Arama

Ülkemizin bulunduğu yer Türk Silahlı Kuvvetleri'nin önemini nasıl etkiler? - Sayfa 6

Güncelleme: 25 Şubat 2013 Gösterim: 33.065 Cevap: 70
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
3 Nisan 2012       Mesaj #51
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Türk Silahlı Kuvvetleri
Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK), Türkiye Cumhuriyeti devletini içten ve dıştan gelebilecek olan tehditlere karşı savunma vazifesini üstlenmiş olan silâhlı devlet kuvvetidir. Yaptırım gücünü, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'ndan alır.
Sponsorlu Bağlantılar

Mevcut dönemin Genelkurmay Başkanı: Orgeneral Yaşar Büyükanıt'dır.


GÖREVİ:
Anayasa'da açıkça belirtilen görevi "Türk Silahlı Kuvvetleri'nin görevi Türk Yurdunu ve nitelikleri anayasada belirtilen Türk Cumhuriyetini iç ve dış tehditlere karşı korumak ve kollamaktır."

İlgili yasalara göre görevi "2000'li yıllarda, yeni güvenlik sorunlarına ve sorunlara uygun şekilde tepki göstermek, belirsizliklere karşı hazır olmak, iç ve dış tehdit ve risklere karşı ülkenin güvenliğini sağlayabilmek için;

* Caydırıcılık,
* Güvenlik / Harekat Ortamının Şekillendirilmesi,
* Savaş Dışı Harekat (Barışı Destekleme Harekatı, Doğal Afet Yardım Harekatı ve İç Güvenlik Harekatı),
* Kriz Yönetimi,
* Sınırlı Güç Kullanımı,
* Konvansiyonel Harp gibi faaliyetleri icra etmek"

olarak belirlenmiştir. Bu görevleri yerine getirebilmek için çok amaçlı birliklerin kurulması, sayısal fazlalık yerine teknolojik üstünlüğün kurulması, silah ve düzeneklerinin etkinliğini arttıracak teknolojik araştırmaların yapılması ve erken ikaz,darbe, elektronik harp, hava üstünlüğünün kurulması gibi ek görevleri de yapmaktadır.

YAPILANMA:
TSK, dünyadaki en büyük 10 ordu içerisindedir ve hizmet eden sayısı 514,850'dir.Ayrıca Türkiye diğer ülkelerde de barışı sağlamak amacıyla asker bulundurmaktadır. TSK yeniden yapılanma faaliyetlerini, soğuk savaş sonrası oluşan yeni politik-askeri stratejik ortam, Türkiye'nin güvenliğine yönelik iç ve dış tehdit, Anayasa ve yasaların kendisine verdiği görevler çerçevesinde sürdürmektedir. Bugün TSK şu alt komutanlıklardan oluşur:

* Kara Kuvvetleri Komutanlığı (KKK)
* Deniz Kuvvetleri Komutanlığı (DzKK)
* Hava Kuvvetleri Komutanlığı (HvKK)
* Jandarma Genel Komutanlığı (JGnK)
* Sahil Güvenlik Komutanlığı (SGK)

SAVUNMA YOL HARİTASI:
İki kutuplu dünya düzeninin yıkılmasından sonra Balkanlar, Kafkasya, Orta Asya ve Orta Doğu bölgelerinde ortaya çıkan güç boşluğu, küresel belirsizliği artırmış ve bu bölgelerde jeopolitik boşluk alanlarının oluşmasına neden olmuştur. Bu jeopolitik boşluk alanlarında yaşanan çatışma ve krizler ile 11 Eylül 2001 tarihinde Amerika Birleşik Devletleri'nde yaşanan terör eylemlerinin ardından, düzensiz tehditler dünya gündemine taşınmıştır. Kuzey Osetya'da yaşanan okul baskını, bu düzensiz tehdidin en belirgin şekli olan "terorizm"in boyutlarının nerelere varabileceğini dünya kamuoyuna göstermiştir. Bu kapsamda, Türkiye’nin güvenlik kaygıları temel olarak:

* Terörizm
* Uzun menzilli füzeler ve kitle imha silahlarının yayılması
* İrticai faaliyetler
* Bölgesel çatışmalardan kaynaklanmaktadır.

Jeostratejik konumu itibariyle dünyanın en istikrarsız bölgeleri olan Balkanlar, Kafkasya ve Orta Doğu'nun ortasında yer alan Türkiye'nin savunma politikası ülkenin ulusal bağımsızlığını, egemenliğini, toprak bütünlüğünü ve hayati çıkarlarını korumak ve muhafaza etmek esaslarına dayanmaktadır.

Bu bağlamda, Türk Silahlı Kuvvetleri savunma politikasında

* Bölgesinde bir güç ve denge unsuru olmayı,
* Çevresinde bir “Barış ve Güvenlik Kuşağı” oluşturmayı,
* Bölgesinin barış ve güvenliğine katkıda bulunmayı ve bunu geniş bölgelere yaymayı,
* Bulunduğu bölgeye ve ötesine yönelik strateji ve güvenlik üreten bir ülke olmayı,
* Ülkelerle iş birliği, yakınlaşma ve olumlu ilişkiler geliştirmek için girişimlerde bulunmayı hedef olarak seçmiştir.

1923 yılında kuruluşundan bugüne kadar, savunma politikasını Mustafa Kemal Atatürk'ün "Yurtta Barış, Dünyada Barış" ilkesi çerçevesinde şekillendiren Türkiye, küresel ve bölgesel istikrarın korunmasına yönelik girişimlere aktif bir şekilde katılım yönünde gayret göstermektedir.

Türkiye, sorunlara barışçı yollardan çözüm bulunmasını, çözüm bulunamaması halinde, çatışmaların kısa sürede durdurularak kalıcı ve adil barışın tesis edilmesini esas alan bir politika izlemekte ve bu politikanın gereği olarak da, barışı destekleyen tüm faaliyetlere katkıda bulunmaktadır.


Kaynak: Ülkemizin bulunduğu yer Türk Silahlı Kuvvetleri'nin önemini nasıl etkiler?
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
5 Nisan 2012       Mesaj #52
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
cevabı yazmıyosunuzki
Sponsorlu Bağlantılar
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
23 Aralık 2012       Mesaj #53
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
ilk kara kuvvetleri metehan döneminde kullanılmıştır
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
26 Aralık 2012       Mesaj #54
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Türk Silahlı Kuvvetleri
Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK), Türkiye Cumhuriyeti devletini içten ve dıştan gelebilecek olan tehditlere karşı savunma vazifesini üstlenmiş olan silâhlı devlet kuvvetidir. Yaptırım gücünü, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'ndan alır.

Mevcut dönemin Genelkurmay Başkanı: Orgeneral Yaşar Büyükanıt'dır.


GÖREVİ:
Anayasa'da açıkça belirtilen görevi "Türk Silahlı Kuvvetleri'nin görevi Türk Yurdunu ve nitelikleri anayasada belirtilen Türk Cumhuriyetini iç ve dış tehditlere karşı korumak ve kollamaktır."

İlgili yasalara göre görevi "2000'li yıllarda, yeni güvenlik sorunlarına ve sorunlara uygun şekilde tepki göstermek, belirsizliklere karşı hazır olmak, iç ve dış tehdit ve risklere karşı ülkenin güvenliğini sağlayabilmek için;

* Caydırıcılık,
* Güvenlik / Harekat Ortamının Şekillendirilmesi,
* Savaş Dışı Harekat (Barışı Destekleme Harekatı, Doğal Afet Yardım Harekatı ve İç Güvenlik Harekatı),
* Kriz Yönetimi,
* Sınırlı Güç Kullanımı,
* Konvansiyonel Harp gibi faaliyetleri icra etmek"

olarak belirlenmiştir. Bu görevleri yerine getirebilmek için çok amaçlı birliklerin kurulması, sayısal fazlalık yerine teknolojik üstünlüğün kurulması, silah ve düzeneklerinin etkinliğini arttıracak teknolojik araştırmaların yapılması ve erken ikaz,darbe, elektronik harp, hava üstünlüğünün kurulması gibi ek görevleri de yapmaktadır.

YAPILANMA:
TSK, dünyadaki en büyük 10 ordu içerisindedir ve hizmet eden sayısı 514,850'dir.Ayrıca Türkiye diğer ülkelerde de barışı sağlamak amacıyla asker bulundurmaktadır. TSK yeniden yapılanma faaliyetlerini, soğuk savaş sonrası oluşan yeni politik-askeri stratejik ortam, Türkiye'nin güvenliğine yönelik iç ve dış tehdit, Anayasa ve yasaların kendisine verdiği görevler çerçevesinde sürdürmektedir. Bugün TSK şu alt komutanlıklardan oluşur:

* Kara Kuvvetleri Komutanlığı (KKK)
* Deniz Kuvvetleri Komutanlığı (DzKK)
* Hava Kuvvetleri Komutanlığı (HvKK)
* Jandarma Genel Komutanlığı (JGnK)
* Sahil Güvenlik Komutanlığı (SGK)

SAVUNMA YOL HARİTASI:
İki kutuplu dünya düzeninin yıkılmasından sonra Balkanlar, Kafkasya, Orta Asya ve Orta Doğu bölgelerinde ortaya çıkan güç boşluğu, küresel belirsizliği artırmış ve bu bölgelerde jeopolitik boşluk alanlarının oluşmasına neden olmuştur. Bu jeopolitik boşluk alanlarında yaşanan çatışma ve krizler ile 11 Eylül 2001 tarihinde Amerika Birleşik Devletleri'nde yaşanan terör eylemlerinin ardından, düzensiz tehditler dünya gündemine taşınmıştır. Kuzey Osetya'da yaşanan okul baskını, bu düzensiz tehdidin en belirgin şekli olan "terorizm"in boyutlarının nerelere varabileceğini dünya kamuoyuna göstermiştir. Bu kapsamda, Türkiye’nin güvenlik kaygıları temel olarak:

* Terörizm
* Uzun menzilli füzeler ve kitle imha silahlarının yayılması
* İrticai faaliyetler
* Bölgesel çatışmalardan kaynaklanmaktadır.

Jeostratejik konumu itibariyle dünyanın en istikrarsız bölgeleri olan Balkanlar, Kafkasya ve Orta Doğu'nun ortasında yer alan Türkiye'nin savunma politikası ülkenin ulusal bağımsızlığını, egemenliğini, toprak bütünlüğünü ve hayati çıkarlarını korumak ve muhafaza etmek esaslarına dayanmaktadır.

Bu bağlamda, Türk Silahlı Kuvvetleri savunma politikasında

* Bölgesinde bir güç ve denge unsuru olmayı,
* Çevresinde bir “Barış ve Güvenlik Kuşağı” oluşturmayı,
* Bölgesinin barış ve güvenliğine katkıda bulunmayı ve bunu geniş bölgelere yaymayı,
* Bulunduğu bölgeye ve ötesine yönelik strateji ve güvenlik üreten bir ülke olmayı,
* Ülkelerle iş birliği, yakınlaşma ve olumlu ilişkiler geliştirmek için girişimlerde bulunmayı hedef olarak seçmiştir.

1923 yılında kuruluşundan bugüne kadar, savunma politikasını Mustafa Kemal Atatürk'ün "Yurtta Barış, Dünyada Barış" ilkesi çerçevesinde şekillendiren Türkiye, küresel ve bölgesel istikrarın korunmasına yönelik girişimlere aktif bir şekilde katılım yönünde gayret göstermektedir.

Türkiye, sorunlara barışçı yollardan çözüm bulunmasını, çözüm bulunamaması halinde, çatışmaların kısa sürede durdurularak kalıcı ve adil barışın tesis edilmesini esas alan bir politika izlemekte ve bu politikanın gereği olarak da, barışı destekleyen tüm faaliyetlere katkıda bulunmaktadır.

Kaynak: Ülkemizin bulunduğu yer Türk Silahlı Kuvvetleri'nin önemini nasıl etkiler?
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
28 Aralık 2012       Mesaj #55
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Ülkemiz stratejik olarak çok önemli bir noktada bulunduğu ve dört bir tarafı düşmanla çevrili olduğu için Türk ordusunun çok güçlü olması gerekmektedir. Tarih de zaten buna şahittir.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
16 Ocak 2013       Mesaj #56
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
lütfen bulun yarına lazım
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
20 Ocak 2013       Mesaj #57
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Ülkemizin bulunduğu yer, Türk Silahlı Kuvvetlerinin önemini nasıl etkiler?,ülkemizin konumunun tsk nın önemine etkileri

Ülkemiz stratejik olarak çok önemli bir noktada bulunduğu ve dört bir tarafı düşmanla çevrili olduğu için Türk ordusunun çok güçlü olması gerekmektedir. Tarih de zaten buna şahittir.
_EKSELANS_ - avatarı
_EKSELANS_
Kayıtlı Üye
20 Ocak 2013       Mesaj #58
_EKSELANS_ - avatarı
Kayıtlı Üye
Ülkemizin Bulunduğu Yer Türk Silahlı Kuvvetlerinin Önemini Nasıl Etkilemektedir?


Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) Türkiye Cumhuriyeti devletini içten ve dıştan gelebilecek olan tehditlere karşı savunma vazifesini üstlenmiş olan silâhlı devlet kuvvetidir. Yaptırım gücünü Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'ndan alır.

Mevcut dönemin Genelkurmay Başkanı: Orgeneral Yaşar Büyükanıt'dır.


GÖREVİ:
Anayasa'da açıkça belirtilen görevi "Türk Silahlı Kuvvetleri'nin görevi Türk Yurdunu ve nitelikleri anayasada belirtilen Türk Cumhuriyetini iç ve dış tehditlere karşı korumak ve kollamaktır."

İlgili yasalara göre görevi "2000'li yıllarda yeni güvenlik sorunlarına ve sorunlara uygun şekilde tepki göstermek belirsizliklere karşı hazır olmak iç ve dış tehdit ve risklere karşı ülkenin güvenliğini sağlayabilmek için;

* Caydırıcılık
* Güvenlik / Harekat Ortamının Şekillendirilmesi
* Savaş Dışı Harekat (Barışı Destekleme Harekatı Doğal Afet Yardım Harekatı ve İç Güvenlik Harekatı)
* Kriz Yönetimi
* Sınırlı Güç Kullanımı
* Konvansiyonel Harp gibi faaliyetleri icra etmek"

olarak belirlenmiştir. Bu görevleri yerine getirebilmek için çok amaçlı birliklerin kurulması sayısal fazlalık yerine teknolojik üstünlüğün kurulması silah ve düzeneklerinin etkinliğini arttıracak teknolojik araştırmaların yapılması ve erken ikazdarbe elektronik harp hava üstünlüğünün kurulması gibi ek görevleri de yapmaktadır.

YAPILANMA:
TSK dünyadaki en büyük 10 ordu içerisindedir ve hizmet eden sayısı 514850'dir.Ayrıca Türkiye diğer ülkelerde de barışı sağlamak amacıyla asker bulundurmaktadır. TSK yeniden yapılanma faaliyetlerini soğuk savaş sonrası oluşan yeni politik-askeri stratejik ortam Türkiye'nin güvenliğine yönelik iç ve dış tehdit Anayasa ve yasaların kendisine verdiği görevler çerçevesinde sürdürmektedir. Bugün TSK şu alt komutanlıklardan oluşur:

* Kara Kuvvetleri Komutanlığı (KKK)
* Deniz Kuvvetleri Komutanlığı (DzKK)
* Hava Kuvvetleri Komutanlığı (HvKK)
* Jandarma Genel Komutanlığı (JGnK)
* Sahil Güvenlik Komutanlığı (SGK)

SAVUNMA YOL HARİTASI:
İki kutuplu dünya düzeninin yıkılmasından sonra Balkanlar Kafkasya Orta Asya ve Orta Doğu bölgelerinde ortaya çıkan güç boşluğu küresel belirsizliği artırmış ve bu bölgelerde jeopolitik boşluk alanlarının oluşmasına neden olmuştur. Bu jeopolitik boşluk alanlarında yaşanan çatışma ve krizler ile 11 Eylül 2001 tarihinde Amerika Birleşik Devletleri'nde yaşanan terör eylemlerinin ardından düzensiz tehditler dünya gündemine taşınmıştır. Kuzey Osetya'da yaşanan okul baskını bu düzensiz tehdidin en belirgin şekli olan "terorizm"in boyutlarının nerelere varabileceğini dünya kamuoyuna göstermiştir. Bu kapsamda Türkiye’nin güvenlik kaygıları temel olarak:

* Terörizm
* Uzun menzilli füzeler ve kitle imha silahlarının yayılması
* İrticai faaliyetler
* Bölgesel çatışmalardan kaynaklanmaktadır.

Jeostratejik konumu itibariyle dünyanın en istikrarsız bölgeleri olan Balkanlar Kafkasya ve Orta Doğu'nun ortasında yer alan Türkiye'nin savunma politikası ülkenin ulusal bağımsızlığını egemenliğini toprak bütünlüğünü ve hayati çıkarlarını korumak ve muhafaza etmek esaslarına dayanmaktadır.

Bu bağlamda Türk Silahlı Kuvvetleri savunma politikasında

* Bölgesinde bir güç ve denge unsuru olmayı
* Çevresinde bir “Barış ve Güvenlik Kuşağı” oluşturmayı
* Bölgesinin barış ve güvenliğine katkıda bulunmayı ve bunu geniş bölgelere yaymayı
* Bulunduğu bölgeye ve ötesine yönelik strateji ve güvenlik üreten bir ülke olmayı
* Ülkelerle iş birliği yakınlaşma ve olumlu ilişkiler geliştirmek için girişimlerde bulunmayı hedef olarak seçmiştir.

1923 yılında kuruluşundan bugüne kadar savunma politikasını Mustafa Kemal Atatürk'ün "Yurtta Barış Dünyada Barış" ilkesi çerçevesinde şekillendiren Türkiye küresel ve bölgesel istikrarın korunmasına yönelik girişimlere aktif bir şekilde katılım yönünde gayret göstermektedir.

Türkiye sorunlara barışçı yollardan çözüm bulunmasını çözüm bulunamaması halinde çatışmaların kısa sürede durdurularak kalıcı ve adil barışın tesis edilmesini esas alan bir politika izlemekte ve bu politikanın gereği olarak da barışı destekleyen tüm faaliyetlere katkıda bulunmaktadır.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
20 Ocak 2013       Mesaj #59
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
ülkemizin bulunduğu yer türk silahlı kuvvetlerinin önemini nasıl etkilemektedir?????
acilllllllllllllllllllllllllllllllllll lütfen cevaplayınnnnnnnnnnnnn
_GüzelikMeleği_ - avatarı
_GüzelikMeleği_
Ziyaretçi
20 Ocak 2013       Mesaj #60
_GüzelikMeleği_ - avatarı
Ziyaretçi
Tarihin bilinen en eski düzenli ordusunu Türkler kurmuştur. Doğuştan bir askeri zeka ve kabiliyete sahip olan Türklerin ismi, tarih boyunca “asker” kelimesiyle bir arada kullanılmıştır. Bu yüzdendir ki; “Her Türk asker doğar!” terimi yabancı milletlerin bile kabullendiği bir cümle olmuştur.
Milli varlığımızın teminatı olan Türk Silahlı Kuvvetleri, Ulu Önder Atatürk’ün izinde emin adımlarla ilerlerken onun kendisine miras bıraktığı üstün seciyeyi, kişilik ve ahlak özelliklerini de büyük bir gurur ve liyakatla üzerinde taşımaktadır. Bu değerli emaneti gelecek nesillere aktarmayı şerefli bir görev kabul etmektedir.

Türk Silahlı Kuvvetleri, iç ve dış düşmanlara karşı, ülkemizin varlığının ve bekasının en büyük teminatıdır. Bu şerefli kurum, milli varlığımızı korumak için yüzbinlerce şehit vermiş, tarihi şanlı zaferlerle dolu bir ordunun mirasçısıdır. Yüksek karakterini ve üstün seciyesini Türk’ün ayak bastığı her karış toprakta tarih boyunca ispatlamıştır.
Ordumuza Duyulan Sonsuz Güven
Ülkemiz üzerinde sinsi emeller besleyenlerin faaliyetlerini bugüne kadar hep boşa çıkarmış olan Türk Silahlı Kuvvetleri, dün olduğu gibi bugün de pusuda bekleyen düşmanlarını fiili bir saldırıya girişmekten caydırmakta, kahramanlığı, vatanseverliği ve askeri dehasıyla tüm dünyanın hayranlığını kazanmaya devam etmektedir. Şanlı Türk ordusu bugüne kadar, hiçbir karşılık beklemeksizin memleketimizin ve milletimizin hayrını, güvenliğini ve bütünlüğünü gözetmiş; tüm kurumlarıyla Cumhuriyetimiz’in, laikliğin, hukukun ve demokrasinin savunucusu olmuştur. Her türlü siyasi tartışma ve çekişmenin üstünde yer alan mukaddes bir kurum olan Türk ordusu, Türk Milleti’nin sahip olduğu toprakları işgalcilerin elinden kurtarmış ve Cumhuriyet tarihi boyunca da bu toprakları her türlü iç ve dış düşmana karşı kahramanca müdafaa etmiştir. Büyük Önder Atatürk’ün, “Ordumuz; Türk topraklarının ve Türkiye idealini tahakkuk ettirmek için sarfetmekte olduğumuz sistemli çalışmaların yenilmesi imkansız teminatıdır” ifadesiyle de dikkat çektiği gibi, Ordumuz varlığımızın en önemli güvencesidir.
Şanlı Tarihimiz
Şanlı Türk ordusu, Önce Balkan Savaşları’nda büyük bir Slav ittifakıyla; sonra I. Dünya Savaşı yıllarında, Çanakkale’de, Kut-ül Amare’de, Süveyş’te, Kafkasya’da dünyanın en güçlü ordularıyla; ardından Kurtuluş Savaşı’nda İngiliz desteği ile Anadolu’yu işgal eden Yunan ordusuyla savaşmış ve böylece tüm bu toprakları o asil kanıyla sulamış bir ordunun mirasçısıdır. Ardından, sahip olduğu üstün yetenekler, disiplin ve kararlılığı ile Avrupa’nın yayılmacı güçlerini frenleyen, II. Dünya Savaşı yıllarında tüm Avrupa’yı işgal eden Hitler’i dahi caydıran, Sovyet tehdidine karşı dimdik ayakta duran, Kore’de kahramanlık destanları yazarak tüm dünyanın gıptasına mazhar olan, Kıbrıs’ta gözüpekliğini ve kararlılığını tüm dünyaya göstermiş bir ordudur.
Türk ordusu şanlı bir geçmişe dayanmaktadır ve bugün de hala aynı vasıfla Türkiye Cumhuriyeti’nin en büyük güvencesi olmaya devam etmektedir. Bu ise, kuşkusuz vatanını ve devletini seven her Türk’ün göğsünü kabartmaktadır. Milletimizin ordumuza olan inancı ve güveni tamdır. Yapılan tüm kamuoyu anketlerinde Türk Silahlı Kuvvetleri’nin, milletimiz tarafından “ülkenin en güvenilir kurumu” olarak gösterilmesi de bunun bir ifadesidir.
Türkiye’nin Stratejik Önemi ve TSK
Türkiye, dünyanın en hassas coğrafyasında yer alan bir ülkedir. Türkiye’nin üç ayrı dış politika yönü, yani Ortadoğu, Balkanlar ve Kafkasya, onyıllardır süren çatışmaların ve önümüzdeki onyıllarda süreceği aşikar olan çıkar mücadelelerinin odak noktalarıdır. Sahip olduğu güçlü Osmanlı mirası, stratejik konum, doğal zenginlikler, Türkiye’yi pek çok dış gücün hedefi haline getirmiştir ve getirmeye devam etmektedir. Bu tehditlere karşı Türkiye’nin en büyük güvencesi ise, her zaman kahraman Türk Silahlı Kuvvetleri olmuştur.
Geçmişe baktığımızda, kurulduğu günden bu yana Türkiye Cumhuriyeti’nin dış düşmanlar tarafından tehdit edildiğini ve her defasında Türk Silahlı Kuvvetleri’nin kahramanca mücadelesi ve basiretli taktik ve stratejileri vesilesiyle bunları bertaraf ettiğini görebiliriz.
Komutanlarımızın İsabetli Kararları
Türk Silahlı Kuvvetleri sadece askeri gücüyle değil, aynı zamanda Türkiye’nin stratejik meseleleri konusundaki birikimi ve çalışmaları ile de ülkemizin güvencesi olmaya devam etmektedir. Ordumuzun kurmay kadroları, Türkiye’nin tüm milli meselelerini dikkatle izlemekte, etüt etmekte ve bu meselelerde izlenmesi gereken politikalar konusunda sivil otoriteye yardımcı olmaktadır. Örneğin Kıbrıs meselesinde Türkiye’nin KKTC’ye ve Cumhurbaşkanı Sayın Rauf Denktaş’a verdiği destekte, TSK’nin bu hassas konudaki isabetli analizlerinin ve öngörülerinin büyük rolü vardır.

TÜRK’ÜN YÜKSEK SECİYESİ

Bir milletin devlet kurma ve bu milleti yaşatma yeteneği hiç şüphesiz, o milletin kendisine has değerlere sahip olmasıyla ilgilidir. Türkler’in devlet kurma ve yaşatmadaki başarısını anlayabilmek için Türk kültürünü, vatan ve millet anlayışını, hâkimiyet gücünü, idarî ve askerî yapılanmasını yakından tanımak gereklidir.
Türk Milleti sadece kendisi için değil, hâkimiyeti altındaki tüm milletler için de Türk’e yakışır şekilde hareket etmiştir. Osmanlı Milleti’nin bugün üç kıt’aya yayılmış, üzerinde 35 milletin kurulduğu büyük bir coğrafyayı ve değişik milletleri barış içerisinde, 600 yılı aşan bir süre bir arada tutmasının özünde Türk’ün yüksek seciyesi yatar.

TÜRKLER’DE ASKERLİK

Türkler’in birçok özelliklerinin yanında en fazla ön plana çıkmış yönleri de iyi birer asker olmalarıdır. Çok eski devirlerden beri çeşitli adlarda devlet kurmuş olan Türk Milleti’nin temeli düzenli bir askeri teşkilata dayanır. Askerlik ilk önce Türkler’de bir meslek, sonra da milli bir görev olmuştur. Türkler, mükemmel askeri kuruluşları ve değerli komutanları sayesinde varlıklarını ve bütünlüklerini dünyaya tanıtmışlardır. Türk askeri cesur, feragat sahibi, disiplinli ve saygılıdır. Kanunî devrinde Avusturya sefiri olarak İstanbul’da bulunan Büsbek (Busbecq), Türk askerlerinden ve ordu kuruluşlarından şöyle söz eder:

“Türkler, sefer esnasında sabırlı, tahammüllü ve iktisatlı hareket ederler. Türk sistemini kendi sistemimizle mukayese edince istikbalin başımıza getireceği şeyleri düşünerek titriyorum. Bu ordu galip gelecek ve payidar olacak, biz ise mahvolacağız. Çünkü Türkler hiç sarsılmamış kuvvete sahip oldukları gibi, kendilerine has zafer itiyatları, meşakkatlere tahammül kabiliyeti, intizam, disiplin, kanaatkarlık ve uyanıklık var.”
Türk askerlik ruhunun ölmezliğini bilmeyen yabancılar, İstiklal Savaşı’ndaki zaferimizi “Türk mucizesi” diye adlandırdılar.
Türkler’de özellikle şehitlik ve gazilik mertebeleri kutsaldır. Allah yolunda, din, vatan ve millet uğrunda savaşırken ölenlere “şehit”, sağ kalanlara da “gazi” denir.
Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de: “Allah yolunda öldürülenleri sakın ‘ölüler’ saymayın. Hayır onlar Rableri katında diridirler rızıklanmaktadırlar.” (Al-i İmran Suresi, 169) buyurmuş ve şehitlerin ölmezliğini ifade etmiştir.

Türk Milleti, “ölürsem şehit, kalırsam gazi” inancı ile tarihte büyük zaferler kazanmış, son olarak İstiklâl Harbi de bu inançla kazanılmıştır.
İSLAM DİNİNİN MUHAFAZASI İÇİN
Hiç şüphesiz Türk Milletlerinin kuruluş ve gelişmesinde etkili olan diğer bir unsur askeri teşkilatlanmadır. Tarih boyunca Türk orduları diğer tüm milletlerin imrendiği ve aynı zamanda korktuğu, çekindiği bir ordu olmuştur. Aynı zamanda Türk askeri düşmana korku, dostuna ise büyük güven vermiştir.

“Kılıç, Türkler’in elinde bulunduğu sürece senin dinîne zeval yoktur.” İmam-ı Azam’da Türklerin bu özelliğini şöyle belirtmiştir.
Türk ordusu hem teşkilâtlanma hem de savaş düzeni açısından kendine has özelliklere sahip olmuştur. Türkler askerlik alanında birçok milleti etkilemiş, savaş gereçleri, giyim kuşam ve askerî nizam gibi konularda pek çok yenilikler getirmişlerdir. Atı bir savaş aracı olarak da kullanan Türkler, bu sayede büyük bir hız ve manevra kabiliyeti elde etmişler, kısa zamanda geniş coğrafyalara hâkim olmayı başarabilmişlerdir. Türk silâhları da ordunun hareket kabiliyetine uygun olarak hafif ve etkili silâhlardandır. Özellikle Türk okları, kılıçları ve zırhları hafif fakat etkili vasıflarıyla, Türk askerînin vazgeçilmez silâhları olmuştur. Türkler, at üzerinde hareket hâlindeyken bile bu silahları büyük bir ustalıkla kullanabilmişlerdir. Türk silâhları çeşit ve nitelik bakımından, zaman içerisinde gelişip çoğalmış, ancak askerî teşkilât ve savaş taktiği, temel özelliklerini, bütün Türk Milletlerinde muhafaza etmiştir. Merkez, sağ ve sol kollardan oluşan ordu, savaş düzeninde kendine has taktiklere başvurarak, kendinden çok daha büyük orduları dahi bozguna uğratmayı bilmiştir. Düşmanın imhası ile kesin sonuç alınan bu savaş taktiği “bozkır taktiği”, “turan taktiği” ve “bozkurt taktiği” gibi çeşitli adlarla tarihe geçmiştir. Sahte ricat ile düşman ordusunu merkezden uzaklaştırıp, pusuya düşürmeyi esas alan bu taktikte, sağ ve sol kollar düşman ordusunu bir hilâl içerisine alarak, imha eder. Bu taktik İslâm öncesinde olduğu gibi, İslâmî dönemde de başarıyla uygulanmıştır. Dandanakan Savaşı’nda, Malazgirt Meydan Muharebesinde, Miryakefalon’da, Mohaç’ta ve hatta Başkomutanlık Meydan Muharebesi’nde bu taktik başarıyla tatbik edilmiştir. Türk Milletlerinin kuruluşu ya da İstiklalinde bu savaşların bir dönüm noktası olduğu gözden uzak tutulmamalıdır.
HALK ORDU, ORDU DA HALKTIR!
Yukarıda belirttiğimiz gibi Türk Milletlerinde belirli devlet ve askerlik düzeninin pek fazla değişmediği görülür. Bir devlet yıkıldıktan sonra yerine kurulan devlet hemen hemen aynı teşkilâtı devam ettirmiştir. Çünkü Türkler’de halk ile ordu düzeni aynıdır. Özellikle barış zamanında sivil ve asker diye bir ayırım yapılmamaktadır. Bu sebepten ünlü kültür tarihçimiz Bahaeddin Ögel haklı olarak Türkler’de “halk ordu, ordu da halktır” demiştir. Dolayısıyla aynı halka, yani aynı kültür ve geleneğe dayanan yeni Türk Milleti’nde teşkilât özelliklerinin devam etmesi tabiîdir. Bütün Türk Milletlerinde ordu, halk ile iç içe girmiştir. Bir bölgeye sefer yapılacağı zaman sadece eli silâh tutan kişiler değil, onların aileleri de sefere iştirak ederlerdi. Bu sebeple Göktürkler, kitabelerde yazdığı şekliyle, fethedecekleri topraklara “süleyip konarlardı”. Yani sadece “sü” (asker) göndermekle kalmaz, bunun yanında halkı o bölgeye “iskân” ederlerdi. Türk fetihlerinin kalıcı olması ve fethedilen bölgelerin “Türkleşmesi” bu şekilde gerçekleşirdi. Yurt tutmayı amaçlayan “sülemek” ve “kondurmak” siyaseti İslâmî dönemde de devam ettirilmiştir. “Gaza ve cihat” aşkıyla XI. yüzyıldan itibaren Azerbaycan, Suriye ve Anadolu’ya giren Türkler, kendinden önceki bazı kavimler gibi, bu bölgeleri işgal ve istilâ edip geri çekilmemişler, aksine kendileri için yeni bir yurt olduğu şuuruyla, girdikleri toprakları mamur hâle getirmeyi hedeflemişlerdir. Çadırlarıyla, arabalarıyla, çifti-çubuğuyla bütün bir millet, Anadolu’ya yerleşmiş, buraya kendi kültürünün damgasını vurmuştur. Fethedilen bölgelerde uygulanan toprak sistemi, askerî olduğu kadar, idarî ve sosyal bakımlardan da devlet ve milletin gelişip, güçlenmesine imkân sağlamıştır.
Türk’ün Dünya Nizamı
Türk Milleti’nin tarih boyunca kurduğu devletlerin sayısının 180′i bulduğu kabul edilir. Hatta pek çok tarihçi, araştırmalar derinleştirildikçe bu sayının daha da artabileceğini belirtmektedir. Bu devletlerden 16 tanesi ise dünya tarihinde etkili rol oynamış, çok güçlü devletlerdir. Kemal Tahir’in 1966 yılında söylediği gibi: “Türk Milleti’nin bütün tarih boyunca bayraksız ve devletsiz kalmaması rastgele ve boşuna değildir. Onun çekirdeğindeki dinamizm, ona Devlet kurma yatkınlığı getirmiş… Devlet kurmak başka bir şeydir, devleti yönetmek başka bir şeydir. Türk Milleti tarih boyunca Devleti hem kurmada, hem yönetmede ustalık göstermiştir.”
Türk Milleti her biri diğerinden güçlü olan bu 16 devletle ve bu devletlerin yönetiminde gösterdiği üstün kabiliyetle tüm dünya milletlerine tarih boyunca örnek olmuştur. Bunun en önemli nedenlerinden biri ise hakimiyetleri altında yaşayan farklı etnik kökene mensup toplulukları, herbirinin dil ve din farklılıklarını koruyarak, barış, huzur ve güvenlik içerisinde, asırlar boyunca birarada yaşatma becerisini göstermeleridir. Aynı topraklar üzerinde hakimiyet kuran farklı devletler ise bu başarıyı sağlayamamış, sözkonusu topraklara bu kadar uzun süreli hakimiyetler sağlayamamışlardır.
Selçuklu ve Osmanlı Devletleri başta olmak üzere, Türk Milleti’ni bu coğrafyayla bütünleştiren ve güçlü kılan unsurları sadece askeri güçle açıklamak ise mümkün değildir. Anadolu’yu fetheden, Adriyatik’ten Çin Seddi’ne kadar dünyanın en karışık ve en hassas bölgesini asırlar boyunca hakimiyeti altında tutan güç, Türk Milleti’nin özünü oluşturan son derece şerefli ve üstün bir harstır.
Dürüstlüğü ve mertliği ile tanınan Türk Milleti, zulümden ve haksızlıktan uzak duran, adaleti her zaman ayakta tutan, hoşgörüden ve uzlaşmadan yana olan tutumuyla tarih boyunca üstün medeniyetler oluşturmuştur. Kendilerine tabi olan halklar da her zaman Türklerin yönetiminden razı olmuş, hatta çoğu zaman kendi istekleriyle onların yönetimleri altına girmişlerdir. Bu adaletli yönetim sayesinde tüm Balkanlar’ı, Kafkasya’yı ve Ortadoğu’yu kapsayan coğrafyada, üç dine ve muhtelif mezheplere mensup, dilleri, kültürleri, ırkları birbirlerinden tamamen farklı milyonlarca insan asırlar boyunca hiçbir zulme maruz kalmadan huzur içinde yaşamışlardır.
Ancak günümüzde aynı topraklar üzerinde acı, gözyaşı, zulüm ve savaş bir türlü sona ermemektedir. Balkanlar, Ortadoğu ve Kafkaslar’dan oluşan ve Türkiye’nin tam merkezinde yer aldığı “Osmanlı Coğrafyası” halen çok hareketli ve karışık bir yapıya sahiptir. Osmanlı Devleti’nin siyasi olarak varlığının ortadan kalkmasının ardından bu bölgede oluşan boşluk henüz doldurulamamış ve gerçek anlamda bir güven ortamı sağlanamamıştır. Bu durum aynı topraklarda asırlar boyunca “örnek bir birlikte yaşama modeli” uygulayan Türk Milleti’ne dikkati çekmeyi gerektirmekdir. Ve bu modelin günümüzde ve gelecekte de sadece Türk Milleti tarafından gerçekleştirilebileceği gerçeğini ortaya koymaktadır. Nitekim son yıllarda pekçok devlet adamı ve siyaset bilimci, başta Osmanlı Devleti olmak üzere, Türk devletlerinin başarıyla yürütmüş olduğu adil yönetim sistemini incelemektedir. Bu incelemelerdeki amaç ise, Türklerin gerçekleştirdiği sistemi temel alan yeni bir yönetim modeli oluşturmaktır.
Günümüzde tarihçilerin ve sosyologların yapmış olduğu çalışmalar tek bir gerçeği göstermektedir. Bu gerçek, 1900′lü yılların başından bu yana savaşların ve çatışmaların bitmediği Ortadoğu’ya, Balkanlar’a ve Kafkasya’ya kalıcı barışın getirilebilmesinin, ancak bu tarihi mirasın varisi olan Türkiye’nin liderliğinde mümkün olabileceğini göstermektir. Türkiye’nin liderliğinde oluşturulacak bir birlik, hem çatışmaların sonu olup bölgeye kalıcı barışı getirecek, hem de tüm bölge ülkelerinin güçlü bir ekonomik işbirliği içerisine girmeleriyle tüm halkların yaşam kalitesini yükseltecektir.
Bu bölgede yaşayan devletlerin hem askeri, hem de siyasi açıdan en güçlü olabilecekleri model, hiç şüphesiz birbirleriyle çatışmak yerine güçlerini birleştirmeleriyle oluşacak olan modeldir. Ortak bir dış politika bu devletleri karşı konulamaz bir güç haline getirecektir. Dolayısıyla 21. yüzyıla adım attığımız bugünlerde de Türkiye’nin geleceğe dair misyonu, tarihteki Türk devletlerinin büyüklüğüne ve şanına yakışır nitelikte olmalıdır. Üstelik bu misyon tarihte olduğu gibi bugün de Türk Milleti’ni zirveye taşıyacak, hakettiği lider devletler arasına dahil edebilecek bir misyon olmalıdır. Dünya tarihinin en uzun ömürlü ve en güçlü devletlerini kurmuş, tüm dünyaya nizam salmış olan Türk Milleti’nin aramış olduğu çözüm ve çıkış yolları ise kendi tarihinde mevcuttur.
Türk Milleti, “ölürsem şehid, kalırsam gazi” inancı ile tarihte büyük zaferler kazanmıştır, son olarak bir ölüm-kalım savaşı olan İstiklâl harbi de bu inançla kazanılmıştır.

YABANCI GÖZÜYLE TÜRKLER VE OSMANLI
“Türkler bir ırk ve millet olmak haysiyetiyle yeryüzünün en şerefli insanlarıdır. Karakterleri pek asil ve yücedir… Asaletleri alınlarında ve amellerinde yazılıdır… Onların yurdu efendiler diyarıdır, kahramanlar, şehitler ülkesidir. Bence insaniyete şeref veren böyle bir milletin düşmanı olmak insanlığın düşmanı olmaktan farksızdır. Böyle bir lekeden Allah beni korusun.”
Fransız şair Lamartine

“Padişahın imparatorluğunda herkes kendi halinde bahtiyar olabilirdi. Mutlak bir dini hürriyet hüküm sürerdi ve kimse şu veya bu inanca sahip olduğundan dolayı bir zorlukla karşılaşmazdı.”
Ünlü Türkolog Franz Babinger

“Belki de yakında himayeye muhtaç olacaksınız. Asla Rus’a yanaşmayın, haindir sizi yok eder. Fakat kendinizi Osmanlılar’a emanet edin, adil ve merhametlidirler.”
Boğdan Beyi Büyük Stefan’ın ölüm döşeğinde oğullarına vasiyeti

“Sizin gibi gözü doymaz prenslerin, toprak ağalarının ve burjuvaların idaresi altında yaşamaktansa, Osmanlılar’ın idaresi fakirlere daha hayırlıdır.”
Protestan Mezhebi’nin Kurucusu Martin Luther

“1526′da (Mohaç’a giden) 200.000 kişi ekilmiş tarlalara ayak basmadan ve tek bir ot koparmadan imparatorluğun Rumeli yakasını bir baştan bir başa geçmiştir.”
Fransız Yazar J. Michelet

“Bir asır içinde yerlerini Osmanlı İmparatorluğu’na terk eden Balkan Hıristiyan Devletleri umumiyetle sanıldığı gibi Hıristiyan dinini yoketmek isteyen mutaassıp bir düşmanın sebep olduğu dini bir katastrofla ortadan kaldırılmış değildirler.”
Romen Tarihçisi ve Devlet Adamı Iorga

“Türk hakimiyetinden yerli Hıristiyanlar bu bakımdan da memnundular ki Türkler gelmeden önce ülkeleri devamlı asayişsizlik ve tahribat içindeydi. Şimdi ise sükun hüküm sürüyordu… Viyana bozgunundan sonra Venedik geçici olarak Sakız ve Mora’yı işgal ettiler. O kadar zulüm yaptılar ki, Sakız ve sonra Mora’ya Türkler dönünce yerli Rumlar onları büyük sevinçle karşıladılar.”
Fransız Tarihçi FernardGrenard

“Yirmi yedi yıl kadar önce bazı Protestan Fransızlar padişahın ülkelerinden birine sığınmayı tasarladılar. Bu kararlarının birinci sebebi katolik Fransa’nın Protestan Fransızlar’a karşı devamlı zulmü, ikinci sebebi ise Türklerin bütün dinlere karşı cihanşümul ve değişmez müsamahası idi.”
Cenevizli Chenier

Benzer Konular

16 Ekim 2012 / virtuecat Sosyoloji
20 Şubat 2009 / Keten Prenses Tıp Bilimleri
17 Ocak 2013 / tuanarock10 Soru-Cevap
22 Ağustos 2009 / KnocKout Eğitim Bilimleri
16 Şubat 2016 / Ziyaretçi Cevaplanmış