Arama

Atatürk'ün eğitime verdiği önem hakkında geniş bilgi verir misiniz?

En İyi Cevap Var Güncelleme: 27 Aralık 2013 Gösterim: 30.467 Cevap: 11
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
6 Aralık 2009       Mesaj #1
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
lütfen daha ço bilgi
EN İYİ CEVABI Berkay Özel verdi
Atatürk, eğitim ve Öğretim işlerini, her şeyin üs­tünde tutmuş ve Milli Eğitim Bakanı olmak istediğini söylemek gereğini duymuştur. Atatürk'e göre, Os­manlı Devletinin çöküşünde en önemli neden, millî eğitim eksikliği idi. Bu nedenle yeni devlet, eğitime önem vermeliydi. Eğitimin, millet hayatındaki önemini Atatürk, şöyle belirtiyordu: "Eğitimdir ki, bir milleti ya Özgür, bağımsız, şanlı, yüksek bir toplum olarak yaşatır ya da milleti esarete ve sefalete sürükler."

Sponsorlu Bağlantılar


Mustafa Kemal, eğitim alanında ulusumuzun çağ atlamasını, atılım yapmasını gerçekleştiren büyük bir insandır. Mustafa Kemal'in eğitim konusuna verdiği önem ve bu konuda ileri sürdüğü görüşler göz önünde bulundurulduğu zaman, bu konuya adeta bir eğitim uzmanı gibi eğildiği, bu konunun tğm yönleriyle çok yakından ilgilendiği, arkadaşlarına Millî Eğitimin önemini anlatabilmek için her fırsatı çok iyi değerlendirdiği, Millî Eğitimde gözönüne alınması gerekli amaç ve ilkeleri açıkladığı görülebilir. Mustafa Kemal eğitim alanındaki çağdaşlaşmanın önderidir. (Bkz Atatürkün Hayatı)

Mustafa Kemal'e göre, Türk Millî Mücadelesi, sadece askerî anlamda, düşmanı vatan topraklarından kovmayı hedefleyen bir hareket değildi. Askerî alanda elde edilecek zafer, ulusal kurtuluşun ilk şartıydı. Ancak bu zaferden sonra yapılacak bütün işler, bağımsızlık mücadelesi kadar önem arz ediyordu. Savaş devam ederken bile, Mustafa Kemal Atatürk, savaş sonrasında yapılacak işlere hazırlanıyor, bu arada Millî Eğitim konusunda da düşünüyordu.

Kurtuluş Savaşının en zor günlerinde, düşman ordularının kesin sonuca ulaşmak hedefiyle baskılarını arttırdıkları, Türk ordusunun Sakarya'ya kadar çekilmesine sebep olan Kütahya-Eskişehir savaşımım tehlikeli şekilde geliştiği zamanlarda bile 16 Temmuz 1921 tarihinde, Ankara'da "Millî Eğitim Kongresi" (Maarif Kongresi) toplanmıştır. Mustafa Kemal, cephedeki ağır şartlara rağmen, bu Kongrenin ileri bir tarihe atılmasını kabul etmemiş ve bu kongrenin ilk konuşmasını bizzat kendisi yapmıştır.

Kongrenin bu konuşmasında, -süren savaşa ve tüm maddî imkânların yetersiz olmasına rağmen- "millî" ve "çağdaş" bir eğitimin başlamasını, yapılacak eylemlerin güzel bir programla yapılmasını istemiştir.


Bu konuşmasında:

"Yüzyıllarca süren derin idarî ihmallerin devlet bünyesinde açtığı yaraları iyileştirme yolunda harcanacak çabaların en büyüğünü, hiç şüphesiz, irfan (bilgi ve kültür) yolunda kullanmalıyız." diyen Atatürk, acı bir gerçeğe parmak basar:
"Şimdiye kadar izlenen öğretim ve eğitim yöntemlerinin, milletimizin gerileme tarihinde, en önemli etken olduğu kanısındayım."

Ayrıntıları eğitim uzmanlarına bırakmak istediğini belirterek, bazı genel ilkelere değinen Atatürk, eski devrin hurafelerinden, boş inançlarından, Doğudan ve Batıdan gelebilecek zararlı etkilerden uzak, millî karakterimize ve tarihimize uygun bir kültüre muhtaç olduğumuzu vurgular. "Gelecekteki kurtuluşumuzun büyük önderleri" olarak selâmladığı öğretmenlere duyduğu derin saygıyı dile getirir. Çevresine inanç aşılar:
"Silahıyla olduğu gibi, dimağıyla da mücadele zorunda olan milletimizin, birincisinde gösterdiği kudreti ikincisinde de göstereceğine asla şüphem yoktur
" demiştir.

Mustafa Kemal'in, seneler sonra, "Cumhurbaşkanı olmasaydınız, ne olmayı arzu ederdiniz?" sorusuna, "Millî Eğitim Bakanlığı yaparak eğitim davasına hizmet etmek isterdim." şeklinde cevap vermesi dahi, eğitimi ulus hayatında ne kadar önemli bir faktör olarak algıladığının işaretidir.

I. Dünya Savaşının galibi olan İtilaf devletlerinin piyonu olarak topraklarımıza saldıran Yunanlara karşı elde ettiği zaferle, Mustafa Kemal Paşa, sadece Türklüğün değil, tüm islâm dünyasının, bütün ezilen ulusların kahramanı ve önderi olmuştu. Ancak, Mustafa Kemal, bir an bile zafer sarhoşluğuna düşmedi. Çok iyi biliyordu ki -eğitim, kültür ve iktisat zaferleri ile tamamlanmazsa- askeri başarı yalnız başına ulusal kurtuluşu sağlamaya yeterli olmayacaktır. Düşman ordularının İzmir'de denize dökülüşünden bir buçuk ay sonra, Bursa'da, Mustafa Kemal'i ziyarete gelen İstanbul'da görev yapan öğretmenlere söylediği şu sözler, Mustafa Kemal'in, eğitim konusunda ne kadar titiz ve kararlı olduğunu gösterir:

"Bizim bugün ulaştığımız nokta gerçek kurtuluş noktası değildir. Kurtuluş halktaki hastalığı ortaya çıkarmak ve tedavi etmekle elde edilir. Hastalığın tedavisi bilim ve fenin gösterdiği yolla olursa hastalık tedavi edilmiş demektir. Yoksa hastalık müzminleşir ve tedavisi imkansız bir hal alır."

Orduların yönetiminde nasıl ki bilim ve fen rehber alınarak zafere ulaşılmış ise, "ulusumuzu yetiştirmek için kaynaklık eden okullarımızın ve üniversitelerimizin kuruluşunda da" bilim ve fenin rehber olacağını anlatan Mustafa Kemal, her fırsatta öğretmenlere şunları diyordu:

"Ordularımızın elde ettiği zafer, sizlerin ve sizlerin ordusunun zaferi için sadece zemin oluşturdu... Asıl zaferi siz kazanacak, siz devam ettireceksiniz ve mutlaka başarıya ulaşacaksınız".


____________________________________________
RapStarr.........!!!!!!!!!!!!!!!!!.......!!!!!!!!!!!!!!!(H)|-)
Berkay Özel - avatarı
Berkay Özel
Ziyaretçi
7 Aralık 2009       Mesaj #2
Berkay Özel - avatarı
Ziyaretçi
Bu mesaj 'en iyi cevap' seçilmiştir.
Atatürk, eğitim ve Öğretim işlerini, her şeyin üs­tünde tutmuş ve Milli Eğitim Bakanı olmak istediğini söylemek gereğini duymuştur. Atatürk'e göre, Os­manlı Devletinin çöküşünde en önemli neden, millî eğitim eksikliği idi. Bu nedenle yeni devlet, eğitime önem vermeliydi. Eğitimin, millet hayatındaki önemini Atatürk, şöyle belirtiyordu: "Eğitimdir ki, bir milleti ya Özgür, bağımsız, şanlı, yüksek bir toplum olarak yaşatır ya da milleti esarete ve sefalete sürükler."

Sponsorlu Bağlantılar


Mustafa Kemal, eğitim alanında ulusumuzun çağ atlamasını, atılım yapmasını gerçekleştiren büyük bir insandır. Mustafa Kemal'in eğitim konusuna verdiği önem ve bu konuda ileri sürdüğü görüşler göz önünde bulundurulduğu zaman, bu konuya adeta bir eğitim uzmanı gibi eğildiği, bu konunun tğm yönleriyle çok yakından ilgilendiği, arkadaşlarına Millî Eğitimin önemini anlatabilmek için her fırsatı çok iyi değerlendirdiği, Millî Eğitimde gözönüne alınması gerekli amaç ve ilkeleri açıkladığı görülebilir. Mustafa Kemal eğitim alanındaki çağdaşlaşmanın önderidir. (Bkz Atatürkün Hayatı)

Mustafa Kemal'e göre, Türk Millî Mücadelesi, sadece askerî anlamda, düşmanı vatan topraklarından kovmayı hedefleyen bir hareket değildi. Askerî alanda elde edilecek zafer, ulusal kurtuluşun ilk şartıydı. Ancak bu zaferden sonra yapılacak bütün işler, bağımsızlık mücadelesi kadar önem arz ediyordu. Savaş devam ederken bile, Mustafa Kemal Atatürk, savaş sonrasında yapılacak işlere hazırlanıyor, bu arada Millî Eğitim konusunda da düşünüyordu.

Kurtuluş Savaşının en zor günlerinde, düşman ordularının kesin sonuca ulaşmak hedefiyle baskılarını arttırdıkları, Türk ordusunun Sakarya'ya kadar çekilmesine sebep olan Kütahya-Eskişehir savaşımım tehlikeli şekilde geliştiği zamanlarda bile 16 Temmuz 1921 tarihinde, Ankara'da "Millî Eğitim Kongresi" (Maarif Kongresi) toplanmıştır. Mustafa Kemal, cephedeki ağır şartlara rağmen, bu Kongrenin ileri bir tarihe atılmasını kabul etmemiş ve bu kongrenin ilk konuşmasını bizzat kendisi yapmıştır.

Kongrenin bu konuşmasında, -süren savaşa ve tüm maddî imkânların yetersiz olmasına rağmen- "millî" ve "çağdaş" bir eğitimin başlamasını, yapılacak eylemlerin güzel bir programla yapılmasını istemiştir.


Bu konuşmasında:

"Yüzyıllarca süren derin idarî ihmallerin devlet bünyesinde açtığı yaraları iyileştirme yolunda harcanacak çabaların en büyüğünü, hiç şüphesiz, irfan (bilgi ve kültür) yolunda kullanmalıyız." diyen Atatürk, acı bir gerçeğe parmak basar:
"Şimdiye kadar izlenen öğretim ve eğitim yöntemlerinin, milletimizin gerileme tarihinde, en önemli etken olduğu kanısındayım."

Ayrıntıları eğitim uzmanlarına bırakmak istediğini belirterek, bazı genel ilkelere değinen Atatürk, eski devrin hurafelerinden, boş inançlarından, Doğudan ve Batıdan gelebilecek zararlı etkilerden uzak, millî karakterimize ve tarihimize uygun bir kültüre muhtaç olduğumuzu vurgular. "Gelecekteki kurtuluşumuzun büyük önderleri" olarak selâmladığı öğretmenlere duyduğu derin saygıyı dile getirir. Çevresine inanç aşılar:
"Silahıyla olduğu gibi, dimağıyla da mücadele zorunda olan milletimizin, birincisinde gösterdiği kudreti ikincisinde de göstereceğine asla şüphem yoktur
" demiştir.

Mustafa Kemal'in, seneler sonra, "Cumhurbaşkanı olmasaydınız, ne olmayı arzu ederdiniz?" sorusuna, "Millî Eğitim Bakanlığı yaparak eğitim davasına hizmet etmek isterdim." şeklinde cevap vermesi dahi, eğitimi ulus hayatında ne kadar önemli bir faktör olarak algıladığının işaretidir.

I. Dünya Savaşının galibi olan İtilaf devletlerinin piyonu olarak topraklarımıza saldıran Yunanlara karşı elde ettiği zaferle, Mustafa Kemal Paşa, sadece Türklüğün değil, tüm islâm dünyasının, bütün ezilen ulusların kahramanı ve önderi olmuştu. Ancak, Mustafa Kemal, bir an bile zafer sarhoşluğuna düşmedi. Çok iyi biliyordu ki -eğitim, kültür ve iktisat zaferleri ile tamamlanmazsa- askeri başarı yalnız başına ulusal kurtuluşu sağlamaya yeterli olmayacaktır. Düşman ordularının İzmir'de denize dökülüşünden bir buçuk ay sonra, Bursa'da, Mustafa Kemal'i ziyarete gelen İstanbul'da görev yapan öğretmenlere söylediği şu sözler, Mustafa Kemal'in, eğitim konusunda ne kadar titiz ve kararlı olduğunu gösterir:

"Bizim bugün ulaştığımız nokta gerçek kurtuluş noktası değildir. Kurtuluş halktaki hastalığı ortaya çıkarmak ve tedavi etmekle elde edilir. Hastalığın tedavisi bilim ve fenin gösterdiği yolla olursa hastalık tedavi edilmiş demektir. Yoksa hastalık müzminleşir ve tedavisi imkansız bir hal alır."

Orduların yönetiminde nasıl ki bilim ve fen rehber alınarak zafere ulaşılmış ise, "ulusumuzu yetiştirmek için kaynaklık eden okullarımızın ve üniversitelerimizin kuruluşunda da" bilim ve fenin rehber olacağını anlatan Mustafa Kemal, her fırsatta öğretmenlere şunları diyordu:

"Ordularımızın elde ettiği zafer, sizlerin ve sizlerin ordusunun zaferi için sadece zemin oluşturdu... Asıl zaferi siz kazanacak, siz devam ettireceksiniz ve mutlaka başarıya ulaşacaksınız".


____________________________________________
RapStarr.........!!!!!!!!!!!!!!!!!.......!!!!!!!!!!!!!!!Msn CoolMsn Sleepy
Berkay Özel - avatarı
Berkay Özel
Ziyaretçi
7 Aralık 2009       Mesaj #3
Berkay Özel - avatarı
Ziyaretçi
BAŞÖĞRETMEN ATATÜRK


Bütün dünyaya mesajım var
Gelmiş geçmiş en büyük dahi
Mustafa Kemal Atatürk’ ten
Bir Başöğretmen olaraktan.

Biz bu uğurda kan akıttık
Can verdik düşman yere serdik
Gelene kadar bu günlere
Ne acılar çektik biliriz.

Eğitimle yakalamışken
Bu medeniyet çizgisini
Çok ileri gitmek borcumuz
Önderlerimiz öğretmenlerdir.

Başöğretmen olarak selam
Bunlar değildir, boş sesleniş
24 Kasım’ la düzelecek
Güven içinde gidilecek.

Bir adım dahi geri gitmez
İçerisi ve dışarısı
Haince saldırsa da bize
Öğretmenle gelecek dize. Msn Sleepy
Son düzenleyen Berkay Özel; 7 Aralık 2009 17:09 Sebep: Renk Değişimi
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
1 Ocak 2010       Mesaj #4
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
ben dersim geregi ataturkun egitime vedigi önem konulu ödevimi hazırlamak istiyorum fakat gezmedigim internet sayfası kalmadı neden aradıgımı bulamadıgım hakkında beni bilgilendirirseniz sevinirim

saygılarımla :mustafa
_KleopatrA_ - avatarı
_KleopatrA_
Ziyaretçi
1 Ocak 2010       Mesaj #5
_KleopatrA_ - avatarı
Ziyaretçi
Alıntı
Berkay Özel adlı kullanıcıdan alıntı

Atatürk, eğitim ve Öğretim işlerini, her şeyin üs­tünde tutmuş ve Milli Eğitim Bakanı olmak istediğini söylemek gereğini duymuştur. Atatürk'e göre, Os­manlı Devletinin çöküşünde en önemli neden, millî eğitim eksikliği idi. Bu nedenle yeni devlet, eğitime önem vermeliydi. Eğitimin, millet hayatındaki önemini Atatürk, şöyle belirtiyordu: "Eğitimdir ki, bir milleti ya Özgür, bağımsız, şanlı, yüksek bir toplum olarak yaşatır ya da milleti esarete ve sefalete sürükler."



Mustafa Kemal, eğitim alanında ulusumuzun çağ atlamasını, atılım yapmasını gerçekleştiren büyük bir insandır. Mustafa Kemal'in eğitim konusuna verdiği önem ve bu konuda ileri sürdüğü görüşler göz önünde bulundurulduğu zaman, bu konuya adeta bir eğitim uzmanı gibi eğildiği, bu konunun tğm yönleriyle çok yakından ilgilendiği, arkadaşlarına Millî Eğitimin önemini anlatabilmek için her fırsatı çok iyi değerlendirdiği, Millî Eğitimde gözönüne alınması gerekli amaç ve ilkeleri açıkladığı görülebilir. Mustafa Kemal eğitim alanındaki çağdaşlaşmanın önderidir. (Bkz Atatürkün Hayatı)

Mustafa Kemal'e göre, Türk Millî Mücadelesi, sadece askerî anlamda, düşmanı vatan topraklarından kovmayı hedefleyen bir hareket değildi. Askerî alanda elde edilecek zafer, ulusal kurtuluşun ilk şartıydı. Ancak bu zaferden sonra yapılacak bütün işler, bağımsızlık mücadelesi kadar önem arz ediyordu. Savaş devam ederken bile, Mustafa Kemal Atatürk, savaş sonrasında yapılacak işlere hazırlanıyor, bu arada Millî Eğitim konusunda da düşünüyordu.

Kurtuluş Savaşının en zor günlerinde, düşman ordularının kesin sonuca ulaşmak hedefiyle baskılarını arttırdıkları, Türk ordusunun Sakarya'ya kadar çekilmesine sebep olan Kütahya-Eskişehir savaşımım tehlikeli şekilde geliştiği zamanlarda bile 16 Temmuz 1921 tarihinde, Ankara'da "Millî Eğitim Kongresi" (Maarif Kongresi) toplanmıştır. Mustafa Kemal, cephedeki ağır şartlara rağmen, bu Kongrenin ileri bir tarihe atılmasını kabul etmemiş ve bu kongrenin ilk konuşmasını bizzat kendisi yapmıştır.

Kongrenin bu konuşmasında, -süren savaşa ve tüm maddî imkânların yetersiz olmasına rağmen- "millî" ve "çağdaş" bir eğitimin başlamasını, yapılacak eylemlerin güzel bir programla yapılmasını istemiştir.


Bu konuşmasında:

"Yüzyıllarca süren derin idarî ihmallerin devlet bünyesinde açtığı yaraları iyileştirme yolunda harcanacak çabaların en büyüğünü, hiç şüphesiz, irfan (bilgi ve kültür) yolunda kullanmalıyız." diyen Atatürk, acı bir gerçeğe parmak basar:
"Şimdiye kadar izlenen öğretim ve eğitim yöntemlerinin, milletimizin gerileme tarihinde, en önemli etken olduğu kanısındayım."

Ayrıntıları eğitim uzmanlarına bırakmak istediğini belirterek, bazı genel ilkelere değinen Atatürk, eski devrin hurafelerinden, boş inançlarından, Doğudan ve Batıdan gelebilecek zararlı etkilerden uzak, millî karakterimize ve tarihimize uygun bir kültüre muhtaç olduğumuzu vurgular. "Gelecekteki kurtuluşumuzun büyük önderleri" olarak selâmladığı öğretmenlere duyduğu derin saygıyı dile getirir. Çevresine inanç aşılar:
"Silahıyla olduğu gibi, dimağıyla da mücadele zorunda olan milletimizin, birincisinde gösterdiği kudreti ikincisinde de göstereceğine asla şüphem yoktur
" demiştir.

Mustafa Kemal'in, seneler sonra, "Cumhurbaşkanı olmasaydınız, ne olmayı arzu ederdiniz?" sorusuna, "Millî Eğitim Bakanlığı yaparak eğitim davasına hizmet etmek isterdim." şeklinde cevap vermesi dahi, eğitimi ulus hayatında ne kadar önemli bir faktör olarak algıladığının işaretidir.

I. Dünya Savaşının galibi olan İtilaf devletlerinin piyonu olarak topraklarımıza saldıran Yunanlara karşı elde ettiği zaferle, Mustafa Kemal Paşa, sadece Türklüğün değil, tüm islâm dünyasının, bütün ezilen ulusların kahramanı ve önderi olmuştu. Ancak, Mustafa Kemal, bir an bile zafer sarhoşluğuna düşmedi. Çok iyi biliyordu ki -eğitim, kültür ve iktisat zaferleri ile tamamlanmazsa- askeri başarı yalnız başına ulusal kurtuluşu sağlamaya yeterli olmayacaktır. Düşman ordularının İzmir'de denize dökülüşünden bir buçuk ay sonra, Bursa'da, Mustafa Kemal'i ziyarete gelen İstanbul'da görev yapan öğretmenlere söylediği şu sözler, Mustafa Kemal'in, eğitim konusunda ne kadar titiz ve kararlı olduğunu gösterir:

"Bizim bugün ulaştığımız nokta gerçek kurtuluş noktası değildir. Kurtuluş halktaki hastalığı ortaya çıkarmak ve tedavi etmekle elde edilir. Hastalığın tedavisi bilim ve fenin gösterdiği yolla olursa hastalık tedavi edilmiş demektir. Yoksa hastalık müzminleşir ve tedavisi imkansız bir hal alır."

Orduların yönetiminde nasıl ki bilim ve fen rehber alınarak zafere ulaşılmış ise, "ulusumuzu yetiştirmek için kaynaklık eden okullarımızın ve üniversitelerimizin kuruluşunda da" bilim ve fenin rehber olacağını anlatan Mustafa Kemal, her fırsatta öğretmenlere şunları diyordu:

"Ordularımızın elde ettiği zafer, sizlerin ve sizlerin ordusunun zaferi için sadece zemin oluşturdu... Asıl zaferi siz kazanacak, siz devam ettireceksiniz ve mutlaka başarıya ulaşacaksınız".

Alıntı

ATATÜRK'ÜN EĞİTİME VERDİĞİ ÖNEM
Atatürk, büyük bir asker, büyük bir devlet adamı ve diplomat olduğu kadar, eğitim alanında da milletimizin çağ değiştirmesini, atılım yapmasını sağlayan büyük bir önderdir. Atatürk'ün Millî Eğitim konusuna gösterdiği ilgi ve bu konuda ileri sürdüğü görüşler incelendiği zaman, bu konuya adeta bir eğitim düşünürü gibi eğildiği, konunun bütün yönleriyle çok yakından ilgilendiği, çevresine Millî Eğitimin önemini anlatmak içni her fırsatı değerlendirdiği, Millî Eğitimde göz önünde tutulması gerekli amaç ve ilkeleri açıklığa kavuşturduğu görülür. Atatürk eğitim alanındaki yenileşmenin önderidir.
Atatürk'ün gözünde, Türk Millî Mücadelesi, sırf askerî mahiyette, düşmanı vatan topraklarından kovmayı tek amaç bilen bir hareket değildi. Askerî alanda kazanılacak zafer, millî kurtuluşun ilk şartı idi. Fakat zaferden sonra yapılacak işler, bağımsızlık savaşı kadar önemliydi. Savaş sürerken bile, Atatürk, savaş sonrasının sorunlarına hazırlanıyor, bu arada Millî Eğitim konusuna da eğiliyordu.

Bağımsızlık Savaşının en bunalımlı günlerinde, düşman kuvvetlerinin kesin sonuca ulaşmak hayaliyle baskılarını arttırdıkları, Ordumuzun Sakarya'ya kadar çekilmesine yol açan Kütahya-Eskişehir yöresindeki Yunan saldırısının tehlikeli şekilde geliştiği günlerde, 16 Temmuz 1921'de, Ankara'da "Maarif Kongresi" (Millî Eğitim Kongresi) toplanmıştır. Atatürk cephedeki şartların ağırlığına rağmen, bu Kongrenin ertelenmesine razı olmamış, hattâ Kongrenin açış konuşmasını kendisi yapmıştır.

Bu açış konuşmasında, -devam eden savaşa ve bütün maddî imkânların düşmanı vatanımızdan kovmak için kullanılması zorunluluğuna rağmen- "millî" ve "çağdaş" bir eğitimin temellerinin atılmasını, yapılacak işlerin sağlam bir programa bağlanmasını istemiştir. Bu konuşmasında:
"Yüzyıllarca süren derin idarî ihmallerin devlet bünyesinde açtığı yaraları iyileştirme yolunda harcanacak çabaların en büyüğünü, hiç şüphesiz, irfan (bilgi ve kültür) yo/unda kullanmalıyız" diyen Atatürk, acı bir gerçeğe parmak basar:
"Şimdiye kadar izlenen öğretim ve eğitim yöntemlerinin, milletimizin gerileme tarihinde, en önemli etken olduğu kanısındayım.

Ayrıntıları eğitim uzmanlarına bırakmak istediğini belirterek, bazı genel ilkelere değinen Atatürk, eski devrin hurafelerinden, boş inançlarından, Doğudan ve Batıdan gelebilecek zararlı etkilerden uzak, millî karakterimize ve tarihimize uygun bir kültüre muhtaç olduğumuzu vurgular. "Gelecekteki kurtuluşumuzun büyük önderleri" olarak selâmladığı öğretmenlere duyduğu derin saygıyı dile getirir. Çevresine inanç aşılar:
"Silahıyla olduğu gibi, dimağıyla da mücadele zorunda olan milletimizin, birincisinde gösterdiği kudreti ikincisinde de göstereceğine asla şüphem yoktur" der.

Atatürk'ün, yıllar sonra, "Cumhurbaşkanı olmasa idiniz, ne olmak isterdiniz?" sorusuna, "Millî Eğitim Bakanı olarak eğitim davasına hizmet etmek isterdim" diye cevap vermesi bile, eğitimi millet hayatında ne kadar önemli bir etken olarak gördüğünün işaretidir.

Birinci Dünya Savaşının galibi emperyalist ülkelere ve onların âleti olarak vatanımıza saldıran Yunanlılara karşı kazandığı zaferle, Gazı Mustafa Kemal Paşa, yalnız Türklüğün değil, Fas'tan Endonezya'ya kadar bütün islâm âleminin, bütün ezilen milletlerin kahramanı olmuştu. Fakat, O, bir an bile zafer sarhoşluğuna kapılmadı. Çok iyi biliyordu ki -kültür, eğitim ve iktisat zaferleri ile tamamlanmadıkça- askerî zafer tek başına millî kurtuluşu sağlamağa yetmeyecektir. Düşmanın İzmir'de denize dökülüşünden sadece bir buçuk ay sonra, Bursa'da, kendisini ziyarete gelen İstanbul öğretmenlerine söylediği şu sözler, O'nun, bu konuda ne kadar bilinçli olduğunu gösterir: "
bugün eriştiğimiz noka gerçek kurtuluş noktası değildir...
Kurtuluş cemiyetteki hastalığı ortaya çıkarmak ve iyileştirmekle elde edilir. Hastalığın tedavisi ilim ve fennin gösterdiği yolla olursa hasta kurtulur. Yoksa hastalık müzminleşir ve tedavisi imkansız hale gelir..."

Orduların yönetilmesinde nasıl ilim ve fen rehber edinilerek zafere ulaşılmış ise, "milletimizi yetiştirmek için kaynak olan okullarımızın ve yüksek öğretim kurumlarımızın kuruluşunda da" ilim ve fennin yol gösterici olacağını belirten Atatürk, her fırsatta öğretmenlere şöyle sesleniyordu:
"Ordularımızın kazandığı zafer, sizin ve sizin ordunuzun zaferi için yalnız zemin hazırladı... Gerçek zaferi siz kazanacak, siz sürdüreceksiniz ve mutlaka başarıya ulaşacaksınız".

Büyük Zafer'den az sonra, henüz Cumhuriyet kurulmadan Kütahya'da, "irfan ordusu" diye nitelendirdiği öğretmenlere hitaben söylediği şu sözler, bu kutsal mesleğin mensuplarına verdiği büyük değeri gösteriyordu:
"...Toplumumuzu hakikat hedefine, mutluluk hedefine ulaştırmak için iki orduya ihtiyaç vardır: Biri vatanın hayatını kurtaran asker ordusu, öteki milletin geleceğini yoğuran irfan ordusu...

Asker ordusu, vatanı yok etmeğe gelen düşmanı, vatanın harim-i ismetinde (yabancıların giremiyeceği temiz ve kutsal vatan topraklarında) boğup mahvetti. Yalnız, işimiz bu orduya sahip olmakla bitmiş, gayemiz yalnız bu ordunun başarısıyla gerçekleşmiş değildir. Bir millet savaş meydanlarında ne kadar parlak zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin kalıcı sonuçları ancak irfan ordusu ile ayakta durabilir. Bu ikinci ordu olmadan, birinci ordunun hizmetleri ve kazandıkları yok olur".

Eğitim milletlerin bağımsız yaşayabilmeleri, kalkınıp güçlenmeleri bakımından hayatî önem taşır. Atatürk'e göre, "en önemli, en esaslı nokta eğitim meselesidir". Çünkü, "eğitim bir milleti ya hür, bağımsız, şanlı, yüce bir toplum halinde yaşatır, ya da bir milleti esarete ve sefalete terkeder".

Atatürk, Millî Eğitime bir başka açıdan da büyük önem vermiştir: kurulan genç Cumhuriyet ve bu Cumhuriyetin dayandığı temel ilkeler, Türk inkılâbı, ancak yetişecek güçlü; aydınlık kafalı, sağlam karakterli yeni kuşaklarla ayakta durabilirdi. Türk inkılâbını ve Cumhuriyeti koruyacak kuşakları yetiştirmenin yolu eğitimdi.

Ankara'da toplanan "Muallimler Birliği" (Öğretmenler Birliği) kongresinde, Atatürk eğitimin bu görevini şu sözlerle ifade etmiştir:
"Sizin başarınız, Cumhuriyetin başarısı olacaktır.. Hiç bir zaman hatırınızdan çıkmasın ki. Cumhuriyet sizden ilmen, fennen, bedenen kuvvetli ve yüksek karakterli koruyucular ister".

Atatürk'e göre, eğitime ve öğretmenlere düşen başka bir görev de şudur: "millet olma" bilincini geliştirmek, aynı millete mensup olma duygusunu güçlendirmek, millî beraberlik ve bütünlüğü pekiştirmek. Bu konuda, Atatürk şöyle diyor:
"Öğretmenden, eğiticiden mahrum bir millet henüz millet namını almak yeteneğini kazanamamıştır. Ona alelade bir kütle denir, millet denemez. Bir kütle millet olabilmek için mutlaka eğiticilere, öğretmenlere muhtaçtır. Onlardır ki bir toplumu gerçek millet haline getirirler'".

Özetle, Atatürk'e göre, kaynaşmış bir millet haline gelmenin, çağdaşlaşmanın, kalkınmanın, hür ve demokratik bir toplum olabilmenin en etkili aracı eğitimdi.
Prof. Dr. Turhan FEYZİOĞLU
Atatürk Araştırma Merkezi Üyesi
geri

Alıntı
Misafir adlı kullanıcıdan alıntı

ben dersim geregi ataturkun egitime vedigi önem konulu ödevimi hazırlamak istiyorum fakat gezmedigim internet sayfası kalmadı neden aradıgımı bulamadıgım hakkında beni bilgilendirirseniz sevinirim

saygılarımla :mustafa

..
mintik - avatarı
mintik
Ziyaretçi
3 Şubat 2010       Mesaj #6
mintik - avatarı
Ziyaretçi
Atatürk'ün ÖĞRETMENLERE verdiği önem ve sözleri nelerdir?
mintik - avatarı
mintik
Ziyaretçi
3 Şubat 2010       Mesaj #7
mintik - avatarı
Ziyaretçi
Yanlış anlaşıldı galiba arkadaşlar. Aatatürk'ün ÖĞRETMENLER e verdiği önem hakkında bilgi istemiştim. Yardımcı olursanız sevinirim.
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
_KleopatrA_ - avatarı
_KleopatrA_
Ziyaretçi
3 Şubat 2010       Mesaj #8
_KleopatrA_ - avatarı
Ziyaretçi
Alıntı
mintik adlı kullanıcıdan alıntı

Yanlış anlaşıldı galiba arkadaşlar. Aatatürk'ün ÖĞRETMENLER e verdiği önem hakkında bilgi istemiştim. Yardımcı olursanız sevinirim.

Atatürk’ün Öğretmene Verdiği Önem

Öğrencileri, öğretmenleri ve okulu çok seven Atatürk yurt gezilerinde okullara uğrardı. Sınıflara girer, sıralara oturur, ders dinlerdi. Öğrencilere sorular sorardı. Öğretmenlerle konuşur, her yerde öğretmenliğin üstün bir meslek olduğunu anlatırdı.
Atatürk, öğretmenlerin Ulusal Kurtuluş Savaşı’nda nasıl canla başla çalıştıklarını yakından izlemiştir. Yurdumuzun düşman tarafından paylaşıldığı sırada öğretmenler Öğüt Kurulları oluşturarak halka ulusal bağımsızlık ve Ulusal Kurtuluş Savaşı düşüncelerini yayıyordu. Öğüt Kurulları dışında öğretmenler 14 eğitim kuruluşu ile birlikte Milli Kongre Cephesi’ni kurdular. Milli Kongre Cephesi, düşmanların İzmir’i işgal ettikleri günlerde Sultanahmet Mitingi’ni hazırladı. Bu mitingin konuşmacılarından çoğu öğretmenlerdi.
basogretmen 2
Başöğretmen Atatürk, öğretmenlerin Ulusal Kurtuluş Savaşı’nda gösterdikleri cesareti hep övmüştür. Atatürk yeni Türkiye’nin yaratılmasında öğretmenlere büyük görevler düştüğü inancındaydı. Çağdaş bir ulus olmamız için eğitimin yaygınlaşması gerektiğine inanıyordu. Bu nedenle Atatürk ‘Ulusları kurtaracak olan yalnız ve ancak öğretmenlerdir.’ sözleriyle öğretmene verdiği önemi ve duyduğu saygıyı en güzel biçimde dile getirmiştir.
basogretmen 3
basogretmen 1


BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
2 Aralık 2010       Mesaj #9
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
daha kısa yazı varmı ???????????
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
18 Aralık 2010       Mesaj #10
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
daha kısa yazı yokmu nolur yardımcı olun 29 aralığa yetiştirmem gerekiyor
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.

Benzer Konular

15 Kasım 2013 / Misafir Soru-Cevap
6 Haziran 2013 / Ziyaretçi Soru-Cevap
5 Ocak 2012 / İbRaHiMARSLAN Soru-Cevap
7 Ekim 2015 / Misafir Soru-Cevap