Arama

Anadolu efsaneleri hakkında bilgi verir misiniz?

En İyi Cevap Var Güncelleme: 8 Ocak 2012 Gösterim: 9.171 Cevap: 8
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
29 Eylül 2009       Mesaj #1
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
acaba hmn şimdi bana bikaç tane kısa andolu efsaneleri gnderir misiniz???
EN İYİ CEVABI Misafir verdi
Alıntı
Misafir adlı kullanıcıdan alıntı

acaba hmn şimdi bana bikaç tane kısa andolu efsaneleri gnderir misiniz???

GORDİON

Sponsorlu Bağlantılar
Ankara'nın güneybatısında,şimdiki Polatlı'nın azıcık kuzeyinde Gordion kenti vardır.Lydia Kralı Midas'ın babası Gordios bir çiftçiydi.Bir sabah erkenden kentin alanına yük arabsıyla girdiği için Phrygia kralı oldu.

Çünkü kentin büyük kahini, o kentin kralının ertesi günü kent alanına bir yük arabasıyla geleceğini söylemişti.

Gordios hiç beklemediği halde kral olunca,yük arabasını tapınağa götürdü,oraya armağan etti.Bu arabanın okunu boyunduruğuna bağlayan ip öylesine kördüğüm edilmişti ki;onu açacak kadar marifetli olan adamın Asya kıtasına egemen olacağı şeklinde bir söylenti oluşmuş.

Büyük İskender kördüğümü açmaya çalışmış,açamayınca kılıcını çekip kördüğümü kesmiş.(Gordion sözcüğüyle Türkçe 'kördüğüm' sözünün benzerliği birçok kişiyi aldatmıştır.)

Kaynak:Anadolu Efsaneleri

ÇAYDA ÇIRA - ELAZIĞ


Pek çok yörede kına gecelerinde oynanan 'Çayda Çıra'nın hazin bir öyküsü var. Çayda Çıra'nın Elazığ'da anlatılan efsanesi şöyledir:

Harput'ta yerleşik bir aşiretin beyinin oğlu, başka bir beyin kızına aşık olur. İki boyun toprakları arasından bir dere akmaktadır. Aşıklar geceleri, çıra (meşale) ile birbirlerine sevgilerini anlatmaya çalışır ve gizli gizli buluşurlar. Derken görücüler gönderilir, kız istenir. İki boy arasında dostluk kurulması amacıyla kız verilir, düğün hazırlıkları yapılır. Kırk gün, kırk gece düğün yapılarak, yenilip içilir. Düğün alayı gelini alıp dönerken at ürker. Atın üzerinden düşen gelin, derenin azgın sularına kapılarak kaybolur.

Aktaran: Doğan CAN


SARIKIZ EFSANESİ

Kazdaği’nın eteğinde ki köylerden biri de Kavurmacılar köyü’dür. Efsanenin kahramanı "Sarıkız“ Senem’inde ailesi ile birlikte yüzyıllar önce burada yaşadığı ileri sürülmektedir. Sarıkız’ın babası Molla Ahmet,köyün ileri gelenlerinden,varlıklı ailelerinden sayılır.Geçimlerini tarım ve hayvancılıkla sağlarlar. Davarlarla ilgilenmek için ,bir de Osman isminde çobanları vardır. Molla Ahmet Senem’i Çul Mehmet’in oğlu Ahmet’e kızının rızası olmadan nişanlar, nişanlamasına da Senem çoban Osman’a sevdalıdır. Bir birlerini delicesine sevmektedirler. Bunların sevdası köylüler için uzun kış gecelerinin dedi kodusu olmuştur. Zamanla bu sevdayı küçümseyen bazı köylüler nasıl olur da bir çoban parçasi köyün en güzel kızı na sevdalanır diyerekten dedi koduların dozunu artırırlar. Senem’in namusu köylülerden sorulur olmuştur. Her tarafta senem’le Osman’ın sevgileri,konuşulup olmadık dedikodular üretilirken; bu durum, Molla Ahmet ve hanımı Pembe hanımın da canını üzmektedir. Bir an önce dünürleri çul Mehmetle konuşup ;düğün dernek kurup dedi kodulardan kurtulmak isterler. Karşılıklı konuşmalar ,akrabaların baskısı sonucu düğün tarihi olarak bir Kurban Bayrama’mı sonrasi belirlenmiş Okuntular (Davetiye) dağıtılmıştır.

Molla Ahmet en azından düğüne kadar anlatılanlardan kurtulmak için Senem’i eve kapatır. İki sevdalının arasındakı bağlantıyı evin küçük kızı Sevgi sağlar.. Kurban Bayramı ardında düğün günü gelip çatmıştı. Köyde herkes eğleniyor,sadece tüm olanları kızından öğrenen Pembe kadın, küçük kardeş Sevgi ve en önemlisi Senem yas tutmaktaydılar.

Senem,Osman’ın boş durmadığına gelip onu bu ölümden beter düğün ve evlilk hazırlıklarından kurtaracağına inanıyordu. Kardeşi Sevgi ile böylesi haberler göndermişti. Fakat çoban Osman düğün kalabalığından davarların yanından köye gelemiyordu. Sevgi ile Senem’ i, Gelin Kaya’sında beklediğini haber saldı. Düğünün son günüydü,gelin alayı Mollaların evine gelini almaya gelmişti. Kız evi tüm hazırlıkları bitirmiş, Senem'inde umutları tükenmek üzereydi. Ağlaya sızlaya beyaz bir ata bindirirler Senem’i. Köyün etrafını turlarlar düğün halayı ile birlikte. Senem her an Osman’ın gelip kendini kurtaracağına inanır. Tüm beklentileri boşunadır. Çünkü artık ,gerdek gecesi için, Çul Oğlu Ahmet’lerin evine getirilmiştir..Odasın da yalnız kalmayı son fırsat bilir. Gelinliği ile birlikte camdan atlayıp birden ormana dalar. Kimseler görmemişti Senem kızın kaçtığını. Bir yanda yakalanma korkusu öbür tarafta tek sevdiği Osmanı'na kavuşma heyecanı ile kısa süre içersinde Gelin Kayası’na ulaşır. Osman’ı orada beklemektedir. Doyasıya sarılırlır bir birlerine. Özlem giderirler.

Namaza giden damat ve akrabaları döndüklerinde, duyduklarına inanamazlar. Gelin kaçmıştır. Sorarlar soruştururlar koca köylü Senem'i aramak için yollara dökülür. Osman’la Senem’i Gelin Kayasi’nın ininde yakalarlar.

Molla Ahmet inanamaz gördüklerine;’’Aman allahım der benim namusumu şerefimi ayaklar altına aldın dinsiz imansız ****** diye bağırır.’’Tüm suçlamaları sessizce dinleyen Senem; ’’Namıusumuzu kirletecek onu ayaklar altına alacak ne yaptım ki baba?’’der. ’’Çoban Osman’ı sevdimse temiz bir aşkla sevdim. Onun kadını olmak üzere sevdim. Gönlümün istediğini sevmek suçmu? Günahmı ?’’ diye sorar, sormasına ama tartaklanmaktan kurtulamaz. Maddi ve manevi işkenceler uygulayarak köye getirirler her ikisinide. Köye dönüş yolunda nasıl bir ceza uygulanacağını tartışır köylüler. Cezalar ağırdır. Ölüm! Fakat son kararı ,kendi ve köyün namusunu temizlemeyi baba Molla Ahmet’te bırakırlar. Baba ve Anne Pembe hanım toplum baskısından bunalmişlardır. Artık bu baskıdan kurtulmanın tek caresi öz kızlarından kurtulmaktır. Nasıl olacaktır bu? Onlarda bir anda karar veremez. Öz evlatlarına kıyamazlar.

Sonrası baba kızı Senem’i İda Dağı’nin korkunç vadisi Ayi Deresine getirir. Beraberinde getirdiği ve Heybesinde duran kazları çıkartır. Üç adet kazdan birini kesen Molla Ahmet; çıkan kanla Senem’in elbiselerini kana bular. Korkunç vadide kızını vahşi hayvanların arasınada bırakip; kanlı elbiseler elinde, katırına binip geldiği gibi köyüne döner. Köylü merak içersinde Senem’in babasını beklerken,aynı zamanda da çoban Osman’a işkence uygulamaktadırlar. Molla Ahmet Senem’in kanlı elbiselerini sallaya sallaya köy meydanına gelirken toplumsal baskının verdiği rahatsızlıktan kurtulmanın huzuru(!)ile köylüleri selamlar. Köylü artık rahattır! Fakat görevlerinin bitmediğine inanırlar. Çoban Osman’ı kötürüm bırakıncaya kadar döverler. Senemin kanlı elbiselerini ona gösterirler, çıldırmasına ve intihar edip ölmesine sebep olurlar.

Senem’in İda Daği’ndaki hayatı ilk günlerde bir hayli sıkıntılı geçer. Daha sonraları başta kazları olmak üzere, zamanla vahşi hayvanlara,dağ hayatına alışır onlarla arkadaş olur. Barınmasına ve beslenmesine ayılar yadımcı olur. Aradan günler, haftalar,aylar geçer. Havalar ısınınca kazları ile İda dağının doruklarına çıkıp oradan yemyeşil doğayı masmavi Edremit Körfezini seyreder. Bahar ve yaz ayların da Sarıkız doğaya uyum sağlamakta güçlük çekmez. Dostluk kurduğu kazların,ayıların sayısı artmıştır. Kurtlar,çakallar,sırtlanlar,tilkiler,kirpiler,geyikler,tavşanlar Sarıkızın dostları olmuşlardır. Sarıkız istediği an, İda Dağının bütün hayvanlarını toplar, İda Dağının eteklerin deki köylülerin arazilerine ve davarlarına kesinlikle dokunmamalarını söylerdi.Onlarda hiç köylülere zarar vermiyorlardı. Köylüleri de yaban hayvanlarını avlamamaları yönünde uyarma gereğı duyan Sarıkız sayesinde, karşılıklı dostluklar kurulur. Barış havasında yaşam sürer. Tanrının bereketi İda Daği’nın eteklerindeki Yörük ve Türkmen köylerinin üzerine yağmıstır. Bolluk ve bereketin getirdiği mutluluğu Sarıkızın varlığına yoran köylüler ;onun bereketinden mahrum olmamak için emrinde olduklarını her zaman söyleyıp dua ediyorlardı. Tanrının ona bir güç bahsettiğine inanıyorlardı.

Vahşi hayvanları, çevresindeki insanları ona bağlayan güç Tanrının her kuluna vermediği , nasip etmediği ermişlik gücüydü. Cahil insanların günahkar olarak suçlayip ölüme mahkum ettikleri,fakat tertemiz kalbine bakarak cezayı hiç uygun görmeyen her şeyin yaratıcısı Tanrı’nın ona bahsettiği ermişlik gücü. Artık çevrenin iylik meleği olmuş fakir fukaranın yardımına koşuyor açları doyuruyor , hastalara sifa dağitiyordu. Hayvanlari seviyor ,insanları seviyor tabiatı seviyordu.

Uzun bir aradan sonra hactan dönen Baba Mola Ahmet Efendi, yine kızı hakkında konuşulduğunu fark eder. Bu kez farklıdır konuşulanlar. Kızının ermişliğinden,herşeyden önce yaşadığından söz edilmektedir. Tüm bu anlatılanları can kulağı ile dinler ve kızının yaşadığını öğrenir. Bunca yil dağda genç bir kız yapa yalnız nasıl yasayabilir? Yirtıcı hayvanlar dan ,açlıktan,dağdaki havanın sertliğinden,soğuktan nasıl zarar görmeden yaşayabilir diyerek kendi kendine sorar. İnanmasi güç olmasına rağmen, kızını Kazdağı’nda aramaya çikar. Günlerce her yerde arar bulamaz. Her gün yüce Allaha dua ederek kızını dünya gözü ile bir kez görmek ,günahlarını bayılamasını ister.Yaşlılığının da verdiği yorgunluktan bitkin düşer ve uykuya dalar. Bu esnada gözlerinin önünde, beyazlar içinde bir kiz görür. Rüyamı gerçekmi olduğuna inanamaz. Gördüğü kendi kızıdır.Sarıkız babasının ellerinden özlemle öper. Sarıkız ******* ,kardeşini,herşeyden önce Osman’in akibetini sorar. Oldukca yorgun olan baba bitkindir. Ölümün uzak olmadığını anlar. Namaz kılmak isteyen baba,kızından su ister. Kızı elini kilometrelerce uzaklıktakı denizden kabını doldurur;babasına uzatır. Baba su ile elini yıkar,ağzını çalkalarken yüzünü buruşturur. Bunun farkına varan Sarıkız bu kez elindeki kapla elini dağlara dogru uzatır. İçi buz gibi su dolu kapla, babasının abtest almasına yardımcı olur. Baba tüm gelişmelerden oldukca etkilenmiştir. Nihayet o da kızının masumiyetine,Tanriya yakınlığına inanmıştır. Annesinin ve kardeşinin iyliğinden söz edip selamlarını getirdiğini söyler. Kızının üzülmesini istemediğinden Osman’dan bahsetmek istemez. Sarıkızın ısrarları üzerine son nefesinde Gelin Kayasıdan atlayarak intihar ettiğini söyler. Ardından kızının kucağında ruhunu teslimeder.

Bu haber sonrası Sarıkız’ın da dünyası yıkılmıştır. Sürekli ağlar, yas tutar. İda Dağı’nın bütün canlı varlıkları da üzüntüsüne ortak olurlar. Nihayet kayalıkların tepesine çikarak Allaha yalvarmaya başlar;"Ey herşeyin yaratıcısı Ulu tanrım, Osman’ımın ölümüne sebep olanalardan , bize sevgiyi ,aşki,mutluluğu cok görenlerden hak istiyorum. Osman’nımın hakkını istiyorum"diyerek yüce Allahtan gücünü adaletini göstermesini ister. Duası kabul olur ve Kavurmacılar köyü doğanın hısmına uğrar. Ormandaki sukunet kaybolmuş barış bozulmuş,vahşi hayvanlar Kavurmacılar köyünün arazisine davarlarına zarar verir. Arazi verimsizleşir. Köyde bet, bereket kalmaz. Nihayet Osman’ın intikamını aldığına inanan Sarıkız,sözünü yerine getirir ve Osman gibi kayalıklardan atlayarak intihar eder. İlerleyen günlerde, köylüler baba ve kızın cesetlerını bulurlar. Sarıkız’ın cesedini dağın en yüksek noktasına, babasınınkini ise karşı tepeye gömerler. Bu gün Sarıkız’ın mezarının olduğu tepeye Sarıkız Tepesı, babasının bulunduğu mevkiye ise Babadağ tepesi denmektedir. İda Dağı ise Sarıkız’ın ölümünden sonra, yaşamının bir parçası halini alan, üretip çoğalttığı kazlardan esinlenerek Kazdağı adını almıştır.

Kaynak : Eğitimci ve yazar Ali Erdin’li "Kazdağı’nın Sarıkız Efsanesi"adlı kitabından
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
29 Eylül 2009       Mesaj #2
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Bu mesaj 'en iyi cevap' seçilmiştir.
Alıntı
Misafir adlı kullanıcıdan alıntı

acaba hmn şimdi bana bikaç tane kısa andolu efsaneleri gnderir misiniz???

GORDİON

Sponsorlu Bağlantılar
Ankara'nın güneybatısında,şimdiki Polatlı'nın azıcık kuzeyinde Gordion kenti vardır.Lydia Kralı Midas'ın babası Gordios bir çiftçiydi.Bir sabah erkenden kentin alanına yük arabsıyla girdiği için Phrygia kralı oldu.

Çünkü kentin büyük kahini, o kentin kralının ertesi günü kent alanına bir yük arabasıyla geleceğini söylemişti.

Gordios hiç beklemediği halde kral olunca,yük arabasını tapınağa götürdü,oraya armağan etti.Bu arabanın okunu boyunduruğuna bağlayan ip öylesine kördüğüm edilmişti ki;onu açacak kadar marifetli olan adamın Asya kıtasına egemen olacağı şeklinde bir söylenti oluşmuş.

Büyük İskender kördüğümü açmaya çalışmış,açamayınca kılıcını çekip kördüğümü kesmiş.(Gordion sözcüğüyle Türkçe 'kördüğüm' sözünün benzerliği birçok kişiyi aldatmıştır.)

Kaynak:Anadolu Efsaneleri

ÇAYDA ÇIRA - ELAZIĞ


Pek çok yörede kına gecelerinde oynanan 'Çayda Çıra'nın hazin bir öyküsü var. Çayda Çıra'nın Elazığ'da anlatılan efsanesi şöyledir:

Harput'ta yerleşik bir aşiretin beyinin oğlu, başka bir beyin kızına aşık olur. İki boyun toprakları arasından bir dere akmaktadır. Aşıklar geceleri, çıra (meşale) ile birbirlerine sevgilerini anlatmaya çalışır ve gizli gizli buluşurlar. Derken görücüler gönderilir, kız istenir. İki boy arasında dostluk kurulması amacıyla kız verilir, düğün hazırlıkları yapılır. Kırk gün, kırk gece düğün yapılarak, yenilip içilir. Düğün alayı gelini alıp dönerken at ürker. Atın üzerinden düşen gelin, derenin azgın sularına kapılarak kaybolur.

Aktaran: Doğan CAN


SARIKIZ EFSANESİ

Kazdaği’nın eteğinde ki köylerden biri de Kavurmacılar köyü’dür. Efsanenin kahramanı "Sarıkız“ Senem’inde ailesi ile birlikte yüzyıllar önce burada yaşadığı ileri sürülmektedir. Sarıkız’ın babası Molla Ahmet,köyün ileri gelenlerinden,varlıklı ailelerinden sayılır.Geçimlerini tarım ve hayvancılıkla sağlarlar. Davarlarla ilgilenmek için ,bir de Osman isminde çobanları vardır. Molla Ahmet Senem’i Çul Mehmet’in oğlu Ahmet’e kızının rızası olmadan nişanlar, nişanlamasına da Senem çoban Osman’a sevdalıdır. Bir birlerini delicesine sevmektedirler. Bunların sevdası köylüler için uzun kış gecelerinin dedi kodusu olmuştur. Zamanla bu sevdayı küçümseyen bazı köylüler nasıl olur da bir çoban parçasi köyün en güzel kızı na sevdalanır diyerekten dedi koduların dozunu artırırlar. Senem’in namusu köylülerden sorulur olmuştur. Her tarafta senem’le Osman’ın sevgileri,konuşulup olmadık dedikodular üretilirken; bu durum, Molla Ahmet ve hanımı Pembe hanımın da canını üzmektedir. Bir an önce dünürleri çul Mehmetle konuşup ;düğün dernek kurup dedi kodulardan kurtulmak isterler. Karşılıklı konuşmalar ,akrabaların baskısı sonucu düğün tarihi olarak bir Kurban Bayrama’mı sonrasi belirlenmiş Okuntular (Davetiye) dağıtılmıştır.

Molla Ahmet en azından düğüne kadar anlatılanlardan kurtulmak için Senem’i eve kapatır. İki sevdalının arasındakı bağlantıyı evin küçük kızı Sevgi sağlar.. Kurban Bayramı ardında düğün günü gelip çatmıştı. Köyde herkes eğleniyor,sadece tüm olanları kızından öğrenen Pembe kadın, küçük kardeş Sevgi ve en önemlisi Senem yas tutmaktaydılar.

Senem,Osman’ın boş durmadığına gelip onu bu ölümden beter düğün ve evlilk hazırlıklarından kurtaracağına inanıyordu. Kardeşi Sevgi ile böylesi haberler göndermişti. Fakat çoban Osman düğün kalabalığından davarların yanından köye gelemiyordu. Sevgi ile Senem’ i, Gelin Kaya’sında beklediğini haber saldı. Düğünün son günüydü,gelin alayı Mollaların evine gelini almaya gelmişti. Kız evi tüm hazırlıkları bitirmiş, Senem'inde umutları tükenmek üzereydi. Ağlaya sızlaya beyaz bir ata bindirirler Senem’i. Köyün etrafını turlarlar düğün halayı ile birlikte. Senem her an Osman’ın gelip kendini kurtaracağına inanır. Tüm beklentileri boşunadır. Çünkü artık ,gerdek gecesi için, Çul Oğlu Ahmet’lerin evine getirilmiştir..Odasın da yalnız kalmayı son fırsat bilir. Gelinliği ile birlikte camdan atlayıp birden ormana dalar. Kimseler görmemişti Senem kızın kaçtığını. Bir yanda yakalanma korkusu öbür tarafta tek sevdiği Osmanı'na kavuşma heyecanı ile kısa süre içersinde Gelin Kayası’na ulaşır. Osman’ı orada beklemektedir. Doyasıya sarılırlır bir birlerine. Özlem giderirler.

Namaza giden damat ve akrabaları döndüklerinde, duyduklarına inanamazlar. Gelin kaçmıştır. Sorarlar soruştururlar koca köylü Senem'i aramak için yollara dökülür. Osman’la Senem’i Gelin Kayasi’nın ininde yakalarlar.

Molla Ahmet inanamaz gördüklerine;’’Aman allahım der benim namusumu şerefimi ayaklar altına aldın dinsiz imansız ****** diye bağırır.’’Tüm suçlamaları sessizce dinleyen Senem; ’’Namıusumuzu kirletecek onu ayaklar altına alacak ne yaptım ki baba?’’der. ’’Çoban Osman’ı sevdimse temiz bir aşkla sevdim. Onun kadını olmak üzere sevdim. Gönlümün istediğini sevmek suçmu? Günahmı ?’’ diye sorar, sormasına ama tartaklanmaktan kurtulamaz. Maddi ve manevi işkenceler uygulayarak köye getirirler her ikisinide. Köye dönüş yolunda nasıl bir ceza uygulanacağını tartışır köylüler. Cezalar ağırdır. Ölüm! Fakat son kararı ,kendi ve köyün namusunu temizlemeyi baba Molla Ahmet’te bırakırlar. Baba ve Anne Pembe hanım toplum baskısından bunalmişlardır. Artık bu baskıdan kurtulmanın tek caresi öz kızlarından kurtulmaktır. Nasıl olacaktır bu? Onlarda bir anda karar veremez. Öz evlatlarına kıyamazlar.

Sonrası baba kızı Senem’i İda Dağı’nin korkunç vadisi Ayi Deresine getirir. Beraberinde getirdiği ve Heybesinde duran kazları çıkartır. Üç adet kazdan birini kesen Molla Ahmet; çıkan kanla Senem’in elbiselerini kana bular. Korkunç vadide kızını vahşi hayvanların arasınada bırakip; kanlı elbiseler elinde, katırına binip geldiği gibi köyüne döner. Köylü merak içersinde Senem’in babasını beklerken,aynı zamanda da çoban Osman’a işkence uygulamaktadırlar. Molla Ahmet Senem’in kanlı elbiselerini sallaya sallaya köy meydanına gelirken toplumsal baskının verdiği rahatsızlıktan kurtulmanın huzuru(!)ile köylüleri selamlar. Köylü artık rahattır! Fakat görevlerinin bitmediğine inanırlar. Çoban Osman’ı kötürüm bırakıncaya kadar döverler. Senemin kanlı elbiselerini ona gösterirler, çıldırmasına ve intihar edip ölmesine sebep olurlar.

Senem’in İda Daği’ndaki hayatı ilk günlerde bir hayli sıkıntılı geçer. Daha sonraları başta kazları olmak üzere, zamanla vahşi hayvanlara,dağ hayatına alışır onlarla arkadaş olur. Barınmasına ve beslenmesine ayılar yadımcı olur. Aradan günler, haftalar,aylar geçer. Havalar ısınınca kazları ile İda dağının doruklarına çıkıp oradan yemyeşil doğayı masmavi Edremit Körfezini seyreder. Bahar ve yaz ayların da Sarıkız doğaya uyum sağlamakta güçlük çekmez. Dostluk kurduğu kazların,ayıların sayısı artmıştır. Kurtlar,çakallar,sırtlanlar,tilkiler,kirpiler,geyikler,tavşanlar Sarıkızın dostları olmuşlardır. Sarıkız istediği an, İda Dağının bütün hayvanlarını toplar, İda Dağının eteklerin deki köylülerin arazilerine ve davarlarına kesinlikle dokunmamalarını söylerdi.Onlarda hiç köylülere zarar vermiyorlardı. Köylüleri de yaban hayvanlarını avlamamaları yönünde uyarma gereğı duyan Sarıkız sayesinde, karşılıklı dostluklar kurulur. Barış havasında yaşam sürer. Tanrının bereketi İda Daği’nın eteklerindeki Yörük ve Türkmen köylerinin üzerine yağmıstır. Bolluk ve bereketin getirdiği mutluluğu Sarıkızın varlığına yoran köylüler ;onun bereketinden mahrum olmamak için emrinde olduklarını her zaman söyleyıp dua ediyorlardı. Tanrının ona bir güç bahsettiğine inanıyorlardı.

Vahşi hayvanları, çevresindeki insanları ona bağlayan güç Tanrının her kuluna vermediği , nasip etmediği ermişlik gücüydü. Cahil insanların günahkar olarak suçlayip ölüme mahkum ettikleri,fakat tertemiz kalbine bakarak cezayı hiç uygun görmeyen her şeyin yaratıcısı Tanrı’nın ona bahsettiği ermişlik gücü. Artık çevrenin iylik meleği olmuş fakir fukaranın yardımına koşuyor açları doyuruyor , hastalara sifa dağitiyordu. Hayvanlari seviyor ,insanları seviyor tabiatı seviyordu.

Uzun bir aradan sonra hactan dönen Baba Mola Ahmet Efendi, yine kızı hakkında konuşulduğunu fark eder. Bu kez farklıdır konuşulanlar. Kızının ermişliğinden,herşeyden önce yaşadığından söz edilmektedir. Tüm bu anlatılanları can kulağı ile dinler ve kızının yaşadığını öğrenir. Bunca yil dağda genç bir kız yapa yalnız nasıl yasayabilir? Yirtıcı hayvanlar dan ,açlıktan,dağdaki havanın sertliğinden,soğuktan nasıl zarar görmeden yaşayabilir diyerek kendi kendine sorar. İnanmasi güç olmasına rağmen, kızını Kazdağı’nda aramaya çikar. Günlerce her yerde arar bulamaz. Her gün yüce Allaha dua ederek kızını dünya gözü ile bir kez görmek ,günahlarını bayılamasını ister.Yaşlılığının da verdiği yorgunluktan bitkin düşer ve uykuya dalar. Bu esnada gözlerinin önünde, beyazlar içinde bir kiz görür. Rüyamı gerçekmi olduğuna inanamaz. Gördüğü kendi kızıdır.Sarıkız babasının ellerinden özlemle öper. Sarıkız ******* ,kardeşini,herşeyden önce Osman’in akibetini sorar. Oldukca yorgun olan baba bitkindir. Ölümün uzak olmadığını anlar. Namaz kılmak isteyen baba,kızından su ister. Kızı elini kilometrelerce uzaklıktakı denizden kabını doldurur;babasına uzatır. Baba su ile elini yıkar,ağzını çalkalarken yüzünü buruşturur. Bunun farkına varan Sarıkız bu kez elindeki kapla elini dağlara dogru uzatır. İçi buz gibi su dolu kapla, babasının abtest almasına yardımcı olur. Baba tüm gelişmelerden oldukca etkilenmiştir. Nihayet o da kızının masumiyetine,Tanriya yakınlığına inanmıştır. Annesinin ve kardeşinin iyliğinden söz edip selamlarını getirdiğini söyler. Kızının üzülmesini istemediğinden Osman’dan bahsetmek istemez. Sarıkızın ısrarları üzerine son nefesinde Gelin Kayasıdan atlayarak intihar ettiğini söyler. Ardından kızının kucağında ruhunu teslimeder.

Bu haber sonrası Sarıkız’ın da dünyası yıkılmıştır. Sürekli ağlar, yas tutar. İda Dağı’nın bütün canlı varlıkları da üzüntüsüne ortak olurlar. Nihayet kayalıkların tepesine çikarak Allaha yalvarmaya başlar;"Ey herşeyin yaratıcısı Ulu tanrım, Osman’ımın ölümüne sebep olanalardan , bize sevgiyi ,aşki,mutluluğu cok görenlerden hak istiyorum. Osman’nımın hakkını istiyorum"diyerek yüce Allahtan gücünü adaletini göstermesini ister. Duası kabul olur ve Kavurmacılar köyü doğanın hısmına uğrar. Ormandaki sukunet kaybolmuş barış bozulmuş,vahşi hayvanlar Kavurmacılar köyünün arazisine davarlarına zarar verir. Arazi verimsizleşir. Köyde bet, bereket kalmaz. Nihayet Osman’ın intikamını aldığına inanan Sarıkız,sözünü yerine getirir ve Osman gibi kayalıklardan atlayarak intihar eder. İlerleyen günlerde, köylüler baba ve kızın cesetlerını bulurlar. Sarıkız’ın cesedini dağın en yüksek noktasına, babasınınkini ise karşı tepeye gömerler. Bu gün Sarıkız’ın mezarının olduğu tepeye Sarıkız Tepesı, babasının bulunduğu mevkiye ise Babadağ tepesi denmektedir. İda Dağı ise Sarıkız’ın ölümünden sonra, yaşamının bir parçası halini alan, üretip çoğalttığı kazlardan esinlenerek Kazdağı adını almıştır.

Kaynak : Eğitimci ve yazar Ali Erdin’li "Kazdağı’nın Sarıkız Efsanesi"adlı kitabından
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
24 Nisan 2010       Mesaj #3
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
ankara dağların,ilçelerin,köylerin vb. yerlerin efsaneleri lütfen verir misiniz?
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
10 Kasım 2010       Mesaj #4
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
MARMARA İLGİLİ EFSANA GÖNDERİRİMİSİNİZ
ener - avatarı
ener
Ziyaretçi
10 Kasım 2010       Mesaj #5
ener - avatarı
Ziyaretçi
Alıntı
Misafir adlı kullanıcıdan alıntı

MARMARA İLGİLİ EFSANA GÖNDERİRİMİSİNİZ

ÇANAKKALE BOĞAZI İLE İLGİLİ EFSANELEREfsaneye göre Denizlerin efendisi olan Poseidon, Çanakkale Boğazı'nı karaların arasına girerek ve toprakları ikiye bölerek açmıştı.
Yunanistan'ın Thebai kentinin kralı Anthamas ile güzel karısı Nephele'nin Phriksos adında bir erkek ve Helle adında bir kız çocuğu vardı. Ancak kral bir süre sonra karısından bıkarak ikinci bir kadınla evlenir. Anthamas'ın ilk karısını ve çocuklarını kıskanan kadın kahinleri etkileyerek, O sırada sürmekte olan kıtlığın giderilmesi için iki çocuğun kurban edilmesi gerektiğini söyletir. Kurban töreni sırasında Nephele (kelime anlamı bulut) ikisini de bir buluta sararak kaçırır.Çocukları kanatlı ve altın bir posta bindirerek Karadeniz'e yollar. Ancak Çanakkale Boğazı'nı geçerlerken büyük bir fırtına kopar ve Helle denize düşerek boğulur. Ondan sonra da buraya Helle'nin denizi anlamına gelen Hellespontos adı verilir. Herodot tarihinde Helle'nin mezarının Kardiya (Bolayır)'da olduğu belirtilmektedir. Phriksos Karadeniz'de Kolktis'e (Gürcistan) vardıktan sonra koçu Zeus'a kurban eder.Kaynakwh webhatti.com: smiley
Dardanel Boğazı'nın efsanesi ise şöyledir; Okeanos'la Tethy'in venmelerinden Elektra adlı güzel bir kız doğmuştur. Kıza aşık olan Zeus, Elektra'yla zorla sevişir ve Elektra Dardonos adında bir erkek çocuk doğurur. Daha sonra Çanakkale'ye gelen Dardanos kralın kızıyla evlenerek Dardania adlı bir kent kurar. Çanakkale Boğazı'nın adı da Dardanos'tan Dardanel olur.
Dardanos'un oğlu Tros, bu bölgeye Troad, halkına da Troyalı adını verir. Onun oğlu İlus da kente kenti adını koyar ve kent ondan sonra İlium olarak tanınır.
Hera, Zeus'un diğer sevgilileri gibi Elektra'nın da farkına varmış, Elektra'dan doğacak Zeus soyunu lanetlemiştir. Gerçekten de bu lanet tutar ve Troya yerle bir olur.Kaynakwh webhatti.com: smiley
Çanakkale ile ilgili bir başka efsane de Hero ile Leandros öyküsüdür. Bir zamanlar Çanakkale'nin Anadolu kıyısında, Nara kıyısında Abydos olarak anılan çok eski bir kent varmış. Abydos'un karşı kıyısında, Trakya tarafında Miletoslular tarafından kurulan Sestos adında bir kent daha varmış. Bu iki kent arası Boğaz'ın en dar yeriymiş. Sestos'ta Aphrodite'nin ölen sevgilisi Adonis için her yıl şenlikler düzenlenirmiş.Bu törenlerden biri sırasında Abydos kralının oğlu Leandros, Aphrodite'nin rahibesi Sestoslu güzel Hero'ya aşık olmuş.Ancak nevar ki Hero da ona aşık olmasına rağmen rahibe olduğu için evlenmemişler.Bu iki sevgilinin birbirlerini görmelerini engelleyemiş.Leandros her gece Marmara'nın bembeyaz köpükleri üzerine binerek karşı kıyıya, sevglisini görmeye gidermiş. Efsaneye göre Hero da her gece bir kuleye çıkarak, elinde tuttuğu meşaleyle, denizde yüzmekte olduğu sevgiisine yol gösterirmiş. Hero zaman zaman çok korkmasına rağmen ona gelme diyemez, en azgın fırtınalarda bile meşaleyi yanına çağırırmış. Bir gece denizde korkunç bir fırtına patlamış ve Hero'nun meşalesini söndürmüştü. Yolun yarısındayken ışık sönünce nereye yüzeceğini bilemeyen Leandros sonunda dalgalara yenik düşüp boğuldu. Cesedi sabahleyin Sestos kıyılarına vurdu. Hero da sevgilisinin ölüsünü görünce kendisini kuleden atarak canına kıydı.

kaynak
sedos2e - avatarı
sedos2e
Ziyaretçi
17 Aralık 2010       Mesaj #6
sedos2e - avatarı
Ziyaretçi
bana marmara bölgesinde bulunan dağlardan birinin ve ya birkaçının efsanesini yazar mısınız?çok acil bir durum!
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
9 Ocak 2011       Mesaj #7
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
iç anadolu bölgesinin efsaneleri
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
22 Mart 2011       Mesaj #8
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
ankaranın bir efsabesi yok mu
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
8 Ocak 2012       Mesaj #9
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Kazdaği’nın eteğinde ki köylerden biri de Kavurmacılar köyü’dür. Efsanenin kahramanı "Sarıkız“ Senem’inde ailesi ile birlikte yüzyıllar önce burada yaşadığı ileri sürülmektedir. Sarıkız’ın babası Molla Ahmet,köyün ileri gelenlerinden,varlıklı ailelerinden sayılır.Geçimlerini tarım ve hayvancılıkla sağlarlar. Davarlarla ilgilenmek için ,bir de Osman isminde çobanları vardır. Molla Ahmet Senem’i Çul Mehmet’in oğlu Ahmet’e kızının rızası olmadan nişanlar, nişanlamasına da Senem çoban Osman’a sevdalıdır. Bir birlerini delicesine sevmektedirler. Bunların sevdası köylüler için uzun kış gecelerinin dedi kodusu olmuştur. Zamanla bu sevdayı küçümseyen bazı köylüler nasıl olur da bir çoban parçasi köyün en güzel kızı na sevdalanır diyerekten dedi koduların dozunu artırırlar. Senem’in namusu köylülerden sorulur olmuştur. Her tarafta senem’le Osman’ın sevgileri,konuşulup olmadık dedikodular üretilirken; bu durum, Molla Ahmet ve hanımı Pembe hanımın da canını üzmektedir. Bir an önce dünürleri çul Mehmetle konuşup ;düğün dernek kurup dedi kodulardan kurtulmak isterler. Karşılıklı konuşmalar ,akrabaların baskısı sonucu düğün tarihi olarak bir Kurban Bayrama’mı sonrasi belirlenmiş Okuntular (Davetiye) dağıtılmıştır.

Molla Ahmet en azından düğüne kadar anlatılanlardan kurtulmak için Senem’i eve kapatır. İki sevdalının arasındakı bağlantıyı evin küçük kızı Sevgi sağlar.. Kurban Bayramı ardında düğün günü gelip çatmıştı. Köyde herkes eğleniyor,sadece tüm olanları kızından öğrenen Pembe kadın, küçük kardeş Sevgi ve en önemlisi Senem yas tutmaktaydılar.

Senem,Osman’ın boş durmadığına gelip onu bu ölümden beter düğün ve evlilk hazırlıklarından kurtaracağına inanıyordu. Kardeşi Sevgi ile böylesi haberler göndermişti. Fakat çoban Osman düğün kalabalığından davarların yanından köye gelemiyordu. Sevgi ile Senem’ i, Gelin Kaya’sında beklediğini haber saldı. Düğünün son günüydü,gelin alayı Mollaların evine gelini almaya gelmişti. Kız evi tüm hazırlıkları bitirmiş, Senem'inde umutları tükenmek üzereydi. Ağlaya sızlaya beyaz bir ata bindirirler Senem’i. Köyün etrafını turlarlar düğün halayı ile birlikte. Senem her an Osman’ın gelip kendini kurtaracağına inanır. Tüm beklentileri boşunadır. Çünkü artık ,gerdek gecesi için, Çul Oğlu Ahmet’lerin evine getirilmiştir..Odasın da yalnız kalmayı son fırsat bilir. Gelinliği ile birlikte camdan atlayıp birden ormana dalar. Kimseler görmemişti Senem kızın kaçtığını. Bir yanda yakalanma korkusu öbür tarafta tek sevdiği Osmanı'na kavuşma heyecanı ile kısa süre içersinde Gelin Kayası’na ulaşır. Osman’ı orada beklemektedir. Doyasıya sarılırlır bir birlerine. Özlem giderirler.

Namaza giden damat ve akrabaları döndüklerinde, duyduklarına inanamazlar. Gelin kaçmıştır. Sorarlar soruştururlar koca köylü Senem'i aramak için yollara dökülür. Osman’la Senem’i Gelin Kayasi’nın ininde yakalarlar.

Molla Ahmet inanamaz gördüklerine;’’Aman allahım der benim namusumu şerefimi ayaklar altına aldın dinsiz imansız ****** diye bağırır.’’Tüm suçlamaları sessizce dinleyen Senem; ’’Namıusumuzu kirletecek onu ayaklar altına alacak ne yaptım ki baba?’’der. ’’Çoban Osman’ı sevdimse temiz bir aşkla sevdim. Onun kadını olmak üzere sevdim. Gönlümün istediğini sevmek suçmu? Günahmı ?’’ diye sorar, sormasına ama tartaklanmaktan kurtulamaz. Maddi ve manevi işkenceler uygulayarak köye getirirler her ikisinide. Köye dönüş yolunda nasıl bir ceza uygulanacağını tartışır köylüler. Cezalar ağırdır. Ölüm! Fakat son kararı ,kendi ve köyün namusunu temizlemeyi baba Molla Ahmet’te bırakırlar. Baba ve Anne Pembe hanım toplum baskısından bunalmişlardır. Artık bu baskıdan kurtulmanın tek caresi öz kızlarından kurtulmaktır. Nasıl olacaktır bu? Onlarda bir anda karar veremez. Öz evlatlarına kıyamazlar.

Sonrası baba kızı Senem’i İda Dağı’nin korkunç vadisi Ayi Deresine getirir. Beraberinde getirdiği ve Heybesinde duran kazları çıkartır. Üç adet kazdan birini kesen Molla Ahmet; çıkan kanla Senem’in elbiselerini kana bular. Korkunç vadide kızını vahşi hayvanların arasınada bırakip; kanlı elbiseler elinde, katırına binip geldiği gibi köyüne döner. Köylü merak içersinde Senem’in babasını beklerken,aynı zamanda da çoban Osman’a işkence uygulamaktadırlar. Molla Ahmet Senem’in kanlı elbiselerini sallaya sallaya köy meydanına gelirken toplumsal baskının verdiği rahatsızlıktan kurtulmanın huzuru(!)ile köylüleri selamlar. Köylü artık rahattır! Fakat görevlerinin bitmediğine inanırlar. Çoban Osman’ı kötürüm bırakıncaya kadar döverler. Senemin kanlı elbiselerini ona gösterirler, çıldırmasına ve intihar edip ölmesine sebep olurlar.

Senem’in İda Daği’ndaki hayatı ilk günlerde bir hayli sıkıntılı geçer. Daha sonraları başta kazları olmak üzere, zamanla vahşi hayvanlara,dağ hayatına alışır onlarla arkadaş olur. Barınmasına ve beslenmesine ayılar yadımcı olur. Aradan günler, haftalar,aylar geçer. Havalar ısınınca kazları ile İda dağının doruklarına çıkıp oradan yemyeşil doğayı masmavi Edremit Körfezini seyreder. Bahar ve yaz ayların da Sarıkız doğaya uyum sağlamakta güçlük çekmez. Dostluk kurduğu kazların,ayıların sayısı artmıştır. Kurtlar,çakallar,sırtlanlar,tilkiler,kirpiler,geyikler,tavşanlar Sarıkızın dostları olmuşlardır. Sarıkız istediği an, İda Dağının bütün hayvanlarını toplar, İda Dağının eteklerin deki köylülerin arazilerine ve davarlarına kesinlikle dokunmamalarını söylerdi.Onlarda hiç köylülere zarar vermiyorlardı. Köylüleri de yaban hayvanlarını avlamamaları yönünde uyarma gereğı duyan Sarıkız sayesinde, karşılıklı dostluklar kurulur. Barış havasında yaşam sürer. Tanrının bereketi İda Daği’nın eteklerindeki Yörük ve Türkmen köylerinin üzerine yağmıstır. Bolluk ve bereketin getirdiği mutluluğu Sarıkızın varlığına yoran köylüler ;onun bereketinden mahrum olmamak için emrinde olduklarını her zaman söyleyıp dua ediyorlardı. Tanrının ona bir güç bahsettiğine inanıyorlardı.

Vahşi hayvanları, çevresindeki insanları ona bağlayan güç Tanrının her kuluna vermediği , nasip etmediği ermişlik gücüydü. Cahil insanların günahkar olarak suçlayip ölüme mahkum ettikleri,fakat tertemiz kalbine bakarak cezayı hiç uygun görmeyen her şeyin yaratıcısı Tanrı’nın ona bahsettiği ermişlik gücü. Artık çevrenin iylik meleği olmuş fakir fukaranın yardımına koşuyor açları doyuruyor , hastalara sifa dağitiyordu. Hayvanlari seviyor ,insanları seviyor tabiatı seviyordu.

Uzun bir aradan sonra hactan dönen Baba Mola Ahmet Efendi, yine kızı hakkında konuşulduğunu fark eder. Bu kez farklıdır konuşulanlar. Kızının ermişliğinden,herşeyden önce yaşadığından söz edilmektedir. Tüm bu anlatılanları can kulağı ile dinler ve kızının yaşadığını öğrenir. Bunca yil dağda genç bir kız yapa yalnız nasıl yasayabilir? Yirtıcı hayvanlar dan ,açlıktan,dağdaki havanın sertliğinden,soğuktan nasıl zarar görmeden yaşayabilir diyerek kendi kendine sorar. İnanmasi güç olmasına rağmen, kızını Kazdağı’nda aramaya çikar. Günlerce her yerde arar bulamaz. Her gün yüce Allaha dua ederek kızını dünya gözü ile bir kez görmek ,günahlarını bayılamasını ister.Yaşlılığının da verdiği yorgunluktan bitkin düşer ve uykuya dalar. Bu esnada gözlerinin önünde, beyazlar içinde bir kiz görür. Rüyamı gerçekmi olduğuna inanamaz. Gördüğü kendi kızıdır.Sarıkız babasının ellerinden özlemle öper. Sarıkız ******* ,kardeşini,herşeyden önce Osman’in akibetini sorar. Oldukca yorgun olan baba bitkindir. Ölümün uzak olmadığını anlar. Namaz kılmak isteyen baba,kızından su ister. Kızı elini kilometrelerce uzaklıktakı denizden kabını doldurur;babasına uzatır. Baba su ile elini yıkar,ağzını çalkalarken yüzünü buruşturur. Bunun farkına varan Sarıkız bu kez elindeki kapla elini dağlara dogru uzatır. İçi buz gibi su dolu kapla, babasının abtest almasına yardımcı olur. Baba tüm gelişmelerden oldukca etkilenmiştir. Nihayet o da kızının masumiyetine,Tanriya yakınlığına inanmıştır. Annesinin ve kardeşinin iyliğinden söz edip selamlarını getirdiğini söyler. Kızının üzülmesini istemediğinden Osman’dan bahsetmek istemez. Sarıkızın ısrarları üzerine son nefesinde Gelin Kayasıdan atlayarak intihar ettiğini söyler. Ardından kızının kucağında ruhunu teslimeder.

Bu haber sonrası Sarıkız’ın da dünyası yıkılmıştır. Sürekli ağlar, yas tutar. İda Dağı’nın bütün canlı varlıkları da üzüntüsüne ortak olurlar. Nihayet kayalıkların tepesine çikarak Allaha yalvarmaya başlar;"Ey herşeyin yaratıcısı Ulu tanrım, Osman’ımın ölümüne sebep olanalardan , bize sevgiyi ,aşki,mutluluğu cok görenlerden hak istiyorum. Osman’nımın hakkını istiyorum"diyerek yüce Allahtan gücünü adaletini göstermesini ister. Duası kabul olur ve Kavurmacılar köyü doğanın hısmına uğrar. Ormandaki sukunet kaybolmuş barış bozulmuş,vahşi hayvanlar Kavurmacılar köyünün arazisine davarlarına zarar verir. Arazi verimsizleşir. Köyde bet, bereket kalmaz. Nihayet Osman’ın intikamını aldığına inanan Sarıkız,sözünü yerine getirir ve Osman gibi kayalıklardan atlayarak intihar eder. İlerleyen günlerde, köylüler baba ve kızın cesetlerını bulurlar. Sarıkız’ın cesedini dağın en yüksek noktasına, babasınınkini ise karşı tepeye gömerler. Bu gün Sarıkız’ın mezarının olduğu tepeye Sarıkız Tepesı, babasının bulunduğu mevkiye ise Babadağ tepesi denmektedir. İda Dağı ise Sarıkız’ın ölümünden sonra, yaşamının bir parçası halini alan, üretip çoğalttığı kazlardan esinlenerek Kazdağı adını almıştır.


Kaynak: Anadolu efsaneleri hakkında bilgi verir misiniz?

Benzer Konular

10 Aralık 2014 / ziyaretçi Soru-Cevap
14 Nisan 2014 / Ziyaretçi Soru-Cevap
15 Aralık 2015 / Misafir Cevaplanmış
25 Aralık 2012 / Misafir Soru-Cevap
17 Mart 2014 / Misafir Cevaplanmış