotoğrafçı, Eskici Abdi, vb.). Palangaya sırayla girip çıkan çeşitli tipler belirgin özellikleriyle taklit edilerek canlandırılır. Fasıl bölümünde canlandırılan tiplerin ve olayların birbiriyle ilgisi
pek yoktur. Eksen kişi olarak Kavuklu, bunları birbirine bağlar ve oyunun süreklüiğini sağlar.

BİTİŞ
Pişekâr, bu bölümde oyunun bittiğini, kimi oyunlarda da bir sonraki oyunun adım ve yerini büdirir. Temenna ile seyircileri selamladıktan sonra, öteki oyuncularla birlikte palangadan çıkarken zurna, Ey Gazüer, İzmir Marşı gibi havalardan birini çalar.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
2 Eylül 2009       Mesaj #4
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
teşekkürler
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
1 Kasım 2009       Mesaj #5
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
ben bunu istemiyorummmm
_KleopatrA_ - avatarı
_KleopatrA_
Ziyaretçi
3 Kasım 2009       Mesaj #6
_KleopatrA_ - avatarı
Ziyaretçi
Alıntı
Misafir adlı kullanıcıdan alıntı

ben bunu istemiyorummmm

Neyi istiyorsunuz sorunuz nedir?
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
14 Şubat 2010       Mesaj #7
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
karagöz ve hacivat ile ilgili bilgi verebilirmisiniz
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
6 Mart 2010       Mesaj #8
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
orta oyunu karakterleri
Daisy-BT - avatarı
Daisy-BT
Ziyaretçi
6 Mart 2010       Mesaj #9
Daisy-BT - avatarı
Ziyaretçi
Alıntı
Misafir adlı kullanıcıdan alıntı

orta oyunu karakterleri


Ortaoyununda yer alan bütün tipler Karagöz oyununun tipleri gibidir. Ama Karagöz perdesinde gösterilme olanağı olan doğaüstü yaratıklarla, hayvanlar, sandal, araba gibi binek araçları ortaoyununda yer almaz. İki ana kahramanı vardır.

Pişekar kültürlüdür; Arapça, Farsça kelimelerle konuşur.

Kavuklu ise onu yanlış anlayarak komik durumu ortaya çıkarır.

Kadın rolünü de erkekler oynar buna Zenne denir.

Ortaoyunu; Karadenizli, Rumelili, Kayserili, Ermeni, Rum, Yahudi, Sarhoş, Bekçi vb. kendi şiveleri ve kılıklarıyla zengin tip çeşitliliğine sahiptir.

Ortaoyunun ana tipleri olan Pişekâr ile Kavuklu Hacivat ve Karagöz'ün karakter olarak aynısıdır.
Pişekar: karagöz-hacivat oyunundaki hacivat'a tekabül eder. biraz daha aydın tabakayı temsil eder. kavukluyla beraber oyunun baş karakterlerindendir.
Kavuklu: karagöz-hacivat oyunundaki karagöze tekabül eder. kelimeleri, cümleleri ters anlar ve komik cevaplar verir.

Ama Pişekâr ile Kavuklu canlı kişiler olduklarından sözlerini vücut hareketleriyle, yüz mimikleriyle güçlendirmek olanağına sahiptirler. Karagöz metne daha çok bağlı kalmak zorundayken ortaoyunu oyuncuları oyunun akışına göre metinde çeşitli değişiklikler yapabilirler ve yeni espriler üretebilirlerdi.

Cumhuriyet'ten sonra değişen sanat anlayışına uymayan, gittikçe yaygınlaşan modern tiyatro ile baş edemeyerek yavaş yavaş kaybolmaya yüz tutan ortaoyunu bu gelenekten yetişmiş son oyuncu olan İsmail Dümbüllü'nün ölümüyle (1973) tarihe karışmıştır.
Burcy - avatarı
Burcy
Ziyaretçi
24 Mayıs 2010       Mesaj #10
Burcy - avatarı
Ziyaretçi
meddahın bölümLeRi?

Benzer Konular

18 Nisan 2011 / trsades Soru-Cevap
29 Aralık 2010 / mahmut keskin Soru-Cevap
29 Ağustos 2011 / Ziyaretçi Taslak Konular
12 Ağustos 2009 / eftlyce Soru-Cevap