Arama

Soğuk Savaş Dönemi

Güncelleme: 2 Nisan 2013 Gösterim: 96.810 Cevap: 4
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
16 Ekim 2006       Mesaj #1
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Soğuk Savaş Dönemi

Sponsorlu Bağlantılar
İkinci Büyük Savaş'tan sonra iki büyük devlet ortaya çıktı:
ABD ve SSCB.
ABD ve İkinci Büyük Savaştan büyük yaralar alarak çıkmış, bir kısım Batı Avrupa devletleri, kapitalist düzenleri için tehdit oluşturan devlet kapitalizmine, SSCB'ye karşı ortak bir askeri aygıt oluşturdular. 4 Nisan 1949'da, 12 Batılı ülke; ABD, İngiltere, Fransa, Belçika, Hollanda, Lüxemburg, Kanada, İtalya, İzlanda, Danimarka, Norveç ve Portekiz NATO'yu (North Atlantic Treaty Organization-Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü) kurdu.
Soğuk Savaş, özellikle baskın iki iktidar odağının karşılıklı tehditlerinin ve bu tehditleri kullanarak dünyada hakimiyet kurma çekişmesinin on yıllar süren dönemidir.

Soğuk Savaş döneminde kapitalizmin, "dehşetengiz" Sovyet tehdidinin karşısında sıra dağlar gibi duran askerî aygıtı NATO, ortak tehdide karşı askeri alanda birleşen Atlantik ötesi dostlarının ortak hedefleri çerçevesinde işbirliğinin devamını ve gücünü teşkil ediyordu. NATO'nun kurulduğu ilk dönem, üye devletlerin "güvenliğinin" ABD'nin nükleer gücüne dayalı olduğu, "caydırıcılık" için en önemli silahı "nükleer güç" kullanımının oluşturduğu dönemdir. O zaman ve şimdi de NATO'nun esas askeri gücünü ABD oluşturmaktadır. 1950'lerde SSCB'nin de nükleer silah üretmesi ve karşılık verebilme yeteneği elde etmesiyle Bush Doktrini olarak ilan edilen ancak hiç de yeni bir buluş olmayan, o zaman da benimsenmiş "önleyici savaş" stratejisinden vazgeçilerek "çevreleme" ve "caydırma" politikalarına ağırlık verildi. Bu arada 1952 yılında Türkiye ve Yunanistan NATO'ya katıldı. SSCB'ye karşı tampon devletler ve ileri karakollar oluşturulmaya, yeni üsler açılmaya devam etti. 1955'te Almanya, 1982'de İspanya NATO'ya dahil oldu. 1960'lardan itibaren de "esnek karşılık" denilen ve "nükleer silah kullanımı" temelli stratejini yerini alan yeni bir strateji geliştirildi. "Ortak düşman"ı çevreleme ve krizleri konvansiyonel yöntemler kullanarak çözer gibi yapma stratejisine ağırlık verildi. Soğuk Savaş dönemi, Monroe Doktrini ile kendisine dokunmadıkça dünyanın geri kalanıyla pek alakadar olmayan ABD'nin küresel iktidar olmaya oynadığı ve SSCB paranoyasıyla (iktidarın gıdası) askerî, ekonomik, siyasî hegemonyasını kurduğu bir dönemdir. Bu dönem boyunca NATO en önemli aygıtı olmuştur. Soğuk Savaş sona erdikten sonra da ABD, bu hegemonyasını korumak ve geliştirmek için yeni iktidar-korku-gelecek senaryoları yazmaya ve mekanizmalar oluşturmaya, varolanları dönüştürmeye koyulmuştur.

Kaynak: ozgurhayat.org

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
16 Ekim 2006       Mesaj #2
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Nedir soğuk savaş?
Bu ifadenin bir teorik anlamı var, bir de pratik anlamı bulunmaktadır.
Sponsorlu Bağlantılar
Teorik olarak şöyle ifade edilir:
II. Dünya savaşı sonrasında Amerika ve SSCB ile müttefikleri arasında gelişen açık ama sınırlı çekişmeye verilen addır. Siyaset, ekonomi ve propaganda alanlarında sürdürülmüş, karşılıklı silah kullanımına bu dönemde çok az başvurulmuştur. Özellikle iki süper güç (ABD ve SSCB) hiçbir zaman askerî bir çatışmaya girmemiştir. “Soğuk savaş” deyimini ilk kez Amerika’da kongredeki bir görüşme sırasında ABD’li maliye ve başkanlık danışmanı Bernard Buruch tarafından ifade edilmiştir.
Soğuk savaş dönemi ifadesi her ne kadar 1947’de telaffuz edilse de başlangıç tarihi Yalta Konferansı (4 Şubat - 15 Şubat 1945) sonrasından başlar ve 1989’da Varşova Paktının sona ermesine kadar devam eder. Zaten 17 Ocak 1991’de, dönemin ABD başkanı Bush (Baba Bush) körfez savaşının başlama gerekçesini açıkladığı konuşmasında:
“Geçtiğimiz yıl içinde çok uzun sürmüş bir çatışmalar ve soğuk savaş dönemini noktalayarak, büyük ilerlemeler sağladık. Şimdi önümüzdeki hedef, kendimiz ve gelecek kuşaklar için yeni bir dünya düzeni kurma hedefidir.” demişti.
Bu ifadelerden de anlaşılacağı gibi “Soğuk savaş” dönemi II. Dünya savaşını sona erdiren ve ABD hegemonyasını tasdik eden, İslam dünyasını yeniden parçalara ayıran ve ihtilaflı hale getiren Yalta anlaşması ile başladı, Varşova Paktı'nın dağılması ile de son buldu.
Yaklaşık 45 yıl süren bu dönemde ABD ve SSCB karşılıklı olarak birbirleri ile fevkalade sıcak ilişkiler içerisinde bulundular. Bilhassa nükleer silahların ortaya çıktığı “Dehşet dengesi” sebebiyle her iki güç de silahlı olarak karşı karşıya gelmekten kaçındı. Küba bunalımı ya da Domuzlar Körfezi krizi diye bilinen hadise belki de soğuk savaş döneminde ABD ve SSCB’yi ilk kez ciddi bir biçimde karşı karşıya getirdi. Adı geçen bunalım 1962 yılı Ekim ayında Rusya’nın Küba’ya Amerikan mevzilerine yönelik füze rampaları yerleştirmesi ile başladı. Ve Kruşçev ile Kenedy arasında varılan anlaşma ile son buldu (1962).
Küba bunalımını tatlıya bağlayan her iki başkan, görüşmelerinde; ‘barış içerisinde, birlikte yaşamaya’ da söz verdiler. Nitekim gerek 1962 öncesi ve gerekse 1962-1989 arası Amerika ve Rusya her ne kadar askerî güç olarak karşı karşıya gelmedi iseler de üçüncü dünya ülkeleri ve İslam dünyası sıcak savaştan kurtulamadı.
Bu anlatılanlar işin teorik yanı. Bir de bu işin, pratik boyutu var. Bu boyut neredeyse tüm geri kalmış, geri bırakılmış, sömürülmüş, ezilmiş mustazaf kitleleri ilgilendiren boyuttur. Öncelikle bir hususun altını çizmek lazım; II. Dünya savaşı ifade edildiği gibi dünyaya iki süper güç armağan etmedi. Yani adı geçen savaşın sonunda dünyamız çift kutuplu olmadı. II. Dünya savaşını sona erdiren Yalta Konferansı dünyaya tek süper güç hediye etti, o da Amerika’dır. O, diğer süper güç olarak isimlendirilen Rusya var olduğu sürece Amerika’nın özellikle kıta Avrupası ve Ada Avrupası (İngiltere) karşısında daha da güçlü hale gelmesi için katkıda bulundu. Ve bunun yanında Amerika’nın Ortadoğu’ya, İslam dünyasına nüfuz etmesi için elinden geleni yaptı. Sağır sultan bile biliyordu ki Yalta’daki paylaşımda neredeyse tüm Ortadoğu, petrol bölgeleri, Türkiye, Yunanistan ve Batı Avrupa, Amerika’nın siyasî ve ekonomik nüfuz alanına girmişti. Hem sonra II. Dünya savaşına Amerika’nın girdiği tarihte (Aralık 1944) Rusya, İngiltere ve diğer savaşan taraflar harap ve bîtap düşmüşlerdi. Yani Aralık 1941’e gelinceye kadar savaşan taraflar bitmişti. Amerika savaşa girdikten sonra, savaşın galiplerini ve mağluplarını tayin etti ve parsayı topladı.
İngiltere’nin kontrolü altında olan Cemiyet-i Akvam lağvedildi. Yerine BM teşkilatı kuruldu. Bu teşkilat hiçbir zaman Amerika’nın ve dolayısıyla İsrail’in dışında hiçbir ülkeye yardımcı olmamıştır. Ve yine Truman doktrini, Marshall yardım planı, NATO’nun teşkili vs. Tüm bunlar Amerika’nın tek başına süper güç oluşunun ifadesidir. Hadise böyle iken; 1945-1989 arası yılların iki kutuplu yıllar olduğunu söylemek ve bunun adına “soğuk savaş” yılları demek fevkalade yanlıştır.
Peki 1945-1990 yılları arası sıcak savaş olmadı mı?
Evet, bu yıllar arasında İslam dünyası başta olmak üzere tüm III. Dünya ülkeleri sıcak savaştan kurtulamadılar ve hâlen de kurtulamamaktadırlar.
İşte bazı örnekler:
Filistin..
II. Dünya savaşı biter bitmez ABD başkanı Truman, İngiliz hükümetine baş vurarak 100.000 musevînin derhal Filistin topraklarına gönderilmesini talep etti. 1917’den beri var olan musevîlerin Filistin’e göçü Amerika yani hegemonik güç tarafından yoğunlaştırıldı. 1947’de Filistin topraklarındaki demografik denge musevîler lehine bozuldu. Amerika’nın uluslar arası düzeyde tetikçisi olan BM teşkilatı Güvenlik Konseyi 181 sayılı kararı alarak Filistinlilere, İslam dünyasına, Mescid-i Aksa’ya ve Kur'an ifadesi ile etrafı mübarek kılınan Kudüs’e sahiplenmesi gereken müslümanlara sormadan, Filistin topraklarını Siyonistlerle Filistinliler arasında paylaştırdı. Halkı müslüman olan kukla, gah İngiliz yanlısı gah Amerikan yanlısı Arap yönetimleri bu paylaşıma adeta seyirci kaldılar. 29 Ekim 1947’de alınan bu karar 14 Mayıs 1948’de Siyonist İsrail devletinin ilanı ile son buldu. Ve bu tarihten günümüze kadar Filistin-İsrail sıcak savaşı devam etmekte.
Pakistan-Hindistan meselesi..
Daha önce uzun yıllar boyunca Hindistan’ın yöneticiliğini yapan ve İngiliz işgaline karşı birlikte mücadele veren Hindular ve müslümanlar hegemonik güçlerin teşviki ile parçalandılar. Ortaya 15 Ağustos 1947’de Hindistan ve Pakistan diye iki devlet çıktı. Gandi ve Cinnah belki de kurtuluş mücadelesi verdiler ama sonuç hegemonik güçlerin işine yaradı. Pakistan bugün bile Amerikan politikasının bir adım gerisine ya da ilerisine geçemiyor. İşte Afganistan politikası… Sovyetlerin Afganistan’ı işgalinin ardından, Amerika’nın yanında işgalcilere karşı Afganlıların yanında yer alan Pakistan, işgal sonrasında yine Amerika’nın isteği ile Taliban’ın iktidara gelmesine yardımcı oldu. Aynı Pakistan, 11 Eylül saldırılarının ardından bu kez de Taliban iktidarının sona ermesi, binlerce müslümanın Amerikan zalimlerinin eliyle yok edilmesi için çaba sarfetti ve bugün de Hint alt kıtasında Amerika’nın jandarmalığını yapmaya devam ediyor.
Mısır..
Mısır, doğrusu 1950’lerin başında Nasır ile başlayan ve önce Nasırizm ardından da Arap milliyetçiliğinin beşikliğini yapan Mısır, Osmanlı sonrası ve özellikle de Kral Faruk sonrasında da tamamen Amerikan hegemonyasının kuklası olarak varlığını sürdürmektedir. Mısır ihtilalinin ilk gününden itibaren Atearap olan Nasır, o dönemin Amerikan büyük elçisi John Fuster Dulles’in kendisine telkin ettiği politikalara rağmen hiçbir şey yapmamıştır. Onun takipçisi olan Enver Sedat ile Hüsnü Mübarek de aynı çizgiyi devam ettirmektedirler. Sözüm ona Arap dünyasının en nüfuzlu ülkesi olan Mısır 1975 İsrail-Mısır Sina anlaşmasından bu yana, ne Siyonist işgale ne de Siyonistlerin Filistinlileri katletmesine sözlü olarak bile karşı çıkmıyor
Afrika ülkeleri..
Libya, Tunus, Cezayir, Fas… Hepsine de maşallah! O kadar itaatkarlar ki, kendi insanlarını karıncayı ezer gibi eziyorlar, ama hegemonik güçlere çıtları çıkmıyor. Hukukun üstünlüğü, batılı değerler, insan hakları, halkların özgürlüğü, demokrasi vs. geçiniz bunları… Bunların hiçbirisinin Kuzey Afrika ülkelerine girme şansı yok. Çünkü batı dünyası, emperyalistler bu kavramları kendi toplumları için istiyorlar. Eğer bu kavramlar evrensel olsaydı, niçin Burgiba’ya, Zeynel bin Ali’ye, Kaddafi’ye, Kral Hasan’a ve veledine, Cezayir cuntasına müsaade etsindiler ki!..
Özetle soğuk savaş dönemi diye isimlendirilen kırk beş yıllık dönem İslam dünyasının hegemonik güçler tarafından yer altı ve yer üstü kaynaklarının yağmalandığı ve keza müslümanların edilgenleştirilmeye çalışıldığı, yöneticilerinin şahsiyetsizleştirildiği bir dönem olarak tanımlanabilir.

Kaynak: ilkadimdergisi.com

MARLON - avatarı
MARLON
Ziyaretçi
16 Ekim 2006       Mesaj #3
MARLON - avatarı
Ziyaretçi
KONGRENİN KAPSAMI
Soğuk savaş döneminin sona ermesinin ardından tek süper güç olarak kalan ABD mevcut durumu enerji koridorları, toplumlararası dengeler, yeni güvenlik - savunma konseptleri, soğuk savaş sonrası jeopolitik ve jeostratejik açılımlar kapsamında "yeniden düzenlemeyi" amaçlamakta ve bu doğrultuda bir dizi operasyonlar yürütmektedir.Bu tek kutuplu meydan okuma karşısında önemli bölgesel güçler direnç merkezleri oluşturma, enerji kontrolü ve transferinde etkin olma ve varlıklarını güçlendirerek sürdürme amaçları ile çeşitli açılımlar yapmaktadırlar. Clausewitz'in savaşı açıklamak için kullandığı; "Savaş büyük çıkarların kanla çözümlenen çatışmasıdır." tanımını da değerlendirecek olursak görülebilecektir ki; soğuk savaş sonrası dönem bir barış dönemi
değildir. Bununla birlikte savaş giderek asimetrikleşen ve taktik hamlelerin uzun vadeli stratejiler ile birlikte önem kazandığı bir boyut almıştır. Bu gelişmeler ışığında klasik tehdit algılamalarının yerini; 11 Eylül 2001 ABD,
Beslan - Rusya örneklerinde olduğu gibi son on yılda Japonya, Endonezya, Ortadoğu, Avrupa gibi çok geniş bir coğrafyaya yayılan ve ülkemizi de ciddi biçimde tehdit etmiş olan terör almıştır. Bununla birlikte kitle imha
silahları; yoksulluk; azgelişmişlik, enerji kaynakları temelindeki sorunlar ve çevresel sürdürülebilirlik gibi yeni tehditler ve tehdit kaynakları da ortaya çıkmaktadır.. Tüm bu tespitlere ek olarak en son Fransa'da yaşanan, şiddet içeren sosyal gerginliği de hesaba katacak olursak iç güvenlik algılamalarının da ciddi biçimde dönüşüme uğradığını/uğrayacağını söylemek mümkündür.
Sonuç olarak: "5. EGE ÜNİVERSİTESİ ULUSLARARASI İLİŞKİLER KONGRESİ" nin genel kapsamı soğuk savaş sonrası "jeopolitiğini" sadece ABD değil ülkemiz de dahil olmak üzere birçok güç merkezi açısından, "yeni tehdit algılamaları" temelinde ele alan ve uluslararası sistemde "değişen dengelerin" analiz edilmesini amaçlayan bir genel çerçeve olarak karşımıza çıkmaktadır.
KONGRENİN AMACI
Ülkemizde ve Kuzey Kıbrıs Tük Cumhuriyeti'nde uluslararası ilişkiler, iktisat, işletme, kamu yönetimi, uluslararası ekonomi ve hukuk eğitimi alan veya uluslararası ilişkiler disiplinine ilgi duyan diğer bölümlere mensup üniversite öğrencilerini EGE ÜNİVERSİTESİ'nde konuk ederek, Türk Dış Politikasının ve Uluslararası İlişkilerin tartışılabileceği bilimsel bir kongre gerçekleştirmek.
Uluslararası İlişkilere yön veren diplomasi, siyaset, ekonomi, medya gibi alanlardan önemli isimlerin kongre dahilinde verecekleri konferanslar ile katılımcılara yeni düşünsel ufuklar kazandırmak. Konuşmacıların mesleki
deneyimlerini, bilgi ve birikimlerini katılımcılara aktarabilecekleri bir platform oluşturmak. Yapılacak atölye çalışmaları, konferanslar ve oturumlar ile Türk Dış Politikasında ve uluslararası sistemde mevcut sorunlara yönelik çözüm önerileri getirerek siyasi karar vericilere çeşitli seçenekler sunmak.
Medya aracılığı ile Türk Dış Politikası'nda ve genel olarak uluslararası sistemde yaşanan sorunlar ve çözüm arayışlarını kamuoyu ile paylaşmak, katılımcıların değerli fikir ve görüşlerinin mümkün olan en geniş
ve nitelikli kitleye ulaştırılmasını sağlamak.
Türkiye ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nden mümkün olan en geniş katılımı sağlayarak, Ege Üniversitesi'nde büyük bir bilimsel tartışma platformu oluşturmak.
Uluslararası İlişkilere yeni yaklaşımlar kazandırarak, disiplinin gelişimine katkıda bulunmak.
Kongre kapsamında dünyanın çok çeşitli bölgelerini ve uluslararası ilişkilerdeki çok çeşitli sorunları ele alarak, kongre sonucunda geniş kapsamlı bir durum tespiti yapabilmek.
Geçmiş kongrelerde de yapıldığı üzere ülkemizde bulunan diplomatik misyon temsilcileri ile yakın işbirliği içinde bulunarak kongreye uluslararası bir boyut kazandırmak.

KONGRE ALT BAŞLIKLARI
*Kongrede sunumu yapılmak üzere hazırlanacak bildirilerin aşağıda belirtilen alt başlıklar kapsamında hazırlanması gerekmektedir.
• Yeniden Yapılandırma Sürecinde Irak
• 21. Yüzyılda Enerji ve Değişen Enerji Koridorları
• Tükenen Doğal Kaynaklar ve Yenilenebilir Enerji Kaynakları
• Ortadoğu’da Değişen Dengeler ve Muhtemel Askeri Operasyonlar
• Bölgesel Bir Güç Olarak İran
• Dış Politika Aracı Olarak Nükleer Güç
• Müzakere Sürecinde Türkiye – AB İlişkileri
• AB Güvenlik – Savunma Politikaları
• Teknolojik Gelişmelerin Uluslararası Sistemdeki Yansımaları
• Siber Terörizm
• Uluslararası İlişkilerde Yeni Rekabet Platformu: İnternet
• Terör ve Değişen Güvenlik Algılamaları
• Fransa’da Yaşan Şiddet Eylemleri ve Değişen İç Güvenlik Algılamaları
• Eski Sovyet Coğrafyasında Rusya – ABD Mücadelesi
• ABD Dış Politikası ve ABD İç Dinamiklerinin Etkileri
• ABD’nin Değişen Tehdit Algılamaları
• Büyüyen Çin ve Tek Kutuplu Dünyaya Yeni Alternatifler
• Uzakdoğu’da Siyasal ve Ekonomik Dengeler
• Kuzey Kore Dış Politikası ve Uzakdoğu’da Güvenlik
• Güney Amerika’da Yaşanan Siyasal Gelişmeler ve Liderlerin İzleyebilecekleri Dış Politika
• Uluslararası Sistemde Afrika ve Afrika’nın Geleceği
• Kıbrıs Sorununda Son Gelişmeler ve KKTC’nin Geleceği
• Bölgesel ve Küresel Boyutları ile Türk Dış Politikası
• Uluslararası İlişkilerde Yeni Tehditler; Azgelişmişlik, Bölgesel Dengesizlikler ve Çevre Sorunları
• Yaşanan Son Gelişmelerin Işığında Uluslararası Hukuk ve BM’nin Konumu
*Kongre Tarihi: 9 - 10 – 11Mayıs 2006
*Kongre Dili: Türkçe ve İngilizce
DEĞERLENDİRME KRİTERLERİ ve KATILIM KOŞULLARI
5. EGE ÜNİVERSiTESi ULUSLARARASI İLİŞKİLER ÖĞRENCİ KONGRESİ'ne katılım için sunulacak tüm bildiriler bilimsel veriler ile desteklenme, sistematik anlatım ve kurgu, bilimsel tutarlılık, özgünlük ölçütleri ile Ege Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim görevlilerinin oluşturacağı akademik kurul tarafindan değerlendirilecek ve sunumların ardından yine aynı kurul tarafindan dereceler
ve ödül almaya hak kazanan çalışmalar belirlenecektir.
* Kongreye katılmak için, kongrede sunulacak olan bildirinin en az 1 sayfa olarak (Times New Roman (12) formatında), en geç 24Nisan 2006 tarihine kadar ulitege@gmail.com adresine elektronik posta yolu ile ulaştırılması gerekmektedir.
*Bildiri özetinin ulaştırılmasının ardından bildiri sahibi bir gün içinde çalışmasının Ege Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Topluluğu'na ulaştığına ve değerlendirmeye alındığına dair bilgilendirilecektir.
*Değerlendirmenin ardından kongreye katılmaya hak kazanan bildiriler 20 Nisan 2006 tarihinde Ege Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Topluluğu web sitesinde (Uluslararasi Iliskiler Kulubu) açıklanacaktır.
*Ödül alacak olan ilk üç derecenin belirlenmesi, kongrede yapılacak sunumların ardından tamamlanacak ve kongrenin son gününde yapılacak ödül töreni ile açıklanarak ilk üç dereceye giren katılımcılara ödülleri
verilecektir.
* Kongreye katılabilmek için adayların Türkiye Cumhuriyeti veya KKTC'de bulunan herhangi bir üniversitede, lisans veya yüksek lisans öğrencisi olarak öğrenimlerini sürdürüyor olmaları gerekmektedir.
*Kongreye katılacak adayların, bildiri özetleri ile birlikte;
Ad - Soyad, Öğrenimini sürdürdüğü Üniversite, Fakülte, Bölüm ve Sınıf .Kendilerine ulaşılabilecek bir telefon numarası ve e-posta adresi bilgilerini de bildiri özetleri ile birlikte göndermeleri gerekmektedir.
KATILIMCILARA SAĞLANACAK OLANAKLAR
*Kongre sonunda yapılacak değerlendirme sonunda ilk üç dereceye giren katılımcılara para ödülü verilecektir.
*Kongreye bildirileri ile katılarak sunum yapan tüm katılımcıların, konaklamaları Ege Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Topluluğu tarafından organize edilecek ve tüm konaklama masrafları Ege Üniversitesi tarafından
karşılanacaktır.
*Kongreye bildirileri ile katılarak sunum yapan tüm katılımcılar kongre kapsamında düzenlenecek olan sosyal etkinliklere ücretsiz olarak katılacaklardır. Sosyal etkinlikler kapsamında ulaşım Ege Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Topluluğu tarafından organize edilecek ve katılımcılar için ücretsiz olacaktır.
*Kongrede sunumları yapılan bildiriler bir sonraki kongreye kadar basılarak kitapçık haline getirilecek ve değerlendirilecektir.
*Kongreye bildirileri ile katılarak sunum yapan tüm katılımcılar, daha önceki kongrelerde konuk ettiğimiz katılımcıların ve topluluk üyelerinin bulunduğu elektronik posta grubunun süresiz üyesi olacaklardır.
**Kongreye izleyici olarak katılmak isteyenlerin 10 Nisan 2006 tarihine kadar başvurularını yapmaları gerekmektedir. İzleyici olarak yer alacak katılımcıların konaklamaları Ege Üniversitesi Uluslararası İlişkiler
Topluluğu tarafından organize edilecek ancak masrafları karşılanmayacaktır.
Son düzenleyen Blue Blood; 16 Ekim 2006 22:36
ahmetseydi - avatarı
ahmetseydi
VIP Je Taime
29 Mayıs 2009       Mesaj #4
ahmetseydi - avatarı
VIP Je Taime
Soğuk Savaş, Sovyet Bloğu ülkeleri ile Batılı güçler arasında 1945'den 1990'a kadar devam etmiş olan uluslararası siyasi ve askeri gerginlik.

II. Dünya Savaşı'ndan sonra Doğu ve Batı bloklarının zaman zaman savaş çıkarma tehditleri; bütün dünyada gerginlik yaratmıştır. Bu dönemde, insanlarda nükleer kıyamet paranoyası doğmuş, dünya devletleri ise bu iki bloktan birinin yanında yer almaya çalışmışlardır. Gerginlik hiçbir zaman "taraflar arasında" sıcak savaşa dönüşmemiş olsa da taraflar her anlamda birbirlerini yıpratmaya çalışmışlardır. Genel kabule göre, soğuk savaş Sovyetler Birliği'nin dağılması ve Berlin Duvarı'nın yıkılması ile sona ermiştir.Soğuk Savaş sürecinde her iki tarafın potansiyelleri;

Komünist blok ordusu:
  • 1800 bombardıman uçağı
  • 38.000 Tank
  • nükleer 12, konveksiyonel 495 tane denizaltı
  • 30 Kruvazör(189 refaket)
  • 7.7 milyon insan gücü
  • 700 MFBM, 75 ICBM nükleer füzeler
Batı İttifak Ordusu:
  • 2260 bombardıman uçağı
  • 16 000 tank
  • nükleer 32, konvansiyonel 260 denizaltı
  • 66 kruvazör(1107 refaket)
  • 76 Zırhlılar ve Taşıyıcılar
  • 8 milyon insan gücü
  • 250 MFBM, 450 ICBM nükleer füzeler
(NOT: Verilen sayılar yaklaşık değerlerdir.)


Bu şartlar altında olası bir nükleer savaş, Dünya nüfusunu çok önemli derecede etkileyecek, yarattığı tahribattan dolayı çok fazla can ve mal kaybına sebep olacaktı.
ѕнσω мυѕт gσ ση ツ
kara asker - avatarı
kara asker
Ziyaretçi
2 Nisan 2013       Mesaj #5
kara asker - avatarı
Ziyaretçi
sağol kardeş No Angel
No Angel

Benzer Konular

15 Kasım 2015 / Misafir Cevaplanmış
27 Aralık 2009 / Misafir Soru-Cevap
23 Ocak 2009 / Ziyaretçi Soru-Cevap
4 Mart 2011 / azra Soru-Cevap