Arama

TBMM hangi şartlarda açılmıştır?

En İyi Cevap Var Güncelleme: 12 Mayıs 2014 Gösterim: 6.844 Cevap: 6
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
15 Mayıs 2011       Mesaj #1
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
tbmm hangi şartlarda açılmıştır lütfen cevaplayınız
EN İYİ CEVABI Gece Prensesi verdi
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANI SAYIN BÜLENT ARINÇ'IN, 23 NİSAN NEDENİYLE BİRİNCİ MECLİS'TE DÜZENLENEN ANMA TOPLANTISINDA YAPTIKLARI KONUŞMA

Sponsorlu Bağlantılar
(23 Nisan 2003)
Bu değerli günde sizi biraz tarihin içine çekmek; o günlere, yani bu Meclis'in açıldığı ilk günlere götürmek istiyorum. Böylece Meclis'in hangi şartlarda ve zorluklar altında buraya geldiğini görmüş oluruz.




Bu muhteşem ülkenin muhteşem tarihinde, hatırlamak istemediğimiz acı olaylarla, göğsümüzü kabartan gurur verici olaylar nedense arka arkaya gelmiştir.



Çanakkale savunması bizim için gurur verici bir destandır ama ardından Birinci Dünya Savaşı'ndan yenik sayılarak çıktık.

Osmanlı'nın Pay-ı Tahtı, yani başkenti olan İstanbul'un 1920'de işgal edilmesi unutulmayacak bir acıdır ama ondan sonra Anadolu'da altın başaklar gibi büyüyen Milli Mücadele bizim için bir gurur kaynağıdır.

İşte içinde oturduğunuz bu binada tecelli eden "Milli İrade" bizim asla unutmayacağımız, gurur kaynağımız ilk Meclis'imizin açıldığı, hayata geldiği yerdir.

23 Nisan 1920'deki manzara ortadadır.

Hak etmediğimiz halde Birinci Dünya Savaşı'nda yenik sayılmışız. Tam 467 yıl sonra Başkent İstanbul işgal edilmiş. İşgal sırasında İstanbul'da olan Bahriye Nazırı Rauf Orbay der ki: " O cihana hükmetmiş gibi dimdik duran işgal askerlerini gördükçe yüreğimiz sızlıyordu. Ama Allah'a ve millete olan güvenimiz tamdı. Bu zulmün sonu gelecekti."

Gerçekten de büyük kahraman Rauf Orbay, bu sözleri söyledikten iki yıl sonra bu çatının altında oturan eşsiz kahramanlar, yeniden bir ülke kurmayı ve özgürlüğe kavuşmayı başardılar.

İstanbul işgal edilince Milli Mücadele'nin büyük önderi, eşsiz kahraman, dahi asker o çok keskin zekasını ve taktik yeteneğini kullanarak Osmanlı Meclisi Mebusan'nı Ankara'da toplanmaya davet etti. Onlar da Mustafa Kemal'in bu davete icabet ettiler.

Sonra da burada, yani Ankara'da bir Meclis binası yapmaya koyuldular.

Bu binanın hazırlanması Meclisimizin hangi şartlarda meydana geldiğini gösteren çok önemli bir sahnedir.

Bu yüzden burayı önemle vurgulamak istiyorum.

Değerli Milletvekilleri, Ankara o zaman, bozkır İç Anadolu'nun ortasında küçük bir kasabaydı. Bu bina da Birinci Dünya Savaşı'ndan önce iktidarı elinde tutan İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin bir kulübüydü.

Bina harap haldeydi. Ankaralılardan bağış toplandı, bunlarla tamirler yapıldı, bina temizlendi. Ancak binanın çatısı bir türlü tamamlanamadı.

Bir genç adam, o meşhur zekası ile sokak sokak dolaşıp evlerin çatılarındaki kiremitleri bir miktar para vererek topladı, sonra da Meclis'in çatısını tamamladı. Bu genç adamın adı rahmetli Vehbi Koç'tu.
Çatı tamamlandıktan sonra okullardan sıralar, işyerlerinden teneke sobalar, kahvelerden gaz lambaları, evlerden halılar alındı. Bir ülkenin kaderini etkileyecek, koca Osmanlı İmparatorluğu'ndan arta kalan mirası sürdürecek bu meclisin, konuşma zabıtlarını yazmak için bakkal defterleri temin edildi...

Ülkemizin tarihine gurur verici bir Milli Mücadele ve ardında da genç bir Cumhuriyet armağan eden Meclisin dekoru böyle tamamlandı.

Meclisin yapımı hazırlanırken bir yandan da İstanbul'da kayıkçılar, hamallar, terhis edilmiş ordunun subayları, Teşkilat-ı Mahsusa elemanları hepsi Osmanlı mebuslarını İstanbul'dan kaçırıp buraya ulaştırmaya çalıştılar.

Buradan hayırla yad etmemiz gereken bir isim vardır. Değerli Milli Mücadele kahramanları, İsmet İnönü, Halide Edip Adıvar, Adnan Adıvar,Yunus Nadi, milli şairimiz Mehmet Akif Ersoy gibi bir çok değerli insanları Üsküdar'da işgal kuvvetlerinden gizleyen ve sağ salim Anadolu'ya gönderen kişinin adı Şeyh Ata Efendi'dir.

Nihayet 23 Nisan'dan bir gün önce Mustafa Kemal, Meclis'in açılış töreninin nasıl olacağını açıklayan bir talimatname yayınladı. Bu talimatname de aynen uygulandı:

23 Nisan 1920 Cuma günü dualarla bir yürüyüş başlatarak bu Meclis'i açacak mebusların önderliğinde buraya gelindi. Kurbanlar kesildi, dualar edildi.

Ve Meclis gözyaşları, tebessümler, heyecan, sevinç içinde açıldı.

O gün 127 kişiydiler. Sonra 400'e yaklaştılar. Sizin oturduğunuz sıralara doluştular. Bunlar son Osmanlı mebusları ve onlara yeni katılanlardı.

Zorlu bir savaşı başlatacaklarını biliyorlardı. Kararlı ve güçlüydüler.

Bildiğiniz gibi ilk toplantılarda seçimler yapıldı Mecliste. Dehasıyla, kahramanlığıyla, cesaretiyle, üstün yeteneği ile liderliği tartışılmaz Mustafa Kemal Meclis Başkanı seçildi. Erzurum mebusu Celalettin Arif Bey ikinci Reis, Kırşehir mebusu Cemaleddin Çelebi ve Konya Mebusu Abdülhalim Çelebi de onların yardımcısı oldular.

Mebusların istatistik bilgilerine bakarsanız son derece şaşırtıcı şeylerle karşılaşırsınız.
Mebuslar içinde mesleki oranlar kısmen şöyle idi:
Memur: % 27
Eşraf: % 14
Serbest Meslek sahibi: % 13
Asker: % 13
Din adamı: % 11

İlk Meclis kimsenin tahmin edemeyeceği kadar entelektüel yönü güçlü mebuslardan oluşuyordu. Tüm mebusların yüzde 25'i bir üniversite bitirmiş, bir çoğu bu ayarda medreselerden mezun olmuştu.

Mebusların neredeyse % 60'ı yabancı dil biliyordu. Bunların yarısı da birden fazla dil biliyordu.

O zamanki eğitim durumu göz önüne alındığında Meclis'in son derece yüksek bir entelektüel seviyesinin olduğu görülür.

İşte böyle bir tabloda, böyle bir atmosferde açıldı Meclis. Bunlar, adı şimdilerde bilinmeyen bu değerli mebuslar, bir bağımsızlık savaşı başlattı, büyük bir zafer kazandı, ardından kendi külleri üzerine yeniden doğan bir Cumhuriyet meydana getirdiler.

Tam bağımsız bir Türkiye işte bu sıralarda oturan insanların başlattığı çabalarla meydana geldi.

Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ten başlayarak hepsini saygı ve rahmetle ile yad ediyorum...

İlk Meclis'i kuran muhteşem kadronun özeliklerinden çok detaylı bahsetmeyeceğim. Biraz evvel söylediğim bu seviye seçkin kişileri oluşturmaktaydı. Ama her şeyden önemlisi, meslek olarak, eğitim durumu olarak, etnik kökeni-mezhebi olarak, düşünce olarak bu ülkenin gerçek sahibi ve mozaiğini oluşturuyorlardı.

Bu ülkenin ruhu, zihni, kalbi, yüreği bu Meclis'te tam olarak ilk defa o zaman temsil edildi.

Değerli üyeler,

1920'de ülkenin içinde bulunduğu tabloda iki önemli sorunumuz vardı:

1-Tam bağımsız bir ülke istiyorduk, zira işgal altındaydık.

2- Topyekün sarsılan ve dağılan bir sistemi ve ekonomiyi yeniden kurmamız gerekiyordu.

Bu iki şeyi gerçekleştirmek için Mustafa Kemal ve arkadaşlarının yaptığı ilk şey bir meclis kurup onun çatısı altında toplanmak oldu.

Her şeyden önce, silahtan, savaştan, hükümet kurmaktan önce yapılan şey bir Meclis kurmak oldu. Bu son derece önemlidir. Dikkat edin, işgal altıdayken, süngüler burnumuza dayanmışken, kan akıyorken, Ankara'da, bu taş binada ilk önce meclis açıldı. Bunun anlamı şudur:

Halkın iradesi ülkenin kaderine yön vermedikçe hiçbir şeyin anlamı ve hiçbir sorunun çözümü yoktur...

Şimdi sizlere, bu ülkenin aydınlarına, entelektüellerine iletmek istediğim şey şudur:

Bu ülkede farklı düşüncelere ve dünya görüşlerine sahip insanların bir arada yaşaması için aydınlarımız, siyasetçilerimiz formüller arıyorlar.

Ben diyorum ki, aradığımız formül ilk Meclisi oluşturan irade ve ruhta gizlidir.

Bugün de dünyanın ve Türkiye'nin içinden geçtiği sıkıntılı süreçte benzer tartışmalar yapılıyor.

Bunların üstesinden gelebilmek için, yani saygın ve güçlü bir Türkiye için, ekonomik savaşı kazanmak için aradığımız formül ilk Meclis'i oluşturan iradede gizlidir.

1920'de bütün iç çekişmelerini, kişisel hesaplarını, düşünce farklılıklarını unutarak tam bağımsız bir Türkiye için bu çatının altında toplanan milletin temsilcileri, gerçek bağımsız Türkiye'yi kurdular.

Bugün ayağa kalkmak için aradığımız ruh, formül, yelkenlerimizi dolduracak rüzgar işte budur.

Değerli Milletvekilleri ve bizi dinleyenler.

Amacım 23 Nisan gibi anlamlı bir günde, anlamlı bir çatının altında, kurucu iradenin taşıdığı heyecan ve ruhun aynı tazelik ve kararlılıkla bugün de sürdüğünü göstermek, büyük Türkiye'nin milli egemenliğinin kıyamete kadar payidar kalacağını bütün dünyaya bir kez daha duyurmaktır.

Ama aynı zamanda entelektüel bir tartışma başlatarak bu ruh ve iradenin gündeme taşınmasının da gerekliliğine inanıyorum. Aydınlarımızı, tarihçilerimizi, sosyologlarımızı ve bir arada özgürce yaşamak için formül arayan herkesi ilk Meclisi yeniden incelemeye çağırıyorum.

İlk Meclisi oluşturan insanları, o iradeyi, o ruhu, o gücü yeniden inceleyin.

Göreceksiniz ki, güçlü bir Türkiye için, güçlü bir halk iradesi, yani Meclis gereklidir. Bir kez daha milli irade ve halk egemenliğini önemseyerek Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunun ilk adımı olarak Meclise hayat veren kahramanları Türk Milleti ve Türkiye Büyük Millet Meclisi adına saygıyla yad ediyor; tüm halkımızın ve sizlerin 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramını tebrik ediyorum.

Hepinizi saygı ile selamlıyorum.
ALINTIDIR

Gece Prensesi - avatarı
Gece Prensesi
Ziyaretçi
15 Mayıs 2011       Mesaj #2
Gece Prensesi - avatarı
Ziyaretçi
Bu mesaj 'en iyi cevap' seçilmiştir.
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANI SAYIN BÜLENT ARINÇ'IN, 23 NİSAN NEDENİYLE BİRİNCİ MECLİS'TE DÜZENLENEN ANMA TOPLANTISINDA YAPTIKLARI KONUŞMA

Sponsorlu Bağlantılar
(23 Nisan 2003)
Bu değerli günde sizi biraz tarihin içine çekmek; o günlere, yani bu Meclis'in açıldığı ilk günlere götürmek istiyorum. Böylece Meclis'in hangi şartlarda ve zorluklar altında buraya geldiğini görmüş oluruz.




Bu muhteşem ülkenin muhteşem tarihinde, hatırlamak istemediğimiz acı olaylarla, göğsümüzü kabartan gurur verici olaylar nedense arka arkaya gelmiştir.



Çanakkale savunması bizim için gurur verici bir destandır ama ardından Birinci Dünya Savaşı'ndan yenik sayılarak çıktık.

Osmanlı'nın Pay-ı Tahtı, yani başkenti olan İstanbul'un 1920'de işgal edilmesi unutulmayacak bir acıdır ama ondan sonra Anadolu'da altın başaklar gibi büyüyen Milli Mücadele bizim için bir gurur kaynağıdır.

İşte içinde oturduğunuz bu binada tecelli eden "Milli İrade" bizim asla unutmayacağımız, gurur kaynağımız ilk Meclis'imizin açıldığı, hayata geldiği yerdir.

23 Nisan 1920'deki manzara ortadadır.

Hak etmediğimiz halde Birinci Dünya Savaşı'nda yenik sayılmışız. Tam 467 yıl sonra Başkent İstanbul işgal edilmiş. İşgal sırasında İstanbul'da olan Bahriye Nazırı Rauf Orbay der ki: " O cihana hükmetmiş gibi dimdik duran işgal askerlerini gördükçe yüreğimiz sızlıyordu. Ama Allah'a ve millete olan güvenimiz tamdı. Bu zulmün sonu gelecekti."

Gerçekten de büyük kahraman Rauf Orbay, bu sözleri söyledikten iki yıl sonra bu çatının altında oturan eşsiz kahramanlar, yeniden bir ülke kurmayı ve özgürlüğe kavuşmayı başardılar.

İstanbul işgal edilince Milli Mücadele'nin büyük önderi, eşsiz kahraman, dahi asker o çok keskin zekasını ve taktik yeteneğini kullanarak Osmanlı Meclisi Mebusan'nı Ankara'da toplanmaya davet etti. Onlar da Mustafa Kemal'in bu davete icabet ettiler.

Sonra da burada, yani Ankara'da bir Meclis binası yapmaya koyuldular.

Bu binanın hazırlanması Meclisimizin hangi şartlarda meydana geldiğini gösteren çok önemli bir sahnedir.

Bu yüzden burayı önemle vurgulamak istiyorum.

Değerli Milletvekilleri, Ankara o zaman, bozkır İç Anadolu'nun ortasında küçük bir kasabaydı. Bu bina da Birinci Dünya Savaşı'ndan önce iktidarı elinde tutan İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin bir kulübüydü.

Bina harap haldeydi. Ankaralılardan bağış toplandı, bunlarla tamirler yapıldı, bina temizlendi. Ancak binanın çatısı bir türlü tamamlanamadı.

Bir genç adam, o meşhur zekası ile sokak sokak dolaşıp evlerin çatılarındaki kiremitleri bir miktar para vererek topladı, sonra da Meclis'in çatısını tamamladı. Bu genç adamın adı rahmetli Vehbi Koç'tu.
Çatı tamamlandıktan sonra okullardan sıralar, işyerlerinden teneke sobalar, kahvelerden gaz lambaları, evlerden halılar alındı. Bir ülkenin kaderini etkileyecek, koca Osmanlı İmparatorluğu'ndan arta kalan mirası sürdürecek bu meclisin, konuşma zabıtlarını yazmak için bakkal defterleri temin edildi...

Ülkemizin tarihine gurur verici bir Milli Mücadele ve ardında da genç bir Cumhuriyet armağan eden Meclisin dekoru böyle tamamlandı.

Meclisin yapımı hazırlanırken bir yandan da İstanbul'da kayıkçılar, hamallar, terhis edilmiş ordunun subayları, Teşkilat-ı Mahsusa elemanları hepsi Osmanlı mebuslarını İstanbul'dan kaçırıp buraya ulaştırmaya çalıştılar.

Buradan hayırla yad etmemiz gereken bir isim vardır. Değerli Milli Mücadele kahramanları, İsmet İnönü, Halide Edip Adıvar, Adnan Adıvar,Yunus Nadi, milli şairimiz Mehmet Akif Ersoy gibi bir çok değerli insanları Üsküdar'da işgal kuvvetlerinden gizleyen ve sağ salim Anadolu'ya gönderen kişinin adı Şeyh Ata Efendi'dir.

Nihayet 23 Nisan'dan bir gün önce Mustafa Kemal, Meclis'in açılış töreninin nasıl olacağını açıklayan bir talimatname yayınladı. Bu talimatname de aynen uygulandı:

23 Nisan 1920 Cuma günü dualarla bir yürüyüş başlatarak bu Meclis'i açacak mebusların önderliğinde buraya gelindi. Kurbanlar kesildi, dualar edildi.

Ve Meclis gözyaşları, tebessümler, heyecan, sevinç içinde açıldı.

O gün 127 kişiydiler. Sonra 400'e yaklaştılar. Sizin oturduğunuz sıralara doluştular. Bunlar son Osmanlı mebusları ve onlara yeni katılanlardı.

Zorlu bir savaşı başlatacaklarını biliyorlardı. Kararlı ve güçlüydüler.

Bildiğiniz gibi ilk toplantılarda seçimler yapıldı Mecliste. Dehasıyla, kahramanlığıyla, cesaretiyle, üstün yeteneği ile liderliği tartışılmaz Mustafa Kemal Meclis Başkanı seçildi. Erzurum mebusu Celalettin Arif Bey ikinci Reis, Kırşehir mebusu Cemaleddin Çelebi ve Konya Mebusu Abdülhalim Çelebi de onların yardımcısı oldular.

Mebusların istatistik bilgilerine bakarsanız son derece şaşırtıcı şeylerle karşılaşırsınız.
Mebuslar içinde mesleki oranlar kısmen şöyle idi:
Memur: % 27
Eşraf: % 14
Serbest Meslek sahibi: % 13
Asker: % 13
Din adamı: % 11

İlk Meclis kimsenin tahmin edemeyeceği kadar entelektüel yönü güçlü mebuslardan oluşuyordu. Tüm mebusların yüzde 25'i bir üniversite bitirmiş, bir çoğu bu ayarda medreselerden mezun olmuştu.

Mebusların neredeyse % 60'ı yabancı dil biliyordu. Bunların yarısı da birden fazla dil biliyordu.

O zamanki eğitim durumu göz önüne alındığında Meclis'in son derece yüksek bir entelektüel seviyesinin olduğu görülür.

İşte böyle bir tabloda, böyle bir atmosferde açıldı Meclis. Bunlar, adı şimdilerde bilinmeyen bu değerli mebuslar, bir bağımsızlık savaşı başlattı, büyük bir zafer kazandı, ardından kendi külleri üzerine yeniden doğan bir Cumhuriyet meydana getirdiler.

Tam bağımsız bir Türkiye işte bu sıralarda oturan insanların başlattığı çabalarla meydana geldi.

Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ten başlayarak hepsini saygı ve rahmetle ile yad ediyorum...

İlk Meclis'i kuran muhteşem kadronun özeliklerinden çok detaylı bahsetmeyeceğim. Biraz evvel söylediğim bu seviye seçkin kişileri oluşturmaktaydı. Ama her şeyden önemlisi, meslek olarak, eğitim durumu olarak, etnik kökeni-mezhebi olarak, düşünce olarak bu ülkenin gerçek sahibi ve mozaiğini oluşturuyorlardı.

Bu ülkenin ruhu, zihni, kalbi, yüreği bu Meclis'te tam olarak ilk defa o zaman temsil edildi.

Değerli üyeler,

1920'de ülkenin içinde bulunduğu tabloda iki önemli sorunumuz vardı:

1-Tam bağımsız bir ülke istiyorduk, zira işgal altındaydık.

2- Topyekün sarsılan ve dağılan bir sistemi ve ekonomiyi yeniden kurmamız gerekiyordu.

Bu iki şeyi gerçekleştirmek için Mustafa Kemal ve arkadaşlarının yaptığı ilk şey bir meclis kurup onun çatısı altında toplanmak oldu.

Her şeyden önce, silahtan, savaştan, hükümet kurmaktan önce yapılan şey bir Meclis kurmak oldu. Bu son derece önemlidir. Dikkat edin, işgal altıdayken, süngüler burnumuza dayanmışken, kan akıyorken, Ankara'da, bu taş binada ilk önce meclis açıldı. Bunun anlamı şudur:

Halkın iradesi ülkenin kaderine yön vermedikçe hiçbir şeyin anlamı ve hiçbir sorunun çözümü yoktur...

Şimdi sizlere, bu ülkenin aydınlarına, entelektüellerine iletmek istediğim şey şudur:

Bu ülkede farklı düşüncelere ve dünya görüşlerine sahip insanların bir arada yaşaması için aydınlarımız, siyasetçilerimiz formüller arıyorlar.

Ben diyorum ki, aradığımız formül ilk Meclisi oluşturan irade ve ruhta gizlidir.

Bugün de dünyanın ve Türkiye'nin içinden geçtiği sıkıntılı süreçte benzer tartışmalar yapılıyor.

Bunların üstesinden gelebilmek için, yani saygın ve güçlü bir Türkiye için, ekonomik savaşı kazanmak için aradığımız formül ilk Meclis'i oluşturan iradede gizlidir.

1920'de bütün iç çekişmelerini, kişisel hesaplarını, düşünce farklılıklarını unutarak tam bağımsız bir Türkiye için bu çatının altında toplanan milletin temsilcileri, gerçek bağımsız Türkiye'yi kurdular.

Bugün ayağa kalkmak için aradığımız ruh, formül, yelkenlerimizi dolduracak rüzgar işte budur.

Değerli Milletvekilleri ve bizi dinleyenler.

Amacım 23 Nisan gibi anlamlı bir günde, anlamlı bir çatının altında, kurucu iradenin taşıdığı heyecan ve ruhun aynı tazelik ve kararlılıkla bugün de sürdüğünü göstermek, büyük Türkiye'nin milli egemenliğinin kıyamete kadar payidar kalacağını bütün dünyaya bir kez daha duyurmaktır.

Ama aynı zamanda entelektüel bir tartışma başlatarak bu ruh ve iradenin gündeme taşınmasının da gerekliliğine inanıyorum. Aydınlarımızı, tarihçilerimizi, sosyologlarımızı ve bir arada özgürce yaşamak için formül arayan herkesi ilk Meclisi yeniden incelemeye çağırıyorum.

İlk Meclisi oluşturan insanları, o iradeyi, o ruhu, o gücü yeniden inceleyin.

Göreceksiniz ki, güçlü bir Türkiye için, güçlü bir halk iradesi, yani Meclis gereklidir. Bir kez daha milli irade ve halk egemenliğini önemseyerek Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunun ilk adımı olarak Meclise hayat veren kahramanları Türk Milleti ve Türkiye Büyük Millet Meclisi adına saygıyla yad ediyor; tüm halkımızın ve sizlerin 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramını tebrik ediyorum.

Hepinizi saygı ile selamlıyorum.
ALINTIDIR

hazal nur - avatarı
hazal nur
Ziyaretçi
15 Mayıs 2011       Mesaj #3
hazal nur - avatarı
Ziyaretçi
İstanbul'un işgalinden üç gün sonra,
Atatürk ünlü
19 Mart


1920 tarihli bildiriyi yayımladı. Bildiride, "Olağanüstü yetkiler taşıyan bir Meclisin
Ankara'da toplanacağı, Meclis'e katılacak üyelerin nasıl seçilecekleri, seçilerin engeç onbeş gün içinde yapılması gereği, kesin ve kararlı ifadelerle yer alıyordu.

Ayrıca, dağılan
Meclis-i Mebusan'ın üyeleri de Ankara'daki Meclis'e katılabileceklerdi.


Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş temelleri Ankara'daki bu ilk tarihi binada atıldı. Birinci Meclis Binası, Ulusal


Kurtuluş Savaşı'nın yönetim yeri olarak pek çok tartışma ve millî kararlara sahne oldu: Bu yapı bugün
Kurtuluş Savaşı Müzesi olarak, ilk yılların anılarını sergiliyor.

İllerde seçilen temsilciler ve Meclis-i Mebusan'ın bir kısım üyeleri Ankara'ya geldiler.

Ankara'nın o günkü şartları içinde Meclis'in toplanabileceği elverişli bir bina yok gibiydi. Sonunda,







İkinci Meşrutiyet döneminde,
İttihat ve Terakki Cemiyeti kulübü olarak yapılmış tek katlı bir bina uygun görüldü. Eksik kalmış yapı tamamlandı, okullardan toplanan ve halkın katkısıyla sağlanan eşyalarla donatıldı.

Hazırlıklar tamamlanınca, Atatürk
21 Nisan'da yayınladığı ikinci bir bildiri ile, Meclis'in
23 Nisan günü toplanacağını ve açılış töreninin nasıl yapılacağını duyurdu.


23 Nisan
1920 Cuma sabahı erken saatlerde, Ankara'da bulunan herkes Meclis Binası çevresinde toplandı. Halk, kendi kaderine sahip çıkmanın coşkusu içindeydi.
Hacı Bayram Camii'nde kılınan öğle namazından sonra, Meclis binası girişinde gözleri yaşartan muhteşem bir tören yapıldı. Saat 13:45'de, Ankara'ya gelebilen 115
milletvekili Meclis salonunda toplandı.


Parlamento geleneklerine göre, en yaşlı üye olan
Sinop Milletvekili Şerif Bey (
1845), Başkanlık kürsüsüne çıktı ve aşağıdaki konuşmayı yaparak Meclis'in ilk toplantısını açtı.

:Burada Bulunan Saygıdeğer İnsanlar,
:Istanbul'un geçici kaydiyle yabancı kuvvetler tarafından işgal olunduğu ve bütün temelleri ile halifelik makamının ve hükümet merkezinin bağımsızlığının yok edildiği hepimizce bilinmektedir. Bu duruma baş eğmek, milletimizin, teklif olunan yabancı köleliğini kabul etmesi demektir. Ancak tam bağımsızlık ile yaşamak için kesin olarak kararlı bulunan ve ezelden beri hür ve başına buyruk yaşamış olan milletimiz, kölelik durumunu son derece ve kesinlikle reddetmiş ve hemen vekillerini toplamaya başlıyarak Yüksek Meclisimizi meydana getirmiştir.

:Bu Yüksek Meclisin en yaşlı üyesi sıfatıyla ve Allah'ın yardımıyla milletimizin iç ve dış tam bağımsızlık içinde alın yazısının sorumluluğunu doğrudan doğruya yüklenip, kendi kendisini yönetmeye başladığını bütün dünyaya ilan ederek, Büyük Millet Meclisi'ni açıyorum.



Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin Ankara'daki bina ve yerleşkesi
Bu açış konuşmasında, millî egemenliğe dayalı yeni Türk parlamentosunun adı da "Büyük Millet Meclisi" olarak konulmuştu. Bu ad herkesçe benimsedi. Daha sonra Atatürk'ün tüm konuşmalarında yer aldığı şekliyle ve ilk kez
8 Şubat


1921 tarihli Bakanlar Kurulu Kararnamesinde de yazılı olarak,
Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) adı kalıcılık kazandı.

TBMM,
24 Nisan
1920 günü yaptığı ikinci toplantısında
Mustafa Kemal Paşa'yı (
Atatürk), başkanlığa seçti. Mustafa Kemal Paşa, kendi öncülüğünde kurulan TBMM'nin başkanlığını
Cumhurbaşkanı seçildiği gün olan


29 Ekim


1923 tarihine kadar sürdürdü.

TBMM, açılışından iki gün sonra, sadece
yasama değil,
yürütme gücüne de sahip olacak hukuki ve siyasi yapısını düzenleme çalışmalarına başladı. Bu düzenlemeler, TBMM'nin tam bir
güçler birliği ilkesini benimsediğini göstermişti.

2 Mayıs
1920'de Bakanlar Kurulu'nun seçilmesi hakkındaki yasa çıkarıldı. 11 bakandan oluşan "Meclis Hükümeti", 5 Mayıs'da TBMM Başkanı Mustafa Kemal Paşa'nın başkanlığında ilk toplantısını yaptı.

TBMM'nin açılışı ile birlikte, milli egemenliğe dayalı yeni Türk Devleti doğmuş oluyordu. Birinci TBMM'nin iki temel hedefi, kesin zaferi kazanmak ve yeni devletin otoritesini güçlendirmek, kalıcılığını gerçekleştirmekti. Öncelikle, ülke topraklarının yabancı işgalinden kurtarılması gerekiyordu.
Tarihi
Târihi: Birinci Meşrûtiyetin îlânından sonra, daha önce hazırlanıp îlân edilen tâlimât-ı muvakkateye (geçici tâlimâta) göre yapılan seçimler netîcesinde ilk meclis 20 Mart 1877’de Meclis-i Umûmi-yi Millî adıyla toplanmıştır. Kânûn-i Esâsiye (Anayasaya) göre Meclis-i Umûmî pâdişâh tarafından tâyin edilen 40 üyelik bir Âyân Meclisiyle, her 50.000 kişi için bir üye olmak üzere halk tarafından seçilen Meclis-i Meb’ûsandan meydana geliyordu. Yasama kuvvetinin yürütüldüğü ilk Meclis-i Umûmîde 69’u Müslüman, 46’sı gayri müslim 115 kişi halk tarafından, 40 yerine 26’sı tâyin edilen Âyân Meclisinde üyelerin % 56’sı okuma-yazma bilmiyordu.

Meclisteki milletvekillerinin durumları, ilk günden îtibâren azınlıkların devlet kurmaları için yaptıkları mücâdeleler, verimsiz çalışmalar meclisten arzu edilen faydayı ortaya koyamamıştı. Bunun üzerine 1876 Kânûn-i Esâsî’nin kendisine verdiği hakka dayanarak Sultân Abdülhamîd Han meclisi tâtil etmişti (28 Haziran 1877). Tatil oluncaya kadar meclis elli altı toplantı yapmış, bundan sonra İkinci Meşrûtiyetin îlânına kadar meclis bir daha toplanamamıştı.

1908 yılında İkinci Meşrûtiyetin îlânından sonra yapılan seçimlerde İttihât Terakkî Partisi mecliste çoğunluğu sağladı. Birinci Dünyâ Harbinden sonra meclis feshedilinceye kadar açık kaldı.

Yeni Türk Devletinin ilk meclisi olan Türkiye Büyük Millet Meclisi, 23 Nisan 1920’de açıldı. Bu mecliste 20 Ocak 1921 günü ilk Anayasa, daha sonra 1924 Teşkilât-ı Esâsiye kabul edildi. 27 Mayıs 1960 yılında yapılan ihtilâlle 1924 Anayasası kaldırılarak 1961 Anayasası kabul edilmiştir. Bu anayasaya göre meclis, Senato ve Millet Meclisinden meydana geliyordu.

12 Eylül 1980 târihindeki askerî müdâhaleyle 1961 Anayasası kaldırılmış, 1982 Anayasası, 7 Kasım 1982 târihinde halk oyuna sunularak kabul edilmiştir. 1982 Anayasası tek meclis sistemini getirmiş, Senato kaldırılmıştır.

TBMM’nin görev ve yetkileri: Kânun koymak, değiştirmek ve kaldırmaktır. Bakanlar Kurulunu ve bakanları denetlemek, Bakanlar Kuruluna belli konularda kânun hükmünde kararnâme çıkarmak yetkisi vermek, bütçe ve hesap kânun tasarılarını görüşmek ve kabul etmek. Para basılmasına ve savaş îlânına karar vermek, Milletlerarası antlaşmaları uygun bulmak. Genel ve özel af îlânına, mahkemelerce verilip kesinleşen ölüm cezâlarının infâzına karar vermek. Türk Silahlı Kuvvetlerinin yabancı ülkelere gönderilmesine veya yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye’de bulunmasına izin vermek.

TBMM’nin kuruluşu: Türkiye Büyük Millet Meclisi, millet tarafından genel oyla seçilen 450 milletvekilinden meydana gelir. Seçimler 5 yılda bir yapılır. Meclis bu beş yıllık süre dolmadan seçimin yenilenmesinde karar verebileceği gibi, Anayasada belirtilen şartlar altında Cumhurbaşkanınca verilecek karâra göre de seçimler yenilenebilir. Süresi biten milletvekilleri yeniden seçilebilir. Yenilenmesine karar verilen meclisin yetkileri, yeni meclisin seçilmesine kadar devâm eder.

Otuz yaşını dolduran her Türk seçilme şartlarını taşıyorsa, milletvekili olabilir. Türkiye’de oturup Türk vatandaşı olmayanların milletvekili seçilebilmelerine imkân yoktur. Bundan başka milletvekili seçilmesine engel olabilecek başka şartlar da vardır. Bunların başında ilkokul diploması olmamak (1961 Anayasasına göre, okuma-yazma bilmek yeterli oluyordu), askerlik hizmetlerini yapmamış olmak, ağır hapis cezâsıyla kesin hüküm giymiş bulunmak gelir. Bir de hâkim ve savcılar, yüksek yargı organları mensupları, yüksek öğretim kurulu üyeleri, kamu kurumu ve kuruluşların me’mur statüsündeki görevlileri, yaptıkları hizmet bakımından işçi niteliği taşımayan diğer kamu görevlileri, silahlı kuvvetler mensupları. Bunlar görevlerinden çekilmedikçe aday olamazlar, milletvekili seçilemezler (Anayasa m.76).

TBMM üyeleri: Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri, seçildikleri bölgeyi veya kendilerini seçenleri değil, bütün milleti temsil ederler. TBMM üyeleri, meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, mecliste ileri sürdükleri düşüncelerinden, meclis tarafından başka bir karar alınmadıkça, bunları meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan sorumlu tutulamazlar. Seçimlerden önce veya sonra suç işlediği ileri sürülen bir milletvekili, meclis kararı olmadıkça tutuklanamaz, sorguya çekilemez ve yargılanamaz.


1924-1960 yılları arasında kullanılan TBMM binası
TBMM’nin faaliyetleri: TBMM her yıl Eylül ayının ilk günü kendiliğinden toplanır. Meclis bir yasama yılında en çok üç ay tâtil yapabilir. Ara verme veya tâtil sırasında, doğrudan doğruya veya Bakanlar Kurulunun isteği üzerine, Cumhurbaşkanınca toplantıya çağrılır. Meclis Başkanı da, ya doğrudan doğruya veya üyelerin beşte birinin yazılı isteği üzerine, meclisi toplantıya çağırır. Araverme veya tâtil sırasında toplanan TBMM’de öncelikle bu toplantıyı gerektiren konu görüşülmeden ara verme veya tâtile devâm edilmez.

TBMM, çalışmalarını, kendi yaptığı içtüzük hükümlerine göre yürütür. Başka bir hüküm yoksa, TBMM, üye tam sayısının en az üçte biriyle toplanır. Toplantıya katılanların salt çoğunluğu ile karar verir. Ancak karar yeter sayısı hiçbir şekilde üye tam sayısının dörtte birinin bir fazlasından az olamaz.

Bakanlar Kurulu üyeleri TBMM’nin katılamadıkları oturumlarında kendileri yerine oy kullanmak üzere bir bakana yetki verebilirler. Ancak bir bakan kendi oyu ile ancak iki oy kullanabilir. TBMM genel kurulundaki görüşmeler açıktır. Tutanak dergisinde de tam olarak yayınlanır. Oturumun gizli yapılmasına meclis karar alabilir. O zaman görüşmeler gizli yapılır.

TBMM’de Millet Meclisi, Cumhûriyet Senatosu, Temsilciler Meclisi ve Danışma Meclisine başkanlık yapmış olanların listesi:

TBMM Başkanları
Mustafa Kemal Atatürk 24 Nisan 1920-29 Ekim 1923

Ali Fethi Okyar 1 Kasım 1923-22 Kasım 1924

Kazım Özalp 26 Kasım 1924-1 Mart 1935

M. Abdülhalık Renda 1 Mart 1935-5 Ağustos 1946

Kazım Karabekir 5 Ağustos 1946-26 Ocak 1948

Ali Fuad Cebesoy 30 Ocak 1948-1 Kasım 1948

Şükrü Saraçoğlu 1 Kasım 1948-22 Mayıs 1950

Refik Koraltan 22 Mayıs 1950-27 Mayıs 1960


Millet Meclisi Başkanları
Fuat Sirmen 1 Kasım 1961-22 Ekim 1965

Ferruh Bozbeyli 22 Ekim 1965-1 Kasım 1970

Sabit Osman Avcı 26 Kasım 1970-24 ekim 1973

Kemal Güven 18 Aralık 1973-17 Haziran 1977

Cahit Karakaş 17 Kasım 1977-12 Eylül 1980

Necmettin Karaduman 4 Aralık 1983-24 Aralık 1987

Yıldırım Akbulut 24 Aralık 1987-9 Kasım 1989

Kaya Erdem 23 Kasım 1989-1 Kasım 1991

Hüsameddin Cindoruk 14 Kasım 1991 - 01 Ekim 1995

İsmet Sezgin (1928) 18.10.1995- 24.12.1995

Mustafa Kalemli (1943) 25.01.1996-30.09.1997

Hikmet Çetin (1937) 16.10.1997-18.04.1999

Yıldırım Akbulut (1935) 20.05.1999-30.09.2000

Ömer İzgi (1940) 18.10.2000-03.11.2002

Bülent Arınç (1948) 19.11.2002

Köksal Toptan (1943) 09.08.2007 - 5.08.2009

Mehmet Ali Şahin (1950) 5 Ağustos 2009 -


Cumhûriyet Senatosu Başkanları
Suat Hayri Ürgüplü 28 Ekim 1961-1 Kasım 1963

Enver Aka 1 Kasım 1963-1 Kasım 1965

İ. Şevki Atasagun 2 Aralık 1965-19 Kasım 1970

Tekin Arıburun 19 Kasım 1970-14 Haziran 1977

Sırrı Atalay 16 Haziran 1977-6 Kasım 1979

İ. Sabri Çağlayangil l6 Kasım 1979-12 Eylül 1980


Temsilciler Meclisi Başkanı
Kazım Orbay 9 Ocak 1961-26 Ekim 1961


Danışma Meclisi Başkanı
Sadi Irmak 27 Ekim 1981 - 5 Aralık 1983
nicely - avatarı
nicely
VIP VIP Üye
15 Mayıs 2011       Mesaj #4
nicely - avatarı
VIP VIP Üye
Alıntı
Misafir adlı kullanıcıdan alıntı

tbmm hangi şartlarda açılmıştır lütfen cevaplayınız

BİLGİLENDİRİCİ BİR KONUŞMA



TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANI SAYIN BÜLENT ARINÇ'IN, 23 NİSAN NEDENİYLE BİRİNCİ MECLİS'TE DÜZENLENEN ANMA TOPLANTISINDA YAPTIKLARI KONUŞMA

(23 Nisan 2003)

Bu değerli günde sizi biraz tarihin içine çekmek; o günlere, yani bu Meclis'in açıldığı ilk günlere götürmek istiyorum. Böylece Meclis'in hangi şartlarda ve zorluklar altında buraya geldiğini görmüş oluruz.

Bu muhteşem ülkenin muhteşem tarihinde, hatırlamak istemediğimiz acı olaylarla, göğsümüzü kabartan gurur verici olaylar nedense arka arkaya gelmiştir.

Çanakkale savunması bizim için gurur verici bir destandır ama ardından Birinci Dünya Savaşı'ndan yenik sayılarak çıktık.

Osmanlı'nın Pay-ı Tahtı, yani başkenti olan İstanbul'un 1920'de işgal edilmesi unutulmayacak bir acıdır ama ondan sonra Anadolu'da altın başaklar gibi büyüyen Milli Mücadele bizim için bir gurur kaynağıdır.

İşte içinde oturduğunuz bu binada tecelli eden "Milli İrade" bizim asla unutmayacağımız, gurur kaynağımız ilk Meclis'imizin açıldığı, hayata geldiği yerdir.

23 Nisan 1920'deki manzara ortadadır.

Hak etmediğimiz halde Birinci Dünya Savaşı'nda yenik sayılmışız. Tam 467 yıl sonra Başkent İstanbul işgal edilmiş. İşgal sırasında İstanbul'da olan Bahriye Nazırı Rauf Orbay der ki: " O cihana hükmetmiş gibi dimdik duran işgal askerlerini gördükçe yüreğimiz sızlıyordu. Ama Allah'a ve millete olan güvenimiz tamdı. Bu zulmün sonu gelecekti."

Gerçekten de büyük kahraman Rauf Orbay, bu sözleri söyledikten iki yıl sonra bu çatının altında oturan eşsiz kahramanlar, yeniden bir ülke kurmayı ve özgürlüğe kavuşmayı başardılar.

İstanbul işgal edilince Milli Mücadele'nin büyük önderi, eşsiz kahraman, dahi asker o çok keskin zekasını ve taktik yeteneğini kullanarak Osmanlı Meclisi Mebusan'nı Ankara'da toplanmaya davet etti. Onlar da Mustafa Kemal'in bu davete icabet ettiler.

Sonra da burada, yani Ankara'da bir Meclis binası yapmaya koyuldular.

Bu binanın hazırlanması Meclisimizin hangi şartlarda meydana geldiğini gösteren çok önemli bir sahnedir.

Bu yüzden burayı önemle vurgulamak istiyorum.

Değerli Milletvekilleri, Ankara o zaman, bozkır İç Anadolu'nun ortasında küçük bir kasabaydı. Bu bina da Birinci Dünya Savaşı'ndan önce iktidarı elinde tutan İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin bir kulübüydü.

Bina harap haldeydi. Ankaralılardan bağış toplandı, bunlarla tamirler yapıldı, bina temizlendi. Ancak binanın çatısı bir türlü tamamlanamadı.

Bir genç adam, o meşhur zekası ile sokak sokak dolaşıp evlerin çatılarındaki kiremitleri bir miktar para vererek topladı, sonra da Meclis'in çatısını tamamladı. Bu genç adamın adı rahmetli Vehbi Koç'tu.
Çatı tamamlandıktan sonra okullardan sıralar, işyerlerinden teneke sobalar, kahvelerden gaz lambaları, evlerden halılar alındı. Bir ülkenin kaderini etkileyecek, koca Osmanlı İmparatorluğu'ndan arta kalan mirası sürdürecek bu meclisin, konuşma zabıtlarını yazmak için bakkal defterleri temin edildi...

Ülkemizin tarihine gurur verici bir Milli Mücadele ve ardında da genç bir Cumhuriyet armağan eden Meclisin dekoru böyle tamamlandı.

Meclisin yapımı hazırlanırken bir yandan da İstanbul'da kayıkçılar, hamallar, terhis edilmiş ordunun subayları, Teşkilat-ı Mahsusa elemanları hepsi Osmanlı mebuslarını İstanbul'dan kaçırıp buraya ulaştırmaya çalıştılar.

Buradan hayırla yad etmemiz gereken bir isim vardır. Değerli Milli Mücadele kahramanları, İsmet İnönü, Halide Edip Adıvar, Adnan Adıvar,Yunus Nadi, milli şairimiz Mehmet Akif Ersoy gibi bir çok değerli insanları Üsküdar'da işgal kuvvetlerinden gizleyen ve sağ salim Anadolu'ya gönderen kişinin adı Şeyh Ata Efendi'dir.

Nihayet 23 Nisan'dan bir gün önce Mustafa Kemal, Meclis'in açılış töreninin nasıl olacağını açıklayan bir talimatname yayınladı. Bu talimatname de aynen uygulandı:

23 Nisan 1920 Cuma günü dualarla bir yürüyüş başlatarak bu Meclis'i açacak mebusların önderliğinde buraya gelindi. Kurbanlar kesildi, dualar edildi.

Ve Meclis gözyaşları, tebessümler, heyecan, sevinç içinde açıldı.

O gün 127 kişiydiler. Sonra 400'e yaklaştılar. Sizin oturduğunuz sıralara doluştular. Bunlar son Osmanlı mebusları ve onlara yeni katılanlardı.

Zorlu bir savaşı başlatacaklarını biliyorlardı. Kararlı ve güçlüydüler.

Bildiğiniz gibi ilk toplantılarda seçimler yapıldı Mecliste. Dehasıyla, kahramanlığıyla, cesaretiyle, üstün yeteneği ile liderliği tartışılmaz Mustafa Kemal Meclis Başkanı seçildi. Erzurum mebusu Celalettin Arif Bey ikinci Reis, Kırşehir mebusu Cemaleddin Çelebi ve Konya Mebusu Abdülhalim Çelebi de onların yardımcısı oldular.

Mebusların istatistik bilgilerine bakarsanız son derece şaşırtıcı şeylerle karşılaşırsınız.
Mebuslar içinde mesleki oranlar kısmen şöyle idi:
Memur: % 27
Eşraf: % 14
Serbest Meslek sahibi: % 13
Asker: % 13
Din adamı: % 11

İlk Meclis kimsenin tahmin edemeyeceği kadar entelektüel yönü güçlü mebuslardan oluşuyordu. Tüm mebusların yüzde 25'i bir üniversite bitirmiş, bir çoğu bu ayarda medreselerden mezun olmuştu.

Mebusların neredeyse % 60'ı yabancı dil biliyordu. Bunların yarısı da birden fazla dil biliyordu.

O zamanki eğitim durumu göz önüne alındığında Meclis'in son derece yüksek bir entelektüel seviyesinin olduğu görülür.

İşte böyle bir tabloda, böyle bir atmosferde açıldı Meclis. Bunlar, adı şimdilerde bilinmeyen bu değerli mebuslar, bir bağımsızlık savaşı başlattı, büyük bir zafer kazandı, ardından kendi külleri üzerine yeniden doğan bir Cumhuriyet meydana getirdiler.

Tam bağımsız bir Türkiye işte bu sıralarda oturan insanların başlattığı çabalarla meydana geldi.

Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ten başlayarak hepsini saygı ve rahmetle ile yad ediyorum...

İlk Meclis'i kuran muhteşem kadronun özeliklerinden çok detaylı bahsetmeyeceğim. Biraz evvel söylediğim bu seviye seçkin kişileri oluşturmaktaydı. Ama her şeyden önemlisi, meslek olarak, eğitim durumu olarak, etnik kökeni-mezhebi olarak, düşünce olarak bu ülkenin gerçek sahibi ve mozaiğini oluşturuyorlardı.

Bu ülkenin ruhu, zihni, kalbi, yüreği bu Meclis'te tam olarak ilk defa o zaman temsil edildi.

Değerli üyeler,

1920'de ülkenin içinde bulunduğu tabloda iki önemli sorunumuz vardı:

1-Tam bağımsız bir ülke istiyorduk, zira işgal altındaydık.

2- Topyekün sarsılan ve dağılan bir sistemi ve ekonomiyi yeniden kurmamız gerekiyordu.

Bu iki şeyi gerçekleştirmek için Mustafa Kemal ve arkadaşlarının yaptığı ilk şey bir meclis kurup onun çatısı altında toplanmak oldu.

Her şeyden önce, silahtan, savaştan, hükümet kurmaktan önce yapılan şey bir Meclis kurmak oldu. Bu son derece önemlidir. Dikkat edin, işgal altıdayken, süngüler burnumuza dayanmışken, kan akıyorken, Ankara'da, bu taş binada ilk önce meclis açıldı. Bunun anlamı şudur:

Halkın iradesi ülkenin kaderine yön vermedikçe hiçbir şeyin anlamı ve hiçbir sorunun çözümü yoktur...

Şimdi sizlere, bu ülkenin aydınlarına, entelektüellerine iletmek istediğim şey şudur:

Bu ülkede farklı düşüncelere ve dünya görüşlerine sahip insanların bir arada yaşaması için aydınlarımız, siyasetçilerimiz formüller arıyorlar.

Ben diyorum ki, aradığımız formül ilk Meclisi oluşturan irade ve ruhta gizlidir.

Bugün de dünyanın ve Türkiye'nin içinden geçtiği sıkıntılı süreçte benzer tartışmalar yapılıyor.

Bunların üstesinden gelebilmek için, yani saygın ve güçlü bir Türkiye için, ekonomik savaşı kazanmak için aradığımız formül ilk Meclis'i oluşturan iradede gizlidir.

1920'de bütün iç çekişmelerini, kişisel hesaplarını, düşünce farklılıklarını unutarak tam bağımsız bir Türkiye için bu çatının altında toplanan milletin temsilcileri, gerçek bağımsız Türkiye'yi kurdular.

Bugün ayağa kalkmak için aradığımız ruh, formül, yelkenlerimizi dolduracak rüzgar işte budur.
Trkiye Byk Millet Meclisi hakknda ansiklopedik bilgi AYRICA BAKABİLİRSİN
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
12 Aralık 2012       Mesaj #5
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
ilk tbmm hangi zorluklar altında açılmıştır
_EKSELANS_ - avatarı
_EKSELANS_
Kayıtlı Üye
12 Aralık 2012       Mesaj #6
_EKSELANS_ - avatarı
Kayıtlı Üye
Meclis’in açılacağı günlerde batı dünyası dinsel fanatizmin ve emperyalizmin acımasızlığının en canlı örneğini veriyorlardı. 12 Şubat–10 Nisan 1920 günleri arasında Londra’da Türklerle yapılacak barış antlaşmasının esaslarını tespit etmek amacıyla yapılan toplantıda, Türkiye’nin tasarlanan antlaşmayı onaylamaması halinde onu zorlamak için ne kadar asker gerekeceği konusu üzerinde de duruldu ve bu konuda Fransa cephesindeki İtilaf ordularının Başkomutanı olan Mareşal Foşh ‘tan görüş istenmesine karar verildi. Konferansta Venizelos’da vardı.(1)
16 Mart’ta Türkleri yıldırmak için İstanbul’da yapılan barbarca gösterilerden sonra, 19 Mart’ta Savaş Bakanı W. Churchill ile İngiliz İmparatorluğunun Genelkurmay Başkanı Mareşal Henry Wilson, Yunanistan Başbakanı Venizelos’la bir saat kadar görüşürler. “Mareşal ona: “Ülkenizi çöktüreceksiniz, yıllar boyunca Türkiye ve Bulgaristan’la savaşacaksınız, insan ve para bakımından giderleriniz, Yunanistanın taşıyabileceğinden çok aşırı olacaktır” der ve Yunanistanın ileride karşılaşabileceği problemlere dikkati çeker.. Venizelos söylenenlerin hiçbirini kabul etmediği gibi, “Anadolu’ya Lloyd George, Clemencau ve Başkan Wilson’un isteği üzerine gitmiş olduğunu ve üç büyük devletin desteğiyle iyi bir sonuca ulaşacağından kuşkusu bulunmadığı” karşılığını verir.(2)
Bu görüşmeden birkaç ay kadar önce Çar taraftarı General Denikin’i yenmiş olan Bolşeviklerin Kafkaslara el atmasını önlemek amacıyla alınacak önlemleri görüşmek için İngiltere, Fransa ve İtalya Başbakanları (Lloyd George, Clemencau ve Nitti) ile Amerikan ve Japon temsilcileri, 19 Ocak 1920’de Paris’te yaptıkları toplantıda, Mareşal Foş ile Mareşal Henry Wilson’un görüşlerini öğrenirler. Bu generallerin görüşüne göre Gürcistan, Ermenistan ve Azerbaycan’ı Bolşeviklere karşı savunmak için en az üç tümen (60.000 kişi kadar bir kuvvet) gerekeceği düşünülmekteydi.(3) Bu kuvveti hiçbir devlet göndermek istemediğinden Kafkaslar kolaylıkla yeniden Rus boyunduruğu altına girecektir.
“Nisan’ın sonlarında İngiliz gazetelerininin birinde bir devlet adamının “Big Stick Policy (Sopa Siyaseti)” adlı beyanatını okuduğum zaman fena halde isyan ettim. Mustafa Kemal Paşa büroma geldiği zaman, bu söylevin çevirisini önüne koydum. Paşa hiçbir zaman bu kadar öfkelenmemişti. Adeta sesi kısıldı. Bizimde onlar derecesinde olduğumuz gün anlayacaklarını ve bize baş eğeceklerini söyledikten sonra, en son insana kadar onların medeniyetlerini başlarına parçalamak için can vereceğimizi ekledi”.(4)
Bu olaya Benoist Mechin ve H. C. Armstrong’da “Kurt” ünvanlı kitaplarında şöyle temas etmektedirler: “Mustafa Kemal Lord Balfeur’un, sulh konferansının bir celsesinde, kendisini “Haydutlar Reisi” diye yadettiğini duyduğu zaman, yalnız omuzlarını kaldırmakla iktifa etmişti; fakat Lord Curzon’un Türklerden kibirli bir küçümseyişle bahsettiğini haber alınca açıkça hiddetini gösterdi ve “İngilizlere bizi daha iyi öğrenmelerini öğreteceğiz. Onları bizimle müsavi kimseler gibi konuşmaya mecbur edeceğiz. Onların önünde hiçbir zaman başımızı eğmeyeceğiz. Son ferdimiz kalıncaya kadar onlara karşı koyacağız. Ve onların o melun medeniyetleri (imparatorlukları, şımarıklıklarının nedeni olan imkanları kastediyor) başlarında parçalanıncaya kadar onlara mukavemet edeceğiz.”(5)
Armstrong “Bu daha muhteşem bir iman ifade eden bir muhteşem kahramanlık taslağı idi” Msn Demon diyor. Çünkü o saatte Mustafa Kemal’in ordusu, ne devlet idaresi, ne de milli kaynakları vardı. Ankara’nın kudreti hemen hemen hiç gibiydi ve memleketin durumu her gün daha kötüye gidiyordu.(7)
İngiliz tarihçisi Lane Poole, 1903 yılında basılan “Türk Tarihi” adlı eserinin sonunda şu hükme varmaktadır: “Bazı kimseler var ki, Türklerin aslanlar gibi döğüşen, aynı zamanda dürüst, hikmet, basiret ve fazilet sahibi insanlar oldukları parlak devrin tekrar geri geleceğine inanıyorlar. Türk halkında bu cevher hala bol bol vardır. Fakat lideri nerede? Carlylle’in büyük adamı, bir milleti yüksek değere ve doğru yola geri götürebilen kahraman gelinceye kadar, Türkiye’nin yeniden doğacağını hayal etmek temelsiz bir spekülasyondur.”Msn Note İngiliz tarihçesinin 1903 yılında sorduğu kahraman galiba ortaya çıkıyordu.
İstanbul un askeri işgal altına alınmasından sonra Nisan ayı başında Osmanlı Meclisi Mebusan’ı feshedilmiş ve gelişmeleri yakından izleyen Mustafa Kemal dağılan Meclis üyeleri dâhil askeri ve sivil ileri gelenlere gönderdiği mesajla Ankara’da yeni bir Meclis için üye seçilip gönderilmesini talep etmiş ve Meclisin 23 Nisan da açılacağını bildirmişti. Ankara’da Türk Halkının hak ve menfaatlerini savunmak amacıyla bir siyasi kurum oluşmasını istemeyen işgal güçleri ve İstanbul Hükümeti inanılmaz bir birliktelik ve ihanet örneği verdiler. Halife Sultanın Hilafet Gücü ve Şeyhülislamın Fetva Gücü birleştirilip Mustafa Kemal ve arkadaşlarını hain ilan eden fetvalar ard arda yayınlanmaya başladı. Bu fetvalar ve Hükümet bildirilerinin Anadolu’ya girmesi önlenince inanılmayacak bir olay gerçekleşti. Fetvalar ve bildiriler Yunan Ordusuna ait uçaklar ve Anadolu’ya dağılan Din adamları vasıtasıyla dağıtıldı.
Bu Fetvaların yarattığı etki cidden korkutucu boyutlarda olmuş ve Anadolu’nun dört bir yanında, mısır patlağı gibi isyanlar başlamıştı. Mondros Ateşkes Anlaşması gereği Orduların dağıtılmış olması nedeniyle elde asker de çok azalmıştı. En büyük güç olarak Ege Bölgesi ve değişik yörelerde işgal güçlerine karşı oluşmuş çeteler vardı ve o günlerde bu çeteler isyanların bastırılması konusunda muazzam işler başardılar.
23 Nisan 1923 günü Ankara’da yeniden açılan Büyük Millet Meclisinde bulunması tasarlanan milletvekillerinin sayısının 414 olması gerekiyordu. Ölen ve istifa edenler nedeni ile bu sayı 381’e düşmüştü. Kendilerine özgü nedenlerle katılmak için çekingen davranan sivil üyeleri cesaretlendirmek için bazı Komutanlar da bu Meclisin üyesi yapılmışlardı. Meclis üyelerinin 51 tanesi büyük veya küçük rütbeli subay veya subay emeklisiydi.(9) Böylelikle askerler birinci Meclis’te %13,5 oranında görev almış bir durumda idiler.
Birinci Meclis’i meydana getiren milletvekillerinin siyasi partileri yoktu, amma ilk günlerden sonra belirli siyasi gruplar yavaş yavaş oluşmaya başladı. Amerikalı bir temsilci, Julian E. Gillespie’nin İstanbul’dan ABD Ticaret Bakanlığına gönderdiği bir raporda, Türkiye Büyük Millet Meclisinde şu şekilde bir gruplanma olduğu belirtiliyordu.
a.Kemalistler: Bunlar Mustafa Kemal Paşa’yı yakından izleyen, tam bir siyasi, ekonomik ticari özgürlük ve bağımsızlık isteyenlerdi.
b. İstanbul Grubu: Padişah’ın devletin başı olarak kalmasını ve bazı yetkilere sahip olmasını isteyenler
c. Enver Paşa taraftarları: Eski İttihat ve Terakki Partisi üyeleri ile Pan-İslamcılar bu grubu oluşturmaktaydılar.
d. Bolşevikler: Rusya ile yakın işbirliği kurulmasını isteyenlerin oluşturduğu grup (10)
Meclis’in açılmasından kısa bir süre sonra farklı amaçlar istikametinde çatışmalar da başlayacaktır. Askerlerin bu dönemde sorunları dev boyutlara ulaşmıştır. En önemli görev Meclis’in yüceliğinin korunması ve düşmanca faaliyetlerin önlenmesidir. Padişah taraftarı hocalar, din adamları inanılmaz bir gaflet içinde, ne olup bittiğinin farkına varmadan, sadece inançları etkisinde kalarak Padişah’ın hükümetinin emirlerine uymakta ve subaylara karşı günümüzdeki davranışlara benzer şekilde,sanki ateş püskürtmekteydiler.
Haziran’ın üçüncü günü Konya’nın Aziziye camiinde halka vaaz veren 40 yaşlarında Müderris Hacı Ahmet adında birisi, vaaz esnasında “Subayların evlerinde erkek hizmetçi bulunduranları (hizmet erleri kastediliyor) deyyus, çocukları da piçtir. Bu çocukların bazısı kumandan olarak yetiştiği için memlekete mazarratlarından başka faydaları olmaz demiştir.”(11)
19 Mayıs 1920 tarihinde yayınlanan bir bildirinin subayları hedef alan ve halkı direnç göstermeye davet eden sözleri şöyledir:
“Ey padişaha, dine, devlete beş yüz seneden beri bağlılığı ile dünyayı hayrette bırakmış olan gerçek Müslümanlar. Bolşevik adı altında dört yüz yıllık din ve devlet düşmanımız olan Moskoflardan çıkmış dinsel yasaya aykırı ve kanun dışı olan bir görüşe kapılan bir takım eşkıya, vatanı kurtaracağız diye Anadolu’nun siz saf ve dürüst halkını aldatarak, Padişahına, Müslümanların halifesine isyan bayrağı çekmişlerdir. Bolşeviklik, paranın, malın ve arazinin ayak takımı yersiz, yurtsuz bir takım haydutlar tarafından yağma edilerek bu haylaz, tembel, cani herifler arasında bölünmesi, hiç kimsenin nikahlı karısı olmayıp her kopuğun her kadını istediği gibi kullanması, çocuklar iki yaşına kadar analarının kucağında kaldıktan sonra alınıp genelevlerde beslenerek anasız ve babasız yetiştirilmesidir ki, ne bir baba çocuğunu, ne bir evlat ana babasını tanımaması demektir. Bu, dinimiz olan Islama aykırı olduğu gibi aile hayatına, insanlığa her şeye zıt bulunduğu için Müslüman memleketlerinde sökemez…
Ancak memleketimiz ötedenberi haydutluk ve soygunculuğa alışmış, seferberlik sürdüğü müddetçe vurgun vurarak kanunun üstünde bir üst gibi bulundukları yerlerde zorbacasına hareket ve rahat yaşamayı, eğlence ve içkiye rezaletle ulaşmış birtakım subaylar ile hapishaneden kaçmış yahut her nasılsa yakasını şimdiye kadar kanunun pençesine vermemiş olanlar vardır ki bunlar kanunu, hükümeti, padişahı tanımıyorlar. Vatanı kurtaracağız, Padişahımız tutsaktır kurtaracağız diye zorla asker ve para topluyorlar.” (12)
Anzavur ayaklanmasını bastırmak için Eskişehir’den gönderilen İkinci Piyade Alayı’nın taburları Bursa’dan geçerken, Bursa halkının kötü söz ve davranışlarına maruz kalmışlardır. Hatta onlar çok acı sözlerle zehirlenmişlerdir. Bahçelerde çalışan kadınlar bile askerlerin karşısına çıkarak “subaylarınız sizi padişahımızın gönderdiği Anzavur Paşa’ya karşı kavgaya götürüyorlar. Padişah askerlerine karşı kurşun arttıracaklar” diyerek bir taburun daha Bursa’ya varmadan önce diğer bir taburun da Bursa’dan çıktıktan sonra dağılmasına yol açmışlardır. (13)
Orduya karşı saldırılar 22 Haziran tarihinde başlayan Yunan ilerlemesi sonucunda inanılmaz boyutlara ulaştı. Bu haksız tecavüz karşısında, İstanbul hükümetinin bir bakanı ile yapılan bir röportaj ihanetin boyutlarını açıklamak için yeterlidir: Damat Ferit Hükümetinin Adliye Nazırı’nın bir gazeteci ile yaptığı konuşma şöyledir:
“Soru : Hükümet Yunan Ordusu tarafından yapılan hareketi protesto etmek niyetinde midir?
Nazırın cevabı: Hükümetimiz Mustafa Kemal taraftarlarını resmen mahkûm etmiş ve hilafet ve vatan haini olduklarını ilan etmiştir. Binaenaleyh vazifesi asilere layık oldukları cezayı vermektir. O halde kendi programımıza dâhil olan bir hareketi niye protesto edelim.
Soru : Bu hareket mühim güçlüklerle karşılaşacak mıdır?
Cevap : Hayır, bunun sebebi şudur ki, Mustafa Kemal ordusu öteden beriden toplanmış haydutlardan, sabıkalılardan ve sırf yağma hırsıyla hareket eden bir takım şahıslardan mürekkep, teşkilatsız, inzibatsız ve mümaresiz bir ordudur.
Soru : Fikrinizce hareket uzun sürecek midir?
Cevap : Asker değilim fakat intibaım şu merkezde ki; General Paraskevopulos’un ordusu şimdi süratle ve şiddetle harekete devam eyleyecek olursa, birkaç hafta da Ankara sınırları önünde bulunacaktır”.(14)
Türk askeri üstün düşman kuvvetleri karşısında çekilirken özellikle Bursa yöresinde mürteciler de harekete geçirilecektir. “Milli kuvvetlerin dağılması ve Yunan ordusunun ilerlemesi tabii olarak mürteci ruhun mukavemet ve müdafaa taraftarlarına (Ordu mensupları ve onları destekleyen sivillere) karşı olan hiddetini kamçıladı. Çekilen askerimize ve bilhassa subaylara karşı bazı kasaba ve köylerde çok kötü muameleler yapıldı. Bunlara yiyecek, hatta su verilmedi ve içlerinden bazıları öldürüldü. Bazı subaylar, köylülerin tecavüzlerinden korunmak için üzerlerindeki askeri elbiseleri atıp, köylü kıyafetine girmekle kendilerini kurtardılar”.(15) Bursa’nın düşüşünden sonra, TBMM’de de ordu aleyhindeki kampanya daha da ağırlaştırıldı.(16) Ancak, bütün bu zorluklara rağmen başarılması gereken önemli görevler vard. Büyük Millet meclisi ve Türk Ordusu mensupları, özgürlüğe giden o uzun ve çetin yolda hiç durmadan ilerlemek mecburiyetindeydiler.
Not : Sevgili okurlarımız, aradan 90 yıl geçmiş, çevrenize ve genel havaya bakın, Mürteciler bu sefer Saltanat ve Hilafet Makamları yerine Demokrasiyi öne sürerek, yanlarına İngiliz ve işgal güçleri yerine Dış Güçleri ve Ayrılıkçı Güçleri alarak yine ayni kaleye, Türk Ordusuna saldırıyorlar. Bu ülkede Demokrasiyi kuran ve çağdaş Laik Düzenin en büyük savunucusu olan Ordu, bin bir oyunla Demokrasi düşmanı ilan ediliyor. Biz tarihi gerçekleri söylemek mecburiyetindeyiz gelişmelerin takdiri ve değerlendirilmesi özgür bireylerimizindir.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
12 Mayıs 2014       Mesaj #7
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
ne zaman tbmmaçılmış

Benzer Konular

6 Temmuz 2011 / Misafir Soru-Cevap
26 Nisan 2011 / Ziyaretçi Soru-Cevap
28 Aralık 2015 / Misafir Soru-Cevap
23 Şubat 2014 / Misafir Cevaplanmış