Alıntı
soru_cevap adlı kullanıcıdan alıntı
İnsanoğlunun hayat yolculuğu, anne rahminde yumurtanın döllenmesiyle başlar; anne ve babadan gelen genetik programın okunmaya başlamasıyla gelişim süreci devreye girer. Hayat boyu devam eden değişim ve büyüme yedi dönem halinde incelenir. Hamilelik dönemi, doğum, çocukluk, yetişkinlik dönemi, orta yaş dönemi, ihtiyarlık ve ölüm... İnsanın bu gelişme safhalarında genetik programı oluşturan genler, içinde yaşanılan çevre şartları, kazanılan tecrübeler ve alınan eğitimin muhtevası, hep birlikte bu gelişmenin çevreye uyum sağlayacak şekilde olmasını sağlarlar. “Genler davranışımızı ve kişiliğimizi yönlendirmede hangi rolü oynar?”, “Karakterlerimiz sabit midir yoksa biz onları ileride ihtiyaç duyarsak değiştirebilir miyiz?”, “İnsan gelişiminde genetiğin ve çevrenin rolü ne kadardır?” şeklindeki sorulara verilen cevaplar siyah–beyaz olmayıp gri tonlar içermektedir.
Herşeyden önce, genler ve çevre, birbirlerinden bağımsız olarak, insan gelişimine ve davranışına ayrı ayrı katkıda bulunmamaktadır. Bazılarının zannettiği gibi, gelişim salt genetik programın okunması değildir. Davranışları kodlayan genler yoktur. Sadece belli davranışların ortaya çıkışına yatkınlık sağlayan belli genlerin kullanım şekilleri veya bunların eksikliği sözkonusudur. Bu noktadan insanın genom haritasının tamamen çözülmesi, insanın gelişimini ve davranışlarını çözmek anlamına gelmeyecektir. Genom haritasından elde edilen bilgiler, gelişim hâdisesinde kullanılan malzemelerin bir kısmını oluşturur. İnsanın gelişimi noktasından genler ve çevre bir ham malzeme olup, insanın zihinsel fakülteleri (cüz–i irade, akıl, mantık, değer hükümleri) tarafından hayatı sürdürebilmeyi sağlayacak şekilde işlenir.
Genler, davranış desenlerini değil, proteinleri yapar. Gen ve davranış arasındaki bağlantı çok uzaktan ve dolaylıdır. Gelişim üzerine genetiğin ve çevrenin etkileri birlikte olur. Meselâ her bir fert kendi ferdî özelliklerine uygun fizikî ve sosyal çevreleri seçmeye eğilimli olarak yaratılmıştır. Cinsiyet gelişimindeki, motor becerilerindeki ve algılama kabiliyetindeki farklılıklarda gözlendiği gibi, kişinin tecrübeleri, ailesinden miras aldığı genetik etkileri azaltabilir veya artırabilir.
Yine ikiz kardeşler, birbirlerinin gelişimini etkileyerek, birbirlerine davranış açısından daha az benzer olmalarını sağlarlar.
İnsanın gelişimini düzenleyen kurallar, satranç oyununu düzenleyen kurallara benzetilebilir. Nasıl satrançta 5–10 temel kural olmasına rağmen, bu kuralları kullanarak oynanan satranç oyunları muazzam derecede kompleks olabilmektedir. İnsanın gelişmesi ve davranışları da böyledir. Gelişmeyi düzenleyen sınırlı sayıda temel kural olmasına rağmen, bu kuralların kombinasyonlu kullanım seçenekleri, gelişimi son derece kompleks hâle getirmektedir. Şu anda bilim adamları bu kompleks gelişim ve davranış olayını ortaya çıkaran temel kuralları anlamaya çalışmaktadırlar.
Biyolojik Gelişmedeki Potansiyel Çeşitlilik
Gelişmenin özünde devamlılığı sağlayan bir değişimin olması vardır. Bir başka deyişle organizmada devamlılık değişimle sağlanmaktadır. İnsanoğlu anne rahminden dünyaya teşrif ettiğinde, iki veya daha fazla sayıda farklı gelişim motiflerini geliştirebilme kapasitesiyle doğmaktadır. Bu kapasitelerden hangisinin seçileceği, 0–5 yaş arasındaki çevrenin kendine has özelliklerine bağlıdır. Meselâ hamilelik döneminde, annenin beslenme tarzı, fetüsün gelişimini etkilemekle kalmaz, doğum sonrası bile devam eden etkiler üretebilir. Anne, açlığın söz konusu olduğu bir dünyada yeterli düzeyde beslenemiyorsa, annenin durumu, çocuğun gelişimi için bir fikir verir ve fetüsün gelişimi o şartlara göre ayarlanır. Fetus kendisini annenin yaşadığı dünyaya uyum sağlayacak yönde geliştirmeye başlar. Fakat dünyaya geldikten sonra, sağlıklı ve iyi beslenme şartlarıyla büyümeye zorlanırsa, çocuğun gelişiminde bir sürü problem ortaya çıkar. Bununla ilgili deliller, anneleri rahatsız olduğu veya açlığa maruz kaldıkları için düşük kilolu doğan bebeklerin maruz kaldıkları gelişim bozuklukları, boy ve beden ölçülerindeki farklılıklar üzerinde çalışılırken ortaya çıkmıştır. İnsanların gelişimlerinin ton ve ritmlerini değiştirebilme kapasitesi, gelişmekte olan ülkelerdeki milyonlarca sokak çocuğunun gelişimlerinde de gözlenebilmektedir. Çocuklar zorlandığında, çocukluklarını yaşamadan, çocukluk dönemine ait gelişim sürecini by–pass edip, minyatür erişkinler gibi davranabilmektedirler.
Kişilik ve Zihin Gelişimindeki Önemli Faktörler
İnsanın biyolojik gelişimi için bu böyle olduğu gibi, zihin ve algı seviyesi ve şahsiyet gelişimi için de benzer esneklikler sözkonusudur. İnsanın, sorumluluk alabilen olgun bir fert olabilmesi için gelişimini belli bir süre çocukluk döneminde de devam ettirme mecburiyeti vardır. Çocuğun 0–5 yaş eğitiminin muhteva ve kalitesi, onun temel kişilik özelliklerini, algılama ve düşünme kapasitesini doğrudan etkiler. Çocuk dünyaya geldiğinde ön beyin fakülteleri, programlanmaya müsait konumdadır. Anne–babası, içinde doğduğu sosyo–kültürel çevre onun bilinçaltı programlarını yazmaya başlar. Meselâ, çocuğun akıl fakültelerini şekillendirirken, teslimiyetçi–otoriter aklı, sorgulayan–eleştirel aklı birarada çocuğun zihnine uygun eğitim modelleriyle yerleştirebileceğiniz gibi, bunlardan sadece birini de çocuğun algılama ve düşünme programı olarak koyabilirsiniz. Dolayısıyla, çocuk 0–5 yaş arasında kendisine hangi aklın programı konmuşsa hayatı ve dini, o programın sınırları içinde algılayacak ve değerlendirecektir. Bugün sosyo–ekonomik ve kültürel olarak ileri düzeyde olan ülkelere baktığımızda, bu farklı akıl modüllerinin çocukların zihnine yerleştirildiğini ve bu fark senfonisinin toplum seviyesinde çalınmakta olduğunu görürüz. Nasıl bir kişinin elinde kullanabileceği tek alet çekiç ise o kişi, her şeyi çivi olarak algılama sürecine girecektir. Aynen öylede, kişi gelişim çağında sadece teslimiyetçi, otoriter akıl veya eleştirel akıl programını ya da ekonomik akıl programını zihnine monte etmişse, dünyayı sadece o akıl modülünün gözlüğüyle anlayıp değerlendirecektir. Bu konudaki sağlıklı çözüm ise, akl–ı selim olarak da tanımlanan bu farklı akıl modüllerinin hepsinin çocuğun gelişimi sırasında onun zihnine programlanması ve farklı akıl modüllerinin uygun yer ve zamanda kullanılması becerisinin kazandırılmasıdır. Çocuğun sağlıklı kişilik gelişiminde benliğinin güçlendirilmesi, ona özgüven aşılanması, yanlış yapma imkânının verilmesi, kendine saygı ve sevgi duymasının sağlanması, soru sormaya teşvik edilmesi, duygu ve düşüncelerini ifade etmesini sağlayan onu dinleme zamanlarının ayırılması, merak hissinin canlı tutulması genellikle 0–5 yaş arasında gerçekleştirildiğinde daha kalıcı ve etkin olmaktadır. Çocukta sağlıklı bir kişilik gelişimi olmuşsa bunun üzerine bina edilecek karakterler ve ahlâkî değerler, tutum ve davranışlar, anlamlı bir bütünlük ve tutarlılık oluşturmaktadır.
Gelişimde Oyunun Önemi
Ayrıca çocuğun çocukluk dönemini doyasıya belli kurallar dahilinde yaşaması, heves ve arzularını tatmin etmesi, onun gelecekteki gençlik ve erişkin dönemlerinin sağlıklı olması açısından önemlidir. Çocukluk döneminde içindeki çocuğu tatmin etmeyen kişi, ileriki yaşlarda, bu çocuktan çok rahatsız olacak ve hayatında ciddi falsolar yaşama riski daha yüksek olacaktır. İçimizdeki çocuğun tatmin edilmesinde ve olgunlaşmasında, oyun hayatî öneme sahiptir. İnsanın gelişimini düzenleyen oyun gerek çocuklar gerekse erişkinler için çok önemli bir iyileştirici, dinlendirici, yenileyici ve hayata hazırlayıcı özelliklere sahiptir. Çünkü en kalıcı öğrenmeler, oyun içinde gerçekleşir. Sıralarda belli bir yapısal düzen içinde gerçekleştirilen öğrenmelerdeki kalıcılık ve etkililik, oyun içinde tabii sohbet ortamlarında öğrenilen şeyler kadar kalıcı ve etkileyici olmamaktadır. Bu bakımdan 0–7 yaş, hattâ 11 yaşa kadar çocuklara verilecek eğitimin, oyun formatında verilmesinin çok daha sağlıklı olduğu belirtilmektedir. Oyunun maliyeti peşin iken, kazandırdıkları kişinin sonraki yaşamında gözlenir. Erişkin insanların oynadığı oyunlar, düşünce ve davranışın yerleşik kalıplarını kırarak yenilik ve mucidliği kolaylaştırır. Simülasyona dayalı oyunlar kişiyi gelecekteki gerçek durumlara hazırlar. Özellikle çocuklar için oyun, algı ve düşünme yeteneklerini geliştirdiği gibi, onları sosyalleştirir ve biriktirdikleri enerjiyi boşaltmalarını sağlar. Çocukluk döneminde oyun ihtiyaçları yeterince karşılanamayan çocuklar, ileriki yaşlarda bunun faturasını ağır öderler.
İnsan Davranışlarının ve Tercihlerinin Şekillenmesindeki Önemli Faktörler
İnsanın tutum ve davranışları biyolojik yapıdan kaynaklanan, öğrenilmeyen, irsî iç güdüsel davranışlar ve sonradan öğrenilen davranışlar şeklinde sınıflandırılsa da bu doğru değildir. Her tip davranışta az çok öğrenme ve geri bildirim olayı vardır.
İnsanın hayat seyrinin nasıl olacağı konusunda, kendi iradesi dışında gelişen olaylar da önemli rol oynar. Ferdin hayatını şekillendirmede, bilinçli tercihler ve kararlar kadar, talih, kısmet ve tevafukların da yeri önemlidir. Bunları önceden tahmin etmek çok zordur. İnsanlar gelişimlerinin belli dönemlerinde çevreden ve belli deneyimlerden etkilenmeye çok açıktırlar. Bunun yanısıra hayatlarının ilk yıllarında ortaya çıkan, daha sonraki dönemlerde değişmeden kalan belli özelliklere ve davranış kalıplarına sahip oldukları da bilinen bir gerçektir. Deprem, trafik kazası, sel baskını, açlık gibi insanın duygularını ve zihin dengesini sarsan olaylar, onun üzerinde uzun süreli kalıcı etkiler yapar. Aynı şekilde kişinin hissî açıdan aldığı yaralar da o kişinin gelişimi ve davranışları üzerinde etkili olur. Ayrıca insanlar, gelişimlerinin hassas dönemlerinde belli deneyimlerden ve çevre şartlarından daha fazla şekilde etkilenmeye yatkındır. Bu açıdan 0–5 yaş arasındaki sosyal çevre, tutum ve davranışlar, çocuktaki kişilik ve karakter gelişimi üzerinde kalıcı etkilere sahiptir. Meselâ dil 0–5 yaşında çok kolay şekilde öğrenilebilmektedir. Çünkü erken dönemde öğrenilen bilgiler ve kazanılan tecrübeler, müteakip tecrübelerin etkisini sınırlayıcı ve değişimi zorlaştırıcı etki yapmaktadır. İlk dönemlerde çocuğun işittiği şeylerden ziyade gördüğü şeyler, onun beynini programlar ve şekillendirir. Yetişkin dönemde değişimin ortak özelliği, birey yeni bir tecrübeye maruz kaldığında son derece stresli ve hissî şartlara da maruz kalmaktadır. Stres, kişide taze bir plastisitenin oluşumunu uyarır ve kişinin inanç ve davranışlarını değiştirmesini mümkün kılar. Stres ve tecrübenin birleşimi, beyin yıkama işlemlerinde, askerî eğitimde belirgin derecede gözlenir. Bu tür stres ve yeni tecrübelerle uyarılan değişimde vücut stres anında noradrenalin salgılar ve noradrenalin beyinde plastisitenin oluşumunu uyarır. İnsanda hissî bağlanmalarda, aşk ve sevgi olayında ve davranış değişikliklerinde rol alan bir diğer kimyasal madde de oksitosindir.
İnsanın eş seçimi, evlilik ve aile kurmaya yönelik davranışlarının gelişiminde de fiziksel görüntü, servet, sosyal statü, ayrıca hayatın ilk dönemlerinde yaşanılan tecrübeler önemli rol oynar. Çocukluk döneminde çocuk karşı cinsten beraber oynadığı ve herşeyini paylaştığı kişilere karşı mahremiyet duygusu geliştirmekte ve ileride onları eş olarak seçme temayülü göstermemektedir. Bunun tipik bir örneği, karşı cinsten kardeşlerin veya ikiz kardeşlerin birbirlerine karşı bu gibi hisler geliştirmeye kapalı olmalarıdır. İnsan sürekli karşı cinsle aynı ortamda bulunduğunda evlilik hislerini uyarıcı eşik nokta belirgin derecede yükselmekte, hattâ bu aşırıya kaçarsa körelmektedir.
Bununla ilgili, Tayvanda yapılan incelemeler misal olarak verilebilir. Tayvanda iki tür görücü usûlü evlenme şekli vardır. En yaygın tipinde evlenme çağına gelmiş kız ve erkek birbirleriyle tanıştırılmakta, birbirlerini kabul ederlerse evlenmektedirler. Bu tür evlilikler genellikle hayat boyu devam eden stabil ve sağlıklı ilişkilerin olduğu, çocukların yetiştirildiği ailelerin kurulmasına vesile olur.
Diğer evlenme biçiminde ise, evlenecek kız ve erkek birbirleriyle daha çocuk yaşlarında iken (1–10 yaş arası) birbirleriyle tanışmışlarsa ve senli–benli bir dostlukları olmuşsa, bu evlilikler oldukça başarısız ve fırtınalı geçmektedir. Boşanma oranları ve tatminsizlik çok yüksek orandadır. Bu kişilerle mülâkatlar yapıldığında, eşlerinin kendileri için ilginç bir kimse olmadığını ve bir çekicilik hissinin artık oluşmadığını belirtmişlerdir. Ayrıca eşler birbirlerini 0–5 yaş arasında tanımışlar ve birlikte büyümüşlerse, boşanma riski ve tatminsizlik çok daha fazlaydı. Beş yaşından sonraki tanışmalı evliliklerde boşanma oranları giderek azalıyordu. İlk defa birbirilerini görücü usulü tanıyıp görüşen ve yuva kuran kişilerde ise, boşanma oranları çok düşüktü. Bu açıdan 0–5 yaş dönemindeki gelişim, kişinin eş seçimini ve aile yaşamının huzurunu etkileyici rol oynar.
Çocuğun içinde doğup yaşadığı kültür ve alt kültürler, onun kişilik ve ahlâkî değer sistemlerinin gelişiminde önemli rol oynar. Çocuğun kişilik ve ahlâkî değerlerinin oluşumunda ilk yaşlardaki anne ve babanın rolü ile arkadaş ve oyun çevresinin etkilerinin ne seviyede olduğuna dair batı dünyasında ciddi tartışmalar başlamıştır. Meselâ sağlıklı insanî ilişkileri olan ve kendi hayatlarında başarılı olmuş ailelerin çocukları da en yakın çevresindeki insanları model olarak kullandığından başarılı olmaya eğilimlidirler. Çocukluk çağında kendilerine saygı duyulan, sıcak samimi ilgi gören ve kendine değer ve sorumluluk verilen çocuklar, diğer çocuklara nazaran hayatlarını yönetmede daha başarılı olmaktadırlar. "Ancak başarılı ve sağlıklı ilişkilere sahip ailelerin çocukları, mutlaka sağlıklı ve başarılı bir davranış gelişimi gösterirler" gibi mutlak bir kâide yoktur. Zira çocuğun arkadaş çevresi ve hayatının büyük bölümünü geçirdiği öğrenme ve yaşama ortamlarının kalitesi, karakter ve davranış gelişimini etkilemede, anne babanın etkisiyle rekabete girmektedir. Bu rekabet ilişkisi, sinerjik, anatogonistik ve nötürleyici olabilmektedir. Sadece annesiyle veya babasıyla yaşayan çocukların hayatta başarılı olma şansları, anne babasıyla birlikte yaşayan çocuklara kıyasen daha düşüktür. Ayrıca çocuğun sadece biyolojik anne babaya sahip olması ve biyolojik olarak aynı evde yaşamaları, otomatik olarak çocuğun gelişimine sağlıklı etki edeceği düşüncesi de her zaman doğru değildir. Çünkü anne–baba, psikolojik, zihnî ve ruhî olarak ana–babalık görevlerini yerine getirecek olgunluğa gelmemişse ve çocuklarının biyolojik ihtiyaçları dışında, hissî, zihnî ve ruhî gelişimlerine katkıda bulunmuyorlarsa, o zaman çocuk bu ihtiyaçlarını aile dışındaki arkadaş çevresinden ve içinde yaşadığı ortamdan karşılamaya çalışacaktır. Neticede çocuk, anne babasından ziyade, çevresindeki rol modellerine bakarak gelişimini sürdürecektir. Anne babanın çocuğa karşı gösterdiği ilgi, tutum ve davranışların muhteva ve kalitesi, çocuğun arkadaş çevresinden alacağı etkilerin nasıl olacağını belirler. Eğer çocuk ailesiyle iyi bir iletişim kuramamışsa, hissî ve zihnî gelişimine ailesinden yeterli seviyede katkı yapılmamışsa, o zaman çocuk evde farklı dışarıda farklı davranış motifleri geliştirecektir. Evde anne ve babasının istediği davranış motiflerini sergileyecek, evden dışarı çıktığında ise, örnek model aldığı arkadaş çevresinin davranış motiflerini ortaya koyacaktır. Ayrıca çocuğun madde bağımlılığına yatkınlık sağlayan genlere sahip olması, onun madde bağımlısı olma riskini artırıcı rol oynar. Eğer çocuğun sigara ve nikotine karşı bir genetik yatkınlığı söz konusu ise, kolaylıkla sigara içmeye başlayacaktır. Ailesinde ve çevresinde örnek model olarak kullanabileceği yüksek tahsil yapmış insanlar varsa, çocuk yüksek tahsil yapmayı tercih edecektir. Çünkü çocuk sosyal çevresindeki rol modellerini kendini geliştirirken kullanacaktır.
Görüldüğü üzere insanın biyolojik, kişilik, karakter ve değer sistemlerinin gelişiminde bir çok faktör etkili olmakta ve bilim adamları bu faktörlerin neler olduğunu, bu faktörlerin karşılıklı etkileşiminin muhtemel sonuçlarını anlamaya çalışmaktadırlar. Gelişimin ilk anından itibaren çok şey olma potansiyeline ve farklı gelişim çizgilerine sahip insan, gelişim yolculuğunda belli eğitimler aldıkça, bu potansiyellerini azaltmakta ve gelişim tercihleri yaş ilerledikçe azalmaktadır. Dolayısıyla, 0–10 yaş arasındaki çocuğun kişilik, karakter ve ahlâkî değer sistemlerini geliştirmede sahip olduğu alternatifler ve potansiyeller, 40 yaşındaki bir insana kıyasen çok çok fazladır. İnsan kendi gelişiminden sorumlu bir varlık olduğu için davranışlarını şekilendirecek bilgi ve tecrübeler aramada ve kendi gelişimini yönlendirmede aktif rollere sahiptir.
Faydalanılan Kaynaklar: – Patrick Bateson ile Mülakat. (2000) Edge : Conversations on the edge of human knowledge. Patrick Bateson – Professor Of Ethology (The Biological Study Of Behaviour) At Cambridge University, U.K
– Design For A Life: How Behavior Develops
– Patrick Bateson and Paul Martin (1993) Measuring Behavior.
– (1991)The Development And Integration Of Behavior, İnsanın Gelişimi