Arama

Uygun çalışma koşulları ile daha iyi bir yaşam sağlamak için ne yapılmalıdır?

Güncelleme: 27 Aralık 2008 Gösterim: 7.644 Cevap: 3
Ziyaretçi - avatarı
Ziyaretçi
Ziyaretçi
27 Aralık 2008       Mesaj #1
Ziyaretçi - avatarı
Ziyaretçi
Merhaba;
Benim sorunum şu: "uygun çalışma koşullarının nasıl daha iyi bir yaşam sağlayabildiğini anlatan iki yazı,iki söz(atasözü veya özdeyiş),bir resim ve bir şiir." ya da bunu yerine Kurtuluş Savaşı'nı anlatan iki yazı,iki söz(atasözü veya özdeyiş),bir resim ve bir şiir.
Sponsorlu Bağlantılar
Şimdiden teşekkür ederim.
Keten Prenses - avatarı
Keten Prenses
Kayıtlı Üye
27 Aralık 2008       Mesaj #2
Keten Prenses - avatarı
Kayıtlı Üye
Bu makale, birinci yazar tarafından İTÜ İşletme Fakültesi’nde tamamlanmış olan

Sponsorlu Bağlantılar
Bilişim teknolojilerinin çalışma
yaşam kalitesi üzerine etkisi



Organizasyonların, varlıklarını etkin şekilde
sürdürebilmeleri için bir yandan teknolojiyi öte
yandan da belirli bir çalışma yaşam kalitesi
düzeyine sahip çalışanları yönetmeleri
gerekliliği öngörülmektedir. Bu iki kavram
arasındaki ilişkinin ne olduğu ve bir
organizasyon için nasıl ortaya konulacağı ise
organizasyonun yönetim yaklaşımları ve
anlayışı ile doğrudan ilişkilidir. Bir
organizasyondaki bilişim teknolojilerinin
niteliği ve düzeyi o organizasyondaki çalışma, iş
yapma biçimini ve yönetim ortamını da
biçimlendirmektedir. Bu açıdan bilişim
teknolojilerinin çalışma yaşam kalitesi
üzerindeki etkisi değişik yönetim unsurları
üzerinden olmaktadır. Bu nedenle, bu çalışma,
bilişim teknolojilerinin, çalışma yaşam
kalitesini, yönetimin konu ettiği kaynaklar ve
unsurlar aracılığı ile nasıl etkilediğinin
araştırılmasına odaklanmıştır. Bu açıklamalar
ışığında araştırmanın temel sorusu "bilişim
teknolojileri bir organizasyonun çalışma yaşam
kalitesini nasıl etkilemektedir?" olarak ifade
edilebilir. Başka bir deyişle, organizasyonlarda
bilişim teknolojileri ile çalışma yaşam kalitesi
arasındaki ilişkinin araştırılması bu çalışmanın
temel amacıdır.
Temel kavramlar
Bilişim teknolojisi; bilginin üretilmesi,
işlenmesi, saklanması, iletilmesinde kullanılan
araçlar ve organizasyondaki bu araçların karar
verme süreci ve diğer süreçler üzerindeki etkisi
olarak tanımlanmaktadır. (Huber, 1985; Akın v.
diğ., 1999; Erkut 1995, Grover v. diğ., 1999)
Organizasyonlar, formal (biçimsel) ve informal
(biçimsel olmayan) iki alt yapıdan oluşmaktadır:
(Koçel, 1989; Hatiboğlu, 1988; Eren, 1993;
Tosun, 1987; Birdal ve Aydemir, 1992) Formal
yapı, önceden ve bilinçli olarak ve bir amaç
doğrultusunda oluşturulan ilişkiler topluluğunu
ifade eder. Bu yapı genellikle bir organizasyon
yapısı şeklinde belirir. Ayrıca bu yapıyı
oluşturan unsurlar da (görevler, yetkileri,
prosedürler, proses talimatları) kapsanmaktadır.
Dolayısıyla formal organizasyon yapısı önceden
bilinçli olarak belirlenen, olması arzu edilen
yapıyı ifade eder. Informal yapı ise
kendiliğinden, bilinçli bir tasarım sözkonusu
olmadan ortaya çıkan ilişkilerin ifade ettiği bir
yapıdır. Organizasyondakilerin birbirleri ile işiçi,
iş-dışı ilişkileri nedeniyle aralarında bazen
formal organizasyonun öngörmediği ilişkiler
gelişir. Bu tür önceden planlanmayan,
öngörülmeyen, çalışanların birbirleriyle ilişki
kurması sonucu oluşan ilişkiler topluluğu ise
informal organizasyon yapısını oluşturur.
Amaçlar, inançlar, fikirler, hisler, davranışlar,
ihtiyaçlar, kültür bu yapının altına girer.
Kaynaklar ise EFQM Modelinde (European
Foundation of Quality Management, 1996)
aşağıdaki şekilde tanımlanmıştır:
Mali Kaynaklar; günlük faaliyetleri yürütebilmek
için gerekli kısa vadeli fonlar ve faaliyetlerin
finansmanı için gerekli kaynaklardan sağlanan
uzun vadeli fonlardır.
Bilgi Kaynakları; her türlü form ve araçla
bilgiyi elde edilebilir ve ulaşılabilir yapan, işe
ve tekniğe yönelik veriler ile bilgilerden
oluşmaktadır.
Tedarikçiler, Malzeme, Bina ve Ekipmanlar
(Fiziksel Kaynaklar); kuruluşa ürün ve hizmet
sağlayan kuruluşlar ile hammedeler, yarı mamül
ve mamüller dahil olmak üzere her türdeki
fiziksel kalemlerdir.
Çalışma yaşam kalitesi; teknik ve ekonomik
boyutlara ilave olarak insan boyutunun da
eklendiği, çalışan ve çalışma ortamı arasındaki
ilişkinin kalitesi olarak tanımlanır (Davis, 1983).
Çalışma yaşam kalitesinin içerdiği bakış
açılarını aynı başlık altında Walton (1992)
toparlamıştır. Bu tanım, çalışma yaşam kalitesi
adı altında ifade edilmek istenen sekiz boyutu
birden tanımlamaktadır:
1. Güvenli ve sağlıklı çalışma koşulları: Mantıklı
çalışma saatleri, hastalık ve yaralanma riskini
azaltan fiziksel çalışma koşulları, belirli bir yaşın
üzerindeki insanların güvenliği için işin
potansiyel risk taşıması durumunda yaş limitleri,
Bilişim teknolojilerinin etkisi
2. Becerileri geliştirme ve kullanma fırsatları:
Çalışanın dış kontrol mekanizmalarına oranla iç
kontrol mekanizmalarını kullanmalarını
sağlayan görevlerin olması, çalışanın çok çeşitli
becerilerini kullanabileceği, tüm iş sürecini
kavrayabilecek ve süreç hakkında anlamlı bilgi
ve görüşe sahip olabilecek imkanlarının olması,
bir işin tamamını ele alabilme ve planlama
faaliyeti dahil, uygulama aktivitelerinin de
sürece dahil edilmiş olması.
3. Sürekli gelişim ve iyileştime fırsatları: İş
fırsatlarından çok kariyere odaklanılır ki bu da
kişisel gelişim, yeni becerilerin uygulanması,
ilerleme imkanı ve güvenlik gibi konuları içerir.
4. Organizasyona sosyal entegrasyon: Çalışanın
içinde bulunulan organizasyonda bireysel
kimliğini ya da özsaygısını kazanması,
organizasyonda önyargılardan kurtulmaya,
siyasal ve sosyal eşitliğe, artan hareketliliğe,
çalışana destek olan temel takımlara (yüzyüze
çalışılan kişilerden oluşan birincil ekipler), bu
takımların ötesinde de bir topluluk bilincinin
oluşmuş olmasına ve kişilerarası açıklık
duygusunun gelişmiş olmasına bağlıdır.
5. Organizasyondaki yasalar: Çalışanın ne tür
hakları olduğu ve çalışan bu haklarını nasıl
savunduğunu tanımlar. Kişinin mahremiyetine
saygı gösterme, değişimi tolere etme, serbest
konuşmaya izin verme, organizasyonel ödüllerin
dağıtımında adil davranmak ve bunları tüm işle
ilgili konulara yansıtmak gibi kavramları içerir.
6. Çalışma ve özel yaşam alanı: Bu konu,
çalışanın iş yaşamının özel yaşamını ne kadar
işgal ettiği ile ilgilidir. Dengeli bir iş yaşamı, iş
programları, kariyer talepleri, seyahat
zamanlarının sürekli boş zaman ve aileye ayrılan
zamanı işgal etmeme, terfi ve teşviklerin coğrafi
yer değiştirmeler gerektirmemesi ile çerçevelenir.
7. Çalışma yaşamının sosyal boyutu: Kendilerini
sosyal anlamda sorumlu hissetmeyen
organizasyonların çalışanları hızla yaptıkları
işin değerini ve kariyerlerini yıpratmaya,
özsaygılarını yitirmeye başlarlar. Çalışan;
organizasyonunu, üründe, atıklarda, pazarlama
tekniklerinde, istihdam koşullarında, azgelişmiş
ülkelerle ilişkilerinde, politik olaylara bakış
açısında sosyal olarak sorumlu görüp
görmediğini tanımlamaktadır.
8. Yeterli ve adil ücretlendirme: Gelirin
çalışanın sosyal yeterliliğini sağlamak, yapılan
için karşılığını sağlamak anlamındadır.
Bilişim teknolojileri ve çalışma yaşam
kalitesi ile ilgili yapılan araştırmalar
Bilişim teknolojilerinin organizasyona ve
çalışanlara yaptığı etkiler üzerine yapılmış
araştırmalar incelendiğinde, 1980'li yılların
başından itibaren bilişim teknolojilerinin
ağırlıklı olarak verimlilik üzerindeki etkisinin
incelendiği görülmektedir. Verimlilik ile birlikte
organizasyona ilişkin bir diğer değişim ise iş
süreçlerinin yeniden tasarlanması ve buna bağlı
olarak çalışanın iş yükünün azalması ve iş
tatmini üzerindeki etkilerin ve stresin
incelendiği görülmektedir.
Yapılan çalışmaların sonuçlarından görüldüğü
üzere bilişim teknolojileri, organizasyonel
yapıyı, çalışanları, çalışanların kullandıkları
sistemleri, iş yapış şekillerini, çıktıları ve içinde
bulunulan çalışma ortamını etkilemektedir.
Model
Söz konusu araştırmalardan yola çıkarak gerek
bilişim teknolojilerinin organizasyonları
etkilediği, gerekse organizasyona ait yönetsel
parametrelerin çalışma yaşam kalitesini
etkilediği söylenebilir. Bu sonuçtan yola çıkarak
da bilişim teknolojilerinin, organizasyonu
tanımlayan yönetsel parametreler ve çalışma
yaşam kalitesi arasındaki ilişkinin bir modelle
incelenmesi uygun olacaktır. Şekil 1 incelenmek
istenen ilişkiyi en basit haliyle modellemektedir.
Şekil 1. Bilişim teknolojileri, yönetim kalitesi ve
çalışma yaşam kalitesi ilişkileri

Bu temel yaklaşımdan yola çıkılarak model
biraz daha detaylı bir hale getirildiğinde Şekil 2
elde edilmiştir. Ürün kalitesinden şirket
kalitesine giden yaklaşım Erkut (1995), yönetim
kalitesinin insan kaynağı ile ilgili boyutları
Koçel (1989) ve diğer kaynaklara ait boyutlar
ise EFQM (1996) modeli tarafından ortaya
konulmuştur.
Şekil 2. Yönetim kalitesinden çalışma yaşam
kalitesine geçiş
Araştırmada kullanılan yöntem
Şekil 2’de kurulan temel yaklaşımın ölçülmesi
yani bilişim teknolojilerinin yönetim kalitesi
parametreleri aracılığıyla çalışma yaşam
kalitesinin hangi boyutlarını nasıl etkilediğinin
tespit edilmesi için Analitik Hiyerarşi Süreci
(Saaty, 1980; 1994) ile ölçüm modeli
geliştirilmiştir. Analitik Hiyerarşi Süreci’nin
öngördüğü şekilde, Şekil 3’te kurulan karar
modelinin hiyerarşik seviyeleri aşağıdaki gibi
açıklanabilir:
Seviye 0. Amaç: Burası ulaşılmak istenen
amaçtır ve “Bilişim teknolojilerinin çalışma
yaşam kalitesi üzerindeki etkisi” olarak
tanımlanmıştır.
Seviye 1. Kriterler: Bu seviye bilişim
teknolojilerinin etkilediği yönetim kalitesi
parametrelerini tanımlamaktadır. Bunlar Şekil 2’de
ele alınan kriterlerdir:
- Formal Yapı
- Informal Yapı
- Bilgi Kaynakları
- Fiziksel Kaynaklar
- Mali Kaynaklar
Seviye 2. Alternatifler: Çalışma yaşam
kalitesinin boyutlarını ifade etmektedir. Bilişim
teknolojilerinin bu boyutlardan hangisini
etkilediğinin seçileceği çalışma yaşam kalitesi
alternatifleridir.
Quo vadis?
Keten Prenses - avatarı
Keten Prenses
Kayıtlı Üye
27 Aralık 2008       Mesaj #3
Keten Prenses - avatarı
Kayıtlı Üye
En Uygun Çalışma Koşulları için Bir Öneri

İngiliz Time gazetesine dayandırılan bu haberde çalışma ortamları için bazı önerilerde bulunulmuş ve bu öneriler resmedilmiş. Resme bakıldığında en uygun çalışma ortamını belirleyen koşullar olarak;
  • Renk
  • Sıcaklık,
  • Işık,
  • Masa üstü yiyecekler,
  • Çiçekler,
  • Ses
  • Hava,
  • Boş alan
  • (Fitness salonu gibi) Yaşam alanları; sayılmış
Gerçi çalışma ortamları hakkında not düşülen bu yazıda, yaşam alanlarının çalışanlara fizyolojik destek sağlayacağı ama sosyo-psikolojik olarak ikilem de bırakabileceği vurgulanmıştı. Ve yeşil! Yeşil ve havadar bir çalışma çevresi. İşte bu güzel bir öneri.
Quo vadis?
Keten Prenses - avatarı
Keten Prenses
Kayıtlı Üye
27 Aralık 2008       Mesaj #4
Keten Prenses - avatarı
Kayıtlı Üye
Kaliteli yaşamak için kaliteli çalışmak

trans
Daha iyi bir yaşama ulaşmak için kuşkusuz emek ve çaba harcamamız gerekir. Arzuladığımız hizmet ve olanaklara ulaşmak, ailemizin yaşam standardını yükseltmek, hayallerimizi süsleyen bir arabayı veya konutu satın alabilmek için daha çok çalışmak zorunda kalabiliriz. Çalışma tempomuzu yükseltip, geçici olarak sevdiklerimizle daha az vakit geçirmeyi, daha az uyumayı doğal karşılar, gelecekteki güzel günler için özveride bulunduğumuzu düşünürüz.
Daha iyi yaşamak için aşırı çalışmak ve sonuç olarak kendimize hiç zaman kalmaması nedeniyle bugünü hiç yaşayamamak çağdaş toplumun önemli bir hastalığı. Gelecekte daha iyi yaşamak için bugünü daha kötü yaşamak kendi içinde bir çelişki oluşturmaktadır. Yaşanmadan elimizden kayıp giden güzel günlerin geri gelmiyeceğinin bilincinde olarak, yaşamı ertelememek ve iş ve sosyal yaşantımız arasında dengeyi kurabilmek çok daha akılcı bir yaklaşımdır. Çok çalışma, akıllı çalış özdeyişi zamanı iyi kullanmamız gerektiğini, yaşam verimliliğimizi ve etkinliğimizi bize hatırlatmaktadır.
Çocukluk anılarımızı süsleyen ve gelecek için ders çıkardığımız La Fontainein yazdığı Ağustos böceği ve karıncanın öyküsünde, Ağustos böceği gibi geleceği hiç düşünmeden yaşamak kuşkusuz çok yanlıştır. Diğer taraftan gelecek için hiç durmadan çalışan ve sonuçta bugünü ıskalayan karıncanın yaşantısı da ne kadar özenilecek bir durumdur? Bu karakterlerin yarattığı çelişkili durumu doğru algılayabilmek için öncelikle yaşam kalitesi ve iş yaşam kalitesi kavramlarını doğru anlamamız gerekir.
Her şeyden önce yaşam standardı yaşam kalitesiyle özdeş değildir. Yüksek yaşam standartları diye tanımlanan, temel gereksinimin üzerinde aşırı lüks ve pahalı ürünleri satın alabilme gücü yaşam kalitesini yükseltmek için yeterli olmayabilir. Dünya Sağlık Örgütü, yaşam kalitesini hedefleri, beklentileri, standartları, ilgileri ile bağlantılı olarak, kişilerin yaşadıkları kültür ve değer yargılarının bütünü içinde durumlarını algılama biçimi olarak tanımlar. Fiziksel, psikolojik ve sosyal işlevlerimizden ne ölçüde memnunuz? Yaşamımızın bu üç yönüyle ilgili özelliklerin varlığı veya yokluğu bizi ne ölçüde rahatsız etmektedir? Bu soruların yanıtları bireyin yaşam kalitesini belirlemektedir. Sağlık ve eğitim hizmetlerinden yararlanma, yeterli beslenme ve korunma, sağlıklı bir çevre, hak, fırsat ve cinsiyet eşitliği, günlük yaşama katılma, saygınlık ve güvenlik gibi yaşam kalitesinin pek çok bileşeni vardır. Bu bileşenlere dayalı olarak, yaşam kalitesi dört ana alanda incelemek mümkündür.

İçsel alan (değerler, inançlar, hedefler)
Sosyal alan (aile yapısı, gelir durumu, iş durumu)
Doğal çevre alanı (hava ve su kalitesi, çevresel hijyen)
Toplumsal çevre alanı (kültür, eğitim, sağlık, güvenlik, ulaşım hizmetleri)

Bu alanların birinde görülen eksiklik veya zayıflık bireyin yaşam kalitesini olumsuz etkiler. Bu nedenle yaşam kalitesinin ölçümü oldukça zordur.
Yaşam kalitesini arttırmak için hangi noktalara öncelik vermemiz gerektiği hakkında Maslowun Gereksinim Hiyerarşisi kuramı fikir vermektedir. Bu kurama göre, insanın gereksinimleri 1den 5e doğru önem sırasıyla: 1.Fiziksel gereksinimler (Beslenme, barınma), 2.Güvenlik gereksinimi (Emniyet, korunma, sağlık), 3.Sosyal gereksinimler (bir topluluğa ait olma hissi, sevgi), 4.Saygı görme gereksinimi (Sayılma, sosyal statü), 5.Kişisel ilgileri/fikirleri/idealleri ortaya koyma gereksinimi (Kişisel gelişim, yaşamı zenginleştirme) şeklinde sıralanmaktadır. Amaç, bireyleri 5. gereksinim düzeyine çıkarabilmek ve bu düzeyde de mutlu edebilmektir.

Öncelikle yaşam kalitesi lerine kısaca değinelim. Yaşam kalitesi endeksleri arasında Birleşmiş Milletler Kalkınma Programının (UNDP) İnsani Gelişme Endeksi yaygın olarak kullanılmaktadır. Bu endeks, ortalama yaşam süresi, eğitim ve refah düzeyi şeklinde üç bileşenden oluşan bir ölçümdür. Eğitim ölçümü okur yazar oranını 2/3 ve ilkokul, lise ve üniversite kayıtları yüzdesini 1/3 oranında ağırlıklandırarak yapılır. Refah düzeyi ise Amerikan Doları cinsinden kişi başına düşen gelir ve alım gücü olarak ölçülmektedir. Hesaplamaların uyumlu olabilmesi için bu göstergeler önce 0-1 arasında bir değere dönüştürülür ve daha sonra aritmetik ortalaması alınır. Farklı bir endeks, birey gözüyle yaşanabilirliği değerlendiren Mutlu Yaşam Süresi Endeksi ise ortalama yaşam süresini mutluluk göstergesiyle çarparak bulunur. Mutluluk göstergesi, anket çalışmasıyla 10 üzerinden puanlayarak bireyin yaşam kalitesi algılaması şeklinde ölçülür. (Veenhoven, worlddatabaseofhappiness.eur.nl)

İngiliz Economist dergisi tarafından hazırlanan ve regresyon ine dayalı başka bir çalışmada ise yaşam kalitesini açıklamak için, maddi durum (kişi başına düşen gelir ve alım gücü), sağlık (ortalama yaşam süresi), siyasal istikrar ve güvenlik, aile yaşamı (boşanma oranı), toplumsal yaşam, iklim ve coğrafya, iş güvenliği (işsizlik oranı), siyasal özgürlük, cinsiyet eşitliği (ortalama erkek kadın kazançları oranı) şeklinde dokuz girdi değişkeni belirlenmiştir. 74 ülkede yapılan anket çalışmasıyla yaşam memnuniyeti on üzerinden puanlanmış ve regresyon i çalışmasıyla dokuz girdi değişkeninin regresyon katsayıları bulunmuştur. Ekonomist dergisi Yaşam Kalitesi Endeksi ülkeler için dokuz girdi değişkenli regresyon iyle hesaplanmıştır.

Yukarıda belirtilen üç e göre, Türkiyenin dünya ülkelerine göre kıyaslaması yapıldığında, karnemiz orta düzeydedir. 2007-2008 İnsani Gelişme Raporuna göre Türkiye 177 ülke arasında 84üncü sırada yer almaktadır. Bir önceki yılla kıyaslandığında Türkiye insani gelişme liginde sekiz basamak birden yükseldi. 92ncilikten 84üncülüğe çıkması göz ardı edilemez bir iyileşme olsa da, 2005 verilerine dayalı olarak hesaplanan ve 0.968lik değerle İzlandanın ilk sıraya yerleştiği listede, 0.775 oranındaki Türkiye insani gelişme endeksi değeri, OECD bölgesi içinde en son sırada görülmektedir.
1993 yılından bu yana Birleşmiş Milletler Gelişme Programı (UNDP) tarafından hazırlanarak her yıl düzenli olarak olarak yayınlanan İnsani Gelişme Raporuna göre dünyada 1 milyar insan günde 1 dolardan az parayla yaşamaya çalışıyor. Yine gelişmekte olan ülkelerde yaşayan 1,1 milyar insanın temiz suya erişimi bulunmuyor. 2,6 milyar insan ise temel temizlik imkanlarından mahrum durumda.

Değişik alanlarda bir ülkenin elde ettiği ilerlemenin küresel düzeyde değerlendirilmesini sağlayan bu rapora göre Türkiye, genç işsiz oranında 177 ülke arasında 10uncu, sağlık alanındaki kamu harcamalarının gayri safi yurtiçi hasılaya (GSYH) oranında 41nci, Internet kullanıcıları (1.000 kişiye düşen sayı) oranında 52nci, eğitim endeksinde ise 104üncü sırada yer almakta.
Türkiyede, ortalama yaşam süresi raporda 2005 yılı için 71.4 olarak belirlenirken, 15 yaşın üzerindekiler için okuma-yazma oranı yüzde 87.4, okula gitme oranı yüzde 68.7, kişi başına düşen gayri safi milli hasıla ise 8407 dolar olarak verilmektedir.

Mutlu Yaşam Süresi Endeksi çalışmasında Türkiye 95 ülke arasında 35.8 puanla 67.sırada yer almıştır. Anket çalışmasında mutluluk değeri 10 üzerinden 5.2 olarak bulunmuştur. Söz konusu sıralamada ilk üç ülke sırasıyla İsviçre (63.9), Danimarka (62.7), İzlanda (62.2)dır. Economist dergisinin 2004 yılında yayınladığı ve 111 ülkenin değerlendirildiği Yaşam Kalitesi Endeksi çalışmasında ise Türkiye 50. sırada yer aldı. İrlanda Cumhuriyetinin birinci olduğu sıralamada, İsviçre ikinci, Norveç üçüncü, Lüksemburg dördüncü, İsveç beşinci, Avustralya altıncı, İzlanda yedinci, İtalya sekizinci, Danimarka dokuzuncu ve İspanya da onuncu sıraya yerleşti.

İş yaşam kalitesi denildiğinde üç temel boyut akla gelmektedir: İş sağlığı ve güvenliği (sağlık riski oluşturmayan güvenli bir iş ortamı), uygun çalışma saatleri (haftalık çalışma saati, fazla mesai, izin politikaları) ve ücret politikası (asgari ücret, zam).

Teknolojik gelişmelerle iş yapış süreçlerimiz sürekli değişmektedir. Örneğin yeni akademik yıla başlarken, üniversitelerdeki öğrenci kayıt sistemini kendi öğrencilik yıllarımla kıyasladığımda ne kadar farklı bir tablo görmekteyiz. Öğrencileri ve danışman öğretim üyelerini zaman ve yerden bağımsız kılan şu andaki kayıt sistemi çerçevesinde, öğrenciler üniversiteye gelmeden, evden, tatil yerinden Internete bağlanıp kayıtlarını tamamlayabilmekteler. Dersler için ders notları, ödevler elektronik ortamda ders web sitesinden ulaşılmakta. Benzer şekilde iş dünyasında da işimizle ilgili süreçlerin iyileştirilmesi sürekli gündemde. 1960larda Japonyada mavi yakalı çalışanlar için başlatılan kalite çember çalışmaları, A.B.D.de Başkan Clinton döneminde hükümetin yeniden yapılandırılması projesi çerçevesinde iyileştirilen kamuyla ilgili süreçler, iş dünyasında benzer yeniden yapılanma girişimleri, hepsi çalışanların iş yaşam kalitesini artırmak ve müşterilerin yaşam kalitesini yükseltmek için yürütülen çalışmalardır. Çalışanların sorun çözme teknikleriyle tanışıp, takım çalışmalarıyla daha iyiyi arayış çabaları kuşkusuz hep sürecektir. Bu konuda yenilikçilik ve teknolojik gelişmeler anahtar rol oynayacaktır. Çalışma ve yaşam koşulları hızla değişmektedir. Bu değişimin toplum ve birey üzerinde bıraktığı etkiyle baş edebilmek için etkisel (proaktif) bir yaklaşım izlenmelidir.

Konuyla ilgili Avrupa topluluğunda ki gelişmeleri de kısaca özetlemek istiyorum. Avrupa Yaşam ve Çalışma Koşullarını İyileştirme Vakfı (Eurofound) Avrupada daha iyi yaşam ve çalışma koşullarının planlanması ve tasarlanmasına katkıda bulunmak üzere 1975 yılında kurulmuştur. Eurofound, yaşam ve çalışma koşullarındaki en son gelişmeleri izlemek ve hükümetlere ve sosyal taraflara bu alanlarda güncel ve, kapsamlı analiz ve bilgi sunmak yoluyla, Avrupa vatandaşlarının yaşamlarının iyileştirilmesine katkıda bulunmayı amaçlamaktadır.

Eurofound tarafından 2005 yılında gerçekleştirilen dördüncü Avrupa Çalışma Koşulları Anketi (EWCS), Avrupa Birliğinin istihdam politikası gündeminin üst sıralarında yer alan konuları ele almaktadır. EWCSnin genel olarak amacı, tüm Avrupadaki çalışma koşullarının durumuna dair genel bir değerlendirme ve işgücü ile iş kalitesini etkileyen değişimlerin kapsamı ve türüne dair bilgi sunmaktır. Çalışmada Avrupa İstihdam Stratejisi (EES) çerçevesinde yararlı olabilecek politika göstergeleri önerisinde de bulunulmaktadır.

Araştırmada dört temel çalışma düzeni türü belirlenmiştir: bağımsız öğrenme, yalın üretim, Taylorist ve basit yapılı çalışma düzeni biçimleri. Ankete katılan çalışanların %38i için geçerli olan bağımsız öğrenme biçimi; iş yerinde, öğrenme ve sorun çözmede yüksek düzeyde özerklik, iş karmaşıklığı ve çalışma kalitesinin öz değerlendirmesi içerir. Çalışanların &sı için geçerli olan yalın üretimde daha yüksek düzeyde ekip çalışması ve iş dolaşımı, iş kalitesi ve kalite normları ile çalışma temposunu sınırlandıran çeşitli etkenlerin özdeğerlendirmesi yapılmaktadır. Buna karşılık, çalışanların %20si için özerklik ve öğrenme dinamiklerinin zayıf kaldığı Taylorist yaklaşım ve çalışanların %16sı için de öğrenme ve sorun çözmede yetersiz bulunan basit yapılı çalışma ortamı benimsenmiştir.

Eurofound, Üye Devletlerin yenilikçi çalışma düzeni biçimleri geliştirmekteki ilerlemesini izlemek için kullanılabilecek dört gösterge önermektedir:
•işyerinde yeni şeyler öğrenen çalışanların yüzdesi;
•işyerinde sorun çözmeye katılan çalışanların yüzdesi;
•çalışma yöntemi, çalışma ritmi veya işlerin düzeni üzerinde denetimi olan çalışan yüzdesini esas alarak belirlenen bileşik bir işyerinde özerklik ölçüsü;
•tüm ekiplerdeki çalışanların sayısının bir yüzdesi olarak görev bölümü üzerinde karar verebilen özerk ekiplerdeki çalışanların sayısı.

Avrupada işgücü piyasası ve istihdam politikaları hakkında sürmekte olan tartışmalarda, genellikle işverenler ile çalışanların esneklik ve güvenlik ihtiyaçları arasında bir denge kurmak olarak anlaşılan flexicurity kavramı odak noktası haline gelmiştir. Son olarak, güven oluşturmanın başarılı flexicurity yaklaşımlarının bir sonucu olduğu kadar aynı zamanda ön koşulu olduğunu unutmamak gerekir.
Yaşam bize tanınan bir fırsatlar dizisi. Nefes alınan her anın tadına varmak gerek. Bir an için yaşam yolculuğunun sonuna geldiğimizi düşünelim. Yaşam muhasebemizi yaparken artı ve eksileriyle neler hissedeceğiz? Kuşkusuz keşke sevdiklerimle daha fazla zaman geçirip, daha çok şey paylaşsaydım, doğayla iç içe yaşasaydım diye hayıflananlar olacak. Keşke daha çok hata yapmayı göze alsaydım, daha çok riske girseydim diyenlerimiz olacak. Keşke daha çok seyahat etseydim, görmediğim kentleri görseydim,yeni insanlar tanısaydım demek için artık çok geç. Bütün bu keşkeleri azaltmak için, bugünden iş ve yaşam kalitemizi artırıp, her anı en iyi şekilde değerlendirmek en akıllıcası.





kaynak
Quo vadis?

Benzer Konular

11 Ekim 2015 / Misafir Soru-Cevap
22 Kasım 2015 / Misafir Soru-Cevap
4 Ocak 2011 / Misafir999 Soru-Cevap