Arama

Yecüc ve Mecüc nedir?

En İyi Cevap Var Güncelleme: 29 Ocak 2016 Gösterim: 4.100 Cevap: 5
haktan - avatarı
haktan
Ziyaretçi
16 Temmuz 2009       Mesaj #1
haktan - avatarı
Ziyaretçi
Yecüc ve Mecüc nedir?ninem bahsederdi küçük ken böyle bir şey varmı?
EN İYİ CEVABI Baturalp verdi
Vikipedi, özgür ansiklopedi

Sponsorlu Baglantilar
Yecüc ve Mecüc (Arapça: يَأْجُوج وَ مَأْجُوج ; İbranice: גּוֹג וּמָגוֹג Ye'cûc ve Me'cûc) denilen varlıklar (topluluk, insanlar ya da cüceler). İncil'de Yaratılış, Hezekiel, Vahiy kitaplarında ve Kur'an'da bahsedilir. Bu varlıklar, çeşitli mitolojilerde ve kültürlerde cüceler veya dev, şeytan, kavimler veya ülkeler olarak anılır.


YAHUDİ HIRİSTİYAN KAYNAKLARI / GOG VE MAGOG

Magog, Ulusların Çizelgesinde Tekvin'de 10:02 bir halka veya ulusa adını veren atası olarak görünür:
Yafes oğulları: Gomer, Magog, Maday, Javan, Tubal, Meşeç ve Tiras.[1] Gog ise MÖ 5. yüzyılda Eski Ahit'in iki tarih kitabı 5: 3. 4.'de Reuben (İbranice: רְאוּבֵן, re'uwên; kökleşik: Rəʾuven; Tiberianca: Rəʾûḇēn patrik Jacob'un en büyük oğlu) bir torunu olarak listelenmiştir. "Gog" ve "Magog" birlikte, Hezekiel(Hizqil)'in Kitabında 38:2–3 görünür.

38:2. Ey! İnsanoğlu, kendi yüzünü Gog'a karşı yönelt, Magog ülkesinden, prens Roş, Meşeç ve Tubal ve onun peygamberliğine karşı.Ve sen söyle ki; Yani Rab Tanrı dedi ki: Bakın, ben size karşıyım, Gog, Roş, Tubal ve Meşheç prensi.
Tanah dışında Yahudi geleneği terimleri içinde, "Prens" Gog, Rashi, haham Radak (Davud Kimçi) ve diğerleri tarafından Magog ulus kralı olarak açıklanmış ve Magog, Nuh'un oğlu Yafes'in soyundandır.

Magog Nuh'un torunudur (Tekvin (Yaratılış) 10:02). İsrail'e uzak, kuzeye yerleşen, büyük olasılıkla Avrupa ve kuzey Asya'da Magog'un torunlarıdır (Hezekiel 38:2). Magogun genel olarak "kuzey barbarları"na değinmek için kullanıldığı görünür, büyük olasılıkla da Magogun bir kişi ile bağlantısı vardır. Magog halkı yetenekli savaşçılar olarak tanımlanmıştır (Hezekiel 38:15; 39:3-9).

Vahiy 20:7 Bin yıl tamamlanınca Şeytan atıldığı zindandan serbest bırakılacak. 8 "Yeryüzünün dört bucağındaki ulusları" –Gog'la Magog'u (Yecüc'le Mecüc'ü)– saptırmak, savaş için bir araya toplamak üzere zindandan çıkacak. Toplananların sayısı deniz kumu kadar çoktur. 9 "Yeryüzünün dört bir yanından gelerek" kutsalların ordugahını ve sevilen kenti kuşattılar. Ama gökten ateş yağdı, onları yakıp yok etti.
Vahiy kitabındaki anlatıldığı şekliyle Yecüc ve Mecüc'ün anlam olarak belirli bir ulusu kastetmediği görülür. "Yeryüzünün dört bucağındaki ulusları" ifadesi bunu açıklar. Yecüc ve Mecüc ya da Gog ve Magog genel anlamda savaşan, saldırmak üzere "dünyanın her yerinden" bir araya gelmiş kalabalıkları kastetmektedir. Çünkü Vahiy kitabının anlatımına göre bu olayın bir ikincisi, bin yıllık süre dolduktan sonra olacaktır. Kitabı Mukaddes'e göre o dönemde ayrı ayrı uluslar var olmayacaklarından bu terim asıl olarak, Tanrı'ya ait kişilere karşı toplanan kalabalıkları anlatmaktadır. Yine aynı şekilde Hezekiel kitabındaki anlatım da bununla paralellik gösterir. Hezekiel'de de saldırıyı gerçekleştirenler Magog'lu Gog'un orduları olacak. Bunlar da yine tek bir ulustan olan ordular olmayıp, Armageddon'da Tanrı'nın toplumuna saldırmaya çalışan "bütün uluslardır". Hezekiel kitabındaki ifadelerde Magog ülkesinden Gog denilse de toplanan kalabalıkların yine "birçok ulus"tan olacakları belirtilmektedir. Ayrıca gelecekte olacak olaylarda yer alacağı söylenen bu ulusların çoğu artık bu adlarla anılmamaktadırlar ya da artık yokturlar. Bu nedenle sözlerin bağlamı saldırganların Şeytan'ın kontrolündeki güçler olacağı ve saldırıya uğrayanların da Tanrı'nın toplumuna ait insanlar olacağı şeklindedir. Açıklanan dilde bir ölçüde mecaz bulunmaktadır.

Hezekiel 38:1 RAB bana şöyle seslendi: 2 “İnsanoğlu, yüzünü Magog ülkesinden Roş'un, Meşek'in, Tuval'ın önderi Gog'a çevir, ona karşı peygamberlik et. 3 De ki, ‘Egemen RAB şöyle diyor: Ey Roş'un, Meşek'in, Tuval'ın önderi Gog, sana karşıyım. 4 Seni geldiğin yoldan geri çevirecek, çenelerine çengel takacağım. Seni ve bütün ordunu, atları, tam donanmış atlıları, küçük büyük kalkanlı, hepsi kılıç kullanan büyük kalabalığı dışarıya sürükleyeceğim. 5 Onlarla birlikte hepsi kalkanlı, miğferli Persleri, Kûşluları, Pûtluları, 6 Gomer'in bütün ordusunu, uzak kuzeydeki Beyttogarma'nın bütün ordusunu ve yanındaki "birçok ulusu" da sürükleyeceğim.
7 “ ‘Hazır ol! Çevrende toplanmış büyük kalabalıkla birlikte hazırlan. Onları sen gözeteceksin. 8 Uzun zaman sonra savaşa çağrılacaksın. Gelecek yıllarda, halkı birçok ulustan uzun zamandır ıssız kalmış İsrail dağlarında toplanmış, savaştan rahata kavuşmuş bir ülkeye saldıracaksın. Uluslar arasından çıkarılmış olan bu halk, şimdi güvenlik içinde yaşıyor. 9 Sen, bütün askerlerin ve seninle olan birçok ulus çıkıp kasırga gibi geleceksiniz; ülkeyi kaplayan bulut gibi olacaksınız.
İslam dininde :
Yecüc ve Mecüc kavimlerinden, Kur'anın Kehf Suresi'nde ve bazı hadislerde bahsedilmektedir. Sahih-i Buhari'de geçen bir hadise göre, Yecüc ve Mecüc "Âdemoğulları"dır, yani insandırlar, belirli bir halkın kovulmuş oldukları yıkık bir şehre o halk geri döndükleri zaman Yecüc ve Mecüc salıverileceklerdir. Bazı bilginler bu şehrin Kudüs olduğunu öne sürdüler.

Yecüc ve Mecüc kavimlerinin isimleri Kur'an'ın Kehf Suresi ve Enbiya Suresi'nde geçmektedir.

Kuran'da yecüc ve mecüc :
Kehf Suresi 93.-99. ayetlerde seddin yapımı şöyle anlatılır:

93 - Nihayet iki dağ arasına ulaştığında, onların önünde, hemen hemen hiç söz anlamayan bir millet buldu.

94 - "Ey Zülkarneyn!" dediler, "Ye’cüc ve Me’cüc bu ülkede bozgunculuk yapıyorlar. Bizimle onlar arasında bir sed yapman için sana bir vergi vermeyi teklif ediyoruz, ne dersin?"


95 - O da şöyle cevap verdi: "Rabbimin bana verdiği imkânlar, sizin vereceğinizden daha hayırlıdır. Siz bana beden gücüyle yardımcı olun da sizinle onlar arasında sağlam bir sed yapayım."

96 - "Demir kütleleri getirin bana!" Zülkarneyn iki dağın arasını demir kütleleriyle doldurtup dağlarla aynı seviyeye getirince: "Körükleyin!" dedi. Tam onu bir ateş haline getirince, "Bana erimiş bakır getirin de üzerine dökeyim." dedi.

97 - Artık o Ye’cüc ve Me’cüc’ün, ne seddi aşmaya, ne de onda delik açmaya güçleri yetmedi.

98 - Zülkarneyn: "Bu, Rabbimden bir rahmettir, bir lütuftur, dedi. Rabbimin tayin ettiği vakit gelince, bunu yerle bir eder. Rabbimin vâdi mutlaka gerçekleşir."

99 - O gün, yani kıyamet günü onlar deniz dalgaları gibi birbirine çarparak çalkalanırlar. Sûr’a da üfürülür, insanların hepsini bir araya toplarız.

Enbiya Suresi 96.-97. ayetlerde seddin yıkılması şöyle anlatılır:

96- Nihayet Ye’cuc ve Me’cuc’ün sedleri açılıp her tepeden dünyaya akın etmeye başlarlar.

97- Ve doğru vaad vaktinin yaklaştığı sıra, işte o zaman, kâfirlerin gözleri birden donakalır, "Eyvah, bizlere! Biz bundan tam bir gaflet içinde idik, daha doğrusu kendimize zulmettik!" diyecekler.

Hadîslerde yecüc ve mecüc :
İslam Peygamberinin bazı hadislerinde Yecüc ve Mecüc, kıyamet alametlerinden birisi olarak geçer. Bu kavmin çıkışı Mehdi 'nin çıkışından ve İsa Mesih'in sahte mesih Deccal'i öldürmesinden sonra gerçekleşecektir. Yecüc ve Mecüc, Allah'ın kendilerine musallat edeceği bir tür ile helak edileceklerdir.

Yecüc Mecüc öylesine kalabalık bir topluluktur ki ırmakların ve göllerin suyunu içerek tüketebilirler. Hepsi birden tek bir insanın ölümü gibi ölecekler, öldüklerinde leşlerinin kaplamadığı bir karış yer bulunamayacak. Bunlara ne dağ dayanır ve ne de demir. Onların ikinci sınıfı da kulaklarının birini serer, ötekini de kendisine yorgan yapıp öyle yatar. Fil, yabani hayvan, deve ve domuz ne görürlerse yerler. Onlardan birisi öldüğünde de onu yerler, Onların bir ucu Şam'da, bir ucu Horasan'da olacaktır. Doğu nehirlerinin tümünü ve Taberiye Gölü'nü de içeceklerdir.

Diğer İslâmî kaynaklar :
İbn Hordadbeh, dokuzuncu Abbasi halifesi el-Vâsık zamanında (842-847) halifenin elçisi ve çevirmen Sallam'ın Orta Asya üzerinden Yecüc ve Mecüc seddine kadar yolculuğuna bir eserinde değinmiştir.[6]. El-Vâsık rüyasında seddin yıkıldığını görür ve Sallam'a gidip Yecüc ve Mecüc kavimlerinin durumunu araştırmasını ister, Sallam gidip Sedd'i yerinde görür ve istilacı kavmin seddin diğer tarafında olduğunu halifeye bildirir.Her iki kaynakta kastedilen Yecüc Mecüc Seddi, Çin Seddi'dir.

Kâşgarlı Mahmud tarafından Bağdat'ta 1072 - 1074 yılları arasında yazılan Divânu Lügati't-Türk'te bulunan bir haritanın en doğusunda yarım daire görünümlü kalın bir kırmızı şeritle ayrılmış "Ye'cûc ve Me'cûc ülkesi" (Ar. Arz-ı Ye'cüc ve Me'cüc) ve hemen yanına "Sedd-i Zü'l-Karneyn" yazılmıştır.

14. yy'da Müslüman gezgin İbn Battuta, Çin'e gitti ve Zeytun (Çince: 泉州, Quánzhōu) kentinde Müslüman tüccarlardan oluşan büyük bir topluluk ile karşılaştı. Seyahatnâmesinde, Zeytun ile Yecüc ve Mecüc Seddi arasında altmış günlük yolculuk olduğunu belirtir.[8]. İbn Battuta seyahat günlüğü notlarında, Zü'l-Karneyn Seddi (veya Yecüc ve Mecüc Seddi) ile Çin Seddi'ni kastetmektedir

Ali Şîr Nevaî, Hamse eserindeki Sedd-i İskenderî bölümünde Zülkarneyn'i, İskender'e atfeder.

Yecüc ve Mecüc’ün kaynağı ve kimliği :
Kur’anda Zülkarneyn ile bağlantılı anlatılan Yecüc Mecüc’ün kimliği de Zülkarneyn gibi belirgin değildir. Semai kaynaklar ve bunların yorumlarında anlatım gizlidir. Yecüc ve Mecüc anlatıları Tevrat nüshalarında milletlerin soylarıyla ilgili olarak verilen efsanelere daha sonraki devirlerde, Moğollar, İskitler, Çinliler, Kırgızlar gibi sami ırkları korkutan ırklarla ilgili söylentiler eklenerek bu anlatımlarda tasvir edilmişlerdir.

20. yy bilginlerinden Emil Abegg ve Jean Przyluski Gog ve Magog efsanesinin Koka and Vikoka isimli Hindu figürleri ile benzerliklerine işaret etmişlerdir.and Fransız metefizikçi René Guénon daha ileri giderek hikayede bahsedilen büyük duvarı Hindu anlayışındaki Dünyayı (loka) dışarıdaki karanlıktan (aloka) ayıran "dairesel duvar" (Lokâloka) ile ilişkilendirmiştir.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
16 Temmuz 2009       Mesaj #2
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Alıntı
haktan adlı kullanıcıdan alıntı

Yecüc ve Mecüc nedir?ninem bahsederdi küçük ken böyle bir şey varmı?

Yecuc-Mecuc Efsanesi

Sponsorlu Bağlantılar
'Kur'an Süleyman'a krallık, Lokman'a hikmet, Zülkarneyn'e de 'sebep' verildiğini söylüyor. Bizim bütün çalışmamız 'sebep' kelimesinin ne olduğunu anlamak üzerine kuruludur.

Biz de bunun için 'sebep' kelimesinin Kur'an da başka nerelerde geçtiğine baktık ve gördük ki; 'sebep' kelimesi sadece 9 yerde geçiyor. Bunların 4'ü Zülkarneyn ayetlerinde. Diğerleri de şaşırtıcı şekilde göğe çıkmaya yarayan vasıta anlamında kullanılmış.'

Buradan yola çıkan İskender Türe, Zülkarneyn'in yeryüzünde değil Uzay'ın derinliklerinde üç ayrı koordinata gittiği sonucuna varıyordu. Dolayısıyla ayetlerde geçen Yecüc-Mecüc kavminin de uzayda olduğu ortaya çıkıyordu.
DEVAMI için tıklayınız

ozti - avatarı
ozti
Ziyaretçi
16 Temmuz 2009       Mesaj #3
ozti - avatarı
Ziyaretçi
Alıntı
haktan adlı kullanıcıdan alıntı

Yecüc ve Mecüc nedir?ninem bahsederdi küçük ken böyle bir şey varmı?

Aşağıdaki link'e tıklayınız..

Yecuc-Mecuc Efsanesi

'Kur'an Süleyman'a krallık, Lokman'a hikmet, Zülkarneyn'e de 'sebep' verildiğini söylüyor. Bizim bütün çalışmamız 'sebep' kelimesinin ne olduğunu anlamak üzerine kuruludur.

Biz de bunun için 'sebep' kelimesinin Kur'an da başka nerelerde geçtiğine baktık ve gördük ki; 'sebep' kelimesi sadece 9 yerde geçiyor. Bunların 4'ü Zülkarneyn ayetlerinde. Diğerleri de şaşırtıcı şekilde göğe çıkmaya yarayan vasıta anlamında kullanılmış...DEVAMI İÇİN TIKLAYIN
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
16 Temmuz 2009       Mesaj #4
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
YECÜC VE MECÜC


Yecüc ve Mecüc Ahir Zamanda Ortaya Çıkacaktır

Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)’in hadislerinde ahir zamanın ne zaman ve ne şekilde başlayacağını ortaya koyan yüzlerce alamet haber verilmektedir. İçinde bulunduğumuz dönemde, Peygamberimiz (sav)’in 14 yüzyıl önce haber verdiği ahir zaman alametlerinin birbiri ardına gerçekleşmesi, iman sahiplerinin asırlardır bekledikleri büyük müjdelerin yaşanmakta olduğunu ortaya koymaktadır.

Ahir zamanın bu müjdeleri, Allah’ın mübarek elçisi Hz. İsa’nın yeryüzüne ikinci kez gelecek olması ve 21. yüzyılın büyük müceddidi Hz. Mehdi ile birlikte Deccal’in fitnesini ortadan kaldırıp İslam ahlakını yeryüzünde hakim kılmalarıdır.

Bu yazıda üzerinde duracağımız konu ise Peygamber Efendimiz (sav)’in kıyamet alameti olarak bildirdiği “YECÜC VE MECÜC”dür. Kim oldukları, ne zaman ortaya çıkacakları ve ne şekilde ortadan kaldırılacakları asırlardır büyük bir merak konusu olan Yecüc ve Mecüc hakkında bugüne kadar birçok kitap ve makale yazılmıştır. Ancak, Hıristiyanların Kutsal kitabı İncil’de ve Yahudilerin Kutsal Kitabı Tevrat’ta “GOG ve MAGOG” olarak anılan Yecüc ve Mecüc hakkında en doğru bilgileri Kuran ayetlerinden, Peygamber Efendimiz (sav)’in hadislerinden ve değerli İslam alimlerinin eserlerinden edinebiliriz.

Yecüc ve Mecüc’ün bozgunculuğunu geçmişte Hz. Zülkarneyn’in yaptığı sed engellemiştir

Allah Kehf Suresi’nde Yecüc ve Mecüc hakkında şu şekilde bildirmektedir:

Dediler ki: "Ey Zu'l-Karneyn, gerçekten YE'CÜC VE ME'CÜC, YERYÜZÜNDE BOZGUNCULUK ÇIKARIYORLAR, bizimle onlar arasında bir sed inşa etmen için sana vergi verelim mi?" (Kehf Suresi, 94)

Ayetlerde Yecüc ve Mecüc’den, yeryüzünde bozgunculuk çıkaran bir kavim olarak bahsedilmektedir. Nitekim Bediüzzaman Said Nursi de bir sözünde “Ye'cüc ve Me'cüc, ehl-i garet (yağmacı, çapulcu) ve fesad (arabozucu) ve ehl-i hadaret ve medeniyete ecel-i kaza (medeni olanlar ve medeniyet için elinden kurtulunması mümkün olmayan) hükmünde iki taife-i mahlukullahtır (Allah’ın yarattığı iki topluluktur)...” 1 şeklinde buyurmaktadır.

Dedi ki: "Rabbimin beni kendisinde sağlam bir iktidarla yerleşik kıldığı (güç, nimet ve imkan), daha hayırlıdır. Madem öyle, bana güçle yardım edin de, SİZİNLE ONLAR ARASINDA SAPASAĞLAM BİR ENGEL KILAYIM."

"Bana demir kütleleri getirin", iki dağın arası eşit düzeye gelince, "Körükleyin" dedi. Onu ateş haline getirinceye kadar (bu işi yaptı, sonra dedi ki: "Bana getirin, üzerine eritilmiş bakır dökeyim."

Böylelikle, NE ONU AŞABİLDİLER, NE ONU DELMEYE GÜÇ YETİREBİLDİLER. (Kehf Suresi, 95-97)


Ayetlerde bildirildiğine göre, Hz. Zülkarneyn kendisinden yardım isteyen kavme iki dağ arasında, sağlam bir sed yaparak yardımda bulunmuştur. Bediüzzaman bu seddi “Müfsidlerin (fesat çıkaranların) def’i Şerleri (kötülüklerine mani olmak) için bir redm-i azim ve cesim (her tarafı tamamen kapalı büyük) bir duvardır.”2 sözleriyle tarif etmektedir.

İnsanlara zulmeden, bozgunculuk çıkaran Yecüc ve Mecüc kavmini engellemek için Hz. Zülkarneyn’in yaptığı muhkem sed, sözkonusu fesatçı topluluğun zulmünü durdurmuştur.

“Hz. Zülkarneyn’in seddinin yıkılması” kıyamet alametidir

Yecüc ve Mecüc’den Enbiya Suresi’nde de bahsedilmektedir. Bu ayette ise Kehf Suresi’nde bildirilenden daha sonraki bir döneme işaret edilmekte, Yecüc ve Mecüc "bir kıyamet alameti olarak” zikredilmektedir. Kıyamet öncesi dönemde, Kehf Suresi’nde bildirilen sed yıkılacaktır. Allah Kehf Suresi’nde şu şekilde buyurmaktadır:

Dedi ki: "Bu benim Rabbimden bir rahmettir. RABBİMİN va'di geldiği zaman, O, bunu dümdüz eder; Rabbimin va'di haktır." (Kehf Suresi, 98)

Hz. Zülkarneyn’in seddinin yıkılması ile ilgili birçok rivayet bulunmaktadır. Bediüzzaman’a göre bu rivayetlerin hepsinin ortak noktası “seddin yıkılmasının bir kıyamet alameti” olarak kabul edildiğidir.

Kuran'da bildirildiğine göre sed yıkıldığında Yecüc ve Mecüc her tepeden akın edecektir:

YECÜC VE MECÜC(ÜN SEDLERİ) AÇILDIĞINDA, ONLAR HER BİR TEPEDEN AKIN EDERLER; GERÇEK OLAN VAAD YAKLAŞMIŞTIR, işte o zaman, inkar edenlerin gözleri yuvalarından fırlayacak: "Eyvahlar bize, biz bundan tam bir gaflet içindeydik, hayır, bizler zalim kimselerdik" (diyecekler). (Enbiya Suresi, 96-97)

Ayetlerde “gerçek olan vaad yaklaşmıştır” şeklinde bildirilerek, kıyamet saatinin yaklaşmakta olduğu haber verilmektedir. Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav) de bir hadisinde “On alamet zuhur etmedikçe kıyamet kopmaz: Güneş’in batıdan doğuşu, Duman, Dabbe, Yecüc-Mecüc, Meryem oğlu İsa’nın inmesi, üç (büyük) zelzele...“ 5 şeklinde buyurmuştur.

Yecüc ve Mecüc, Moğol, Tatar ve Mançu gibi kavimlerden oluşmaktadır

Yecüc ve Mecüc’ün kim oldukları ile ilgili Bediüzzaman açık bilgiler vermiştir. Bediüzzaman ayetlerde haber verilen Hz. Zülkarneyn'in sed inşa ettiği bölgeyi Himalayalar'da bir bölge olarak yorumlamakta, Hz. Zülkarneyn'in "...Hind ve Çin’deki akvamı mazlumeye (mazlum kavme) tecavüzleri durdurmak için o Himalaya silsilelerine (sıradağlarına) yakın iki dağ ortasında uzun bir sed yaptığı ve o akvam-ı vahşiyenin (vahşi kavmin) kesretle (çoklukla) hücumlarına çok zaman mani (engel) olduğunu..."6 hatırlatmaktadır.

Bir diğer sözünde ise Yecüc ve Mecüc’ün Moğol ve Mançu kökenli, Asyalı bir kavim olduklarını bildirmektedir:

... Ye'cüc ve Me'cüc namı (ismi) verilen Mançur ve Moğol kabileleri, eski zamanda Çin-i Maçin'den bir kısım başka kabileleri beraber alarak kaç defa Asya ve Avrupa'yı herc-ü merc (altüst, karmakarışık) ettikleri gibi, gelecek zamanlarda dahi dünyayı zîr ü zeber (altüst) edeceklerine işaret ve kinayedir (üstü örtülü sözdür).7

13. yüzyılda çok büyük bir imparatorluk kuran Moğollar, dünya tarihinin en vahşi ve barbar ordularından biri olarak bilinmektedirler. Moğol ve Tatarlardan oluşan bu yağmacı ordunun başında, önce Cengiz Han ve ardından da oğlu Hülagu çok büyük katliamlar gerçekleştirmiştir. Tarihi kaynaklarda bildirildiğine göre onlar, önlerine çıkan herşeyi yağmalayan, talan eden, kadın-çocuk demeden herkesi katleden bir topluluktu. Anadolu topraklarına ayak bastıklarında Sivas’ta, Kayseri’de, Tokat’ta yüzbinlerce insanı katlettiler. İstila ettikleri bölgelerdeki tüm camileri, kütüphaneleri, medreseleri yakıp yıktılar. Buhara, Semerkand, Herat gibi yerlerdeki tüm sanat eserlerini yağmalayıp, ortadan kaldırdılar. Tarihi kaynaklara göre bazı şehirlerde milyonlarca insanı, kedi ve köpeklere varıncaya kadar bütün canlıları katlettiler.8 Mançu ırkı da aynı Moğollar gibi barbar, savaşçı, göçebe bir ırktı ve birçok ülkeyi istila etmiş, büyük katliamlar gerçekleştirmişti. Bediüzzaman, eserlerinde, Moğol ve Mançu ırkının ahir zamanda ortaya çıkacak olan Yecüc ve Mecüc’ün ataları olduklarını haber verir. Bediüzzaman’ın konuyla ilgili bir diğer sözü şu şekildedir:

Hatta rûy-i zemînin (yeryüzünün) en meşhur seddi ve kaç günlük uzak bir mesafe tutan Sedd-i Çini (Çin Seddi) Kur'an lisaniyle Yecüc ve Mecücün ve tabîr-i diğerle (başka bir ifadeyle) tarih lisanında Mançur ve Moğol denilen ve âlem-i beşeriyeti (insanlığı) kaç defa zîr-ü zeber eden (altüst, darmadağın eden) ve Himalaya Dağları'nın arkasından çıkan ve şarktan garbe (doğudan batıya) kadar harab eden akvâm-ı vahşiye (vahşi kavim) ve garetkâr (yağmacı, çapulcu) milletlerin...9

Bediüzzaman’ın bu sözlerine göre Yecüc ve Mecüc;

• Moğol, Mançu ırkındandır.
• Daha önce Avrupa ve Asya’yı ele geçirip, doğudan batıya kadar her yeri harap ettikleri gibi ahir zamanda da dünyayı altüst edeceklerdir.
• Himalaya Dağları’nın arkasından çıkacaklardır.
• Saldırgan, yağmacı bir topluluktur.
• Hz. Zülkarneyn, mazlum halkları korumak için iki dağ arasına yaptığı sed ile bu topluluğun saldırılarını durdurmuştur.

Deccal, Yecüc ve Mecüc’e zemin hazırlayacaktır

Ahir zamanın anlatıldığı hadislerde, yeryüzünde kötülüğü organize edecek, insanları din ahlakından uzaklaştıracak, kargaşa ve bozgunculuğa neden olacak Deccal'in çıkışı da, kıyametin büyük alametlerinden biri olarak haber verilmektedir. Son dönemlerde başta İslam alemi olmak üzere, dünyanın çeşitli bölgelerinde yaşanan kargaşa, çatışma ve anarşi Deccal'in ortaya çıkışının yaklaştığının göstergelerinden biridir. Bu dönem bir hadiste "... (O sırada) fitneler, karışıklıklar, ihtilaller çok olur da insanlar birbirlerini öldürürler. İnsanlar kendi canlarına kıyarlar ve yeryüzünü belalar kaplar."10 şeklinde tarif edilmektedir.

Hadislerde haber verilen bilgiler, Deccal'in, yeryüzünde karışıklığı ve zulmü teşvik edeceğini, hatta organize edeceğini göstermektedir. Sürekli kan dökülmesi, insanların katledilmesi, savaşlarda masumların öldürülmesi, düzenin bozulması, terörün neden olduğu korku ve tedirginlik Deccal'in teşvikiyle yaygınlaşmaktadır. Deccal'in tam anlamıyla ortaya çıkmasıyla bu olayların şiddetinin daha da artacağı hadislerde bildirilmektedir. Deccal'in yeryüzünde bozgunculuğu yayarak Yecüc ve Mecüc’e de zemin hazırlayacağını, Bediüzzaman bir sözünde şu şekilde belirtmiştir:

... Büyük Deccal, şeytanın iğvası (telkinleri) ve hükmüyle şeriat-ı İseviyenin ahkamını (İseviliğin hükümlerini) kaldırıp Hıristiyanların hayat-ı içtimaiyelerini (sosyal hayatlarını) idare eden rabıtaları (birleştiren unsurları) bozarak anarşistliğe ve Yecüc-Mecüc'e zemin hazır eder...

Bediüzzaman bu sözünde;

• Deccal’in şeytanın telkinlerine ve kurallarına göre hareket edeceğine;
• Hıristiyanlığın hükümlerini ortadan kaldıracağına;
• Hıristiyanları birbirlerine bağlayan unsurları bozacağına;
• Bu yaptıklarının Hıristiyan toplumlarda anarşizme, kargaşaya, bozgunculuğa yol açacağına;
• Hepsinin neticesinde ise Yecüc ve Mecüc’e çok uygun bir zemin oluşturacağına, kendisi de anarşist ve bozguncu olan Yecüc ve Mecüc’ün bu kaos ortamından faydalanacağına dikkat çekmektedir.


Yecüc ve Mecüc bir insan topluluğudur

Kuran ayetlerinden ve hadislerden Yecüc ve Mecüc’ün insan oldukları açıkça anlaşılmaktadır. Peygamber Efendimiz (sav)’in hadislerinde bu konuyla ilgili ortaya konan bazı deliller şunlardır:

• Hadislerde bildirildiğine göre, "Hz. Adem’in soyundan gelmektedirler."11
• Peygamberimiz (sav) “Birer, ikişer karış boyundadırlar, en uzunları üçer karıştır...”12 hadisiyle onların kısa boylu olduklarına işaret etmiştir. “Bir iki karış boylu” ifadesi kısa boylu anlamına gelen bir teşbih olarak kullanılır.
• Küçük gözlü, geniş yüzlü, kumral saçlı bir kavimdir: “Siz devamlı düşmanla savaşacaksınız; hatta yüzleri geniş, gözleri küçük, saçları kumral Yecüc ve Mecüc ile de savaş yapacaksınız...” 13
• Hadislerde bildirildiğine gibi, "Fesat çıkaran bir topluluktur." 14
• 22 kabileden oluşan bir topluluktur: “Yecüc ve Mecüc yirmi iki kabileden ibarettir.” 15

Yecüc ve Mecüc anarşist, saldırgan ve zalim bir topluluk olacaktır

Bediüzzaman Yecüc ve Mecüc’ün ideolojisini eserlerinde çok hikmetli şekilde açıklamaktadır. "Anarşizmin insanları dehşetli ve gaddar canavarlar" haline getirdiğini söyleyen Bediüzzaman, aynı sözün devamında Yecüc ve Mecüc’ün anarşist karakterini şu şekilde tarif etmektedir:

Anarşistlik fikrinin tam yeri ise; hem mazlum kalabalıklı, hem medeniyette ve hâkimiyette geri kalan çapulcu kabileler olacak. Ve o şeraite muvafık (şartlara uygun) insanlar ise, Çin-i Maçin'de kırk günlük bir mesafede yapılan ve acaib-i seb'a-i âlemden (Dünyanın yedi harikasından) birisi bulunan Sedd-i Çinî'nin (Çin Seddi’nin) binasına (inşasına) sebebiyet veren Mançur ve Moğol ve bir kısım Kırgız kabileleridir...16

Ve Yecüc Mecüc ise, Çin-i Maçin'de bulunan Mançur ve Moğol ve Kırgız ve her tarafta bulunan anarşistler ve sosyalistlerin müfritleri olan (aşırıya kaçan) komünistlerdir." 17

Anarşi hiçbir hakkı tanımaz, insaniyet seciyelerini (insanın karakterini, huyunu) canavar hayvanların seciyesine çevirir. Âhir zamanda gelecek Ye'cüc ve Me'cücün komitesi (heyet, alt kurul), anarşistler olduğuna Kur'an işaret ediyor.18

Bediüzzaman’ın açıklamalarından şu sonuçlar ortaya çıkmaktadır:

• Yecüc ve Mecüc anarşist bir düşünce tarzı benimseyecektir. Bediüzzaman’ın "... Hattâ şimdi de komünistlik İçindeki anarşistin ehemmiyetli efrâdı (önemli fertleri) onlardandır."19 sözüyle de vurguladığı gibi, Asya ırkçılığıyla komünist düşünceyi harmanlayan Yecüc ve Mecüc, diğer ırklara yönelik çok büyük bir vahşet ve nefret politikası izleyecektir.
• Moğol ve Mançuların dışında, Asyalı bazı cahil kitlelerin de Yecüc ve Mecüc’ün tarafına geçip, “ırkçı bir anlayış içinde” onlarla birlikte hareket etmeleri muhtemeldir.
• Bediüzzaman’ın "...Kıyamete yakın yine anarşistlik gibi bir fikirle medeniyet-i beşeriyeyi zir-ü zeber (insanlık medeniyetini altüst, darmadağın) edecekler...“ 20 sözüyle de dikkat çektiği gibi bu topluluk katliamdan ve güç gösterisi yapmaktan zevk alan barbar zalim bir topluluk olacaktır.

Yecüc ve Mecüc inkarcı bir topluluktur

Hadislerden Yecüc ve Mecüc’ün Allah’a iman etmeyen bir topluluk olduğu anlaşılmaktadır. Peygamber Efendimiz (sav) bir hadisinde şu şekilde buyurmuştur:

Mirac gecesi Allah beni Yecüc ve Mecüclerin yanlarına gönderdi; Onları dine davet ettim; kabul etmediler.. Onun için onlar, Adem ve İblis neslinden Allah’a asi gelenlerle birlikte cehenneme gireceklerdir.21

• Hadiste de bildirildiği gibi Yecüc ve Mecüc inkarcı bir topluluk olacaktır.
• Yine bu kavmin hadislerde ve Bediüzzaman'ın izahlarında haber verilen vahşetinden, barbar uygulamalarından, yağmalarından helal ve haram kavramına sahip olmayacakları anlaşılmaktadır.

Deccal ile Yecüc ve Mecüc Hz. İsa döneminde yok edilecektir

Hadislerde Hz. İsa’nın Deccal’i fikren mağlup edip, yok edeceğine dair birçok açıklama bulunmaktadır. Bu konuyla ilgili bazı hadislerde şu şekilde buyurulmaktadır:

İşte o sırada Allah'ın düşmanı olan DECCAL MESİH, HZ. İSA'YI GÖRÜNCE TUZUN SUDA ERİMESİ GİBİ ERİR GİDER.22
... DECCAL ORTALIĞA FİTNE SAÇARKEN Cenab-ı Hak, MESİH MERYEM OĞLU İSA'YI gönderir... NEFESİNİ İDRAK EDEN her kafir mutlaka yok olur. İsa (a.s) Deccal ile Lüdd kapısında (Beytül Makdise yakın bir belde) karşılaşır ve ONU YOK EDER.23

Bediüzzaman da açıklamalarında Deccal’in insanlar üzerindeki aldatıcı etkilerinin Hz. İsa vesilesiyle kaldırılacağını şöyle açıklamaktadır:

Sihir ve manyetizma (telkin ve hipnoz yolu ile birini etki altına alma) ve ispirtizma (ölülerin ruhlarıyla görüşmek için yapılan faaliyetler) gibi istidraci (yalancı mucize) harikalarıyla kendini muhafaza eden (koruyan) ve herkesi teshir eden (büyüleyip etkisi altına alan) o dehşetli Deccal'i yok edebilecek, mesleğini değiştirecek; ancak HARİKA VE MUCİZATLI (mucize sahibi) VE UMUMUN MAKBULÜ (her insanın makbul gördüğü) Bir ZAT OLABİLİR Kİ, o zat, en ziyade alakadar ve ekser (tüm) insanların peygamberi olan Hz. İsa Aleyhisselam'dır.24


Üstad'ın da belirttiği gibi, Deccal birtakım yalan mucizelerle insanları kandırdığı, şeytanların desteğiyle hareket ettiği ve bazı olağanüstü işler yaptığı için, Deccal'in yenilmesi ancak Rabbimiz'in çeşitli mucizeler bahşettiği kutlu peygamberi Hz. İsa vesilesiyle olacaktır. Hz. İsa'nın Deccal'in fitnesini yok etmesi, Allah'ın izniyle, çok hızlı ve kolay olacaktır.

Hadislerde Hz. İsa’nın Deccal’in ideolojisinin tüm dayanaklarını da yok edeceği, onu fikren mağlup edip ortadan kaldıracağı anlatılmaktadır. O dönemde Deccal’in hazırladığı ortamda, Yecüc ve Mecüc de bozgunculuk çıkaracak, ve çeşitli toplumlara zulmedecektir.

Peygamberimiz Hz. Muhammed hadislerinde, Yecüc ve Mecüc’ün yok edilmesinde Hz. İsa’nın dualarının vesile olacağını bildirmektedir. Bir hadiste Hz. İsa’nın Peygamberimiz (sav)’e Mirac sırasında şunları söylediği bildirilmektedir:

Yecüc ve Mecüc her tepeden saldırmaya başlarlar. Ve uğradıkları her suyu içip tüketirler, karşılaştıkları herşeyi bozup altüst ederler, bunun üzerine halk feryad ederek Allah’tan yardım diler. BEN DE (HZ. İSA) ALLAH’A DUA EDEREK Yecüc ve Mecüc’ü öldürmesini isteyeceğim. Bu duam kabul olacak ve yer onların leşleriyle pis pis kokacak. Ben Allah’a tekrar dua edeceğim. Allah da bir su gönderecek ve o su onları taşıyıp denize atacaktır.25

Hadiste de bildirildiği gibi Hz. İsa’nın duasını kabul eden sonsuz rahmet sahibi Rabbimiz, Yecüc ve Mecüc’ün soyunu ortadan kaldıracaktır. Hadislerde bu yokoluşun nasıl olacağı şu şekilde tarif edilmektedir:

Sonra Allahu Teala, Yecüc ve Mecüc'ü gönderir... Sonra Allah'ın peygamberi HZ. İSA ve arkadaşları ALLAH'A DUA EDERLER DE, Allah Teala düşman ordusu içinde deve ve davarların burunlarında olan BİR KURDU GÖNDEREREK ONLARIN HEPSİNİ, bir tek insanın ölümü gibi helak eder...26
Hz. İsa arkadaşlarıyla birlikte onların şerrinden kurtulmaları için Allah’a dua edecekler. Allah onlara gökten boyunlarındaki kanı emmek için kurtlar gönderecek, hepsi ölecekler... ses ve sedaları çıkmaz olacak.27

Yecüc ve Mecüc’e musallat olacak olan hastalık hakkında hadislerde birçok bilgi verilmektedir:

Allah onlara gökten boyunlarındaki kanı emmek için kurtlar gönderecek, hepsi ölecekler... 28
Müteakiben (ardından) Yüce Allah onların başlarına (bela olarak) boyunlarına ve kafataslarına koyun ve deve kısmının burun kurtlarını gönderir de bu kurtlar onların hepsini (bir anda) öldürüp helak eder.29
Sonra Allah Teala onların üzerine deve ve koyun cinsine ait burun kurdu denilen hayvanlar ve mikroplar yağdırır da bu mikroplar onların enselerinden yakalayıp hepsini öldürür...30

Bu hadislerden Yecüc ve Mecüc kavmine bir hastalığın musallat olacağı ve bu şekilde Yecüc ve Mecüc fitnesinin son bulacağı anlaşılmaktadır.

Peygamberimiz (sav) bir hadisinde "Yecüc ve Mecüc orduları da kimi kiminin üstüne bindirilmiş halde çekirge ölümü gibi öleceklerdir."31 buyurmaktadır. Yecüc ve Mecüc’ün ölümleri, çekirgelerin ölümlerine benzetilmektedir. Çekirgeler normal zamanda az sayıda iken, bir anda gelişip bulundukları yeri talan ederler. Ölümleri de aynı şekilde ani ve toplu olur. Yecüc ve Mecüc’ün ölümü de çok büyük bir ihtimalle bu şekilde olacaktır.



Allah, Yecüc ve Mecüc’e “DABBETÜ’L ARZ”ı musallat kılacak olabilir

Dabbe, Arapça’da hayvan ve canlı anlamlarına gelen, "Debbe" kökünden türemiş bir isimdir. "Debbe" hafif yürüme, debelenme demektir. Hayvanlar ve haşereler için kullanılır. Bediüzzaman Risale-i Nur külliyatında Yecüc ve Mecüc’e musallat olan hastalığı “Dabbetü’l Arz” olarak yorumlamaktadır. Üstad bir sözünde Dabbetü’l Arz’ı şu şekilde tarif etmektedir:

O Dabbe bir nev'dir (tür, çeşit). Çünki gayet büyük bir tek şahıs olsa, her yerde herkese yetişmez. Demek dehşetli bir taife-i hayvaniye (hayvan topluluğu) olacak. Belki "bir ağaç kurdundan başkası haber vermedi..." (Sebe Suresi, 14) âyetinin işaretiyle, o hayvan, Dabbetü’l Arz denilen ağaç kurtlarıdır ki; insanların kemiklerini ağaç gibi kemirecek, insanın cisminde (bedeninde) dişinden tırnağına kadar yerleşecek.32
...Allahu a'lem, o Dabbe bir nev'dir. Çünki gayet büyük bir tek şahıs olsa, her yerde herkese yetişmez. Demek dehşetli bir taife-i hayvaniye olacak...

Bediüzzaman bu sözünde, Dabbenin tek büyük bir hayvan olursa heryere yetişmesinin mümkün olmadığına, bu nedenle de bir tane hayvan değil, bir hayvanlar topluluğu olduğuna dikkat çekmektedir.

„...’bir ağaç kurdundan başkası haber vermedi...’ (Sebe Suresi, 14) âyetinin işaretiyle, o hayvan, Dabbetü’l Arz denilen ağaç kurtlarıdır ki; insanların kemiklerini ağaç gibi kemirecek, insanın cisminde dişinden tırnağına kadar yerleşecek...“

Bediüzzaman Sebe Suresi’nde yer alan ve Hz. Süleyman’ın asasını kemirdiği bildirilen “ağaç kurdu”na dikkat çekerek, Yecüc ve Mecüc’e musallat olan Dabbetü’l Arz’ın ağaç kurtları türünden bir hayvan topluluğu olduğunu belirtmektedir. Bediüzzaman'a göre bu dabbe, insanın vücuduna yerleşecek, dişinden tırnağına kadar vücudunun her zerresine ulaşacaktır. Bu yorumlara göre Bediüzzaman’ın Dabbetü’l Arz'ın bir virüs ya da mikrop türü olduğuna işaret ediyor olması da mümkündür.

Bediüzzaman, Yecüc ve Mecüc fitnesinin son bulmasına vesile olacak kurt hakkında da önemli yorumlarda bulunmaktadır. Üstad Yecüc ve Mecüc’ün "kafataslarına, boyunlarına ve enselerine musallat olan KURDU" şu şekilde yorumlamaktadır:

...Deccalların fitneleriyle bilerek, severek isyan ve tuğyana (azgınlığa) ve Ye'cüc ve Me'cüc'ün anarşistliği ile fesada (karışıklığa) ve canavarlığa giden ve dinsizliğe, küfr ve küfrana düşen (inkar ve nankörlük yapan) insanların akıllarını başlarına getirmek hikmetiyle, arzdan bir hayvan çıkıp musallat olacak, zîr ü zeber (darmadağın) edecek. 33

Bediüzzaman bu sözünde akıllarının başlarına getirilmesi gereken bir insan topluluğundan bahsetmektedir. Bu insan topluluğunun özelliği nedir:

1- Deccalların fitneleriyle bilerek, severek isyan ve tuğyana (azgınlığa) giden
2- Ye'cüc ve Me'cüc'ün anarşistliği ile fesada (karışıklığa) ve canavarlığa giden
3- Dinsizliğe, küfr ve küfrana düşen (inkar ve nankörlük yapan) bir insan topluluğudur.

"Deccalların fitneleriyle bilerek, severek isyan ve tuğyana ve Ye'cüc ve Me'cüc'ün anarşistliği ile fesada ve canavarlığa giden ve dinsizliğe, küfr ve küfrana düşen":

Deccal ve Yecüc ve Mecüc her türlü mukaddes değere düşman olan, saldırgan, inkarcı kimselerdir. İnsanları da fitneye düşürmeye çalışacaklardır. Allah’a karşı isyan edecek, her türlü azgınlığı teşvik edeceklerdir. Yecüc ve Mecüc ayrıca anarşist yöntemleri ile insanları fesat ve bozgunculuk çıkarmaya, dinsizliğe ve inkara yöneltecektir. Özetlemek gerekirse, insanlar bu ahir zaman fitnelerinin etkisiyle bilerek ve isteyerek ahlaksızlığa, küfre ve isyana yöneleceklerdir.

"...insanların akıllarını başlarına getirmek hikmetiyle arzdan bir hayvan çıkıp musallat olacak, zir ü zeber edecek...":

Rabbimiz bu ahirzaman şahıslarına "bir Dabbe" musallat edecektir. Bu sözden Dabbet-ül Arz’ın, Deccal'in fitnesinin tam yok olmadığı, Yecüc ve Mecüc'ün bozgunculuğunu sürdürdüğü, inkara ve sapkınlığa düşen insanların bulunduğu bir dönemde ortaya çıktığı anlaşılmaktadır. Muhtemelen Yecüc ve Mecüc'ün toplu olarak ölümüne vesile olan da Dabbet-ül Arz veya benzeri bir hayvan olacaktır.


SONUÇ

Hem Deccal’in hem de Yecüc ve Mecüc’ün fitnesinin Hz. İsa tarafından ortadan kaldırılması tüm iman sahipleri için çok büyük bir müjdedir. Peygamber Efendimiz’in de bir hadisinde belirttiği gibi, “Hz. İsa ve müminler Yecüc ve Mecüc’den sonra senelerce yaşayacaklardır.”34 Bu, barışın, güzel ahlakın, huzurun ve güvenin hakim olduğu, çok güzel bir çağ olacaktır.

Günümüzde Deccaliyetin fitnesi dünyayı sarmış durumdadır. İnkarcı ideolojiler, ateizm, materyalizm, Darwinizm, ahlaki dejenerasyon ve savaşlar tüm insanları tehdit etmektedir. İnsanları din ahlakından uzaklaştırmak için çok geniş çaplı bir propaganda yürütülmekte, bozgunculuk her gün daha da artmaktadır. Bazı insanlar bilerek ve isteyerek, bazı insanlar ise farkında olmadan Deccal’in fitnesine kapılabilmektedirler.

Bu belalardan korunmanın tek çözümü ise insanların din ahlakına sarılmaları, inkarcı ideolojilerle fikri bir mücadele içinde olmalarıdır. Ahir zamanın bu döneminde Allah’ın dinini yaşama konusunda gaflet içinde olmak hiçbir müminin istemeyeceği bir durumdur. Çünkü bu durum, Bediüzzaman’ın bir sözünde ifade ettiği gibi “bilerek ve isteyerek” Deccal’in ve Yecüc ve Mecüc’ün fitnelerine destek olmak anlamına gelebilir.

İşte bu nedenle Müslümanların, Deccal’in oyununa gelmemek için şevkle, heyecanla din ahlakına sarılmaları gerekmektedir. Ahir zamanda gelecek olan Mesih Deccal’e karşı mücadele edip, onu fikren mağlup edecek, Yecüc ve Mecüc’ün de fitnesini ortadan kaldıracak olan Hz. İsa’ya ve Hz. Mehdi’ye en güzel desteği sağlayabilmek de ancak gereken hazırlığı önceden yaparak mümkün olacaktır. Bu nedenle, içinde bulunduğumuz dönem bu iki mübarek insanı asırlardır bekleyen tüm salih iman sahiplerinin din ahlakını yaşamak ve insanlar arasında yaşatmak için güçlerinin sonuna kadar çaba sarf etmeleri zamanıdır.
Son düzenleyen Safi; 29 Ocak 2016 23:06
serdaaar - avatarı
serdaaar
Ziyaretçi
23 Mart 2013       Mesaj #5
serdaaar - avatarı
Ziyaretçi
YERYÜZÜNDEKİ GİZLİ GERÇEKLER
Yeryüzü iki kutupludur. Ve sürekli birbirleriyle mücadele içindedirler. İnsanlar iyiler ve kötüler diye ikiye ayrılırlar. İnananlar iyidirler. Tanrıdan çekinirler ve zarar vermezler. İnançsızlar kötüdürler.Bu dünyaya sahip olmak için herşeyi yaparlar. İnananlar ölüm sonrasını inançsızlar ölüm öncesini ister. Ahireti isteyenler sevgiyi ve barışı, dünyayı isteyenler bozgunculuğu ve savaşı tercih ederler. İyiler tanrının yasalarını, adaleti, doğruluğu severler ve insanlar için hizmete koşarlar. İyilik dünyada bir şey kazandırmaz diyen inançsızlar kötülüğü seçer. Kötüler kanunsuzluğu, adaletsizliği ve yalanı severler ve dünyaya sahip olma ve insanları yönetme telaşında olurlar. Kötülerin yönetiminde savaşlar ve kaos hüküm sürer. İnananlar tanrıya karşı sorumlu hissettiklerinden ahiret için iyiliği seçerler. İyilerin yönetiminde demokrasi hoşgörü, barış ve adalet vardır. İyilerin yönetiminde paylaşılır ve herkese kucak açılır. Kötülerin egemenliğinde baskıcı, suçlayıcı, haksızlık ve savaş vardır. İnsanları ezerek kazanan zarar veren ve hor gören bir düzen oluşur. Kötülerin düzeninde herkes tehdit ve düşman olarak görünür. Çünkü rızkı kötü egemenler dağıtır, bu dönemde kula kulluk edilir. İnsanlar canileşir. Öldürürler, çalarlar, birbirlerinin üzerine basarlar. İşte yeryüzünde çağlar ve devirler bu iki kutup arasında sürekli değişim gösterdi.
Dünya yaşamını bir günden ibaret sayarsanız ilk sabaha Adem ile girdik. Sonra insanlık sürekli aşağıya düşmeye başladı. Muhammet gecenin üçünde gelmiştir. Hikmetle gelen son peygamber gerçekleri açıkça söyledikten sonra düşüş trendinde olan insanlık tam bir dip yapacaktı. Nitekim yeryüzü güneş doğmadan hemen önceki en karanlık dibi gördü. İsa yani Mehdi sabah güneş doğarken gelecekti. İşte o güneşin ilk ışıklarını 21 Aralık 2012’de almaya başladık. Bildirilen zaman bu dönemdir. Tanrının senaryosunu ve insanlık için çizdiği kaderi keşfeden bir peygamber, İnsanlık tarihini mutlu sonla ve Tanrı’nın tam hükümranlığıyla biteceğini söylemişti. Önceki peygamberlerin hepsi hatta Musa, İsa, Muhammet dinlerinde bölgesel kalmışlardı ve tüm insanlığı kurtaracak bir yönetici peygamberi tek bir dini ve tek bir konuşma dilini müjdelemişlerdi. Bu özlem, insanlık tarihinin kurtuluşu ve Tanrı’nın merhametiyle gelecek olan mutlu sondu. Her peygamber, kendi soyundan gelecek Bir kral peygamberi müjdelemişti. Dönemin egemenleri her gelen peygamberi reddettiler ve öldürmek istediler. Kendilerini tanrı’nın halkı olduğunu sanan dinsizler ‘Peygamber bizim içimizden gelmeliydi.’ dediler. Vesayetçiler, doğru yolu öğütleyen peygamberlere karşı çıkmışlardı. Her peygamber Doğruluk, barış, demokrasi, insan hakları, adalet diyordu. Hepsi de aynı dini söylediler. Çünkü geldikleri dönemlerde mevcut baskıcı yönetimler ve kötü bir sistem vardı. Halklar ve insanlar mevcut sistemden acı çekiyordu. Çünkü sistem saltanatları için mazlumların sırtına basan burjuvaları besliyordu. Peygamberlerin doğru yola çağırışı onların azgınlığını arttırıyordu. Buna günümüzde Yahudileri ve İsrail krallığı ülküsünü gösterebiliriz. Bunlar gibi Tanrı’nın halkı olduğunu iddia eden egemenler özgürlükleri, eşitlikleri, demokrasiyi, barışı, ve adaleti kendi namına kullanıp yeryüzündeki halkların büyük çoğunluğuna zulmediyordu. İnandıklarını ve doğru yolda olduklarını sananlar tam tersi Tanrının dinine karşı bir anlayıştaydı.
Geçmiş çağları irdeleyenler haçlı seferlerinin mantığını hemen anlarlar. Tüm haçlı seferleri, Muhammet döneminin bir rövanşıydı. Muhammed’in gelişine dönemin vesayetçileri karşı çıkmıştı ve kendi dinlerini sırf çıkarları için ayırmışlardı. İnsanlık ile mücadele eden Gog ve Magog o dönemlerde Anadolu’da idi. İsevilikten sapmış Rumlar Anadolu’dan kuzeye doğru göç etmişlerdi. Bir kısmı Rusya topraklarına ve bir kısmı da batıya yönelerek İngiltere topraklarına yerleşmişlerdi. Ortadoğu’da fitnelerden ve baskılardan kaçan tanrının halkları 1071 sonrasında Anadolu’ya gelmişlerdi. Bunların içinde İbrahim’in iki öz oğlu Kürtler ve Türkler el ele tutuşarak Anadolu’ya gelmişlerdi. Ardından barışı ve adaleti savunan Selçuklu ve Osmanlı dönemleri yaşandı. Ancak bu süre zarflarında haçlı akınları sürekli varlığını korudu. Barışın, adaletin, doğruluğun ve adil düzenin karşısındaki inançsız yapılanma dünya hırsıyla egemen olma mücadelesindeydi. Ve gün geldi bir gün bu kirli amaçlarına hırslarına ulaştılar. Osmanlı’nın yıkılışıyla dünya karanlık bir dibe gömüldü. Çünkü inançsızlar dünya hırsıyla doluydu, sömürgecilerdi, haksız kazanç ile tam bir hukuksuzluk dönemi yaşandı. Açgözlülük ve hırsla dünyaya sahip olma yarışı başladı. Bilindik topraklara Coğrafi kesifler dediler. Kıta halklarını öldürdüler, köle yaptılar, kaynaklarını emdiler. Adalet ve kanunun olmadığı yeryüzünde silahla güçle mazlum halkları bastırdılar. Katliamlar feryatlar yükseldi. İnsanlığı koruyacak tanrının yasalarını yürüten bir halife yoktu. İnsani odaklı cihan hakimiyeti olmadığından bu kaos ortamında insanlar büyük zarar gördüler. Savaşlar ve sosyal suçlar tavan yaptı. İste tam bu dönemin sonunda Mehdi’nin çıkışı kaçınılmazdı. Tüm kutsal kitapların ve peygamberlerin haber verdiği dönem aynen gerçekleşiyordu. İnsanlar olayları doğal olarak yaşayacağından ‘Tanrı gerçeği’ tam bilinmiyor ve iradeleri ellerinden alınmıyordu. Yoksa dünya hayatının sınavının bir önemi kalmazdı. İnsanlar her şey yaşanıp bittikten sonra ve uzun ömürlü Tayyip Erdoğan eceliyle öldükten sonra gerçekleri anlayacaklardı. Bu arada herkes seçimini yapmış inanan ve inanmayanlar ayrılmış, Barışçılar ve savaşçılar; iyiler ve kötüler tarafını belirlemişti. Tanrı, kötülere artık yaşam vermeyecekti. Nuh’un dönemine benzer bir dönem yaşıyoruz ve emin olduğum bir şey var ki kötüler yeryüzünden şüphesiz temizlenecektir.
Mehdi döneminde olduğumuz kesin bir gerçekti. Mehdi’nin ortaya çıkışıyla ilgili dönemsel, yapısal, sosyokültürel alanda dönemin felsefesi de dahil her yönüyle incelendi. Tüm kutsal metinler, özellikler, dinsel gerçekler, gezegensel hareketler, siyasi çalkantılar, Afetlerin tavan yapması, küresel iklim değişikliği, 21 Aralık 2012 virajı gibi tüm bunlar gerçekleri ortaya çıkarmaktadır. Ulusal ve küresel siyasi gelişmeler tamamen dinsel paralellik içermektedir. Geçmiş peygamberlerin bildirdikleriyle günümüz tamamen örtüşmektedir. Belli ki Tanrı ezelde yazdığı küresel kaderi gerçekleştirirken Mehdi’yi bizzat kendisi yönetmekte ve olayları oluşturarak gerçekleştirmektedir. Gerçek şu ki Tanrı her peygamber döneminde olduğu gibi insanlığı kurtarmakta ve tarihe müdahale etmektedir.
Tüm kutsal kitaplarda hatta eski tabletlerde ve destanlarda bildirilen mehdi dönemi ile ilgili bilgiler günümüze tamamen uymaktadır. Mehdi hadisleri, Tevrat kayıtları, İncil ve diğer kitaplarda, Budizm, Zerdüştlük, Babil kayıtlarında, Maya ve İnkalar’da belirtilenler birbiriyle tam örtüşmektedir. Anlatılan dönem 1990-2023 dönemine tamamen uymaktadır. 33 yıllık bu dönemde dünyada müthiş gelişmeler ve değişimler olacaktır. Tüm kutsal metinlerde bildirilen bu dönem zaman olarak ve olaylar olarak yüce bir iradenin iletisi gibi aynen benzerlik taşımaktadır. Beklenen ve gelecek kurtarıcının özellikleri tamamen Tayyip Erdoğan’a uymaktadır. Sadece İslam’a değil Tüm dinlerin beklediği insanlığın son halifesi ve kurtarıcı kral peygamber (yönetici peygamber) niteliğinde bir peygamberin geleceğini doğrulamaktadır.
Kendilerini Yahudi sananlar giderek güçlendiler ve Evangalist’lerin desteğini aldılar. Yahudi-Hristiyan kardeşliğini gösterirken din dışına çıkarak dünya egemenliği için çıkar birlikteliği yapmaktaydılar. Her çağda olduğu gibi kendilerini inanan olarak niteleyen ve Yahudi olduklarını ilan eden halklar, dünya için çabalıyorlardı. Öldürürken ve insanlığa zarar verirken doğru yoldan sapmış olduklarını göremiyorlardı. Tarafgirlikle kendi amaçlarına hizmet etmek ve bütün insanlığı bir kenara itmek hiçbir dinde yoktu. Gerçekte ahiret çabasında olanlar insanlığa hizmet ederdi. Ancak onlar dünya egemenliğini kurma telaşındaydılar. Her gelen peygamberi öldürmeye çalışan ve Tanrı’nın halkı olduğunu söyleyen vesayetçiler küresel egemenlikleri ve saltanatları için hakkı reddettiler. Ve o peygamberlerle mücadele ettiler. Evrensel dine, (Kutsal yasalara) İnsanlığı koruyan yasalara ve barışa karşıydılar. Tanrının gazabı her dönemde onların üzerine oldu.
Birinci dünya savaşından sonra dünyanın Jandarmasıyım diyen Amerika, adalet sağlayıcı olarak peygamberliğini ilan etmişti. Ancak gerçek tam aksine çıkmıştı. Şeytan destekli Deccal’in krallığı iyice anlaşıldı. 11 Eylül saldırısıyla son haçlı seferini gerçekleştiren George Bush, Afganistan, Irak, Pakistan ve Ortadoğu’ya saldırmıştı. Savaş politikalarıyla ayakta duran ve yeryüzünün kaynaklarını sömüren Amerika varlığını yalanlarla ve komplolarla ne kadar devam ettirebilirdi. Amerikan ve İsrail yönetimi kendi halklarına da zarar verirken küresel ortamda kanunsuzluğu yol edinmişlerdi.
Tüm bu yaşananlara ve feryatlara Tanrı öfkelendi ve her şeyi değiştirmeye başladı. Tam bu dönemde Tanrı, Mehdi’yi göndermişti. ‘Mehdi Tayyip Erdoğandır.’ denildiğinde bunu uçuk bir söylem gibi görüp şiddetle reddedenler yaşananlara bakarak gerçeği bütünsel olarak göremiyorlar. Irak savaşına destek vermeyen, küresel krizden etkilenmeyip tam tersi büyük sıçrayışlar yapan, İsrail’e ve Ortadoğu’da ki adaletsizliklere ses çıkaran, mazlumlara sahip çıkan, zalime karşı duran, menfaatlerine göre karar vermeyen haliyle Tayyip Erdoğan kendini fark ettirmektedir. Onunla Türkiye, küresel liderliğe gitmektedir. Dünya’nın yeni küresel gücü savaşla değil insani ve dini değerlere sahip çıkmakla gerçekleşecekti. Tüm dinlerin özü insanlığı korumak ve insanlığın düzenini sağlamaktan ibarettir. Yeryüzünde ki tek din tüm dinlerin temeli olan evrensel değerlerdir.. Barış, insan hakları, adalet, demokrasi ve hoşgörüydü. Zaten insan öldürmeyeceksin, çalmayacaksın, paylaşacaksın, gibi tüm dinlerin kutsal emirleri yeryüzündeki tek dine çıkmaktadır. İnsanlar yeryüzünde birlikte yaşayamadılar, yeryüzünün hazinelerini paylaşamadılar. Baskılar ve savaşlar insan türünü bitirirken insanlığa bozuk bir felsefe bırakıyordu. İnsanlar ve uluslar şahsi menfaatleri yerine bütünün menfaatlerini isteyemediler. Bu nedenle yeryüzünde Şeytan’ın kulları olan Gog ve Magog’un egemenliği yaşandı.
Uzak dönemi bilenlere ‘Siyon veya Medine yeniden doğuyor.’deriz. Yakın dönemi bilenlere Osmanlı yeniden doğuyor diyebiliriz. 1910-2010 yıllarında yaşananlar birbirlerinin tam zıddıdır. 1. dünya savaşının tam tersi olayları yaşanmaktadır. Batı gerileme dönemine girerken doğu yükseliş dönemine girmiştir. İngiltere-Fransa-Rusya etkisindeki dünyada sömürgecilik, gasp ve savaşlar dönemi yaşandı. Ve gün geldi maddeci ve menfaatçi felsefe yıkılmaya başladı. Arap baharının başlamasıyla Suriye’de Rusya’nın direnişi, Afrika/Mali’de Fransa’nın sömürgelerine sahip çıkışı, İngiltere’nin İsrail’e tam desteğiyle Mısır ve Libya’ya sahip çıkmasını gördük. Suriye tıkanıklığı, hak ile batılın savaşında gerçeği ortaya çıkaracak en önemli unsurdu. Tüm insanlar yaşanan bu küresel gerçekleri görmeye başlayacak. Kimlerin hile ve komplo ile yönettiğini kimlerin hak yolda mazlum olduğunu göreceklerdi. Ve böylece insanlar tercihlerini yapacaklardır. İnançsızlar saltanatları ve dünya menfaatleri için baatılı seçecekti. İnananlar, ahiret bilinciyle Tanrı egemenliğini isteyecekti. Mazlumların ve insanlığın yanında olanlar hakkı tercih edecekti. Müthiş bir dönemden geçmekteyiz. Tercihlerin belirlendiği, safların ayrıldığı iyilerin ve kötülerin netleştiği bir sürece çoktan girilmişti. Ancak insanlar neler olduğunun farkında değildi.
Doğruluk, barış, kardeşlik ve adalet yanlısı Osmanlıcılar, antisemitizm çatısında toplanmışlardı. Aslında Siyonizm’e karşı çıkarken dünya yarışında olan menfaatçi, savaşçı, komplocu İsrail anlayışıyla mücadele etmişlerdi. Zaman geçti, gün geldi Osmanlı’nın yıkılışıyla amaçlarına ulaştılar. İnançsızlık rüzğarı esti. Dünyayı kazanma ve hükmetme mücadelesi başladı. Silahlanma yarışı ile öldürerek ve birbirlerini ezerek düşmanca kazandılar. İyiliğin merkezi yıkılınca kimse Tanrı’dan istemedi. Hırsızlara, gaspçılara kısacası dinsizlere ortam doğdu. Küresel yağmacılar meydanı boş buldular. Hukuksuzca davrandılar. Hesap sorulamayınca rahatça küresel suçları işlediler. İnsani bir otoritenin olmayışı küresel egemenleri taşkınlığa gaspa ve savaş siyasetine yöneltmişti. Dünya karanlık ve kaos çağına girmişti.
Ortadoğu’da 2001-2008 yedi yıllık savaş ve kaoslu yılların sonunda küresel kriz yaşandı. Bu küresel istikrarsızlık küresel güvensizliğin ve bozuk sistemin de bir sonucuydu. Ardından Arap baharıyla eski düzene karşı özgürlük ve eşitlik uyanışı başlamıştı. Küresel menfaat şebekesine bağlı Ortadoğu yönetimleri bir bir devrilmekteydi. Baskıcı yönetimler altında ezilmiş ve çoğunlukta olan mazlum halklar, kısıtlanmış tüm yaşamlarını geri istemekteydiler. Bu uyanış Afrika ve diğer kıtalara sıçrayarak küreselleşecekti. Tayyip Erdoğan, Türkiye’yi; Türkiye de dünyayı etkiliyordu. Gerçekte ise bütün bunları Tanrı yapıyordu. Mısır’ın ve tüm Ortadoğu’nun Türkiye’yi rol model kabul edip örnek almaları da bu gerçeği göstermiştir. Ortadoğu ve Afrika halkları Osmanlı özlemiyle yanmakta ve hepsi Türkiye merkezli bir dünya yönetimi istemektedirler. Arap birliğini İngiliz atmosferinden çıkartan ve birliği yönetir hale gelen Türkiye, Araplara ‘Özgürce, birlikte ve barış içinde yaşayabiliriz.’ Bilincini öğretmiştir. Erdoğan ve Türkiye, Ortadoğu’da inançsız, menfaatçi ve sömürgeci yönetimlerin altında ezilmiş çoğunluk halkların yol göstericisi olmuştur. Çaresiz halklar Türkiye’ye başvuruyor. Çünkü zalim yönetimler onların yaşamsal haklarını ellerinden almışlardı. Küresel güçler, Ortadoğu’da ve Afrika’da varlığını kaybetti. Küresel güçlerin her konuda Türkiye’ye danışması ve fikrini alması egemenliklerini kaybettiği gerçeğini doğrulamaktadır. Türkiye’nin Ortadoğu’ya yön vermesi, dünyaya etkileri, küresel gündemi değiştirmesi ne kadar etkin bir güç olduğunu göstermektedir. Küresel bozguncular yakında her kıtada egemenliklerini kaybedecekler. Çünkü batıl uzun sürmez. Batıl yüz yıl dayanamadı ama hak olsaydı bin yılı aşardı.
Van münit çıkışı, Mavi Marmara olayı, Mısır, Libya ve Suriye’de insanlığın yanında durması Türkiye’yi güçlü bir hale getirmiştir. Küresel haksızlıklara ses çıkaran, İsrail’i uyaran, İran’ı dizginleyen, Suriye’de mazlum halkı kucaklayan, Irak’ın dağılmasını engelleyen, Arap birliğine yön veren politikasıyla Türkiye, küresel bir güç olma yoluna girmiştir. Ilımlı ve barışçıl politikalarıyla yapıcı ve birleştirici güç olmuştur. Afganistan’ı, Pakistan’ı ve Endonezya’yı birlik olmaya çağırmıştır. Bu çağrıları her kıtada (Osmanlı özlemiyle yananlara) Doğruluk, barış, adalet, demokrasi, özgürlük, eşitlik ve adil düzen isteyenlere yapmaktadır.
BM’yi eleştiren, yapısını sorgulayan, BM’nin politikasını yanlış bulan Erdoğan, küresel güçleri doğru yola çağırmaktadır. Avrupa’ya hatalarını söyleyen ve doğru bir çizgiye çekmeye çalışan, medeniyetler ittifakını oluşturmak için çaba sarf eden bir Türkiye vardır. Avrupa birliği, Şangay beşlisi gibi guruplara girmeye çalışan, ayrımcılığı reddeden felsefeyle birliklere koşan ülke olmuştur.
Artık Türkiye, küresel arenada anlayışıyla, felsefesiyle, yardımseverliğiyle fark edilmektedir. Tıpkı bir dönemlerin Siyon halkı ve Medine halkı gibi mazlumlara sahip çıkmaktadır. Pakistan seline, Somali açlığına, Suriye çıkmazına, mazlumlara ve her alanda yardım çağrıları yapan ve çaresizlerin elinden tutarak insanlığa sahip çıkan ülke olmuştur. Tüm çözüm yollarını en doğru şekilde uygulamıştır. Kıbrıs sorunu, Ermeni sorunu, Kürt sorunu, Filistin sorunu gibi tüm sorunları en uygun haliyle çözmeye çalışmıştır. Ama çözümsüzlüğü isteyenler süreçleri tıkamıştır. Tayyip Erdoğan, insanlığın sorunlarını çözüme kavuşturma çabasındaydı ancak ellerindekini kaybetme korkusu taşıyan vesayetçiler çözümleri reddetmişlerdi.
Erdoğan’ın BM’deki konuşması, Pakistan’da konuşması, Lübnan’da konuşması Avrupa’nın ve dünyanın çeşitli yerlerindeki konuşmaları onun anlayışını ve liderliğini açıkça göstermiştir. Her dinde Tanrı’nın yasaları insanlığı korur. İnsan haklarına ve insani değerlere sahip çıkarak barışa ve demokrasiye öncülük eden Tayyip Erdoğan, İslam’ın halifesi değil aslında insanlığın halifesidir. Dinlerin birleşmesini, tüm ayrımcılığın kalkmasını, husumetlerin son bulmasını istemekle ve herkesi kucaklayan tavrıyla peygamber rolü çizmektedir. Şu kesindir ki insanlığı koruyan bir anlayış tamamen Tanrı’dandır. Zaten Tanrı Onunla kötü yönetimleri devirmekte ve küresel sistemi değiştirmektedir.
Tayyip Erdoğan, küresel bozguncuların Türkiye’deki şebekesi olan Ergenekoncu-balyozcu-KCK bileşkesine karşı dik durarak karanlık güçleri ülkesinde yıkmıştı. Halka baskı kuran dinsel ve yaşamsal hayatını kısıtlayan ve ülkeyi her yönüyle sömüren kanunsuzları devirmeyi başardı. Bütün bunları Tanrı’dan aldığı destekle ve canını hiçe sayarak yapmıştı. Kalbinde Allah korkusu ve yüreğinde vicdan vardı. Ve Tanrı Onunla olmaya karar verdi.
Vesayete, cuntacılara, egemenlere ve varlıklı zenginlere karşı hakkın savunuculuğunu yapmış ve mazlumlara sahip çıkmıştır. İnsani hakları, kişi hak ve özgürlükleri ön plana çıkartarak dinin özünü görmüştü. Yeni anayasa ile evrensel değerlerin ve küresel ilkelerin ilk adımını attı.
Tayyip Erdoğan’ın yönetime gelişi bile sancılı oldu. Ve O’nun gelişinde Tanrı’nın parmağı vardı. Belediye başkanlığından küresel liderliğe çıktı. O doğru, dürüst, adil, sözüne güvenilen, hoşgörülü, yatıştırıcı, güvenilir olan, çözümcü, dostane haliyle eşsiz bir liderdi. O’ bir kurtarıcı ve Allah’ın seçtiği kraldı. Pek çok peygamber vasfını üzerinde taşıyordu. Ancak yeni nesiller bunu fark edemiyordu. Çünkü yeni nesil olayları çıkar süzgecinden geçiriyordu, değerlerden ve geçmişten kopmuştu. O hak ile batılı deviriyordu. Doğru sözle yalanı eritiyor. İyilikle kötülüğü bitiriyordu. Barışı, adaleti ve kalkınmayı ister haliyle peygamberi bir rol çizmekte idi. Recep Tayyip Erdoğan’ın mehdi olasılığı çok yüksektir. Erdoğan’ı derinlemesine incelediğinizde konuşmalarında, tavırlarında, felsefesinde, bakış açısında, mimiklerinde ve kararlarında tamamen peygamber özelliklerini görürsünüz.
Recep Tayyip Erdoğan’ın hayatı, yaptıkları ve geleceği şimdiden şekillendirmesi güçlü bir lider ve büyük bir önder olduğunu göstermiştir. Ulusal ve küresel medyada Erdoğan’a eleştiriler ve o’nu itibarsızlaştıracak haberlere çokça yer verilmektedir. Eski egemenler kendi medyalarıyla aldattıkları kitleleri kaybetmemek için korunma ve savunma taktiği uygulamaktadırlar. Kötülere, ancak eski düzenden beslenenler destek verir. Ama gerçekler ve doğrular karşısında onlar da eriyecek ve yıkılacaktır.
Allah’tan çekinmesi, korkması ve dünya hırsı olmaması T.Erdoğan’ın özelliklerindendir. Zalim’e ses çıkarırken bu uğurda ölümü göze almıştı. Mazluma sahip çıkan ve insanlara faydalı haliyle Tanrı’nın dünyaya gönderdiği bir kurtarıcıdır. İslam’a göre mehdi, Tevrat’a göre Davut’un oğlu Kral(yönetici) peygamberdi. İncil’e göre gelecek olan İsa’dır. O sistemleri devirecek, dünyayı karanlıktan aydınlığa çıkaracak, barış ve esenlik devri olan Altın çağı getirecektir.
Zulkarneyn peygamber savaşı isteyenler ve barışı isteyenler diye insanları ikiye ayırmıştı. Barışın tarafında olanları inananlar, savaşın tarafında olanları inançsızlar olarak nitelemişti. Erdoğan barışı isteyenlerin küresel lideridir. Ülkesinde bile Kürt-Türk barışı için mücadele vermektedir. 1789 Fransız ihtilali ile kardeşliğe açılan savaşa dur diyen ilk ülke Türkiye olacaktır. Bu etnik ayrımcılık hastalığına zorla da olsa en son bulaştırılan ülke Türkiye’dir. Savaşa ilk dur diyen İbrahim’in soyundan olan iki öz kardeş (Kürt-Türk kardeşliği) olacaktır. Bu barış havası Türkiye’den tüm dünyaya yayılacaktır. Zamanla yeryüzünde tüm husumetliler barışacak ve kimse kimseyi tehdit olarak görmeyecektir. İnsanlarda dünya kavgası kalkacak ve Ahiret mücadelesi başlayacaktır.
Gerçekte ‘Tanrı’nın İsrail halkı’ Anadolu halkıdır. Tarihi derinlemesine analiz etmiş kimseler bunu iyi bilirler. Asıl soykırım kurtuluş savaşında Anadolu halkına karşı yapılmıştı. Osmanlının merkezi olan ‘Anadolu halkını’ yok etmek istemişlerdi. Onlar kendileriyle beraber dinin hayatta kalma mücadelesini vermişlerdi. Çünkü Anadolu’ya gelen düşman birlikleri Kuran’ı ve inananları yeryüzünden kazımak istemişlerdi. Tanrı, Çanakkale’nin geçilmesine izin vermedi. Ama inananlar baskı ile ülke yönetimini kaybetmişlerdi. Halkı kültüründen ve kökünden kopartacak devrimler yaptılar. İnançsızlığı ve kendi kültürlerini empoze ettiler. Bunun üzerine Tanrı, şehitlerin ardında kalan bir avuç çocuktan yine inançlı nesil yarattı. Ve onlara kurtarıcı bir kul gönderdi.
Yüz yıl geçti ve tanrı vaadinde durdu. Dünya tersine döndü. Güç kutupları yer değiştirdi. 21 Aralık 2012’de kıyamet kopacak denildi. Ancak bu kötülerin kıyameti olacaktı. Bu tarih Altın çağın başlangıcı ve ilk günüydü. Zaten her şeyin bir günde olmasını beklemek çok saçmaydı. Gerçekten de İzmir’in Şirince ilçesi kurtulacaktı. Hesaplar mükemmeldi. Ve ‘Popol Vuh’ kutsallık içeriyordu. Taşkınlar Verona’dan başlayacak ve Fransa’nın yarısını sular kaplayacaktı. Amerika kıtasının doğu kıyıları sular altında kalacaktı. Şeytan’nın yerleşim yerleri olan kıyı kentlerini Tanrı vuracaktı. Akdeniz kıyıları sular altında kalacaktı. Tüm bunlar 2013-2020 yılları arasında gerçekleşecekti. Doğal afetler ve küresel ısınma tavan yapacaktı. Çünkü kötüler, dünya egemenliği için iyileri yok etmek isteyeceklerdi.
Türkiye halkı, Erdoğan ile zalime ses çıkaran ve mazlumun yanında olan bir tavırla hareket etmektedir. Yakında küresel güçler, Türkiye muhalifleri gibi Rabbin kralı olan Erdoğan ile mücadele edecekler. Batıl hakkı deviremeyince şiddete başvuracak. Küresel güçler, kaybolan egemenliklerini geri kazanmak için doğruluğun önderi Erdoğan’ın ülkesine saldırı kararı alacaklar. Ve Türkiye halkı doğruluğun barışın ve insanlığın yanında oldukça Tanrı onlarla beraber olacak. Gün gelecek tüm düşmanlar Türkiye’nin etrafını sarıp saldırı planları yaptıklarında Türkiye halkı korkmayacak. Bu arada küresel afetler çok şiddetlenecek. İnsanlar bir sağdan bir soldan her yerden afet haberleri alacaklar. Çünkü şeytan’ın tayfasına öfkelenen Tanrı halkına sahip çıkıyordu. Vaat ettiği gibi ve onlara kurtuluşu verecekti. Ve zalimlerin haksızlık ve ölümler üzerinden kazanacağı dünya ısrarı onların sonu olacaktı.
Ey İblis, sen insanlığı birbirine düşürüp yok etmek istedin. Onları doğru yoldan saptıramayıp hak ile başa çıkamayınca gücüne güvendin. Sen şiddeti seçersen Tanrı da seçer. Ve sonuçta kaybeden sen olursun.
Baturalp - avatarı
Baturalp
Ziyaretçi
29 Ocak 2016       Mesaj #6
Baturalp - avatarı
Ziyaretçi
Bu mesaj 'en iyi cevap' seçilmiştir.
Vikipedi, özgür ansiklopedi

Yecüc ve Mecüc (Arapça: يَأْجُوج وَ مَأْجُوج ; İbranice: גּוֹג וּמָגוֹג Ye'cûc ve Me'cûc) denilen varlıklar (topluluk, insanlar ya da cüceler). İncil'de Yaratılış, Hezekiel, Vahiy kitaplarında ve Kur'an'da bahsedilir. Bu varlıklar, çeşitli mitolojilerde ve kültürlerde cüceler veya dev, şeytan, kavimler veya ülkeler olarak anılır.


YAHUDİ HIRİSTİYAN KAYNAKLARI / GOG VE MAGOG

Magog, Ulusların Çizelgesinde Tekvin'de 10:02 bir halka veya ulusa adını veren atası olarak görünür:
Yafes oğulları: Gomer, Magog, Maday, Javan, Tubal, Meşeç ve Tiras.[1] Gog ise MÖ 5. yüzyılda Eski Ahit'in iki tarih kitabı 5: 3. 4.'de Reuben (İbranice: רְאוּבֵן, re'uwên; kökleşik: Rəʾuven; Tiberianca: Rəʾûḇēn patrik Jacob'un en büyük oğlu) bir torunu olarak listelenmiştir. "Gog" ve "Magog" birlikte, Hezekiel(Hizqil)'in Kitabında 38:2–3 görünür.

38:2. Ey! İnsanoğlu, kendi yüzünü Gog'a karşı yönelt, Magog ülkesinden, prens Roş, Meşeç ve Tubal ve onun peygamberliğine karşı.Ve sen söyle ki; Yani Rab Tanrı dedi ki: Bakın, ben size karşıyım, Gog, Roş, Tubal ve Meşheç prensi.
Tanah dışında Yahudi geleneği terimleri içinde, "Prens" Gog, Rashi, haham Radak (Davud Kimçi) ve diğerleri tarafından Magog ulus kralı olarak açıklanmış ve Magog, Nuh'un oğlu Yafes'in soyundandır.

Magog Nuh'un torunudur (Tekvin (Yaratılış) 10:02). İsrail'e uzak, kuzeye yerleşen, büyük olasılıkla Avrupa ve kuzey Asya'da Magog'un torunlarıdır (Hezekiel 38:2). Magogun genel olarak "kuzey barbarları"na değinmek için kullanıldığı görünür, büyük olasılıkla da Magogun bir kişi ile bağlantısı vardır. Magog halkı yetenekli savaşçılar olarak tanımlanmıştır (Hezekiel 38:15; 39:3-9).

Vahiy 20:7 Bin yıl tamamlanınca Şeytan atıldığı zindandan serbest bırakılacak. 8 "Yeryüzünün dört bucağındaki ulusları" –Gog'la Magog'u (Yecüc'le Mecüc'ü)– saptırmak, savaş için bir araya toplamak üzere zindandan çıkacak. Toplananların sayısı deniz kumu kadar çoktur. 9 "Yeryüzünün dört bir yanından gelerek" kutsalların ordugahını ve sevilen kenti kuşattılar. Ama gökten ateş yağdı, onları yakıp yok etti.
Vahiy kitabındaki anlatıldığı şekliyle Yecüc ve Mecüc'ün anlam olarak belirli bir ulusu kastetmediği görülür. "Yeryüzünün dört bucağındaki ulusları" ifadesi bunu açıklar. Yecüc ve Mecüc ya da Gog ve Magog genel anlamda savaşan, saldırmak üzere "dünyanın her yerinden" bir araya gelmiş kalabalıkları kastetmektedir. Çünkü Vahiy kitabının anlatımına göre bu olayın bir ikincisi, bin yıllık süre dolduktan sonra olacaktır. Kitabı Mukaddes'e göre o dönemde ayrı ayrı uluslar var olmayacaklarından bu terim asıl olarak, Tanrı'ya ait kişilere karşı toplanan kalabalıkları anlatmaktadır. Yine aynı şekilde Hezekiel kitabındaki anlatım da bununla paralellik gösterir. Hezekiel'de de saldırıyı gerçekleştirenler Magog'lu Gog'un orduları olacak. Bunlar da yine tek bir ulustan olan ordular olmayıp, Armageddon'da Tanrı'nın toplumuna saldırmaya çalışan "bütün uluslardır". Hezekiel kitabındaki ifadelerde Magog ülkesinden Gog denilse de toplanan kalabalıkların yine "birçok ulus"tan olacakları belirtilmektedir. Ayrıca gelecekte olacak olaylarda yer alacağı söylenen bu ulusların çoğu artık bu adlarla anılmamaktadırlar ya da artık yokturlar. Bu nedenle sözlerin bağlamı saldırganların Şeytan'ın kontrolündeki güçler olacağı ve saldırıya uğrayanların da Tanrı'nın toplumuna ait insanlar olacağı şeklindedir. Açıklanan dilde bir ölçüde mecaz bulunmaktadır.

Hezekiel 38:1 RAB bana şöyle seslendi: 2 “İnsanoğlu, yüzünü Magog ülkesinden Roş'un, Meşek'in, Tuval'ın önderi Gog'a çevir, ona karşı peygamberlik et. 3 De ki, ‘Egemen RAB şöyle diyor: Ey Roş'un, Meşek'in, Tuval'ın önderi Gog, sana karşıyım. 4 Seni geldiğin yoldan geri çevirecek, çenelerine çengel takacağım. Seni ve bütün ordunu, atları, tam donanmış atlıları, küçük büyük kalkanlı, hepsi kılıç kullanan büyük kalabalığı dışarıya sürükleyeceğim. 5 Onlarla birlikte hepsi kalkanlı, miğferli Persleri, Kûşluları, Pûtluları, 6 Gomer'in bütün ordusunu, uzak kuzeydeki Beyttogarma'nın bütün ordusunu ve yanındaki "birçok ulusu" da sürükleyeceğim.
7 “ ‘Hazır ol! Çevrende toplanmış büyük kalabalıkla birlikte hazırlan. Onları sen gözeteceksin. 8 Uzun zaman sonra savaşa çağrılacaksın. Gelecek yıllarda, halkı birçok ulustan uzun zamandır ıssız kalmış İsrail dağlarında toplanmış, savaştan rahata kavuşmuş bir ülkeye saldıracaksın. Uluslar arasından çıkarılmış olan bu halk, şimdi güvenlik içinde yaşıyor. 9 Sen, bütün askerlerin ve seninle olan birçok ulus çıkıp kasırga gibi geleceksiniz; ülkeyi kaplayan bulut gibi olacaksınız.
İslam dininde :
Yecüc ve Mecüc kavimlerinden, Kur'anın Kehf Suresi'nde ve bazı hadislerde bahsedilmektedir. Sahih-i Buhari'de geçen bir hadise göre, Yecüc ve Mecüc "Âdemoğulları"dır, yani insandırlar, belirli bir halkın kovulmuş oldukları yıkık bir şehre o halk geri döndükleri zaman Yecüc ve Mecüc salıverileceklerdir. Bazı bilginler bu şehrin Kudüs olduğunu öne sürdüler.

Yecüc ve Mecüc kavimlerinin isimleri Kur'an'ın Kehf Suresi ve Enbiya Suresi'nde geçmektedir.

Kuran'da yecüc ve mecüc :
Kehf Suresi 93.-99. ayetlerde seddin yapımı şöyle anlatılır:

93 - Nihayet iki dağ arasına ulaştığında, onların önünde, hemen hemen hiç söz anlamayan bir millet buldu.

94 - "Ey Zülkarneyn!" dediler, "Ye’cüc ve Me’cüc bu ülkede bozgunculuk yapıyorlar. Bizimle onlar arasında bir sed yapman için sana bir vergi vermeyi teklif ediyoruz, ne dersin?"


95 - O da şöyle cevap verdi: "Rabbimin bana verdiği imkânlar, sizin vereceğinizden daha hayırlıdır. Siz bana beden gücüyle yardımcı olun da sizinle onlar arasında sağlam bir sed yapayım."

96 - "Demir kütleleri getirin bana!" Zülkarneyn iki dağın arasını demir kütleleriyle doldurtup dağlarla aynı seviyeye getirince: "Körükleyin!" dedi. Tam onu bir ateş haline getirince, "Bana erimiş bakır getirin de üzerine dökeyim." dedi.

97 - Artık o Ye’cüc ve Me’cüc’ün, ne seddi aşmaya, ne de onda delik açmaya güçleri yetmedi.

98 - Zülkarneyn: "Bu, Rabbimden bir rahmettir, bir lütuftur, dedi. Rabbimin tayin ettiği vakit gelince, bunu yerle bir eder. Rabbimin vâdi mutlaka gerçekleşir."

99 - O gün, yani kıyamet günü onlar deniz dalgaları gibi birbirine çarparak çalkalanırlar. Sûr’a da üfürülür, insanların hepsini bir araya toplarız.

Enbiya Suresi 96.-97. ayetlerde seddin yıkılması şöyle anlatılır:

96- Nihayet Ye’cuc ve Me’cuc’ün sedleri açılıp her tepeden dünyaya akın etmeye başlarlar.

97- Ve doğru vaad vaktinin yaklaştığı sıra, işte o zaman, kâfirlerin gözleri birden donakalır, "Eyvah, bizlere! Biz bundan tam bir gaflet içinde idik, daha doğrusu kendimize zulmettik!" diyecekler.

Hadîslerde yecüc ve mecüc :
İslam Peygamberinin bazı hadislerinde Yecüc ve Mecüc, kıyamet alametlerinden birisi olarak geçer. Bu kavmin çıkışı Mehdi 'nin çıkışından ve İsa Mesih'in sahte mesih Deccal'i öldürmesinden sonra gerçekleşecektir. Yecüc ve Mecüc, Allah'ın kendilerine musallat edeceği bir tür ile helak edileceklerdir.

Yecüc Mecüc öylesine kalabalık bir topluluktur ki ırmakların ve göllerin suyunu içerek tüketebilirler. Hepsi birden tek bir insanın ölümü gibi ölecekler, öldüklerinde leşlerinin kaplamadığı bir karış yer bulunamayacak. Bunlara ne dağ dayanır ve ne de demir. Onların ikinci sınıfı da kulaklarının birini serer, ötekini de kendisine yorgan yapıp öyle yatar. Fil, yabani hayvan, deve ve domuz ne görürlerse yerler. Onlardan birisi öldüğünde de onu yerler, Onların bir ucu Şam'da, bir ucu Horasan'da olacaktır. Doğu nehirlerinin tümünü ve Taberiye Gölü'nü de içeceklerdir.

Diğer İslâmî kaynaklar :
İbn Hordadbeh, dokuzuncu Abbasi halifesi el-Vâsık zamanında (842-847) halifenin elçisi ve çevirmen Sallam'ın Orta Asya üzerinden Yecüc ve Mecüc seddine kadar yolculuğuna bir eserinde değinmiştir.[6]. El-Vâsık rüyasında seddin yıkıldığını görür ve Sallam'a gidip Yecüc ve Mecüc kavimlerinin durumunu araştırmasını ister, Sallam gidip Sedd'i yerinde görür ve istilacı kavmin seddin diğer tarafında olduğunu halifeye bildirir.Her iki kaynakta kastedilen Yecüc Mecüc Seddi, Çin Seddi'dir.

Kâşgarlı Mahmud tarafından Bağdat'ta 1072 - 1074 yılları arasında yazılan Divânu Lügati't-Türk'te bulunan bir haritanın en doğusunda yarım daire görünümlü kalın bir kırmızı şeritle ayrılmış "Ye'cûc ve Me'cûc ülkesi" (Ar. Arz-ı Ye'cüc ve Me'cüc) ve hemen yanına "Sedd-i Zü'l-Karneyn" yazılmıştır.

14. yy'da Müslüman gezgin İbn Battuta, Çin'e gitti ve Zeytun (Çince: 泉州, Quánzhōu) kentinde Müslüman tüccarlardan oluşan büyük bir topluluk ile karşılaştı. Seyahatnâmesinde, Zeytun ile Yecüc ve Mecüc Seddi arasında altmış günlük yolculuk olduğunu belirtir.[8]. İbn Battuta seyahat günlüğü notlarında, Zü'l-Karneyn Seddi (veya Yecüc ve Mecüc Seddi) ile Çin Seddi'ni kastetmektedir

Ali Şîr Nevaî, Hamse eserindeki Sedd-i İskenderî bölümünde Zülkarneyn'i, İskender'e atfeder.

Yecüc ve Mecüc’ün kaynağı ve kimliği :
Kur’anda Zülkarneyn ile bağlantılı anlatılan Yecüc Mecüc’ün kimliği de Zülkarneyn gibi belirgin değildir. Semai kaynaklar ve bunların yorumlarında anlatım gizlidir. Yecüc ve Mecüc anlatıları Tevrat nüshalarında milletlerin soylarıyla ilgili olarak verilen efsanelere daha sonraki devirlerde, Moğollar, İskitler, Çinliler, Kırgızlar gibi sami ırkları korkutan ırklarla ilgili söylentiler eklenerek bu anlatımlarda tasvir edilmişlerdir.

20. yy bilginlerinden Emil Abegg ve Jean Przyluski Gog ve Magog efsanesinin Koka and Vikoka isimli Hindu figürleri ile benzerliklerine işaret etmişlerdir.and Fransız metefizikçi René Guénon daha ileri giderek hikayede bahsedilen büyük duvarı Hindu anlayışındaki Dünyayı (loka) dışarıdaki karanlıktan (aloka) ayıran "dairesel duvar" (Lokâloka) ile ilişkilendirmiştir.