bir-toplumun-tarihiyle-ilgili-olantarihinden-kalan yapı-ve-eserlere-tarihi miras denir TÂRİHÎ mîras ne demek? Sadece üçyüz yıllık çeşmeler, konaklar, saraylar ve âbide eserlerimiz mi? Cennetmekân sultanların, paşaların, sultan hanımların yaptırdığı camiler, bîmarhâneler, kurdukları vakıflar mı?
Özür dilerim.
Bendeniz de daha düne kadar öyle zannediyordum.
Ayıldım.
***
Ve çokça düşündüm.
Klâsik Türk mûsıkîsi bir târihî mîras değil midir? Misafirperverliğimiz, düğün oyunlarımız, çocuk oyunlarımız, hatta o güzelim mutfağımız; tadlarımız, lezzetlerimiz de bu mîrasın içine girmiyor mu?
Hem de bal gibi.
O halde “Târihî mîraslarımız korunmalı” diyenler açıyı çokça genişletmeli. Göz ve gönül hizâsında tutulması, sevilmesi gerekenler sadece taş yapılardan ibaret değil.
Evet ya…
***
Efes bir târihî mîrasdır,
Pamukkale öyle Çifteminare öyle.
Uzunköprü bir târihî mîrasdır,
Safranbolu öyle, Yeşiltürbe öyle.
Daha ötesi; iki yanı ağaçlı yollar, esintili parklar, bol hâtıralı meydanlar; hatta, kapanın elinde kalmış o perîşan sahillerimiz.
Elbette İstanbul ve Çanakkale Boğazları.
Târihî mîras derken sadece mîmâriye yönelik çağrışımları hatırlamak acemîliktir.
***
Dedim de aklıma geldi.
Sâhi, sofra âdâbımızı, aile düzenimizi ne yana koyacağız? Onlar bizim değil de ondan bundan alınmış uyduruk emânetler mi?
Hayır.
Tamamı, basbaya sevimli hem de verimli mîraslarımızdır.
***
Gelelim asıl meseleye. Gerçek Türk aydını bütün bu mîrasları köküne kadar sahiplenmek zorunda.
Asker-millet oluşumuz, mertliğimiz, fedakâr yanlarımız? Hısım akraba bağlılığı, sılayı ziyaret, aile içi dayanışma?
Tamamı, dünden bugüne erişmiş, bizi taze ve diri tutan mîraslarımızdır.
Ayırım yok… Mîras deyince, sadece düzgün kesilmiş taşları ve yüksek duvarları hatırlayıvermek yok. Unutmayalım… Nineler ve dedeler de o mîrasın ta kendisi. Okunmayı bekleyen onca tozlu kitaplar da.
***
Bunca mîrasa ilgisizlik az daha sürerse, bizler herhangi bir millet oluveririz. Büyümeler o adresde değil. İnanın değil.