Arama

Geleceğimiz ve Çocuklarımız

Güncelleme: 11 Mayıs 2010 Gösterim: 55.959 Cevap: 28
ahmetseydi - avatarı
ahmetseydi
VIP Je Taime
14 Aralık 2005       Mesaj #1
ahmetseydi - avatarı
VIP Je Taime
Ailelerin Çocukları İle İlgili Dikkat Etmesi Gereken Noktalar

F Çocuğunuzun sağlık durumu ile yakından ilgileniniz. Hastalıkların bir kısmı, çocuğun hayat enerjisini önemli ölçüde azaltarak onu dermansız bırakabilir. Bir kısmı ise, doğurdukları devamlı acılar yüzünden çocuğun okul başarısına etki ettiği gibi, bazı rahatsızlıkların bilinmemesi veya tedavi ettirilmemesi bir takım uyumsuz davranışlarının sebebi olacaktır. .
Sponsorlu Bağlantılar
F Çocuğunuzu kahvaltı etmeden veya yemek yemeden kesinlikle okula göndermeyiniz. Orta öğretimdeki çocuk, hızlı bir büyüme ve gelişme dönemindedir. Yemeğini zamanında yediriniz ve bu konuda titiz olunuz.
F Çocuğunuzun kılık kıyafetine özen gösteriniz. Kıyafetinin okul kurallarına uymasına ve temizliğine dikkat ediniz.
F Çocuğunuzun derslerinin ve davranışlarının daha iyiye yönelmesi için öğretmenleri ile sıkı işbirliği kurunuz. Veli toplantılarına mutlaka katılınız.
F Çocuğun hayatındaki en etkili çevre aile çevresidir. Çocuk hayatında en etkili örnekleri ailesinden alır. Anne baba olarak tüm davranışlarınızla örnek olunuz.
F Çocuğunuzu iyi tanıyınız. Çocuklardan yapamayacağı şeyler istemeyiniz, beklemeyiniz. Onları yeteneklerinin üstünde başarı göstermeye zorlamayınız.
F Çocuğun her istediğinin yerine getirilmesi, ona her istediği şeyi yapabileceği, elde edebileceği kanısının verilmesi veya tam tersi olarak isteklerinin çok sınırlandırılması, hiç yerine getirilmemesi çeşitli uyumsuz davranışlar geliştirmelerine neden olacaktır. Bu konuda titiz olunuz.
F Çocuğunuza yeteri kadar harçlık veriniz. Harçlığını mümkünse aylık veya haftalık olarak toptan veriniz. Böylece kendini yönetmeyi öğrenecek ve sorumluluk kazanacaktır.
F Çocuklarınızı başka çocuklarla ve kardeşleriyle mukayese etmeyiniz. Her insanın sahip olduğu nitelikler farklıdır. Onları olduğu gibi kabul ediniz.
F Çocuklarınızı korkutmayınız. Fazla baskılardan, bedeni cezalardan ve olamayacak sınırlamalar koymaktan sakınınız.
F Çocuklarınızın belli davranışları için anne baba olarak değişik davranışlar göstermeyiniz. Aynı şekilde davranınız.
F Çocuklarınıza iyi notların yanında zayıf not almasının da normal olduğunu ve çalışmakla durumun düzeltilebileceğini telkin ediniz.
F Çocuğunuzun okul yaşantısı ile ilgileniniz, anlattıklarını dinleyiniz.
F Çocuğunuzun okul dışındaki arkadaşlarını kontrol ediniz.
F Çocuğunuzun okul ve öğretmenler hakkında şikayetleri olursa onu dinledikten sonra, okul yönetimi ve öğretmenlerle görüşünüz.
F Çocuğunuzun sınıf, şube, okul numarasını ve ders öğretmenlerini iyece öğreniniz. Öğretmenlerle yapacağınız görüşmelerde çocuğunuzun kusurlu taraflarını hiç çekinmeden söyleyiniz.
F Ders çalışırken çocuğunuzu ev işi, çarşı, pazar işi için kaldırmayınız.
F Çocuğunuzun mümkün olduğu kadar sosyal yaşantılar içinde olmasını sağlayınız. Okul ve çevresindeki sosyal faaliyetlere katılmasına izin veriniz.
F Çocuğunuzu sık sık eleştirmeyiniz. Hele bunu başkalarının yanında asla yapmayınız. Onun aşağılık duygusuna kapılmasını önleyiniz.
F Beğendiğiniz, takdir ettiğiniz taraflarını söyleyiniz. Kendine güven duymasını sağlayınız.
F Çocuklarınız arasında ayırım yapmayınız. Çocukları kıskandırmayınız. Hepsine sevgi ve ilgi gösteriniz.

F İçinde bulundukları yaşlarda arkadaş çocuğunuz için çok önemlidir. Arkadaşı olmasına ve iyi arkadaşlar seçmesine yardımcı olunuz.
F Televizyon izlemede çocuğunuza iyi alışkanlıklar kazandırınız. Sürekli TV izleme çocuğunuzun başarısını olumsuz etkiler. Ancak bunu zor kullanarak değil, ikna ederek gerçekleştiriniz.
F Bilmediklerini çekinmeden ders öğretmenlerine sormaları gerektiğini anlatınız.
F Anne baba arasındaki ilişkilerin şekli çocukları büyük ölçüde etkiler. Çocuklar yanında yapılan tartışmalar, kavgalar onların mutsuz, güvensiz ve endişeli olmasına neden olur. Sorunlarınızı çocukların yanında konuşmayınız, münakaşa etmeyiniz.
F Çocuğunuzun çeşitli sorunları için sınıf ve rehber öğretmenlerine başvurunuz. Başvurmasını sağlayınız.
F Çocuğunuzun evde ders çalışmasını kontrol ediniz. Ancak sürekli şekilde "ders çalış" ikazı olumsuz etki yapmaktadır. Ona güvendiğinizi belli ederek uyarınız.
F Çocuğunuzun okula devam durumunu yakından izleyiniz. Bu konuda ilgili müdür yardımcısından bilgi alınız.
F Çocukluktan yetişkinliğe ulaşan genci önce bir insan olarak kabul edin. Ona sevgi ve saygı gösterdiğinizi belirtin.
F Gençlik çağına özgü biyolojik ruhsal ve toplumsal değişme ve gelişmelerin gencin davranışlarına yansıdığını bilin. Gençlik çağının fırtınalı ve zor olduğunu göz önünde tutun.
F Gence bol bol öğüt verme yerine, örnek davranışlar yapın ve örnek davranışlar bulup gösterin.
F Gencin tutum ve davranışlarına biçim ve yön verirken "ben gençliğimde" diye başlayan konuşmalardan kaçının.
F Gençlerle yapılan konuşma ve tartışmaları onları korkutarak ve yıldırarak kesmeyin.
F Konuşma ve tartışmalar sırasında gencin doğru düşündüğü, gerçeği bulup söylediği durumlarda ona hak verin, düşünce ve önerisini gerçekleştirmek için yardımcı olun.
F Aile ve evle ilgili konularda ve sorunlarda gencin düşünce ve önerilerini alıp, onunla konuşup tartışmaktan çekinmeyin.
F Gencin yaşamı, giyinişi, süslenmesine ilişkin karar alırken durumu gençle tartışmak yerine onun düşünce ve önerilerine anlayış ve saygı gösteriniz.
F Genci denetlemek, engellemek ya da ödün, ödül vermek için tutarlı davranın, kimi kez ödüle değer bulduğunuz bir davranışı başka bir zaman kötüleyip yermekten kaçının.
F Gencin davranışları karşısında serin kanlı olun. Kırıcı, sert, yıkıcı davranışlarda bulunmayın.
F Her davranışın bir "sebebi", bir "amacı" vardır. Kişi her davranışını bedensel, ruhsal ve sosyal yaşamında bir denge sağlamak için yapar. Çocuğunuzda görülen olumsuz davranışların, başarısızlıkların da bir sebebi vardır. Bunların ortadan kalkması dayak ve ceza ile değil, bunları doğuran sebeplerin ortadan kalkması ile mümkündür.
F Çocuklarınıza karşı sabırlı, soğukkanlı ve anlayışlı olunuz. Doğal olarak onlar hata yapacaklardır, kusurları ve kötü hareketleri olacaktır. Çocuklar düşündüğünüz, istediğiniz gibi tavır ve davranışlar göstermiş olsalardı aile okulda "EĞİTİM" denen şeye gerek kalmazdı.

ÇOCUK NEYİ ÖĞRENİR?
Eğer bir çocuk kınanarak yaşarsa suçlamayı öğrenir.

Eğer bir çocuk düşmanca davranışlar içinde yaşarsa kavga etmeyi öğrenir.

Eğer bir çocuk alay edilerek yaşarsa sıkılganlığı öğrenir.

Eğer bir çocuk utanç içinde yaşarsa suçluluk duymayı öğrenir.

Eğer bir çocuk hoşgörüyle yaşarsa sabırlı olmayı öğrenir.

Eğer bir çocuk teşvik edilerek yaşarsa güvenmeyi öğrenir.

Eğer bir çocuk değer verilerek yaşarsa saygı duymayı öğrenir.

Eğer bir çocuk eşitlik ortamında yaşarsa adaleti öğrenir.

Eğer bir çocuk güven duygusu içinde yaşarsa inanmayı öğrenir.

Eğer bir çocuk beğenilerek yaşarsa kendisinden hoşlanmayı öğrenir.

Eğer bir çocuk kabul ve dostluk içinde yaşarsa dünyada sevgi aramayı öğrenir.

Eğer bir çocuk düşmanlıklar içinde büyürse saldırganlığı öğrenir.

Eğer bir çocuk sevgi içinde büyürse güvenmeyi öğrenir.

Çocuk ailenin, aile de toplumun ürünüdür; çocuk yaşadığını öğrenir.

Çocuklar sadece fiziksel olarak büyümekle kalmaz, aynı zamanda zihinsel gelişim de gösterirler. Beynin gelişimi sonucunda, çocukta giderek artan bir öğrenme, anımsama ve yargılama yeteneği oluşmaktadır.Aynı zamanda gelişme, bu yaşlardaki çocuklar için bir bireyselleşme sürecidir. Çocuğun gelişimi motor, zihinsel, sosyal gelişim ve dil-duygusal gelişim olarak 4 ana açıdan takip edilmektedir.
Tüm bu süreçlerde gelişim hızı çocuğun yaşına bağlı olarak değişmektedir.
Okul Öncesi Dönemi (3-6 Yaş)

3 yaşından itibaren oyun çağına giren çocuğun, motor becerileri gelişmektedir ve sayı sayma, şarkı öğrenme, çevresindekiler hakkında soru sorma gibi zihinsel yetenekleri de paralel olarak ilerlemektedir. Üç yaşındaki bir çocuk artık çevresinde kendisinden bağımsız bir dünyanın var olduğunu ve kendisinin de o dünya içinde bir birey olduğunu bilmektedir.
Koşarken ve büyük oyuncakları iterken önüne çıkan engelleri aşabilir, üç tekerlekli bisiklete binebilir. Tek başına kısmen de olsa giyinebilir. Bildiği kelime sayısı yaklaşık 1000'e ulaşmıştır. Kendi kendine yemek yiyebilir, ayrıca uyku ve temizlik alışkanlıklarını büyük ölçüde kazanmıştır.
3 yaşındaki çocuğun konuşması ve kurduğu cümleler daha gramatik hale gelmiştir. Dil, hareket ve toplumsal gelişim yönünden, büyük ilerleme gösterir, zengin bir hayal gücüne sahiptir. Yetişkinlerin giysilerini giymek, davranışlarını taklit etmek, ev işlerine yardım etmek hoşuna gider. Küçük kısa hikayeler dinlemeyi sever.
Çocuk 4 yaşına geldiğinde artık isteklerinin heran yerine getirilemeyeceğini anlamaya başlar. Dış dünyanın kurallarını öğrenmektedir, tıpkı kendisi gibi başkalarının da hakları olduğunu görür. Bunun en iyi örneklerinden biri sıra beklemeyi öğrenmesidir.
Artık eskisine oranla daha uyumlu davranmakta ve hareketlerini daha kolay kontrol etmektedir. Oyun arkadaşlarını seçer. Rahatça koşar, zıplar, elini ve parmaklarını kullanır. Kağıt, kalem, fırça ve boyaları eskisine oranla daha ustalıkla kullanmaktadır. Sürekli sorular sorar ve açıklamaları dikkatle takip eder. Son derece açık sözlüdür, düşünceleri somuttur.
5 yaşındayken çocuk çevresine ait yeni keşiflerde bulunmaya başlar, yetişkin desteğine daha az ihtiyaç duyar. Kaslarının kontrolü gelişmiştir. Hep konuşmak ister. Yetişkinler gibi uzun cümleler kurmaya çalışır. Olayları ve masalların sırasını bozmadan anlatır. Oyunlarında öğretmen, otobüs şoförü, anne-baba, doktor olur. Genellikle canlı, neşeli ve hareketli bir görünüm içindedir. Bu yaşta motor dengenin, düşüncenin, toplumla olan ilişkilerin daha da arttığı görülür.
6 yaşına geldiğinde el işlerinde daha beceriklidir. Kesip yapıştırır, resim yapar, tüm araç ve gereçleri iyi kullanır. Oyunlarda ve ilgi alanlarında kız ve erkek çocukları arasında farklılıklar gözlenir. Bir çok hayali role girer. Grup oyunlarından çok hoşlanır. Bazı sorumluluklar yüklenir, söylenenleri dikkatle dinler. Kendisiyle gerçek nitelikte eğitim uygulamaları yapılacak döneme gelmiştir.

Son Çocukluk Dönemi
İlkokul döneminde fiziksel büyüme ve gelişme yavaş olmasına rağmen kas dokusu gelişimi oldukça hızlıdır. Bu yüzden kaslarla iskeletin birbirine uyuşması sırasında büyüme ağrıları yaşanır. Çocukta büyük kas becerilerinin yanı sıra, küçük kas becerilerinde de yaşla artan düzenli ve sürekli gelişme ile olgunlaşma söz konusudur.
Çocuğun zihinsel ve sosyal becerileri, hayal kurma, canlandırma ve espri yetenekleri gelişir. Bu dönem çocuğu sürekli canlı ve hareketlidir.
İlkokul birinci sınıfta yazı yazmayı öğrenir, el yazısını ise ancak ikinci sınıfta yazmaya başlayabilir. Konuşmasında, kullandığı kelimelerde belirgin gelişmeler olur, sözcük dağarcığı genişler. İlkokulu bitiren bir çocuğun 50. 000 civarında sözcük bildiği varsayılmaktadır. Bu dönemde niçin, ne, nasıl sorularını oldukça sık sorar. Şekil, boyut, uzaklık, sayı, zaman kavramları gelişir. 8-9 yaşından önce çocuk kuralların nedenini, anlamadan ya da farkında olmadan ailesinden, çevreden öğrenmektedir; ancak 9-10 yaşından itibaren gerçek nedenlerini ve anlamlarını fark etmeye başlar. Akran grupları 6-12 yaş döneminde gelişir ve çocukların sosyalleşmesinde önemli rol oynar.

Ergenlik Dönemi
10-12 yaşlar arası önergenlik (buluğ öncesi), 12-15 yaşlar arası ergenlik (buluğ), 15-17 yaşlar arası ise delikanlılık dönemi olarak tanımlanabilir.
Ergenlik döneminde kız ve erkek çocukta cinsiyetle ilgili iç salgı bezleri işleve başlar ve böylece kadın ve erkek olmakla ilgili bedensel değişiklikler hızlanır. Bedensel gelişmeyle birlikte ruhsal ve toplumsal gelişme de yaşanarak cinsel kimlik kazanılır.
Gençlik çağının başında hızla ilerlemekte olan bedensel değişim ve gelişim zamanla yavaşlar ve durur. Bunu ruhsal ve toplumsal değişim izler. Gençlik döneminin başlangıcı ruhsal bakımdan duyguların egemen olduğu çelişkili düşüncelerin ve davranışların bulunduğu bir geçiş dönemidir. Bazı gençler bu dönemi rahatlıkla atlatabilirken, bazıları sıkıntı çekebilir. Genç bilinçli ve bilinçsiz olarak kişiliğini oluşturmakta, özgürlüğünü ve sorumluluğunu sağlam temeller üzerine oturtmaktadır.

Çocuğun ilk arkadasi annesidir. anne içinde çocuk dünyaya ikinci bir kez tekrar saflığın gözü ile bakabilmek, onun gözleri ile hayata tekrar çocuk gözü ile bakabilmek ve yeniden büyüyebilmek için ikinci bir şanstır. Bu anlamda tekrar mutluluğu yakalayabilme şansıdır. Yapılan istatistik ve araştırmalar mutluluğun en önemli anahtarlarından birinin tekrar çocuklaşabilmemizi, pazarlıksız masumiyeti ve saflığı yakalayabilmemizi sağlayan çocuklarımız olduğunu ortaya koymektır. Çocuk bunun ötesinde anneye daha önce hiç yaşamadığı türden bir sevgi yepyeni keşfedilmemiş bir duygunun ve bu duygunun yarattığı mutluluğun kapılarını açar. Onun yumuşaklığını hissetiği anda annenin yaşama sevincine bir halka daha etkilenir.

ÇOCUK GELİŞİMİ VE OYUN

Çocuğun kelime haznesi gelişimi ve psikolojik gelişimi açısından doğduğu andan itibaren konuşmak gerekir. Çocuk ses tonuna karşı duyarlıdır ve algılamalar doğuştan itibaren başlar. Bu algılama mana çıkarma değil duyum alma anlamındadır. Yavaş yavaş anlam çıkarma ve takibinde anlamlı ve bilinçli ifade etme gelişir. Çocuk ufak yaşlarda kendi kendine oynar ve konuşur, daha sonraki yaşlarda grup oyunlarına başlanır.

1.Yaş çocuğu: Ses çıkaran yumuşak köşesiz boyasız objelerle ilgilenir. ( Ses çıkaran civciv, ayıcık, kuş, buruşturulabilen ayıcık.

2.Yaş çocuğu: Kutular, üstüste konulabilen karmaşık olmayan basit legolar, içiçe geçirme üstüste koyma yerine yerleştirme yapabileceği objelerle ilgilenir.

3. Yaş çocuğu: Çizgi film kahramanlarına karşı merak uyanmıştır. Kahramanları sembolize eden oyuncaklar veya onların kullandığı türden eşyalar ilgisini çeker. Daha karmaşık yapbozlar, bilgisini geliştirecek türden konulu kurgulanacak legolar ( Bahçe içinde ev, hayvan, göl v.s.) bir manzaranın aynısının puzzle olarak oluşturulması vs...

4.Yaş çocuğu: Resim yapmaya özellikle seramik çalışmaları, hamurdan renkli killerden objeler yapmaya teşvik etmek, yapılan çalışmalardada yer almak ve çalışma sürecini paylaşmak mesela sen tabak yap, ben de kiraz yapayım gibi yaklaşımlarda bulunup bitirincede aferin ne kadar kabiliyetlisin demek bir anlamda onu onere etmek çok önemlidir. Okul öncesi içine girdiği ortamlara ve bu ortamların standartlarına bağlı olarak ilgi ve gelişim kulvarları çeşitlenmeye başlar.

5.Yaş çocuğu: Okul öncesi eğitim dönemidir ve önemli olan nokta bu yaş çocuğun hala oyun çocuğu kabul ederek eğitilmesidir. Yine resim, seramik gibi aktivitelerin yanısıra artık daha sofistike el becerilerini devreye sokabileceği oyma kesme, yapıştırma, kolaj çalışmaları devreye girer. Grup oyunları başlar. Sek sek, saklambaç, top oyunlarından yaşına uygun olanlar vs. gündeme gelir.

6.Yaş çocuğu: Daha gelişmiş top oyunları, değişik zeka oyunları, grup ile oynanabilecek hafıza ve zeka oyunları, koşmaca, yakalamaca.
Çocuğun gelişiminde bütün bu oyunlarında gerçekleşmesinde amaç 24 saat çocukla ilgilenmek ve yanında olmak değildir. Önemli olan çocuğun sadece kendisine ait ve annesinde kendisiyle ilgilendiği ve konsantre olduğu zaman parçasını bilmesi ve bundan yararlanmasıdır. Şöyle ki işten gelen annenin bütün işleri dışında çocuğa özel olarak onun istediği herhangi bir aktivite veya faaliyeti beraber paylaşabileceği yada çocuğun yaptıklarını seyredebileceği bir zaman dilimi ayırması gereklidir. Burada önemli olan kilit nokta çocuğun kendisi ile ilgilenildiğini hissetmesi yani ilgi doyumunu yakalayabilmesidir.
Son düzenleyen Blue Blood; 14 Aralık 2005 17:02
ѕнσω мυѕт gσ ση ツ
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
14 Aralık 2005       Mesaj #2
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
AİLELERİN EĞİTİM SÜRECİNE KATILIMI

Sponsorlu Bağlantılar
Ailelerin eğitim sürecinde etkili bir biçimde yer almalarının çok temel gerekçeleri vardı:

· Bunlardan en önemlisi, anne babaların çocuklarıyla en yoğun iletişim içinde olan bireyler olmalarıdır. Eğitim sürecinde ve çocukların gelişiminde anne-babaların gözlemlerinden ve görüşlerinden yararlanmak çocukların gelişimini kolaylaştırıcı bir anlam taşımaktadır.
· Toplumumuza genel olarak bir bakıldığında özellikle annelerin eğitim düzeylerinin alt düzeyde olması onların çocuklarına gerek ev ortamında çeşitli beceriler kazandırmalarına gerekse okuldan beklenen akademik katkılara yeterince cevap vermemelerine yol açmaktadır. Aile katılım programları bu yönden yetişkin eğitim programı olarak da algılanmakta ve toplumda anne babaların özellikle de annelerin gelişimine önemli katkılar sağlamakta dır.
· Ailelerin okulu tanıması, kendilerini bir parçası olarak hissetmesi, onların okul ve öğrenciler için kaynaklar araması için de fırsat sağlamaktadır. Ailelerdin katılımında bir diğer gerekçe de çocuklarının akademik performanslarının , okulun akademik standartlarının da yükselmesine katkı sağlayacak olmasıdır.
· Sınıf ve okul ortamı içerisinde ortak bir kültürün oluşması için ailelerin eğitim sürecine ilişkin bazı etkinlikleri ev ortamına taşımaları ve bunları geliştirmeleri de çok yararlı olacaktır.
· Ailelerin çocukların gelişimi için en iyi ve etkili yolları, yöntemleri bulmak için çaba sarfetmektedirler. Ancak zaman zaman bu ip uçlarını bulmakta zorlanmakta dırlar.
· Aile katılımı ile gerçekleştirilen etkinlikten hem aile hem çocuk yarar görmektedir.
· Çocukların benlik algısı olumlu yönde etkilenmektedir.
· Ailelerin okula ve eğitime karşı olumlu tutumlar geliştirmelerine yardımcı olmaktadır.
ahmetseydi - avatarı
ahmetseydi
VIP Je Taime
15 Aralık 2005       Mesaj #3
ahmetseydi - avatarı
VIP Je Taime
Dünyanın en büyük pazar araştırması şirketinden Millward Brown tarafından yapılan araştırmada, çocukların, ebeveynlerinin yaptığı alışverişi yönlendirdiği ortaya çıktı.

Millward Brown Türkiye’den yapılan açıklamada, şirketin BRANDchild adlı kitap için yaptığı araştırmaya göre çocukların, ebeveynlerinin hangi markaları satın almaları gerektiği konusunda fikirlerini aileleriyle paylaştıklarının görüldüğü belirtildi.

Araştırma kapsamında, ABD, Brezilya, Almanya, İspanya, Hindistan, Çin ve Japonya’da 1920 kentli çocukla yüzyüze görüşüldü. Araştırmaya göre, 9-14 yaş arasındaki her 3 çocuktan 2’si, anne ve babalarının otomobil, moda markaları, cep telefonları gibi pahada ağır alışverişlerini etkiliyor.

İlginç sonuçlardan birisi de, çocukların yarısının son modayı takip etmeyi sevdikleri ve giyimlerinin kimliklerini yansıttığını söylemeleri. Erkeklerin yüzde 45’inin, kızların da yüzde 55’inin moda tutkunu olduğu belirlenmiş.

Millward Brown Grubu Stratejik Planlama ve Gelişim Direktörü Nigel Hollis, çocukların hane alışverişi üzerinde belli oranda etkileri olduğunu tahmin ettiklerini, ancak etkinin bu kadar büyük olmasının kendilerini şaşırttığını belirtti.
Millward Brown Türkiye Genel Müdürü Betül Khan yaptığı değerlendirmede, araştırma sonuçlarının, yerel ve uluslararası markaları pazarlama anlayışını geliştirmeye zorlayacağını vurguladı.
ѕнσω мυѕт gσ ση ツ
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
15 Aralık 2005       Mesaj #4
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
HANGİ YAŞTA HANGİ OYUN VE OYUNCAKLAR ?

3-5 YAŞ:

- Fantezi ve keşfetmeye ( evcilik,okul oyunları ile bebekler, mutfak ve doktor muayene aletleri ),
- Dil gelişimine ( renkli tuşları olan piyano, müzik ve öykü kasetleri, kuklalar... gibi ),
- Aritmetiğe hazırlamaya ( resim ve sayı eşleme oyunları ; domino, kızma birader ve sayı kartları ) yönelik oyuncaklar.

5-8 YAŞ:

- Toplumsal gelişim ve işbirliği ile ilgili ( top, seksek, dama, minyatür arabalar),
- Bilişsel beceriler ve algısal hareket becerilerini sağlayan ( maketler, yap-boz oyunları ),
- Yaratıcı anlatıma yönelik ( parmak boyası, kağıt hamuru, karakalem, suluboya ya da pastel boyalarla resimler, oyun hamurları, sessiz sinema gibi oyunlar ) oyun ve oyuncaklar.

9-12 YAŞ:

- Sorun çözme yeteneklerine ( karmaşık masa üstü oyunları ve video oyunları ),
- İnce ayrıntı hareket becerilerine ( küçük parçalı,karmaşık yap-boz oyunları, üç boyutlu model uçaklar, uzaktan kumandalı araçlar, kumaş boyama, ağaç işleme ve akvaryum bakımı ),
- Stratejik yeteneklere ( sözcük türetme, monopol tenis, ping-pong ve atari... gibi ) yönelik oyun ve oyuncaklar.

12 YAŞ VE ÜZERİ

- Soyut düşünme ve akıl yürütmeye ( basit mikroskop ya da teleskop, kimya ya da elektronik setleri... gibi ),
- Bağımsız yaşam becerileri kazanmaya ( yürüyüş, bisiklete binme ve kamplar... gibi ) yönelik oyun ve oyuncaklar önerilmektedir
ÇOCUĞUN ÇEKİNGENLİĞİNİ YENMESİ İÇİN

EVDE

- Çocukla eşit, demokratik, kaliteli bir iletişim kurulmalı. Bu anne ve babanın da istismara uğramadığı, kendi ihtiyaçlarını ifade edebildiği , çocuğun ihtiyaçlarına kulak verilebilen bir ilişki olmalı.
- Evde çocuğun bireyselliğini ortaya koyabildiği, bunun için yargılanmadığı , suçlanmadığı, etiketlenmediği bir atmosfer oluşturulmalı.
- Anne baba çocuğa model olmalı.
- Anne baba çocuğu sözel olarak sık sık taktir etmeli.
- Çocuğun kapasitesinin altında ve üstünde beklentilerden kaçınılmalı.
- İyi niyetli bile olsa karşılaştırma yapılmamalı. Bu çocuğu tekrar çekingenliğe iter.
- Çocuğun başarması için ilgi ve sevgi göstermeli, taktir ve kabul etmeli. ( Unutmayın iletişim biçiminin kendisi sevgiyi göstermenin yoludur.)
- Profesyonel yardım almaya açık olunmalı.

OKULDA


- Öğretmen çocuğa sosyal etkinlik alanı yaratmalı. Eğitimci birebir kendisi grup oyunları yaratıp o çocuğu işin içine katmalı, arkadaşlarını yönlendirmeli.
- Çocuğun arkadaşlarından pozitif geri ileti alabileceği atmosfer ve alanlar yaratılmalı.
- Öğretmenin kendisi de çocuğu sözel olarak taktir etmeli.
- Sınıf içinde de karşılaştırmalardan kaçınılmalı.
- Öğretmen her çocukla ikili bir ilişki, etkin bir iletişim kurabilmeli. Çünkü anaokulunda ve ilkokulda ikili ilişki kurulamadığında çocuk orada eriyor, kayboluyor.
- Çocuğun daha yakın ilişki kurabildiği öğretmenin derslerinde o ilişkiden yararlanarak çocuğun o alanda başarılı olması sağlanabilmeli. ( Örneğin spor öğretmenleri, branş öğretmenleri ve bunun gibi eğitimciler.)

REHBERLİK SERVİSİ
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
16 Aralık 2005       Mesaj #5
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Çocuklara Özgü Oyunlar

Günümüzün yaşam koşulları, teknolojik gelişmeler, insanlara oyun için zaman bırakmasa da, çocuklarda oyun yaşamın bir parçası olduğundan hala devam etmektedir.
Çocuk oyunları, çocukların vazgeçilmez eğlencelerini teşkil eder. Günümüzde eğlence araçlarının değişmesi, iletişim araçlarının gelişmesi sonucu çocuk oyunları nitelik değiştirmiş, hatta eskisi gibi oynanmaz olmuştur. Buna karşın çocuk oyunları okullarda, yoksul kenar semt çocukları arasında hâlâ varlığını sürdürmektedir.
Oyun, çocukları eğlendirirken aynı zamanda onların sosyal, psikolojik ve fiziksel gelişimine etki etmektedir. Topluca, karşılıklı anlayış içerisinde, birbirine saygı göstererek yaşama duygusunun temelleri oyun çağında atılır.
Çocuk oyunları oynama zamanlarına, oyun yerine, oynayanların cinsiyetine ve kullanılan araç- gereçlere göre sınıflandırılmaktadır.
Çok yaygın olarak oynanan saklambaç oyununu çocuk oyunlarına örnek olarak verebiliriz. Oyun, açık alanda ve en az 4-5 kişiyle oynanır. Önce ebe seçilir. Ebe seçiminin de çeşitli şekilleri vardır. Tekerleme söyleyerek sayışma bunlardan birisidir. Daha sonra kale seçilir; bu bir duvar, ağaç vs. olabilir. Ebe kaleye yaslanır ve saymaya başlar. Diğerleri bu esnada saklanır. Ebe saymayı bitirince arkasına, yanına saklanmayı önlemek için "ardım, önüm, yanım, yörem sobe" der ve arkadaşlarını aramaya başlar. Gördüğü oyuncunun ismini söyler ve koşarak kaleye gelip elini dokunur. İsmi söylenen oyuncu ebeden önce gelip ebeden önce gelip kaleye gelip elini dokunur. İsmi söylenen oyuncu ebeden önce gelip kaleye elini dokunursa sobelenmekten kurtulur. Bu şekilde sobelenen oyuncu ebe olur, ebe sayısı birden çok olursa, aralarında ebenin duymayacağı şekilde meyve veya çiçek adı tutarlar, sonra ebeye hangi meyve veya çiçeği beğendiğini sorarlar. Ebe elma derse, elma seçen ebe olur ve oyun yeniden başlar. Saklambacın farklı yörelerde farklı adlandırılışları ve oynanış şekillerine de rastlanır.
Çocuklar, oyun bittikten sonra bir tekerlemeyle dağılabilirler.
İğne battı
Canımı yaktı
Tombul kuş
Arabaya koş
Arabanın tekeri
İstanbul'un şekeri
Hop hop hop
Bundan başka oyun yok.


Çocuk Oyunlarından Örnekler:

Bezirgan Başı: En az 10 kişiyle oynanan bir oyundur. Oyuncular aralarından iki kişi seçerler. Bunlardan biri "altın saat" diğeri "altın bilezik" adını alır. Sonra ikisi yüzyüze dururlar, elele tutuşup ellerini havaya kaldırırlar. Tek sıra halinde dizilmiş olan diğer çocuklar:
Aç kapıyı bezirgan başı
Bezirgan başı....
Kapı hakkın ne verirsin?
Ne verirsin?
Arkamdaki yadig'r olsun
Yadig'r olsun
tekerlemesini söyleyerek bunların arasından geçerler. Dizinin son çocuğu yakalanır, kulağına "altın saat mı istersin altın bilezik mi?" diye sorulur. Verilen yanıta göre çocuk soruyu soranlardan birinin arkasına geçer. Bu işlem tüm çocukların iki gruba ayrılmasına dek sürer. Sonra her iki grup çocukları birbirlerinin bellerinden sıkıca tutarlar. Orta yere çizilen bir çizginin iki tarafında yer alan gruplar birbirlerini çekerek güç gösterisine girerler. Çizgiyi geçen grup oyunu kaybeder, yenik düşer.
Oyun bu şekilde çocuklar bıkıncaya dek sürer.


Birdir Bir (Uzuneşek)
En az 4 oyuncuyla oynanan bir oyundur. Oyuncular arasından önce iki kişi ebe seçilir. Seçilen ebeler sırtsırta verirler, eğilip ellerini dizlerine bağlarlar, popolarını birbirine dayarlar. Diğer oyuncular sıraya girip bunların üzerinden atlarlar. Atlama sırasında düştükleri takdirde yanıp ebe olurlar.
Çocuklar atlarken "birdir bir, ikidir iki, üçtür üç, dörttür dört...." diyerek atlama işini sürdürürler. Sonuncusu ise atladıktan sonra ebe oyuncuların yanında yer alır, eğilir.
Ebe üzerinden atlanırken bazı sayılarda kimi güldürücü hareketler de yapılır. Örneğin yedinci oyuncu "yedilim yedili, yediğim tekme" der, diğer oyuncular tarafından ebe tekmelenir. Sekizinci oyuncu atlarken "sekizim seksek" der, tek ayak üstünde durur. Bundan sonra atlayacak oyuncuların atladıktan sonra tek ayak üstünde durması zorunludur. Sekizinci oyuncu kendinden sonra atlayan oyuncuları seksek olarak istediği gibi dolaştırmak hakkına sahiptir. Dokuzuncu oyuncu atlarken "dokuzum durak" der demez seken oyuncuların olduğu yerde kımıldamadan durması gerekir. Onuncu oyuncu atlarken "onum orak, Fatih'in topları" der, ebelerin sırtlarını yumruklamaya başlar.
Oyun yeni ebenin belirlenmesiyle aynı tarzda sürüp gider.
ahmetseydi - avatarı
ahmetseydi
VIP Je Taime
17 Aralık 2005       Mesaj #6
ahmetseydi - avatarı
VIP Je Taime
;

;
Dünyaya gelmelerini sabırsızlıkla beklediğimiz.
Hayatımıza anlam katan ve bizi yaşama bağlayan çocuklarımız.
Çocuklarımıza neler oluyor?
Yanlış olan ne ? Farkında olmadan yaptığımız yanlışlar mı var?
;
;
;
;



; ; ; ; Çocuk, ; suç,şiddet ;birlikte düşünülmesi güç kelimeler.Ancak son yıllarda bu üç kelimeyi birlikte telaffuz etmeye başladık..
;
; Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde ‘;’;suç işleyen çocuk’;’; olgusu ciddi bir sorun olmaya başladı..Durum ülkemizde de aynı..
; Bu suçların başında şiddet davranışları,gasp,hırsızlık,zararlı madde kullanımı,cinsel suçlar ; vb sayılabilir..
;
; Ancak unutulmaması gereken bir gerçek de suç işleyen çocuktan bahsederken sorunun psikolojik,biyolojik,toplumsal ve ekonomik boyutlarıdır.
;
;
; ŞİDDET NEDİR?
;
Şiddet davranışları ; öfke patlaması,kavga ,başka canlılara,eşyalara ; bilerek zarar vermek,vurmak ,kırmak,tehditler savurmak,acımasız davranışlar gibi davranışlar olarak sıralanır.
;
NEDEN ŞİDDET?
;
;Şiddet davranışlarını tek bir nedene bağlamak doğru değildir.Bu davranışların oluşumunda çevrenin ,toplumun,ailenin,çocuğun kişilik özelliklerinin payları vardır.Çevre şiddet davranışlarının oluşumunda önemli bir paya sahiptir.Televizyon, çocuklarda şiddetin yaygınlaşmasında ; şiddet içerikli dizi , program ve yayınlarla etkili olmaktadır.Sosyo ekonomik ; durum,işsizlik gibi olumsuzluklar hırsızlık, gasp ,silah kullanımı ve uyuşturucu kullanımını arttırmaktadır..
;
;Yapılan çalışmalar aile içi etkileşimin,anne baba tutumlarının çocukların şiddet eğilimleriyle ilişkisini ortaya koymaktadır.Aile içi iletişimin kopukluğu özellikle erkek çocuklarda şiddet riskini ; arttırmaktadır.Ailedeki tutarsız disiplin,yetersiz gözetim ve yönlendirme çocukları suça ve şiddete iten etkenlerdendir.Özellikle aile içi şiddete maruz kalan istismara uğrayan çocuklarda bu oran daha da artmaktadır.
;Çocuğun akran grubu,suç işleyen akran ya da akraba modelleri de çocuğu şiddet davranışları göstermeye itmektedir.
;Çocukta gözlenen şiddet davranışları ile hiperaktivite bozukluğu,dikkat eksikliği ,huzursuzluk ve risk alma arasında tutarlı bir bağlantı vardır.
;
;Erkek çocuklarda 6-13 yaş arasında gözlenen saldırgan davranışlar ileriki yaşlarda şiddet davranışlarının habercisi olma niteliğindedir
;
;Şiddet ve suç işlemenin erken yaşlarda başlaması,ileriki yaşlar için madde kullanımı,hırsızlık ,gasp gibi anti-sosyal davranışlara yol açabilmektedir.
;
;
ÖNLEMLER NELER OLABİLİR?
;
*Çocuğun akran grupları hakkında bilgi edinin.Çocuklar arkadaş gruplarından çok etkilenirler.Arkadaşları arasında şiddet ve suç davranışları normal davranışlar olarak algılanıyor ise,çocuk akranlarına uymak onların beğenisini almak için aynı davranışları sergileyebilir.
*Çocuğunuzun izlediği programları sizin de izlemeniz önemlidir,şiddet içerikli programları izlememek,çocuğunuzun oynadığı bilgisayar oyunlarını takip etmek ,gerekirse önlem almak.
*Çocuğun sosyalleşmesini sağlamak ,boş zamanını değerlendirmesi için bazı etkinliklere onu yönlendirmek ,
*Çocuğunuza sevildiğini,kendisine değer verildiğini hissettirin,onu dinleyin..
Son düzenleyen ahmetseydi; 18 Aralık 2005 00:15
ѕнσω мυѕт gσ ση ツ
ELeCtRiC - avatarı
ELeCtRiC
Ziyaretçi
18 Aralık 2005       Mesaj #7
ELeCtRiC - avatarı
Ziyaretçi
Oyuncak

Oyuncağın Önemi ve Seçimi

Eminizki daha bebeğiniz dünyaya gelmeden ona oyuncaklar bakmaya hatta almaya başladınız bile...
İlk bebeklik günlerinden, çocukluk dönemi sonuna kadar oyuncaklar çocuğumuzun dış dünya ile irtibatını, öğrenmeyi, paylaşmayı, eğlenmeyi, mutlu olmayı, beceri ve kişiliğinin gelişmesini sağlayan en önemli unsurlardan biridir. Ebeveynlerin doğru oyuncak seçimi bu konuda daha doğru adımlar atılmasını sağlayacaktır.

Oyuncak seçimi ve oyuncak almak dışında aynı zamanda çocuklarınıza vakit ayırıp ara sıra onunla oynayıp, ona yol gösterip, becerilerinin ve kavramasının gelişmesine, paylaşımcı ve sosyal olmasına yardımcı olabilirsiniz.
Tüm anne ve babalar hem yararlı olduklarını düşündükleri hem de hoşlarına gidip cazibesine kapıldıkları için bebekleri ve çocukları için bir çok oyuncak almaktadır. Fakat burada önemli olan oyuncağı alırken çocuğun yaşına, gelişimine ve getireceği faydalarını göz önünde bulundurup doğru oyuncağı seçmektir.
Unutmayın, çocuğumuzun gelişimi, becerilerinin artması, paylaşmayı öğrenmesi, kişilik gelişimi için oyuncak birinci derecede önem kazanmaktadır.

Oyuncak alırken dikkat edilmesi gereken hususlar ;


Oyuncakların mutlaka çocuğun yaşına uygun olarak seçilmesi gerekir. Böylece ilk deneyimleri ve becerilerini kolayca ve sağlıklı bir şekilde gerçekleştirmiş olurlar.
Oyuncak alırken mutlaka üretici firmasına güvendiğiniz ve üzerinde güvenlik açıklamaları bulunanları tercih edin.
Oyuncakları oluşturan parçalar veya bölümleri çocuğun yaşına uygun olarak tehlike içermeyecek nitelikte , kalitede veya güvenlikte olmalıdır. Örneğin bir bebek veya ilk yaşlarındaki bir çocuk küçük parçalardan oluşan ve yutabileceği veya ağzına sokabileceği oyuncaklar ile oynamamalıdır. Oyuncakların bebeğe veya çocuklara zarar vermeyecek yuvarlak, sivri ve keskin olmayan parçalardan oluşmasına özen gösterin.
Oyuncakların zehirsiz boya malzemeleri ile boyanmış olanlarını tercih edin.
Bebek yataklarına asılan oyuncaklara çok özen göstermeli ve bunların bebeğin üzerine düşmeyecek şekilde sağlam olarak monte edilmesine özen dikkat edilmeli ve iplerinin bebeğe zarar vermeyecek kadar kısa olmasına özen göstermelidir.
Bebeklere ve küçük çocuklara mümkünse metal veya sert plastik malzemelerden imal edilmiş oyuncaklar yerine herhangi bir şekilde kendilerine zarara vermeyecek malzemelerden yapılmış olanlarını almaya özen gösterin.
Pille çalışan oyuncaklarda ise içindeki kimyasalın dışına akmayacağı kaliteli pilleri kullanın ve özellikle oyuncağın pil koyma yerinin vidalı bir emniyetle kapatılmış olmasına dikkat edin. Ve sık, sık oyuncağı ve pilleri kontrol edin.
Oyuncakları sık, sık kontrol edin ve kırılmış ve parçalanmış olanları ayırın.
Son olarak ise oyuncakların muhafaza edildiği oyuncak kutumuz veya oyuncak dolabımızın güvenli ve doğru seçim olmasına özen gösterin. Çocuğunuzun üzerine düşebilecek modüller ( çocuğunuz oyuncak almak için oyuncak dolaplarının veya modüllerinin üzerine bile çıkabilir veya bu modüller eğer yüksekse çocuğunuzun üzerine düşebilir ) veya oyuncakların düzensiz ve seçilemeyecek kadar üst üste atılmış olabileceği oyuncak kutuları veya dolapları tercih etmeyin. Oyuncakların muhafazası için çocuğunuzun onları muntazam, düzenli ve kullanışlı bir şekilde seçip alabileceği ve çocuğunuz için güvenli olabilecek modüller veya eşyalar kullanın.
ahmetseydi - avatarı
ahmetseydi
VIP Je Taime
18 Aralık 2005       Mesaj #8
ahmetseydi - avatarı
VIP Je Taime
OKUL ÖNCESİ EĞİTİM

Çocuklar, sosyal bir ortama uyum sağlayabilecek psikolojik olgunluğa ortalama 2,5-3 yaş dolaylarında ulaşırlar. Bu sebeple de bu yaştan itibaren, anne çalışsın veya çalışmasın bir yuvaya gitmeleri uygun olur. Daha öncesinde ise anne çalışmıyorsa çocuk evde kalabilir. Birde zamanı ebeveynle çok kaliteli bir şekilde geçirebiliyorsa bu durum sağlıklı da olur. Ancak anne çalışıyorsa çocuğun daha küçük yaştan itibaren, evde bakıcı yerine, bir kurumda bulunması daha doğrudur. Çünkü yuva kendi içinde bir oto kontrol sistemi oluşturarak, çocuğun bakıcıyla yaşayabileceği psikolojik ve eğitime ilişkin zararları ve hataların yaşanmamasını sağladığı gibi, en hızlı öğrenme döneminde çocuğun gelişimine de eğitimsel olarak doğru katkılar sağlayacaktır.

NEDEN BİR OKUL ÖNCESİ EĞİTİM KURUMU!

* Yuva, çocuğun yaşamındaki ilk gerçek sosyal deneyimdir. Çocuğun merkez olduğu ve tüm ilginin üzerinde olduğu aile ortamından uzaklaşıp; ilgiyi ve sevgiyi paylaştığı, bir düzen içinde grup halinde hareket ettiği, sabretmeyi, beklemeyi öğrendiği ilk ortamdır.

* Bu ortamda tüm ihtiyaçlarını karşılaması desteklenir ve zamanı geldiğinde her ihtiyacını kendisi de karşılamayı öğrenir.

* Düzenin ne demek olduğunu öğrenerek; her gün aynı saatlerde yatıp, kalkmaya, aynı saatlerde yemek yemeye, evine ve okuluna aynı saatlerde giderek kendisi ve ailesi bir düzen içinde yaşamaya başlar.

* Aile dışındaki başka insanlarla da ilişki kurmayı ve sürdürmeyi öğrenerek, sosyal gelişiminde ciddi aşamalar kaydeder.

* Kendi yaşıtlarıyla beraber yaşayarak, deneyerek öğrenme fırsatını elde eder.

* Yuvada her tür bilgiyi grupla etkileşim halinde ve bir düzen içinde öğretileceği için, çocuk yaşına göre öğrenmesi gerekenleri doğru zamanda ve doğru tarzda bir öğretimle elde eder.

* Yuvada çocuğa, evde öğretilen sistemsiz ve düz bir bilgiye kıyasla, çok daha kalıcı, yaratıcılığını ve muhakemesini geliştirmesine olanak veren zengin bir öğrenme ortamı sağlanır.

* Kendi yaşıtlarıyla beraber daha çok oyun oynar. Kurallı ve grup oyunlarıyla toplum içinde nasıl davranması gerektiğinin böylelikle ilk tohumları atılmış olur.

* Tüm bu bilgi ve deneyimin 6 yaşından önce kazanılmasının asıl önemi, çocuğun zihinsel, duygusal, sosyal ve bedensel gelişimi için bu yılların çok önemli oluşudur.
Unutmayınız ki ! 0-6 yaş zihinsel ve kişilik gelişimimizin %80’inin oluştuğu yaş dönemidir.

* Okul öncesi eğitim kurumlarına devam eden çocukların gelişimleri de takip edilir. Ebeveyn bu gelişimi takip edebilecek bilgi ve beceriye sahip olmayacağı gibi, bunu her zaman tarafsız bir gözle de yapamayabilir.

* Çocuk yuva içinde karşı cins çocuklarla da sürekli iletişim halinde olacağından,cinsel gelişimi de daha sağlıklı olacaktır. Çünkü çocuklar 4-5 yaş dolaylarında cinsel kimliklerini bir daha değişmemek üzere edinmiş olurlar.
ѕнσω мυѕт gσ ση ツ
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
18 Aralık 2005       Mesaj #9
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
İlköğretimde Öğretmen - Öğrenci Etkileşimine Sınıf Yönetimi Kurallarının Etkisi



Yrd.Doç. Dr. Muharrem ÖK Msn Star
Yrd.Doç. Dr. Osman GÖDE(**)
Vesile ALKAN(***)



İçinde bulunduğumuz üçüncü bin yılda çağın hızlı gelişim ve değişimine ayak uydurabilecek nitelikli insan gücü yetiştirmek zorunlu hale gelmiştir. İyi bir eğitimin nitelikli öğretmenlerle sağlanacağı yadsınamaz bir gerçektir. Bunun yanında etkili bir eğitim için etkili bir sınıf yönetimi sağlanması da önemli diğer bir unsurdur. Öyle ki, sınıf yönetimi öğrencilerin etkili bir davranış örüntüsü kazanmaları yanında davranışlarını anlama ve yönlendirme yollarını geliştirmelerine de yardımcı olmalıdır.
Eğitim, insanın kalıtsal güçlerinin geliştirilip istenen özelliklerle yoğunlaşmış bir kişiliğe kavuşması için kullanılacak en önemli bir araçtır. İnsanlara bilgi ve beceri kazandırmanın ötesinde eğitim; toplumun yaşamasını ve kalkınmasını devam ettirebilecek ölçüde ve nitelikte değer üretmek, mevcut değerlerin dağılmasını önlemek, yeni ve eski değerleri bağdaştırmak sorumluluğu taşır; bu değerler, öğrencilerin davranışlarını ve dilek düzeylerini yine eğitim yolu ile etkilerler (1).
Görülüyor ki eğitimin farklı tanımları yapılabilmektedir. Burada asıl olan eğitimin, davranış değiştirme, davranış oluşturma amaçlı etkinlikler bütünü olmasıdır. Eğitim düzeyinin göstergesi insanların davranışlarıdır.Trafik kurallarını aksatmamak için kırmızı ışıkta durup, yeşil de geçmek ya da başkasına ait bir şey kullanılmak istendiğinde izin almak gerektiğini bilen bir insan bu davranışları uygun koşullarda yapmıyorsa bu kişi için öğrenmiş ama eğitilmemiş sözü doğru olur.
Bu açıdan toplumsal yaşamı değerlendirecek olursak; öğrenim düzeyi yüksek olan bir çok kişinin davranışını incelediğimizde yasal ve düşünsel kurallara uyulmadığı görülür.Bunun sürekliliğinin olduğu düşünülürse bu kişiler için öğretilmiş ama eğitilmemiş sözü geçerli olur.
Bu yüzden, zaman içinde unutulmadan uygun koşullarda davranışa dönüşebilen öğrenmenin gerekliliği gerçeği ortaya çıkmaktadır.Nitelikli bir öğrenmede, öğrenilen bilgilerin davranışa dönüşebilmesi ve bunun yanında öğrenilenlerin somutlaştırılması, yinelenmesi, yapılarak alışkanlık ve tecrübe kazanılması, gerekliliğine inanılıp düşünsel olarak da eylemselleştirilebilmesi yönetimi becerilerinin bulunması zorunluluğunu doğurmaktadır.
İnsanlığın doğuşundan itibaren var olan eğitim, canlı ve cansız çevre ile etkileşim yoluyla her ne kadar gerçekleşmekte ise de öğretici konumundaki bir öğretmen gözetiminde gerçekleştirilen eğitim daha kalıcı ve daha verimlidir. Öğretmenler, bilgi taşıyıcı ve aktarıcı değil, bilgi kaynaklarına giden yolları gösterici, kolaylaştırıcı birer eğitim lideri olmalıdır (2).
İşte bu yüzden sosyal yaşamın sürdürülmesi için geliştirilen kurumlar arasında eğitimin kurumsallaşmasıyla kurulan okullar öğretmenlerin liderliğine uygun olarak değiştirilmeli, yalnızca yaptığını doğru yapan değil, doğru olanı yapan insanlar yetiştirilmelidir(3).
Eğitim okulla sınırlandırılmamalı. Çünkü okul saatleri dışında da birey, sosyal ve doğal çevre ile etkileşim halindedir.O halde eğitim, okula gelmeden önce ailede, çevrede ve okul sırasında da okula paralel olarak çevrede ayrıca devam etmektedir.Önemli olan okul içi ve dışı eğitimin birbiriyle tutarlı olması ve birbirini tamamlamasıdır.Bunun için okul ve yaşam arasında bir kaynaşma gerekir(4).
Nedense sadece okullarda gerçekleştirilebilinen bir etkinlikmiş gibi görünen eğitim, aslında insanlığın var oluşundan beri süregelmektedir.Bununla beraber okul, eğitim amacıyla kurulmuş özel bir ortamdır.Kontrollü bir ortam olan okulda öğrenciye kazandırılacak bilgi, beceri ve tutumlar önceden belirlenmiştir.Bunlar, bu konuların uzmanı olan öğretmenler tarafından plânlı bir biçimde düzenlenen öğretim faaliyetleri ile kazandırılır (5).
Bir çok işlevi olan okulun bunları yerine getirebilmesi; öğrencinin gereksinimlerini karşılayacak ve okulun amaçlarını gerçekleştirecek bir fiziksel yapıya, nitelikli öğretmenlere, nitelikli yöneticilere, okul-veli iletişimine ve bunların birlikteliğinin sonunda oluşacak olumlu atmosfere bağlıdırMsn Demon.
Buradan da anlaşılacağı gibi, etkili bir eğitim için, uygun bir sınıf ortamı, verimli öğretmen-öğrenci iletişimi ve karşılıklı belirlenen sınıf kuralları ile oluşturulmuş bir düzen gerekmektedir.
Sınıf, eğitim-öğretim etkinliklerinin gerçekleştiği bir alandır.Yıllık öğrenim süresinin büyük bir bölümü sınıfta geçer.Sınıf öğrencilerle yüzyüze olunan bir yerdir.Öyle ki eğitimin asıl hedefi olan davranış yaratılması burada gerçekleşir.Sınıfın içinde öğretmen, öğrenci, program ve kaynaklar yer almaktadır. Bu yüzden eğitim yönetiminin kalitesi sınıf yönetiminin kalitesine bağlıdır demek çok doğrudur.
Lemlech’e göre sınıf yönetimi, sınıf yaşamının bir orkestra gibi yönetilmesidir (7). Buradan da anlaşıldığı gibi sınıf yönetimine gerçekten çok değer verilmelidir.Çünkü sınıftaki kaynakların, insanların ve tabii ki zamanın yönetilmesi dikkat ve önem isteyen bir durumdur.
Sınıf yönetiminin diğer bir tanımı da Doyle tarafından şöyle yapılmıştır:“İçinde öğrenmenin gerçekleştiği bir çevrenin oluşturulabilmesi için gerekli imkân ve süreçlerin, öğrenme düzeninin, ortamının, kurallarının sağlanması, sürdürülmesine sınıf yönetimi denir”Msn Note.
Tanımlarda da görüldüğü gibi sınıf yönetimi etkinliklerinin önemli bir boyutunu sınıf ortamı oluşturmaktadır.Sınıftaki öğrencilerin kişilik özellikleri, okula ve derslere yönelik tutumları, ders çalışma ve dinleme alışkanlıkları, ailelerinden getirdikleri kültürel birikim, öğrenciler arasındaki ilişkiler, sınıfın fiziksel koşulları ve öğretmen-öğrenci etkileşimi bir bütün olarak sınıf ortamını oluşturur.
Sınıf ortamı hem öğretmenin sınıf içi davranışlarını hem de öğrencilerin akademik başarılarını ve okulla ilgili duyuşsal özelliklerini etkiler(9). Sınıf içi yaşam toplumsal çevrenin sosyo-kültürel ögeleri tarafından etkilenen ve bir ölçüde onları etkileyen süreçler toplamıdır.
Bilindiği gibi sınıfta açık ve yüz yüze bir iletişim vardır.Bu da iletişimin, doğrudan ve anında gerçekleştiğini gösterir.Şöyle ki aynı anda birden çok olay gerçekleşebilir.Bir öğretmeni ele aldığımızda; öğretmen ders anlatırken bir yandan öğrencilerinin tepkilerini ölçer, kural dışı davrananları uyarır, diğer yandan öğrencilere sorular yöneltir, zamanı kontrol eder.Etkili bir sınıf ortamının sağlanması ve sürdürülmesi için öğretmen bu ortamı etkileyen fiziksel ve sosyal özelliklerinin önemini bilmelidir.


Sınıf Ortamının Özellikleri
Fiziksel Özellikler:
1)Öğrenci Sayısı : Sınıfta öğrenci sayısının genel olarak% 30’un üstünde olması istenmeyen bir durumdur.Ancak ideal bir öğrenci sayısı yoktur.İdeal öğrenci sayısı sınıf düzeyine, dersin konusuna, kullanılan öğretim yöntemlerine, öğretmenin öğretmenlik beceri ve yeteneklerine göre değişebilir diyebiliriz.
2)Yerleşim Düzeni : Başarılı bir yerleşim düzeni, sınıf içi etkileşimi ve öğretimi olumlu yönde etkiler, kaynakları kolaylaştırır. Bunun için öğrencilerin birbirlerini ve öğretmenlerini rahatça görebilmelerine dikkat edilmelidir.
3)Isı,Işık,Renk : Isı, öğrencilerin derse yönelik konsantrasyonunda etkiliyken ışık insan psikolojisi üzerinde etkili olan önemli bir fiziksel değişkendir. Sınıfta iyi renk uyumunun sağlanması da göz estetiği ve zihinsel etkinlik açısından uyarıcı etkiler yaratabilir.Bu nedenle öğretmenin mutlaka bunlara dikkat etmesi gerekir.
4)Gürültü : Öğretmen-öğrenci etkileşimini olumsuz yönde etkileyen bir değişken olan gürültü, derse yönelik ilgi ve dikkat kaybı gibi nedenlere bağlı olarak ortaya çıkar.Huzurlu bir öğretim ortamının sağlanması için öğretmen öğrencilerin ilgi ve dikkatlerini her durumda uyanık tutmalıdır.
5)Temizlik:Temizlik alışkanlığı kazanmak öğrencilerin gelişimi için gereklidir.Bedensel temizliğin önemini kavrayan öğrencinin aynı duyarlılığı çevresi için de göstermesi çok doğal bir tepkidir.
6)Görünüm: Sınıftaki eşyaların uyumlu ve amaca uygun olarak yerleştirilmesi gereklidir.Uygun bir görünüm öğrenciyi olumlu yönde etkiler ve öğrencinin seçici bir kişilik kazanma bilinci geliştirmesine de katkıda bulunur(10).
Toplumsal Özellikler:
1) Her grubun ortak amaçları ve özellikleri vardır.Yeni bilgiler öğrenmek, sınıflarını geçmek, derslerinde başarılı olmak, sınıftaki öğrencilerin ortak amaçlarıdır.
2)Bireylerin grup içindeki davranışları, tek başlarına gösterdikleri davranışlardan farklıdır.Bireyin tek başına gösterdiği davranış, içinde bulunduğu gruba göre değişiklik gösterir.
3)Grubun birey üzerinde toplumsal baskı kurma etkisi vardır.Birey istemediği bir davranışı sırf gruba uyum sağlamak veya grup üyelerince dışlanmamak için nedenler gereği yapabilir.
4)Her grubun kendine özgü norm ve değerleri vardır.Okulun değer ve normlarına göre öğrencilerin ortak bir değer geliştirmeleri sağlanarak sınıfta olumlu sosyal ortam yaratılabilir.


5)Grubun bireyin verimliliği üzerinde etkisi vardır.Grup, bireyin güdülenmesini ve faaliyet düzeyini artırır.Şöyle diyebiliriz ki; bireyin yapma eğiliminde olduğu tepkileri yapma olasılığı artar.
6)Birey grup içinde daha fazla risk alma eğilimindedir.Birey, grup üyelerine güvenerek daha kolay risk alabilir.
7) Her grup kendi içinde zamanla bir lider çıkarır.Her sınıfın“sınıf başkanı” olarak nitelendirilen öğretmen tarafından atanan ya da öğrenciler tarafından seçilen bir lideri vardır(11).
Sınıf Yönetimi Modelleri
Sınıf yönetimi modelleri; tepkisel, önlemsel, gelişimsel ve bütünsel olarak gruplanabilir.
1)Tepkisel Model:İstenmeyen bir düzenleniş sonucuna veya bir davranışa tepki olan sınıf yönetimi modelidir.Amacı istenmeyen durum veya davranışın değiştirilmesidir.
2)Önlemsel Model :Plânlama düşüncesine bağlı, geleceği kestirme, istenmeyen davranış ve sonucu olmadan önleme yönelimlidir.Bu model sınıf etkinliklerini bir“kültürel sosyalleşme süreci” olarak ele alır.Sınıfta yanlış davranışa olanak vermeyen bir sosyal sistem oluşturmaya çalışır.
3)Gelişimsel Model:sınıf yönetiminde öğrencilerin, fiziksel, duygusal, deneyimsel gelişim düzeylerinin gerektirdiği uygulamaların gerçekleştirilmesini esas alır.
4)Bütünsel Model:Önlemsel sınıf yönetimine öncelik verme, gruba olduğu kadar bireye de yönelme, istenen davranışa ulaşabilmek için, istenmeyenin nedenlerini ortadan kaldırma vardır(12).
Bu modellerden tepkisel model, genelde sınıf yönetimi becerisi iyi olmayan ve diğer yöntemleri iyice kullanamayan öğretmenlerce kullanılır.Önlemsel model gruba yöneliktir.Bu modelde sınıf için yanlış davranışa olanak vermeyen bir sosyal sistem oluşturulmaya çalışılır. Gelişimsel model uygulanırken öğrencilerin fiziksel, duygusal, deneyimsel gelişim düzeylerine dikkat edilmelidir. Bütünsel modelde ise istenen bir davranışın uygun ortamlarda gerçekleşeceği bilincinden hareketle uygun ortam düzenlenip, istenmeyen davranışları düzeltmek için tepkisel yönetim araçlarından yararlanılmaya çalışılır.
Sınıf Kuralları
Tüm etkinliklerin belli bir kurallar dizisi içinde gerçekleşmesi beklenir.Kural, sınıfta yer alan eğitim yaşantılarının amaçlarına dönük kararlar dizisi olarak tanımlanabilir.Kurallar, önceden verilmiş hazır kararlardır ve uygulanabilmektedir.
Sınıfta meydana gelen ilişki karmaşıklığı kuralların ortaya çıkmasına neden olmaktadır.Neleri yapması neleri yapmaması gerektiğini önceden bilen bir öğrenci, bunların sonuçlarını da bildiğinden davranışlarını bunlara göre düzenlemektedir.
Kurallar herkes içindir ve bir kişiden diğerine değişmediği için yansızlığı ve kişisel istekler doğrultusunda yapılacakları engelleme olanağı sağlar.Kurallar sayesinde bireysel üstünlüğe gerek kalmadan, yöneticinin yetkisinin benimsenmesi kolaylaşır. Yani öğrenciler yapılması istenenleri tereddütsüz kabul ederler.Ödül ve ceza kabul edilebilir bir hale gelir.Sınıfta, kurallar sayesinde öğretmenin karar gereksinimi ve öğrencinin yönlendirme arayışı azalır.
Sınıf kuralları sınıftakilerin ve okulun karşılıklı beklentilerinin gerçekleşmesini sağlayacak düzeni kurmalıdır.Amaçlara uygun beklentilerinin, sınıfta, uzlaşma ile sınıf kurallarına dönüştürülmesi gerekir.
Kurallar, amaçlara gidişi kolaylaştırmalı, görev dişi davranışı azaltıp görevle ilgili olanı çoğaltmalı, öğrenme ortamı ve çevresinin rahatını-güvenliğini sağlamalı, komşu sınıfın ve yakın kişilerin rahatsız edilmesini önlemeli, amaca uygun davranışların ölçümlerini belirtmelidir(13).
Kuralların niteliğinin yanı sıra, anlatım biçimi de önemlidir.Etkili bir anlatım yöntemi geliştirmek, kalıcı ve sürekli bir eğitim ortamı oluşturmanın ön koşuludur.Kural anlatımında, ceza yerine ödül vurgulanmalı ve asla emir cümleleri şeklinde ifade edilmemelidir(14).
Öğretmen-Öğrenci İletişimi ve Sınıf Kurallarının
Belirlenmesi
Sınıf içi iletişim, tanışma ile başlar. Öğretmen öncelikle kendini tanıtmalı ve öğrencileri ile birlikte olmaktan mutlu olduğunu belirtmelidir.Tanışma, öğretmen için hem öğrenciler hakkında bilgi almak, hem de sınıf iklimini yumuşatmak için iyi bir fırsattır.Öğrenciler açısından ise, insan olarak önemsenmesinin ve özgüven geliştirmenin en iyi fırsatlarından biridir(15).
Öğretmene etkili bir sınıf yönetiminin düzenlenmesinde ve yürütülmesinde çok büyük sorumluluklar düşer. Öğrencilerin ilgi, beklenti ve gereksinimlerini tanımak etkili bir sınıf yönetimi için gereklidir.
Öğrencilerin kendi varoluşsal gerçekliği içinde algılanabilmesi ve öğrencinin bireysel varoluşunun gereklerini yaşayabilmesi için, sınıfta empatik bir iletişim örüntüsü oluşturulması gereklidir.Canlı bir sınıf ortamı oluşturmada sorumluluk alan, paylaşan, tartışan, eğlenen, öğrenen kısaca yaşayan öğrenci tipini yaratmak önemlidir. Tabii bunun için öğrencilerin fark edilmesi gerekir.Fark etmek ise öğrencilerin öğrenme kapasitelerini, ilgilerini, duygularını bilmektir.
Öğrenci-öğretmen ilişkisi birincil bir ilişki türüdür.Yani bire-bir ve insancıl yaklaşımı olan ben-sen ilişkisidir.Bu nedenle sınıftaki ilişkiler öğretmen kılavuzluğunda ve öğrencilerin katılımıyla belirlenmelidir.Öğretmen açıklayıcı, öğretici, düşündürücü ve tam yerinde diyebileceğimiz uygun kuralı bulmada yardım edici olmalı ki ilişkilerin amaçlarını tanıtabilmeli ve ilişkileri belirleyen kuralların bu amaçlara uygunluğunun saptanmasını sağlayabilmelidir.
Bir kişinin özgürlüğünün başladığı yerde diğerinkinin bittiği düşünülürse; birlikte yaşanılan bir yerde özgürlük ve düzenin birlikte ve ölçülü kullanılması gerekir.öğrenciler de tıpkı öğretmenler gibi düzeni severler ama baskıcı, ****** ve kısıtlayıcı düzen istemezler.
Kural koymada önemli olan, öğretmen ve öğrencilerin ortak bir algı dayanağından hareketle anlayış birliğine ulaşmalarıdır. Öğrencilerin önceden bilgilendirilmesi ve görüşlerinin alınması kuralların geçerliklerini arttırır.
Sınıf içi olumsuz davranış olarak niteleyebileceğimiz; derse devam etmeme ya da derse geç gelme, derse hazırlıksız gelme, sınıfta uygun olmayan yer ve zamanda konuşma, arkadaşlarına, kendisine ya da eşyalara zarar verme, derste ders dışı etkinliklerle uğraşma gibi davranışların ortadan kaldırılmasında en etkili yollardan biri sınıf kurallarının belirlenmesidir.
Kurallar belirlendikten sonra, öğrencilere öğretilmeli, örnek çalışmalar yaptırılmalıdır.Okulun açıldığı ilk haftada sınıf kural ve süreçleri, programın bir parçası olarak öğretilmeli, dönütler değerlendirilip düzeltilmelidir (16).
Wandl’a göre kuralları bilmesi, öğrencinin kendine güveni, morali, başarısı üzerinde etkili olmaktadır. Kurallara uyum alışkanlık haline geldikçe, üst sınıflarda öğretmenin işi azalabilir.
Sınıf Kurallarının Uygulanması ve Yaptırımı
Eğer öğretmen sınıfın tümünden sürekli haberdar değil, öğrencilerle iletişim kurmada yetersiz ve sınıfta uygun yerde bulunamıyorsa ne yazık ki bunlar konuşulanların dinlenilmemesine, yapılması istenenin yapılmamasına yönelmeyi kolaylaştırır.
Öğretmenin, yapmasını istediğinin yapılıp yapılmadığını denetlemediğini bilen öğrencilerden bazıları, bunları yapmamayı seçebilmektedir. Yani öğretmen, ders başında, izin almadan sınıfta konuşulmaması gerektiğini belirttiği halde ders anında buna dikkat etmiyorsa öğrenci de bu kuralı önemsemez.
Aynı zamanda kurallar ve uygulaması konularında, öğretmen ve yöneticiler arasında davranış tutarlılığının olması da gereklidir. Eğer öğrencilerin özellikleri gözetilip, kurallar ceza şeklinde değil de düzeltme-geliştirme amacıyla konup uygulanır ve bunların yanında öğretmenin soğukkanlılığına ve öğrencilerin sorumluluk düzeyine dikkat edilirse istenmeyen davranışlar önlenebilir.
Herkesin yanlış yapabileceğini bilerek, öğrencinin yaşının gerektirdiği ufak tefek yaramazlıklara hoşgörülü olan, soğuk ve dargın davranmayan, olumlu davranışı güçlendirmeye çalışan bir anlayışla, sağlık, sevgi, ait olma, güç, özgürlük, eğlence gereksinimlerinin karşılandığı bir sınıf ortamı olumlu davranışlara yöneltir(17).
Kuralların aşırı katılıkla izlenmesi, tekdüzelik, can sıkıcısı, hatta haksızlık yaratır, değişik durumlarda gösterilmesi de gereken esnekliği önler, ilişkileri mekanikleştirir. Katı kuralcılık, amaçlarla araçların yer değiştirmesine neden olur. Böylece kurallar araç olmaktan çıkar, kurala uymak amaç olur tıpkı yaşamak için yemenin, yemek için yaşamaya dönüşmesi gibi.
Öğrencinin davranışını engelleme yerine mantığına seslenilirse kurallara ait davranışın değiştirilmesi kolaylaşır.Çünkü engelleme, hırçınlık, direnme, olumsuz davranış yaratır. Buna karşın öğrencinin mantığına seslenilmesi olumlu davranış yaratılmasını hızlandırır. Aynı şekilde kuralların yukarıdan aşağıya asla değişmez mutlak doğrular şeklinde dikte ettirilmesi de olumsuz davranış yaratır.Egemen olmak amacına dönük bu tutum işlemeyen veya hatalı olan kuralların değiştirilmesini güçleştirir. Ayrıca bu, hem öğrencilerin kişilik gelişimlerini olumsuz yönde etkiler hem de sınıftaki yaşamı can sıkıcı bir hale getirir.
Kuralların denetimine ilişkin öğretmen ilgisi, her alanı kapsamalıdır.Örneğin öğretmenin öğrencinin kalemiyle bile ilgilenmesi, onun öğretmenle ilgili olgular oluşturmasına yol açar.
Sınıf düzeninin kurulması ve sürdürülmesi sınıf yönetiminin ana alanıdır.Eğitim stres yaratan bir iştir.Eğer düzensizlik yani kuralsızlık varsa ve bunu öğretmen düzeltemiyorsa bu stres daha da artar. Böylece, öğretmen verimlilik gösteremediği gibi öğrenci de hiç bir şey öğrenemez.Oysaki sınıf düzeni ve sınıfta uyum ile öğrenci başarısı arasında önemli bir ilişki vardır.
Sınıf yönetimi önem verilmesi gereken bir konudur.Çünkü; genel sınıf düzenini sağlamak gerçekten büyük bir çaba gerektirir. Bunun için de sınıf kurallarının belirlenmesi, uygulanması ve yaptırımı konusuna dikkat edilmesi gerekmektedir.
Buradan hareketle; ilköğretimde öğretmen-öğrenci etkileşimine sınıf yönetimi kurallarının etkisi konusunda sınıf öğretmenlerinin ve ilköğretim yöneticilerinin görüşlerini belirlemek amacıyla 1998-1999 öğretim yılı güz döneminde Denizli ilindeki Lütfi Ege İlköğretim Okulu,Hacı Halil Bektaş İlköğretim Okulu, Raşit Özkardeş İlköğretim Okulu ve Namık Kemal İlköğretim Okullarında görev yapan sınıf öğretmenleri ve ilköğretim yöneticilerine literatür taraması sonucu oluşturulan 24 soruluk anket uygulanmıştır.Aynı zamanda bu okulların öğrencilerinin de görüşleri alınmıştır.
Yapılan araştırmaya göre üzerinde anket uygulanan öğretmenlerin büyük çoğunluğu (% 96,5) sınıf yönetimi ilke ve yöntemlerini bildiklerini, insanlarla ilişkilerinde iyi olduklarına inandıklarını ve derse katılımı sağlamak için uygun yöntemi kullandıklarını belirtmişlerdir.
Dilin iyi kullanımı konusunda bayan öğretmenlerin%58,6’sı olumlu yanıt verirken erkek öğretmenlerin %54,8’si bu konuda kararsız kalmıştır. Sınıfta öğrencilerin oturma düzenlerinin iletişim için önemli olduğunu düşünen öğretmenlerin hemen hemen hepsinin derste uygun yöntem ve teknikleri kullandıkları ve canlı bir sınıf ortamı oluşturmaya dikkat ettikleri ortaya çıkmıştır.
Öğretmenlerin % 87’si öğrencilere iyi rehberlik edebileceklerini belirtmiş olsa da her öğrenciyle mümkün olduğunca yakından ilgilenemedikleri ortaya çıkmıştır.
Olumlu ve olumsuz davranışlar için ödül ve ceza uygulanmasının yararlı olduğunu düşünen öğretmenlerin % 76’sı sınıf kurallarını öğrenci ile birlikte belirlediğini belirtmiştir.Kuralları uygularken öğretmenlerin % 26’sı zorluklarla karşılaşmadığını, % 46,6’sı zorluklarla karşılaştığını belirtmiştir.
Öğretmenlerin tamamı, yönetici-öğretmen-öğrenci arasındaki iletişimin iyi olması gerektiğini, yöneticinin öğretmen ve öğrenci uyum problemlerini çözebileceğini belirterek sınıf içi kuralları öğrencilere açıklayarak öğrettiklerini ve kuralların yaptırımında otokratik tutum yerine demokratik tutum sergilediklerini söylemişlerdir.
Bulgular doğrultusunda genel bir değerlendirme yapılacak olursa; cinsiyete ve yaşa göre ye ve yaşa göre yerlendirmeleri sonucunda her ikisi arasında fazla bir farkın olmadığı ortaya çıkmıştır.Genel olarak bütün öğretmenler öğrenci-öğretmen iletişimine önem vermektedir. 40 yaş altı öğretmenlerin, kuralların belirlenmesi, uygulanması ve yaptırımı konusunda 40 yaş ve üstü öğretmenlere göre biraz daha hassas olduğu gözlenmiştir.Bunun yanında kuralların yaptırımında bayan öğretmenlerin erkek öğretmenlere göre daha dikkatli davranmaya çalıştığı ama otorite konusunda erkek öğretmenlerin biraz daha etkin olduğu saptanmıştır.
İlköğretim yöneticilerinin sınıfta kuralların belirlenmesi, uygulanması ve yaptırımı konusuna ve öğrenci-öğretmen-yönetici iletişimi konusuna ilişkin görüşleri de sınıf öğretmenlerinin görüşleri ile aynıdır.
Araştırma yapılan okullarda bulunan öğrencilerle yapılan görüşmelerde öğrencilerin kuralların belirlenmesi sırasında, bazı öğretmenlerinden daha farklı yaklaşım bekledikleri ve bazı öğretmenlerin kuralların uygulama ve yaptırımında zaman zaman tutarsız davranışlar gösterdikleri ortaya çıkmıştır.Ayni zamanda kuralların açıklanmasında öğretmenlerinin her biri ile yeterince ilgilenmesini istedikleri gözlenmiştir.
Bunların yanında öğrencilerin, 40 yaş altı öğretmenlerin büyük çoğunluğu ile iyi anlaşabildikleri, onların kullandıkları yöntemi daha uygulanabilir buldukları gözlenmiştir.
Ama bazı 40 yaş altı öğretmenleri de kuralların uygulama ve yaptırımında 40 yaş ve üstü öğretmenlere göre gereksiz katı buldukları ve bu tutumun öğrencileri olumsuz yönde etkilediği ortaya çıkmıştır.
Genel bir değerlendirme yapıldığında öğretmenlerin çoğunun çağı yakalama isteklerinin olduğu ve bu doğrultuda gelişim ve değişimlerle ilgilendikleri ve öğrendiklerini öğrencilerle uygulamaya çalıştıkları ama her ne kadar kendilerini yeterli görseler de bazı durumlarda yetersiz olabildikleri ortaya çıkmıştır. Kuralların yaptırımında da genelde demokratik olmaya çalıştıkları halde öğrencilerin bazıları tarafından tutumlarının anlaşılamadığı gözlenmiştir.
Sonuçlar
1)Öğretmenlerin çoğu sınıf yönetimi ilke ve yöntemlerini yeterli düzeyde bildiğini söylese de eksikleri vardır.
2)Uygun sorular sorularak derste tartışmalara katılım sağlanmakta.
3)Bayan öğretmenlerin yarıdan fazlası dili kullanma becerisinde yeterli olduğunu belirtirken erkek öğretmenlerin büyük bir kısmı bu konuda kararsız kalmışlardır.
4)Sınıfta iletişim için öğrencilerin oturma düzeni ve canlı bir sınıf ortamı oluşturulmasının önemli olduğu ortaya çıkmıştır.
5)Öğretmenler öğrenciler ile iletişimlerinin iyi olduğunu belirtse de öğrencilerin bazılarında aksi görüşler gözlenmiştir.
6)Olumlu ve olumsuz davranışlar için ödül ve ceza yararlıdır.
7)Kural, belli amaçlara ulaşmak için konulan bir araçtır.
8)Kurallar uygulanırken zorluklarla karşılaşılmaktadır.
9)Öğrenci önerilerine değer verilip, yönetici-öğretmen-öğrenci arasındaki iletişimin iyi olması gerekmektedir.
10)Kuraların yaptırımında otokratik bir tutum sergileme konusu olumsuz değerlendirilip, kuralların yaptırımında demokratik bir tutum sergileme olumlu değerlendirilmiştir.
11)Sınıf kuralları, sınıflara ve öğretmenlere göre değişmektedir.
Öneriler
1)Dili etkin bir biçimde kullanma becerisinin geliştirilmesi için öğretmenlere hizmet içi kurslar verilebilir.
2)Öğretmenlerin öğrencileri ile yakından ilgilenebilmelerini sağlamak için sınıftaki öğrenci sayısını ayarlamada bir standart oluşturmak yararlı olacaktır.
3)Sınıf kurallarını belirginleştirip öğrencilere açıklayarak uygulamadaki zorluklar ortadan kaldırılabilinir.
4)Kurallar öğrencilerle paylaşılmalı ve onların anlayabilecekleri biçimde ifade edilmeli.
5)Kurallara uyulması için kurala uymamanın sonuçlarına da sınıfça karar verilmeli ve yaptırımlar uygulanmalıdır.
6)Amaçlarla araçların yer değiştirmesine neden olabilecek katı kuralcılıktan kaçınılmalıdır.
7)Kuralların yararlarını çoğaltıp zararlarını azaltabilmek için, kurallar, çok yönlü ve iyi düşünülerek, başkalarının görüşleri alınarak grupça konmalı, az sayıda olmalıdır.
8)Kurallara uymamanın sonuçlarına sınıfça karar vermek, kuralların uygulanması ve yaptırımında yararlı olacaktır.
Son düzenleyen Blue Blood; 18 Aralık 2005 16:50
ahmetseydi - avatarı
ahmetseydi
VIP Je Taime
19 Aralık 2005       Mesaj #10
ahmetseydi - avatarı
VIP Je Taime
ÇOCUK VE DEPRESYON





Depresyon, kişinin en az iki hafta süre ile kendini mutsuz ,değersiz,çökkün hissetmesi,hoşlandığı etkinliklere ilgisinin azalması veya etkinliklerden zevk alamaması halidir.Ancak insanın her kendini mutsuz hissettiği süreç depresyon olarak tanımlanamaz.Bir eve hanımı ev işlerini,öğrenci derslerini ,memur iş yerinde görevlerini aksatacak veya aksatmamak için kendini aşırı derecede zorlayacak kadar çökkün bir ruh halinde ise depresyondan söz edilir.Kişinin dış görünümüne verdiği önemde,kendine bakımında azalma ,etkinliklere ilgisinin azalması ,depresyonun önemli belirtilerindendir.Bazı kişilerde fiziksel nedeni bulunamayan çeşitli vücut ve baş ağrıları da depresyon belirtilerindendir.Gelip geçici mutsuzluk durumları depresyon olarak değerlendirilmemelidir.hepimizin kendini iyi ve kötü hissettiği günler olabilir.



Çocuk deyince aklımıza umut,cıvıl cıvıl,enerjik,anlık sevinçler ve üzüntüler yaşayan çoşkulu bir varlık gelir.Çocuk ve depresyon kelimeleri birbirine hiç yakışmasa da erişkinlerde olduğu gibi çocuklarda da depresyon görülebilmektedir.

Çocuklar duygusal durumlarını erişkinler kadar iyi anlatamazlar,depresyonlarını genellikle davranışlarıyla gösterirler.Depresyonda çocuk da,eskisine oranla huzursuzluk,daha sinirli ve gergin olma ,söz dinleme davranışında değişiklik gözlenir.ayrıca her çocuğun depresyon hali birbirinden farklıdır.Kimi çocuk aşırı durgun ve halsiz olurken kimi çocukta bunun tam tersi bir yerinde duramama ve huzursuzluk durumu görülür.



Çocuklarda Depresyon Belirtileri



Kendini mutsuz veya boşlukta hissetme;

Depresyonun ene temel belirtisi olan mutsuzluktur. Küçük çocuklarda ve bebeklerde depresyonda olduklarında mutsuzluk duygusu yaşarlar, ancak bunu anlatmazlar .Aile ve yakın çevre dikkat ederlerse mutsuzluk durumunu anlaya bilirler.

Bebeklerde çevreye olan ilginin yitirilmesi,,canlılık ve sevinç duygularının gösterilmemesi, ağladığında ise uzun süre yatıştırılamaması mutsuzluk belirtisidir.

Çocuklarda mutsuzluğun ifadesi,davranışlarladır.Hiç bir şeyden mutlu olmama,sürekli yakınma,az gülüp sebepsiz ağlama,oyunları sürdürememe ve arkadaşlarıyla geçinememe çocukların mutsuzluklarını gösterme davranışlarıdır.

İlköğretim çağında ki çocuklar ise hem davranışları hem de sözel olarak mutsuzluk ifade edebilirler.





Eskiden zevk aldığı şeylerden zevk alamama ya da eskisi kadar hoşlanmama;



Erişkinler kadar olmasa da depresyonda ki çocukta eskiden hoşlandığı etkinliklerden zevk almamaya başlaya bilir.Depresyonda ki çocukların küçük bir kısmında ilgi ve istekte azalma,bunun yanında huzursuzluk ve gerginlikte artma gözlenebilir.Çocukluk çağına özgü canlılık ve kıpır kıpırlık kaybolur,doğal davranış yitimi görülür.



Gergin, sıkıntılı, huzursuz olma;

Çocukları depresyonda olan aileler “of sıkıldım” sözlerini çok işitirler. “Of sıkıldım” deme,iç çekme ,üzgün ve gergin görünüm çocuklarda depresyonun en önemli belirtisidir.





Anne –Babayı sinirlendirene kadar ugraşma,en yakınlarıyla ilişkisinde bozulma ,sık tartışma ve küsme;

Depresyonda ki çocuk kurallara daha az uyar ve anne babayı daha sık sinirlendirir. Bu huy değişimine başta anlam vermeyen anne babalar çocuklarının kendilerini sürekli olarak sinirlendirecek hareket yapmalarının normal bir davranış olamadığının farkına varırlar.Depresyonda ki bir çocuk çok sudan bir bahane ile sorun çıkarabilir.İstediği bir şey için tutturması,normal bir çocuğun tutturmasından çok farklıdır.Normal bir çocuk ,istediği bir şeyin olması için bir süre ısrar eder,yapılamadığın da kabul edebilir.Depresyonda ki çocuk ise amaçsız ,herhangi bir şey için tutturabilir.Tek bir amacı vardır aslında içindeki mutsuzluk ve huzursuzluğu çevresine yansıtmak.İstediğinin yapılamasından çok anne-babayı sinirlendirmek amaç olmuştur.

Bilinmesi gereken nokta depresyonda ki çocuğun,olumsuz davranışlarıyla anne-babyı tükenme noktasına getirmesi,isteyerek yaptığı bir şey değildir.İçindeki huzursuzluk,mutsuzluk ve gerginliğin bir ifadesidir.



Sinirlilik ve öfke patlamaları;



Genellikle anne-babaların çocuklarında farkına vardıkları belirti sinirlilik halidir. Sinirlilik hali çocuklarda o kadar fazladır ki aile tarafından sinir krizi olarak nitelendirilir.Çocuk ve aile arsında ki bir inatlaşma ,çocuğun kendine ve eşyalara zarar vermesine kadar gidebilir.





Bedensel yakınmalar: Sık sık baş,karın ağrısı;



Depresyonda ki çocuk çevresinin ,ilgisini üzerine çekecek bu bedensel belirtileri bilinç dışı yada bilinçli olarak sergiler.Bedensel yakınmalar,çocuğun,içindeki sıkıntıdan kurtulmak için bir çeşit yardım isteme yöntemidir.Özellikle baskıcı veya aşırı kuralcı anne –babaların çocuklarında bu tür yakınmalar daha fazla görünür.Baş ağrısı ,mide bulantısı gibi yakınmaların psikolojik olduğunun anlaşılmasındaki en önemli nokta ,bu belirtilerin çocuğun sıkıntını ortaya çıkaracak ortamlarda görülmesidir.Okula giderken veya sınav öncesi gibi.





İştah ve yeme sorunları;



Depresyonda ki erişkinlerde olduğu gibi çocuklarda da iştah sorunları yaşanabilir.İştah azalması veya artması,eskiye oranla daha çok yemek seçme,aileyle birlikte yamak yemeyi reddetme, ve yemek masasında ufacık şeylerden huzursuzluk çıkarma yemekle ilgili en sık rastlanan sorunlar arasındır.













Uyku Sorunları;



Gece uykuya dalmakta güçlük, sık sık uykudan uyanma ,gece korkuları ve gece yalnız yatmama gibi uyku sorunları görülebilir .



Kendine güvende azalma,değersizlik ve suçluluk duyguları taşıma;



Çocuklarda depresyonun önemli belirtilerinden biride kendine güvenin azalması ve çocuğun kendini değersiz hissetmesidir. Sözel olarak bu durumu dile getirmeseler de söylediklerinden ve davranışlarından bu durum anlaşılabilir.”ben yapamam”,Ben başaramam”,”Kimse beni sevmiyor”, gibi cümleler kendine güvenin azalması ve değersizlik hissinin belirtileri olabilir .



Sık sık basit şeyler için ağlama;



Depresyondaki çocuklar eskiye oranla daha sık ağlarlar.Eskiden hiç ağlamayacakları şeylere hatta televizyonda ki programlar nedeniyle bile ağlayabilirler.Bazı çocuklarda sık ağlama görülmese de gözlerin dolması veya sık sık ağlayacakmış gibi olma duygusu görülebilir.



Konsantrasyon güçlüğü ve derse ilginin azalması;



Bir konuya dikkati toplama yani konsantrasyon güçlüğü çocuklarda depresyonun en önemli belirtilerindendir. Bir konuya dikkati vermede güçlük, depresyonda ki çocukların en sevdiği çizgi filmi izleyememe de,oyunu sürdürememe de gözlenebilir.Dikkat eksikliği,çocuğun ders başarısında da düşmeye sebep olabilir.



Arkadaş ilişkilerinde bozulma;



Çocukların mutsuzluk, sinirlilik ve alınganlık durumu arkadaş ilişkilerine de yansıya bilir.Arkadaşlarıyla alınganlık,huzursuzluk nedeniyle sık tartışabilirler.Okul öncesi dönemde ise depresyonda olan çocukları daha çok yalnız oynamayı tercih ettikleri gözlenmektedir.



ѕнσω мυѕт gσ ση ツ

Benzer Konular

13 Nisan 2011 / kompetankedi Genel Mesajlar