Arama

Kadim Zamanlar

Güncelleme: 9 Mart 2007 Gösterim: 16.945 Cevap: 2
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
23 Kasım 2006       Mesaj #1
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Kadim zamanlar
Vikipedi, özgür ansiklopedi
Sponsorlu Bağlantılar

Kadim sözlük anlamıyla Meydan Larousse’a göre, çok eski ve başlangıcı geçmişin derinliklerinde kaybolmuş demektir.
Yeryüzü kabuğunu oluşturan karalar bundan 400 milyon yıl önce Güney Kutbunda toplanmış olan Gondwana (Pangea) isimli tek bir kıtadan oluştuğu, yeryüzü Tethys adı verilen bir okyanus ile kaplı olduğu zaman içinde Pangea’nın parçalanarak kuzeye doğru hareket ettiği ve bugünkü kıtaları oluşturduğu bilinmektedir.
Pasifik Okyanusunun doğusundaki Nazca Plakası yılda 6 cm’lik bir hızla Kuzey Amerika kıtasının altına kaymakta olduğu da bilinmektedir. Nazca plakasının kuzeyinde Farallon isimli bir kıtanın çok eskiden mevcut olduğu ve bundan 50 milyon yıl önce Kuzey Amerika kıtasının altına doğru hareket ederek battığı bugün bilinen gerçekler arasındadır.
"Ancak günümüzün Yer Fiziği Bilimi'nin kabul ettiği gerçeklerin dışında Pasifik Okyanusu'nda Mu Kıtası isimli bir kıtanın var olduğunu ve sulara gömüldüğünü kabul etmek yerine dünyanın çeşitli yerlerinde bazı eski uygarlıkların olabilirliğini kabul etmek, Yer Fiziği bilimine ters düşmemek için daha uygun olacaktır."
B. Albert 1991
Bilinmeyen Geçmiş
  • Bilimsel olarak bilinen ilk kara parçası M.Ö. 400 milyon yıl
  • Üzerinde anladığımız anlamda yaşam barındırma olasılığı yüksek olan hatta zaman zaman sulara batan diğer hareketli kıtalar M.Ö. 50 milyon yıl
  • Son parçalarının Pasifik Okyanusu’nun derinliklerinde yattığı var sayılan Mu Kıtası M.Ö. 40 milyon yıl ile 1 milyon yıl
  • Mu uygarlığının hayatta kalmayı başarmış son torunları M.Ö. 80.000 ile 36.000 yılları arası
  • Bir başka batık uygarlık olan Atlantis M.Ö. 70.000 ila 35.000 yılları arası
  • Uygar insana ait bulunmuş ilk kanıtlar olan 2500 adet taşlaşmış Nacaal kil tabletleri M.Ö. 15.000 yıl
  • Mayalar M.Ö. 15.000 ile 950
  • İsis – Osiris – Horus üçlemesi M.Ö. 12.000 ile Milat
  • Uygurlar M.Ö. 8.000 ile 800
  • Antik Çin-Hint M.Ö. 5.000 ile M.S. 1.200
Kadim uygarlıklara ait izleri bulmak imkansız denecek kadar zordur. Çünkü üzerinde yaşadığımız gezegenin ekolojik şartları çeliği bile 2500 ile 3000 yıl arasında tamamen bozunuma uğratarak toprağa dönüştürmektedir. Elimizdeki en eski kanıtlar Naacal Tabletleri 15.000 yaşındadır. 15.000 senenin öncesi ise her türlü spekülasyona ve yakıştırmaya açıktır. Günümüzden 9.600 yıl öncesine kadarını bugün bilimsel olarak tartışıyor ve sorguluyouz. İnsan türü olarak 10.000 yıldır yaşadığımızın farkındayız.
Üzerinde anladığımız anlamda yaşam barındırma olasılığı yüksek olan hatta zaman zaman sulara batan diğer hareketli kıtalar M.Ö. 50 milyon yıl önce oluştuğu biliniyor. Mantık yeteneği olan ilk canlıların 40.000 yıl önce ortaya çıktığı söyleniyor. Tarihin başlangıcı ise 10.000 yıl öncesine gidiyor.
Bir uygarlığa bilimsel ilerleme yoluyla kendi kendini mahvedebilecek düzeye varabilmesi için ortalama 10.000 yıl tanırsak bizim uygarlığımızdan önce de dünyada bir ya da daha çok uygarlığın gelmiş geçmiş olması için yetecek zaman payı vardır.belki teknik yönden ilerlemiş her uygarlık er geç , rastlantı eseri ya da bir planlama sonucu olarak atom gücünü keşfedecek ( Bizim için 10.000 yıl sürdü ) ve keşfedince de ya bu büyük gücü kontrol altında tutabilmek ya da uygarlığın mahvolmasını göze almak gibi bir ikilemle karşı karşıya gelecektir. Eğer böyle bir dünya uygarlığı gerçekten vardı da kendi mahvını kendi yaratarak yok olduysa bunun anıları elbette destanlarda bulunacak ya da bilinmyen bir çağa yorumlanan anakronistik kalıntılarla anlaşılmayan dev harabelerle kendini belli edecektir.

Konu ile ilgili..
  • Pasifik okyonusuna gömüldüğü düşünülen Büyük Güneş İmparatorluğu Mu Uygarlığı
  • Atlantis miti
  • Çin’deki , Meksikada’ki, Mısır’daki ve dünyanın çeşitli yerlerindeki Piramitler ve piramit ustası İmhotep
  • Miami, Bermuda ve San Juan arasında kalan Bermuda Şeytan Üçgeni
  • Bolivya’da bulunan Tiahuanaco kenti
  • Güney Amerika yerlileri Aztekler, Mayalar, İnkalar, Aymara
  • İngiltere’de bulunan Stonehenge
  • Troia (Truva)
  • Türkiye'deki Yeraltı Şehirleri
  • Kutbun ötesindeki ülke
  • Meşe adasındaki Para Çukuru
  • Yunanistandaki Ntavelis Mağarası
  • Agharta
  • Kayıp uygarlık Şamballa
  • Dünyanın hemen hemen bütün mitlerinde geçen Büyük tufan ve Nuhun gemisi
  • Babil Pili, Dendera tapınağı duvarlarındaki tüp, Ashoka sütunu, Antikytherada bulunan yıldız ölçerin bulunduğu Tarih öncesinden kalma cisimler
  • Ahid sandığı
  • Peru’daki Nazca Düzlüğü
  • Piri Reis'in Haritası
  • Babil kulesi
  • Paskalya Adası’ndaki heykeller
  • Yok olan kavimler
  • Nemrut dağındaki Commagene (Kommagene) Krallığı'na ait kral Antioch’un mezarı
  • Basit bir dürbünden bile haberi olmayan ama astronomik buluşlar yapan Dogon Kabilesi
  • Bilinen ve bulunan en eski dinsel yazılar Ölü deniz yazmaları
  • Uygar insana ait bulunmuş ilk kanıtlar Naacal Tabletleri
  • Yok edilen İskenderiye Kütüphanesi
  • Antik astronotlar
  • Gizli örgütler

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
8 Ocak 2007       Mesaj #2
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Bermuda Şeytan Üçgeni bulunduğu bölgede başlı başına bir muamma olgusu olmuştur. O bölgede şimdiye kadar sayısını kimsenin bilmediği kadar fazla kayıp vakası yaşanmıştır ve bunlardan geriye tek bir iz bile kalmamıştır. Kimsenin açıklama getiremediği bu esrarengiz fenomen, içinde bilim adamlarının da bulunduğu pek çok insan tarafından "doğaüstü bir takım güçlerin yaptırımı" olarak algılandı ve öyle lanse edildi. Bu açıklamalar arasında kayıp kıta Atlantis'in orada bulunup (bu düşünceyle paralel olarak Atlas okyanusu ismini almıştır.) Kayıp Kıta'nın hiçbir zaman anlaşılamayan teknolojik ve manyetik kayıp aygıtlarından birinin etkisinden veya o bölgenin defalarca Dünya dışı varlıkların ziyaretlerinde orada yarattıkları manyetik alanın bir etkisi olduğu, hatta Kristof Kolomb'un bile tuttuğu günlüklerde, o bölgede gökyüzünde uçan tanımlamaz cisimlerden bahsedildiği iddia edilmiştir. Bu esrarengiz üçgen ile ilgili olarak yapılan son iddia ise uzun yıllardır devam eden araştırmaların birkaç yıl önce bir sonuç verdiğinin iddia edilmesi ile ortaya çıktı . Bu son iddia ya göre tüm bu gizemli olaylar aslında basit bir doğal gaz cilvesi idi .
Yer altından fışkıran doğal gazlar, sadece yüksek kara parçalarından değil, deniz ve okyanus tabanlarından da çıkarlar. Çünkü deniz tabanları da üstü suyla kaplanmış alçak kara parcalarıdır. Ancak, okyanusların derinliklerindeki bölgelerden çıkmak isteyen doğal gazlar, oradaki çok dusuk ısının da etkisiyle katı hâle dönüşürler ve "hidrat" denilen beyaz ve tebeşirimsi bir madde haline gelirler. Çok derinlere dalabilen robot kameralarının bu bölgedeki karbeyaz okyanus tabanını ve bazı gemi enkazlarinı resimlemesinden sonra konuya şu bilimsel açıklama getirilmiştir: Bu bölge, Gulf Stream denilen sıcak su akıntısının da geçtiği yerdir. Tabanın bazen ısınması yüzünden, bu "tebeşir gazlar" erir ve sudan hafif oldukları için yüzeye doğru yükselirler. O anda, tabandan yüzeye kadar bir boşluk(girdap-vakum) oluşur ve okyanus adeta delinir. O sırada oradan geçen ne varsa, derin bir kuyuya düşer gibi hızla okyanusun dibini boylar. Çünkü, gazın kaldırma kuvveti gemileri taşıyacak güce sahip değildir. Gazın yükselmesi sona erince boşluk tekrar suyla dolar ve geride hiçbir iz kalmadan kocaman gemiler kilometrelerce derine gömülmüş olurlar. Uçakların düşerek kaybolması ise gene aynı sebeptendir. Yüzeye çıkan doğal gazlar, havadan da hafif oldukları için yükselmeye devam ederler. Bu kez vakum, bölgenin üzerindeki atmosferde oluşur. Oradan tesadüfen geçen bir uçak hemen irtifa kaybeder ve motorları durur. Çünkü, motorlardaki benzinin yanması için oksijene ihtiyaç vardır ve o boşlukta hava olmadığı için oksijen de olmaz. Böylece uçak da, hızla okyanus tabanına doğru dolunun her daim boşa akması gibi çekilir. Tabi tüm bunlar birer iddiadan -en azından şimdilik- öteye gidemiyor, ama Bermuda Şeytan Üçgeni sırrını uzun bir süre daha saklamaya devam edecek gibi görünüyor
Sponsorlu Bağlantılar
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
9 Mart 2007       Mesaj #3
Misafir - avatarı
Ziyaretçi

Kadim : (Arapça, sıfat) Çok eski, başlangıcı olmayan ya da başlangıcı geçmişin derinliklerinde kaybolmuş olan.
Bir medeniyetin kendi kendini yok edebilecek düzeye gelmesi için 10.000 yıl verirsek –bu artık ozonu delerek mi olur, zincirleme çekirdek reaksiyonunun önüne geçemeyerek mi olur, gökyüzünü CO2 kaplayıp küreyi fırınlayıp tufanlar yaratarak mı olur, laboratuarda üretilip kontrol edilemeyen bir virüsün yarattığı pandemi ile mi olur, üremek zor geldiği için soyun kuruması ile mi olur, her ne ise– hayalgücü geniş bazı insanlar 200.000 yıl önce homo sapiens’in görünmesinden bu yana en az üç beş medeniyetin kurulup yıkılması için yeterli zaman bulunduğunu düşünmüşlerdir. Bu medeniyetlere ait arkeolojik buluntuya rastlanmamasını ise bu uygarlıkların artık var olmayan batmış –belki de birbirlerini batırmış– kıtalarda yaşamalarına bağlarlar. Bu medeniyetlerin izlerini yazılı kayıtlarda bulmak çok zor olduğu için belki de efsanelerde aramak gerekir.




Battığı savlanan kıtalardan biri Mu diğeri Atlantis’tir. Uygur, Mısır ve Mayalar’ın ilk Mu kolonileri oldukları Keltler’in, İskitler’in de bunların torunları olduğu söylenir. Kayıp kıta Mu ile Mustafa Kemal Atatürk de Cumhuriyet’in ilk dönemlerinden ilgilenmiş, araştırma yapmaları için tarihçileri dünyanın değişik bölgelerine göndermiştir (daha sonra konunun detaylarına bakacağız).
Kayıp Kıta Mu
Günümüzden 100.000 yıl önce Pasifik’te manevi yönleri çok güçlü bir uygarlığın yaşadığı savlanır. Levha tektoniği kanunlarına göre böyle bir kıtanın varlığı pek mümkün görünmese de J. Churchward günümüzde Polinezya, Mikronezya ve Melanezya takımadalarını oluşturan adaların bu kıtanın kalıntıları olduğunu ileri sürmüştür.
Kadim Zamanlar

Siyah, esmer, kızıl ve sarı olmak üzere dört ırktan oluştuğu düşünülen Mu insanlarının yazı dilleri farklı olmakla birlikte, konuşma dilleri ortaktı. Bu, bana Babil Kulesinin hikayesini hatırlatır:
Babilliler tanrıya daha yakın olmak için bir kule yapmaya karar verirler. Kule yükseldikçe yükselir, yükseldikçe yükselir, Babilliler tanrıyı unutup kendi yaptıklarıyla böbürlenmeye başlarlar. Tanrı, bunlara öyle bir ceza vereyim ki bir daha biraraya gelemesinler der ve o zamana kadar hepsi aynı dili konuşurken, farklı diller konuşan gruplara böler onları.
Kimbilir, belki de Mu kıtası insanları birbirlerini anlayamadıkları için medeniyetleri entellektüel bir çöküş yaşamıştır.
babel01
Babil Kulesi
Kayıp Kıta Atlantis
Günümüzden 70.000 yıl önceye tarihlenen diğer kayıp kıta Atlantis ise Platon’un notlarına göre Atlantik Okyanusu’ndaydı. Günümüzde Atlantis’in yeri konusunda değişik fikirler vardır, bunlardan bizi ilgilendirebilecek iddialardan biri, Truva'nın aslında Atlantis olduğu, diğeri ise Kıbrıs ve Suriye arasında sular altında kalan bir kara parçasının Atlantis olduğu ve Antakya’nın bu medeniyetin bir parçası olduğudur.
Teozofların kadim bilgilere dayandırdıkları iddialara göre insan soyu “7 kök soy” denen bir gelişim süreci yaşamaktadır ve günümüz insanlığı şu an 5. kök soydadır.
1- Esîrî alemdeki birinci kök soy: Dünyadaki ısı çok yüksek olduğu için maddeden oluşmayan ruhani varlıklar
2- Hyperborea’daki ikinci kök soy: Dünya ısısının azalmasıyla tekamül edip maddeye dönüşen dev boyutlardaki tek cinsiyetli varlıklar
3- Lemurya’daki (Mu kıtası) üçüncü kök soy: Bildiğimiz insan formundaki çift cinsiyetli günümüz insanına göre oldukça iri, zihinsel yetenekleri gelişmiş olan varlıklar
4- Atlantis’teki dördüncü kök soy: Mu insanlarına göre psişik yetenekleri daha yüksek, kullandıkları sözcükler majik (büyülü) etkilere sahip olan (sözlerle bitkilerin büyümelerini hızlandırıp, vahşi hayvanları evcilleştirilebiliyorlardı) insanlar
5-Beşinci kök soy (günümüz insanı) : Dördüncü kök soyda mantığın ilerlemesi ile hesaplama, sentezleme, adalet yetileri gelişmiş ancak psişik yetenekler körelmiştir. Bu soy son zamanlarını yaşamaktadır.
6- Altıncı Kök soy : Günümüz insanları Mu ve Atlantis medeniyetindeki sezgisel yeteneklere yeniden kavuşacaklardır.
7- Yedinci kök soy: İnsan evriminin son ve en üst noktasını oluşturacaktır.
Kadim zamanlara ait belgelerin de bulunduğu İskenderiye Kitaplığı yok olmasaydı, belki de o zamanlar hakkında şimdi daha çok şey biliyor olacaktık. İskenderiye Kitaplığı, İ.Ö. 1. yüzyılda Julius Sezar tarafından, İskenderiye'yi kuşattığı sırada mı, yoksa, İ.S. 4. yüzyılda İskenderiye'de puta tapanların çokluğuna bozulan Hristiyan İmparator I. Theodosius tarafından mı ya da İ.S. 7 yüzyılda İslam Halifesi Hz. Ömer’in emriyle Mısır Fatihi Amr İbnül-As tarafından 'Bu kitaplardaki bilgiler Kuran'a aykırı ise haramdır, Kuran'da yazanlarla aynıysa gereksizdir' diyerek mi yok edildi bilinmiyor. Belki de hepsi bir kenarından yakabildiğini yaktı ya da kadim zamanlara ait bilgilerin yok olmasının suçunu birbirlerinin üzerine atmaya çalışıyorlar.
Biz Kadim Türkler
Cumhuriyet’in ilk yılları, Osmanlı’yı hem akıllardan hem gönüllerden silmek adına “Türk Tarih Tezi” oluşturma peşinde geçti. Mustafa Kemal Atatürk, 1934 tarihinde Türkiye’yi ziyaret eden İsveç veliahtı Gustav Adolf şerefine verdiği yemekte şu şekilde biten bir konuşma yapmıştı:
“...avrupa’nın iki bitim ucunda yerlerini berkiten uluslarımız, ataç özlüklerinin tüm ıssıları olarak baysak, önürme, uygunluk kıldacıları olmuş bulunuyorlar; onlar bugün en güzel utkuyu kazanmaya anıklanıyorlar: baysal utkusu.”
Konuşmayı İngilizce’sinden izleyen Gustav Adolf’ten başka anlayan olmamıştı. Böyle gitmeyeceği anlaşılınca "Güneş Dil Teorisi" ne geçildi, böylece diğer dillerden alınan kelimeler yabancı sayılmayacaktı, çünkü teori bütün dillerin Türkçe’den türediğini savunuyordu.
Kayıp kıta fikirlerinin sahibi James Churcward’ın kitapları Türkçe’ye çevrilince bir heyecan yaşandı. Çünkü Uygurlar’ın aslında Mu medeniyetinin devamı olduğu dolayısı ile Türkler’in anavatanın Mu olduğu fikri tam da Türkler’e alternatif ve ulusçu bir resmi tarih yazma aşamasında imdada koşmuştu. Mustafa Kemal Atatürk, Maya kültürü bağlantısını araştırması için tarihçi Tahsin Mayatepek’i Meksika’ya büyükelçi olarak atadı. Tahsin Bey eli boş dönmedi, Maya dilinde “tepe” anlamına gelen “tepek” sözcüğünü ve başka kültürel bağlantılar bulmuştu. Tahsin Bey’in soyadı “Mayatepek” buradan kaynaklanmaktadır.
ORHUN YAZITLARI ve RUNİK ALFABE
Türk’ler, daha doğrusu Öntürk’ler tarafından oluşturulduğu tahmin edilen en eski uygarlığın tarihi M.Ö 4500’e kadar gider (Anav Kültürü). Bunu MÖ. 3000 ile MÖ. 1700 yılları arasında tarihlenen Afanasyevo Kültürü ve MÖ. 1700 ile MÖ. 1200 yıllarına tarihlenen Andronova Kültürü ve MÖ 1200- MÖ 700 yıllarına tarihlenen Karasuk Kültürü takip eder. “Türk” kelimesine yazılı olarak ilk defa Göktürk’lerin M.S. 8. yüzyılda diktikleri Orhun-Yenisey Yazıtlarında rastlanır.
ir5
Futhark ve Göktürk alfabelerinin karşılaştırılması
Otodidakt tarihçi Turgay Kürüm bir gün, Orhun yazıtları üzerindeki alfabe ile Vikingler’in Rün ya da Futhark diye bilinen ve o güne kadar okunamamış, okunamadığı için de majik anlamlar yüklenen alfabesi arasında bir ilişki kurar. İsveç’te bulanan Kylver Kayası, Mojbro Kayası ve Istaby Kayası üzerindeki Runik yazıları Göktürk sesleri ile okuduğunda bugünün Türkçesi ile anlamlı görünen ifadeler ortaya çıkar. Bunlardan en ilginci üzerine köpek ve şaha kalkmış bir at üzerindeki savaşçı figürleri kazınmış Möjbro taşı üzerindeki yazının tercümesidir:
gopek yik op ke kelkic ikin ekgök göksüpek desinkic
Günümüz Türkçesi ile:
köpek iyi hucuma kalksın -saldırsın- ikisinede "ekgök" gözüpek desin
ir16
Möjbro taşı
Turgay Kürüm, ilk altı harfi F-U-T-H-A-R-K olduğu için Futhark diye anılan alfabenin önce Orta Asya’daki Türkler tarafından kullanıldığı, ipek yolu vasıtası ile Hazar Denizi’nin kuzeyinde yaşayan İskitler’e onlardan da Gotlar’a geçtiği bu şekilde İskandinavya’ya kadar gittiğini öne sürmektedir. Bir Öntürk araştırmacısı olan Kazım Mirşan’ın da benzer savları bulunmaktadır.
AZ BİLİNEN ÖNTÜRK ESERLERİ
Altın Elbiseli Adam
Türkler’e ait en eski yazılı eserlerin Orhun anıtları olduğu zannedilirken, 1970’te Kazakistan Almatı’da M.Ö. 4-5 yüzyıllarına tarihlenen bir Saka İskit Türk Tiginine ait mezar bulundu. Mezardan, tamamı altından yapılmış bir elbise ile üzerinde runik bir yazı bulunan bir gümüş tas çıkarıldı. Sovyet tarihçiler yazıyı şu şekilde tercüme etti: "Tigin 23'ünde öldü. Esik halkının başı sağ olsun." Bu buluntu, runik yazının ilk olarak Orta Asya'da Türkler tarafından kullanıldığı fikrini desteklemektedir.
china02
Çin Piramitleri, Beyaz Piramit
Çin Piramitleri
Kazım Mirşan, M.Ö. 2500 yıllarında inşa edildiği sanılan Çin piramitlerinin Öntürk’lere ait olduğunu öne sürmektedir. Bu piramitlerden en büyüğü resimde görülen “Beyaz Piramit” tir.
Tötö Kanalı
Orta Asya'da, Fergana Vadisi'nde Göktürkler tarafından yapılmış olan bir sulama kanalı olan Tötö Kanalı ilk yapıldığında 35 km. imiş. Kaynaklar, bugün 10 km’si ayakta olan kanalın 1935'den beri Ruslar tarafından sulama amaçlı olarak kullanıldığını belirtiyor.
// spacer

Benzer Konular

7 Nisan 2010 / asla_asla_deme Osmanlı İmparatorluğu
19 Kasım 2008 / crayz-kolpa Taslak Konular
22 Aralık 2007 / KENCISii Taslak Konular
12 Şubat 2016 / Daisy-BT X-Sözlük