Arama

İngiltere ve İngiltere Tarihi

Güncelleme: 11 Nisan 2013 Gösterim: 134.931 Cevap: 11
kompetankedi - avatarı
kompetankedi
VIP Bir Dünyalı
3 Ekim 2006       Mesaj #1
kompetankedi - avatarı
VIP Bir Dünyalı
İngiltere ve İngiltere Tarihi

Sponsorlu Bağlantılar
İngiltere tarihi, 5. yüzyılda Britanya Adasına Anglosaksonların ayak basmasıyla başlar. Anglosaksonlar kendi adını verdikleri adaya yerleşip, 6 ve 7. yüzyıllarda birbirine rakip küçük krallıklar kurdular. Sekizinci yüzyılda Roma ve İrlanda'nın etkisiyle Hıristiyanlığı kabul eden Anglosaksonlar, Avrupa'yı da etkileyen bir medeniyet meydana getirdiler. 795'te başlayan İskandinav istilası 11. yüzyılın başına kadar birkaç defa tekrarlandı. Daha sonra Danimarkalı Büyük Knud, adayı tamamen fethetti.

Anglosakson Hanedanından Edward (1042-1066) birliği tekrar kurdu. Bunun ölümü üzerine tahta geçen Harold'u tanımayan NormandiyaDükü William, taht üzerinde hak iddia etti. Normandiya kralları ve özellikle ilk Anjou'lu hükümdarlar Fransa'da geniş ve zengin toprakları olduğundan, Fransa'daki Capet Sülalesine bağımlıydılar. Küçük İngiltere Krallığı bir süre Avrupa'da Somme Vadisinden Pirene Dağlarına kadar uzanan büyük bir mülkün bir uzantısı gibi yaşadı. Avrupa ile ilişkiler İngiltere Krallığı ile Fransa Krallığını sonu gelmez savaşlara sürükledi. Bunların başlıcası 1337-1453 seneleri arasında süren Yüzyıl Savaşlarıdır.

Üçüncü Henry, Galler ülkesinde uç beyliklerinin gelişmesini destekledi ve 1170 yılında İrlanda'da "Pale" sömürgeleri kuruldu. Birinci Edward, Galler ülkesini fethetti. Etkisini İskoçya'ya kabul ettirmeyi denedi. Daha sonra 14 ve 15. yüzyıllarda İngiltere Krallığı birtakım sosyal, dini, siyasi karışıklıklara sahne oldu. Monarşi otoritesini parlamento aracılığıyla millete kabul ettiren Yedinci Henry ve Sekizinci Henry (1458-1541) düzen ve birliği sağlamlaştırdılar.

Birinci Elizabeth'in uzun ve başarılı saltanatında İskoçya'da İngiliz etkisinde farklılık görülmeye başlandı. İngiltere Tudorlarıyla, İskoçya Stuartları arasındaki evlenmeler, iki geleneksel düşmanı birbirine yaklaştırdı. Daha sonra İskoçya Kralı Birinci James İngiltere kralı oldu. 1707 yılında iki krallığı birleştiren bir antlaşma imzalandı. Bu tarihten sonra Büyük Britanya tarihi başlar.

On sekizinci ve on dokuzuncu yüzyıllarda Britanya büyük bir sanayi devleti olarak ortaya çıktı. Bunun yanında çeşitli yerlerde kurdukları sömürge devletleri ülke ekonomisinin gelişmesinde çok faydalı oluyordu. On dokuzuncu yüzyılın başlarında Avustralya, Kanada, Hindistan,Afrika'da bazı devletler, Karayib Adaları ve Hong Kong gibi dünyanın büyük bir kısmına yayılan dev bir sömürge imparatorluğu vardı. Bu sömürgelerin bir kısmı 19. yüzyılın sonlarında ve 20. yüzyılın başlarında ayaklanmalarla yavaş yavaş bağımsızlığını ilan ettiler.

Yirminci yüzyılın başlarında çıkan Birinci Dünya Savaşına giren İngiltere, savaşın sonunda imparatorluğun en geniş sınırlarına ulaştı. 1929-1930 dünya ekonomik buhranı büyük ölçüde İngiltere'yi de etkisi altına aldı. 1922 yılında bir ayaklanmayla İrlanda, Birleşik Krallıktan ayrıldı ve 1949'da İrlanda Cumhuriyeti kuruldu. İrlanda Adasının kuzeydoğusunda kalan kısmı Birleşik Krallığa kaldı.

İkinci Dünya Savaşına katılan İngiltere galip bir devlet olarak savaştan çıktıysa da, süper devlet olma niteliğini kaybetmeye başladı. İngiltere'de İkinci Dünya Savaşından sonra günümüze kadar pek çok hükümet değişikliği oldu. Muhafazakar ile işçi partileri arasında iktidar el değiştirmektedir. Britanya, Birleşmiş Milletlerin, NATO'nun ve AET'nin aktif bir üyesidir.
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen ThinkerBeLL; 3 Temmuz 2009 13:09
recruit87 - avatarı
recruit87
Ziyaretçi
27 Ekim 2006       Mesaj #2
recruit87 - avatarı
Ziyaretçi
İngiltere

Sponsorlu Bağlantılar
140px Flag of Englandsvg

(İngilizce: England), Batı Avrupa'da bulunan Büyük Britanya adasındaki Birleşik Krallığa bağlı bir devlettir. İngiltere'nin bağlı olduğu Birleşik Krallık, Büyük Britanya adası ülkeleri (İngiltere, Galler ve İskoçya) ile İrlanda Adası'nda yeralan Kuzey İrlanda'dan oluşur.


Coğrafya

Kuzey-güney doğrultusunda uzun bir ada olan Büyük Britanya'nın batı kesimi genellikle dağlıktır. Ancak yükseklikler fazla değildir. İskoçya'da Ben Nevis tepesi 1.340 m, Galler'de Snowdown Tepesi 1.084 m'dir. Bütün ada hafif tepelerle düzlükler halinde uzayan çayır ve ağaçlıklarla kaplı yeşil bir ülkedir. İklim batıdan gelen okyanus etkisiyle yumuşak ve nemlidir. Batı kesimi daha çok yağış alır. Yıllık yağışlar 700-1.200 mm arasında değişir. Mevsimler arası sıcaklık farkı da çok azdır (Londra'da Ocak ayı ortalaması 5 C°, Temmuz ayı ortalaması 16,7 C°). Adanın en geniş yeri 130 km'yi geçmediği için ırmaklar kısadır. En önemli ırmaklar Thames, Trene, Severn'dir.

Nüfus

İngiltere kalabalık bir ülkedir (km² başına 377 kişi). Nüfus 18. ve 19. yüzyıllarda çok artmış, ülke bu nüfusu besleyemediği için halkın bir bölümü Amerika'ya göçmüştür. Günümüzde, doğumların azalması nedeniyle (binde 14'ten az) nüfus artışı durmuş gibidir. Ülkede %2'ye varan yoğunlukta yabancı (Zenci, İrlandalı, Hintli, Pakistanlı, Kıbrıslı vb.) bulunmaktadır. 2. Dünya Savaşı'ndan sonra sömürgelerin elden çıkması ve ekonomik bunalımın büyümesi sonucunda İngilizler ile azınlıklar arasında boyutları çatışmalara varan bazı sorunlar ortaya çıkmaktadır. Nüfus dağılışı oldukça dengesizdir. Dağlık kesimler hemen hemen ıssız gibidir. Tarım bölgeleri buralara oranla kalabalıktır. Nüfusun büyük çoğunluğu sanayi merkezi olan kentlerde toplanmış durumdadır (kentleşme oranı %90). Bu durumuyla İngiltere dünyada kentleşme oranı en yüksek ülkedir. Nüfusun %40'ı yüzölçümü ülkenin %4'ü kadar olan ve içlerinde altısının nüfusu milyonu aşan birbirine yakın kentler de bulunmaktadır.

Ekonomi

Çalışan nüfusun %40'ını endüstri kollarındakiler oluşturur. İngiltere endüstri devrimini Avrupa'da ilk gerçekleştiren ülkedir. Endüstri 18. yüzyıl'ın ikinci yarısında zengin taş kömürü yataklarının işletilmesiyle başlamıştır. Günümüzde taşkömürü üretimi azalmıştır (yılda 122 Mt) ve hepsi iç tüketimde kullanılmaktadır. Enerjinin ancak üçte biri kömürden sağlanmaktadır. Buna karşılık hidrokarbon üretimi artmıştır. Bunun önemli bir bölümü (53 Mt petrol, 40 milyar m³ doğalgaz) Kuzey Denizi'nden çıkartılmaktadır. Yine de yılda 20 Mt petrol dışalımı yapılmaktadır. Elektrik üretimi 288 milyar kwh'yi bulur ve bunun 37 kwh'si nükleer santrallardan sağlanır. Çelik üretimi, çoğu dışarıdan satın alınan demir cevherinden olmak üzere yılda 20 Mt kadardır. Gemi yapımı ve motorlu taşıt endüstrileri çok gelişmiştir (2 milyona yakın taşıt, bunun %80'i binek otosu). Uçak sanayi ile birlikte daha birçok sanayi dalını bunlara eklemek gerekir (takım tezgahları, tarım ve demiryolumakineleri, elektrikli makineler vb.)


En eski endüstri kolu tekstildir. Ancak eski önemini yitirmiş durumdadır. Bununla birlikte dışarıdan alınan pamuk ve hem yerli hem ithal yünle yılda 90.000 ton pamuklu, 185.000 ton yünlü üretilmektedir. Sentetik tekstil üretimi ise 400.000 ton dolayındadır. Kimya endüstrisi tekstile göre daha yeni olmasına karşın büyük bir hızla gelişmiştir. Petrokimya sanayinin (plastik madde, sentetik iplik, kauçuk, vb.) önemi de diğer kimya dallarına (gübre, boya, sabun, vb. üretimi) göre daha fazladır.
Endüstrinin yanında tarım ikinci plandadır. Çalışan nüfusun ancak %5'i tarım alanındadır. Gerçekte doğal koşullar da tarıma pek elverişli değildir. Yetiştirilen başlıca ürünler; buğday (5-10 Mt), patates, şeker pancarı, sebze ve meyvedir. Hayvancılık, tarıma göre daha geniş bir yer tutar: 15 milyon baş sığır, 30 milyon baş koyun. Yılda 1 Mt balık tutulmaktadır. Yoğun gübre kullanımına karşın tarım üretimi nüfusu beslemeye yetmemektedir.


İngiltere'nin önemli gelir kaynağı eskiden bu yana ticaretti. Sömürgelerden ve geri kalmış ülkelerden alınan hammaddeler işlenerek yine bu ülkelere satıldığından ekonomik zenginlik büyük boyutlara ulaşmıştı. Sömürgeler bağımsızlıklarını kazandıktan sonra bu durum değişmiştir. Bununla birlikte çok uluslu İngiliz şirketleri (British Petroleum, Imperial Chemical Ins. ve Shell gibi) ve büyük bir ticaret filosu ticaret dengesini ülke lehine destekleyici etmenlerdir. Ancak gene de ülke ekonomisi zaman zaman bunalıma düşmekte, buda toplumsal sorunlara yol açmaktadır. Dolayısıyla İngiltere giderek eski ekonomik gücünü yitirmektedir.

Tarih

250px Housesofparliamentoverallarp
Londra'daki Parlamento Binası ve Big Ben

İngiltere'nin bilinen ilk yerlileri Keltlerdir. Romalılar, Batı Avrupayı istila ederken İngiltere'yi de fethedip (1. yüzyıl) adaya "Britania" adını vermişlerdir. Roma egemenliğinin dört yüzyıl sürmesine karşın ülke bu durumdan fazla etkilenmemiştir. 5. - 8. yüzyıllarda sürekli Anglo Sakson akınları, Keltleri kuzey ve batıdaki dağlık yörelere sürerek adaya yeni halkların yerleşmelerine olanak sağladır. Bunu, Danimarka ve 11. yüzyılda Norman istilaları izledi. Normandiyalı Fatih 1. William beş yıl içinde ülkeye egemen oldu. Norman kralların yönetiminde AnglosaksonlarlaNormanlar birbirlerine karıştı, dil yapısı da ona göre biçimlendi. 1485'te başa geçen Tudor Hanedanı'ndan Kral 8. Henry kilisede reform yaptı ve İngiliz deniz gücünü kurdu. 1. Elizabeth (1558-1603) Anglikanizmi İngiltere'nin resmi dini olarak kabul edip, Katolik direnişini kırdı, yenilmez İspanyol armadası'nı bozguna uğratarak, İrlanda'yı İngiltere topraklarına kattı.

Saltanatı döneminde sanat ve edebiyat alanlarında büyük gelişmeler oldu. Kısa süren cumhuriyet döneminden sonra (1649-1658) yeniden krallığa dönüldü. Kraliçe Victoria (1837-1901) zamanında İngiltere dünyanın en büyük gücü durumuna geldi. 1877'de Hindistan sömürgeleştirildi. Mısır ele geçirildi (1882). İngiltere, 1. Dünya Savaşı'ndan zaferle çıktı. 1936'da Mısır bağımsız oldu. Sudan'da İngiliz-Mısır ortak yönetimi kuruldu. İngiltere, 2. Dünya Savaşı'ndan da zaferle çıktıysa da batı dünyasının liderliğini Amerika Birleşik Devletleri'ne bırakmak zorunda kaldı. Hindistan, Pakistan, İrlanda ve Afrika'da birçok sömürge bağımsızlıklarına kavuştu. Savaş sonrası seçimleri İşçi Partisi kazandı. 1951'de Muhafazakarlar yeniden iktidara geldilerse de bazı iç ve dış güçlüklerle karşılaştılar. 1952'de Kraliçe 2. Elizabeth tahta çıktı. 1951-1964 arasında iktidarda bulunan, Muhafazakar Parti (Churchill, Eden, Mac, Millan, Douglas, Hume hükümetleri) sosyal ve ekonomik güçlükleri yenmede başarılı olamadı. İşçi Partisi iktidarı döneminde (1964-1970), sterlin devalüe edildiyse de ekonomik bunalım tam olarak giderilemedi, Kuzey Denizi'nde petrol bulunması ülke ekonomisini bir ölçüde rahatlatmıştır.

1979'da iktidara gelen Muhafazakar Parti lideri bayan Margaret Thatcher yönetimindeki yeni hükümet sıkı para politikası ve ücretlerin dondurulması siyaseti ve enflasyonu yenmeye, ülkeye eski istikrarlı ekonomik gücünü kazandırmaya çalıştı. Ancak İrlanda'daki Katolik tedhiş hareketleri ve içerde yabancılara karşı başlayan düşmanılığı Thatcher Hükümeti'ni uğraştıran önemli sorunlardı. Thatcher'in yılının sonlarında istifa etmesi üzerine yerine 1990 John Major başbakan oldu.

250px Tower Bridge London Feb 2006
Tower Bridge, Londra
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen ThinkerBeLL; 3 Temmuz 2009 13:08
sedat sencan - avatarı
sedat sencan
VIP VIP Üye
14 Ağustos 2007       Mesaj #3
sedat sencan - avatarı
VIP VIP Üye
Batı Avrupa’da feodal düzen sürerken bazı bölgelerde krallıklar güçlenip otoriteyi ele aldılar.Ekonomik ilişkilerin oluşturduğu sosyal kurumlar ve yönetim tarzı feodal karakterini uzun süre devam ettirmiştir.Zamanla güçlenen burjuva sınıfının egemenliği eline almak için yürüttüğü mücadele toprak sahiplerini temsil eden krallıklara karşı olmuştur.İngiltere’nin coğrafi ve sosyal dokusu biraz değişik özellikler taşıdığı için feodalite,Batı Avrupa’da olduğu gibi sağlam köklere dayanmıyordu.Dolayısı ile krallık,güçlü konumunu daha kolay koruyabiliyordu.Burjuva sınıfının ülke otoritesini temsil eden krallığa karşı olan mücadelesinin Batı Avrupa’ya oranla daha erken başlamasının sebeplerinden en önemlisi bu durumdur.Fransa’da feodalite daha kuvvetli,krallığın bu düzen üzerindeki otoritesi sağlam olduğu için sınıflar arasındaki çatışma daha geç başlamış ve kanlı bir devrimle bitmiştir.
*
Günümüzdeki demokrasi kavramı ve onu algılama tarzımız ile geçmişteki anlamını karıştırmamak için yirminci yüzyıldan önceki dönemlerdekilere ‘Klasik Demokrasi’ denir.Klasik demokrasi bugünkü niteliklerine doğru gelişim gösterirken,parlamenter sistemin de gelişmesini ele alma zorunluğu vardır.Belki de parlamento kurumunun gelişmesini incelemeyi ön planda tutmalıyız.Zira parlamenter sistemin kapsamı büyüdükçe halkın daha geniş şekilde temsil edilmesi mümkün olmuştu.Uzun bir zaman sürecini göz önünde tutarsak kral ile parlamento arasında karşılıklı yetki ve sorumluluk ilişkisini daha kolay anlayabiliriz.
*
İngiltere’nin Batı Roma İmparatorluğunun egemenliğinden kurtulması hemen hemen beşinci yüzyılda gerçekleşti.Her türlü ekonomik ve sosyal mücadele 600 yıl kadar sürdükten sonra siyasi birlik ancak onbirinci yüzyılda sağlanabildi.1066 yılında gerçekleşen Norman saldırılarından önce kurulmuş olan krallıklarda danışma meclisleri diyebileceğimiz kurumlar vardı.’Vitan’ adı verilen bu meclislerde kralın danışmanları,kontlar,baronlar ve yüksek rütbeli subaylar biraraya geliyorlardı.Kralların sadece fikir almak için oluşturdukları bu müesseselerin hiçbir yasama yetkisi yoktu.
*
Normandiya dükü Guillaume İngiltere tahtı üzerinde hak sahibi olduğunu ileri sürerek 1066 yılında Britanya adasına saldırdı.Tarihte Hastings Savaşı adı verilen son bir çarpışmadan sonra ülkenin tümünü eline geçirdi. Guillaume toprakları kendi adamları arasında paylaştırdı.Böylece toprak sahibi olan yeni soylu sınıfın merkezi otoriteye karşı başkaldırması önlenmiş oluyordu.O dönemlerin ekonomik yapısından dolayı devlet feodal özelliktedir,ülkedeki siyasi birliği mutlak monarşi olarak kral sağlamaktadır.Üstelik Guillaume Normandiya’da uyguladığı feodal düzeni şimdi İngiltere’de yerleştirmişti.Artık ülkede zayıf değil sağlam bir feodalite uygulaması vardı.Ancak istila öncesi Vitan’ın etkileri tümüyle ortadan kalkmış değildi.Feodalitenin kendine özgü olan hukuk kurallarına göre vasallar,senyörlerini askeri güç ve mali olarak destekledikleri gibi kurmuş oldukları birtakım örgütlerle de katkıda bulunurlardı.Buna karşılık krallar da uygun dönemlerde vasalları ile toplanır,onlara danışırdı.Ama en önemli olay, vergi konusunda vasalların rıza göstermesidir.İngiltere’de bu olay biraz farklılık göstermiştir.
*
Magnum Concilium danışma meclisi ,bir diğer latince deyim olan Curia Regis ise kral meclisi anlamına gelirler.1066 yılından önce mevcut olan Vitan’ların etkisi bu meclislerde kendisini göstermişti.Soylu sınıflar ile din adamlarının üst kademelerdeki temsilcilerinin oluşturduğu bu meclisler,kralın fikir danıştığı sosyal kurumlardır.Başlangıçta kurumsal olarak sürekli bir fonksiyonları yoktu.Dolayısı ile toplantıları da belirli zamanları kapsamıyordu.Daha çok yargı alanında faaliyet gösteriyordu.O zamanlar kralın bizzat kendisinin baktığı davalara bakıyorlar veya diğer yargı kararları için bir çeşit yargıtay görevi yürütüyorlardı.Diğer taraftan idari işlerde yaptıkları önerilere uyup uymamak kralın takdirine kalmış bir olaydı.
*
Feodal düzen iyice yerleştikten sonra toprak sahiplerinin gücü iyice pekişti.Soylu sınıf olarak üretim araçlarının sahibi oldukları için toplumun üstyapısını oluşturan sosyal olgularda daha fazla sözsahibi olmaya başladılar.Onikinci yüzyıla gelindiğinde krallar,kendi kişiliklerinde toplamış oldukları birçok yetkiyi soylu sınıflara mensup kişilerle paylaşmak zorunda kalmışlardı.Olayların gelişim sürecinde yetki paylaşması feodal soyluların lehinine doğru sapmasına devam etti.Nihayet 1215 yılında kral Yurtsuz John imzaladığı Magna Carta Libertatum,yani Büyük Özgürlük Fermanı ile egemenliğinin soylular adına kısıtlanmasını kabul etti.
*
Magna Carta Libertatum’un imzalanması için mücadele eden feodal beylerin en büyük destekçisi orta sınıf halktı.Artık kral ile soylu sınıfın görev ve yetkileri karşılıklı olarak belirlenmişti.Kral eskisi gibi başına buyruk davranamayacak,yürürlüğe konan yasalara uymak zorunda kalacak ve kişilere tanıdığı hakları koruyacaktı.Batı Avrupa’da feodal ilişkilerin en koyu olduğu bir dönemde İngiltere’de gelinen bu aşama her yönüyle ilginçti.Sözkonusu fermanda kişi dokunulmazlığı ile kişi güvenliği ön planda tutulmuştu.Bir yargı organı tarafından karar verilmemişse kişiler tutuklanamıyordu.Kralın halktan keyfine göre vergi toplaması artık sözkonusu bile değildir.Ayrıca kralın kendisi olsun,veya kendisinin görevlendirdiği kişiler olsun devlet adına görev yapan herkes denetlenebilecekti.
*
Magnum Concilium’un danışma kurulu olmaktan çıkıp denetleme fonksiyonunu kazanma süreci ileriki yıllarda daha da kapsamlı olacak ve parlamenter sisteme kadar gidecektir.
Kaynak:
Devrimler Ans./Burjuva devrimleri
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
sedat sencan - avatarı
sedat sencan
VIP VIP Üye
31 Ocak 2008       Mesaj #4
sedat sencan - avatarı
VIP VIP Üye
1807 yılında 13 arkadaş,’Jeoloji Derneği’ adını verecekleri bir kulüp oluşturmak amacı ile toplandılar.Aldıkları karara göre her ay bir araya gelecekler,yemek yerlerken jeoloji konularında fikir alışverişinde bulunacaklardı. Genel kültür seviyesi düşük kişilerin katılımını önlemek için yemeğin maliyetini yüksek tutmuşlardı.Kısa süre sonra daha kapsamlı bir kurumsal yapıya gerek olduğunu anladılar.İnsanların yeni buluşları paylaşacakları ve tartışabilecekleri ortamı sağlamak için bir genel merkez şarttı.10 yıl içinde üye sayısı 400 oldu.Tümü de seçkin kişilerdi.
Üyeler her yıl iki kez toplanıyordu.Haziran ayında herkes yaz aylarını çiftliklerinde geçirmek için dağılıyordu.Bu insanların madenlere olan ilgisi ekonomik içerikli değildi.Çoğunun akademik sıfatı yoktu.Hobileri ile ilgilenmek için para ve zamanları olan kişilerdi.
1830 yılında üye sayısı 745 kişi olmuştu.
*
19.yüzyılda bilimle ilgilenen kişiler için jeoloji oldukça çekici idi.Dernek üyelerinden Roderick Murchison 1839 yılında ‘Silüriyen Sistem’ başlığında bir kitap yazmış ve grovak diye adlandırılan bir kayaç türünü uzun uzun incelemişti.Kitabın anlatım dili okumayı zorlaştıracak derecede kötü olmasına ve fiatının yüksek bulunmasına rağmen kısa sürede 4 baskı yapmıştı.
Bilimle ilgilenen ülkelerde,özellikle İngiltere’de maddi durumu elverişli bilim adamları fırsat buldukça kırsal bölgelere gidiyorlardı.Kılık ve kıyafetleri ise arazide iken bile tıpkı kentlerde olduğu gibiydi.Öyle ki Oxford profesörü Papaz William Buckland,saha araştırmalarına akademik cüppesi ile katılıyordu.
*
Dernek üyesi Roderick Murchison,aslında yaşantısının ilk 30 yılını avcılık yapmakla,özel kulüplerde gazete okumak ve kağıt oynamakla geçirmiş bir zengindi.Birgün kayaçlara karşı ilgi duydu ve kısa süre sonra jeoloji biliminde önemli bir otorite oldu.
Diğer bir üye,sosyalizmin ilk yandaşlarından biri olan Dr.James Parkinson idi.Sosyalizm konusunda bir çok kitap yazmıştı.1794 yılında adı bir komploya karıştı.Birtakım kişiler Kral III.George’u tiyatrodaki locasında iken zehirli bir okla öldürmeyi planlamışlardı. James Parkinson sorgulandı.Zincire vurulup Avustralya’ya gönderilmek üzere iken hakkındaki sorgulamadan vazgeçildi.Bu olaydan sonra jeolojiye merak sardı ve derneğin kurucu üyelerinden biri oldu.Jeolojinin önemli yapıtlarından bir olan ve 50 yıl boyunca raflardan hiç inmeyen ‘Daha Eski Bir Dünyanın Organik Kalıntıları’ adlı kitabını yazdı.Biz onu bugün titremeli felç olan Parkinson hastalığı için yaptığı çalışmalardan dolayı hatırlıyoruz.
*
Papaz William Buckland,bilimsel konulara önemli katkılarda bulunmasına rağmen daha çok garip davranışları ile anımsanır.Özellikle vahşi hayvanlar koleksiyonu çok ünlüydü.Bazıları oldukça iri ve tehlikeli olan bu hayvanlar hem evinin içinde hem de bahçesinde serbestçe dolaşırlardı.Ayrıca doğada bulunan ve kendisinin eline geçirebildiği her hayvanın tadına bakmakla da ünlüydü.Herhangi birgün evine gelen konuğun,sofrada fırında pişmiş hintdomuzu,fareli börek,kızarmış kirpi ya da haşlanmış deniz salyangozu bulması mümkündü. Papaz William Buckland,bir tek köstepeği sevmiyordu.Bir diğer tutkusu fosilleşmiş dışkı idi.Koprolit denilen bu maddenin en önemli otoritesi idi ve bunları özel bir masa üzerinde sergiliyordu.
*
Bir diğer üye,jeoloji biliminin önemli şahsiyetlerinden olan Charles Lyell’dir.Ailesinden gelen maddi servet nedeniyle rahat bir yaşantısı vardı ve çevresi bilimsel yönden de zengindi.Yeryüzündeki değişimlerin tekdüze ve istikrarlı olduğunu kabul ediyordu.Bu nedenle geçmişte meydana gelmiş her şey,bugün sürmekte olan olaylarla açıklanabilir.
19.yüzyılda bilimle ilgili insanların jeoloji konusuna merak salması çok ilginç bir olaydır.Hiçbir bilim dalı daha önce bu kadar ilgi çekmemişti.Jeoloji Derneği’nin üye sayısı da bilim tarihinin ilginç rekorlarından biriydi.
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
ThinkerBeLL - avatarı
ThinkerBeLL
VIP VIP Üye
3 Temmuz 2009       Mesaj #5
ThinkerBeLL - avatarı
VIP VIP Üye
İngiltere (Büyük Britanya ve Kuzey İrlanda Birleşik Krallığı)
MsXLabs.org & Temel Britannica


Resmi adı Büyük Britanya ve Kuzey İrlanda Birleşik Krallığı olan İngiltere' ye kısaca Birleşik Krallık da denir. Aslında Birleşik Krallık'ta bir bölgenin adı olan İngil­tere, ülkemizde yaygın olarak tüm ülkenin adı anlamında kullanılır. Ülke, İngiltere, İs­koçya, Galler, Kuzey İrlanda olmak üzere dört bölgeye ayrılır, Man Adası ve Channel Adaları (Anglo-Normand Adala­rı) da İngiltere'nin toprakları içindedir.

ingilterevizesi
İngiltere’ye ilişkin bilgiler
Resmi Adı: Büyük Britanya ve Kuzey İrlanda Birleşik Krallığı
Yüzölçümü:
244.100 km²
Yönetim:
Anayasal krallık, Parlamento, Avam Kamara­sı ve Lordlar Kamarası'ndan oluşur; iki meclisli meşruti monarşi.
Başkent:
Londra (Edinburgh, İskoçya’nın; Cardiff, Galler'in ve Belfast, Kuzey İrlanda’nın başkentidir.)
Doğal yapı:
İskoçya ve Galler genellikle dağlık ya da tepeliktir, İngiltere Bölgesi'nin büyük bölümü alçak­tır. En yüksek dağ İskoçya’da Highlands'in batısında­ki Ben Nevis'tir; en uzun ırmak Bristol Kanalı'na dökülen Severn Irmağı'dır; en büyük göl ise Orta İskoçya’nın batısındaki Loch Lomond'dur.
Başlıca ürünler:
Kömür, demir-çelik, doğal gaz, sanayi, süt, tarım, hayvancılık ürünleri.
Yurtdışına satılan başlıca ürünler:
Makine, taşıtlar, uzay donanımı, kimyasal maddeler, elektrik ve elektronik donanım, petrol, dokuma ve giyim.
Önemli kentler:
Londra, Birmingham, Glasgow, Liverpool, Manchester, Leeds, Sheffield, Edinburgh, Bristol, Coventry, Nottingham, Hull, Bradford, Leicester, Stoke, VVolverhampton, Cardiff, Nevvcastle, Portsmouth, Plymouth, Derby, Southampton.
Eğitim:
5–16 yaşları arasında zorunludur.
Doğal Yapı
İngiltere, Avrupa'nın kuzeybatı kıyısında yer alan Britanya adalar grubunun büyük bir bölümünü kaplar. Bu adalardan en büyüğü olan Büyük Britanya Adası, en uzak noktala­rında kuzeyden güneye yaklaşık 950 kilometre­dir ve doğudan batıya 450 km genişliğindedir. Büyük Britanya Adası üzerinde İngiltere, İskoçya ve Galler bölgeleri bulunur. Büyük Britanya'nın kuzey bölümü Herbidler, Orkney ve Shetland adalarıyla birlikte İskoçya'dadır. Galler, adanın İrlanda Denizi ile Bris­tol Kanalı arasında İrlanda'ya doğru çıkıntı yapan batı bölümünde yer alır. Büyük Britan­ya'nın geri kalan bölümünü kaplayan İngil­tere Bölgesi üç bölge arasında en geniş yüzölçümüne sahiptir. Kuzey İrlanda, İrlan­da'nın kuzeydoğu köşesindedir. Güneyinde İrlanda Cumhuriyeti bulunur.
Ülkenin batısında Atlas Okyanusu, doğu­sunda Kuzey Denizi ve güneyinde Manş Denizi bulunur. Batıda İrlanda Denizi ve St. George Kanalı ile İrlanda'dan ayrılır.
İskoçya'nın kuzeyi genellikle dağlıktır. Ül­kenin en yüksek noktası olan Ben Nevis Tepesi (1.343 metre) buradadır. İkinci yüksek bölge de Cambrian Dağları'nın bulunduğu Galler'dedir. Buradaki en yüksek nokta 1.085 metreyi bulan Snovvdon Dağfdır. 978 metreyi bulan Scafell Pike İngiltere Bölgesi' nin en yüksek noktasıdır. Bu tepe yörenin kuzeybatısında yer alan Göller Bölgesi'ndedir. Öteki yükseltiler arasında İngiltere Bölgesi'nin kuzey yarısında, kuzeyden güneye uzanan Pennine Sıradağları ile İskoçya'daki Güney Uplands sayılabilir. Ülkenin geri ka­lan bölümü genellikle yumuşak eğimlerle alçalıp yükselen düzlüklerden oluşur. Ülke­nin en düz alanları İngiltere Bölgesi'nin doğu illeri olan Cambridgeshire, Lincolnshire ve Norfolk ile Kuzey Yorkshire'in bazı bölümle­ridir. The Wash Körfezi çevresinde yükseklik deniz düzeyinin altına düşer.
En uzun akarsu, Cambrian Dağları'ndan doğan, İngiltere Bölgesi düzlüklerinden geçerek Bristol Kanalı'na dökülen Severn Irmağı'dır. İngiltere Bölgesi'ndeki Thames, Trent, Ouse; İskoçya'daki Spey ve Clyde ırmakları öbür uzun ırmaklar arasındadır. Clyde, Tyne ve Mersey ırmakları, kıyıları boyunca kurul­muş büyük kentler ve sanayiler nedeniyle ta­nınırlar.
İngiltere'nin iklimi ılımandır. Ortalama sı­caklık kışın 4°C–6°C, yazın 12°C–17°C arasın­dadır. Yıllık ortalama yağış 1.000 milimetre­nin üzerine çıkar.
Tarım ülkenin doğal bitki örtüsünü büyük ölçüde değiştirmiştir. Geçmişte düzlüklerin büyük bölümü, çoğunlukla meşe ağırlıklı geniş yapraklı ağaçlardan oluşan ormanlarla kaplıydı. Ormanlık bölge hemen hemen tü­müyle yok olmuştur. Bugün bitki örtüsünü yama biçiminde toprak parçaları, küçük koru­lar, sık çalılıklar ve iğneyapraklı ağaç koru­lukları oluşturur. Fundalıklar ve kırlık alanlar ülke topraklarının üçte birini kaplar; kırlık alanlar daha çok Kuzey İngiltere ve İskoçya bölgelerinin yüksek ve nemli yörelerinde bu­lunur. Hayvan varlığı da insanlardan büyük ölçüde etkilenmiştir. Ama hâlâ birçok tilki, porsuk, kakım ve gelincik vardır. Ülkede yaşayan öteki hayvanlar arasında keme, sin­cap, kirpi, köstebek, soreks ve kızıl geyik sa­yılabilir.

Ekonomi
İngiltere küçük olmakla birlikte hammadde yönünden zengin bir ülkedir. Özellikle İngil­tere Bölgesi'nin kuzey ve orta bölümlerinden Güney Galler'den ve İskoçya'dan elde edilen kömür oldukça önemlidir. Kuzey Denizi'nin doğu bölümünde deniz dibinde değerli petrol ve doğal gaz yatakları vardır.
Geniş ölçüde makine kullanılarak yapılan tarım modern ve verimlidir. Ama elde edilen ürünler ülkenin kalabalık nüfusuna yetmez. Gıda maddeleri denizaşırı ülkelerden getirilir. Genel olarak, ülkenin batısında mandıracılık, doğusunda tarım önemlidir. En çok arpa, buğday, şekerpancarı ve patates üretilir. Galler'de ve İskoçya'daki tepelerde koyun bes­lenir.
Bir adada yaşayan İngiliz halkı tarihlerinin her döneminde deniz ve gemicilikle uğraşmış­tır. Bunun yanında ülkenin gelişmiş ticareti ve sanayisi başlıca gelir kaynağıdır. Bugün, İngiltere'de çalışan nüfusun yüzde 2'sinden azı çiftçilik ve ormancılıkla uğraşır. Her 100 kişiden 20'si sanayide çalışır. İngiltere'de iş yaşamındaki 21 milyon kişinin 9 milyonu kadındır.
İngiltere'nin başlıca sanayileri, metal işle­me, makine, metal eşya, elektrik, mühendis­lik gereçleri, motorlu taşıtlar, gemi yapımı, kimyasal maddeler, kömür, petrol ürünleri, gıda, içecek, dokuma ve giyimdir. Eski sana­yilerden demir-çelik, gemi yapımı, dokuma ve ağır sanayinin başlıca merkezleri Batı Midlands bölgesi, Manchester, Liverpool, Newcastle, Teesside, Glasgow, Güney Galler ve Kuzey İrlanda'da Belfast dolaylarıdır. Gıda, elektronik ve hafif sanayi gibi öbür sanayi kolları geniş bir alana dağılmıştır. Londra ve İngiltere Bölgesi'nin güneydoğusu ülkenin başta gelen sanayi merkezlerindendir. Öteki merkezler güneybatıda Bristol dolayları, gü­ney kıyısında Southampton ve Kuzeydoğu İskoçya'da Aberdeen'dir.
İngiltere'de uçak, uçak motorları ve uzay uyduları üreten çok büyük ve başarılı bir uzay sanayisi de vardır. Ayrıca elektronik, plastik, ilaç, çömlek yapımı, cam, kitap ve değerli mücevherlerden iğneye kadar değişik malla­rın üretildiği metal işleme alanlarında önemli bir üreticidir.

Nüfus ve Ulaşım
İngiltere kalabalık bir ülkedir. Nüfus en yoğun İngiltere Bölgesi'ndedir. Burada kilo­metrekareye düşen insan sayısı yaklaşık 361, İskoçya'da ise yaklaşık 66 kişidir. Londra 6 milyondan fazla nüfusuyla ülkenin en büyük kentidir. Öteki büyük kentler arasında Bir­mingham, Glasgow, Leeds, Sheffield, Liver­pool, Bradford, Manchester, Edinburgh, Bristol, Coventry ve Cardiff sayılabilir. Top­lam nüfusun yaklaşık yüzde 92'si kentlerde yaşar.
Demiryolları ülkenin büyük bölümünü bir ağ gibi sarar. Hizmette olan demiryollarının uzunluğu 16 bin kilometreyi aşar. İngiltere'de yaygın bir karayolu sistemi de vardır. Toplam 370 bin kilometrelik karayolunun yaklaşık 3.000 kilometresi hızlı ulaşımı sağlayan oto­yollardır. Ülkede 20 milyonun üzerinde mo­torlu taşıt vardır.
İngiltere'nin iç bölgelerinde suyolu taşıma­cılığı da yapılır. 3.200 kilometrelik kanal yolu­nun yalnızca 550 kilometresinde yük taşıyan mavnalar çalışır. Geliştirme ve yenileme tasa­rılarıyla kanalların trafiğe açılmasına çalışıl­maktadır.
İngiltere'nin birçok önemli limanı arasında en işlek olanı Shetland Adaları'ndaki Sullom Voe'dur. Bu limandan Kuzey Denizi yoluyla doğal gaz ve petrol taşınmaktadır. Başka önemli limanları Londra, Milford Haven, Tees, Hartlepool, Forth ve Southampton'dur.
Londra'da Heathrow dünyanın en işlek havalimanlarından biridir. Manchester, Glasgow, Aberdeen, Luton, Birmingham ve Belfast'da da büyük havalimanları bulunur.
İngiltere, ticaretinin büyük bir bölümünü Avrupa ülkeleriyle yapar. İngiliz Uluslar Topluluğu'na bağlı ülkelerle de uluslar arası bağlantıları vardır.

Yönetim
İngiltere'de yönetim üç ayrı düzeyde örgüt­lenmiştir. En üstte aynı zamanda devlet baş­kanı olan kral ya da kraliçe bulunur. Ardın­dan, Avam Kamarası ve Lordlar Kamarasın­dan oluşan parlamento ile ülkenin merkezi hükümeti gelir. Avam Kamarası'nın üyeleri seçimle işbaşına gelir; Lordlar Kamarası ise veraset ya da atama yoluyla oluşur. Lordlar Kamarası'nın yasaları geçici olarak erteleme hakkı vardır. Merkezi hükümet ülkenin bütü­nünü ilgilendiren konulardan sorumludur. Üçüncü olarak da bölgelerde, illerde ve ilçe­lerde halk hizmetlerini gören yerel yönetimler vardır. Günümüzde kral ya da kraliçe siyasete karışmaz. Yönetime ilişkin kararlar onun danışmanları tarafından alınır. Bu danışman­ların başında başbakan ile hükümette görev alan bakanlar gelir.
Başbakan ve bakanlar iktidardaki siyasi partinin üyeleridir. Hükümet Avam Kamarası'nda oyçokluğuna sahip olduğu sürece ülkeyi yönetebilir. Avam Kamarası en az beş yılda bir seçildiği için, o dönemin hükümeti ülke halkının desteğine dayanır. Bu parlamenter demokrasidir.
Savunma ya da ülkeyi olası bir savaşa karşı hazırlama, İngiliz Uluslar Topluluğu'na ve dışişlerine ilişkin konular merkezi hükümetin görevleri arasındadır. Ayrıca ticaret, tarım, iş bulma, sağlık, emeklilik ve eğitim gibi konu­lar da merkezi hükümeti ilgilendirir. Tüm bu görevler için para gerekir. Devlet harcamala­rını karşılayacak verginin toplanması da mer­kezi hükümetin sorumluluğu altındadır.
Yerel yönetimler, yerel seçimle işbaşına gelen meclislerden ve halkın yerel düzeyde gereksindiği hizmetleri sağlamak üzere çalıştı­rılan ücretli memurlardan oluşur. Bu hizmet­ler konut, eğitim, karayolu bakımı, planlama ve toplumsal hizmetleri içerir. Yerel yöneti­min yetkileri ve görevlerini parlamento belir­ler ve bu hizmetler için gerekli paranın bir bölümü merkezi hükümetten sağlanır. Yerel yönetimlerin örgütleniş biçimi bir bölgeden öbürüne farklılık gösterir.
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Tanrı varsa eğer, ruhumu kutsasın... Ruhum varsa eğer!
ThinkerBeLL - avatarı
ThinkerBeLL
VIP VIP Üye
3 Temmuz 2009       Mesaj #6
ThinkerBeLL - avatarı
VIP VIP Üye
İngiltere Tarihi
MsXLabs.org & Temel Britannica


602pxukroyalcoatofarmss

İngiltere'nin tarihi, bir ada olmasından sonra başlar. Günümüzden 8.000 yıl önce Buzul Çağı'nın son döneminde, Avrupa'nın büyük bir bölümünü yüzyıllar boyunca kaplayan buz tabakaları erimeye başladı ve denizler ge­nişleyip taştı. Kuzey Denizi giderek batıya, Avrupa kıtasını İngiltere'ye bağlayan ağaçlı bataklıklarla kaplı düzlük topraklara doğru akarak, günümüzde Manş Denizi olarak ad­landırılan sularla birleşti; böylece İngiltere'nin Avrupa kıtasıyla bağlantısı koptu.

Buzul Çağı'nın son döneminde, İngiltere'nin buzla kaplı kıyılarının ötesinde, daha gü­neydeki bölgeleri, çıplak düzlüklerdi. Bura­larda ok, mızrak, olta ve ağ kullanmakta usta olan küçük avcı ve balıkçı toplulukları bizon, rengeyiği, yabanıl at ve öbür hayvanları avlar­dı. İklimin yumuşamasıyla birlikte, hemen hemen her yer ormanlarla kaplandı. Bunlar önceleri, günümüzde Avrupa'nın kuzey böl­gelerini kaplamakta olanlar gibi çam orman­larıydı. Ama zaman içinde iklim daha nemli olunca, çamların yerini meşe ve kara­ağaçlar aldı.

Çiftçiliğin Başlaması
Günümüzden 5.000–6.000 yıl önce İngiltere' ye yeni insanların gelmesiyle birlikte bir deği­şim başladı. Yeni gelenlerin bir bölümü Gü­ney İngiltere'ye; bir bölümü de batı kıyılarına ve İrlanda'ya ulaştı. Göçmenlerin kayıkların­da kadın, erkek ve çocukların yanı sıra inek, koyun ve domuzlar vardı. Kayıkların deri tor­balara konmuş mısır tohumuyla yüklü olduğu sanılmaktadır.
İngiltere'de ilk kez ormanlık olmayan top­raklara yerleşerek toprağı işlemeye başlayan bu göçmenler taş, kemik ve tahtadan yapılmış aletler kullanıyorlardı. Ama, ağaçları kesebi­lecekleri iyi baltalara da gereksinim duyuyor­lardı. Tahıl üretebilmek, kulübelerini yapa­bilmek için toprağı ağaçtan arındırmak zorun­daydılar. Toprak yüzeyinden çok derindeki tebeşir katmanında gömülü bulunan çakmak­taşı, balta yapımı için en uygun gereçti. İnsan­lar buna ulaşabilmek için kömür madencileri­nin toprakaltındaki kömür damarını izledik­leri gibi tebeşir katmanı boyunca toprağı kaz­dıktan sonra, çakmaktaşı yatakları boyunca uzanan tüneller açmaya başladılar. Bu işlerin tümünü geyik boynuzundan yapılmış keserler ve öküzlerin kürek kemiklerinden yapılmış kama ve küreklerle yapıyorlardı. Madencile­rin diz çökerek çalıştıkları ve büyük çakmak­taşı kütlelerini çıkarmak için çok çaba harca­dıkları karanlık tüneller, tebeşirden oyulan ve hayvansal yağla doldurulan lambalarla loş bir biçimde aydınlatılıyordu. Dağlık bölgelerde ise aletler çakmaktaşı yerine sert kayalardan yapılmaya başlandı. Maden ve taşocakları yö­relerinde yapılan baltalar, ülkenin öteki bö­lümlerinde yaşayan çiftçilerin ürünleriyle ta­kas edilirdi.
Çiftçiler ölüleri için çok büyük mezarlar yaptılar. Bunlar aynı zamanda dinsel törenle­rin yapıldığı yerlerdi. Törenler ölülerin bir gün yeniden doğacağı düşünülerek düzenlen­diği gibi ekinlerin büyümesi ve hayvan sürüle­rinin artması için de yapılırdı.
Taş kullanan çiftçiler çanak çömlek yapma­yı biliyorlardı. Dokuma yapmayı bilmeleri de olasıdır; çünkü onların yerleşimlerinde kuma­şa rastlanmamakla birlikte, dokuma tarakları bulunmuştur.
Bu ilk çiftçilerin çabalarının üzerinden yak­laşık 2.000 yıl geçtikten sonra İngiltere'nin görünümü değişmeye başladı. Yüksek bölge­lerin çoğu, özellikle tebeşir katmanlarının bu­lunduğu yöreler neredeyse tümüyle ağaçtan arındırıldı.

Tunç Kullanan İnsanlar
İÖ 2500 yıllarında tunçtan alet ve silah yap­mayı bilen yeni bir grup İngiltere'ye geldi. Bunlar, batı kıyılarına giden uzun denizyolu­nu izlemediler; güney ve doğuda pek çok yere çıktılar. Tunçtan yapılma silahlarıyla çiftçileri yenerek köleleştirdikleri sanılmaktadır. İrlan­da, Kuzey Galler ve İskoçya'da bakır; Cornwall'da kalay madenleri işleten bu Tunç Çağı insanları, İrlanda'daki Wicklow Dağları'ndaki derelerin sularından altın elde edebiliyor­lardı. Madencilik hızla gelişti ve birkaç yüzyıl içinde Avrupa'ya metal eşya satılmaya baş­landı. Tunçtan sağlam ve iyi tasarlanmış bal­ta, mızrak, bıçak ve hançerler yapıldı; ku­yumcular da burma altından ve kehribardan görkemli gerdanlıklar yaptılar. Tunç kulla­nanların giysileri yünlü dokuma ve keten­dendi.
Yeni becerilerin gelişmesi ve yabancı ülke­lerle ticaretin başlaması gündelik yaşamı fazla değiştirmedi. İnsanların çoğu gene tepelik bölgelerde sığır, koyun ve domuz besledi; il­kel bir biçimde tahıl üretti. Çünkü tunç az bulunan pahalı bir madendi ve çoğunlukla si­lah yapımında kullanıldı.
Tunçtan silah kullanan bu insanların İngil­tere'de yarattıkları en büyük değişiklik dinsel alanda olmuştur. Dinleri ve törenleri ilk çift-çilerinkinden farklı olan bu insanlar ölülerini toprak ve taşlardan oluşturulmuş, höyük de­nen yuvarlak tepelerin altına gömüyorlardı. Bunların bazıları çok büyüktü ve içlerine ölü­ye yeni yaşamında eşlik etmeleri amacıyla her türlü yiyecek, silah ve süs eşyası konuyordu. Tunç kullanan insanlar, dinsel törenlerini çift­çilerin yaptığı gibi gömü alanlarında yapma­yıp, bu amaç için çok büyük taşlardan ya da tahta kazıklardan oluşan daire biçimli yerler yaptılar. Bunlar tanrılarına tapındıkları tapı­naklardı.

Keltler Geliyor
İngiltere'ye daha önce gelen çiftçiler ile onları egemenlikleri altına alan daha sonra gelenler çoktan kaynaşıp, tek bir halk haline gelmiş­ken, İÖ 1000 yıllarında yeni istilalar başladı. Bu tarihlerde Avrupa'daki pek çok halk baş­ka istilacıların yurtlarını ele geçirmeleri yü­zünden yaşadıkları toprakları terk etmek zo­runda kalıyordu. Keltler de bu tür yurtsuz kalmış insanlardı. Keltler bazen yaşayacak toprak elde edebilmek için savaşmak zorunda kaldılar; bazen de yüzyıllardan beri o yöreler­de yaşayan insanların yanına barış içinde yer­leştiler. Gal ve Kelt dillerinin ilk biçimlerini onlar oluşturdular. Daha sonra Anglosaksonlar'ın Keltler'in yerini aldıkları İngiltere'de bugün bile pek çok ırmak, kent, köy ve dağ adı eski Kelt dilinden gelme sözcüklerdir.
İlk Kelt istilacılar alet ve silah yapımında tunç kullanmayı sürdürürlerken, İÖ 500 yılla­rından sonra gelenler, beraberlerinde demir­den eşya yapma bilgi ve tekniğini de getirdi­ler. Britonlar olarak adlandırılan bu Keltler savaşçı insanlardı. Kabileler sık sık birbiriyle savaşıyor ve öbür kabilelerin sığırlarını kaçır­mak için gözü pek akınlar düzenliyordu. Bü­yük ve özenle yapılmış kaleleri, bunların üst düzeyde örgütlenmiş topluluklar olduğunu göstermektedir. Briton şeflerin en değerli ha­zineleri, hepsi de güzel şekillerle süslenmiş olan miğfer, kalkan ve kılıçlarıydı.
Britonlar, savaşçılıklarının yanı sıra çiftçi­likte de başarılıydılar. Öküzlerin çektiği sa­banlar ve ormanlık bölgede tarım alanı açabil­mek için balta, orak, tırpan gibi demirden ya­pılma yeni aletler kullanarak, eski tarım yön­temlerini bütünüyle değiştirdiler. Eski çiftçi­ler, gereksinimlerini karşılayacak miktarda ekini küçük tarlalarda yetiştirir ve toprak verimsizleştiğinde yeni bir tarlaya geçerlerdi. Oysa Britonlar'la birlikte yerleşik tarıma ge­çildi. Çiftlik yapıları görevi gören yuvarlak kulübeler yapıldı. Bu yapılar çok basit bir bi­çimde yapılmış olmalarına karşın yüzyıllar bo­yunca ayakta kalabilecek kadar dayanıklıydı.

Romalılar Dönemi

Roma ordusu İS 43'te İngiltere'ye saldırdığın­da Britonlar köylerde ve tepelerdeki kaleler­de çiftçilik yapıyor ve savaşıyorlardı. Romalı­lar Jül Sezar döneminden beri İngiltere'yi im­paratorluklarına katmak istiyorlardı. Jül Sezar'ın ordusu, bu olaydan 100 yıl önce adada savaşmıştı. İmparator Claudius'un dönemin­de Romalılar adayı güçlü bir ordu ile işgal ettiler; ülkenin güneyini ve orta bölgelerini birkaç yıl içinde ele geçirdiler. Birbirine düş­man olan Briton kabileleri, Romalılara karşı birleşemedi. Galler ve kuzeydeki kabileler uzun bir süre direndilerse de sonunda boyun eğdiler. Tyne Irmağı'nın ağzından Sohvay Körfezi'ne doğru İngiltere'nin kuzeyinde uzanan Hadrianus Duvarı adlı büyük taş duvar, Romalıların İskoçya'daki kabilelere karşı sa­vundukları sınırı günümüzde de belirlemekte­dir.
Romalılar, Londra'yı eyalet merkezi yaptı ve ülkenin öbür bölgelerini birbirine bağlayan yolları Londra'dan geçirdiler. İngiltere'de Roma kentleri kuruldu. Önemli kentlerin hepsinde düzenli bir pazaryeri, belediye sara­yı, genel hamam, oyun ve gösteriler için bir amfitiyatro bulunuyordu.
Bu dönemde kırsal bölgelerdeki eski kaba görünümlü ahşap çiftlik evleri, yerlerini zarif villalara ya da malikânelere bıraktı. Bakımlı tarım alanlarının ortasında yer alan villaların çoğunda merkezi ısıtma, cam pencereler, alçı duvarlar vardı; evlerin zeminleri mozaikle kaplıydı. Roma egemenliği altında birkaç ku­şak boyu yaşadıktan sonra Britonlar da bu ye­ni yaşam biçimini benimsediler.
Tüm bu değişikliklere karşın daha yoksul çiftçilerin yaşamı eskisi gibi sürdü. Romalılar tarım yöntemlerine fazla yenilik getirmedilerse de iyi yönetimlerinin ve adada barışı sağla­malarının nüfus artışına katkısı oldu. Ne var ki, İS 5. yüzyılda Roma İmparatorluğu'nun çökmesiyle birlikte İngiltere'deki tarım siste­mi de çöktü. Bir zamanlar ekilip, biçilen alan­lara yabanıl hayvanlar geri döndü.

Anglosaksonlar
İngiltere'nin Kral ve Kraliçeleri
ingkraliyet

Britonlar yeni istilalara karşı savunmalarının sağlanması için Saksonlar'ı paralı asker olarak tuttular ve bunların hizmetlerinin karşılığını toprak vererek ödediler. Saksonlar bu yolla, Kent, Essex, Doğu Anglia ve Doğu Lincolnshire'in büyük bölümünü ele geçirdiler. İS 600 yıllarına gelindiğinde, Güney ve Orta İn­giltere'nin pek çok yöresi Angıl ve Saksonlar'ın eline geçmiş bulunuyordu.
Anglosaksonlar'ın döneminde İngiltere bir kez daha her birini bir başka kabile önderinin yönettiği küçük devletlere bölündü. Bazı Angıllar'ın yerleştiği topraklar Doğu Anglia adı­nı aldı. Angıllar ayrıca ülkenin bütününe de adlarını verdiler. Halkın birçoğunun Hıristi­yanlık dinini kabul etmesi de bu döneme rastlar.
Zamanla bazı kabile başkanları çevrelerin­de yaşayan öteki kabile başkanlarından daha güçlü bir duruma geldi ve daha az güçlü olan komşu kabile devletleri üzerinde bir tür ege­menlik kurdu. Mercia Kralı Offa (757–796) ve 802'de Wessex kralı olan Egbert, bütün öteki İngiliz kralları üzerinde bir güç kazanan ilk krallar oldular. Ama ilk gerçek İngiliz kralı, 871'de Wessex kralı olan ve 886'da bütün İn­giltere'nin kralı olduğu kabul edilen Alfred' dir.

Danlar, Norveçliler ve Normanlar
Danlar'ın ya da Danimarkalılar'ın istilası 8. yüzyıl sonunda akınlar biçiminde başladı; 865'te "Büyük Ordu" karaya çıktı; askerleri Kuzey ve Doğu İngiltere'ye yerleştiler. Yalnız­ca Wessex, Danlar'ın istilasından kendini ko­ruyabildi. Kral Alfred bir donanma kurdu; orduyu yeniden düzenledi ve sınırlarda kale­ler kurarak yalnızca Wessex'i savunmakla kalmadı, 886'da Londra'yı da geri aldı; Danlar'ı barış yapmak zorunda bıraktı. Alfred'den sonra gelen güçlü Wessex kralları daDanlar'ın elindeki toprakların büyük bölümü­nü geri aldılar. Son büyük Batı Sakson Kralı Barışçı Edgar'ın 975'te ölümünden sonra, za­yıf ve güvenilmez bir insan olan Kral Ethelred yönetimindeki Wessex, yeni Dan akınlarına karşı koyamadı. Danlar tüm ülkeye egemen oldular; Kral Canute aynı za­manda İngiltere, Danimarka ve Norveç kralı oldu. Ama onun ölümünden sonra İngiltere yeniden Sakson yönetimine girdi.
10. yüzyılın başından başlayarak Norveçli­ler, İngiltere'yi istilaya giriştiler. Bu istilacılar İrlanda'dan İngiltere'nin kuzeybatısına geldi­ler. Danlar İngiltere'ye geldiği sırada onlar da İrlanda'ya yerleşmişlerdi. Norveçli istilacılar, İngiltere'de başkenti York olan bir krallık kurdular.
1066'da sonuncu istila oldu. Normandiya Dükü William ordusuyla birlikte güneydoğu kıyısındaki Pevensey'e çıktı ve çok geçmeden İngiltere Kralı Harold'u Hastings Savaşı'nda yendi. Topraklar İngiliz soylularından alına­rak Norman lordlarına verildi. Bütün İngiliz halkı kendi ülkesinde ikinci sınıf insanlar oldu.

Ortaçağ
William ve onu izleyenler İngiltere'yi, krala hizmet edeceklerine söz vermeleri karşılığın­da kendilerine toprak verdikleri büyük lord­lar eliyle yönettiler. Bu sistem feodalizm ola­rak adlandırılır.
Norman istilasından 400 yıl sonra, yeni bir istila olmadığı halde birçok savaş yapılan bir dönem yaşandı. İngiltere Fransa'nın sorunla­rına karıştı çünkü Norman istilasından sonra­ki İngiliz kralları aynı zamanda Fransa'daki Normandiya'nın düküydüler. İngiltere kralla­rı 1204'te Normandiya'yı yitirdiler; ama o sı­rada Fransa'nın güneybatısında başka toprak­lara sahip oldukları için Fransa'nın işlerine karışmayı sürdürdüler. 1453'e gelindiğinde Yüz Yıl Savaşları'nda İngiltere bir dizi zafer kazanmış olmasına karşın Calais dışında Fransa'daki bütün topraklarını kaybetti. Bu arada İngiltere, Gal-ler'i, İrlanda'yı ve İskoçya'yı işgal etmek için de savaşlara girişti. Ama bu ülkelerin İngiltere'y­le bütünüyle birleşmeleri daha sonraki yıllar­da oldu.
Zamanla Normanlar ile İngilizler arasında­ki farklılıklar kaybolmaya başladı. Normanlar İngilizlerle evlendiler ve iki halk tek bir İngi­liz halkına dönüştü. Bazen krallar, büyük soy­lular ve kilise arasında siyasal güç elde etmek amacıyla mücadeleler oldu. II. Henry gibi güçlü krallar, baronlar üzerindeki denetimle­rini artırdı; ama kiliseye karşı başarılı olama­dılar. 1215'te baronlar, Kral John'a Magna Carta adlı belgeyle haklarını kabul ettirdiler. Böylece kralın mutlak yönetimine bazı sınır­lamalar getirilmiş oldu.
Norman istilasından sonra 400 yıl boyunca İngiltere, Fransa'ya karşı yapılan savaşlara karşın, barış ve refah dönemleri yaşadı. Bü­yük şatolar, malikâneler, katedraller, manas­tırlar yapıldı.
Bu dönem kentlerde, ticaret ve mal üreti­mini denetimleri altında tutan loncalar çağıy­dı. Avrupa'ya yün satılıp karşılı­ğında şarap ve öteki mallar alındığı için Avru­pa ile yakın bağlar kuruldu.
14.
yüzyılın ortasında İngiltere halkının üç­te birini öldüren korkunç bir veba salgını olan Kara Ölüm, zengini de yoksulu da aynı biçim­de etkiledi ve geriye toprağı işlemeye yetme­yecek kadar az insan bıraktı. Ansızın ortaya çıkan bu çalışacak insan kıtlığı, özgürlük ve yaşamaları için gerekli olan geliri kazanmak amacıyla mücadele eden köylülerin isteklerini ortaya koymalarına yardımcı oldu. 1381 köylü ayaklanması köylülerin ne kadar zor koşullar­da yaşadıklarını gösterdi.
15.
yüzyılda 30 yıl süren Güller Savaşı bo­yunca Lancaster hanedanı ile York hanedanı İngiltere tahtına geçmek için mücadele etti. Savaşın sonunda, 1485'te Henry Tudor, VII. Henry olarak tah­ta çıktı. Ülkenin orta sınıflarının ve tüccarla­rın desteğini sağladı; kendi de büyük bir ser­vet edindi. Soyluların gücünü sınırlandıran Henry, oğlu VIII. Henry'ye güçlü bir krallık bıraktı.

Reform Hareketi ve Elizabeth Dönemi
VIII. Henry ile birlikte İngiltere'nin Avrupa'nın etkili bir gücü olma dönemi başladı. Eski­den İngiltere'nin Avrupa'daki gücünün bir bölümü Fransa'da büyük topraklara sahip ol­masından kaynaklanıyordu. VIII. Henry dö­neminde bu topraklar kaybedilmişti, ama İn­giltere'nin gücü artık gelişmekte olan sanayi­sine ve ticaretine dayanıyordu.
16. yüzyıl boyunca Tudor hükümdarları Katolik Kilisesi'ne ve İspanya'ya karşı koya­bilecek kadar güçlüydüler. Reform denen altüst oluş Avrupa'yı sarsarken VIII. Henry de papa ile anlaşmazlık içindeydi. Kral bir veliaht sahibi olmak amacıyla yeniden evlenmek üzere Kraliçe Catherine'den boşanmak istiyordu. Papanın bunu onay­lamaması üzerine Henry, İngiltere Kilisesi'nin başkanlığını kendi üzerine aldı. Çok geç­meden de manastırların topraklarına ve mal­larına el koydu. Manastır topraklarını taşra orta sınıfına ve tüccarlara sattı.
Dış ilişkilerinde, birbirine düşman olan Fransa ile İspanya arasında bir denge siyaseti güttü; bazen birini, bazen de ötekini destekle­di. Onların kendisine karşı birleşebilecekleri­ni gördüğü zaman büyük gemiler yaptırarak İngiltere'nin gücünü artırdı. Ondan sonra tah­ta geçen oğlu, 16 yaşında ölen VI. Edward döneminde aşırı Protestanlar denetimi ele ge­çirdiler. Ama onun yerine geçen Mary, Kato­lik inancının yaygınlaşmasını sağladı.
Henry'nin küçük kızı Elizabeth 1558'de tahta çıkınca, geçmiş yılların dinsel kavgaları­nı unutturmak için bu konularda ılımlı bir yol izledi ve güçlü bir yönetim kurdu.
Bu dönemde İngiliz denizciler İspanyol kalyonlarını yağmaladılar. Karayib Denizi ve Amerika'daki İspanyol kolonilerine saldırdı­lar; Kuzey Amerika'da İngiliz kolonileri kur­maya çalıştılar. 1588'de İspanya Kralı Felipe, İngiltere'yi işgal etmek üzere büyük bir do­nanma gönderdiği zaman, daha küçük İngiliz donanması karşısında yenildi.
Elizabeth dönemi, yaratılan müzik ve edebi­yat yapıtlarıyla ve hepsinden çok da William Shakespeare'in oyunlarıyla ünlüdür.
İç Savaş ve Restorasyon
I. Elizabeth 1603'te ölünce, çocuğu olmadığı için kuzeni İskoçya Kralı VI. James, I. James adıyla İngiltere ve İrlanda kralı oldu. O ve ondan sonra 1625'te tahta çıkan I. Charles par­lamento ile anlaşmazlığa düştüler ve Charles parlamento dışı bir yönetimi denediği za­man büyük güçlüklerle karşılaştı. O sırada parlamento eskiden olduğundan çok daha güçlüydü ve onayı olmadan kralın vergi koya­mayacağı geleneği yerleşmişti. Buna karşın I. Charles 1629-40 arasında ülkeyi tek başına yönetti, gelişigüzel vergiler koydu. İskoçya'ya karşı savaşabilmek için paraya gereksinimi olan Charles, yeni vergiler koyabilmek için parlamentoyu toplamak zorunda kaldı. 1641'de parlamento, kralın yolsuzluklarını ve yeni bir yönetim biçiminin gerektiğini halka açıkladı.
Kralı destekleyen Kralcılar ile parlamento­yu destekleyenler arasında 1642'de iç savaş başladı. Kralcıları daha çok soylu büyük top­rak sahipleri, parlamento yanlılarını ise güç­lenmekte olan sanayiciler, tüccarlar ve öteki halk kesimleri destekliyordu. Oliver Cromwell'in önderliğindeki parlamento ordusu sa­vaşı 1648'de kazandı; ertesi yıl kral yargılandı ve idam edildi. Cromwell 1649'da cumhuriyetin kurulduğunu açıkladı. II. Charles, babasının ölümü üzerine tahta geçmek için İskoçların yardımıyla sa­vaşmayı sürdürdüyse de 1651'de kesin olarak yenilgiye uğradı ve Fransa'ya kaçmak zorun­da kaldı.
Cromwell ülkede düzeni sağladı, İrlanda'yı yeniden fethetti ve İngiltere'nin gücünü ar­tırdı. O dönemde İngiltere'nin dünya ti­caretinde başlıca rakibi Hollanda'ydı. Crom­well yeni bir donanma yaptırdı ve Hollandalı­lara karşı başarıyla savaşmanın yanı sıra de­nizlerde de Hollandalılara yendi. Ne var ki, parlamentoda daha köktenci yenilikler getiril­mesini isteyenlere karşı, büyük tüccarlar ile toprak sahipleri birleşerek krallık yönetimini geri getirme kararı aldılar.
29 Mayıs 1660'ta, yurtdışında sürgünde olan II. Charles İngiltere'ye döndü ve taç giy­di. Bu olay restorasyon yani "eski duruma dönme" olarak bilinir. II. Charles ülkeyi par­lamentonun istekleriyle uyumlu bir biçimde yönetmeye çalıştı. 1685'te Charles ölünce ye­rine II. James geçti. James, İngiltere'yi parla­mentonun karşı koymasına karşın Katolik bir ülke yapma çabası sonucunda 1688'de İngilte­re'den kaçmak zorunda kaldı. 1689'da dama­dı William ve kızı Mary tahta çıktı.

1688 Devrimi
Parlamentonun direnmesi sonucunda II. James'in tahtı bırakmak zorunda kalması ve parlamentonun istediği doğrultuda hükümdar seçmesi, İngiltere tarihinde bir dönüm nokta­sı olarak kabul edilir ve 1688 "Şanlı Devrim" ya da "Kansız Devrim" olarak adlandırılır. William ve Mary'nin hangi koşullar altında kral ve kraliçe olacağını ortaya koyarak, par­lamento açıkça ülkenin gerçek gücü oldu. Hü­kümdarı, parlamento denetimi altına alan ku­rallar, Haklar Bildirisi olarak bilinir. 1689'da parlamentoda kabul edilen bu bildiriyi Wil­liam ve Mary de benimsedi. Buna göre bir hü­kümdar gelecekte parlamentonun onayı ol­madan vergi koyamayacak ve ordu kurama­yacaktı; ayrıca hiçbir Katolik yeniden kral ola­mayacaktı. Bu düzenleme günümüz İngiliz parlamenter sisteminin temelini oluşturur. Hükümdar anayasaya uygun olarak hükmet­mek zorunda olduğu için İngiltere bir meşruti monarşi ya da anayasal krallıktır.
Fransa o sırada İngiltere'nin ticarette ve de­nizlerdeki en büyük rakibiydi. William ile Mary ve 1702'de onların yerine geçen Mary'nin kız kardeşi Anne döneminde, İngiltere ile Hollanda Avrupa'da ve denizlerde üstünlüğü sağlamak amacıyla Fransa'ya karşı savaşta birlik oldular.

18. Yüzyıl

Kraliçe Anne döneminde İskoçya ile İngilte­re'nin bir bayrak altında tek bir parlamento tarafından yönetilmesi sağlandı. İskoçya ile İngiltere 1603'ten beri aynı kralı tanıyorlardı;
ama İskoçya'nın kendi parlamentosu vardı. 1707 Birleşme Yasası'yla İskoçya ile İngiltere bütünleşiyor, böylece ticaret için elverişli tek bir iç pazar kurulmuş oluyordu.
Yeni İngiliz parlamentosu iki partiye bö­lünmüştü. Whig'ler daha çok tüccar ve geliş­mekte olan sanayicilerin, Tory'ler ise büyük toprak sahiplerinin partisi durumundaydı.
1714'te Kraliçe Anne'nın ölümünden sonra Almanya'daki Hannover yöresinden George kral oldu; böylece Hanover hanedanı dönemi başladı.
Hannoverli krallar döneminde ülkeyi Whig'ler yönetti ve İngiltere'de kabine ya da bakanlar kurulu sisteminin temelleri atıldı.
1756–63 arasında İngiltere ile Fransa arasın­da süren Yedi Yıl Savaşı sonucunda İngiltere, Kanada ve Hindistan'daki Fransız bölgelerine egemen oldu; impa­ratorluğunun sınırlarını daha da genişletti.
Bu sırada İngilizlerin 17. yüzyıl başlarında Kuzey Amerika'da kurduğu 13 koloni, İngiliz parlamentosunda temsil edilmemelerine, İn­giltere'nin koyduğu ağır vergilere ve ticaret kısıtlamalarına karşı gelmeye başlamıştı. Amerikan Bağımsızlık Savaşı 1775'te başladı; 1783'te kazanıldı ve ABD'nin kuruluşuna ge­çildi.
Amerikan Bağımsızlık Savaşı yıllarının he­men öncesinde İngiltere'de tarihe Sanayi Devrimi olarak geçen önemli bir değişim sü­reci yaşanmaktaydı. Bu sürecin sonunda İn­giltere hem dünyanın ilk sanayileşen ülkesi, hem de 20. yüzyılın başlarına kadar dünyanın en güçlü devleti oldu. Sanayi Devrimi, büyük buluşların olduğu, atölye üretiminden fabrika üretimine geçildiği, İngiliz tarımının ve sana­yisinin dünya çapında üretim yapabilecek bir duruma geldiği bir dönemi kapsar.

19. Yüzyıl
1793'ten beri Fransa ile sürmekte olan savaş 1815'te sonuçlandıktan sonra İngiltere 1830'larda Sanayi Devrimi'nin ikinci büyük aşamasını gerçekleştirdi. Demiryolu yapımına başlandı, kömür, demir ve çelik sanayileri hızla gelişti.
1837–1901 arasındaki Kraliçe Victoria yö­netiminde Kırım Savaşı (1853–56), Hint Ayak­lanması (1857) ve Güney Afrika Savaşı (1899–1902) oldu.
1801'de İngiltere ile birleşen İrlanda'nın kendi parlamentosunu Dublin'de kurmak is­temesi 19. yüzyıl boyunca İngiltere'de buna­lım ve siyasal huzursuzluk yarattı.
İngiliz ticareti, tarımı ve sanayisi dünya ça­pında gelişmesini sürdürürken İngiliz hükü­meti bu kesimleri, çıkardığı koruyucu yasalar­la destekledi. İngiltere artık dünyanın en önemli sanayi merkeziydi ve mallarını satma­dığı yalnızca birkaç ülke kalmıştı. İngiltere sö­mürge pazarlarının mutlak egemeni olmasının yanı sıra, Osmanlı İmparatorluğu gibi bağımsız ülkelerin pazarlarını da serbest ticaret ant­laşmaları ve başka ayrıcalıklarla ele ge­çirdi.
Bu arada İngiliz adalarından milyonlarca insan kendilerine yeni bir yaşam biçimi bul­mak amacıyla Yeni Zelanda, Avustralya, Ka­nada ve ABD gibi ülkelere göç etti. Buna karşın 1820–80 arasında ülkede nüfus iki kat arttı.
Bu dönemde Charles Darwin ve Thomas Henry Huxley insan soyunun kökenleri üzeri­ne önemli düşünceler ileri sürdüler ve başka büyük bilimsel çalışmalar yapıldı. 19. yüzyılda İngi­liz sömürge imparatorluğu en geniş sınırlarına ulaştı. 20. yüzyılın başlarına gelindiğinde 46 milyon nüfusu olan İngiltere'nin 392 milyon kişinin yaşadığı 55 sömürgesi vardı.

Reformlar ve İşçi Hareketleri

19. yüzyılın ortalarına doğru sanayiciler ve tüccarlar ülke yönetiminde daha çok söz hak­kı isterlerken, çalışan kitleler de hem yaşam koşullarının düzeltilmesi, hem de siyasal ağır­lıklarını ortaya çıkarabilmek için örgütlenme­ye başladı. 1832 seçim yasası değişikliği gene çalışan kitleleri oy hakkından yoksun bırakı­yordu.
İşçilere oy hakkı verilmesini ve parlamen­toya girmelerini sağlamak amacıyla 1836'da Londra İşçiler Derneği kuruldu. Bu dernek bir dizi istemi dile getiren bir yasa tasarısı (charter) hazırladı ve mücadeleye başladı. Bu eyleme katılanlar Çartistler olarak anılır. Çartistler, emekçi sınıflar için daha iyi çalışma koşulları, daha yüksek ücret ve siyasal haklar istiyorlardı. Charter adlı yasa tasarısı altı mad­deden oluşuyordu: Herkese oy hakkı; gizli oy; seçim bölgelerinin adaletli bir biçimde bö­lünmesi; her bölgede oy verecek seçmen sayı­sında eşitlik sağlanması; mülk sahibi olma­yanlara da seçilme hakkı tanınması; parlamen­to üyelerine maaş bağlanması; parlamento­nun her yıl yenilenmesi.
Çartistler parlamentoya 1839'da hazırladık­ları Charter'ın yasalaştırılması istemiyle her yıl bir dilekçe sundular. Parlamento da dilek­çeleri sürekli olarak geri çevirdi. Bunun üzeri­ne Çartist hareket içerisinde şiddet kullan­maktan yana gruplar ortaya çıktı; ama bu gruplar fazla etkili olamadı. Güvenlik güçleri ise, şiddetten yana olmayan Çartistler'in eylemlerini zorbalıkla bastırmayı sürdürdü; bir­çok kişi öldürüldü ve önderleri hapse atıldı.
1848'de, Avrupa'yı kaplayan devrim dalga­sı sırasında Çartist hareket yeniden canlandı. 2 milyon kişinin imzasını taşıyan bir dilekçeyi sunmak üzere parlamento binasına doğru yürüyüşe geçen Çartistler kolluk kuvvetlerin­ce dağıtıldı. 1848'de Çartist hareketin etkisini yitirmesinden sonra nitelikli işçilerin kurduğu sendikalar ortaya çıktı.

20. Yüzyıl
1914'te İngiltere I. Dünya Savaşı'na girmek zorunda kaldı. Almanya'nın Belçika'yı istila etmesi üzerine İngiltere de Almanya'ya karşı savaş ilan etti; çünkü Belçika'nın saldırıya uğraması duru­munda, bu ülkeye yardım edeceğine söz ver­mişti. Avusturya-Macaristan ve Türkiye, Al­manya'nın; Fransa, İtalya, Rusya ve sonradan ABD, İngiltere'nin yanında yer aldı. 1918'de barış yapıldığında İngiltere yıkıma uğramıştı. İngiliz ticareti de büyük darbe yemişti. ABD' den çok büyük miktarlara ulaşan borç para ve yardım aldı.
Sonraki 20 yıl içinde savaşın etkileri sürdü, uzun işsizlik dönemleri yaşandı. 1926'da işçi­ler, kömür işçilerini desteklemek amacıyla ge­nel greve gittiler.
1920'lerde İrlanda sorunu bağımsız bir İr­landa Cumhuriyeti'nin kurulmasıyla çözülmüş görünüyordu.
İngiltere I. Dünya Savaşı'nın sıkıntılı günle­rini tam atlatıyor gibiyken, Eylül 1939'da II. Dünya Savaşı başladı. Bu savaş Almanya'nın diktatörü Adolf Hitler'in Avru­pa'yı egemenliği altına almak istemesi sonucu çıkmıştı. Hitler Polonya'yı işgal edince, İngilte­re ile Fransa da Polonya'nın saldırıya uğraması durumunda savaşa katılacaklarını bildirdikle­rinden Almanya'ya karşı savaş ilan ettiler. Bu savaş 1945'e kadar sürdü. 1940'tan 1945'e kadar başbakanlık yapan Winston Churchill' in liderliği, savaşın kazanılmasında önem­li bir etkendi.
Ülkeyi 1945–51 arasında İşçi Partisi yönetti. Demiryolları, kömür ocakları, gaz ve elektrik sanayileri kamulaştırıldı ya da devlet denetimi altına alındı. Devlet, hastaneleri ve sağlık hiz­metlerini de üstlenerek sosyal yardıma başla­dı ve çalışan herkesin çalışma sürelerinin so­nunda emeklilik parası alması için hazırlıklar yaptı. Evsizliğin, işsizliğin ve yoksulluğun önlenmesi ge­rektiğini herkes anlamıştı, ama ne Muhafaza­kâr ne de İşçi Partisi hükümetleri bu sorunla­ra tam anlamıyla bir çözüm getirebildi.
1947'de Hindistan ve Pakistan, 1970'lerde de neredeyse bütün İngiliz Uluslar Topluluğu ülkeleri İngiltere'den koparak bağımsızlıkla­rını ilan edince, İngiliz yönetiminde yalnızca birkaç bölge kaldı. Batı Avrupa'yla bağlarını sağlamlaştırmaya çalışan İngiltere 1973'te Av­rupa Ekonomik Topluluğu'na katıldı.
İngiltere'nin başlıca sorunları ekonomisinin durumundan kaynaklanıyordu. Sanayisinin gelişme hızı, öbür sanayileşmiş ülkelerden da­ha yavaştı. Dış ticareti büyük kazanç getirmi­yordu. Eski teknolojiyle kurulmuş bulunan fabrikaların yenilenmesi gerekiyordu. Nükle­er enerji ve havacılık alanlarında olduğu gibi yeni teknolojilerin geliştirilmesine, Kuzey Denizi'nde doğal gaz ve petrol gibi yeni kay­nakların bulunmasına karşın bunlar 1980'lerin İngiltere'sinde işsizliğin ve ekonomik bunalı­mın giderilmesine yetmemiştir.
1979'dan beri iktidarda olan Muhafazakâr Parti ve Başbakan Margaret Thatcher 1989'da yapılan Avrupa Parlamentosu seçimlerinde ciddi bir yenilgiye uğradı. İşçi Partisi Muhafa­zakâr Parti'nin önüne geçerken, Yeşiller de yüzde 15 oy aldı. Bu sonuç öbür partilerin de çevre sorunlarına daha fazla eğilmelerine ne­den oldu. İşçi Partisi'nin başarısının altında, geleneksel politikalarından vazgeçerek dün­yadaki değişimlere uygun yeni politikalar benimsemesi yatıyordu. Muhafazakâr Parti'nin başarısızlığı ise serbest piyasa reformları­na dayalı ekonomik politikalarda, halkın hoş­nutsuzluğuna karşın direnmesinden kaynakla­nıyordu.
Partisi içinde gerekli desteği bulamayan Thatcher Kasım 1990'da görevinden ayrıldı. Yerine John Majör seçildi. Thatcher hüküme­tini güç durumda bırakan üç önemli sorun vardı: Gittikçe kötüleşen ekonomik durum, halkın şiddetli tepkisine neden olan baş vergi­si ve İngiltere ile Avrupa'nın gelecekteki iliş­kileri konusunda Muhafazakâr Parti içindeki görüş ayrılıkları.
Nelson Mandela'nın 1990'da serbest bırakıl­masının ardından, İngiltere Güney Afrika'ya karşı uygulamakta olduğu ekonomik yaptı­rımlara son verdi. Doğu Avrupa'daki demok­ratik değişimleri de destekleyen İngiltere, sa­vunma giderlerini kısmaya ve Almanya'daki asker sayısını azaltmaya karar verdi.
1991'de Başbakan John Majör Muhafaza­kâr Parti'nin halk arasındaki saygınlığını artır­maya çalıştı. Majör, Thatcher'dan oldukça zor sorunlar devralmıştı. Yürürlükte kalacağı iki yıl süresince baş vergisinin doğurduğu tep­kileri en aza indirme sorunu gündemdeydi. Sağlık hizmetlerinin özelleştirilmesinin yarat­tığı tepkilerin yatıştırılması ve ekonominin ye­niden sağlığına kavuşturulması gerekiyordu. Majör ayrıca, Thatcher'ın Avrupa Topluluk­ları (AT) konusunda izlediği uzlaşmaz tutu­mun yarattığı sorunları da çözmek zorunday­dı. Aralık 1991'deki Maastricht Doruğu'nda Majör İngiltere lehine ödünler koparmayı ba­şardı ve AT ile gerginliği yumuşattı. Körfez Savaşı sırasında İngiltere bölgeye 45 bin asker göndererek Amerika Birleşik Devletleri'nin (ABD) ardından ikinci sırayı aldı.
Nisan 1992'deki seçimleri, birçok siyasal gözlemcinin beklentisinin tersine, Muhafaza­kâr Parti kazandı. Ekonomik durgunluk 1992'de de sürdü. Faiz oranları yükseldi. İş­sizlik oranı yüzde 10'un üzerindeydi. Avrupa'daki para bunalımı İngiltere'yi de etkiledi. Sonunda, İngiliz Sterlini, Ekim 1990'da katıl­dığı Avrupa Para Sistemi döviz kuru mekaniz­masından Eylül 1992'de ayrılmak zorunda kaldı. Kasımda parlamentoda yapılan oyla­mada hükümetin Avrupa politikası yalnız üç oy farkla onaylandı. İngiltere Ocak 1993'te, ABD ve Fransa'nın yanı sıra, Birleşmiş Mil­letler kararlarına uymadığı gerekçesiyle, Irak'ın havadan bombardımanına katıldı.
1992 İngiliz kraliyet ailesi için kötü bir yıl oldu. Prens Andrew eşinden ayrılırken, Prens Charles ile Prenses Diana'nın ayrı yaşayacakla­rı açıklandı. Prenses Anne de eşinden ayrılıp yeniden evlendi. Kasımda çıkan bir yangında ise Windsor Şatosu büyük hasar gördü.
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Tanrı varsa eğer, ruhumu kutsasın... Ruhum varsa eğer!
leon - avatarı
leon
Ziyaretçi
21 Kasım 2011       Mesaj #7
leon - avatarı
Ziyaretçi

Siyaset ve Yönetimsel Bölgeler

Geleneksel ve tarihsel olarak Büyük Britanya ve Kuzey İrlanda kontluklara bölünmüştür (sözlük anlamıyla county kontluk demektir ve tekil county, çoğul counties alarak anılır).

Bu yerel bölümler hala törensel olarak devam ettirilmektedir. Her törensel kontluk (ceremomial county) icin, Kraliçe, (daha önce yetki ve görevleri sadece geleneklere bağlı iken 1998'de çıkarılan bir kanunla kanunsal yetkileri ve görevleri açıkça belirtilen) bir Krallık Temsilcisi Lord (Lord-Lieutenant) ve bazı törensel kontluklar içinse de bunların ek olarak bir "Yüksek Şerif (County High Sheriff) tayin etmektedir. Bu kişiler yerel resmi törenlerde kraliçe temsilcisi olarak protokol başında bulunmaktadırlar.


Ama 1960lı yıllardan itibaren yerel yönetim düzeni, zaman zaman yapılan büyük değişikliklerle çok karmaşık ve heterojen bir şekil almıştır.


Bugün Birleşik Krallık İngiltere, İskoçya, Galler Ülkesi ve Kuzey İrlanda adı altında dört ülkeden kuruludur. Yerel yönetim her ülkede ayrı şekildedir.


Asıl İngiltere ülkesi için uzun dönem stratejik yörel konularda özel güçlere sahip bir seçilmiş meclis veya hükümet bulunmamaktadır. 1990'li yıllarda asıl İngiltere idari bakımdan dokuz hükümet idari bölgesi' (Government Office Regions)'a bölünmüştü. Bir zamanlar bu 9 idari bölgenin her biri için seçilmiş birer bölgesel meclis ve idare kurulması planlanmış idi. Ama yapılan bir deneme referendum sonucu öngörülen Kuzey Doğu İgiltere Bölge İdare Meclisi tasarısı bölge halkı tarafından ret edildi ve bunun sonucu olarak bu yaklaşımdan "şimdilik kaydiyla" vazgeçilmişti. 2010 yılında iktidara gelen koalisyon hükümeti ise bu "hükümet idari bölgesi" dairelerini lahvetti ve bunların yerine bölge içinde bulunan yerel idare birimlerinin temsilcilerinden oluşan birer konsey ve onlara idari destek sağlayan küçük sekreterlikler oluşturmaya başladi.


Londra Büyükşehri (Greater London) bölgesi için özel bir kanuna göre halk tarafından seçilmiş bir Belediye Başkanı ve özel bir "Büyükşehir Meclisi" (London Assembly) vardır. Londra Büyükşehir bölgesi 19 daha küçük Londra-tipi beldeye (London boroughs) bölünmüştür. Bu Londra-tipi beldelerden birisi eski tarihsel Londra Şehri (City of London)'dir. Diğer biri ise Kraliçe'nin Londra içindeki "Buckhingham Sarayı", başbakanın ikametgahı olan "10 Downing Street", parlamento ve merkezi hükümetinin önemli bakanlıklarının binalarınin içinde bulunduğu Westminster Şehri'dir.


Asıl İngiltere'nin diğer bölgeleri iki değişik türlü yerel yönetimle idare edilmektedir:

  • Tek-seviyeli (unitary) yerel yönetim birimleri daha çok şehirsel alanlarda bulunmakta ve Avrupa'nın diğer ülkelerinde bulunan belediye idarelerine benzemektedirler. Bu tek-katlı yerel idarelerinin adları çok değişiktir: şehir (city), belde (borough), kraliyet beldesi (royal borough) veya alt-bölge (district). Bu tek-katlı idarelerin başında belediye başkanları (mayor) bulunmaktadır. Genellikle belediye başkanı törensel bir görev olup seçimle gelen idare meclisinin başkanı bu görevi yüklenmektedir. Ama son yıllarda bazı yerel yönetim birimleri için belediye başkanları doğrudan doğruya seçimle gelmeye başlamış ve daha büyük güçlerle görevlendirilmişlerdir.
  • İki-seviyeli (binary) yerel yönetimlerinde ise üst seviye olarak shire county adı verilen "kontluk" idareleri bulunmakta ve bunların altında ikinci seviye olarak alt-yerel-bölge ("district" veya "borough") idareleri vardır. İki-seviyeli (binary) idare sisteminde her iki seviyenin yetkileri ve yüklendikleri görevler değişik olup genel olarak 1972'de hazırlanıp 1974'de yürürlüğe giren "1972 Yerel İdare Reforum Kanunu" adli özel bir kanun ile tayin edilmiştir.
Örneğin Kuzey-Batı İngiltere bölgesinde merkezi Preston'da bulunan Lancashire Kontluğu iki-seviyeli (binary) sistem ile idare edilmektedir. Bu yerel idarenin üst seviyesinde Lancashire County Meclisi vardır ve altında 12 alt-yerel-bölge ("district" veya "borough") bulunmaktadır. Ama "Lancashire Torensel Kontlugu" bu iki-seviyeli "Lancashire Kontlugu"'nu icine aldigi gibi "Blackpool Borough" ve "Burnley ile Darwen Borough" tek-seviyeli yerel idarelerini de icinde bulundurmaktadir.

Asıl İngiltere ülkesinin yerel yönetiminde 1972de yapılan reform kanununa göre de iki-seviyeli olup üst seviyede büyükşehir "Metropoliten Kontluk" (Metropolitan County) ıdaresi ve ikinci seiyede "metropoliten-yerel-idare-bölgesleri" bulunmaktaydı. Bu tip iki-seviyeli yerel idareler Londra Büyükşehri [Greater London], Birmingham'ı içeren West Midlands, Greater Manchester, Liverpool'u içeren Merseyside, Sheffield'i içeren South Yorkshire ve Leeds'i içeren West Yorkshire ıdı. Ama butip yerel idarelerinin üst seviyelerinin hepsi Muhafazakar Partili Thatcher hükümeti tarafından lahvedilmişlerdir. Bu "Metropoliten Kontluk"'ların altında bulunan "metropolite0-yerel-idare-bölgeleri" ise "tek-seviyeli-metropoliten-yerel-idare-bölgesi" olarak idare edilmeye başlanmıştır. Ancak 1998'de İşçi Partisi yine Londra Büyükşehir Assemblesi ve Belediye Başkanlığı ile "Büyük Londra" yörel idaresini yenilemiştir.


Galler Ülkesi (Wales) idaresi için en üst katta Cardiff'de bulunan, bir seçimle meydana gelen, sınırlı yasal ve idari güçler ve yetkiler verilmiş Galler Meclisi (National Assembly of Wales), bir hükümet ve ülke idaresi bulunmaktadır. Ancak bu idare için yasal ve uygulayıcı güçler çok kısıntılıdır. Galler Ülkesi yerel yönetimi 22 tane tek-seviyeli yerel idareye bölünmüştür. Bunlardan 9'una kontluk (county), 10'una kontluk beldesi (county borough) ve 3'üne şehir adı verilmektedir.


İskoçya idaresi için en üst katta seçimle meydana gelen yasal güç olarak İskoçya Parlamentosu (Scottish Parliament) ve idari güç olarak İskoçya Hükümeti (Scottish Executive) bulunmaktadır. Bunlar Edinburgh'da bulunmakta ve İskoçya krallık sarayı olan "Holyroyd Sarayı"'na atıfla, kısa olarak Holyroyd olarak da anılmaktadır. Yerel yönetim İskoçya'da 9 alt-yerel-bölgesi (Council areas) ve üç adalar bölgesinden (Outer Islands, Orkney ve Shetland) oluşur.


Kuzey İrlanda için zaman zaman güçleri geri alınan ve Stormont adı verilen, seçimle gelen, yasal gücü olan bir Meclis ve Kuzey İrlanda hükümeti bulunmaktadır. Yerel yönetim olarak 26 komüniteye (community) ayrılmıştır.
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
_Yağmur_ - avatarı
_Yağmur_
VIP VIP Üye
6 Nisan 2012       Mesaj #8
_Yağmur_ - avatarı
VIP VIP Üye
Falkland Savaşı (İspanyolca: La guerra de las Malvinas, İngilizce: Falklands Conflict/Crisis), 2 Nisan 1982'de Arjantin'in Falkland ve Güney Georgia Adalarını işgal etmesi ile başlayan savaştır. Altı hafta süren savaşın ardından Arjantin teslim olmuş ve işgal ettiği toprakları terk etmiştir. Arjantin'de iktidardaki Leopoldo Galtieri rejimi savaşın ardından devrilmiştir. Birleşik Krallık'ta ise Margaret Thatcher zaferin etkisiyle 1983 Birleşik Krallık genel seçimlerini ezici bir çoğunlukla kazanacaktır.

Öncesi
Falkland Adaları üzerindeki egemenlik sorunu 1964'te Birleşmiş Milletler'de Sömürge Sorunları Komisyonu'nun gündemine geldi. Arjantinlilere göre, Malvinas olarak bilinen adalar Arjantin'in bir parçasıydı. Adaların Güney Amerika'ya coğrafi yakınlığı vardı. Arjantin, İspanya'nın halefi olduğunu ileri sürüyordu. İngiltere, adalar üzerindeki hükümranlığı Arjantin'e devretmeli, yönetimi belirli bir anlaşmaya uygun olarak sürdürmeliydi. İngiltere ise adada yaşayan İngiliz asıllıların isteklerine aykırı olduğundan, böyle bir düzenlemeye gidemiyordu. İngiltere 1833'ten beri adalar üzerinde "işgal ve yönetimi" sürdürdüğünü ve Birleşmiş Milletler Antlaşması'nın 1. maddesine göre Falklandlılar'a self-determinasyon ilkesinin uygulanması gerektiğini ileri sürüyordu. İngiltere'ye göre Falkland Adaları, Arjantin'in yönetim ve denetimine geçerse sömürge durumu sona ermeyecek, tam tersine başlayacaktı.

Savaş ve sonuçları
Yıllarca süren müzakereler bir sonuç vermeyince Arjantin Falkland ve Güney Georgia Adalarını işgal etti. İngiltere, Güney Amerika'ya hemen bir görev kuvveti gönderdi. İngiltere, Birleşmiş Milletler ve Avrupa Ekonomik Topluluğu'nda (Avrupa Birliği) büyük diplomatik destek gördü; Arjantin'e ekonomik zorlama tedbirleri uygulandı. 25-26 Nisan 1982 tarihlerinde İngiliz birlikleri Güney Georgia Adasını ele geçirince, Falkland Adalarındaki Arjantin birlikleri komutanı teslim oldu. Arjantin Devlet Başkanı Galtieri'nin ayrılmasından sonra İngiltere adalardan çekilmedi ve iki ülke arasındaki sorun kesin bir çözüme bağlanamadı. Savaşın sonucunda, 258 İngiliz ve 649 Arjantinli ölmüş, adalar İngiltere kontrolünde kalmaya devam etmiş, fakat Arjantin de adalar üzerindeki hak iddiasından vazgeçmemiştir.


Vikipedi
"İnşallah"derse Yakaran..."İnşa" eder YARADAN.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
14 Nisan 2012       Mesaj #9
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Ingiltere tarihi ile ilgili 03/10/2006 tarihinde ki yazida Kompetankedi imzasiyla 1922 'de Irlanda Ingiltere'den ayrildi ve 1949'da cumhuriyet ilan edildi yaziyor ama 1922-1949 arasi hangi statü de oldugu yazmiyor orada bir iki cümle eksik o da 1922'de dominyon statüsünde oldugudur düzeltilmeli.Mustafa
Mavi Peri - avatarı
Mavi Peri
Ziyaretçi
22 Temmuz 2012       Mesaj #10
Mavi Peri - avatarı
Ziyaretçi
İngiltere

(İng.: England, Fr.: Angleterre), Avrupa'nın batısında devlet. İrlanda'nın bağımsız bir devlet olarak kurulması ve 1949'da Commonwealth üyeliğinden çekilmesinden sonra, Britanya Adaları üzerinde yer alan devletin resmî adı, Büyük Britanya ve Kuzey İrlanda Birleşik Krallığı biçiminde değiştirilmiştir. Fakat Türkiye'de de olduğu gibi, İngiltere adı, çoğu kez Birleşik Krallık ya da Büyük Britanya Adaları'nın yerine kullanılır. Birleşik Krallık dört siyasal üniteden oluşur: İngiltere, İskoçya, Galler Ülkesi ve Kuzey İrlanda. Birleşik Krallık'ın toplam 244.000 km2'lik yüzölçümünün ve 1987'de 56.878.000'e kadar varan nüfusunun büyük bölümü İngiltere'ye aittir. Adanın güney ve orta kesimlerinde yer alan İngiltere, kuzeyde İskoçya, batıda Galler Ülkesi, İrlanda Denizi, doğu, kuzey ve güneyde de Manş Denizi ile sınırlanır. İngiltere'nin yüzölçümü yaklaşık 130.439 km2, nüfusu 59.000.000 (1997). Büyük Britanya Adası'nı, Fransa kıyılarından ayıran Dover ya da Calais Boğazı, ülkenin güneydoğu köşesindedir. Başkenti Londra, en kalabalık kentleri ise Manchester, Birmingham, Leeds, Liverpool ve Newcastle'dır. Dil İngilizce, halkın %90 kadarının dini Protestandır. Yönetim bakımından bölgelere (counties) ayrılmıştır. Bu bölgeler ve merkezleri şunlardır: Bedfordshire (Bedford), Berkshire (Reading), Buckinghamshire (Aylesbury), Cambridgeshire (Cambridge), Cheshire (Chester), Cornouailles (Cornwall), Cumberland (Carlisle); Derbyshire (Derby), Devon (Exeter), Dorset (Dorchester), Durham (Durham), Ely (March), Essex (Chelsmford); Gloucestershire (Gloucester); Hampshire (Winchester), Herefordshire (Hereford); Hertfordshire (Hertford); Huntingdonshire (Huntingdon), Kent (Maidstone); Lancashire (Preston); Leicestershire (Leicester), Lincolnshire (Boston); Middlesex (Brentford), Norfolk (Norwich), Northamptonshire (Northampton), Northumberland (Newcastle-opon-Tyne), Nottinghamshire (Nottingham), Oxfordshire (Oxford), Rutland (Oakham); Shropshire (Sherewsbury); Somerset (Taunton); Staffordshire (Stafford), Saffolk (İpswick), Sussex (Lewes), Warvickshire (Warwick), Westmorland (Applemy); Wiltshire (Salisbury), Worcestershire (Worcester), Yorkshire (Beverly), Yer şekilleri sadedir ve başlıca iki grupta toplanabilir.

Ortada alçak, üstleri kubbeleşmiş ya da artık bir plato yüzü görünümü almış eski dağlar (Kaledonya Kitlesi) yayılır. Cheviot ve Pennine (en yüksek yeri Cross Fell, 893 m.) dağları, dördüncü zaman buzullarının etkisiyle üzeri birçok göl çanaklarıyla parçalanmış Cumberland (en yüksek yeri Scafell Pike, 989 m.), eski dağlardır. Batıda özellikle güneyde birbirinden az yüksek tepeler, kireçtaşlarından oluşan sırtlarla (Kuesta) ayrılan, tabanları alüvyonla örtülü ovalar ve havzalar yayılır. Bunların en genişi Londra Havzası'dır. Kıyılar genellikle yüksek, çok yerinde yalıyarlıdır ve akarsuların denize ulaştığı yerlerde derin körfez, koy ve haliçlerle parçalanmıştır (Severn, Mersey, Tamise, Humber vb.). Akarsular kısa boylu ve beslenme havzaları dardır. Çünkü Büyük Britanya'da hiçbir yer, deniz kıyısından 125 km den daha uzak değildir. Böyle olmakla birlikte, serin, yağışlı ve çok nemli bir iklimin etkisiyle bütün bu akarsular bol su taşırlar. Çok güçlü olan gelgitin de yardımıyla ağızlarındaki haliçler derindir ve deniz ulaşımına son derece elverişlidirler. Bu ırmakların başlıcaları Thames, Trent, Mersey, Severn ve Avon'dur. İskoçya (Scotland), Kuzey İngiltere'den Cheviot Dağları ve Liddei Vadisi ile ayrılır. Büyük Britanya'nın kuzeyini kaplar ve kuzeydoğuda Atlas Okyanusu, kuzeybatıda Kuzey Kanalı ve doğuda da Kuzey Denizi arasında kalır. Shetland, Orkney ve Hebrides takımadaları da dahil, yüzölçümü yaklaşık 78.772 km2, nüfusu 5.140.405 (1983), merkezi Edinbourg, başlıca kentleri Glasgow, Dundee ve Aberdeen'dir. Yerşekilleri, güneyden kuzeye birbiri ardına sıralanan yükseklikler ve alçak düzlükler biçimindedir. Cheviot Dağları; Southern Uplands (en yüksek noktası Merrick, 843 m.); Clyde ve Porth haliçleri arasında Lowlands çöküntü alanı; Highlands ve bunun güney uzantısı olan Grampiam Dağları (Britanya Adaları'nın en yüksek doruğu olan Ben Nevis [1.343 m.] buradadır.); Glen More çukurluğu ve 1.182 metreye ulaşan North West Highlands olmak üzere beş yöreye ayrılır. İskoçya yakınlarında yer alan ve yukarıda adları geçen takımadalar da dağlıktır. İskoçya'daki bütün bu dağlık alanlar dördüncü zaman buzullarının izlerini taşırlar. Bu nedenle birçok küçük göller ve kıyılarda derin fiyortlarla parçalanmıştır. Burada da akarsular kısa, fakat derin ve su bakımından zengindir. Başlıcaları Clyde, Dee, Forth, Liddel ve Tay'dir. Galler Ülkesi (Wales); Büyük Britanya Adası'nın batısında, İrlanda Denizi, Saint George ve Bristol kanalları kıyısında yer alır.

Yüzölçümü 20.768 km2 kadar, nüfusu 2.910.000 (1996), önemli kentleri Cardiff, Suransea ve Newport'tur. Yönetim bakımından 13 bölgeye ayrılır. Galler, yeryüzü şekilleri bakımından adanın en dağlık kesimidir. Yaşlı olan bu dağlar da az yüksek ve üzerleri dördüncü zaman buzullarıyla törpülenmiş ve plato durumuna gelmişlerdir. En yüksek noktası, kuzeyde Snowdon'dır (1.085 m.). Burada da kıyılar çok parçalanmış, akarsuların ağızlarında Dee ve Wye gibi derin koy ve haliçler oluşmuştur. Kuzey İrlanda (Northern İreland) İrlanda'nın kuzeydoğusunda yer alır. Atlas Okyanusu, Kuzey Kanalı ve karadan da İrlanda Cumhuriyeti ile sınırlanan Kuzey İrlanda'nın (eski adı Ulster) yüzölçümü 14.000 km2 kadar, nüfusu 3.620.000 (1996), merkezi Belfast, başlıca kenti Londonderry'dir. Resmî dili İngilizce, halkı, küçük bir Katolik azınlık dışında Protestan'dır. Yerşekilleriyle İskoçya'ya benzer. Ekonomi: Birleşik Krallık, ABD, Rusya, Japonya, Almanya gibi gelişmiş endüstri ülkelerine göre, I. Dünya Savaşı'ndan beri önemini yitirmiş olmasına karşın, ekonomisiyle yine de dünyanın en başta gelen devletlerinden biridir. Çalışan nüfusun ancak %3 kadarı tarım, hayvancılık ve balıkçılık sektöründe toplanmış olduğu hâlde, İngiltere tarımda çok ilerlemiş bir ülkedir. Bu ilerleme, uygulanan çok gelişmiş teknolojiler sayesindedir. Verim yüksektir, üretim miktarları, çalışılan arazinin genişliğine ve insan sayısına oranla küçümsenmeyecek düzeydedir. Bu bakımdan bir fikir vermek üzere, FAO'nun son yıllara ait kimi istatistik verilerine bakılacak olursa, kullanılan traktör sayısının 500.000, biçerdöver sayısının ise 57.800 olduğu görülür Peynir üretimi 235.000, tereyağı 140.000, şeker 1.200.000, süt 16.000.000, balık 1.200.000 ton (1.700 kadar balıkçı gemisine sahiptir), sığır sayısı ise 13.600.000 baştır. Bununla birlikte, İngiltere'nin başta besin maddeleri olmak üzere tarımsal ve hayvansal üretimlerinin ancak pek azı ulusal ihtiyacı karşılayabilir. Birçoğunun büyük bölümünü dışarıdan satın almak zorundadır (yün, pamuk, et, meyveler vb.), 19. yüzyılda gerçekleştirilen endüstri devriminin vatanı olan İngiltere'de bugün de asıl önemli ekonomi kolu endüstridir ve çalışan nüfusun %40'ını barındırır. Taşkömürü üretimi 123.000.000, demir üretimi 13.000.000, çelik 21.500.000 tondur. Elektrik enerjisi üretimi 280.491.000.000 kws'dir (1984). Bu enerjinin büyük bölümü kömüre dayalı termik, bir bölümü ise 15 kadar nükleer santraldan elde edilir. Kuzey Denizi kıta sahanlığından elde edilen petrol üretimi 77.000.000 tonu geçmişse de, bu miktar ülke ihtiyacının ancak &.1'ini karşılar. Petrol tanker filosu 26 milyon detveyt tondur. Belirli endüstri kolları, belirli yörelerde toplanmış ve bu yöreler belli endüstrilerde uzmanlaşmıştır: Çeşitli lüks eşyalar (Londra), ağır endüstriler, seramik (Midlands), yünlü dokumacılık (Yorkshire), pamuklu (en önemli merkez Lancashire), keten (Belfast), süt mamulleri (Dundee), kimya (en önemli merkez Swansea), gemi yapımı (Glasgow çevresi, Teeside, Tynedise, Merse, Wear), demiryolu araçları (Darlington, Derby), otomobil (Birmingham, Coventry, Dagenham), uçak ve araçları (Bristol, Belfast, Chepter), her çeşit makineler ve dokumacılık (Lancashire, Chashire), sentetik kauçuk (Manchester, Midlands), kâğıt (Lancashire,Cumberland).

En eski sakinleri Keltler olan İngiltere, İ.Ö. 1. yüzyılda kısa bir zaman için Sezar'ın istilâsına uğradı ve sonra Roma imparatorları Claudius, Neron ve Vespasianus tarafından İ.S. 1. yüzyılda zaptedilerek Roma İmparatorluğu'na katıldı. Cermenlerin istilâsına uğrayan Roma, 408'de askerlerini İngiltere'den çekti. İ.S. 5. yüzyılda Angl ve Sakson adını taşıyan Cermen kabileleri adaya akınlar yaptı ve Heptarchia (yedi devlet) adı ile anılan kent, Sussex, Wessex, Eastanglia, Northumberland ve Mercia devletlerini kurdular. O tarihlerde ülkenin bütününe England (Ang'lar ülkesi) adı verilmeye başlandı. 795'te başlayan Danimarka saldırıları 11. yüzyılın başına kadar sürdü. Sonunda Danimarkalı Büyük Knut (Kanut) adayı bütünüyle fethetti ve Danimarka ile İngiltere'yi birleştirdi. Anglosakson Hanedanı, Edward the Confessor tarafından yeniden kuruldu. Daha sonra, kurduğu orduyla Pevense'ye çıkarma yapan (1466) Normandiya Dükü William, İngiltere kralı oldu. Norman istilâsı İngiltere tarihi açısından gerçekten bir dönüm noktasıydı; Anglosakson gelenekleri Normanların getirdiği derebeylik düzeninin kalıbını aldı ve ada Fransız etkilerine açıldı. Bu etkilerin birleşmesiyle Anglosaksonların Cermencesi ile Normanların Fransızcası'nın karışımından da, İngiliz dili doğmaya başladı. Temel kuruluşlar, Normandiya hanedanı (1066-1154) ve daha sonraki Plantagenet hanedanı (1154-1399) devrinde ortaya çıktı. Bu iki hanedandan gelen hükümdarlar Fransa'da geniş ve zengin topraklara sahip olduklarından, Fransa'daki Capet hanedanına bağlıydılar. Kıta ile bu ilişkiler, İngiltere Krallığı'nı, Fransa krallarıyla sonu gelmez Yüzyıl Savaşları'na (1337-1453) sürükledi. Bu dönemde II. Henry, 1170'te İzlanda'ya egemenliğini kabul ettirdi. I. Edward, 13. yüzyılda Galler Ülkesi'ni fethetti. İngiliz ekonomisi gelişmeye başladı. 15. yüzyıldan itibaren kumaş dokumacılığı başladı. Aynı yüzyılda İngiltere krallığı birtakım sosyal, dinî ve siyasî karışıklıklarla sarsıldı. Bu karışıklıklar, soylular sınıfının gücünü kırarak, parlamentonun siyasî rolünü artırdı. Tamamiyle İngilizlere özgü olan bu kuruluş, Tudor hanedanı (1485-1603) döneminde daha da geliştirildi. VII. Henry (1509-1541), millî düzen ve birliği sağlamlaştırdı. VIII. Henry'nin 1533'te Roma ile ilişkilerini kesmesi, krallık hizmetinde millî bir kilisenin kurulmasına yol açtı. Böylece İngiltere Protestan bir ülke oldu. Denizcilik gelişmeye başladı. 16. yüzyılda ilk sömürgeler kuruldu ve ilk büyük deniz zaferleri kazanıldı. I. Elizabeth'in uzun ve başarılı saltanatı (1558-1603) sırasında, komşu İskoçya krallığında İngiliz etkisi yayılmaya başladı. İngiltere Tudorlarıyla İskoçya Stuartları barıştılar. Elizabeth 1603'te ölünce yeğeni İskoçya Kralı VI. James, I. James adıyla İngiltere tahtına çıktı. Stuartların tahta çıkmaları, iki krallığı gitgide kaynaştırarak, 1707 kanunu ile Kraliçe Anne Stuart döneminde kesin şekilde birleşti. Kraliçe Anne Stuart'ın ölümünden sonra, tahta Alman asıllı Hanover hanedanı geçti. 1 Ocak 1801 tarihinde yürürlüğe giren "Union Act" adlı yasayla İngiltere, Gal eyaleti ve İskoçya'dan oluşan Büyük Britanya ile İrlanda "United Kingdom of Great Britain and İreland" (Büyük Britanya ve İrlanda Birleşik Krallığı) adı altında birleştiler. 1901'de taht, evlenme yoluyla, Saxe-Coburg-Gotha hanedanına geçti. Aynı sülaleden V. George, 1917'de, İngiltere ile Almanya savaş hâlindeyken, Alman asıllı bu adı bıraktı ve hanedan adı olarak şatolarından birinin adı olan Windsor'u kabul etti. Birleşik Krallık, hemen hiçbir ciddî sarsıntı geçirmeden 1921 yılına kadar sürdü. Ancak İrlanda'da güçlenen özerklik yanlısı akımla (Home Rule) ihtilâlci Sinn Fein partisinin çıkardığı olaylar ve özellikle 1916'daki isyan, nihayet 1922'de birleşmeyi bozdu. Bu yılda, Güney İrlanda'nın Katolik olan 26 kontluğu, bir Britanya dominyonu olmak üzere, "İrish Free State" (İrlanda Serbest Devleti) kurdular. Kuzeyde kalan 6 Protestan kontluk, "Northern İreland" (Kuzey İrlanda) adıyla birliğe bağlı kaldı. İrlanda Serbest Devleti, 1937'de anayasasını değiştirerek, bağımsız ve demokratik bir cumhuriyet olduğunu ilân etti. Böylece Birleşik Krallık, İngiltere-İskoçya birliğine dayanmak zorunda kaldı. Almanya'da iktidara geçen Hitler'in saldırgan tutumu karşısında, İngiltere uzun zaman yumuşak bir tavır aldı. Fakat Polonya'nın işgal edilmesi üzerine Almanya'ya savaş açtı (1939). İtalya'nın ve Japonya'nın da İngiltere'ye karşı savaşa girmesiyle oldukça zor günler geçiren İngiltere, sonunda savaşı zaferle bitirmeyi başardı. Savaş sonrasında tüm dünyada yaygınlaşan bağımsızlık hareketleri İngiltere'nin Hindistan'ı, Pakistan'ı, İrlanda'yı ve Afrika'daki birçok sömürgesini yitirmesine neden oldu. Böylece gücü azalan İngiltere, Batı dünyasının liderliğini ABD'ye kaptırdı. Savaşın hemen sonrasındaki seçimleri İşçi Partisi kazandı. 1951 seçimlerinde Muhafazakârlar yeniden iktidara geldiler. 1952'de II. Elizabeth tahta çıktı. Etkisini giderek artıran ekonomik bunalım bu yıllardan başlayarak işbaşına gelen hükümetler tarafından tam olarak giderilemedi. 1973'te Ortak Pazar'a girilmesi ve Kuzey Denizi'nde petrol bulunması ülke ekonomisini bir parça rahatlattı. 1979 yılında iktidara gelen Muhafazakâr Parti lideri Margaret Thatcher başkanlığındaki hükümet, enflasyonu yenmek için bazı önlemlere başvurdu. Uygulanan sıkı para politikası ve ücretlerin dondurulması gibi önlemlerle İngiltere'yi eski ekonomik gücüne kavuşturmak isteyen Thatcher, sendikaların muhalefeti, giderek artan işsizlik, Kuzey İrlanda'daki terör hareketleri ve ülke içinde yabancılara karşı başlayan düşmanlık gibi sorunlarla uğraşmak zorunda kaldı. Ayrıca İngiltere'ye bağlı Falkland Adaları'nın Arjantin tarafından işgali (1982) üzerine girişilen savaş ülke ekonomisine büyük bir yük bindirdi. Bununla birlikte Margaret Thatcher başkanlığındaki Muhafazakâr Parti son olarak 1987 Haziranı'nda yapılan seçimleri de kazanarak, İngiltere siyasal yaşamında üç kez art arda seçim kazanma başarısını elde etti. 4 Mayıs 1990'da yapılan yerel seçimlerde Muhafazakâr Parti'nin oyları % 31'e düştü. Yapılan kamuoyu yoklamalarında İngilizlerin % 64'ünün, Thatcher iktidarını artık desteklemediğini ortaya koydu. Muhafazakâr Parti liderliği için Kasım'da yapılan seçimlerde Başbakan Margaret Thatcher, alması gereken oyçokluğunu sağlayamadı. Thatcher 22 Kasım 1990'da başbakanlıktan ve parti başkanlığı görevinden istifa ettiğini açıkladı ve seçimi hükümetin Maliye Bakanı John Major kazandı. 1992'de yeniden seçilen Major, zor bir ekonomik durum ve Avrupa kurumlarının milliyetçilik üstü tavrına karşı güçlü bir muhalefetle başetmek zorunda kaldı. 1993'te Avrupa ile bütünleşme konusundaki şiddetli muhalefete rağmen Maastricht Antlaşması onaylandı. Kuzey İrlanda barış süreci başlamış oldu. 1977'de İşçi Partisi seçimi kazandı; liderleri Tony Blair başbakan oldu. İskoçya ve Galler Ülkesi daha büyük bir otonomi kazandı.

MsXLabs.org & MORPA Genel Kültür Ansiklopedisi
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.

Benzer Konular

9 Temmuz 2013 / Misafir Mimarlık
2 Ocak 2010 / ThinkerBeLL Mimarlık
1 Temmuz 2011 / Jumong Mimarlık
27 Şubat 2016 / ahmetseydi Taslak Konular