Arama

Kız Kulesi Efsanesi

Güncelleme: 13 Ağustos 2016 Gösterim: 293.067 Cevap: 7
sanar - avatarı
sanar
Kayıtlı Üye
9 Ekim 2008       Mesaj #1
sanar - avatarı
Kayıtlı Üye

Kız Kulesi Efsanesi

Ad:  kız kulesi1.jpg
Gösterim: 7457
Boyut:  37.0 KB

Kız Kulesi, İstanbul’da, Boğaz'ın Marmara Denizine açıldığı yerde, Anadolu yakasındaki Salacak kıyısının 100 m kadar açığında bir kayalık üstünde küçük kule. Tarih boyunca birçok efsaneye konu olmuştur. Adı da bir Bizans imparatorunun buraya kapattığı kızını anlatan efsaneden gelir.
Sponsorlu Bağlantılar

Kaynaklaıdan, Boğaz girişini denetim altında tutmak isteyen Atinalı komutan Alkibiades’in İÖ 410’da bu kayalığın üstüne bir karakol kurdurduğu bilinir. 12. yüzyılda Bizans imparatoru I. Manuel Komnenos aynı yerde yaptırdığı kule ile Sarayburnu'ndaki başka bir kule arasına zincir gerdirerek Boğaz’ı kapattı.

II. Mehmed (Fatih) kenti aldıktan sonra buraya bir nöbetçi birliği yerleştirdi. 1509'daki depremde yıkılan V ilenin yerine yapılan ve fener olarak ku imlan ahşap kule 1721’de çıkan yangından jüyük zarar gördü. 1763’te kâgir olarak yeniden yapıldı. 1829'da karantina istasyonu olarak kullanılmaya başlayan kule, 1832'de baştan aşağı onarıldı. 1857’de Fenerler İdaresi'ne geçti. 1945’te Liman Müdürlüğü tarafından bir kez daha onarıldı. Uzun süre askeri amaçla kullanıldıktan sonra boşaltıldı. 1992’de Üsküdar Belediyesi burayı kültürel amaçlarla kullanmak üzere onarmayı tasarlıyordu.

kaynak: Ana Britannica

BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen Safi; 13 Ağustos 2016 20:19
ThinkerBeLL - avatarı
ThinkerBeLL
VIP VIP Üye
29 Eylül 2009       Mesaj #2
ThinkerBeLL - avatarı
VIP VIP Üye

Kız Kulesi


Kız Kulesi, hakkında çeşitli rivayetler anlatılan, efsanelere konu olan, İstanbul Boğazı'nın Marmara Denizi'ne yakın kısmında, Salacak açıklarında yer alan küçük adacık üzerinde inşa edilmiş yapıdır.
Çok eski tarihi geçmişi olan Kız Kulesi, bir zamanlar, Boğazdan geçen gemilerden vergi alınmak maksadı ile kullanılmıştır. Kule ile Avrupa Yakası boyunca büyük bir zincir çekilmiş ve gemilerin Anadolu Yakası ile Kız Kulesi arasından geçişine (o zamanlar gemi boyutları küçük olduğu için geçebilmekteydi) izin verilmiştir. Bir süre sonra Kule, zinciri taşıyamamış ve Avrupa Yakası'na doğru yıkılmıştır. Kuleden suyun içinde bakıldığında yıkıntıları görülmektedir.
Sponsorlu Bağlantılar
Ad:  800px-Maidenstower79.jpg
Gösterim: 4269
Boyut:  51.5 KB

Üsküdar'ın sembolü haline gelen kule, Üsküdar’da Bizans devrinden kalan tek eserdir. MÖ 24 yıllarına kadar uzanan tarihi bir geçmişe sahip olan kule, Karadeniz’in Marmara ile birleştiği yerde küçük bir ada üzerinde kurulmuştur.
Kızkulesi'nin mimari yapılanma süreci MÖ 341 yılına kadar uzanır. O dönemlerde Boğaz’ın çıkıntısı olan bu burun, (daha önce yarımada olduğu ile ilgili söylenceler vardır) "vus" adı ile anılır. Bu tarihte Komutan Chares'in eşi için, mermer sütunlar üzerine yapılan bir anıt mezar kimliğinden sonra, MÖ 410'da Sarayburnu'nun bulunduğu yerden, kulenin bulunduğu adaya zincir gerilerek, Boğaz’ın giriş ve çıkışlarını kontrol eden bir gümrük istasyonu haline getirilir. MS 1110’lara gelindiğinde ise ilk belirgin yapı (kule), İmparator Manuel Comnenos tarafından inşa ettirilir. Savunma kulesi olarak inşa ettirilen bu yapı "Küçük Kale" anlamına gelen Arcla adını alır. Bu yapı ile ilgili net bilgiler olmamakla birlikte, bugünkü boyutlarına yakın olduğu düşünülmektedir.
Bazı Avrupalı tarihçiler buraya Leander Kulesi derler. Kule hakkında pek çok rivayetler bulunmaktadır. Evliya Çelebi kuleyi şöyle tarif eder:
Deniz içinde karadan bir ok atımı uzak, dört köşe, sanatkarane yapılmış bir yüksek kuledir. Yüksekliği tam seksen arşundur. Sathı mesehası iki yüz adımdır. İki taraftan yerde kapısı vardır.
Ad:  Maiden_tower_big.jpg
Gösterim: 4498
Boyut:  207.9 KB
İstanbul'un fethi sırasında savunma amaçlı olarak kullanılan kule, 1453 yılından sonra çok farklı amaçlarla kullanılmıştır. Osmanlı döneminde savunma kalesi olmaktan çok bir gösteri platformu olarak kullanılmış ve Mehterler burada adaya yerleştirilen topların atışları ile birlikte nevbet (bir çesit İstiklal Marşı) okumuşlardır. 1509 depreminde zarar gören yapı, daha sonraki yıllarda tekrar inşa ettirilir. Bunun dışında ilave edilen fenerle de gemilere yol gösterme işlevi yüklenir. O dönemde inşa edilen yapı, kule ve kale olarak iki ayrı bölümden oluşmuş ve içine sarnıç yapılmıştır. 1719 yılında fenerden çıkan alevle yanan Kızkulesi, 1725 yılında şehrin Baş Mimarı Nevşehirli Damat İbrahim Paşa tarafından tekrar onarılır. Kule kısmı biraz değiştirilerek üst tarafa camlı bir köşk ve onun üzerine de kurşunla kaplı bir kubbe oturtturulur ve bina kâgir olarak tekrar yapılır. 1830 senesinde kolera salgınının şehre yayılmaması için karantina hastanesine dönüşür. Osmanlı İmparatorluğu'nun çöküş devrine girmesi ile tekrar savunma kalesi olarak kullanılmaya başlanır ve toplarla donatılır.
Sonrasında, ünlü hattat Rakim'in yazısı ile kapısının üzerindeki mermere Sultan II. Mahmut'un tuğrasını taşıyan kitabe yerleştirilir. 1857'de tekrar fener ilave edilir ve 1920 yılında fenerin lambası otomatik ışık yapma sistemine kavuşur. 1944 senesinde yenileme yapılır. 1959 senesinde Askeriye'ye devredilir ve radar istasyonu olarak kullanılır. 1982 senesinde Türkiye Denizcilik İşletmeleri'ne devredilir ve bu dönemde bir ara geçici olarak siyanür deposu olarak kullanılır.

Bugün görülen kulenin temelleri ve alt katın önemli kısımları Fatih devri yapısıdır. Kulenin etrafındaki sahanlık geniş kaplanmıştır. Üstündeki madalyon halindeki bir mermer levhada, kuleye şimdiki şeklini veren Sultan II. Mahmut’un, Hattat Rasim’in kaleminden çıkmış 1832 tarihli bir tuğrası vardır. Kulenin Eminönü tarafı daha genişçe olup burada bir de sarnıç vardır.
İlk olarak Yunan döneminde bir mezara ev sahipliği yapan bu ada Bizans döneminde inşa edilen ek bina ile gümrük istasyonu olarak kullanılmıştır. Osmanlı döneminde ise gösteri platformundan, savunma kalesine, sürgün istasyonundan, karantina odasına kadar bir çok işlev yüklenmiştir. Asli görevi olan ve yüzyıllardan beri varlığı ile insanlara, geceleri ise geçen gemilere göz kırpan feneri ile yol gösterme işlevini hiç kaybetmemiştir.Geçmişten geleceğe en çok da düşlere yol göstermektedir Kız Kulesi. Kız Kulesi 2000 yılında restore edilerek, artık çatal-bıçak seslerinin duyulduğu bir mekân haline dönüştürülmüştür. Kız kulesine ulaşım Salacak ve Ortaköy'den sandallarla yapılmaktadır.

Ad:  800px-Maiden_tower.jpg
Gösterim: 3986
Boyut:  62.1 KB

Kız Kulesi Efsaneleri


Kızkulesi'nin ulaşılmazlığı nedeniyle, insanlar onun içinde yaşanılanlar hakkında çok fazla bilgiye sahip olamamışlar ve içi ile ilgili hikâyeler anlatıp ve düşler kurmakla yetinmişlerdir.

İlk Hikaye


Kızkulesi ile ilgili anlatılan ilk hikâye; Ovidius'un kaydettiği bir aşk hikâyesidir. Hero ile Leandros adlı iki gencin hüzünlü aşkını anlatan bu hikâye, Hero'nun kuleden ayrılmasıyla başlar. Hero, Afrodit'in rahibelerindendir ve aşka yasaklıdır. Yıllar sonra Afrodit'in tapınağında yapılan bir törene katılmak için kuleden ayrılır ve orada Leandros ile karşılaşır. Birbirine aşık olan iki genç, Leandros'un gece kuleye gelmesi ile aşklarını kutsarlar. Kızkulesi her gece iki gencin gizli aşkına ve yasak sevişmelerine tanıklık eder. Leandros'un yüzerek kuleye geldiği fırtınalı bir günde Hero'nun yaktığı sevda ateşinin feneri söner. Karanlıkta yolunu kaybeden Leandros, Boğaz’ın sularına gömülür. Sevgilisinin öldüğünü gören Hero da kendini Kızkulesi'nden Boğaz’ın sularına bırakır.

İkinci Hikaye


Kavuşamayan âşıklara atfen anlatılan bu hikâyeden başka bir de; Kleopatra'nın sonuna benzer bir sonun anlatıldığı yılan hikâyesi vardır. Kehanete göre kralın birine, çok sevdiği kızı onsekiz yaşına geldiğinde bir yılan tarafından sokularak öleceği söylenir. Bunun üzerine kral, denizin ortasındaki bu kuleyi onararak kızını buraya yerleştirir. Kaderin kaçınılmazlığını kanıtlarcasına, kuleye gönderilen üzüm sepetinden çıkan bir yılan, prensesin tenine süzülerek zehrini boşaltır. Kral, kızına demirden bir tabut yaptırarak Ayasofya'nın giriş kapısının üstüne yerleştirir. Bugün bu tabutun üstünde iki delik vardır. Yılanın, ölümünden sonra da onu rahat bırakmadığına dair hikâyeler anlatılır.

Üçüncü Hikaye


En son anlatılan hikâye ise Osmanlı Dönemi ile ilgilidir. Bu hikayede, Battal Gazi'nin askerleri ile Kızkulesi'ne baskın yaparak kuleye saklanan hazinelerin ve Üsküdar Tekfuru'nun kızını kaçırdığını anlatır. Battal Gazi, tekfurun kızı ve hazinelerini aldıktan sonra Üsküdar'dan atına atlayıp oradan uzaklaşmıştır. Çokça bilinen "Atı alan Üsküdar'ı geçti" lafı bu hikâyeden gelir.
Bu hikâyeden günümüze gelen bir diğer şey de küçük kulemizin ismi ile ilgilidir. Diğer efsanelerdeki prenseslere de atfen Türkler buraya Kız Kulesi ismini vermişlerdir. Antikçağ'da "Arkla" (küçük kale) ve "Damialis" (dana yavrusu) adları ile anılan kule, bir ara da "Tour de Leandros" (
Leandros'un Kulesi) ismi ile ün yapmıştır. Bu eşsiz yapı, günümüzde ise "Kızkulesi" adı ile bütünleşerek, bu isimle anılmaya devam etmiştir.

Derlemedir.


Son düzenleyen Safi; 13 Ağustos 2016 19:49
Tanrı varsa eğer, ruhumu kutsasın... Ruhum varsa eğer!
asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
17 Kasım 2009       Mesaj #3
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın
Ad:  kız kulesi2.jpg
Gösterim: 4101
Boyut:  82.1 KB

Kız Kulesi


Kız Kulesi, hakkında çeşitli rivayetler anlatılan, efsanelere konu olan, İstanbul Boğazı'nın Marmara Denizi'ne yakın kısmında, Salacak açıklarında yer alan küçük adacık üzerinde inşa edilmiş yapıdır.

Üsküdar'ın sembolü haline gelen kule, Üsküdar'da Bizans devrinden kalan tek eserdir. M.Ö. 2475 yıllarına kadar uzanan tarihi bir geçmişe sahip olan kule, Karadeniz'in Marmara ile kucaklaştığı yerde minicik bir ada üzerinde kurulmuştur. Bazı Avrupalı tarihçiler buraya Leander Kulesi derler. Kule hakkında pek çok rivayetler bulunmaktadır. Evliya Çelebi kuleyi şöyle tarif eder:
"Deniz içinde karadan bir ok atımı uzak, dört köşe, sanatkarane yapılmış bir yüksek kuledir. Yüksekliği tam seksen arşundur. Sathı mesehası ikiyüz adımdır. İki tarafına bakan yerde kapısı vardır."
Bugün gördüğümüz kulenin temelleri ve alt katın mühim kısımları Fatih devri yapısıdır. Kulenin etrafındaki sahanlık geniş taşlarla kaplanmıştır. Üstündeki madalyon halindeki bir mermer levhada, kuleye şimdiki şeklini veren Sultan II. Mahmut'un, Hattat Rasim'in kaleminden çıkmış 1832 tarihli bir tuğrası vardır. Kulenin Eminönü tarafı daha genişçe olup burada bir de sarnıç vardır.

İlk olarak Yunan döneminde bir mezara ev sahipliği yapan bu ada Bizans döneminde inşa edilen ek bina ile gümrük istasyonu olarak kullanılmıştır. Osmanlı döneminde ise gösteri platformundan, savunma kalesine, sürgün istasyonundan, karantina odasına kadar bir çok işlev yüklenmiştir. Asli görevi olan ve yüzyıllardan beri varlığı ile insanlara, geceleri ise geçen gemilere göz kırpan feneri ile yol gösterme işlevini hiç kaybetmemiştir.Geçmişten geleceğe en çok da düşlere yol göstermektedir Kız Kulesi...

Kız Kulesi 2000 yılında restore edilerek turizmin hizmetine sunulmuştur. Kız kulesine ulaşım Salacak ve Ortaköy'den sandallarla yapılmaktadır.

Çok eski tarihi geçmişi olan Kız Kulesi, bir zamanlar, Boğazdan geçen gemilerden vergi alınmak maksadı ile kullanılmıştır. Kule ile Avrupa Yakası boyunca büyük bir zincir çekilmiş ve gemilerin Anadolu Yakası ile Kız Kulesi arasından geçişine (o zamanlar gemi boyutları küçük olduğu için geçebilmekteydi) izin verilmiştir. Bir süre sonra Kule, zinciri taşıyamamış ve Avrupa Yakasına doğru yıkılmıştır. Kuleden suyun içinde bakıldığında yıkıntıları görülmektedir.

Antik Çağ'da Arkla (küçük kale) ve Damialis (dana yavrusu) adları ile anılan kule, bir ara da "Tour de Leandros" (Leandros'un kulesi) ismi ile ün yapmıştır. Şimdi ise Kız Kulesi ismi ile bütünleşmiş ve bu ismi ile anılmaktadır.

Kız Kulesi Efsanesi


Kız Kulesi ile ilgili anlatılan ilk hikaye; Ovidius'un kaydettiği bir aşk hikayesidir.
Hero ile Leandros adlı iki gencin hüzünlü aşkını anlatan bu hikaye, Hero'nun kuleden ayrılmasıyla başlar. Hero, Afrodit'in rahibelerindendir ve aşkla yasaklıdır. Hero yıllar sonra Afrodit'in tapınağında yapılan bir törene katılmak için kuleden ayrılır ve orada Leandros ile karşılaşır. Birbirine aşık olan iki genç, Leandros'un gece kuleye yüzerek gelmesi ile aşklarını kutsarlar.Kız Kulesi her gece iki gencin gizli aşkına ve yasak sevişmelerine tanıklık eder. Leandros'un yüzerek kuleye geldiği fırtınalı bir günde Hero'nun, Leandros'un yolunu bulması için yaktığı sevda ateşinin feneri söner. Karanlıkta yolunu kaybeden Leandros boğazın sularında boğulur. Sevgilisinin öldüğünü gören Hero da kendini Kız Kulesi'nden boğazın sularına bırakır.

Kavuşamayan aşıklara atfen anlatılan bu hikayeden başka bir de Kleopatra'nın sonuna benzer bir sonun anlatıldığı bir "Yılan" hikayesi vardır.
Kehanete göre kralın birine, çok sevdiği kızının onsekiz yaşına geldiğinde bir yılan tarafından sokularak öleceği söylenir. Bunun üzerine kral denizin ortasındaki bu kuleyi onararak kızını buraya yerleştirir. Kaderin kaçınılmazlığını kanıtlarcasına, kuleye gönderilen üzüm sepetinden çıkan bir yılan, prensesin tenine süzülerek zehrini boşaltır. Kral kızına demirden bir tabut yaptırarak Ayasofya'nın giriş kapısının üstüne yerleştirir. Bugün bu tabutun üstünde iki delik vardır. Yılanın, ölümünden sonra da onu rahat bırakmadığına dair hikayeler anlatılır.

En son anlatılan hikaye ise Osmanlı dönemi ile ilgilidir.

Battal Gazi'nin askerleri ile Kız Kulesi'ne baskın yaparak kuleye saklanan hazinelerin ve Üsküdar Tekfuru'nun kızını kaçırdığı ile ilgili hikayedir. Evliya Çelebi'nin notlarına göre Arap komutan Battal Gazi İstanbul'u Bizans'ın elinden almak için Emevi ordularıyla birlikte gelir, Kız Kulesi önündeki kıyıya mevzilenir. Bir süre sonra Battal, İstanbul'un Asya kıyılarında kontrolü ele geçirince dönemin İstanbul tekfuru kızını ve hazinesini Kız Kulesine saklar ama Battal Gazi çoktan tekfur kızına gönlünü kaptırmı$tır. Bir gece Kız Kulesine girmeyi ba$arır. Battal Gazi tekfurun kızı ve hazinelerini aldıktan sonra Üsküdar'dan atına atlayıp oradan uzaklaşmıştır. Çokça bilinen "Atı alan Üsküdar'ı geçti" lafı bu hikayeden gelir. Daha sonra Tekfur'un kızını Afyon'a kaçırır ve bir kaleye yerleştirir. Fakat bir gece Battal Gazi kalenin dışında uyurken, kaledeki sevgilisi düşman askerlerinin geldiğini görür ve Battal'ı uyandırmak için taş atar ama ne yazık ki o taş Battal'ı şehit eder.

Bu hikayeden günümüze gelen bir diğer şey de küçük kulemizin ismi ile ilgilidir. Diğer efsanelerdeki prenseslere de atfen Türkler buraya Kız Kulesi ismini vermişlerdir.
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen Safi; 13 Ağustos 2016 20:19
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
27 Şubat 2011       Mesaj #4
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Kızkulesinin mimari yapılanma süreci M.Ö. 341 yılına kadar uzanır.
Ad:  kız kulesi3.jpg
Gösterim: 3766
Boyut:  49.2 KB

O dönemlerde boğazın çıkıntısı olan bu burun, (daha önce yarımada oldugu ile ilgili söylenceler vardır) "vus" adı ile anılır. Bu tarihte Komutan Chares`in eşi için, mermer sütunlar üzerine yapılan bir anıt mezar kimliğinden sonra, M.Ö. 410`da Sarayburnu`nun bulunduğu yerden, kulenin bulunduğu adaya zincir gerilerek, boğazın giriş ve çıkışlarını kontrol eden bir gümrük istasyonu haline getirilir. M.S. 1110`lere geldiğimizde ise ilk belirgin yapı (kule), İmparator Manuel Comnenos tarafından inşa ettirilir. Savunma kulesi olarak inşa ettirilen bu yapı "Küçük Kale" anlamına gelen Arcla adını alır. Bu yapı ile ilgili net bilgiler olmamakla birlikte bugünkü boyutlarına yakın olduğu düşünülmektedir. İstanbulun fethi sırasında savunma amaçlı olarak kullanılan kule, 1453 yılından sonra çok farklı amaçlarla kullanılmıştır. Osmanlı döneminde savunma kalesi olmaktan çok bir gösteri platformu olarak kullanılmış ve Mehterler burada adaya yerleştirilen topların atışları ile birlikte nevbet (bir çesit Istiklal Marşı) okumuşlardır. 1509 depreminde zarar gören yapı, daha sonraki yıllarda tekrar inşa ettirilir. Bunun dışında ilave edilen fenerle de gemilere yol gösterme işlevi yüklenir. O dönemde inşa edilen yapı, kule ve kale olarak iki ayrı bölümden oluşmuş ve içine sarnıç yapılmıştır. 1719 yılında fenerden çıkan alevle yanan kizkulesi, 1725 yılında şehrin Başmimarı Nevşehirli Damat İbrahim Paşa tarafından tekrar onarılır. Kule kısmı biraz değiştirilerek üst tarafa camlı bir köşk ve onun üzerine de kurşunla kaplı bir kubbe oturtturulur ve bina kagir olarak tekrar yapılır. 1830 senesinde kolera salgınının şehre yayılmaması için karantina hastanesine dönüşür.Osmanlı İmparatorluğu`nun çöküş devrine girmesi ile tekrar savunma kalesi olarak kullanılmaya başlanır ve toplarla donatılır. Ünlü hattat Rakim`in yazısı ile kapısının üzerindeki mermere Sultan II. Mahmut`un tuğrasını taşıyan kitabe yerleştirilir. 1857`de tekrar fener ilave edilir ve 1920 yılında fenerin lambası otomatik ışık yapma sistemine kavuşur. 1944 senesinde restorasyon yapılır. 1959 senesinde Askeriye`ye devredilir ve radar istasyonu olarak kullanılır. 1982 senesinde Türkiye Denizcilik İşletmeleri`ne devredilir, bu dönemde bir ara geçici olarak siyanür deposu olarak kullanılır.

Geçmisi 2500 yıl öncesine dayanan bu küçük kule, İstanbul`un tarihine eş bir tarih yaşamış ve bu kentin yaşadıklarına görgü şahitliği yapmıştır. Antik çağda başlayan geçmisi ile Yunan`dan Bizans İmparatorluğu`na Bizans`dan Osmanlı İmparatorluğu`na, tüm tarihi dönemlerde var olarak günümüze kadar gelmiştir. İlk olarak Yunan döneminde bir mezara ev sahipliği yapan bu ada Bizans Dönemi`nde inşa edilen ek bina ile gümrük istasyonu olarak kullanılmıştır.Osmanlı Dönemi`nde ise gösteri platformundan savunma kalesine, sürgün istasyonundan karantina adasına kadar bir çok işlev yüklenmiştir. Asli görevi olan ve yüzyıllardan beri varlığı ile insanlara, geceleri ise geçen gemilere göz kırpan feneri ile yol gösterme işlevini hiç kaybetmemiştir. Geçmişten geleceğe en çok da düşlere yol göstermektedir Kizkulesi...

Yüzyıllar boyu hep hikayeleri ile anılan bu kule 2500 yıl sonra Hamoğlu Holding`in yaptığı restorasyondan sonra ilk kez kapılarını insanlara açmıştır. Günümüzde Restoran, bar, cafe ve hediyelik eşya satan bir kompleks olarak varlığını sürdürmektedir.

KIZ KULESİ EFSANELERİ:


Kızkulesi ile ilgili anlatılan ilk hikaye; Ovidius`un kaydettiği bir aşk hikayesidir.
Hero ile Leandros adlı iki gencin hüzünlü aşkını anlatan bu hikaye, Hero`nun kuleden ayrılmasıyla başlar. Hero Afrodit`in rahibelerindendir ve aşka yasaklıdır.

Yıllar sonra Afrodit`in tapınağında yapılan bir törene katılmak için kuleden ayrılır ve orada Leandros ile karşılaşır. Birbirine aşık olan iki genç, Leandros`un gece kuleye gelmesi ile aşklarını kutsarlar. Kızkulesi her gece iki gencin gizli aşkına ve yasak sevişmelerine tanıklık eder. Leandros`un yüzerek kuleye geldigi fırtınalı bir günde Hero`nun yaktığı sevda ateşinin feneri söner. Karanlıkta yolunu kaybeden Leandros boğazın sularına gömülür. Sevgilisinin öldüğünü gören Hero da kendini Kızkulesi`nden boğazın sularına bırakır. Kavuşamayan aşıklara atfen anlatılan bu hikayeden başka bir de; Kleopatra`nın sonuna benzer bir sonun anlatıldığı yılan hikayesi vardır. Kehanete göre kralın birine, çok sevdiği kızı onsekiz yaşına geldiğinde bir yılan tarafından sokularak ölecegi söylenir.

Bunun üzerine kral denizin ortasındaki bu kuleyi onararak kızını buraya yerleştirir. Kaderin kaçınılmazlığını kanıtlarcasına, kuleye gönderilen üzüm sepetinden çıkan bir yılan, prensesin tenine süzülerek zehrini boşaltır. Kral, kızına demirden bir tabut yaptırarak Ayasofya`nın giriş kapısının üstüne yerleştirir. Bugün bu tabutun üstünde iki delik vardır. Yılanın, ölümünden sonra da onu rahat bırakmadığına dair hikayeler anlatılır. En son anlatılan hikaye ise Osmanlı Dönemi ile ilgilidir. Battal Gazi`nin askerleri ile Kızkulesi`ne baskın yaparak kuleye saklanan hazinelerin ve Üsküdar Tekfuru`nun kızını kaçırdığı ile ilgili hikayedir. Battal Gazi tekfurun kızı ve hazinelerini aldıktan sonra Üsküdar`dan atına atlayıp oradan uzaklaşmıştır. Çokça bilinen "Atı alan Üsküdar`ı geçti" lafı bu hikayeden gelir. Bu hikayeden günümüze gelen bir diğer şey de küçük kulemizin ismi ile ilgilidir. Diğer efsanelerdeki prenseslere de atfen Türkler buraya Kız-Kulesi ismini vermişlerdir. Antikçağ`da Arkla (küçük kale) ve Damialis (dana yavrusu) adları ile anılan kule, bir ara da Tour Leandros ismi ile ün yapmıştır.Şimdi ise "Kızkulesi" ismi ile bütünleşmiş ve bu ismi ile anılmaktadır.
Son düzenleyen Safi; 13 Ağustos 2016 20:20
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
10 Aralık 2012       Mesaj #5
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Ad:  kız kulesi4.jpg
Gösterim: 4009
Boyut:  56.9 KB

Kız Kulesi Efsanesi


Boğaz girişindeki kayalık üzerine kurulmuş küçük, şirin bir kuledir. İstanbul’un sembollerinden birisidir. Tarih içinde gözetleme kulesi, deniz feneri olarak kullanılmış, Boğaz girişini belirten bir mihenk noktasıdır. Geçen yy.daki görüntüsünü koruyan kule turizme tahsis edilmiş lokanta ve seyir balkonu ile servis vermektedir. Suların, karasevdanın ve söylencelerin gizemini taşıyan Kız Kulesi, istanbul’un en romantik ve gizemli mekanlarından biri. Alımlı, sevdalı ve denizin ortasında bir başına, yapayalnız… Kendi kendine yeten bir tarihe sahip olan mekan, yüzyıllardır anlatılan efsaneleriyle de bir ilgi odağı. Kızkulesi ile ilgili anlatılan ilk hikaye; Ovidius’un kaydettiği bir aşk hikayesi. Zamanında Üsküdar sırtlarında Tarnıça Afrodit adına bir tapınak vardır. Hero’da genç kızların görev yaptığı bu tapınağın rahibelerindendir.

Kulede kumrulara bakmakla görevlidir. Aşka yasaklıdır. Her ilkbaharda doğanın uyanışı adına tapınak çevresinde törenler yapılır, çevre şehirlerden insanlar akın akın tapınağın çevresine gelir, yenilir içilir, aşkı bulamayanlar Afrodit’e ma­bedinde yakararak aşkı yaşayabilmek için yakarırlar. Bo­ğazın karşı kıyısında oturan Leandros’ta bu törene katılmak için tapınağa geldiğinde Hero’yla karşılaşır. Birbirine aşık olan iki genç, Leandros’un gece kuleye gelmesi ile aşklarını kutsarlar. Kızkulesi her gece iki gencin gizli aşkına tanıklık eder. Leandros’un yüzerek kuleye geldiği fırtınalı bir günde kıskanç bir rahip feneri söndürür. Karanlıkta yolunu kaybeden Leandros boğazın sularına gömülür. Sevgilisinin öldüğünü gören Hero da kendini Kızkulesi’nden Boğazın sularına bırakır.

Kuleyle ilgili söylencelerden biri de Kleopatra’nın sonuna benzer bir sonun anlatıldığı yılan hikayesidir. Kehanete göre kralın birine, çok sevdiği kızı onsekiz yaşına geldiğinde bir yılan tarafından sokularak öleceği söylenir. Bunun üzerine kral denizin ortasındaki bu kuleyi onararak kızını buraya yerleştirir. Kaderin kaçınılmazlığını kanıtlarcasına, kuleye gönderilen üzüm sepetinden çıkan bir yılan, prensesi zehirler. Kral, kızına demirden bir tabut yaptırarak Ayasofya’nın giriş kapısının üstüne yerleştirir. Bugün bu tabutun üstünde iki delik vardır. Yılanın ölümünden sonra da onu rahat bırakmadığına dair hikayeler anlatılır.
Son düzenleyen Safi; 13 Ağustos 2016 20:20
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
2 Ocak 2013       Mesaj #6
Misafir - avatarı
Ziyaretçi

Kız Kulesi Efsanesi


Çok eski zamanlarda, Üsküdar sırtlarında, “Aşk ve Güzellik” tanrıçası Aphrodite adına yapılmış büyük ve ünlü bir tapınak vardı. İşte, efsaneye konu olan, güzelliği dillere destan Hero, genç kızların rahibelik yaptığı bu tapınakta, kumrulara bakmakla görevliydi. Her sene, soğuk kış günleri yerini ilkbaharın çiçekli günlerine bıraktığında, tabiatı süsleyen, güzelleştiren tanrıça adına bir bayram yapılırdı. Bu ilkbahar şenliğine çevre şehirlerden, kasabalardan akın akın insanlar gelir, bayram süresince yenilir, içilir, eğlenilir; ümitsiz aşıklar kendilerine aşk vermesi için Aphrodite mâbedinde tanrıçaya yalvarırlardı. İşte güneşin insanın içini ısıttığı, kuşların ötüştüğü, çiçeklerin rengârenk açtığı, denizin kokusunu dört bir yana saldığı bir ilkbahar sabahı, Boğaz’ın öteki yakasında oturan Leandros adlı yakışıklı delikanlı da hayatında ilk kez bu bayrama katılmak üzere tapınağa geldi. Aphrodite onun yakarışlarını duymuş olmalı ki karşısına güzeller güzeli Hero’yu çıkardı. İki genç birbirlerini görür görmez aşık olmuşlardı. Ama aralarında aşılması güç bir engel, ‘deniz’ vardı.

Leandros yaşadığı şehre dönmeden önce sevgilisine, aralarındaki denizin aşklarına engel olamayacağını söyledi. Eğer Hero, denizin durgun olduğu gecelerde kulede bir ışık yakarsa, Leandros yüzerek onun yanına gelebilirdi. Gerçekten de yaz boyunca iki sevgili denizin durgun olduğu her gece buluştu. Fakat güz bitti, kış yaklaştı. Ilık esintile yerini lodos ve poyraza bıraktı. Denizin çırpıntıları birbirini izleyen iri dalgalara dönüştü. Bir sabah Hero, Leandros’u uğurlarken artık iki kıyı arasında yüzmenin tehlikeli olacağını söyleyerek sevgilisine bir süre gelmemesi için yalvardı. Leandros istemese de O’na verdiği sözü tuttu. Ama Hero’ya olan özlemi gün geçtikçe büyüyordu. Kederini, acılarını azaltmak için her akşam oturup karşı kıyıyı seyrediyordu. Yine böyle bir akşam kulede yanan ışığı gördü. Sevgilisinin çağırdığını düşünerek kendini dalgaların arasına bırakıverdi. Oysa ışığı yakan Hero değil, iki sevgilinin gizli gizli buluştuğunu farkeden tapınak yöneticilerinden biriydi. Hero’ya kavuşacak olmanın heyecanı içindeki zavallı Leandros, bir yandan azgın dalgalarla boğuşuyor, bir yandan ışığı yitirmemeye çalışıyordu. Tam Üsküdar kıyılarına yaklaşmışken ışık birden söndü. Denizin ortasında acımasız bir karanlığa gömüldü Leandros. Önce rüzgârdan söndüğünü sandığı ışığın yeniden yanmasını bekledi, oysa ışık bir daha yanmadı. Ve Leandros dev dalgaların arasında kayboldu. Hero’ya gelince, ertesi sabah tapınağın altındaki kayalıklarda buldular onu. Zamanla Leandros’un kaybolduğu yerde bir kayalık oluştu. İşte “Kız Kulesi” Leandros’la Hero’nun anısına dikildi.

Kim bilir belki ışığı başka aşıkların yolunu aydınlatsın diye...
Son düzenleyen Safi; 13 Ağustos 2016 19:54
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
3 Aralık 2013       Mesaj #7
Misafir - avatarı
Ziyaretçi

Kız Kulesi Efsanesi


Kız Kulesi, İstanbul Boğazının Marmara Denizine yakın kısmında Salacak açıklarında bulunan küçük adacık üzerine yapılmış bir yapıdır. Üsküdar'ın simgesi olan kule Üsküdar da Bizans'tan kalan tek eserdir. Tarihte zaman zaman gözetleme kulesi, deniz feneri gibi amaçlarla kullanılmış ve yıllardır İstanbul'un sembollerinden biri olmuştur. Bugün görülen kulenin temelleri ve alt katın önemli kısımları Fatih devri yapısıdır. Geçen yüzyıldaki görüntüsü korunmuş zamanımızda da turizme tahsis edilerek lokanta ve seyir balkonu olarak hizmet görmektedir. Kız kulesi kara sevdayı, gizemli hikayeleri anımsatan yapısı ile alımlı sevdalı ve denizin ortasında yalnızlığı ifade eder. Yüzyıllardır Kız Kulesi hakkında bir çok hikaye anlatılmış adeta bir efsane olmuştur.

Yılanlı Hikaye


Bizans imparatorunun bir kızı olur. İmparator buna çok sevinir ve kızının doğum gününü, ülkesinde bayram ilan eder.
Her yıl, prensesin doğum günü bayramı görkemli bir şekilde kutlanır. İmparator, bilginlerinden, kızının tahta hazırlanması için eğitilmesini ister. Fakat bilginlerin en yaşlısı, imparatora, kızının on sekiz yaşına basmadan bir yılan tarafından sokularak öleceğini kehanet eder. Bunun üzerine imparator, denizin ortasındaki küçük bir adacık üzerinde yer alan kuleyi onararak kızını buraya yerleştirir.
Böylece yıllar geçer. İmparatorun kızı on sekizine basmak üzeredir. Ancak, kaderin kaçınılmazlığını kanıtlarcasına, kuleye gönderilen üzüm sepetinden çıkan bir yılan, prensesin tenine süzülerek zehrini boşaltır.
İmparator, kızının ölümüne çok üzülür ve kaderden kaçılamayacağını anlar. Kızı toprağa gömülürse, yılanlara yem olacağını düşünerek, prensesin cansız bedenini mumyalatıp pirinç bir tabuta koydurur. Tabutun da Ayasofya’nın yüksek duvarlarından birinin üstüne yerleştirilmesini emreder. Böylece, kızının hiç değilse ölüsünün yılanlardan korunacağını düşünür.
Bugün, bu tabutun üstünde iki delik vardır. Yılanın, prensesi, ölümünden sonra da rahat bırakmadığı anlatılır.
Son düzenleyen Safi; 13 Ağustos 2016 19:54
ThinkerBeLL - avatarı
ThinkerBeLL
VIP VIP Üye
31 Aralık 2014       Mesaj #8
ThinkerBeLL - avatarı
VIP VIP Üye

Geçmişten Günümüze Kız Kulesi

Ad:  kız kulesi5.jpg
Gösterim: 4768
Boyut:  30.0 KB

Geçmişi 2500 yıl öncesine dayanan bu eşsiz yapı, İstanbul`un tarihine eş bir tarih yaşamış ve bu kentin yaşadıklarına görgü şahitliği yapmıştır. Antik çağda başlayan geçmişiyle, Eski Yunan`dan Bizans İmparatorluğu’na, Bizans`dan Osmanlıya, tüm tarihi dönemlerde var olarak günümüze kadar gelmiştir.

MÖ Kız Kulesi


İstanbullu bir Rum olan araştırmacı Evripidis’in anlattığına göre önceleri Asya sahillerinin bir çıkıntısı olan kara parçası zamanla sahilden kopmuş ve Kızkulesi’nin üzerinde bulunduğu adacık oluşmuştur. Kızkulesi’nin üzerinde yer aldığı kayalıktan ilk kez M.Ö. 410’da söz edilir. Bu tarihte Atinalı komutan Alkibiades, Boğaz’a girip çıkan gemileri denetlemek ve vergi almak amacıyla bu küçük ada üzerine bir kule inşa ettirir. Sarayburnu'nun bulunduğu yerden, kulenin bulunduğu adaya zincir gerilir ve kule böylece Boğaz’ın giriş ve çıkışlarını kontrol eden bir gümrük istasyonu halini alır. Bundan yıllar sonra yani M.Ö. 341’de Yunan Komutan Chares, kulenin bulunduğu adacığa eşi için, mermer sütunlar üzerine bir anıt mezar yaptırır.

Roma Dönemi


M.S. 1110’lara gelindiğinde ise bu küçük adacığın üzerindeki ilk belirgin yapı (kule), İmparator Manuel Comnenos tarafından inşa ettirilir. 1143 - 1178 yılları arasında hükümdarlık süren İmparator Manuel, şehrin savunmasına yardım için iki tane kule yaptırmıştır. Bunlardan birini Mangana Manastırı yakınına (Topkapı Sarayı’nın sahili) diğerini ise Kızkulesi’nin bulunduğu yere inşa ettiren İmparator Manuel, hem düşman gemilerini Boğaz’a sokmamak, hem de ticaret gemilerinin gümrük vergisi vermeden geçişine engel olmak için, iki kule arasına zincir bağlatmıştır.

Bizans Dönemi


Daha önceleri zaman zaman harap olan ve yeniden onarılan Kızkulesi, İstanbul’un fethi sırasında Venedikliler tarafından üs olarak kullanılır. Fatih Sultan Mehmet İstanbul’u kuşattığı sırada Bizans’a yardım etmek için Venedik’ten Gabriel Treviziano komutasında gelen bir filo burada üslenmiştir.

Osmanlı Dönemi


Fetihten sonra Fatih Sultan Mehmet bu küçük kaleyi yıktırır ve yerine taştan, etrafı mazgallarla çevrili küçük bir kalecik yaptırır ve buraya toplar yerleştirir. Kaleye konulan bu toplar, liman içindeki gemiler için etkili bir silah olmuştur. Ancak kule, Osmanlı döneminde savunma kalesi olmaktan çok bir gösteri platformu olarak kullanılmış ve Mehterler burada top atışları ile birlikte nevbet (bir çeşit İstiklal Marşı) okumuşlardır.

Bugün gördüğümüz kulenin temelleri ve alt katın önemli kısımları Fatih devri yapısıdır. Osmanlı dönemi boyunca Kızkulesi’nin onarılarak ya da yer yer yeniden yapılarak yaşatıldığı bilinmektedir. 1510 yılında meydana gelen ve “küçük kıyamet” olarak anılan depremde İstanbul’daki pek çok yapı gibi Kızkulesi de büyük hasar görmüş, kulenin onarımı Yavuz Sultan Selim döneminde gerçekleştirilmiştir. Çevresinin sığ olması sebebiyle 17. asırdan sonra kuleye bir de fener konulmuştur. Bu tarihten itibaren kule, artık bir kale değil bir deniz feneri olarak hizmet vermeye başlamıştır. Kuledeki toplar da bu dönemde artık korunma için değil, merasimlerde selamlama için atılıyordu. Kanuni Sultan Süleyman’ın ölümünden sonra tahta geçmek için İstanbul’a gelen Şehzade Selim, Üsküdar’dan geçerken, Kızkulesi’nden atılan toplarla selamlanmıştır. Bundan sonra uzun süre tahta geçen her Padişah için bu selamlama yapılarak, Padişah’ın tahta geçişi top atışları ile halka duyurulmuştur.

1719 yılında fenerde yağ kandilinin rüzgâr etkisiyle etrafı tutuşturmasından dolayı çıkan yangın ile iç kısmı tamamen ahşap olan kule yanmış, 1725 yılında şehrin Baş Mimarı Nevşehirli Damat İbrahim Paşa tarafından kapsamlı bir onarımdan geçirilmiştir. Bu onarım sonrası kule, kurşun kubbeli ve fener bölümü de kagir ve camlı olarak restore edilmiştir. Ardından 1731 yılında kulenin feneri ile top mazgalları ve diğer yerleri yeniden onarımdan geçmiştir. Kızkulesi, Osmanlı İmparatorluğu'nun çöküş devrine girmesi ile tekrar savunma kalesi olarak kullanılmaya başlar. Daha önce eğlenceler ve kutlamalar için yapılan top atışları, bu dönemde artık savunma amaçlı yapılır.

Kule, 1830-1831'de ise, kolera salgınının şehre yayılmaması için karantina hastanesine dönüşür. Daha sonra 1836- 1837'de görülen ve 20-30 bin kişinin öldüğü veba salgını sırasında hastaların bir kısmı burada kurulan hastanede tecrit edilmiştir. Kızkulesi’nde tesis edilen bu hastanede uygulanan karantina ile salgının yayılması önlenmiştir. Kızkulesi’nin Osmanlı dönemindeki son büyük onarımı II. Mahmud döneminde yapılmıştır.

Kule’nin bugünkü şeklini veren 1832-33 yılındaki tadilat sonrasında, ünlü hattat Rakım'ın yazısı ile Kızkulesi’nin kapısının üzerindeki mermere Sultan II. Mahmut'un tuğrasını taşıyan bir kitabe yerleştirilir. Osmanlı-barok mimari tarzında yapılan bu restorasyonda, kuleye dilimli kubbe ve kubbe üzerinden yükselen bayrak direği ilave edilir. 1857 yılında bir Fransız şirketi tarafından Kuleye yeni bir fener yaptırılır.

Cumhuriyet Dönemi


İkinci Dünya Savaşı döneminde Kızkulesi’nde yenileme çalışması yapılır. Kulenin çürüyen ahşap kısımları tamir edilir ve bazı bölümleri yıkılarak betonarmeye çevrilir. 1943’de yeniden büyük bir onarım geçiren kulenin çevresine büyük kayalar yerleştirilerek denize kayması önlenmiştir. Bu arada kulenin oturduğu kayanın etrafındaki rıhtımdaki ambar ve gaz depoları kaldırılmıştır. Yapının dış duvarları korunarak içi betonarme olarak yenilenmiştir. Kızkulesi, 1959 yılında Askeriye'ye devredilmiş ve Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’na bağlı, Boğazın deniz ve hava trafiğinin denetlenmesini sağlayan bir radar istasyonu olarak kullanılmıştır. “Deniz Kuvvetleri Tesisi Mayın Gözetleme ve Radar İstasyonu” olan binadaki sarnıç, 1965’de yapılan tadilatlar sırasında üzeri beton dökülerek kapatılmıştır. 1983 yılından sonra kule, Denizcilik İşletmeleri'ne bırakılmış ve 1992 yılına kadar ara istasyon olarak kullanılmıştır.

Günümüzde Kız Kulesi


Antik Çağ'da Arkla (küçük kale) ve Damialis (dana yavrusu) adları ile anılan Kule, bir ara da "Tour de Leandros" (Leandros'un kulesi) ismi ile ün yapmış, günümüzde ise Kızkulesi - Maiden’s Tower ismi ile bütünleşmiştir. 1995 yılında Kızkulesi’nin restorasyon süreci başlar. Binlerce yıllık gizemli bir tarihe sahip bu özel mekan, kendine özgü kimliğine ve geleneksel mimarisine bağlı kalarak tamamlanan restorasyon çalışması sonrasında 2000 yılında kapılarını ziyarete açar. Bugün gündüzleri cafe-restaurant, akşamları ise özel restaurant olarak yerli ve yabancı ziyaretçilerine hizmet veren Kızkulesi, düğün, toplantı, lansman, iş yemeği gibi pek çok özel davet ve organizasyona da ev sahipliği yapmaktadır.

Kullanım Amaçları


Mezar: M.Ö 341 yılında Komutan Chares'ın eşi için mermer sütunlar üzerinde yapılan bir tür anıt mezar oldduğu söylenmektedir. Fakat bazı kaynaklar mezarın Salacak tarafında olduğunu rivayet ederler

Kale: M.Ö 411 yılında Atina ile Sparta arasındaki savaşın sonunda, Atinalı General Alkibiades tarafından Spartalıları kontrol altında tutabilmek için, kenti zincirle kuşatıp, burayı kale haline getirmiştir.

Kule: M.S 1100 yıllarında ilk belirgin Kule yapısı İmparator Manuel Comnenos (1143 - 1178) tarafından yapılmıştır. Savunma Kulesi olarak inşa edilmiştir . Bu kuleyede küçük kale anlamına gelen "Arcla" adı verilmiştir. Bugünkü binanında ölçülerine çok yakın olduğu tahmin edilmektedir.

Savunma: Fatih Sultan Mehmet'in İstanbul'u kuşatması sırasında, Kule Bizanslılar tarafından Marmara Denizi'inden girişi kontrol amaçlı kullanılmıştır.

Gümrük: Atinalı General Alkibiades Boğaz'ın girişinin iki yakasını zincirlerle bağlayarak, giriş ve çıkışı kontrol ederek, gümrük parası aldığı bilinmektedir.

Depo: 1990 senesinde Kasımpaşa'daki Deniz Yolları depolarının yıkılması sonucunda gemilerdeki fare ve haşerelerin öldürülmesinde kullanılan siyanür, Kız Kulesi'nde depolanmıştır. Burada görevli personel siyanür ile yaşamak zorunda kalmıştır ve sonucunda şikayet edilerek buradan kaldırılmıştır.

Radar: 1982 yılından sonar Denizcilik İşletmeleri tarafından radar ve gözetme istasyonu olarak kullanılmıştır.

Hastane: 830'lu yıllarda İstabnbul'daki kolera salgını sırasında Kız Kulesi Karantina Hastanesi olarak kullanılmıştır.

Fener: Bugun itibari ile hala aktif olarak çalışmakta olan Deniz Feneri tarihte de bu amaca devamlılıkla hizmet etmiştir.

Kılavuzluk: 1964 yılından beri Boğaz trafiğini control ve yön gösterme amaçlı olarak kullanılmıştır. Askeriyenin bu kullanımı 17 sene sürmüştür.

Su deposu: Mitolojiden günümüze Yerebatan Sarnıcı'ndan kuleye uzanan dehlizler tüneller olduğu söylenir. Bu dehliz ve tüneller günümüzde su depose adıyla anılan sarnıçları beslemektedir. Kulenin restorasyonu esnasında tatlı su kaynağı ve sarnıçlara açıldığı tahmin edilen kapak bulunmuştur.

Restaurant/Café: 2012 yılında yapılan yeniden yapılanma sırasında efsaneler sergisi ve Kız Kulesi'nin tarihini anlatan bir restorasyon program uygulanarak bugunkü halini almıştır.

KIZKULESİ sitesinden alıntılanmıştır.
Son düzenleyen Safi; 13 Ağustos 2016 20:21
Tanrı varsa eğer, ruhumu kutsasın... Ruhum varsa eğer!

Benzer Konular

21 Aralık 2010 / Misafir Cevaplanmış
31 Aralık 2014 / Misafir Cevaplanmış
31 Ağustos 2012 / Bia Türk ve İslam Dünyası
6 Şubat 2012 / Misafir Soru-Cevap