Ziyaretçi
soguk savaş dönemi ve bloklaşma hakkında bilgi lazımm yardımcı olursanız sevinirimm
Soğuk Savaş, Sovyet Bloğu ülkeleri ile emperyalist güçler arasında 1947'den 1991'e kadar devam etmiş olan uluslararası siyasi ve askeri gerginlik dönemine verilen addır.
Sponsorlu Bağlantılar
II. Dünya Savaşı'ndan sonra Doğu ve Batı bloklarının zaman zaman savaş çıkarma tehditleri; bütün dünyada gerginlik yaratmıştır. Bu dönemde, insanlarda nükleer kıyamet paranoyası doğmuş, dünya devletleri ise bu iki bloktan birinin yanında yer almaya çalışmışlardır. Gerginlik hiçbir zaman "taraflar arasında" sıcak savaşa dönüşmemiş olsa da taraflar her anlamda birbirlerini yıpratmaya çalışmışlardır. Genel kabule göre, soğuk savaş Sovyetler Birliği'nin dağılması ve Berlin Duvarı'nın yıkılması ile sona ermiştir.
Soğuk Savaş sürecinde her iki tarafın potansiyelleri;
Komünist blok ordusu:
- 1800 Bombardıman Uçağı
- 38.000 Tank
- Nükleer 12, geleneksel 495 tane Denizaltı
- 30 Kruvazör(189 refakat)
- 7.7 milyon insan gücü
- 700 MFBM, 75 ICBM nükleer füzeler
- 2260 Bombardıman Uçağı
- 16 000 Tank
- Nükleer 32, geleneksel 260 Denizaltı
- 66 Kruvazör(1107 refakat)
- 76 Zırhlı ve Taşıyıcı
- 8 milyon insan gücü
- 250 MFBM, 450 ICBM nükleer füzeler
Bu şartlar altında olası bir nükleer savaş, dünya nüfusunu çok önemli derecede etkileyecek, yarattığı tahribattan dolayı çok fazla can ve mal kaybına sebep olacaktı.
Avrupa ekonomik müttefikler
Avrupa askeri müttefikler
Soğuk Savaş askeri ve siyasi etkilerinin yanısıra sanat, spor, edebiyat, bilim gibi tüm alanlarda dünyayı derinden etkilemiştir.
Soğuk Savaş döneminde Türkiye'nin Dış Politikası:
Daha Potsdam Konferansı sırasında Türkiye üzerinde bir Sovyet tehdidi açık olarak ortaya çıkmıştı. Bu tehdit, bu devletin, Boğazlarda üs istemesi ve Kars ve Ardahan bölgelerinin Rusya’ya terkini ileri sürmesi ile ağır bir nitelik kazanmıştı. Fakat 1946 yılında, Türkiye üzerindeki bu tehdidin ağırlığı daha da artmıştı.
Sovyetlere gelince, bu devlet Boğazlar hakkında görüşünü ancak bir yıl sonra bildirecektir. Lakin Sovyetlerin 1925 tarihli Türk Sovyet tarafsızlık ve saldırmazlık ve saldırmazlık paktını 1945 Martında feshetmesinden beri Türk- Sovyet münasebetlerinde gittikçe artan soğukluk, İstanbul’da meydana gelen bir olayla gerginliğe dönmüştür. Bir süreden beri İstanbul’da yayınlanmakta olan birkaç gazete solcu yayında bulunmaktaydılar. Buna sinirlenen İstanbul Üniversitesi gençliği, 4 Aralık 1945 günü yaptığı büyük bir yürüyüşte, Yeni Dünya, Tan ve Fransızca çıkmakta olan La Turguie gazetelerinin idarehaneleriyle, Beyoğlu’nda bir Sovyet vatandaşına ait bulunan Berrak Kitapevi’ni Türk polisinin de işbirliği yaptığı iddiasını ileri sürüyor ve sorumluluğunun Türk hükümetine ait olduğunu bildiriyordu.
Türk- Sovyet münasebetlerinin bu gergin durumu 1946 yazına kadar devem etti. Fakat 1946 yazında yeniden şiddetini arttırarak bir buhrana girdi. Potsdam kararına uygun olarak Sovyetler Boğazlar hakkındaki görüşlerini. Türk Hükümetine 7 Ağustos 1946 da verdikleri bir nota ile açıkladılar. Bu suretle Boğazlar konusundaki tartışma sona eriyordu. Şimdi meselenin bir konferansta görüşülmesi gerekmekteydi. Lakin bu konferans bugüne kadar toplanmamıştır ve Boğazlarda Montreux rejimi egemen olmakta devam etmektedir. Fakat olayın önemli tarafı, şimdi Sovyet tehdit ve tehlikesinin Türkiye’nin üzerine en ağır bir şekilde çökmüş olmasıydı. Sovyetler, Türkiye’nin hem bağımsızlık ve egemenliğine ve hem de toprak bütünlüğüne yönelen istekler ileri sürmüşlerdi. Türkiye tarihin en buhranlı zamanlarından birini geçiriyordu.
4 Nisan 1949 da on Batı Avrupa ülkesi ile Amerika Birleşik Devletleri ve Kanada’nın katılımı sonucu, toplam on iki ülkenin imzaladıkları bir anlaşma ile kurulmuştur NATO. 1952 yılında Türkiye ve Yunanistan, 1955 yılında Federal Almanya, 1982 yılında İspanya örgüte üye olmuşlardır. Nihayet 1997 Madrid Zirvesi ile birlikte de Çek Cumhuriyeti, Macaristan ve Polonya örgüte üye olmuşlar, böylece üye sayısı on dokuza ulaşmıştır.
Bu dönemde yapılan Kore Savaşı'na ise (1950) Türkiye, Birleşmiş Milletler kuvvetine bir tugaylık bir kuvvetle katıldı. Milli Mücadeleden beri muharebe alanlarına girmemiş olan Türk askeri, Kore Savaşı’nda gerçekten destan denebilecek kahramanlık örnekleri vermiştir.