Arama

Simyanın yöntemleri ve kimyaya katkıları nedir?

Güncelleme: 13 Kasım 2021 Gösterim: 59.138 Cevap: 9
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
4 Ekim 2009       Mesaj #1
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
simyanın yöntemleri,kimya bilimine katkıları nelerdir?
Sponsorlu Bağlantılar
fadedliver - avatarı
fadedliver
Ziyaretçi
4 Ekim 2009       Mesaj #2
fadedliver - avatarı
Ziyaretçi
Alıntı
Misafir adlı kullanıcıdan alıntı

simyanın yöntemleri,kimya bilimine katkıları nelerdir?

Simya (Alşimi)

Sponsorlu Bağlantılar
12. yüzyıldan itibaren Ortaçağ Avrupa'sında yayılmış olan bir düşünce ve bilgi akımına verilen bir addır. Aslında bu tür, bir bilgi olarak ve o zaman bilimlerle inançlar arasındaki yöntem ve disiplin ayrımı olmadığından daha çok zanaatsal özellikler de taşıyarak, MS 2.-3. yüzyıllarda İskenderiye ekolünde, MÖ 4.- 5. yüzyılın düşünce akımlarının, örneğin Pithagoras'ın ve Pithagorculuğun etkisiyle doğmuştur. Sözcüğün kökeni tartışmalıdır. Ancak her iki türüyle de, yani Alşimi ve Simya şeklinde de bir Sami çıkış kesin gibidir. Alşemi'nin Latin yazılış biçimindeki Al-chemie'deki Al takısının Arap kökenli olduğu kesindir. Chemie'nin de (okunuş biçimiyle Hemi ya da Kemi) Sami kökenli Heme, Hema sözcüklerinden ve Siyah ya da Mısır anlamından ya da belki Yunanca Hima yani "döküm" anlamından geldiği ileri sürülmektedir.
Simya, bir inanç ve gizem felsefesi olarak çok daha eski ve Mezopotamya çıkışlı olan yazı ve sayı mistisizmi ve astroloji ile sıkı sıkıya ilintilidir. Özellikle astrolojiyle iki kardeş bilgiyi oluştururlar. Astroloji evrende gök cisimleri ile insan arasındaki ilişki ve etkileşimleri; Simya ise yer ile insan arasındaki ilinti ve etkileşimleri ele almaya çalışmaktadır. Böylece ikisi birlikte, yeryüzü ile gökyüzü arasında var kılınmış olan insanın, bu iki evren katı arasında her ikisinin birbiriyle karşılıklı etkileşimlerini taşıyan ışınımlarının arasında her ikisinden etkilenerek yaşadığı ve devindiği varsayımına dayanmaktadır.
Simya (alşimi), hem doğanın ilkel yollarla araştırılmasına hem de erken dönem bir ruhani felsefe disiplinine işaret eden bir terimdir. Simya; kimya, metalurji, fizik, tıp, astroloji, semiotik, mistisizm, spiritüalizm ve sanatı bünyesinde barındırır.
Simya ile en az 2500 yıldır uğraşıldığı bilinmektedir. Simya ile ilk olarak Mezopotamya, Eski Mısır, İran, Hindistan ve Çin'de uğraşılmıştır. Klasik Yunan döneminde Yunanistan'da, Roma İmparatorluğu'nun hüküm sürdüğü coğrafyada, önemli İslam başkentlerinde ve daha sonra 19. yüzyıla kadar Avrupa'da simyaya ilgi duyulmuştur.
Batı simyası her zaman, kökleri ünlü simyacı Hermes Trismegistus'a uzanan ve bir felsefi-spiritüel sistem olan Hermetizm'le yakından bağlantılı olmuştur. Bu iki disiplin (simya ve Hermetizm) 17. yüzyılın önemli bir ezoterik ekolü olan Gül-haçlılar 'ın doğuşunda etkili olmuştur. Erken modern dönemde, simya kimyaya dönüşmeye başlarken simyanın mistik ve Hermetik dalları modern spiritüel simyanın odak noktası olmaya başlamıştır.
Günümüzde, simya mistik, ezoterik ve sanatsal yönleri nedeniyle bilim tarihçileri ile filozofların ilgi alanına girmektedir. Simya, modern bilimin temelini atan disiplinlerden biridir ve günümüz kimya ve metalürji endüstrilerinde kullanılan birçok madde ve işlem eski dönem simyacılarının keşfidir.
Simyanın birçok yönü bulunmasına karşın günümüz popüler kültüründe (sinema ve edebiyattaki simya/simyacı imgelemlerinin de etkisiyle) simya denince akla madenleri altına çevirmeyi deneme işlemi gelmektedir.
Sözcüğün Kökeni
Simya kelimesinin kökeni konusunda araştırmacılar arasında bir fikir birliği bulunmamaktadır. Simya veya alşimi kelimelerinin sami dilinden kaynaklandığı iddiası en çok kabul görüştür. Alşiminin Latince yazılışındaki (Al-chemie) Al takısının Arapça kökenli olduğu kesindir. "Chemie"nin ise Sami kökenli "heme", "hema" kelimelerinden veya Yunanca "hima" (döküm) kelimesinden geldiği iddia edilmektedir.

Doğanın Araştırılması ve Simya
Simyacılar hakkındaki genel görüş onların sözde-bilimadamı (pseudo-scientist), hatta kaçık ya da şarlatan oldukları yönündedir. Bunun nedeni simyacıların kurşunu altına çevirmeye çalışmaları, evrenin dört elementten (toprak, hava, su ve ateş) oluştuğuna inanmaları ve zamanlarının büyük çoğunluğunu mucize ilaçlar, zehirler ve sihirli iksirler harzılamaya harcamalarıdır.
Bazı simyagerler gerçekten kaçık veya şarlatan olsa da, çoğu entellektüel akademisyenler ve önemli bilim adamlarıdır. Mesela, Isaac Newton ve Robert Boyle'un simyacı olduğu bilinmektedir. Bu gibi yenilikçi kişiler kimyasal maddelerin doğasını ve işleyişini araştırmayı denemişlerdir. Bu gibi simyagerler fiziki evrenin sırlarını açıklama girişimleri sırasında deney yapmaya, geleneksel bilgi ve bilgi kalıplarına,thumb yasalarına ve şüpheci yaklaşıma dayanmak zorundaydılar.
Aynı zamanda, simyagerler kimyasal süreçlerde, fiziki durum ve görünüşün büyük ölçüde değiştiği durumlarda dahi, "bir şeyin" mufaza edildiğini kabul ederler. Bu "bir şey" ya da "öz" maddelerin bazı temel prensiplere sahip olduğu, prensiplerin birçok dış görünüş altında gizli halde bulunabileceği ve bu prensiplerin uygun işlemler sonucu ortaya çıkartılabileceği görüşü ile ilintilidir.
Simya tarihi boyunca simyagerler bu prensiplerin doğasını anlamak için çalışmışlar ve yaptıkları kimyasal deneylerin sonuçlarında bir düzen ve mantık arayışı içinde olmuşlardır. (Çoğu zaman bu deneyler saf olmayan ve zayıf karakterize edilmiş ayıraçlar, nicel ölçüm eksikliği ve kafa karıştırıcı terminoloji nedeyle baltalanmıştır.)

Simyanın Hedefleri
  • Metallerin altın ve gümüşe dönüştürülmesi
  • Ölümsüzlük iksiri yaratılması
  • İnsan hayatının dönüştürülmesi
Felsefi ve Ruhani Bir Disiplin Olarak Simya
Simyagerlerin en çok bilinen iki hedefi madenlerin altına dönüştürülmesi ve bütün hastalıkları iyileştirecek ve hayatı sonsuz biçimde uzatacak "pancea" (ölümsüzlük iksiri) yaratılmasıdır. Ortaçağ'dan itibaren Avrupalı simyagerler hem madenleri altına çevirecek hem de ölümsüzlük iksiri yaratılmasında kullanılacak efsanevi bir madde olan "felsefe taşı"nın (philosopher's stone) bulunması için büyük çaba sarfettiler. Simyagerler, yüzyıllar boyunca büyük saygınlık gördüler ve destek aldılar. Bu saygınlık ve desteğin nedeni ne hedefleri (altın ve pancea) ne de yazınlarına hakim olan mistik ve felsefi görüşlerdi. Saygınlık ve desteğin nedeni zamanlarının kimya endüstrisine yaptıkları katkılardı. Bu katkılar arasında barutun keşfi, madenlerin test ve rafine edilmesi, metaller üzerindeki çalışmalar, mürekkep, kozmetik, boya üretimi, deri boyanması, seramik ve cam üretimi, likör ve esans üretimi vb. sayılabilir. (Avrupalı simyagerler arasında "aqua vitae" (hayat suyu,ab-ı hayat) üretiminin de popüler bir deney olduğu düşünülmektedir.)
Diğer taraftan, simyacılar hiçbir zaman sanatlarının fiziksel (kimyasal) boyutlarını metafizik yorumlamalardan ayırma eğilimi göstermediler. Hatta, antikiteden Modern Çağa uzanan dönemde "metafizikten yoksun fizik", "fiziksel tezahürden yoksun metafizik" gibi tatmin edici kabul edilmeyecektir. Kimyevi konseptler ve süreçler için ortak terminoloji eksikliği ve de gizliliğe duyulan ihtiyaç simyacıları hıristiyan ve pagan mitolojisi, astroloji, kabala ile diğer mistik ve izoterik alanlarda kullanılan terim ve sembolleri kullanmaya itmiştir. Bu nedenle en basit kimyasal so that even the plainest chemical tarif bile çapraşık büyülü sözler gibi gözükmüştür. Ayrıca, simyacılar düzensiz deneysel verileri bu mistik ve ezoterik alanları kullanarak teorik bir çerçeveye oturtmaya çalışmışlardır.
Ortaçağ'dan itibaren bazı simyacılar, giderek, bu metafizik boyutları simyanın gerçek temelleri olarak ve kimyasal maddeler, fiziki haller ve materyal süreçleri ise sipiritüel varlık, durum ve tranformasyonların tek metaforu olarak kabul etmeye başladılar. Ayrıca, hem adi metallerin altına çevrilmesi hem de pancea mükemmel olmayan, hastalıklı, ahlaksız ve kısa ömürlülükten mükemmel, sağlıklı, ahlaklı ve ölümüzlüğe doğru bir evrimi sembolize eder ve bu noktada felsefe taşı ise bu evrimi mümkün kılan mistik bir anahtardır. Simyacının kendisine uygulandığında bu çifte amaç, onun cehaletten aydınlanmaya doğru evriminini sembolize eder; simyager açısından bu noktada felsefe taşı, bu evrimin gerçekleşmesini sağlayacak bazı gizli sipiritüel gerçekleri ve güçleri ortaya çıkarmak için bir araçtır. Bu görüşe uygun olarak yazılan metinlerde, kriptolu simya sembolleri, şemaları ve metne ait imgeler çok anlamlı, alegorilerle dolu ve kriptolu başka çalışmalara göndermeler yapacak biçimde kullanılmıştır ve bunların gerçek anlamlarının anlaşılması amacıyla "deşifre" edilmeleri gerekmektedir.

İç (Ezoterik) Simya
Okültizm'in dallarından biri ya da kapsadığı alanlardan biri olarak görülen simya kimi kaynaklarda iç (ezoterik) simya ve dış (egzoterik) simya olarak ikiye ayrılmaktadır. Dış simyadaki bütün kavramlar Hermes-Thot inisiyasyonundaki ezoterik bilgilerin anlaşılamamış sembollerinden ibarettir. Örneğin, dış simyada madenlerin birbirine dönüşümünü sağlamak anlamına gelen “büyük eser” (magnus opum), iç simyada, inisiyatik bir eğitimin sonunda elde edilen spiritüel “aydınlanma”yı ifade eder. İç simyada inisiyasyonlardaki küçük misterlere ve büyük misterlere vakıf olma “küçük eser” ve “büyük eser” diye adlandırılmıştır. “Büyük eser”i gerçekleştiren kişinin “büyük sanat”ın sonunda “felsefe taşı”nı elde etmiş, “ölümsüzlük içkisi”ni içmiş olması, inisiyatik süreç sonunda aydınlanmış olmasını simgelerdi. “İlk madde”yi (materia prima) elde etmek ise, tüm madenlerin türediği madde cevherini elde etmek değil, ruhsal varlığın ilk halini, yani maddi dünyada doğmadan önceki saf hali, saf şuur halini elde etmek anlamına geliyordu. Metalin altına dönüşmesi sembolizminde simgelenen bir anlam da ‘aura’nın arınması, altın parlaklığını gösterecek bir saflığa ulaşmasıdır. Hermes-Thot’a dayanan ezoterik sembollerin, o sembolleri anlayabilecek inisiyatik eğitimden geçmemiş olanların eline geçmesi dış simyayı doğurmuştur. Bu bakımdan kimi yazarlar dış simyayı okültizm kapsamında, iç simyayı ezoterizm kapsamında ele alırlar.

Kimya ile İlişkisi
MÖ 4. bininci yılda Ortadoğu adı verilen bölgede uygarlık açısından son derece önemli sonuçlar verecek teknolojik devrimler olmaya başlamıştır. Aynı zamanda bölge zenginleşen üretimin ve geniş düz arazinin meydana getirdiği bir çekicilik taşımakta ve çevre bölgelerden çeşitli kavimler de bölgeye göç etmektedirler. Halkın iki uğraşı vardır bunlardan biri tarım diğeri de madenlerdir. Tarım, ekilen bir tohumun dikilen bir fidanın zaman içinde gelişerek değişimler göstermesi ve ürün vermesi sürecinin dikkatle incelenmesine ve anlaşılamayan bir sürü olayın sürüp gittiği bu sürecin her adımının, onun üzerinde etkili olan her etmenin, korku ve hayranlık karışımı duygularla kutsanmasına neden olmaktadır. Madenler de aynı toprak ananın bağrından çıkan birtakım taşlardır ve ateşin etkisiyle gözler önünde nitelik değiştirmekte, şekil almakta ve değişmektedir. Bu gözlemler, o maddelere, o zamanın kavrama olanaklarıyla pek çok garip güçlerin izafe edilmesine yol açar. Örneğin insanlar, bir demir parçasını, o kuvveti kendi vücuduna geçirmesi için vücuduna bağlı olarak taşır ya da işine başlamadan önce kuvvet almak için ona dokunur. Bu tür algılama inançları bugün de bütün gücüyle etkindir. Örneğin Sam Yelinin neden olduğuna inanılan Eyyam-ı Bahur çarpmasına karşı vücuda paslı bir maden parçası bağlanır. İki metalden yapılmış olan sağlık bilezikleri bir zaman Avrupa'da yaygınlaşmış ve halen de birçok insanın kolunda görülebilir.
İşte simyanın dayandığı kimya bilgisi son derece basit, o çağlardan kalma metalurji bilgileriyle bu "cevher" bilgisine dayanmaktadır. Temelinde Yunanlıların bulmuş ve geliştirmiş oldukları dört element, Anasır-ı Erbaa yani Hava, Su, Toprak ve Ateş felsefesi yatmaktadır. Kullanılan yöntemler, ısıtmak, kızdırmak, dökmek, buharlaştırmak, süzmek gibi, ilkel metalurjinin yöntemlerine dayanmaktadır.
Simya bilgisinin temelinde yatan sözcük hiç kuşkusuz ki "değişim" yani Transmutasyon'dur. Simya bilgisi bu deyimle birçok şeyi kasteder. Maddelerin fizik ve kimyasal değişimleri, nitelik ve kullanım değiştirmeleri yanında örneğin hastalıktan sağlığa geçiş de simya için bir değişim olayıdır. Amaçlanan ve idealize edilen değşişimlerden biri, yaşlılıktan gençliğe dönüşüm, bir başkası da canlı varlıktan olağanüstü, doğaüstü, uhrevi bir varlığa dönüşme olgusudur. Elbette bir maddenin bir başka maddeye dönüşmesi, daha değersiz maddelerin altın ya da gümüşe çevrilebilmesi simya ile uğraşanların en bilinen amaçlarıydı. Simyadaki değişimler kural olarak, arada kimi geçiş dönemlerinin durumu sayılmazsa daima pozitife doğru olarak anlaşılmaktadır. Toprağın altın yapılmak üzere suyla karıştırılarak kaynatılmasında topraktan daha değersiz olan çamur aşamasından geçilmektedir ve bu normaldir. Çünkü, işlemin sonunda ulaşılacak olan mutlaka altındır. Simya hiçbir zaman iyileştirme işlemini tersine çevirerek hasta etmeyi amaçlayamaz. Bu sistem içinde kötüleştirmeyi sağlayacak hiçbir yöntem olmamıştır. Sonuçlar her zaman "Mutlu Son" olarak öngörülmüştür.

mesajın devamı için Simya (Alşimi)
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
12 Ekim 2009       Mesaj #3
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
madenleri altına ceviremeselerde bu sırada bir cok sifalı ilaclar bulmuslardır..
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
27 Eylül 2010       Mesaj #4
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
simyada tesfadüfen bulunan maddler = tuz,ateş,göz boyası sürme,boya...
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
21 Eylül 2011       Mesaj #5
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
arkadaşım simyada tesadüfen bulunan maddeler,şap kıbrıs taşı altın bakır yemek tuzu kildir
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
13 Kasım 2011       Mesaj #6
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Alıntı
Misafir adlı kullanıcıdan alıntı

ya simyada tesadüfen bulunn maddeler nelerdir

Simyada tesadüfen bulunan maddeler tuz ,ateş, göz boyası(sürme), boya .. vb . Msn Happy))
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
14 Kasım 2011       Mesaj #7
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Kimyanın alt dalı olan simya ölümsüzlü veya değersiz taşları derğerli hale geten dala simya bu işi yapana ise simyacı denir simyanın kiyaya katkıları iste şimdiki hayattada kullanılan cam vb. labatuar araj gereçleridir.Bu işi yapanada simyacı deni (saygılarımla:ERENCAN KAYA)
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
26 Eylül 2012       Mesaj #8
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Thales: Doğanın akıl ile anlaşılabileceğini savunmuş ve suyun,dünyanın ana prensibi olduğunu iddia etmiştir.

Parmenides: Evrenin aslında tek olduğuna ve farklı görüntüler aldığını savunmuştur.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
30 Mayıs 2017       Mesaj #9
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
metaller ve madencilik
dericilik ve mayalama
cam üretimi ve işlenmesi
değerli taşların işlenmesi
boyalar ve kozmetik
_prens_ - avatarı
_prens_
Kayıtlı Üye
13 Kasım 2021       Mesaj #10
_prens_ - avatarı
Kayıtlı Üye
Simyada temelde deneme yanılma yolu ile değersiz madenleri altına çevirme ya da ölümsüzlük suyu gibi çalışmalar yapılmış ve bu denem yanılma yolu ile yapılan birçok çalışma Kimya biliminin gelişimine katkıda bulunmuştur.Eski çağlardan bu yana suyun imbik yoluyla damıtılması,hayvansal yağlardan sabun üretimi gibi çalışmalar da temelinde simya ile olmuştur.

Benzer Konular

24 Eylül 2012 / örenci Soru-Cevap
30 Kasım 2010 / Misafir Soru-Cevap
24 Ekim 2013 / Misafir Cevaplanmış
24 Şubat 2010 / böhöhöyt Taslak Konular