Ziyaretçi
Türkiye'deki illerin el sanatlarından açıklamalı örnekler verir misiniz?SİVAS GELENEKSEL EL SANATLARI
Sivas'ta geleneksel el sanatları oldukça gelişmiştir. Dokumacılık, bakırcılık, gümüş işçiliği, çubukçuluk, çorap örücülüğü, ve çakı-bıçak yapımcılığı en köklü el sanatlarıdır. Bunlardan çorap örücülüğü giderek önemini yitirirken, diğerleri günümüzde de sürdürülmektedir. Sivas'ın çok zengin kompozisyonlu ve renkli dokumaları ile kara kemik saplı bıçakları ünlüdür.Sponsorlu Bağlantılar
Dokumacılık :
Selçuklular döneminde başlayan dokumacılık sonraki yüzyıllarda gelişmiştir. Bunlardan bir dönem çok ünlü olan şal dokumacılığı günümüzde yapılmamaktadır. Sivas halılarının en önemli özellikleri tümüyle yün, sık dokulu ince havlı olmasıdır. Halının sık dokulu olması için kirkit oldukça sert vurulur. Bu arada esnekliği sağlamak için ilmikler iki tarandıktan sonra özel ayarlı makaslarla kesilerek hav yüksekliği ayarlanır. "Eriş" denilen çözgü ipliği çok bükümlü ve incedir.
Bu yüzden halılarda düğüm sayısı oldukça yüksektir. Selçuklu halılarındaki geometrik bir düzenle yerleştirilmiş motiflerin oluşturduğu kompozisyonlar, geliştirilmiş biçimleriyle günümüz Sivas halılarında da görülmektedir. "Çeşmi bülbül, çamurlu, kuçlu, lalezar, yılanlı" bunlar arasındadır. Desenlerin kimileri kent adları, kimileri de sayılarla anılır. Sivas halılarının bir başka özelliği de zıt renklerden özenle kaçınılmasıdır. Halılarda en az 12 renk görülür. Başlangıçta çok mat olan bu renkler kullanıldıkça canlılık kazanır. Lacivert, al ve tonları yaygındır.
Kilim dokumacılığı daha çok köylerde gelişmiştir. Seccade, divan, taban ve duvar tipi kilimler çok yaygındır. Ayrıca 6-7 m kare büyüklüğünde kilimlere rastlanır. Geçmişte Gürün, Şarkışla, Yıldızeli ve Kangal'da dokunan kilimler renk ve desen açısından farklılık göstermekteydi. Bunlarda geometrik motiflerin yanında çeşitli figüratif motiflerde kullanılırdı.
Teknik kaygılarla kilimlerde çoğunlukla geometrik motifler yeğlenir. Al, yeşil, mavi, kara ve turuncu en yaygın renklerdir.
Çorap Örücülüğü :
Geçmişte Gürün'de çok gelişmiş olan çorap örücülüğü günümüzde yitmeye yüz tutmuştur. Burada tiftikten ince görünümlü çorap örülürdü. Kullanılan sitilize bitki, hayvan ve insan motifleri dokuyanın iç dünyasını yansıtacak biçimde işlenirdi.
"Yandım alamadım, yarimi eller aldı. Kakül ergen bıyığı, eli mektuplu, elif-be, aşık kirpiği, gönül kilidi, katip çimciği ve civan kaşı" en yaygın motiflerdir.
Çubukçuluk (Ağızlık Yapımcılığı) :
Çubukçuluk köklü el sanatlarından biridir. Kişisel kullanım yada satış için yapılan çubuklar günümüzde turistik bir değer kazanmıştır. Ağızlık yapımında yörede germişek yada karamuk denilen bir ağaç kullanılır. Germişek çubukları istenilen boyda kesilir, bunlar uzunluklarına göre "Lüleli, topcık başlı, yanma başlı, ufak ağızlık, ufak lüleli ağızlık, arabalı ağızlık (birbirine geçmeli)" gibi çeşitli adlar alır. Tomruk makinesinde kabukları soyulan çubuklar tornaya bağlanır, keski yatay yada dikey tutularak desenin dış çizgileri (konturlu) çizilir. Sonra kalemle (ince uçlu işleme ve kakma gereci) desenler oluşturulur. Bu işleme "nakış keskisi" denir. İşlemleri bitirilen ağızlık kezzaba batırılır. Ateşe tuttuktan sonra zımparalanır. Yeniden tornaya bağlanır ve matkapla ağız bölümü (sigara konulan yeri) açılır. Çakıyla yassılaştırılan bu bölümde kezzaba batırma, kızartma ve cilalama işlemlerinden geçirilir.
Süslemede uygulanan bir başka teknikte ekin saplarının üzerine ibrişim yada ipek sarılmasıdır. uzunlamasına kesilmiş ekin sapları süslemenin yapılacağı bölümlere yerleştirilir. Alt ve üstlerden renkli ibrişim (yada ipek) sarılarak süslemeler oluşturulur. Bu teknik çoğunlukla yazı yazmada uygulanır. İlde ilk ağızlığı Şeyh Aziz Baba'nın yaptığı söylenir.
Bakırcılık :
Bakırcılık eski yaygınlığını yitirmiştir. İl bakırcılığının en eski örnekleri Sivas müzelerinde sergilenmektedir. Külçe bakır önce küçük parçalar halinde silindirden geçirilerek inceltilir, sonra biçimlendirilir. Biçimlendirmede kazan ve sinilerde dövme, küçük kaplarda çekme tekniği kullanılır. Dövme tekniğinde bakır, ağaç tokmakla dövülür; çekme tekniğindeyse istenilen tahta kalıplara göre tornada çekilir. Süslemeler kakma yada çalma tekniğiyle yapılır. Kakma tekniğinin iki uygulama biçimi vardır. Birinde motifler kap üzerine kazılarak yada oyularak işlenir. Diğerinde ise kabın üzeri bal mumuyla sıvanır, motifler kalemle çizildikten sonra açılan oyuklara asit dökülür. Asidin bakır üzerinde oluşturduğu karalanmalardan yararlanılarak motif işlenir. Çalma tekniğinde motifler demir zımparalarla baskı yapılarak işlenir. Yazılar, bitkisel ve geometrik motifler en yaygın süslemelerdir. Geometrik motiflerde geçmeli daireler, üçgenler, dörtgenler; bitkisel motiflerde yaprak, lale, nar, nar çiçeği ve servi kullanılır.
Ustaların yapıtlarına adlarını, bir din büyüğünün adını yada ayeti yazması gelenektir. Ancak yazıyı motifler arasına yerleştirmek güç olduğundan bu gelenek giderek kaybolmaktadır. Bu tür süslemelere en çok Osmanlı dönemi yapıtlarında rastlanmaktadır.
Çakı-Bıçak Yapımcılığı :
Geçmişin gözde kılıçları, kılınççılar çarşısında yapılırdı. Kılıcın yerini giderek daha güçlü silahlar alınca, kılıç ustaları çakı-bıçak yapımına yöneldiler. Günümüzde de sürdürülen çakı-bıçak yapımı, eski yaygınlığını yitirmiştir. Kentte bulunan bıçakçı atölyelerinde; genellikle kılıç tipli bıçaklar, bağ bıçakları, büyük ekmek bıçakları, bir iki üç ağızlı yada ustura ağızlı bıçaklar yapılır. Kentin özellikle kara saplı bıçakları ünlüdür. Çakı ve bıçakların "namlu" denilen ağızları çelikten sapları boynuzdan yapılır. Ocakta kızdırılan çelik, örste dövülerek namlu biçimi verilir. İlk düzenlemeden sonra oluğu (tırnak oyuğu) açılır. Yeniden düzenlenir, su verip parlatılır. Böylece namlu sapa takılacak hale gelir. Sap için çoğunlukla öküz, keçi ve koç boynuzu kullanılır. Boynuz istenilen boyutta kesilir, ısıtılarak mengenede düzeltilir, kalıplanır. Sonra içi testereyle oyulur. Bıçak ustalarının "elde resim yapma" dedikleri son düzenlemeden geçirilir. Rendelendikten ve zımparalandıktan sonra namluya takılacak duruma gelir. Namlu sapın uç bölümünde açılan oyuğa yerleştirilir, delinerek çivilenir. Çivi başları birer pul konduktan sonra ezilir, çarkta parlatılır.
Kütahya’ nın sembolü olan ve onu bütün dünyaya tanıtan çinicilik, önemli bir sanat kolu olmanın yanı sıra, Kütahya’ da aynı zamanda bir geçim kapısıdır. Geçmişi Friglere kadar uzanan seramik yapımı zaman içinde sürekli gelişme göstermiştir.
Sert beyaz hamurlu, sır altı tekniğinde yapılan bu seramikler, fincan, sarf, kase, hokka ve matara kapaklı ibrik, kulplu ve kulpsuz kupa, gülabdan, kandil, sürahi, buhurdanlık, limonluk, süs topuzları ve tabaklar gibi küçük boy zarif seramikler, serbest ve hafif fırça süslemeleri ile klasik seramiklerden farklı mahalli bir sanat karakteri taşırlar. Bunlar damavi, kırmızı, sarı, mor, yeşil, eflatun, lacivert renklerle küçük çiçekler, bitki motifleri, yapraklar, sarmaşıklar, damlalar ve madalyonlardan ibaret bir süsleme görülür bunun yanında kuş balık ve mahalli kıyafette insan figürleri kullanılmıştır. Ancak 18.yy. ikinci yarısında renkler ve motifler ve şekil bakımından Kütahya çinilerinin kalitesi bozulmuştur. Bu kötü gidiş uzun süre devam etmiştir. 1905' de Kütahya' da vali (mutassarruf) olan ve çini süslemeli kagir hükümet konağını yaptıran Giritli Fuat Paşa, daha sonra merkeze gönderdiği bir raporda şunları yazmıştır; "Kütahya' da üç asır evvel üç yüzü mütecaviz (aşkın) çini imalathanesi varmış. 1795 tarihinde imalathanelerin sayısı yüze inmiş. 1902 senelerine doğru Hafız Emin ve Hacı Minasyon Efendilerin imalathaneleri de kapanmıştır. II.Dünya Harbi esnasında ihtiyaç karşısında Kütahya çiniciliği bir defa daha canlanmış olup, bu gün de gelişimi sürdürmektedir. İznik çiniciliği ise tamamen ölmüştür. Ancak İznik' te kurulan Çinicilik Fakültesi sayesinde yeniden canlandırılmasına çalışılmaktadır.
Kütahya' da ise Endüstri Meslek Lisesi çinicilik bölümüne ilaveten bir "Seramik Yüksek Okulu" nun açılmış olması olumlu bir gelişmedir. Bu konuda Ressam Ahmet Yakuboğlu Bey' in ifadeleri adeta çiniciliğimizin fotoğrafını çekmektedir. "Çinicilik asıl milli ve manevi sanatımızdır. En garip devrinde dahi adeta milli bir dava gibi vazgeçilmemiş ve üzerinde sebatla, feragatla çalışılmış, Kütahya' nın bugün dünya çapında bir sembolü olmuştur. Bu işte ressamlardan, tezyinatçılardan bir ordu, zevkle ve hevesle kendini bu işe adamıştır. Güzel sayfalar, vitrinler, birbiri peşi sıra caddeli adeta ışıltılı bir cennet döndürmektedir. Hususi atölyelerde hem istidatlı gençler yetişmekte, hem de güzel zevkli, zengin renklerle çiniden, kıymetli eserler meydana getirilmektedir. Bunun yanında, yıllarca hasreti çekilmiş birde "Porselen Sanayi" doğmuştur. İçeriden dışarıdan Iüzümsuzluğu gösterilen menfi gayretlere rağmen, bu estetiğe yönelik iş kolu da olan özel teşebbüsün zaferi ile Kütahya' ya kazandırılmıştır. Esasen burada bir "Nakkaşlar Ordusu'' her daim temel unsur olarak bu işleri göğüslemeye amade bulunmuştur. Yeter ki onların huzurla çalışabileceği zemin hazırlansın... Önlerine düşen iş sahibiyle san'atkarının aralarındaki birbirine muhabbet saygının baharına samyeli dokunmasın.'' Bu görüşlere ve bu dileğe harfiyen katılmamak mümkün mü? Kütahya çinileri bugün dalga dalga tüm dünyaya yayılıyor.. İstanbul' un kapalı çarşısından Akdeniz sahillerinin hediyelik eşya satan dükkanlarına, oradan Nevşehir' e, Kapadokya' ya kadar her yerde yurdumuzu ziyarete gelen turistlere pırıl pırıl, gülen bir çehre ile gülümsüyor, "Hoşgeldiniz" diyor. Sonra turistin çantasında bizleri temsil etmeye devam etmek üzere yola çıkıyor. Bizim el emeğimiz, göz nurumuz, gururumuz, uğurumuz olarak...
"Asırlar boyu çeşitli devirlerin farklı zevk ve üslup uygulamalarıyla değişen... Türklerin İslamiyeti kabulü ile erişilmesi zor bir zirveye ulaşan çini sanatımız, devlet çapındaki gerileyiş ve duraklayışa paralel olarak iniş ve çıkışlar arz etse de, o günleri geride bırakmış ve akıp gelmişlerdir. Atalar yadigarı bu milli, tarihi malzemeyi şerefle yaşatan hatta bayraktarlık yapan Kütahya; taşıdığı yükün ağırlığını müdrik görünüyor. Bir "irfani gelenek" halinde sürüp gidecek olan Kütahya çinciliği, dileriz yeni nice usta sanatkara ilham verip, mektep olacak gayreti de gösterir. Hem gösterecektir de... Çünkü kaynağı aşk olan topraklar, daima bereketlidir; meyveleri de boldur." Kütahya çinciliği, geçmişiyle, bugünüyle başlı başına bir araştırma konusu olacak genişliktedir. Dileriz böyle bir çalışma yapılır.| 4 Nisan 2011 / fatma_35 Soru-Cevap |
| 21 Mart 2011 / Misafir Soru-Cevap |
| 7 Mayıs 2011 / Misafir Soru-Cevap |
| 5 Ekim 2013 / Misafir Cevaplanmış |
| Kapat Saat: 02:26 Hoş Geldiniz Ziyaretçi
Benzer Konular
Son MesajlarYenile Yükleniyor... |