Arama

Tuz neden önemlidir?

En İyi Cevap Var Güncelleme: 22 Eylül 2011 Gösterim: 12.512 Cevap: 5
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
26 Eylül 2010       Mesaj #1
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Tuz Ne İçin Önemlidir? kimya dersi için gerekli yardım edermisiniz?
EN İYİ CEVABI ener verdi
Alıntı
Misafir adlı kullanıcıdan alıntı

tuz neden bu kadar önemlidir?eski insanlar neden altını tuzla değiştirmişler? lütfen yardın edin

Osmanlı Devletinde Tuz Üretimi ve Dağıtımı


Sponsorlu Bağlantılar

Tuz insan hayatında her zaman önemli bir yer tutmuştur.Eski çağlardan itibaren insanlar yiyeceklerini çürümelere karşı korumak ve tatlandırmak için tuza ihtiyaç duymuşlardır.Daha sonraki dönemlerde tuzun söz konusu işlevlerine ilave olarak sanayide ve insan sağlığının korunmasında da işe yardığı anlaşılmış ve önemi daha da artmıştır.

İnsanlar tuz bulmak için çoğu zaman çeşitli zahmetlere ve tehlikelere katlanmak ve uzun mesafeler kat etmek zorunda kalmışlardır.

Altaylarda tuz bulunmadığından kıymetine binaen çok uzaklardan ve zorlu bir yolculuktan sonra ülaaae getirilirhatta gözden çıkarılan yaşlılar tuza gönderilirdi.Yine tuz Romalılarda askerlere ücret olarak dağıtılırdı. Anadolu’da da tuz benzer bir önemi haiz idi. Nitekim 1258 yılında Moğolların Malatya’yı muhasarası sırasında çıkan kıtlık yüzünden bir merkep yükü tuzun fiyatı 500 beyaz sikaaae ulaşmıştı .

Tuz Avrupa ülkelerinde de önemli bir ticari maldı.Ticareti en yaygın malların başında gelmekte idi. Akdeniz’de tuz nakliyatı yapan tekneler gümrük vergisinden muaf tutulmuşlardı. Yük taşıyan tekne sahiplerine taşıma bedeli olarak tuz verilmekte idi .

Afrika ülkelerinde de tuz toplum hayatında önemli bir yer tutmakta devletlerin ticaret yapma şekillerine yön vermekte idi. 1450’de Mali’de tuz aynı ağırlıktaki altınla mübadele edilmekte idi . Günümüzde tuz halen Sudan bölgesi ve güneydeki ormanlarda yaşayan yerliler tarafından para yerine kullanılmaktadır . Böylesine önemli bir ticari mal olarak toplumların hayatına etki eden tuz bazı sorunların ortaya çıkmasına da yol açmakta idi. Bu sorunların başında tuz kaçakçılığı gelmekte idi.

Ülkelerin gelirlerini azaltan bir durum olan kaçakçılıktaki asıl nedenlerin başında yasaklama gelmektedir. Başka bir neden ise daha fazla kazanç elde etme isteğidir. Geçmişte tuz dünyanın bir çok yerinde satışı devlet tekelinde olan mallar arsında yer almıştır. Dolayısıyla kaçakçılığı en fazla yapılan mallardan olmuştur. Bu durum tuzun elde edilmesi işlenmesi taşınması vergilendirilmesi satılması tuzlaların korunması ve denetlenmesi sürecini daha işler bir hale getirmiş ve devletler ticari kültüreldini askeri ilişkiler düşünceler ve düzenlemeler geliştirmek zorunda kalmışlardır.

Osmanlı Devleti’nde deniz ve büyük göllerin kıyısında bulunan yerleşim birimlerindeki tuzlalarda. ve yer altı tuz yataklarınd üretilen tuz sanayide yiyecek maddelerinin uzun süre saklanmasında ve gündelik tüketimde fazlasıyla ihtiyaç duyulan maddelerdendi. Gelirleri Osmanlı hazinesinin önemli kalemlerinden olan tuzlalar ülkenin bir çok yerinde faaliyet göstermekte idiler. Başlıcaları Akdeniz sahillerinde Kıbrıs Becin (Menteşe Livası) Batnos (Aydın Livası) İzmir Menemen Rodos Çandarlı Midilli Kızılcatuzla Enez Gümülcine Selanik Ağrıboz Mora İnebahtı Adriyatik sahillerinde Avlonya ve Delvine’de Karadeniz bölgesinde Ahyolu Tekfurköyü’nde Anadolu’da Koçhisar Gölü’nde Hacıbektaş ve Divriği’de Rumeli’de İzvornik’te tabi devletlerden Boğdan Eflak Transilvanya ve Raguza’da bulunan tuzlaların gelirleri çoğunlukla ya padişah haslarının ya da yüksek görevlilerin dirliklerinin gelir kalemleri arasında yer almakta idi.

Tuz devlet için önemli gelir kalemlerindendi Suriye ve İzmir limanlarından Avrupa’ya ihraç edilmekte idi. Akarsular madenler göller denizler devlet malı sayıldıklarından tuzlaların mülkiyeti de devlete aitti. Dolayısıyla buralarda üretilen tuz devletin malı sayılmakta idi. “Mal benimdür amilin değildür ana göre ihtimam edeler.” Tuzlaların öneminden dolayı tuzcular bazı vergilerden muaf tutulmuşlardı. Bu kapsamda hayvanlarıyla tuz nakliyatı yapan “yürükler” hizmetlerine karşılık olarak avârız-ı divâniyye ve tekâlif-i örfiyyeden muaf olmuşlardı . Tuz üretimi ve İstanbul’a getirilmesi ise iltizama verilmişti . Küçük tuzlaların özel şahısların mülkiyetine bırakıldığı da rastlanan bir durumdu .

Devlet tuzlaların açılması aşamasından tuz üretimine kadarki süreçte son derece titiz davranır ve her türlü ihtimali göz önünde bulundurarak işe başlardı. Öncelikle açılacak tuzlaların randımanlı ve kârlı olduğuna kanaat getirilirse üretime izin verilirdi. Tuzlalar açıldıktan sonra üretimden satışa kadar bütün işlemler bir nizama bağlanırdı. Hangi tuzlanın hangi bölgelere tuz satabileceği (örü) tespit edilerek bunun dışında bir satışa izin verilmezdi. Ancak herhangi bir tuzlanın mahsulü kötü hava şartlarının etkisiyle örüsünün ihtiyacını karşılamayacak kadar azalmışsa hükümetin onayı ile civar örünün tuzlasının mahsulü bu söz konusu tuzlanın örüsünde satılabilirdi .

Tuzlanın tuz satışları nakliyatı tuzun depolanması da belli bazı kurallar çerçevesinde yürütülürdü. Tuzun büyük bir kısmı tuzlada ithal edilen tuzlar ithal kapısında bir kısmı da örünün tali satış reyonları olan divanlarda şehir ve kasabalardaki perakendeci tuz dükkânlarında satılırdı .

Tuz tüccarları havaların tuz nakliyatına elverişli olduğu mevsimlerde münferiden veya toplu olarak tuzlalara uğrar yerleşmiş kurallara uygun olarak belli şartlar ve narhlarla tuzu satın alırlardı .

Tuzla veya giriş iskelelerinden tuz alan tüccarlar civarda bulunan örülere sapmadan tuzlanın kendi örüsü dahilinde tuzunu satmak mecburiyetinde idiler. Aksi bir davranışta bulunan tüccar yakalandığında tuzu ve hayvanı müsadere edilir kendilerine de çeşitli cezalar verilirdi.

XV. yüzyıl sonlarında Selanik Tuzlası için tespit edilmiş olan narha göre tuzun 1200 dirhemi 1 akçe idi . Ahyolu narhı da 1200 dirhemi 1 akçe Rodos narhı ise 1500 dirhemi 1 akçe olarak tespit edilmişti .

Tuz fiyatlarının uzun süreler boyunca değişmediği kayıtlardan anlaşılmaktadır. Güçer III. Mehmet dönemine ait olması gereken bir kayıtta “tuzcular hasıl eyledikleri tuzun miri hizmetinde eminler mezürün cemi‘ zamanda otuzar akçaya satalar” şeklindeki ifadeyi aktarmaktadır. Güçer bu kayıtta yer alan “cem‘i zamanda” tabirinin “her zaman” anlamına geldiğini bu zaman aralığının geçmişe şamil olduğu gibi uzun bir geleceği de içine aldığını söylemektedir .

Tuz fiyatları yerine kalitesine ve dönemine göre farklılıklar göstermekle birlikte fiyat tespitinde asıl belirleyici olan unsur tuzun kalitesi idi. 1640 tarihli narh defterinde Kefe ve Tuzla tuzunun getürücü (toptancı) fiyatı 1 akçeye 700 dirhem mukim (perakendeci) fiyatı ise 1 akçeye 600 dirhem Çok daha kaliteli Eflak tuzunun ise getürücü fiyatının 400 dirhemi 1 akçe mukim fiyatının 300 dirhemi 1 akçe idi .

Tuz tüccarları zaman zaman haksız muamelelere maruz kalırlar tuzlarına el konulur veya bazı tüccarlar getirmeyi taahhüt ettikleri tuzu İstanbul’a getirmeyi başaramazlardı. Görülen aksamalardan biri de tuzlaların sıklıkla olmasa bile baskına uğraması idi ki devlet bu durumlarda tuzlaların güvenliği için fazladan önlem almak zorunda kalırdı (.

İstanbul’a getirilen tuzlar tuz eminine teslim edilmekte o da tuzu tuzcu esnafına dağıtmakta idi. Kömürciyan tuzcu dükkânlarının balık pazarında yer aldığını Ahyolu ile Kefe’den fındık ve ceviz büyüklüğünde tuzlar getirildiğini Ulah memleketlerinden getirilen tuzun tek bir parçasının bir beygir yükü olacak kadar büyük olduğunu söylemektedir . Evliya Çelebi’ye göre tuzcular ekmekçilerin yamakları idiler . Evliya Çelebi’nin tuzcu esnafı dediği kimseler miri tuz ambarlarından sorumlu olan kimseler olmalıdırlar. Aralık 1681 tarihinde İstanbul’da 9 adet tuzcu dükkânı faaliyet göstermekte idi . Bu dükkânlar miri tuz ambarları dışında kalan ve tuz satan işyerleri idi. İstanbul’daki tuzcu dükkanları iltizam usulü ile işletilirlerdi .

Tuzun köy köy kasaba kasaba dolaştırılması yasak olduğu için dağıtımı “perakendeci devlet dükkânlarından” yapılmakta idi. Bu dağıtım sırasında zaman zaman anlaşmazlıklar görülmekte idi. Bunun nedeni mecburi tuz mübayaası idi. Tuzlaların ürettikleri tuzun tamamını tüketmek amacıyla devlet tuzun tahsisatında mecburiyet getirmişti. İşi gereği tuz kullanmak zorunda olan kimseler veya yerler belli bir miktar tuz almak durumunda idiler.Bu nedenle tuz ticareti ile uğraşan yabancı gemilerin kıyılara uğrayıp tuz almalarına göz yumulduğu da olurdu . 1646 tarihinde fırıncılar almaları gereken tuzun bir bölümünü unculara vermek istedikleri için tuzcularla fırıncılar ve uncular arasında tartışmalar çıkmış mesele İstanbul kadısına intikal etmiş kadıdan sorunun çözümü istenmişti: “... kadimden bu ana gelince uncu taifesine tuz tevzii olunugelmemiş iken etmekçi taifesi tuz tevzi‘ ideruz diyü niza eylediklerinden...” 1116 / 1704 tarihli bir belgede Ahyolu tuzlasında üretilen tuzun tamamının kendi mahallinde tüketilemediğini ve artan tuzun İstanbul’a gönderilerek narh üzerinden ekmekçi çörekçi ve bakkallara verilmesi için arl yazılmıştı .

Bütün bu gelişmeler ülkenin tuz madeni konusunda bir hayli zengin durumda olmasından kaynaklanmakta idi. Devlet ihtiyaç fazlası tuzu tüketmek için gerektiğinde kanuni olmayan yolları dahi görmezden gelebilmekteydi. Kaçakçılığı ise aynı hoşgörü ile karşılamayan devletin bu tavrını kaçakçılığın devlet gelirlerini azaltan bir eylem olması ile açıklamak mümkündür.



Tuz, bozulmaması için yiyeceklere katılır, işlenmiş et vs. yapılırdı. Yani tat verici madde olarak değil koruyucu madde olarak kullanılırdı bu yüzden değerliydi.

kaynak
oyuncu_girl - avatarı
oyuncu_girl
Ziyaretçi
26 Eylül 2010       Mesaj #2
oyuncu_girl - avatarı
Ziyaretçi
Tarihi binlerce yıl öncesine dayanan tuz, insan sağlığı açısından yaşamımızda önemli bir yere sahiptir. Sodyum ve klor elementlerinden oluşan tuzun önemi, insan bedeninin içindeki sıvıları dengeleyici özelliğinden kaynaklanıyor. Vücut sıvılarında yeterli derecede bulunan sodyum, sinirlerin uyarılmasını ve kasların uyumlu çalışmasını sağlar. Büyüme için de gerekli olan sodyumu, en çok tuzdan temin ederiz.

Sponsorlu Bağlantılar
Tuz, aynı zamanda insan sağlığı için elzem olan iyot elementinin de kaynağıdır. İyot eksikliği zeka geriliğinden guatra, ölü doğum ve düşüklerden öğrenme güçlüğüne kadar birçok hastalığa neden olur. Ülkemizde iyot eksikliğinin giderilmesi için yasal düzenlemelerle gıda için kullanılacak tüm tuzların iyotlanması zorunlu hale gelmiş, bu alanda iyotsuz tuz satışı yasaklanmıştır.

Tuz, ayrıca besin maddelerinin uzun süre bozulmadan saklanmasını da sağlar. Et, balık, süt ürünleri ve sebze gibi temel gıda maddeleri tuz sayesinde uzun süre saklanabilir. Tuz antiseptik özelliği ile bakterileri denetim altında tutar.


Tuz, sanayi için de önemli bir girdi maddesidir. Tekstil sanayinde kumaşların boyanması, üretim sularının ön arıtmasında kullanılan iyon değiştirici reçinelerin rejenerasyonu, gıda sanayi, medikal solüsyonların hazırlanması gibi alanlarda tuzdan yararlanılır.

Eski çağlardan beri besin maddesi olarak kullanılan tuz, çağımızda kimya ve sanayinin en önemli girdilerinden biridir. Kimya dilinde çok geniş anlamda kullanılan tuz kelimesi NaCl sembolü ile ifade edilmektedir. Kubik sisteme göre kristalleşen tuz Na ve Cl iyonlarından oluşur. Tuz saf halde iken yaklaşık % 40 Sodyum, % 60 Klor’dan meydana gelir.

Yüksek basınç altında plastik özellik gösteren tuzun sertliği 2,5 olup, özgül ağırlığı 2,1 - 2,55 gr/cm3 arasında değişir. Erime noktası 800,8oC, Kaynama noktası ise 1.412oC’dır.

Doğadan üretildiği şekliyle rengi gri, sarı, kırmızı hatta mavi ve yeşil olabilir. Tuz saf halde iken renksizdir.

Tuz yaşamsal öneminden ötürü çok iyi bilinen ve günlük olarak sık kullanılan bir mineraldir. İnsanın tuzu kullanmaya başladığı zaman kesin olmamakla birlikte, tuzla tanışması oldukça eskiye, M.Ö. 10000 yılına gider. Çin’de M.Ö. 3000 yıllarında tuz üretildiği hesaplanmaktadır. Tuzla ilgili ilk yazılı belgeler M.Ö. 2250 yıllarına dek uzanır. Tuz ticareti önemli kervan yollarını doğurmuştur. Heredot zamanında Suriye limanlarıyla, İran Körfezi arasında tuz ticareti çöl üzerinden yapılmaktaydı. Dinyeper nehri kolları üzerinde tuz kaynakları, güney Rusya’da yaşayanlarla Egeliler arasında ticaretin gelişmesini sağlamıştır. Bazı yerlerde tuz para yerine geçmiştir, Romalı askerlere tuz satın almaları için aylık (Salaria) verilmiştir. Orta çağda ise maden üretimi durdurulmasına karşın tuz üretimi sürdürülmüştür. Bu olayda tuzun önemi konusunda açık bir göstergedir.

Türkiye’de de tuz üretimi oldukça eskilere uzanır. Çankırı, Tepesidelik, Kağızman, Tuzluca gibi yatakların en az 1000 yıldan beri işletildiği düşülmektedir.

Anadolumuzda ismini tuz’dan alan birçok yerleşim birimi saymak mümkündür. Tuzla, Tuzluca, Tuzhisar, Tuzlagözü köyü, Tuzla deresi, Tuzköy, Tuzçullu gibi yerleşim birimleri bunlardan sadece bir kısmıdır. Fransızların Sel, İtalyanların Sal, İngilizlerin Salt, Almanların Salz kelimeleri, esas itibarıyla tuz anlamına gelen Latince Sal kökünden gelmektedir.

Türkçemizde kökü Latinceden gelme, tuzla ilgili birçok sözcükler farkında olmadan kullanılmaktadır. Latince Salsun salça olarak, tuzun çeşnilendirilmişi anlamına gelen Salcicius kelimesi Sosis olarak dilimize geçmiştir. Kullanmakta olduğumuz Salamura kelimesi latince “Salmacudus” Sal ve Maria kelimelerinin birleşmesinden meydana gelmiş olup, tuzlu su anlamını taşımaktadır.

Ekonomik bir değer taşıyan tuz kaynakları katı ve sıvı olarak ikiye ayrılmaktadır. Tuz sıvı halde denizlerde, tuzlu su kaynaklarında ve katı halde kaya tuzu şeklinde bulunmaktadır.

Tuz doğada sıvı ve katı olarak bulunmaktadır. Türkiye’de ve dünyada tuz Deniz, Kaya, Kaynak ve göl olmak üzere dört şekilde çıkartılmaktadır.

Ülkemizde tuzun çıkarılması; Cumhuriyet tarihimizde özel yasa hükümlerine tabi olmuştur. Bu konuda çıkartılan 11.12.1936 tarihli 3078 sayılı Tuz Kanunu 26.06.2001 tarihine kadar yürürlükte kalmıştır. Bu kanunun yürürlük süresi içinde bir takım değişiklikler yapılmış, ancak tuz stratejik öneme sahip ürünler arasında yer almıştır. Bu sebeple ham tuz çıkarılması Devlet tekelinde tutulmuştur. Bu görevi Tekel adı altında faaliyet gösteren kurum üstlenmiştir. (Tekel’in eski adı İnhisarlar İdaresi) 3078 Sayılı Tuz Kanunu’na göre içinde %96 Sodyum Klorür (NaCI) bulunan her türlü madde tuz olarak adlandırılmakta idi.

Bu yasal düzenleme 26.06.2001 tarihine kadar devam etmiş ve 3078 sayılı Tuz Kanunu 26.06.2001 tarihinde yürürlükten kaldırılmış ve Maden Kanunu kapsamına alınmıştır.

yüksek tansiyon

Ortalama diyetimizdeki aşırı tuz (sodyum) birçok çalışmanın odak noktası olmuş ve son yıllarda bu konu çok ilgi görmüştür. Bulgular, alışkanlık gereği fazla miktarlarda tuz tüketen insanlarda yüksek tansiyonun(yüksek kan basıncı) daha az tuz kullanan insanlara göre daha sık ortaya çıktığını göstermektedir. Ayrıca, araştırmalar genel olarak yüksek tansiyonu olan insanların, sodyum oranı düşük bir diyet uygulayarak kan basınçlarını düşürebildiklerini göstermektedir.

Kan basıncı, kan dolaşımının atardamar duvarlarına uyguladığı basıncı belirtir. Kan dolaşımında daha fazla sıvı olduğu zaman ya da kan damarları daraldığı zaman, basınç daha büyüktür. Ortalama diyetimizde tuz oranı yüksek olma eğilimindedir. Hepimiz yediğimiz tuz miktarına dikkat etmeliyiz, büyük bir tuz sınırlama çabası yalnızca yüksek tansiyonunuz varsa (ya da eğilimliyseniz) gereklidir. O zaman bile, diyetinizdeki tuz miktarını azaltmak, kan basıncınızı azaltmak için atacağınız adımlardan yalnızca biridir.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
29 Eylül 2010       Mesaj #3
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
tuz neden bu kadar onemlidir ile ilgili daha fazla bilgi istiyorum
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
1 Ekim 2010       Mesaj #4
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
tuz neden bu kadar önemlidir?eski insanlar neden altını tuzla değiştirmişler? lütfen yardın edin
ener - avatarı
ener
Ziyaretçi
1 Ekim 2010       Mesaj #5
ener - avatarı
Ziyaretçi
Bu mesaj 'en iyi cevap' seçilmiştir.
Alıntı
Misafir adlı kullanıcıdan alıntı

tuz neden bu kadar önemlidir?eski insanlar neden altını tuzla değiştirmişler? lütfen yardın edin

Osmanlı Devletinde Tuz Üretimi ve Dağıtımı



Tuz insan hayatında her zaman önemli bir yer tutmuştur.Eski çağlardan itibaren insanlar yiyeceklerini çürümelere karşı korumak ve tatlandırmak için tuza ihtiyaç duymuşlardır.Daha sonraki dönemlerde tuzun söz konusu işlevlerine ilave olarak sanayide ve insan sağlığının korunmasında da işe yardığı anlaşılmış ve önemi daha da artmıştır.

İnsanlar tuz bulmak için çoğu zaman çeşitli zahmetlere ve tehlikelere katlanmak ve uzun mesafeler kat etmek zorunda kalmışlardır.

Altaylarda tuz bulunmadığından kıymetine binaen çok uzaklardan ve zorlu bir yolculuktan sonra ülaaae getirilirhatta gözden çıkarılan yaşlılar tuza gönderilirdi.Yine tuz Romalılarda askerlere ücret olarak dağıtılırdı. Anadolu’da da tuz benzer bir önemi haiz idi. Nitekim 1258 yılında Moğolların Malatya’yı muhasarası sırasında çıkan kıtlık yüzünden bir merkep yükü tuzun fiyatı 500 beyaz sikaaae ulaşmıştı .

Tuz Avrupa ülkelerinde de önemli bir ticari maldı.Ticareti en yaygın malların başında gelmekte idi. Akdeniz’de tuz nakliyatı yapan tekneler gümrük vergisinden muaf tutulmuşlardı. Yük taşıyan tekne sahiplerine taşıma bedeli olarak tuz verilmekte idi .

Afrika ülkelerinde de tuz toplum hayatında önemli bir yer tutmakta devletlerin ticaret yapma şekillerine yön vermekte idi. 1450’de Mali’de tuz aynı ağırlıktaki altınla mübadele edilmekte idi . Günümüzde tuz halen Sudan bölgesi ve güneydeki ormanlarda yaşayan yerliler tarafından para yerine kullanılmaktadır . Böylesine önemli bir ticari mal olarak toplumların hayatına etki eden tuz bazı sorunların ortaya çıkmasına da yol açmakta idi. Bu sorunların başında tuz kaçakçılığı gelmekte idi.

Ülkelerin gelirlerini azaltan bir durum olan kaçakçılıktaki asıl nedenlerin başında yasaklama gelmektedir. Başka bir neden ise daha fazla kazanç elde etme isteğidir. Geçmişte tuz dünyanın bir çok yerinde satışı devlet tekelinde olan mallar arsında yer almıştır. Dolayısıyla kaçakçılığı en fazla yapılan mallardan olmuştur. Bu durum tuzun elde edilmesi işlenmesi taşınması vergilendirilmesi satılması tuzlaların korunması ve denetlenmesi sürecini daha işler bir hale getirmiş ve devletler ticari kültüreldini askeri ilişkiler düşünceler ve düzenlemeler geliştirmek zorunda kalmışlardır.

Osmanlı Devleti’nde deniz ve büyük göllerin kıyısında bulunan yerleşim birimlerindeki tuzlalarda. ve yer altı tuz yataklarınd üretilen tuz sanayide yiyecek maddelerinin uzun süre saklanmasında ve gündelik tüketimde fazlasıyla ihtiyaç duyulan maddelerdendi. Gelirleri Osmanlı hazinesinin önemli kalemlerinden olan tuzlalar ülkenin bir çok yerinde faaliyet göstermekte idiler. Başlıcaları Akdeniz sahillerinde Kıbrıs Becin (Menteşe Livası) Batnos (Aydın Livası) İzmir Menemen Rodos Çandarlı Midilli Kızılcatuzla Enez Gümülcine Selanik Ağrıboz Mora İnebahtı Adriyatik sahillerinde Avlonya ve Delvine’de Karadeniz bölgesinde Ahyolu Tekfurköyü’nde Anadolu’da Koçhisar Gölü’nde Hacıbektaş ve Divriği’de Rumeli’de İzvornik’te tabi devletlerden Boğdan Eflak Transilvanya ve Raguza’da bulunan tuzlaların gelirleri çoğunlukla ya padişah haslarının ya da yüksek görevlilerin dirliklerinin gelir kalemleri arasında yer almakta idi.

Tuz devlet için önemli gelir kalemlerindendi Suriye ve İzmir limanlarından Avrupa’ya ihraç edilmekte idi. Akarsular madenler göller denizler devlet malı sayıldıklarından tuzlaların mülkiyeti de devlete aitti. Dolayısıyla buralarda üretilen tuz devletin malı sayılmakta idi. “Mal benimdür amilin değildür ana göre ihtimam edeler.” Tuzlaların öneminden dolayı tuzcular bazı vergilerden muaf tutulmuşlardı. Bu kapsamda hayvanlarıyla tuz nakliyatı yapan “yürükler” hizmetlerine karşılık olarak avârız-ı divâniyye ve tekâlif-i örfiyyeden muaf olmuşlardı . Tuz üretimi ve İstanbul’a getirilmesi ise iltizama verilmişti . Küçük tuzlaların özel şahısların mülkiyetine bırakıldığı da rastlanan bir durumdu .

Devlet tuzlaların açılması aşamasından tuz üretimine kadarki süreçte son derece titiz davranır ve her türlü ihtimali göz önünde bulundurarak işe başlardı. Öncelikle açılacak tuzlaların randımanlı ve kârlı olduğuna kanaat getirilirse üretime izin verilirdi. Tuzlalar açıldıktan sonra üretimden satışa kadar bütün işlemler bir nizama bağlanırdı. Hangi tuzlanın hangi bölgelere tuz satabileceği (örü) tespit edilerek bunun dışında bir satışa izin verilmezdi. Ancak herhangi bir tuzlanın mahsulü kötü hava şartlarının etkisiyle örüsünün ihtiyacını karşılamayacak kadar azalmışsa hükümetin onayı ile civar örünün tuzlasının mahsulü bu söz konusu tuzlanın örüsünde satılabilirdi .

Tuzlanın tuz satışları nakliyatı tuzun depolanması da belli bazı kurallar çerçevesinde yürütülürdü. Tuzun büyük bir kısmı tuzlada ithal edilen tuzlar ithal kapısında bir kısmı da örünün tali satış reyonları olan divanlarda şehir ve kasabalardaki perakendeci tuz dükkânlarında satılırdı .

Tuz tüccarları havaların tuz nakliyatına elverişli olduğu mevsimlerde münferiden veya toplu olarak tuzlalara uğrar yerleşmiş kurallara uygun olarak belli şartlar ve narhlarla tuzu satın alırlardı .

Tuzla veya giriş iskelelerinden tuz alan tüccarlar civarda bulunan örülere sapmadan tuzlanın kendi örüsü dahilinde tuzunu satmak mecburiyetinde idiler. Aksi bir davranışta bulunan tüccar yakalandığında tuzu ve hayvanı müsadere edilir kendilerine de çeşitli cezalar verilirdi.

XV. yüzyıl sonlarında Selanik Tuzlası için tespit edilmiş olan narha göre tuzun 1200 dirhemi 1 akçe idi . Ahyolu narhı da 1200 dirhemi 1 akçe Rodos narhı ise 1500 dirhemi 1 akçe olarak tespit edilmişti .

Tuz fiyatlarının uzun süreler boyunca değişmediği kayıtlardan anlaşılmaktadır. Güçer III. Mehmet dönemine ait olması gereken bir kayıtta “tuzcular hasıl eyledikleri tuzun miri hizmetinde eminler mezürün cemi‘ zamanda otuzar akçaya satalar” şeklindeki ifadeyi aktarmaktadır. Güçer bu kayıtta yer alan “cem‘i zamanda” tabirinin “her zaman” anlamına geldiğini bu zaman aralığının geçmişe şamil olduğu gibi uzun bir geleceği de içine aldığını söylemektedir .

Tuz fiyatları yerine kalitesine ve dönemine göre farklılıklar göstermekle birlikte fiyat tespitinde asıl belirleyici olan unsur tuzun kalitesi idi. 1640 tarihli narh defterinde Kefe ve Tuzla tuzunun getürücü (toptancı) fiyatı 1 akçeye 700 dirhem mukim (perakendeci) fiyatı ise 1 akçeye 600 dirhem Çok daha kaliteli Eflak tuzunun ise getürücü fiyatının 400 dirhemi 1 akçe mukim fiyatının 300 dirhemi 1 akçe idi .

Tuz tüccarları zaman zaman haksız muamelelere maruz kalırlar tuzlarına el konulur veya bazı tüccarlar getirmeyi taahhüt ettikleri tuzu İstanbul’a getirmeyi başaramazlardı. Görülen aksamalardan biri de tuzlaların sıklıkla olmasa bile baskına uğraması idi ki devlet bu durumlarda tuzlaların güvenliği için fazladan önlem almak zorunda kalırdı (.

İstanbul’a getirilen tuzlar tuz eminine teslim edilmekte o da tuzu tuzcu esnafına dağıtmakta idi. Kömürciyan tuzcu dükkânlarının balık pazarında yer aldığını Ahyolu ile Kefe’den fındık ve ceviz büyüklüğünde tuzlar getirildiğini Ulah memleketlerinden getirilen tuzun tek bir parçasının bir beygir yükü olacak kadar büyük olduğunu söylemektedir . Evliya Çelebi’ye göre tuzcular ekmekçilerin yamakları idiler . Evliya Çelebi’nin tuzcu esnafı dediği kimseler miri tuz ambarlarından sorumlu olan kimseler olmalıdırlar. Aralık 1681 tarihinde İstanbul’da 9 adet tuzcu dükkânı faaliyet göstermekte idi . Bu dükkânlar miri tuz ambarları dışında kalan ve tuz satan işyerleri idi. İstanbul’daki tuzcu dükkanları iltizam usulü ile işletilirlerdi .

Tuzun köy köy kasaba kasaba dolaştırılması yasak olduğu için dağıtımı “perakendeci devlet dükkânlarından” yapılmakta idi. Bu dağıtım sırasında zaman zaman anlaşmazlıklar görülmekte idi. Bunun nedeni mecburi tuz mübayaası idi. Tuzlaların ürettikleri tuzun tamamını tüketmek amacıyla devlet tuzun tahsisatında mecburiyet getirmişti. İşi gereği tuz kullanmak zorunda olan kimseler veya yerler belli bir miktar tuz almak durumunda idiler.Bu nedenle tuz ticareti ile uğraşan yabancı gemilerin kıyılara uğrayıp tuz almalarına göz yumulduğu da olurdu . 1646 tarihinde fırıncılar almaları gereken tuzun bir bölümünü unculara vermek istedikleri için tuzcularla fırıncılar ve uncular arasında tartışmalar çıkmış mesele İstanbul kadısına intikal etmiş kadıdan sorunun çözümü istenmişti: “... kadimden bu ana gelince uncu taifesine tuz tevzii olunugelmemiş iken etmekçi taifesi tuz tevzi‘ ideruz diyü niza eylediklerinden...” 1116 / 1704 tarihli bir belgede Ahyolu tuzlasında üretilen tuzun tamamının kendi mahallinde tüketilemediğini ve artan tuzun İstanbul’a gönderilerek narh üzerinden ekmekçi çörekçi ve bakkallara verilmesi için arl yazılmıştı .

Bütün bu gelişmeler ülkenin tuz madeni konusunda bir hayli zengin durumda olmasından kaynaklanmakta idi. Devlet ihtiyaç fazlası tuzu tüketmek için gerektiğinde kanuni olmayan yolları dahi görmezden gelebilmekteydi. Kaçakçılığı ise aynı hoşgörü ile karşılamayan devletin bu tavrını kaçakçılığın devlet gelirlerini azaltan bir eylem olması ile açıklamak mümkündür.



Tuz, bozulmaması için yiyeceklere katılır, işlenmiş et vs. yapılırdı. Yani tat verici madde olarak değil koruyucu madde olarak kullanılırdı bu yüzden değerliydi.

kaynak
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
22 Eylül 2011       Mesaj #6
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Tuz Neden Bu kadar önemlidir? kısa cevap bekliyorum teşekkürler Msn Happy

Benzer Konular

14 Ocak 2012 / Misafir Soru-Cevap
11 Mayıs 2014 / Misafir Soru-Cevap
2 Mayıs 2014 / Hayt3214 Cevaplanmış
22 Aralık 2013 / Misafir Cevaplanmış