Arama

Yaşayan Türkçüler - Sayfa 2

Güncelleme: 16 Şubat 2010 Gösterim: 15.108 Cevap: 25
LycoN - avatarı
LycoN
Ziyaretçi
17 Ağustos 2006       Mesaj #11
LycoN - avatarı
Ziyaretçi
VELİ KÜÇÜK

Sponsorlu Bağlantılar
1944 yılında Bilecik İli Gölpazarı ilçesi Türkmen köyünde, bir çiftçi ailesinin dördüncü çocuğu olarak dünyaya geldi.

İlk eğitimini doğduğu köyün ilkokulunda tamamladı Orta öğrenimini Gölpazarında bitirdikten sonra Kuleli Askeri Lisesinin sınavlarının kazanarak 1959 yılında Kuleli Askeri Lisesine girdi.

1963 yılında Kuleli'den 1965 yılında Kara Harp Okulu'ndan mezun oldu.

Kara Harp Okulu'ndan mezun olduktan sonra yurdun çeşitli yerlerinde mesleği ile ilgili çeşitli görevlerde 35 sene hizmet verdi.

Bu hizmetlerim arasında Edirne, Van ,Eskişehir, Ağrı ve Kocaeli İl Jandarma Alay Komutanlıkları görevlerinde bulundu.

1996 yılında Generalliğe terfi etti. General olarak Karadeniz'de Giresun'da konuşlandırılan Giresun Bölge Komutanlığının kuruluşunu tamamlayarak 2 sene Giresun Jandarma Bölge Komutanlığı görevinde bulundu. Bilahare Çanakkale Tugay Komutanlığı görevinde iken Tugayı Bilecik iline naklettirdi.

1966 yılında teğmen olarak göreve başladığı Bilecik'ten 2000 yılında General olarak emekli oldu.

Evliyim , bir kızı ve bir torun sahibidir.

Halen özel bir şirkette Yönetici olarak görev çalışmaktadır.

Ayrıca, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfında gönüllü olarak hizmet verme gayreti içindedir.

En büyük ideali; "Yüce Türk Ulusunun bütün dünyada tek bir güç ,tek bir yumruk olarak kendini göstermesi için. Yaşadığı sürece bu ideale hizmet etmektir.

Asil Türk Milletinin bir neferi olarak kalmayı. Nerede bir TÜRK varsa orada olmak en büyük dileğidir.

Türk olarak dünyaya geldiği için de Yüce Allaha sonsuz şükretmektedir.

Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
17 Ağustos 2006       Mesaj #12
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
SADİ SOMUNCUOĞLU

Sponsorlu Bağlantılar
1940 yılında Aksaray'da doğdu. İlk ve Ortaokulu Aksaray'da, lise ve yüksek öğrenimini Ankara'da tamamladı. 1957-58 yıllarından itibaren Türk Ocaklarında bulundu ve fikri yetişmesi bu yıllarda başladı. Çeşitli devlet memuriyetlerinde bulundu. 1965 yılında Bab-ı Ali'de "Sabah" gazetesini çıkardı. Türkiye ve Ortadoğu Amme İdaresi Enstitüsü'nde Organizasyon ve Metod ile İdarecilik kurs ve eğitimi gördü.

1967'de aktif siyasete atıldı. Bu dönemde Parti Genel İdare Kurulu tarafından Gençlik Kolları Genel Başkanlığı görevine getirildi. 1969 Adana Kongresi'nde GİK'na seçildikten sonra, 12 Mart 1971 yılına kadar kısa bir dönem dışında, gençliğin eğitimi ve teşkilatlanması işlerini yürüttü.

1967-69 döneminde Türkiye'deki bütün fakülte ve yüksek okullarda Ülkü Ocağı Öğrenci Derneklerinin kuruluşu tamamlandı. 1970'de Ülkü Ocakları Birliği kuruldu. Yüksek Öğrenim dışındaki gençliğin teşkilatı olarak Genç Ülkücüler Derneği kuruldu ve Türkiye'nin il ve ilçelerinde şubeler açıldı. Böylece Türk gençliğinin yüksek öğrenimdeki ve öğrenim dışındaki kesimleri iki ayrı çatı altında toplandı ve eğitimleri bu esasa göre yürütüldü.

1977 yılı seçimlerinde Niğde Milletvekili olarak Parlamentoda yer aldı. Demirel Kabinesinde Devlet Bakanı olarak görev yaptı. 1980 darbesiyle birlikte tutuklandı ve MHP davasında idamla yargılanarak, beraat etti. Aktif siyasette bulunduğu yıllarda ve sonrasında yeni yetişen genç neslin, inançlı, milli değerlere bağlı, Türk-İslam kültürü ile yoğrulmuş, insan haklarına ve demokrasiye saygılı, vatanını ve milletini seven, dürüst ve sarsılmaz ahlak yapısına sahip kişiler olarak yetiştirilmesi; öğrenimlerini başarı ile tamamlayıp, iş sahibi olarak ailesine ve topluma yararlı hizmetler verebilmesi için çalıştı. Devlet, Töre ve Bozkurt gibi dergilerin yayınında görev aldı. Pek çok yazı ve makalesi yayınlandı. Yurt içinde ve dışında birçok konferanslar verdi. Milletimizin ileri milletler seviyesine ulaşabilmesi maksadıyla önümüzde duran ciddi meseleleri aşabilmek için ne yapılması gerektiğine dair tutarlı çözümler üretti.

1980-1995 yılları arasında siyasetten ayrıldı. Türk Ocakları Genel Merkez Heyeti üyesi ve Genel Başkanlığı görevlerinde bulundu.Aksaray'ın yetiştirdiği, İktisatçı, fikir adamı, dürüst ve inançlı kişiliği ile tanındı. 1995 seçimlerinde Aksaray Milletvekili olarak ANAP listesinden Parlamentoya girdi. 1.5 sene sonra 1997yılında ANAP'tan ayrılarak, MHP'ye katıldı . MHP Genel Başkan Yardımcılığı görevini yaptı. 1999 seçimlerinde MHP'den Aksaray Millevekili seçildi. Kurulan 57. Hükümette Emlak Bankası, Toplu Konut İdaresi Başkanlığı ve Arsa Ofisi Genel Müdürlüğü'nden sorumlu Devlet Bakanı olarak görev yaptı. Cumhurbaşkanlığına aday olduğu için Mayıs 2000'de görevden alındı. Halen MHP Aksaray Milletvekili olarak görev yapmaktadır.

alojuwon - avatarı
alojuwon
Ziyaretçi
19 Ağustos 2006       Mesaj #13
alojuwon - avatarı
Ziyaretçi
Onun için sadece Türkcü demek büyük bir yanlış olur,

Türk Milletinin yaşayan en büyük lideri...

muhsinyazicioglu1xk8



Muhsin Yazicioglu, 1954 yilinda Sivas'in Sarkisla ilçesi Elmali Köyü'nde bir çiftçi ailesinin oglu olarak dogdu. Ilk ve orta ögrenimini Sarkisla'da yapti.

Yüksek ögrenimini yapmak üzere 1972'de Ankara'ya geldi. Üniversite tahsilini, Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi'nde tamamladi.

1968'de cemiyet (dernek) çalismalarina basladi. Sarkisla'da Genç Ülkücüler Hareketi'ne katildi. Ankara'ya geldikten sonra ise, Ülkü Ocaklari Genel Merkezi'nde görev yapmaya basladi. Sirasiyla; Ülkü Ocaklari Genel Baskan Yardimciligi ve Ülkü Ocaklari Genel Baskanligi yapti. (1977-78).

1978'de faaliyete geçen Ülkücü Gençlik Dernegi'nin kurucu Genel Baskani oldu. 1980 yilina kadar MHP'de Genel Baskan Müsavirligi görevinde bulundu.

12 Eylül 1980'de yapilan askeri darbenin ardindan, MHP ve Ülkücü Kuruluslar Davasi sanigi olarak cezaevine konuldu. 5,5 yili hücrede olmak üzere 7,5 yil Mamak Cezaevi'nde kalan Muhsin YAZICIOGLU, 7,5 yil cezaevinde kaldigi bu davadan herhangi bir ceza almadi.

Cezaevinden çiktiktan sonra, magdur olmus ülkücülere ve onlarin ailelerine yardim amaciyla kurulan Sosyal Güvenlik ve Egitim Vakfi'nin baskanligini yapti.

1987'de arkadaslari ile birlikte MÇP'de siyasete girdi. MÇP'de Genel Sekreter Yardimciligi görevinde bulundu.

1991 genel seçimlerinde üç partinin olusturdugu ittifak bünyesinde, milletvekili adayi oldu. 'O, inançlarinizi Meclis'e tasiyacak' sloganiyla, Sivas'tan milletvekili seçildi.

1992 yili Temmuz ayinda, 'içinde bulundugu partinin siyasi anlayisiyla uyusamadigi için' bir grup arkadasi ile birlikte MÇP'den ayrildi. 29 Ocak 1993 tarihinde Büyük Birlik Partisi kuruldu ve bu partinin Genel Baskanligina seçildi.

24 Aralik 1995'te yapilan erken genel seçimlerde ANAP-BBP ittifakindan 20. Dönem Sivas milletvekili olarak, yeniden meclise girdi. 28.02.1996 tarihinde ANAP'tan istifa ederek, BBP'ye döndü.

26 Nisan 1998'de yapilan 3. Büyük Kurultay'da, 8 Ekim 2000 tarihinde yapilan 4. Büyük Kurultay'da, 2 Haziran 2002 tarihinde yapilan 1. Olaganüstü Büyük Kurultay'da ve 20 Temmuz 2003 tarihinde yapilan 5. Olagan Büyük Kurultay'da ve bu yıl yapilan 6. Olagan Büyük Kurultay'da tekrar BBP Genel Baskanligina seçildi.

Halen bu görevi devam ettirmekte olan Muhsin YAZICIOGLU, evli ve iki çocuk babasidir
TheGrudge - avatarı
TheGrudge
Ziyaretçi
19 Ağustos 2006       Mesaj #14
TheGrudge - avatarı
Ziyaretçi
RAUF DENKTAŞ



Devlet adamı, hukukçu(avukat) gazeteci ve öğretmen olan Rauf Denktaş, 24 Ocak 19247de Kıbrıs'ın Baf kazasında altı çocuklu bir ailenin son çocuğu olarak dünyaya gelmiştir. Babası Kaza hakimi Raif Bey, annesi Emine hanımdır. Küçük yaşlarda annesini kaybeden Rauf Denktaş'ı Osmanlı zamanı Türklerinden dedesi Mehmet Bey büyütür. İlerideki siyasi hatave mücadelesinin belirlenmesinde dedesi Mehmet Bey'in Rauf'un hayatındaki rolü çok önemlidir. Rauf Denktaş'ın çocukluğu dedesi Mehmet Bey'in, 1878'de Kıbrıs'ın İngilizlere terkedilmesiyle , Osmanlı Türk'üne ithaf olarak "Osmanlı yamandı....Gittiler ama bir gün yine gelecekler...Ben görmeyeceğim ama sizler göreceksiniz"sözleriyle perçinlenir. Hayata çobanlıkla başlaşan Denktaş ,yedi yaşına kadar dedesinin manevi disiplini altında yetişirken, dedesinin ölümü üzerine aile Lefkoşa'ya taşınırlar. Münevver bir Türk olan baba Raif Bey, okumaya verdiği öneme binaen oğlu Rauf'u 1930'da İstanbul'da (Arnavutköy) Feyziati Lisesi'ne yazdırır. Maddi durumdan dolayı ailenin zorlanması üzerine Kıbrıs'a dönmek zorunda kalan Denktaş, Lefkoşa'da Ayasofya Camii yanında ilkokula yeniden yazılır.
Çocuklukla, gençliğinin ilk devreleri babasının dostu eski ittihatçılardan, "Masum millet" gazetesi sahibi Rifat Bey ve "Söz" gazetesi sahibi Remzi okan ve diğer miliyetçi, anti-kolonist çevrelerin sohbet toplantılarına geçen Rauf Denktaş, İlkokuldan sonra Kıbrıs'ta İngiliz Kollejine yazılır. İkinci Dünya Harbi esnasında İngiliz Birlikleri içinde bulunan İrlandalı askerlerle kurmuş olduğu diyolog, kısa süreli bir İngiltere seyahatiyle, Ada'daki İngiliz baskısıyla, çocukluğunda aldığı tarih şuurunun, Denktaş'ın daha sonraları girişeceği Kıbrıs'ın İstiklâli ve Türklerin hürriyeti açısından önemli olsa gerektir.
1941'de babası Raif beyin ölümüyle Magosa kaza Mahkemesinde Mahkeme katibi olarak çalışmaya başlayan Rauf Denktaş'ın fiili olarak gazeteciliğe başlaması ve millet meseleleriyle ilgilenmesi bu yıllarda Dr. Fazıl Küçük'le tanışmasıyla başlayacaktır. Dr.Fazıl Küçük'ün çıkardığı "Halkın Sesi" gazetesinde Kıbrıs Türk'ünün meselelerine yönelik yazı yazmaya başlayan Denktaş bu sıralarda yazışmayla irtibat kurduğu Londra'da Hukuk eğitimi için üniversiteye kabul edilir. Londra'ya gidene kadar kendi mezun olduğu okulda sekiz kıbrıs lirası maaşla öğretmenlikte yapan Denktaş, 2.Dünya Harbinin hala dumanlarının tüttüğü uzun bir maceralı yolculuktan sonra Londra'da Hukuk eğitimine başlar. Hukuk Fakültesini bitirip, İngiliz (Londra) barosundan avukatlık tescilini yaptıran Denktaş, hemen Kıbrıs'a dönecektir.
Gün geçtikçe tırmanışa geçen tartışma ve olaylarla birlikte Başpiskopos Makarios'la , ENOSİS sevdalısı EOKA'cı Grivas'ın ,Kıbrıs'ı Yunanistan'a bağlama girişimleri, artık Kıbrıs Türk'ünü de uyandırmıştır ve Denktaş bu uyanışın öncüsü olarak ilk defa İngiliz valiye yazdığı bir protesto mektubuyla ardından 1950'de yapılan plebisite karşı düzenlenen bir protesto mitingiyle halkın karşısına çıkar.
1957'ye kadar savcılık görevine devam eden Denktaş, Fazıl Küçük'ün de desteğiyle Kıbrıs Türk Cemaati Federasyonu Başkanlığına seçilmekle, Kıbrıs Türk'ünün meselesini dünya kamuoyuna duyurmak için Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ile taçlanacak olan uzun bir mücadeleye girişecektir. Bu mücadeleye kısa zamanda Türkiye Devletini milletlerarası kuruluşları da dahil eden Denktaş, Kıbrıslı Rumlarla, Yunanistanın da ufukta görünen savaş bulutlarına hazırlıklı olmak üzere, Kıbrıslı Türkleri teşkilatlandırmaya girişir. Daha önce dağınık halde bulunan "Volkan","Ağrı" gibi milis örgütlerini tek teşkilat altında TMT(Türk Mukavemet Teşkilatı)adıyla birlik haline getirir.
Rum tecavüzlerinin artması, ve batılı ülkelerin dayatması karşısında uzun bir müddet Türkiye'de ikamet etmek zorunda kalan Denktaş (1963) Kıbrıs'ta olayların gittikçe tırmanışa geçmesi üzerine,(Kıbrıs'a girmesi yasaktır) gizlice İskenderun'dan bir balıkçı teknesiyle Kıbrıs'a döner. Kıbrıs'ta Rumlar tarafından bir müddet tutuklu kalan Denktaş, yeniden Türkiye'ye gönderilir. 13 Nisan 1968'de Türkiye'den Ada'ya ikinci defa dönen Denktaş, halk tarafından bir kahraman gibi karşılanacak , ENOSİS sevdası çeken Rumlarla, İstiklâl ve Hürriyet sevdası çeken Türkler, yakında başlayacak savaşa hazırlanmak için adeta adı konmamış seferberlik ilan edeceklerdir. Nihayet beklenen zaman 1974 Temmuz'unda Türk ordusunun Kıbrıs'a çıkarma yapmasıyla Kıbrıs Türk'ünün İstiklâl ve Hürriyet arzusu da gerçekleşmiştir.
Hayatını başından sonuna kadar Türklüğe ve Kıbrıs Türk'ünün bağımsızlık mücadelesine adayan Rauf Denktaş , Kıbrıs bağımsız Türk Cumhuriyeti kurulduktan sonra Ulusal Birlik Partisi kurmuş daha sonra halen devam etmekte olan Cumhurbaşkanlığı görevini üstlenmiştir.
Londra'da Hukuk tahsili sonrası Kıbrıs'a döndüğünde Aydın hanım ile evlenen Denktaş , Serdar, Raif(öldü), Münir(öldü) ve iki kız çocuğu babası olup ,gazete yazılarının dışında, yayınlanmış hatıraları ve kitapları vardır.
asparagas23 - avatarı
asparagas23
Ziyaretçi
19 Ağustos 2006       Mesaj #15
asparagas23 - avatarı
Ziyaretçi
M. RIZA BEKİN

Asker ve cemiyet adamı olan M. Rıza Bekin, 1925'te bugün Çin esareti altında bulunan Doğu Türkistan 'ın Hoten şehrinde doğmuştur. Uygur Türklerinden olan M.Rıza Bekin, dokuz yaşında iken ailece yurtlarından ayrılıp , Afganistan'da Kabil'e yerleşmişlerdir. O yıllarda oldukça yüksek seviyede seyreden Türkiye-Afganistan münasebetleriyle, eniştesi Mehmet Emin Buğra'nın girişimi, Türkiye'nin Kabil Büyükelçisi Memduh Şevket Esendal'ın tavassutuyla ,yeğeni Niyaz Mehmet 'le birlikte askeri okulda okumak için Türkiye'ye gönderilen M.Rıza Bekin, 1938'de Maltepe Askeri Lisesi'nin orta kısmında öğrenime başlamıştır. 1944'de Askeri Liseyi bitiren M. Rıza Bekin, 1944-1946'da Kara Harp okulunu, 1946-1948'de Topçu okulunu bitirerek Topçu subayı olarak Türk ordusuna katılmıştır. Görev yaptığı esnada (1950) Uzak-doğuda patlayan Kore savaşına Birinci Türk Tugayı Topçu Taburuna teğmen rütbesiyle katılarak, gazilik madalyası almıştır.
1963-1965'te Kara Harp Akademisi ,1966'da Yüksek Komuta Akademisi'ni bitiren M. Rıza Bekin, 1949'da Almanya'da Askeri İstihbarat, 1953'te ABD'de Subay Muharebe, 1959'da Stratejik istihbarat, 1963'te Topçu tekamül kurslarına katılarak kariyerine; Edremit ve Bornova'da Tugay Komutanlığı, Topçu okulu ve Muharebe istihbarat okulunda öğretmenlik (1954-1959) ,Genelkurmay İstihbarat Başkanlığı'nda Şube Müdür Vekilliği (1965-1967), Van Jandarma Tugay Kurmay Başkanlığı(1967-1968), Doğu Menzil K. Plan Şube Müdürlüğü (1968-1969) , 5.Kolordu Harekât ve Eğitim Şube Müdürlüğü (1969-1971) , K.K.K Harekat Başk. Eğitim Şube Müdürlüğü (1971-1973) ile devam etmiş, 1973'te Tuğgeneral rütbesiyle, CENTO Askeri Planlama Karargah Harekât Başkanlığıyla, 19.Piyade Tugay ve 57. Topçu Eğitim Tugay Komutanlığı (1975-1977) ile kadrosuzluk sebebiyle 1977'de Tuğgeneral rütbesiyle emekli olarak tamamlamıştır.
General, M. Rıza Bekin, askeri kariyeri içinde, Birinci Kore Tugayı Topçu Tabur Takım Komutanlığından (1950-1951) başka, 1959-1961 arası Türkiye'nin Tahran Askeri Ataşe Muavinliği görevini ifa etmiş, emekli olduktan sonra bir müddet Başbakanlıkta uzman olarak çalışırken Afganistan meselesinin patlak vermesi üzerine 1989-1990 yılları arasında BM'lerin Afganistan'a insani yardım programı çerçevesinde Pakistan'da kurmuş olduğu Mayın Temizleme Eğitim Merkezinde (İslâmabad) Başdanışmanlık görevini yürütmüştür.
1986'da kurulan Doğu Türkistan Vakfı Başkanlığına seçilen M.Rıza Bekin, halen Çin esareti altında yaşayan Doğu Türkistan (Uygur Türkleri) meselesinin insani ve siyasi boyutta dünya kamuoyuna duyurulması yolunda Doğu Türkistan vakfı bünyesinde çalışmalarına devam etmektedir.
Merkezi Münih'te bulunan "Doğu Türkistan Milli Kongresi'nin şeref Başkanı'da olan M.Rıza Bekin, evli ve iki çocuk babası olup, İngilizce ve Farsça bilmektedir.
TheGrudge - avatarı
TheGrudge
Ziyaretçi
19 Ağustos 2006       Mesaj #16
TheGrudge - avatarı
Ziyaretçi
İlhan Çevik

24 Aralık 1926"da Konya'da doğmuşum. Rahmetli pederim M.Lütfi Çevik yılın bitmekte olduğunu dikkate alarak Askere geç gideyim diye olsa gerek Nüfusa 25 Mayıs 1927 olarak geçirmiş.
İlkokul birinci sınıfı Anafartalar İlkokulunda, geri kalanını ise Cebeci İltekin Okulunda tamamladım.
Orta Okulu Cebeci, Kurtuluşdaki Birinci Ortaokulda okudum, Liseyi Atatürk lisesinde bitirdim.
Üniversiteyi, birinci sınıfta rahmetli Hocam Prof. Bülent Nuri Esen, basın kanununu dersde yanlış anlattığı için yani yeni kanunu talebelerine anlatmadığı nedeniyle, maalesef Hukuk Fakültesinden ayrıldım. …Öğrenimimi Londra Victoria Kollejde tamamladım.
Gazetecilik Mesleğine 1942 yılında, İngilizlerin Kahirede çıkardığı "Cephe" dergisine röportaj yazılarıyla başladım.
1943 yılında Cumhuriyet Gazetesi Ankara Muhabiri oldum.
1945 yılında Son Posta Ankara Temsilciliğini de üstlendim.
1954 yılında Demokrat Partinin resmi organı Zafer gazetesi Parlemento muhabiri oldum.
1954-1957 yılları arasında Radyoda "Haftanın Sohbeti" ile Meclis saatini yaptım.
1957 yılına kadar Devlet Tiyatroları Basın Müşavirliği görevlerini ek görev olarak sürdürdüm.
1957 yılında Bakanlar Kurulu Kararıyla Londra Basın Ataşe Muavinliği görevine atandım.
1960 İhtilalinden sonra Merkeze davet edildim ve hemen akabinde Yeni Sabah Gazetesi Ankara Temsilcisi oldum.
15 Mart 1961 tarihinde Türkiye'nin ilk ve tek İngilizce gazetesi Turkish Daily News'u yayın hayatına sokdum.
43 yıllık eşim Nurten Çevik'I 25 Ekim 1991'de ebediyete yolcu ettim. Biri erkek, biri kız iki çocuk sahibiyim. Oğlum İlnur Çevik Gazetemizin Genel Yayın Yönetmeni ve beş kız babasıdır. Kızım Öznur Çevik Kayahan ise 4 çocuk annesidir ve gazetecidir.
Bu arada 1945 yılyında Atatürk Lisesi dokuzuncu sınıf öğrencisi iken o günlerin temsilcisi olarak Sebat Otelindeki tarihi toplantıya katılmıştım. Koministlerin tel'in edildiği tarihi yürülüğe matematik öğretmenim ünlü Matematikçi Kurtuluş'ın ihtar ve ikazı ile katılmamışdım. Bu beni bir çokları gibi göz altına alınmamamı sağlamıştı. Sebat Oteli toplantısının gayesi ise, Atatürk'çü hareketin öncülerinden Reha Oğuz Türkkan ve Nihal Atsız'ın bir araya getirilip barıştırılmalarıydı. Toplantıya Üst teğmen ünüformasıyla rahmetli Alparslan Türkeş ve askeri Doktor üst teğmen Fethi Tevetoğlu temsilci olarak katılanlar arasındaydı.

Coşkulu, ateşli konuşmalar arasında Arallar'da Türk Başrağı'nın dalgalanacağı günlerden söz ediliyordu. Dayanamamış söz almıştım. Babamın Kadostro Mühendisi olması nedeniyle Anadoluyu karış karış gezdiğimi, bırakınız Anadolu köylerini, Başkent Ankara'nın varoşları sayılacak köylerimizin Dalgalanan Şanlı Başrağımıza layık hale getirilmesinden söz etmiştim. Bu konuşmadan sonra toplantının tarafımdan kaçırıldığını, çatılan kaşlardan hissedip, özür dileyerek ayrılmıştım. Dışarı çıktığımda Ankara Emniyet Birinci Şube Memurlarınca nazikane, şubeye götürülmüştüm.

Yıllar öncesi Ankara Valisi rahmetli Nevzat Tandoğan, Siyasi şube Müdürü Ekrem Anıt'a ayaklar arasında bir genç dolaşıyormuş, bir önlem alın talimatı verdiği beni şubeye davet etmişti. O sırada basın kanunu 21 yaştan küçüklerin gazeteci olmasını yasaklıyordu. Bunu hatırlatması üzerine kendisine, hayatımı kazanıp okumaya çalıştığımı anlatarak, ahlaksız bir iş yapmam mı isteniyor diye sormuştum. O da beni anlayışla karşılamış cebinden çıkardığı kartviziti vererek, polisce tutulmam halinde, bu kartı göstermemi söylemişti.
Ekrem Anıt ile tanışmamız böyle olmuştu. Şimdi yine karşısına çıkarılıyordum. Gülerek karşıladı ve "hayrola" diye sordu. Toplantıdan memnun kalmış olsaydım, terkedip çıkmazdım cevabını verdim ve lütfen içerde olup bitenlerin sorulmamasını rica ettim. O da biran önce eve gidip, yasak yayın var ise ortadan kaldırmamı önerip, yolu gösterdi. Şimdi rahmetle andığım Ekrem Anıt daha sonra Samsun Milletvekili olarak parlementoya girmişti.
Aldığım Ödüller:
5 Temmuz 1971 tarihinde Milliyetçi Çin Cumhurbaşkanı Maraşal Chinang Ki-Sheck'den "Parlayan Yıldız" Madalyası
15 Mayıs 1972 tarihinde Türk-Kore Dostluğuna hizmetimden, Kore Dış İşleri Bakanı Yong Shik Kim'den Şükran Paketi
1 Mayıs 1972 Güney Kore Dostluk Derneği Şeref Üyeliği
29 Ekim 1973'de Güney Kore Cumhurbaşkanı Park Chung Hee tarafından "Merit Sungry" Madalyası
10 Ocak 1988 tarihinde Ankara Gazeteciler Cemiyetinden 40 yılın en başarılı gazeteci ödülü
4 Eylül 1989 tarihinde Dış İşleri Bakanı Mesut Yılmaz ilk defa ihdas edilen "Üstün Hizmet" ödülü
5 Ocak 1990 tarihinde Ankara Gazeteciler Cemiyeti tarafından son on yılın en başarılı gazete genel Yönetmeni seçimi
14 Temmuz 1990 tarihinde Fransız Milli Eğitim Bakanı tarafından Officer des Palmas Academiques ödülü
31 Mayıs 2000 tarihinde Ankara iletişimi Fakültesi tarafından son elli yılın meslek ödülü.
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
19 Ağustos 2006       Mesaj #17
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
REHA OĞUZ TÜRKKAN

1920 yılında İstanbul'da doğdu. Babası Halid Ziya Bey, annesi Saibe hanımdır. İyi bir eğitim gördü. St. Joseph, Galatasaray ve Kabataş liselerinde okuduktan sonra, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden mezun oldu. İstanbul Üniversitesi'nde master yaptı. Tarih ve Türkoloji dallarında Sorbonne Üniversitesinde, Tecrübî psikoloji dalında ise Columbia Üniversitesinde ihtisas yaptı. Uzmanlı dalları arasında psikoloji, futuroloji, hukuk, tarih, yazarlık ve yayıncılık(şeref ve sürekli basın kartı sahibi) sosyo-etnografya yer almaktadır. Reha Oğuz Türkkan, 1947-1972 yılları arasında 25 yıl boyunca ABD'de Columbia ve CCNY üniversitelerinde, 1975-1976 yıllarında İstanbul Üniversitesi'nde ve daha sonra da 1996 yılında Ahmet Yesevî Üniversitesi'nde öğretim üyeliği yaptı.
"Sorularla Programlı Öğrenim" metodunun üç kurucusundan biri olarak ve ABD'deki katkılarından dolayı "WHO'S WHO" ansiklopedisinde yer aldı. ABD hükümeti tarafından 4 eyaletin eğitim planlaması ve Sunrise Açık Üniversitesi'nin kuruluşunda Eğitim teknolojisi Danışmanı olarak görev aldı. 124 okul (4 tanesi hızlı okuma ve bilgisayar üzerine) açtı.
Türkiye'de Yay-kur Açık Öğretim Üniversitesi'ni kurdu. 1976 yılında NASA'ya danışman olarak Hindistan'daki uydulu eğitim çalışmalarını inceledi.
Reha Oğuz Türkkan'ın, yerli ve yabancı basında binlerce makale, dizi ve araştırması yayınlandı. İstanbul Ticaret Odası Gazetesinde "Amerika ve Türkiye'de İş Dünyası" konularında 2 yıl köşe yazarlığı yaptı.
ABD'de bulunduğu süre içinde, "Psikolojinin İş Dünyasında Başarıya Etkisi Ve Uygulanışı", "İkna Psikolojisi Ve Satış Teknikleri" konularında iş dünyasına yönelik eğitimler verdi. Çeşitli şirket ve kuruluşlara danışmanlık ve yönetim kurulu başkanlığı yaptı.
Reha Oğuz Türkkan, Türkçülük alanında çeşitli sosyal faaliyetlerde bulundu. Bu konuda yazarlık ve yayıncılık yaptı. Gurbetçi çocuklar için ABD'de Atatürk Okulu adıyla bir okul açtı. 1997 yılında Orta Asya ve Kafkas Türkleriyle ilgili olarak "Türk Dünyası Parkı" ve "Türkler" adlarıyla ABD'de ve Türkiye'de daimi resim sergileri açtı.
Reha Oğuz Türkkan, Türkiye'de "Çevrecilik Eğitimi Kampları"nın kurucusu oldu.
ABD'de Human Value Vakfı başkanlığı yaptıktan sonra, NEA (Eğitim Sendikası), IPA (Konferansçılar Derneği), Gazeteciler Derneği, Aydınlar Ocağı'nda üyelik ve Türk 2000 Vakfı'nda başkan olarak görev yaptı.
Reha Oğuz Türkkan'ın İngilizce, Fransızca ve Türkçe olarak yayınlanmış 41 kitap, 9 film ve 6 tv senaryosu bulunmaktadır.
Türkçülüğe Giriş (İstanbul-1940), Milliyetçiliğe Doğru (İstanbul-1943), One America (New York-1954), Talking Turkey (New York-1955), Turkish Literature (New York-1956), Turkish National Character (New York-1971), Tabutluktan Gurbete (İstanbul-1975), Yenilenmiş Türk Destanları ve Hikayeler (1977), Biz Kimiz (İstanbul-1987), Türk Milliyetçiliğinin Kısa Tarihi (İstanbul-1992), Yükselen Milliyetçilik, 21. Yüzyıl Milliyetçiliği (İstanbul-1995), Kızılderililer ve Türkler (İstanbul-1998) önemli eserleri içinde yer alır.
Reha Oğuz Türkkan, Ece Zübeyde Hanım ile evlenmiş olup Aslıhan, Ceylan, Tuğrul ve Alptunga adlarında dört çocuğu vardır.
TheGrudge - avatarı
TheGrudge
Ziyaretçi
20 Ağustos 2006       Mesaj #18
TheGrudge - avatarı
Ziyaretçi
RAFEL MUHAMMEDİN (Ferdioğlu)

Tarihçi ve siyaset adamı olan Rafael Muhammedin , Kazan türklerinden olup, Sovyet sosyalist Cumhuriyetler Birliğinin, sosyalist idari yapılanmasında Sverdlovsk bölgesi olarak bilinen, idari bölgenin Berözvoskiy kasabasında 1947'de doğmuştur. İlk ve Ortaokulu doğduğu yerde tamamlayan Rafael Muhammeddin, liseden sonra Leningrad( şimdiki St. Petesburg) üniversitesinin "Doğu Bilimleri Fakültesine"girmiştir. Kendi beyanına göre, uzun süre Türkoloji bölümüne girmek için uğraşmış ,ancak sovyet sisteminin"Türkçe'yi neden öğreneceksin" sorularına muhatap kalarak hayli zaman Türkoloji okuması önlenmiştir. Üniversite de Türkoloji okuduğu yıllarda, daha sonra Türk düşmanlığıyla adından sıkça söz, ettirecek olan şu anda Rus şövenist parti liderlerinden Jirinovsky ile birlikte okumuşlardır. (Jirinovsky 'nin kendisi de Rus değil, yahudidir). Okulu bitirdiği yıllarda Türk -Sovyet ekonomik ve Teknik işbirliği anlaşması sonucunda İskenderun Demir Çelik İşletmeleri'nin inşaasına Türkçe tercüman olarak gitmek istemişse de, Rafael Muhammeddin değil, Jirinovsky gönderilmiştir, Muhammeddin birkaç yılını devletin rutin tercümanlık işlerinde geçirmiştir.
1980 yılında Tataristan'a dönen Rafael Muhammeddin, bundan sonra ilmi, içtimai ve siyasi hayatını belirleyecek olan Tataristan İlimler Akademisi'ne bağlı Galimcan İbrahimov Dil,Tarih ve Edebiyat Enstitüsünde çalışmaya başlayacaktır.
1989'dan itibaren Sovyetler Birliği'nin çözülüşe başladığı günlerde, seksen yıllık Rus-Sovyet iktidarına karşı ilk muhalefet teşkilatı sayılacak olan " Tatar İçtimai Merkesi"ni kurarak, bir grup akademisyen grubuyla adından söz, ettirmiştir. Kısa zamanda halk üzerinde tesir bırakan bu hareket siyasal bir cereyana döndüğünde Rafael Muhammeddin, İçtimai teşkilatı partileştirerek (1990) İlk Tatar Milli Bağımsızlık partisi olan İttifak Partisini kurarak Genel Başkan olmuştur. İdil-Ural Türklüğünün kendine has özel durumundan hareket eden Rafael Muhammeddin, bütün Türkistan ve Sibirya ve Kafkasya Türklerinin biraraya geleceği"Türk Halkları Asamblesini" kurup ilk Genel başkanı olarak Kazak aydınlarından Olcas Süleymanov'la birlikte, ilki Kazakistan'da olmak üzere Türk Halkları Birliği kongresini gerçekleştirmiştir. İttifak Partisi Genel Başkanlığını Fevziye Bayramova'ya ,Türkl Halkları Asamblesi Genel Başkanlığını(1991-1993 arası yürütmüştür) Çuvaş Türklerinden V.Timofiyef'e bırakmış(1991-1997 arası ikinci başkanlık görevini yürütmüş) İlimler Akademisindeki ilmi görevine dönmüştür.
Tataristan'da ilk milli muhalefet hareketinin çekirdeği sayılan Şehabeddin Mercani Kültür Merkezinin de kurucularından olan Rafael Muhammeddin, yerli ve yabancı gazetelerde,dergilerde yayınlanmış yüzlerce makalenin yanında, içtimai ve siyasi hayatta Türk Halklarının Milletlerarası Konferans ,kongre ve toplantılarında müdafi olmuştur.
Roza hanımdan olan Ayas adındaki bir çocuğu ile halen Kazan'da Tataristan Bilimler Akademisi, Tarih Enstitüsünde araştırmacı olarak çalışan Rafael Muhammeddin'in, Bilimler Akademisi tarafından kabul edilmiş, "Türk Halklarının politik düşünce Tarihi ve ideolojisi üzerine; Osmanlı ve Rus İmparatorlukları, Türkiye , SSCB, BDT, XIX.asrın 70'li -XX.asrın 90'lı yılları" alt başlığını taşıyan " Türkçülüğün Doğuşu ve Gelişimi" adlı yayınlanmış bir eseri bulunmaktadır.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
24 Ağustos 2006       Mesaj #19
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
TÜRKÇÜLÜK
Türkçülük, Türk milliyetçiliğinin adıdır. Kelimenin sonundaki ek, yerine göre, mensupluk, sevgi, taraftarlık gösteren bir ektir. Türkçülük de Türk sevgisi ve taraftarlığı demek olduğuna göre, kelime, yerinde kullanılmıştır. Başka milletlerin Türk taraftarlığı ve Türk sevgisi bu kelime ile ifade olunamaz. Zaten başka milletlerin Türk'ü sevmesi de gerçekten bir sevgiye değil, geçici bir nezakete, çıkara, siyasi zarurutlere işarettir. Türk'ü, gerçek olarak, Türk'ten başkası sevmez.
Türkçülük bir ülküdür. Ülküler, milletlerin manevi gıdasıdır. Ülküsüz milletlerin en talihlisi dahi silik ve sönük kalmaya mahkumdur. Eğer bu millet talihli de değilse, onun sonucu yenilmek, ezilmek, hatta yok olmaktır.
Ülküler, gerçekle hayalin karışmasından doğmuş olan, düne bakarak yarını arayan, milletlere hız veren ve uğrunda ölünen büyük dileklerdir. Milletler, ölebildikleri kadar yaşama hakkına sahiptirler.
Türkçülük, büyük Türkelinde, Türk uruğunun kayıtsız şartsız hakimiyeti ve bağımsızlığı ile Türklüğün her yönden bütün milletlerden ileri ve üstün olması ülküsüdür.
Bu ülkü, geçmişte, birkaç kere gerçekleşmişti. Büyük Türkçülük ülküsü ve inancı ile yetişen gençlik sayesinde yarın yeniden gerçek olacaktır.
Türkçülük, dün bir kaynaktı; bugün çaydır. Yarın coşkun bir ırmak olacak ve önünde yabancı duygu ve düşüncelerden gelen bütün engeller yıkılacaktır.
Türkçülük, dört kaynaktan geliyor:
1. Kökü çok eski olan ve Türk uruğunun şuuraltında yüzyıllardan beri yaşayan milliyetçilik;
2. Tanzimat'tan sonra, Avrupa'daki milliyetçiliklere benzeyen halkçı bir hareketin bizde de tatbik olunmasını isteyen milliyetçilik hareketi;
3.Devletimizin içindeki yabancı unsurların ihaneti dolayısıyle doğan tepki;
4.Türklerin 200 yıldan beri çektikleri büyük sıkıntılar.
Bu dört kaynaktan gelen düşünceler birbiriyle kaynaşıp yoğrularak bugünkü Türkçülük ortaya çıkmıştır. Türkler, Türkçülük ile güçlenecek, kurtulacak, ilerleyecek, yükselecektir.
Bir millet yükselme iradesini taşımazsa, kendine güveni olmazsa, başkalarını taklitten başka bir şey yapamazsa, geçmişiyle övünmezse, başkalarından üstün olmak istemezse, ülkü için ölümü göze alamazsa, savaştan korkarsa, o millet içinden çürümüş demektir.
Bugün ülküler ve kahramanlar çağında yaşıyoruz. Geçmiş haklara dayanılarak davaların öne atıldığı, hesapların görüldüğü günlerdeyiz. Kan çağlayanları, kılıç şakırtıları ve gülle sesleri içinde yarının neler hazırladığını bilemiyoruz. Bu kasırga arasında, milletlerin yalnız geçmişlerini hatırlayarak milli ülkülerine yapıştıklarını görebiliyoruz. Geçmişi olmayan, yahut olup da unutan, milli ülküsü bulunmayanlar devriliyor.
İnsanlığın tarihinde büyük kasırgalar eskiden zaman zaman gelip geçeirdi. Gitgide bu kasırgalar sıklaşıyor. Bu gidişle tarih, ebedi bir kasırgadan ibaret kalacak gibi gözüküyor. Bugün ayakta kalabilmek için eskisi kadar sağlam olmak yetişmiyor. Çok güçlü, çok sağlam, çok sert, çok yürekli olmak gerekiyor. Bunun da bizim için birinci şartı, Türkçülük ülküsüne sıkısıkıya yapışmaktır. Şaşıran, ürken, sapıtan milletleri, tarih bağışlamıyor.
Türkçülük ülküsü bizden amansız bir görev ahlakı istiyor. Subay hiç yorulmadan altı saatlık talimini yaptırırsa, öğretmen bıkmadan öğreticilik işini yaparsa, memur sinirlenmeden halka kolaylık göstermeye devam ederse, doktor her şeyden önce yurttaşlarının sağlığı ile ilgili olursa, öğrenci her şeyden önce dersini bellemeye çalışırsa ve bütün görevlerle rütbeler arasında ne caka, ne gösteriş, ne dalkavukluk, ne de ilgisizlik olmadan bir ahenk kurulursa, aşağıdakiler yukarının buyruğunu ukalalık saymaz, yukardakiler de aşağının doğru ihtarlarına kızmazlarsa, bütün karşılıklı işlerde, görüşme ve konuşmalarda ne ikiyüzlülüğe kaçan nezaket, ne de kabalığa kaçan sertlik bulunmazsa, görevin bizden istediği şey yapılmış olur.
Gerçekten Türkçü olmak kolay değildir. Her önüne gelen Türkçü olamayacağı gibi, her Türkçüyüm diyen de Türkçü olamaz.
Her Türkçü, bulunduğu yerin görevini inançla yaparsa, Türkçülük ülküsü sağlamlaşır. Türklük güçlenir.
Türkçülerin ilk işi, görevlerini, arınmış gönül ve inanmış yürek ile yapmaktır.
TÜRKÇÜLÜK DEĞİŞMEZ BİR FİKİRDİR
ORKUN'u beğenmiyenler onda eski teranelerden başka bir şey olmadığını söylüyorlar. Haklıdırlar. Türkçülük değişmez bir fikir olduğu için burada hep aynı sözler söylenecek. Türkçülük bir moda olmadığı için değişmeyecek, bir ilim olmadığı için sabit kalacak, bir eğlence olmadığı için kendini beğendirmeğe uğraşmayacaktır.
Türkçülük bir ülküdür. Millî ülküler yüzyıllar boyunca değişmeden yaşar. Değişen tarafları ana çizgileri değil, teferruat veya taktiğidir.
Bazı arkadaşlar, Türkçülük alanında yazı yazanların yıllardır aynı kimseler olduğunu söylüyorlar. Bu da doğrudur. Fakat ORKUN'daki imzaların çoğaldığını zamanla herkes görecektir.
Ancak, Türkçülerin hepsi yazı yazmadığı gibi yazıcıların aynı kimseler olması da Türkçülüğün yerinde saydığını göstermez. Türkçülüğün nasıl geliştiğini görmek için Türkçü dergileri okuyanların sayısına bakmak kâfidir. ORKUN'un (ORHUN) adıyla çıktığı birinci ve ikinci devirleriyle şimdiki satışı arasındaki fark Türkçü okuyucuların ne kadar hızla çoğaldığını ve Türkçülük ülküsünün gördüğü rağbeti ispat eden şaşmaz bir ayardır.
Türkçülüğün bugünkü kuvvetine göre ORKUN'un zayıf olduğu muhakkaktır. Türklü sebepler, başlangıçta daha kuvvetli ve iyi çıkmamıza engel oldu, fakat bu durum geçicidir. Toplanma ve toparlanma yoluna girmiş bulunan Türkçülük ağır, fakat emin adımlarla ilerlemektedir. Şimdiye kadar Türkçülük hareketleri yalnız fedakârlığa dayanan ve küçük gurupların, bazan da fertlerin elinde idare olunan dağınık hamlelerden ibarettir. Bir Türkçüler topluluğu tarafından çıkarılan ilk dergi ORKUN'dur. Manevî bağlarla birbirine bağlı olan arkadaşlar topluluğu uzun bir zamandan beri biriktirilen para ile ORKUN'un sermayesini hazırlamış, gayet sessiz ve mütevazı olan bu hazırlanma birçok Türkçüler tarafından duyularak desteklenmiş, böylelikle ORKUN'un daha erken çıkması sağlanmıştır.
Türkçülük için önümüze gittikçe genişleyecek bir çalışma ve başarma devri açılmaktadır. Türkçülüğün şiarı soğukkanlı, ağırbaşlı ve mütevazı olmak bulunduğundan en küçük başlangıçlarda hareket ederek ağır ve emin adımlarla büyük başarılara doğru ilerliyeceğiz. Yürüyüşümüz azimli, hesaplı ve disiplinli olacaktır. Her işte hep beraber olacağız ve ülküye doğru hep beraber gideceğiz.
Ülkü yolunda yürüyüşümüzün ağırlaştığı günler ve hızlandığı günler olacak, fakat Türkçülüğün aslında ve son hedeflerinde hiçbir zaman değişme olmayacaktır.

Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
24 Ağustos 2006       Mesaj #20
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
RAFEL MUHAMMEDİN (Ferdioğlu)

Tarihçi ve siyaset adamı olan Rafael Muhammedin , Kazan türklerinden olup, Sovyet sosyalist Cumhuriyetler Birliğinin, sosyalist idari yapılanmasında Sverdlovsk bölgesi olarak bilinen, idari bölgenin Berözvoskiy kasabasında 1947'de doğmuştur.
İlk ve Ortaokulu doğduğu yerde tamamlayan Rafael Muhammeddin, liseden sonra Leningrad( şimdiki St. Petesburg) üniversitesinin "Doğu Bilimleri Fakültesine"girmiştir. Kendi beyanına göre, uzun süre Türkoloji bölümüne girmek için uğraşmış ,ancak sovyet sisteminin"Türkçe'yi neden öğreneceksin" sorularına muhatap kalarak hayli zaman Türkoloji okuması önlenmiştir. Üniversite de Türkoloji okuduğu yıllarda, daha sonra Türk düşmanlığıyla adından sıkça söz, ettirecek olan şu anda Rus şövenist parti liderlerinden Jirinovsky ile birlikte okumuşlardır. (Jirinovsky 'nin kendisi de Rus değil, yahudidir). Okulu bitirdiği yıllarda Türk -Sovyet ekonomik ve Teknik işbirliği anlaşması sonucunda İskenderun Demir Çelik İşletmeleri'nin inşaasına Türkçe tercüman olarak gitmek istemişse de, Rafael Muhammeddin değil, Jirinovsky gönderilmiştir, Muhammeddin birkaç yılını devletin rutin tercümanlık işlerinde geçirmiştir.
1980 yılında Tataristan'a dönen Rafael Muhammeddin, bundan sonra ilmi, içtimai ve siyasi hayatını belirleyecek olan Tataristan İlimler Akademisi'ne bağlı Galimcan İbrahimov Dil,Tarih ve Edebiyat Enstitüsünde çalışmaya başlayacaktır.
1989'dan itibaren Sovyetler Birliği'nin çözülüşe başladığı günlerde, seksen yıllık Rus-Sovyet iktidarına karşı ilk muhalefet teşkilatı sayılacak olan " Tatar İçtimai Merkesi"ni kurarak, bir grup akademisyen grubuyla adından söz, ettirmiştir. Kısa zamanda halk üzerinde tesir bırakan bu hareket siyasal bir cereyana döndüğünde Rafael Muhammeddin, İçtimai teşkilatı partileştirerek (1990) İlk Tatar Milli Bağımsızlık partisi olan İttifak Partisini kurarak Genel Başkan olmuştur. İdil-Ural Türklüğünün kendine has özel durumundan hareket eden Rafael Muhammeddin, bütün Türkistan ve Sibirya ve Kafkasya Türklerinin biraraya geleceği"Türk Halkları Asamblesini" kurup ilk Genel başkanı olarak Kazak aydınlarından Olcas Süleymanov'la birlikte, ilki Kazakistan'da olmak üzere Türk Halkları Birliği kongresini gerçekleştirmiştir. İttifak Partisi Genel Başkanlığını Fevziye Bayramova'ya ,Türkl Halkları Asamblesi Genel Başkanlığını(1991-1993 arası yürütmüştür) Çuvaş Türklerinden V.Timofiyef'e bırakmış(1991-1997 arası ikinci başkanlık görevini yürütmüş) İlimler Akademisindeki ilmi görevine dönmüştür.
Tataristan'da ilk milli muhalefet hareketinin çekirdeği sayılan Şehabeddin Mercani Kültür Merkezinin de kurucularından olan Rafael Muhammeddin, yerli ve yabancı gazetelerde,dergilerde yayınlanmış yüzlerce makalenin yanında, içtimai ve siyasi hayatta Türk Halklarının Milletlerarası Konferans ,kongre ve toplantılarında müdafi olmuştur.
Roza hanımdan olan Ayas adındaki bir çocuğu ile halen Kazan'da Tataristan Bilimler Akademisi, Tarih Enstitüsünde araştırmacı olarak çalışan Rafael Muhammeddin'in, Bilimler Akademisi tarafından kabul edilmiş, "Türk Halklarının politik düşünce Tarihi ve ideolojisi üzerine; Osmanlı ve Rus İmparatorlukları, Türkiye , SSCB, BDT, XIX.asrın 70'li -XX.asrın 90'lı yılları" alt başlığını taşıyan " Türkçülüğün Doğuşu ve Gelişimi" adlı yayınlanmış bir eseri bulunmaktadır.

Benzer Konular

29 Mart 2008 / Gabriella Zooloji
18 Nisan 2010 / kız_hastası Soru-Cevap
3 Mart 2012 / Ziyaretçi Soru-Cevap
25 Şubat 2008 / galatasaraylı18 Taslak Konular
7 Kasım 2012 / Misafir Soru-Cevap